TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENDER ERGÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/1849)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Ender ERGÜN
|
Vekilleri
|
:
|
1. Av. Deniz MUSLU
|
|
|
2. Av. Özlem AYATA LOKANOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen bir protesto gösterisine kolluk görevlilerinin gereksiz ve orantısız şekilde güç kullanarak müdahalede bulunması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; müdahale sonucunda meydana gelen yaralanma ile bu olaya ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı ve göstericilere karşı bazı sivil kişilerin saldırılarına mani olunmamasından ötürü açılan tam yargı davasının reddi nedenleriyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1/1/1973 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
9. Anayasa Mahkemesi, Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından Ekim 2014'te yayımlanan Gezi Parkı olayları raporunda yer alan bazı tespitlere Özge Özgürengin (B. No: 2014/5218, 19/4/2018, § 10) kararında yer vermiştir.
A. Olayın Gelişimi
10. Başvurucu 6/7/2013 tarihinde Taksim Meydanı'nda gerçekleştirilen protesto eylemine katılmıştır. Söz konusu eyleme kolluk görevlilerince göz yaşartıcı gazla müdahale edilmiş ve buradan kaçan gösterici grup ile sivil birkaç kişi arasında kavga yaşanmıştır. Sivil kişiler olay yeri yakınında bulunan bir lokantanın sahibi ile çalışanlarıdır. Yaşanan kavgada başvurucu kolundan kesici aletle hafif şekilde yaralanmıştır. Bu olaya ilişkin olarak başvurucu 28/11/2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuş ve ilgili sivil kişilerden şikâyetçi olmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda iddianame tanzim edilmiş ve İstanbul 53. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda başvurucuyu yaralayan sivil kişiye neticeten 9 ay hapis cezası verilmiştir. Erteleme ya da takdirî indirim uygulanmayan hapis cezası istinaf kanun yolunca da onanarak kesinleşmiştir. Ayrıca bu yargılamada, sivil kişilerin göstericilere karşı saldırılarını önlemeye çalışırken yaralanan bir kolluk görevlisi de bulunduğundan saldırıda bulunanlara bu eylemleri nedeniyle de ceza verilmiştir. Bireysel başvuru kapsamında bu yargılamaya ilişkin olarak bir şikâyet ileri sürülmemiştir.
B. Suç Duyurusu
11. Olaylar sırasında yaralanan başvurucu 28/11/2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği suç duyurusu dilekçesi ile Başbakan, Başbakan Yardımcısı ile bazı bürokratlardan ve ilgili kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Kolluk görevlileri dışındaki kişiler hakkında -soruşturma usulünün farklı olması nedeniyle- Cumhuriyet Başsavcılığınca ayrı soruşturmalar yürütülmüş ve bu soruşturmalara ilişkin olarak başvurucu herhangi bir şikâyet ileri sürmemiştir.
12. Başvurucu suç duyurusu dilekçesinde; olay tarihinde Taksim Meydanı'na protesto amacıyla gittiğini ancak Talimhane oteller bölgesinden Taksim Meydanı'na doğru geçmek istediği esnada hiçbir uyarı yapılmaksızın kolluğun göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanarak göstericilere orantısız şekilde müdahale ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu, plastik merminin hedef gözetilerek kafasına doğru atıldığını, bu nedenle kafasını korurken kolundan yaralandığını, bu müdahale nedeniyle kaçarken de göstericilere saldıran sivil kişiler tarafından kesici aletle yaralandığını ileri sürmüştür. Başvurucu, kolluk görevlilerinin bilinçli olarak sivil kişileri engellemediğinden yakınmıştır.
C. Soruşturma Kapsamında Yapılan İşlemler
13. Cumhuriyet Başsavcılığınca kolluğa yazılan müzekkereyle başvurucunun yaralandığını iddia ettiği yerde olay tarihinde görevli kolluk görevlilerinin kimler olduğu sorulmuş, olay yerini gören trafik kamera kaydı (MOBESE) ve güvenlik kamerası kaydı araştırması yapılması ile varsa bu kayıtlarının temini istenmiştir. Kolluk tarafından verilen cevapta, olay anına ilişkin kolluk görevlilerince tutulan tutanak, 10/3/2014 tarihli kamera kaydı araştırma tutanağı, belirtilen yerde olay tarihinde görev yapan kolluk görevlilerinin listesi ve olay anına ilişkin kolluğun ilgili birimi tarafından kayda alınan kamera görüntülerinin gönderildiği belirtilmiştir.
i. Olay anına ilişkin olarak kolluk tarafından tutulan tutanakta, protesto eylemine destek vermek amacıyla Talimhane Caddesi tarafından Taksim Meydanı'na doğru gelen bir grubun sesli olarak dağılmaları yönünde ikaz edildiği, makul bir süre beklenmesine rağmen dağılmayan grubun tekrar sesli olarak ikaz edildiği ancak yine dağılmayan gruba karşı direnci kıracak ölçüde ve kademeli olarak artan nispette zor kullanıldığı belirtilmiştir. Bu kapsamda müdahale sırasında üç kişinin yakalandığı ve haklarında adli işlem yapıldığı belirtilmiş ancak başvurucunun yakalandığından ya da hakkında adli bir işlem yapıldığından bahsedilmemiştir. Tutanakta ayrıca kesici aletle göstericilere saldıran bir sivil kişinin yakalanarak hakkındaki adli işlemlerin gerçekleştirilmesi için ilgili kolluk birimine teslim edildiği bilgisi de yer almaktadır.
ii. Olay yerinde bulunan dört otele ve bir avukatlık şirketine ait güvenlik kamerası olduğu, ancak söz konusu kameralar üç günden yirmi dört güne kadar değişik sürelerde kayıt tuttuğu için olay anına ait görüntü kaydının elde edilemediği belirtilmiştir.
iii. Olay tarihinde ve olay yerinde görevli tüm kolluk personeli ile gaz kullanmaya yetkili olduğu belirtilen kolluk görevlilerinin kimlik bilgilerini içeren birden fazla liste düzenlenmiştir.
vi. Olay anına ilişkin olduğu ve ilgili kolluk birimi tarafından kayda alındığı belirtilen görüntüler gönderilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı görüntülerin izlenmesi ve raporlanması için bilgisayar programcısı bir bilirkişi görevlendirmiş, bilirkişi raporunu sunmuştur. Söz konusu raporda, iki DVD içinde teslim edilen görüntülerin İstiklal Caddesi ve Galatasaray Lisesi önünde yapılan eyleme ilişkin olduğu, başvurucunun şikâyetine konu yere ait herhangi bir görüntüye rastlanmadığı, ayrıca görüntüde kolluk görevlilerinin biber gazı ya da plastik mermiyle bir müdahalesinin olmadığı belirtilmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığınca 11/4/2014 tarihinde başvurucunun ifadesinin alınması amacıyla çağrı kâğıdı düzenlenmiş, ancak başvurucunun ifadesinin alındığına dair bir ifade zabtına ya da bu yönde bir zorla getirme kararına dosya kapsamından erişilememiştir. Gaz tüfeği kullanmaya yetkili olduğu belirtilen beş kolluk görevlisinin Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheli olarak ifadesine başvurulmuştur. Bu ifadelerde, kolluk görevlilerinden üçü olay yerinde takviye kuvvet olarak bulunduğunu ve olaya müdahale etmediğini, ikisi ise olayda gaz ya da plastik mermi kullanmadığını belirterek müsnet suçlamaları reddetmiştir. Diğer yandan Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında kati adli rapor tanzim edilmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumuna (ATK) müzekkere yazılmış ve ATK tarafından tanzim edilen rapor dosya arasına alınmıştır. Başvurucu tarafından soruşturma dosyasına 27/3/2014 tarihinde ibraz edilen Türkiye İnsan Hakları Vakfı İstanbul Temsilciliğince (Vakıf) düzenlenmiş başvurucu hakkındaki sağlık raporu da aynı tarihte dosyaya eklenmiştir.
D. Sağlık Raporları
15. Olayın akabinde 7/7/2013 tarihinde başvurucu hakkında Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen genel adli muayene raporunda, olayın öyküsü "polis müdahalesi sırasında her iki dirsekte yaralanma plastik mermi isabet ettiği ifadesi ile gelen hasta" şeklinde belirtilmiştir. Raporun konsültasyon değerlendirmesinde ise "...sol dirsekte 2 adet abrazyon [sıyrık] mevcut. 1. abrazyon vertikal (dikey) seyirli sol dirsek posteriorda [arkası] yaklaşık 3 cm uzunluğunda, 2. abrazyon oblik (eğik) uzanımlı yaklaşık 1 cm uzunluğundadır..." şeklinde tespitlere yer verilmiştir. Başvurucu 3 cm uzunluğundaki yaralanmanın sivil kişilerce yapılan saldırı sonucu, diğer 1 cm uzunluğundaki yaralanmanın ise kolluk görevlileri tarafından atılan plastik merminin isabet etmesi sonucu oluştuğunu iddia etmektedir.
16. ATK tarafından 13/12/2013 tarihinde, yukarıda (bkz. § 15) belirtilen rapor üzerinden bir değerlendirme yapılarak tekrar adli rapor tanzim edilmiştir. Raporun sonuç kısmı şöyledir:
"Kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı,
Basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu kanaatini bildirir rapordur."
17. Başvuru formu ekinde sunulan ve başvurucu hakkında Vakıf tarafından Doktor C.K.C. imzasıyla 8/1/2014 tarihinde düzenlenen sağlık raporu sonucunda olay nedeniyle başvurucuda akut stres bozukluğu oluştuğu, ayrıca başvurucunun yakınmalarının yoğun gaza maruz kalması ile uyumlu olduğu belirtilerek bu tespitlerin Dünya Sağlık Örgütünün uluslararası hastalık sınıflandırması, ICD 10 kapsamında Y07.3 kodu ile belirtilen işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele kapsamı içinde kaldığı belirtilmiştir.
18. Başvurucu olaydan önce bir akciğer rahatsızlığı yaşadığını da belirterek buna dair sağlık raporunu başvuru formu ekinde sunmuştur. Bu raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Hikâyesi: 1991 yılında soldan spontan pnömotoraks [hava kaçağı] geçirmiş ve yapılan Cerrahi drenaj ile iyileşmiş. 1999 yılında pnömotoraks geçirmiş cerrahi operasyonla tedavi edilmiş. Hastanın hala ciddi eforlarda nefes darlığı mevcut.
Akciğer PA Grafi: Sağ üst alanda belirgin hava bülü [kist]
Solunum Fonksiyon testleri: ZVK: 4.26 (%95). ZVK1: 3.66 (%99), ZVK1/ZVK: %86.
Tanı: Sağ akciğerde hava bülü."
E. Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı
19. Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda 8/11/2015 tarihinde ifadesine başvurulan beş kolluk görevlisi hakkında zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"Müştekinin 7/7/2013 tarihinde hastaneyi müracaatla plastik mermiye maruz kaldığını belirterek rapor aldığı, alınan raporuna göre sol dirsekteki abrazyon nedeniyle basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandığının tespit edildiği,
Yukarıda açık kimliği yazılı polis memurları [polis memurlarının isimleri] olay tarihi itibariyle gaz mühimmatı kullanmakla göreli polis memuru olduklarının bildirildiği, şüphelilerin alınan ifadelerinde müştekinin yaralanması ile sonuçlanan plastik mermi kullanmadıklarını beyan ettikleri,
Kamuoyunda Gezi olayları olarak bilinen olaylar sırasında, göstericiler tarafından birçok kamu ve özel kişilerearaç ve binalarının tahrip edildiği, bu olayları engellemek için bu olayları önlemek için kolluk görevlilerinin 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 24.maddesi,2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununun 16.maddesi ve 30/12/1982 tarih 17914 sayılı Resmi Gazetede Yayınlanarak yürürlüğe giren Polis Çevik Kuvvet Yönetmeliğinin 19 ve 25.maddeleri uyarınca, uyarılara rağmen dağılmayan göstericilerin dağıtılması ve üçüncü kişilerin can ve mal güvenliğinin sağlanması için göz yaşartıcı gaz ve kanunsuz gösteri yapan göstericileri dağıtmak için zor kullanıldığı,
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunun 16.maddesindeki;
...
Düzenlemeleri karşısında, müştekinin plastik mermi ile yaralandığına dair delil bulunmaması, müştekiye karşı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte güç kullanan kolluk görevlilerinineylemlerinin, yasa ile verilmiş zor kullanma yetkisinin kullanılması şeklinde geliştiği, bu nedenle atılı suçun unsurları ile oluşmadığı evrak kapsamından anlaşılmakla;
Şüpheliler hakkında atılı suçun unsurları ile oluşmadığından 5271 s.CMK.nun 223/2.c maddesi uyarınca kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına [karar verilmiştir]"
20. Karara başvurucunun itiraz etmesi sonrası İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/12/2015 tarihinde kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle ret kararı verilmiştir. Ret kararı başvurucuya 24/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
F. İdare Mahkemesi Kararı
21. Başvurucu 27/8/2014 tarihinde İstanbul 5. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde tam yargı davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, olay tarihinde toplantı ve gösteri hakkını kullanmak maksadıyla Taksim Meydanı'na giderken herhangi bir ikaz anonsu yapılmaksızın kolluk görevlilerince atılan yoğun biber gazına maruz kaldığını, kronik akciğer hastalığı olduğu için nefes alamayarak 30-35 dakika acı çektiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca olay yerinde sivil bazı kişilerin kesici aletle yaptıkları saldırıya da maruz kaldığını ve sol kolundan yaralandığını, kolluk görevlilerince bilinçli olarak bu kişilere mani olunmadığını belirterek söz konusu olay nedeniyle devletin ağır hizmet kusurunun bulunduğunu ileri sürmüş ve 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
22. İdare tarafından Mahkemeye verilen savunmada, Talimhane Caddesi'nden gelen gruba iki kez sesli ikazda bulunulduğu, ancak dağılmamakta ısrar eden gruba karşı direnci kıracak ölçüde ve artan kademeyle zor kullanıldığı belirtilmiştir. Ancak idareye göre başvurucunun yaralanması olayı ile idari eylem arasında bir illiyet bağı da bulunmamakta, bir an için bulunduğu düşünülse dahi hukuka uygunluk nedeniyle eyleme bağlı olarak ortaya çıkan zarardan tazminat yükümlülüğü doğmamaktadır.
23. Mahkeme 19/6/2015 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Dava dosyasının incelenmesinden; davacının beyanında; 6/7/2013 tarihinde Taksim Gezi Parkı eylemlerine katıldığını, bu eylemlere kolluk kuvvetlerince yapılan müdahale sonucunda yoğun biber gazına maruz kaldığını, ayrıca yakın mesafeden sıkılan bir plastik mermi ile sağ kolundan yaralandığını, bölgeden uzaklaşırken ellerindeki satırları sallayarak gelen 3-4 kişilik bir grubun arasında kaldığı ve bu kişilerin kullandığı satırın isabet etmesi suretiyle sol kolundan da yaralandığını, aynı günün akşamında 7/7/2013 tarihinde saat 00.06'da Şişli Etfal Hastanesine başvurduğu, gördüğü müdahalenin ardından hazırlanan raporda dirseklerde iki adet abrazyon tespit edildiği, davalı idarenin savunmasında; zarardoğuran eylemin davalı idareden kaynaklandığına ilişkin hiçbir bilgi veya belgebulunmadığı, zararla eylem arasında illiyet bağı olmadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.
Somut olayda; davacının şahsında gerçekleşen zararın, idarenineylemi sonucunda oluştuğuna dairsomut bir delil veya belge bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla oluşan zarar ile davalının eylemi arasında illiyet bağı olduğuna dair her türlü şüpheden uzak, açık, net ve somut bir delil olmadığı; idareninsorumlu tutulabilmesiiçinmeydana gelen zarar ile idari davranış arasında açık, net ve şüpheden uzak bir bağlantının olması; meydana gelen zararın, ya idarenin direkt bir fiilinden kaynaklanması veya idarenin bu zararın meydana gelmesinde denetim görevini yerine getirmemekle dolaylı bir şekilde zarara sebebiyet vermesi gerekir. Somut olayda ise idareyi sorumlututabilmek için hiç bir somutdelil,bilgi, belge ve tanıkbeyanı bulunmadığı açıktır. Bu bağlamda, davacınınkolunda meydana gelenyaralanmasonucundadavacınınbir zarara uğradığı, maneviyöndenbelli bir süre veya geleceğe yönelik olarak sıkıntı çekeceği açık olmakla birlikte; davacıda meydana gelen bu zararın kaynağının idari bir eylem olduğuna yönelik dosyada somut, açık,şüpheden uzak ve net bir delil olmadığından davacının talep etmiş olduğu manevi tazminat talebinin reddi gerektiği sonucunaulaşılmıştır."
24. Karara başvurucu tarafından itiraz edilmiş, itirazı inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü Kurulu 29/12/2015 tarihli kararı ile ret kararını onamıştır. Onama kararı 14/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 22/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
G. Başvurucu Tarafından Olaya İlişkin Olarak Sunulan Görüntüler
26. Başvurucu tarafından başvuru ekinde sunulan taşınabilir bellek içinde,toplam beş klasör bulunduğu, bir otele ait güvenlik kamerası olduğu belirtilen ilk klasör içinde bulunan yirmi dosyanın akan görüntü değil fotoğraf kareleri şeklinde olduğu, diğer dosyaların ise video şeklinde olup izlenebildiği anlaşılmıştır.
27. Kolluk görevlilerinin olaya müdahale anına ilişkin olduğu iddia edilen videonun yabancı bir medya kuruluşuna ait görüntüler olduğu, kayıtta tarih ve saat bilgisi bulunmamakla birlikte görüntünün ilk karelerinde yabancı bir dilde "İstanbul: Taksim Meydanı çevresinde olaylar" şeklinde anlık üst yazı belirmektedir. Kesik kesik bazı anların birleştirildiği anlaşılan videoda, kolluk görevlilerini yuhalayan göstericilere karşı tazyikli su ve biber gazı ile müdahalede bulunulduğu görülmektedir. Görüntünün devamında sivil bir kişinin elindeki büyük bir kesici aletle kolluk görevlilerinin arasından koşarak geçtiği, kolluk görevlilerinin bu kişiyi yakalamaya çalıştığı, sivil kişinin kafasında mavi baret bulunan bir göstericiye elindeki kesici aletle saldırdığı ve göstericiyi boynundan yaraladığı görülmektedir.
28. Bir diğer görüntüde ise elinde kesici alet bulunan sivil kişinin yoldan geçen insanlara saldırdığı, bir kadına önce elindeki aletin -kesici olmayan- yan yüzüyle sonra da tekme ile vurduğu, burada kesilen görüntünün daha sonra elinde kesici alet bulunan sivil kişi ve -birinin elinde sopa olan- iki kişinin beş kolluk görevlisi ile karşılaştığı görüntüyle devam ettiği görülmektedir. Kolluk görevlileri ile sivil saldırganlar arasında bir konuşma geçtiği ancak konuşmanın duyulamadığı, bir kolluk görevlisinin elinde kesici alet bulunan şahsı iterek oradan uzaklaştırmaya çalıştığı, bu esnada elinde sopa bulunan bir şahsın koştuğu ve elindeki sopayı kolluk görevlilerinin arkasında bulunanlara doğru fırlattığı, sivil kişilerin burada gözaltına alınmadığı görülmektedir.
29. Görüntülerin devamında kesici aletle saldırıda bulunan sivil kişi kolluk görevlileri tarafından elleri arkadan kelepçeli şekilde bir kolluk aracına bindirilmektedir. Diğer iki güvenlik kamera kaydında ise elinde kesici alet bulunan sivil kişi ile yanındaki iki kişinin yoldan geçenlere rastgele saldırıda bulunduğu ana ilişkin görüntülerinin bulunduğu anlaşılmıştır.
30. İzlenebilen tüm kayıtlarda, başvurucunun kolluk görevlilerinin müdahalesi ile ya da bahsi geçen sivil kişinin kesici alet saldırısıyla yaralanma anlarına ilişkin bir görüntüye rastlanmamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
32. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
33. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 2. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polisin genel emniyetle ilgili görevleri iki kısımdır.
A) Kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, Hükümet emirlerine ve kamu düzenine uygun olmıyan hareketlerin işlenmesinden önce bu kanun hükümleri dairesinde önünü almak,
B) İşlenmiş olan bir suç hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı görevleri yapmak
...
Aşağıda yazılı hallerde:
...
VII – İşlenmekte olan bir suçun işlenmesine veya devamına mani olmak için,
...
Yetkili amir tarafından verilecek sözlü emirler derhal yerine getirilir. ..."
34. 2559 sayılı Kanun'un 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis,
A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
...
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar."
35. 2559 sayılı Kanun'un"Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
..."
36. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 19/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucu, gazeteci olduğunu ve Taksim Dayanışmasının çağrısına uyarak olay tarihinde hem bir vatandaş olarak basın açıklamasına katılmak hem de gazetecilik yapmak üzere Taksim Meydanı'na gittiğini belirtmiştir. Başvurucu meydana doğru yürüdüğü esnada Talimhane Caddesi'nde kolluğun önceden herhangi bir uyarı yapmaksızın attığı göz yaşartıcı gazdan kronik akciğer rahatsızlığı nedeniyle fazlaca etkilendiğini ve kafası hedef alınarak atılan plastik merminin -kafasını korurken- kolunu yaraladığını iddia etmektedir. Başvurucu ayrıca bu müdahale sonrası kaçarken ellerinde kesici alet ve sopalar bulunan sivil bazı kişilerin saldırısına uğradığını, bu saldırıda kolundan kesici alet ile yaralanmasına rağmen kolluk görevlilerinin bilinçli olarak bu kişilere mâni olmadığını öne sürmektedir. Başvurucuya göre yürütülen ceza soruşturmasında;
i. Sivil kişilerin saldırılarına mâni olmayan kolluk görevlileri hakkındaki iddialar tamamen görmezden gelinmiş,
ii. Savunması alınan kolluk görevlileri olay yerinde olmayan, rastgele seçilmiş birtakım polis memurları olduğundan ve ifadeleri basmakalıp şekilde alındığından iddia tam olarak açıklığa kavuşturulamamış,
iii. Soruşturma için önemli delillerden olan kamera kayıtlarına ilişkin bilirkişi raporu İstanbul 53. Asliye Ceza Mahkemesince yürütülen kovuşturma dosyasında bulunmasına rağmen dosya celbedilerek incelenmemiş,
vi. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının dayanağı olan bilirkişi raporu, şikâyete konu olay yerine ait görüntülere ilişkin değil başka bir yerde kayda alınan görüntülere ilişkin olmasına ve bu durum raporda belirtilmesine rağmen doğru kamera kaydı araştırması için kolluktan yeni bir talepte bulunulmadığı gibi olaya dair haber kanallarından da görüntü talep edilmemiş,
v. Hakkında düzenlenen adli raporda yaralanmanın kaynağının plastik mermi olup olmadığı yönünde bir açıklık bulunmamasına rağmen bu konuda detaylı araştırma yapılmamış,
vi. Mağdur sıfatıyla ifadesi alınmamış, soruşturma dosyasına sunulan Vakfın düzenlediği sağlık raporu dikkate alınmamıştır.
39. Başvurucu belirtilen nedenlerle etkili bir soruşturma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, itirazın da aynı şekilde reddedildiğini, manevi tazminat talebinin de Mahkemece reddedildiğini dile getirmiştir. Tüm bu nedenlerle başvurucu Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile bu güvenceyle bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz."
41. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiş, etkili başvuru hakkına ilişkin ileri sürülen iddia anılan güvencenin usul boyutu kapsamında kaldığından bu açıdan ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.
43. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyut ve usul boyutu bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu, pozitif yükümlülüğü ise hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile koruma yükümlülüğünü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
44. Başvurucunun şikâyetine konu yaralama eyleminin bir boyutunun devlet görevlilerinden sâdır olduğu iddia edildiği için kural olarak devletin negatif yükümlülüğü kapsamında bir hak ihlali olup olmadığının incelenmesi gerekir. Başvurucunun kendisine saldıran sivil kişilere kolluk görevlilerince mâni olunmadığı ve bununla ilgili olarak açtığı tam yargı davasının haksız olarak reddedildiği iddiası ise koruma yükümlülüğü bağlamında ele alınmalıdır. Ayrıca başvurucunun etkili bir soruşturma yapılmayarak kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği iddiası da pozitif yükümlülükler kapsamında usul boyutu altında incelenmelidir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Kötü Muamale Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Negatif Yükümlülüğün İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
(a) Genel İlkeler
46. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında ise kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
47. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi istisna öngörmemekte; işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
48. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
49. Kötü muamele, Anayasa ve Sözleşme tarafından kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
50. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
51. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış, fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
52. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
53. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunun belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
54. Başvurucu; katılmış olduğu protesto eylemine kolluk görevlilerince gereksiz ve orantısız şekilde kullanılan göz yaşartıcı gaz ve plastik mermiyle müdahale edilmesi sonucu yaralandığını, daha önce yaşadığı akciğer rahatsızlığı nedeniyle de normal bir insana göre daha fazla acı ve ızdırap duyduğunu dile getirmiştir. Başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporlarında, iddiasına konu ettiği şekilde göz yaşartıcı gaz nedeniyle meydana gelen bir yaralanmadan bahsedilmemekle birlikte kolundaki yaralanmanın tespit edildiği görülmektedir (bkz. §§ 15, 16). Öte yandan Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararında başvurucuya karşı kolluk görevlilerinin zor kullanım yetkisi kapsamında göz yaşartıcı gazla müdahalede bulunulduğunun kabul edildiği de görülmektedir (bkz. § 19). Karar gerekçesinde kolluk görevlilerince başvurucuya karşı kullanılan gücün yasal bir dayanağı olduğu ve orantılı şekilde kullanıldığı belirtilmektedir. Şu hâlde Anayasa Mahkemesi, başvurucunun yargı makamlarınca da kabul edilen kamusal güç kullanımı sonucu yaralanma iddiasını Anayasa'nın aradığı gereklilik ve orantılılık bağlamında ele alacaktır.
55. Başvurucunun da aralarında bulunduğu gösterici gruba karşı dağılmaları yönünde uyarıda bulunulduğu, makul bir süre beklendikten sonra göstericilere tazyikli su ve göz yaşartıcı gazla müdahalede bulunulduğu, olay hakkında düzenlenen kolluk tutanağında belirtilmiştir (bkz. § 13). Bu tutanakta bazı kişiler hakkında adli işlem yapılmak üzere yakalama işlemi yapıldığından bahsedilmesine karşın başvurucunun yakalandığına ya da yakalanmaya çalışıldığına dair bir ifadeye yer verilmediği görülmektedir. Ayrıca başvurucu hakkında -katılmış olduğu toplantıda işlediği herhangi bir suç nedeniyle- adli bir işlem yapılmadığı da anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucuya karşı güç kullanılmasını gerekli kılan hususun ne olduğu, başvurucunun dağılmama yönünde nasıl bir direnç gösterdiği kolluk tarafından düzenlenen evrakta ve kovuşturmaya yer olmadığı kararında yeterli şekilde izah edilmiş değildir. Dolayısıyla başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekli olduğu söylenemeyecektir.
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının negatif yükümlülük bağlamında maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(2) Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
(a) Genel İlkeler
57. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (benzer yöndeki bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
58. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin vücut bütünlüğünü kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle bireylerin vücut bütünlüğüne yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (benzer yöndeki karar için bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
59. İşkence ve kötü muamele yasağı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından Anayasa Mahkemesinin benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen olaylarda Anayasa'nın 17. maddesi devlete, bu konuda ihdas edilmiş bulunan yasal ve idari çerçevenin elindeki tüm imkânları kullanarak maddi ve manevi varlığı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını, buna ilave olarak işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Z.C. [GK], B. No: 2013/3262, 11/5/2016, § 83).
60. Önleme yükümlülüğün ortaya çıkması için belirli bir kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun yetkililerce bilinmesi ya da bilinmesi gerektiği durumların varlığı kabul edildikten sonra böyle bir durum dâhilinde, makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde kamu makamlarının önlem almakta başarısız olduklarının tespiti gerekmektedir. Ancak bu konu, her davanın kendi koşulları altında değerlendirilmelidir (Z.C., § 85).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
61. Başvurucunun katılmış olduğu gösteri sırasında sivil bir kişinin saldırısı sonucu kesici alet ile yaralandığı şikâyetiyle ilgili olarak yapılan ceza yargılaması sonucunda başvurucunun iddiaları doğrulanmış, saldırıda bulunduğu belirlenen sivil kişiye hapis cezası verilmiştir (bkz. § 10). Şu hâlde başvurucunun gösteri alanından kaçarken sivil bir kişinin saldırısı sonucu yaralandığı iddiası ilk derece ve istinaf yargı makamlarınca kabul edilmiştir.
62. Öte yandan başvurucunun katılmış olduğu gösteri ve çevrede bulunan diğer gösteriler nedeniyle kolluk görevlilerinin olay yeri ve çevresinde önceden tedbir aldığı anlaşılmaktadır. Şüphesiz alınan tedbirler kamu düzeninin bozulmamasına yönelik olduğu kadar aynı önem derecesinde göstericilerin güvenliğini temine yönelik de olmalıdır. Kaldı ki alınan tedbirler kapsamında, olay anına ilişkin kolluk tarafından tutulan tutanakta elinde kesici alet bulunan sivil bir kişinin göstericilere saldırdığına ilişkin bir bilgiye yer verilmiş olması kolluk görevlilerinin bu süreçte olaydan haberdar olduğunu da göstermektedir. Bu durum kamu makamlarının söz konusu olayı önleme noktasında -en azından olaydan haberdar oldukları andan sonra- olaya müdahale etmeleri sorumluluğunu doğurmaktadır.
63. Anayasa Mahkemesi koruma yükümlülüğünü incelediği benzer bir başvuruda (Muhterem Turantaylak, B. No: 2014/15253, 9/5/2018, § 98), devletin insan haklarının garantörü olmasından kaynaklanan koruma yükümlülüğü kapsamında hem hukuki hem de fiilî tedbirler alması gerektiği ilkesini vurgulamakla birlikte ani gelişen ve müdahale şansı tanımayacak kadar kısa süren bir olayda koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.
64. Ancak başvurucunun başvuru formu ekinde sunduğu görüntülerin Anayasa Mahkemesince izlenmesi sonucunda saldırıda bulunan sivil kişilerin ani gelişen ve kısa bir sürede fiilî saldırıda bulunduklarının söylenmesi zordur. Zira ellerinde kesici ve bereleyici aletlerle kalabalığın arasına dalan sivil kişilerin azımsanmayacak bir süre devam eden eylemleri söz konusudur. Bazı görüntülerde ise elinde kesici alet bulunan şahsın kolluk görevlilerinin arasından geçerek çevrede bulunan kişilere saldırdığı, kolluk görevlilerinin bu kişiyi yakalamak ve kontrol altına almak noktasında gerekli özeni göstermediği açıktır (bkz. §§ 27, 28).
65. Mahkemece verilen ret kararında başvurucunun yaralanması olgusu ile devlet görevlilerinin denetim görevleri arasında uygun illiyet bağı kurulmasını sağlayacak somut bir delil bulunmadığından bahsedildiği görülmektedir (bkz. § 23). Oysa başvurucunun dava dilekçesinde olay anına ilişkin olduğunu belirttiği kamera görüntüleri konusunda Mahkemece bir bilirkişi incelemesi yaptırılmamış, buna dair kanun yolu itiraz dilekçesindeki şikâyet hakkında da Bölge İdare Mahkemesince bir değerlendirme yapılmamıştır. Ayrıca, Mahkeme yapacağı değerlendirmede göz önüne alması gereken olayın gerçekleşme koşullarına dair bir kısım delile (kamera görüntüsü, bilirkişi raporu, tutanak vb. gibi) İstanbul 53. Asliye Ceza Mahkemesine yazacağı bir müzekkere ile sorup erişme yoluna da gitmemiştir.
66. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının koruma yükümlülüğü bağlamında maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. Kötü Muamale Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
(1) Genel İlkeler
67. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
68. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
69. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
70. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
71. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması yahut yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren belirtiler bulunduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
72. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
73. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın bireylerin vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığı noktasında yeterli bir değerlendirme de içermesi gerekmektedir (benzer yöndeki karar için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
74. Başvurucu, olayın gerçekleştiği günün gecesinde devlet hastanesine başvurmuş; kolluk görevlilerinin güç kullanmasına bağlı olarak yaralandığı iddiası ile muayene olmuş ve hakkında yaralanmanın tespit edildiği genel adli muayene raporu düzenlenmiştir (bkz. § 15). Ancak başvurucunun 28/11/2013 tarihinde yaptığı suç duyurusuna kadar resmî soruşturma açılmamış, başka bir ifadeyle olaydan yaklaşık beş ay sonra yapılan suç duyurusuyla ancak adli soruşturma başlatılmıştır. Oysa devlet görevlilerinin dahli olduğu savunulabilir şekilde iddia edilen olaylarda derhâl resmî bir soruşturma başlatılması, soruşturma açılmasının mağdurların inisiyatifine bırakılmaması devletin bu gibi olaylarda soruşturma açmada isteksiz olduğu intibasının yaratılmaması açısından önemlidir. Ayrıca delillerin zamanında ve gerekli titizlikle toplanabilmesi açısından da resmî soruşturmanın derhâl başlaması son derece önemlidir. Nitekim belirtilen gecikme nedeniyle soruşturma kapsamında bazı delillere erişilememiştir (bkz. § 13). Dolayısıyla somut olaydaki söz konusu durum devletin -adli rapor dâhilinde makul savunulabilir bir iddianın varlığı da gözetildiğinde- olaydan haberdar olmasına rağmen derhâl resmî bir soruşturma başlatması ilkesi açısından gerekli özenin gösterilmediğine işaret etmektedir.
75. Yapılan ceza soruşturması kapsamında ileri sürülen iddiaların sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi açısından somut olayda sağlık raporları ile olay anına ilişkin kamera görüntülerinin önemli olduğu açıktır. Cumhuriyet Başsavcılığınca olay anına ilişkin kamera kaydı araştırması yapılması kolluktan istenmiş, cevap olarak kolluğun ilgili birimi tarafından çekildiği belirtilen görüntüler gönderilmekle birlikte güvenlik kamera kayıtlarına aradan geçen süre nedeniyle erişilemediği belirtilmiştir (bkz. § 13). Ne var ki yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda gönderilen kaydın olay yerine ait görüntüler olmadığı bilirkişi raporunda açıkça belirtilmesine rağmen Cumhuriyet Başsavcılığınca tekrar doğru kaydın gönderilmesi kolluktan talep edilmemiştir. Ayrıca başvurucunun katılan sıfatıyla dâhil olduğu İstanbul 53. Asliye Ceza Mahkemesinde devam eden yargılama dosyasında güvenlik kamera kayıtlarının bulunup bulunmadığı da sorulmamış ya da olay anına ilişkin medya kuruluşlarından görüntü istenmemiştir.
76. Başvurucunun sunduğu Vakıf tarafından düzenlenmiş sağlık raporunun soruşturma dosyasına alınması mağdurun soruşturmaya etkin şekilde katılımı açısından önemlidir. Her ne kadar başvurucu bu rapora kararda yer verilmediğinden bahsetse de -kararda başvurucunun yaralanma olgusunun reddedilmediği dikkate alındığında- söz konusu şikâyet hususunda daha ileri bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.
77. Soruşturma kapsamında kolluk tarafından gönderilen görev listesindeki birçok isim arasından seçilerek ifadelerine başvurulan kolluk görevlilerinin olayın faili olarak nasıl ve ne şekilde belirlendiği hususu açıklığa kavuşturulamamıştır. Zira gaz kullanmakla yetkili birçok görevlinin ismi bu listelerde bulunmaktadır. Kaldı ki ifadelerde ayrıntılı sorular yöneltilmemiş ve sadece yaralanma eyleminin faili olup olmadıklarının sorulması ile yetinilmiştir.
78. Kovuşturmaya yer olmadığı kararında; kamuoyunda gezi eylemleri olarak bilinen gösteriler sırasında genel olarak göstericilerin kamu mülküne ve özel mülke zarar verdiklerini, kolluğun dağılmaları yönündeki uyarılarını dikkate almadıklarını, bu nedenle 2911 sayılı Kanun ve 2559 sayılı Kanun uyarınca güç kullanılması gerektiği bilgilerine yer verilmiştir. Kararda devamla başvurucudaki yaralanmanın plastik mermi ile meydana geldiği hususunda delil bulunmadığı ve söz konusu yaralanmanın kolluğun zor kullanım yetkisi içinde meydana gelen basit bir yaralanmadan ibaret olduğu belirtilmektedir. Ne var ki başvurucunun veya diğer göstericilerin kendilerine yapılan müdahaleyi nasıl ve ne şekilde haklı kılacak eylemlerde bulunduğu şikâyete konu olay özelinde açıklanmamıştır.
79. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
80. Başvurucu, barışçıl bir biçimde katılmış olduğu protesto eyleminin kolluk görevlilerinin kullandığı orantısız güçle dağıtıldığını iddia ederek Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
81. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
82. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
83. Başvurucunun katılmış olduğu bir protesto eylemi sırasında kolluk görevlileri tarafından güç kullanılması ile başvurucunun yaralandığı, bunun da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
84. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
85. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
86. 2559 sayılı Kanun'un 16. Maddesinin (bkz. § 35) kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
87. Başvurucuya toplantı sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
88. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
89. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması(Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve orantılı (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan § 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48) olması gerekir.
90. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi ve gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
91. Barışçıl şekilde toplanan kişilere yapılan müdahalelerin demokratik toplumda kamu düzeninin korunması açısından gerekli olduğunun, müdahalenin kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle yapıldığının veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce -polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde- gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
92. Başvurucunun da katıldığı bir protesto gösterisinde kolluk görevlilerince göstericilere hitaben toplantının yasal olmadığı ve dağılmaları yönündeki iki ikaz sonrası göstericilerin direnmesi üzerine zor kullanıldığı kolluk görevlilerince düzenlenen tutanakta belirtilmektedir (bkz. § 13). Ancak ne tutanaktan ne de kovuşturmaya yer olmadığı kararından söz konusu toplantının neden dağıtılması gerektiği, başvurucunun toplantının dağıtılmasını haklı kılacak şekilde barışçıl olmayan bir tutum ve davranış içinde bulunup bulunmadığı anlaşılamamaktadır.
93. Söz konusu gösteriye katılması nedeniyle başvurucu hakkında herhangi bir adli ya da idari işlem yapılmadığı görülmektedir. Kolluk görevlilerinin alınan ifadelerinde veya diğer toplanan delillerde başvurucunun barışçıl olmayan bir tutum içinde olduğu yönünde bir iddia da bulunmamaktadır. Şu hâlde başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı açısından söz konusu toplantıya kolluk görevlilerince yapılan müdahalenin zorunlu sosyal bir ihtiyaca karşılık geldiği kamu otoritesince gösterilememiştir. Zorunlu sosyal bir ihtiyaca karşılık geldiği gösterilemeyen kamusal müdahalenin orantılılığı hususunda ise ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan ve zorunlu sosyal bir ihtiyacı karşılamayan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu da söylenemeyecektir.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
95. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
96. Başvurucu; hak ihlali tespitinde bulunulmasını, yeniden soruşturma yapılmasına karar verilmesini ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
97. Anayasa Mahkemesi Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) başvurusuna dair vermiş olduğu kararda, bireysel başvuruya konu olayın incelenmesi sonucunda ihlal kararı verilmesi durumunda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler hususunda detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Anılan içtihat doğrultusunda 6216 sayılı Kanun uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için temel kural olan eski hâle getirmenin başvuruya konu olayda uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
98. Kolluk kuvvetince başvurucuya karşı uygulanan gücün gerekli olmaması nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
99. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutuna ilişkin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2015/67751) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
100. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 32.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
101. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu (hem negatif yükümlülük hem de koruma yükümlülüğü açısından) ile usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 32.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 5. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.