TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SELİM AKEL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/1330)
Karar Tarihi: 19/11/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Heysem KOCAÇİNAR
Başvurucu
Selim AKEL
Vekili
Av. Rüstem GÖKŞEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, fazladan tahsil edilen verginin iadesi isteğinin zamanaşımından dolayı reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle mülkiyet hakkı ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Olayın Arka Planı
6. Başvurucu, sahip olduğu hazine bonosundan kaynaklanan faiz geliri nedeniyle 2004 yılına ilişkin gelir vergisi beyannamesi vermiş ve tahakkuk ettirilen 96.087,41 TL vergiyi ödemiştir.
7. Başvurucunun murisi B.A. 23/3/2006 tarihinde vefat etmekle geriye başvurucu ile M.A. ve A.D.A. kalmıştır.
8. Vergi Dairesi tarafından muris hakkında yapılan inceleme sonucunda 15/3/2006 tarihli vergi inceleme raporu düzenlenmiştir. Söz konusu inceleme raporundaki tespitler uyarınca mirasçı sıfatıyla başvurucuya miras hissesi oranında ikmalen vergi tarhiyatı yapılmıştır.
9. Başvurucu mirasçı sıfatıyla sorumlu tutulduğu gelir vergisinin iptali talebiyle dava açmıştır. İstanbul 5. Vergi Mahkemesi 11/12/2006 tarihli kararla tarhiyatın kaldırılmasına karar vermiştir. Mahkeme anılan kararda; murise ait hesapta bulunan hazine bonosunun 1/3'er hisse hâlinde muris, başvurucu ve M.A. adınabaşka bir hesaba aktarıldığı, murise ilişkin vergi incelemesinde bu paranın tamamının murise ait olduğu kabul edilerek tarhiyat yapılmışsa dabu üç kişinin inceleme öncesinde 2004 yılına ait faiz gelirini beyan ederek tahakkuk ettirilen vergiyi ödemiş oldukları saptamasına yer verilmiştir.
10. Bu karar idare tarafından temyiz edilmiştir. Danıştay 4. Dairesi 23/10/2008 tarihli kararla ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. Daire, murise ait banka hesabından çıkan ve başvurucu tarafından çeşitli yatırım araçlarında değerlendirilen hazine bonoları ve gelirinin murise ait olduğunun kabulünün gerektiğine işaret etmiş ancak bu paranın kime ait olduğu hususunda başvurucu ve murisi arasındaki davanın sonucunu bekletici mesele yaparak hükmü bozmuştur.
11. Başvurucu tarafından murise karşı açılan alacak davası İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19/12/2006 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Hüküm Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 18/12/2008 tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme isteğinin reddiyle 2/7/2009 tarihinde kesinleşmiştir.
12. Başvurucu, Danıştay Dördüncü 4. Dairesinin 23/10/2008 tarihli bozma kararından sonra 29/12/2009 tarihinde beyan üzerine ödemiş olduğu 96.087,41 TL nin miras payı uyarınca kendisine isabet eden 104.889,44 TL gelir vergisinden mahsup edilmesi isteğiyle Beşiktaş Vergi Dairesine başvurmuştur. İdare yapılan başvuruya karşı herhangi bir cevap vermemiştir.
13. Başvurucu miras hissesi uyarınca tarh edilen vergi yönünden 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun hükümlerinden yararlanma talebinde bulunmuştur. Başvurucunun yapılandırma talebi 12/4/2011 tarihinde kabul edilmiştir.
14. Başvurucu, yapılandırma talebinin kabulünden sonra verdiği 14/5/2011 tarihli dilekçede; 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılan yapılandırma üzerine belirlenen 74.427,06 TL vergi borcundan daha önce beyanname üzerine ödemiş olduğu miktarın mahsup edilerek fazla ödenen 21.660,35 TL'nin iadesini istemiştir. Başvurucunun bu isteği 27/4/2011 tarihinde reddedilmiştir.
15. Başvurucu düzeltme isteğinin reddi üzerine 17/5/2011 tarihinde Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığına (GİB) müracaat ederek beyan üzerine ödemiş olduğu 96.087,41 TL'nin mahsup edilmesi yönündeki talebinin reddini şikâyet konusu yapmıştır. Başvurucunun bu şikâyetine GİB herhangi bir cevap vermemiştir.
16. Başvurucu, mahsup isteğinin idare tarafından ikinci kez reddedilmesinden önce Danıştayın 23/10/2008 tarihli kararına karşı karar düzeltme isteğinde bulunmuştur. Danıştay Dördüncü Dairesi 14/6/2011 tarihinde 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılandırma talebinde bulunduğundan uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilemeyeceği gerekçesiyle karar düzeltme isteğini reddetmiştir.
B. Başvuruya Konu Yargılama Süreci
17. Başvurucu, fazladan yapmış olduğu ödemeye ilişkin şikâyetinin GİB tarafından zımnen reddinden sonra 5/8/2011 tarihinde işlemin iptali talebinde bulunmuştur. Başvurucu, dava dilekçesinde; 2004 yılına ilişkin verdiği beyanname üzerine tahakkuk ettirilen 96.087,41 TL tutarındaki gelir vergisini ödediği hâlde murisi hakkında yapılan vergi incelemesi sonucunda aynı gelire ilişkin ikinci bir tarhiyat yapıldığını belirterek işlemin iptaline ve fazladan yapılan ödemenin iadesine karar verilmesini istemiştir.
18. İstanbul 3. Vergi Mahkemesi 21/2/2012 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Mahkemeye göre 29/12/2009 tarihli dilekçesiyle miras payına isabet eden 104.889,44 TL vergiden beyan üzerine ödediği 96.087,41 TL'nin mahsup edilmesini isteyen başvurucunun bu isteği Beşiktaş Vergi Dairesi tarafından zımnen reddedilmiş ancakbaşvurucu tarafından bu ret kararına karşı yargı yoluna gidilmemiştir. Hâl böyle iken başvurucu, 6111 sayılı Kanun'a göre yapılan yapılandırma isteğinin kabulünden sonra 14/4/2011 tarihinde yeni bir düzeltme isteğinde bulunmuş ve bu talebin reddi üzerine önce şikâyet ve sonrasında da dava yoluna gitmiştir. Bu tespitleri yapan Mahkeme, başvurucunun dava konusu ettiği hususun 29/12/2009 tarihli düzeltme başvurusu ile bir ilgisi bulunmadığı sonucuna varmış ve 2004 yılına ilişkin gelir vergisi tarhiyatı yönünden beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu 31/12/2009 tarihinden sonra yapılan düzeltme başvurusunun reddine karar vermiştir.
19. Danıştay Dördüncü Dairesi 30/4/2015 tarihinde temyiz edilen hükmü onamış ve karar düzeltme isteğini de 27/11/2015 tarihinde reddetmiştir.
20. Nihai karar 21/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 19/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
21. 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 1. maddesi şöyledir:
“Gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tâbidir. Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır.”
22. 193 sayılı Kanun’un 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Gelire giren kazanç ve iratlar şunlardır :
...
6. Menkul sermaye iratları”
23. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun "Zamanaşımı süreleri" kenar başlıklı 114. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlıyarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmiyen vergiler zamanaşımına uğrar.''
24. 213 sayılı Kanun’un 116. maddesi şöyledir:
''Vergi hatası, vergiye mütaallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınmasıdır.''
25. 213 sayılı Kanun’un 122. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Mükellefler, vergi muamelelerindeki hataların düzeltilmesini vergi dairesinden yazı ile isteyebilirler.''
26. 213 sayılı Kanun’un 126. maddesinin "Düzeltmede zamanaşımı" kenar başlıklı 126. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''114 üncü maddede yazılı zamanaşımı süresi dolduktan sonra meydana çıkarılan vergi hataları düzeltilemez.''
B. Danıştay Kararı
27. Danıştay Yedinci Dairesinin 20/4/2016 tarihli ve E.2013/3855, K.2016/4159 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“213 sayılı Vergi Usul Kanununun 'Düzeltmede zamanaşımı' başlıklı 126'ncı maddesinin 1'inci fıkrasında, 114'üncü maddede yazılı zamanaşımı süresi dolduktan sonra meydana çıkarılan vergi hatalarının düzeltilemeyeceği öngörülmüş; 114'üncümaddesinin 1'inci fıkrasında ise, vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergilerin zamanaşımına uğrayacağı hükme bağlanmış olup, bu hükümlere göre, düzeltme-şikâyet yoluna, vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden beş yıl içerisinde başvurulması zorunlu bulunmaktadır.
Olayda ise, 2006 yılına ilişkin banka ve sigorta muameleleri vergisi için mükellefiyette hata yapıldığı iddiasıyla 2012 yılında düzeltme talebinde bulunulduğunun anlaşılması karşısında, öngörülen beş yıllık sürenin geçirildiği açık olduğundan, davanın bu gerekçeyle reddedilmesi gerekirken, istemin özeti bölümünde yazılı olan gerekçeyle verilen mahkeme kararında isabet görülmemiştir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 19/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, 2004 yılına ait faiz geliri nedeniyle beyan üzerine tahakkuk ettirilen 95.997,41 TL vergiyi ödemiş olmasına rağmen murisi hakkında yapılan vergi incelemesi sonucunda aynı gelire ilişkin ikinci bir ödeme yapmak zorunda kaldığından yakınmıştır. Başvurucu, kamu gücü kullanılarak yapılan bu mükerrer tahsilat nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.
31. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ile başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
32. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi için öncelikle hukuk sisteminde hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).
33. Başvurucu, bankada adına açılan hesapta bulunan hazine bonosundan kaynaklanan gelir nedeniyle beyannamede bulunmuş ve bu beyanname esas alınarak tahakkuk ettirilen 96.087,41 TL vergiyi ödemiştir. Hâl böyle iken başvurucunun murisi hakkında başlatılan vergi incelemesinde başvurucunun hesabında bulunan hazine bonusunun gerçek malikinin muris olduğu yönünden bir tespit yapılarak vergi tarhiyatı yapılmış ancak murisin ölümü nedeniyle tahakkuk ettirilen vergi borcundan başvurucu miras payı oranında sorumlu tutulmuştur. Başvurucunun bu işlemin iptali istemiyle açtığı dava ilk derece mahkemesince kabul edilmiş ancak idarenin temyizi üzerine hüküm Danıştay tarafından bozulmuştur. Bozma kararı sonrasında başvurucu 29/12/2009 tarihinde 2004 yılında beyan üzerine ödemiş olduğu 96.087,41 TL'nin babadan intikal eden vergi borcundan mahsup edilmesini istemesine rağmen idare tarafından bu hususta başvurucuya herhangi bir cevap verilmemiştir.
34. Mahsup isteğine cevap verilmeyen başvurucu, 25/2/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun hükümlerine göre miras payı oranında kendisine isabet eden vergi borcunun yapılandırılmasını talep etmekle murisinden intikal eden gelirden kaynaklanan 104.889,44 TL vergi borcunu kabul etmiştir. Anılan borç, yapılandırma sonucunda 74.427,06 TL olarak belirlenmiş olup başvurucu bu aşamada 2004 yılında beyan üzerine ödemiş olduğu 96.087,41 TL'nin mahsup edilmesini ikinci kez talep etmiştir. İdare bu mahsup talebini de reddetmiş, başvurucunun bu işlemin iptali isteğiyle açmış olduğu dava zamanaşımı nedeniyle reddedilmiştir.
35. Vergilendirme ve devamındaki dava süreci incelendiğinde başvurucunun murisi hakkında yapılan vergi incelemesi sonucunda tahakkuk ettirilen ve miras payı oranında kendisine intikal eden vergi borcundan 2004 yılında ödemiş olduğu miktarın mahsup edilmesini ilk defa 29/12/2009 tarihinde talep ettiği, buna karşılık idare tarafından başvurucuya herhangi bir cevap verilmediği anlaşılmaktadır. Başvurucu bu aşamada mahsup isteğine dayalı uyuşmazlığı dava konusu yaparak vergi mahkemelerinden uyuşmazlığın esasına ilişkin bir inceleme yapılmasını isteme imkânına sahip iken bu yolu tercih etmemiştir. Dolayısıyla 6111 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanma isteğinin kabulünden sonra 2004 yılında yapıldığını ileri sürdüğü vergi hatasına dayanıp ilk mahsup isteğinden bağımsız olarak 14/5/2011 tarihinde yapılan ikinci mahsup isteğinin beş yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan reddedilmesi ilgili Kanun hükümlerine göre öngörülebilir niteliktedir. Bu sürenin makul olmadığı veya belirtilen süre içinde bu yola başvurulmasını engelleyen bir durumun varlığı da başvurucu tarafından ortaya konulamamıştır.
36. Başvurucu 29/12/2009 tarihli şikâyetinden sonra vergi mevzuatında mevcut ve öngörülebilir bir yol olan GİB'e şikâyet ve buradan sonuç alamaması hâlinde dava yolunu kullanmadığından mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında belirttiği şikâyetler yönünden başvuru yollarını usulünce tüketmemiştir. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan anılan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bireysel başvurular sonrasında 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
40. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
41. Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin mevzuata önceki içtihadında yer vermiştir (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 11-14).
42. Ferat Yüksel kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
43. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
44. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.