TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
CEVDET AYAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/13689)
Karar Tarihi: 19/11/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Zehra GAYRETLİ
Başvurucular
1. Cevdet AYAZ
2. Hatip YAZICI
3. Necati GÜZEL
Vekili
Av. Sedat ÇINAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltında avukat yardımından faydalandırılmama nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkının, müdafi yokluğunda baskı ve zora dayalı verilen ifadelerin mahkûmiyete esas alınması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/7/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucular Cevdet Ayaz ve Hatip Yazıcı Hakkındaki Soruşturma Süreci
8. Sırasıyla 1973 ve 1965 doğumlu olan başvurucular olayların geçtiği tarihte Diyarbakır'da ikamet etmektedirler.
9. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yasa dışı PŞK-KDP (Partiye Şoreşa Kürdistan-Kürdistan Devrim Partisi) örgütüne yönelik olarak soruşturma başlatılmıştır.
10. Soruşturma kapsamında 9/4/2001 tarihinde gözaltına alınan başvurucular, 18/4/2001 tarihinde tutuklanmışlardır.
11. Başvuruculardan Cevdet Ayaz, müdafii olmaksızın kollukta verdiği ifadesinde; bahsi geçen örgütün kurucularından biri olduğunu beyan ederek örgütün organizasyon yapısı ve üyeleri hakkında detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Başvurucu, kolluk ifadesinde; Hoca (kod) Necati Güzel ile birlikte PŞK-KDP adı altında yeni bir oluşum kurmak için çalışmalar yaptıkları, bu oluşuma katılması hususunda Hatip Yazıcı'yı kendisinin ikna ettiği, örgüt toplantılarını Necati Güzel'e ait evde gerçekleştirdikleri yönünde bilgiler vermiştir.
12. Başvuruculardan Hatip Yazıcı, müdafii olmaksızın kollukta verdiği ifadesinde; Cevdet Ayaz'ın teklifi üzerine PŞK-KDP isimli oluşumun içinde yer aldığını, Cevdet Ayaz ve Necati Güzel ile birlikte koordineli olarak çalıştıklarını, muhtelif tarihlerde Necati Güzel'in ikametgâhında toplantılar düzenleyerek örgütün programı üzerinde görüştüklerini beyan etmiştir.
13. Başvurucular, Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM Yedek Hâkimliği önündeki sorgularında; kollukta verdikleri ifadelerin baskı altında alındığını ve gözleri bağlı bir şekilde, okutulmadan, zorla imzalatıldığını belirterek kolluk ifadelerini reddetmişlerdir.
14. Soruşturma kapsamında aralarında başvurucuların da yer aldığı şüphelilerin ikametgâhlarında ve işyerlerinde arama yapılmıştır. Bu aramalarda örgütsel nitelikli olduğu değerlendirilen ve örgütün organizasyon yapısına ilişkin bilgilerin bulunduğu çok sayıda doküman, tabanca, dinamit lokumu, elektrikli fünye ele geçirilmiştir.
B. Başvurucu Necati Güzel Hakkındaki Soruşturma Süreci
15. 1951 doğumlu olan başvurucu, olayların geçtiği tarihte İzmir'de ikamet etmektedir.
16. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığı ile ulaşılan bilgi ve belgelerin incelenmesinden PŞK-KDP örgütüne yönelik olarak başlatılan soruşturma kapsamında 4/5/2001 tarihinde hakkında gıyabi tutuklama (yakalama) kararı verilen başvurucunun 9/7/2001 tarihinde tutuklandığı, 12/2/2002 tarihinde ise tahliyesine karar verildiği anlaşılmıştır.
C. Yargılama Süreci
17. Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 24/5/2001 tarihli iddianamesi ile başvurucuların da aralarında yer aldıkları bir kısım şüpheli hakkında yasa dışı PŞK terör örgütünün kurucusu ve üyesi olma suçundan kamu davası açılmıştır.
18. İddianamenin başvurucuların eylemleri ile ilgili kısımları şöyledir:
"Sanıkların, nihai amacı Türkiye Cumhuriyeti devletinin mevcut düzenini yıkarak sosyalist düzene dayalı doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesi üzerinde KÜRDİSTAN adı altında bağımsız bir kürt devleti kurmak, Kürdistan ulusal bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesinde öngördüğü devrimci savaşımın ülke koşulları içerisinde oluşan iç dinamiklerin ve diğer ulusal demokratik güçlerin devrimci bir anlayışı ile sınıf ve sosyal yapı farklılıkları gözetmeden yakın hedefi Demokratik Devrim gerçekleştirmek olan yasadışı PŞK-KDP (PARTİYE ŞOREŞA KÜRDİSTAN-KÜRDİSTAN DEVRİM PARTİSİ) terör örgütünü kurarak örgüt adına merkez Diyarbakır olmak üzere (...) örgütlenme çalışmalarını yürüttükleri, Türkiye genelinde sansasyonel eylemler yaparak kurdukları örgütün adını duyurmak amacı ile eylem hazırlığı içerisinde oldukları;
Bu anlamda:
Sanıklar Niyazi Güzel (Hoca kod) Cevdet Ayaz (Ahmet kod) (...) Hatip Yazıcı (Orhan kod) (...) yasadışı PŞK terör örgütünün kurucuları oldukları, sanıklardan Necati Güzel, Cevdet Ayaz, [R.Ş.] Hatip Yazıcı, [Z.U.], [N.C.] Merkez komiteyi oluşturdukları, (...) sanıkların yasadışı PKK terör örgütünün etkinliğinin azalması ve özellikle Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonra karar verdikleri, daha önce yasadışı YEKBUN örgütünden yer alan o örgütün faal olduğu dönemlerde Kuzey Irak'taki kamplarda Askeri ve Siyasi eğitim gören sanıklar Yasadışı PŞK terör örgütünün çatısı altında toplandıkları, sürekli toplantı yaparak örgütün yapılanmasını oluşturdukları, artık sıra örgütün sesini duyurmak için Türkiye genelinde ses getirecek eylemlerin hazırlığı içerisindeyken güvenlik kuvvetlerinin yapılan ihbarları değerlendirmek sureti ile örgütü henüz eylem hazırlığı içerisinde iken ortaya çıkartarak yasadışı örgütün büyük bir kısmını yakalayarak (...)
Sanıkların evlerinde ve üzerilerinde yapılan aramalarda çok sayıda yasak yayın ve örgütsel doküman (...) ele geçirildiği, (...) güvenlik kuvvetlerinin istihbaratı araştırma neticesinde yaptıkları operasyonlar sonucunda sanıkların eylem yapmadan yakalandıkları ve böylece sanıkların müsned suçları işledikleri gerek kollukta alınan savunmalarından, gerek sanıkların evlerinde, işyerlerinde ve üzerilerinde yapılan arama neticesinde ele geçirilerek emanete alınan belge ve mühimmatlardan, gerek sanıklardan [N.C.] ait disketin Nöbetçi DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ Yedek Hakimliği tarafından yaptırılan çözümünde yasadışı PŞK terör örgütünün program taslağının bulunmasından(...) müsned suçu işledikleri anlaşılmakla..."
19. Diyarbakır 2 No.lu DGM'nin E.2001/197 sayılı dosyasına kaydedilen davanın 27/11/2001 tarihli celsesinde başvuruculardan Necati Güzel, müdafii eşliğinde savunma yapmıştır. Başvurucu, kolluk beyanı dışında suçlamaları kabul ettiğine dair herhangi bir beyanı bulunmadığını belirterek hakkındaki suçlamayı reddetmiştir.
20. Diğer başvurucular Cevdet Ayaz ve Hatip Yazıcı da yargılama sırasında müdafi yardımından yararlanmış, suçlamaları reddetmiş ve önceki ifadelerini kabul etmemişlerdir.
21. Devlet güvenlik mahkemelerinin kapatılması üzerine yargılamaya (kapatılan) Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. maddesi ile görevli) (Mahkeme) E.2001/197 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.
22. Mahkemenin 27/11/2012 tarihli kararı ile başvurucuların atılı suçtan 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına hükmedilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısımları şöyledir:
"PŞK-KDP (PARTİYA ŞOREŞA KÜRDİSTAN-KÜRDİSTAN DEVRİM PARTİSİ) GENEL DEĞERLENDİRME
KAWA, YEKBUN, PRNK/KUK, TSK ve TS isimli örgütler tarafından 16/03/1996-03/04/1996 tarihleri arasında Romanya-Köstence-Tekirgöl kasabasında yapılan toplantı ile PYSK-KSBP (Partiya Yetkiya Sosyalista Kürdistan - Kürdistan Sosyalist Birlik Partisi) adı altında bir oluşum gerçekleştirildiği,KAWA ve YEKBUN örgütleri arasında meydana gelen kişisel anlaşmazlıklar ve bu örgütlerin faaliyetleri birbirinden bağımsız olarak kendi isimleri altında sürdürme gayretleri neticesinde 10-11-12 TEMMUZ 1998 tarihlerinde Almanya'da toplantı ile PYSK(KSBP) oluşumunun fes edildiği,bir grup YEKBUN örgütü eski kadrolarınca PŞK-KDP(Partiya Şoreja Kürdistan - Kürdistan Devrim Partisi) adı altında yeni bir yapılanmaya gidildiği anlaşılmıştır.
(...)
AHMET SUAT KOD CEVDET AYAZ Emniyetteki ifadesinde; PŞK (PARTİYA ŞOREJA KURTİSTAN) KDP ( KÜRDİSTAN DEVRİM PARTİSİ) nin kurucularından olduğunu, (...)YEKBUN örgütünün 1998 yılı içerisinde fesih edildiğini, Genel Kürtçü Mücadele tarihçesi içerisinde gelinen aşamalarda mevcut Kürtçü örgütlerin ortak ve ferdi sorumluluklarına işaret edilerek, özellikle terör örgütü PKK lideri ABDULLAH ÖCALAN'ın yakalanması ile hızla bir çözüm aşamasına gelen örgütün yerini dolduracak herhangi bir örgütün olmayışı ve bu vesile ile gündeme güçlü girilerek bir örgütle söz konusu PKK tabanının kendi çevrelerinde toparlanabileceği düşüncesi ile bir birleşim sağlanabileceği ve bu fikre sıcak bakılması hususunda telkinlerde bulunulması üzerine kendisinin de yeni bir oluşum içerisinde yer almaya karar vermesi üzerine, HOCA KOD NECATİ GÜZEL ile kendisinin söz konusu çalışmalar çerçevesinde halihazırda ilimizde faaliyet gösteren bir grup YEKBUR örgütü eski kadrolarınca, PKK terör örgütünün halkın isteklerine cevap veremediği fikrinden hareketle PŞK-KDP (Partiya Şoreja Kürdistan- Kürdistan Devrim Partisi) adı altında yeni bir yapılanmaya gittikleri,yürütülün çalışmalar çerçevesinde ilimiz merkezli 11/04/1999 tarihi itibarı ile başlayan bir süreçte PŞK-KDP(Partiya Şoreja Kürdistan- Kürdistan Devrim Partisi)adı altında yeni bir örgütlenmeyi oluşturduklarını, bu oluşum içerisnde mücadele edecek şahıslara kendisinin ulaştığını ve bizzat kendisinin görüştüğü SEDAT KOD [N.C.] ile şu an göz atında bulunan ORHAN KOD HATİP YAZICI, ŞERZEN KOD [Z.U.] FIRAT KOD [R.Ş.] isimli şahısları örgütleyerek oluşumu sağlanan PŞK içerisinde faaliyet göstermelerine ikna ettiğini, örgütsel buluşmaları HOCA KOD NECATİ GÜZEL isimli şahsın evinde yaptıklarını (...)beyan etmiştir.
HATİP YAZICI Emniyetteki ifadesinde; 1989-1990’lı yıllarda ihracat ithalat işleriyle uğraştığından sürekli olarak Irak ve diğer ülkelere gidip geldiğini, Irak’a gittiğimde orada ilk önceleri PPKK (KÜRDİSTAN ÖNCÜ İŞÇİ PARTİSİ) örgütü mensupları ile tanıştığını, bu şahıslardan etkisi ve telkinleri sonucu 1993 yılı içerisinde ROJ dergisine gitmeye başladığını, burada HASAN (...) isimli şahsın propagandaları sonucu YEKBUN örgütüne sempati duyduğunu, (...) YEKBUN örgüt örgütünün propagandasını, eski faaliyetlerini ve amaçlarını anlattıklarını, SELİM KOD [M.B.nin] ikametinde AHMET KOD CEVDET AYAZ isimli şahısla tanıştığını, daha sonra bu şahsın önceden YEKBUN örgütü içerisinde faaliyet gösterdiğini öğrendiğini, bu şahsın kendisine kürt halkının bağımsızlığı için mücadele etmek için yeni YEKBUN örgütü içerisinde önceden faaliyet gösteren arkadaşları ile yeni bir oluşuma gittiklerin, bu şahsın teklifi ile bu oluşum içinde yer aldığını, bunun üzerine AHMET KOD CEDET AYAZ’ın kendisini HOCA KOD NECAT GÜZEL isimli şahısla tanıştırdığını, (...)
Sanıkların emniyet ifadeleri, yer gösterme tutanakları, teşhis tutanakları, yüzleştirme tutanakları, aramalarda ele geçirilen örgütsel dokümanlar- silahlar, bilgi alma tutanakları, Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünce tanzim edilen Ekspertiz raporu,Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünce tanzim edilenbomba imha raporu,PŞK MK Olağan Genel Toplantısı Karar Metni,PŞK Merkez Yürütme Komitesine hitaben yazılmış rapor,PŞK Merkez Komitesine hitaben yazılmış faliyet raporu,PŞK M.K (Geçici) ne sunulur başlıklı faaliyet raporu,yakalama, üst arama tutanakları,muvafakatlı ev arama tutanakları, muvafakatlı ev arama yer gösterme ve zapt etme tutanağı, ifadeli yer gösterme yakalama ve arama tutanağı,üst arama ve teslim tutanakları,mukayese el yazısı forumları,PŞK-KDP (Partiye Şoreşa Kurdistan-Kürdistan Dervim Partisi)'nin kuruluşu, faaliyet alanı, proğram taslağı, merkez komite kararları, amaç ve hedefleri, gerçekleştirilen operasyonlar bildirir yazı,yer gösterme tutanakları,Diyarbakır 2. Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek Üyeliğinin 04/05/2001 tarih ve 2001/601 Müt sayılı kararı,Emniyet Genel Müdürlüğünün PŞK örgütü ile ilgili yazısı ve tüm dosya kapsamıyla birlikte değerlendirildiğinde,
Terör örgütü PKK lideri ABDULLAH ÖCALAN'ın yakalanması ile Avrupa alanında meydana gelen gelişmelere dahil olmak maksadıyla PŞK terör örgütü sansasyonel bir eylem gayreti içerisinde girmişse de temelde yine Avrupa alanındaki gelişmelerin göz önünde bulundurulması, özelde ise örgütlenmenin ülke genelinde tamamlanmaması gerekçe gösterilerek eylem gayretlerinin daha sonraki bir döneme ertelenmesinin daha sağlıklı olacağı değerlendirmesi ile bu yönlü girişimleri geçici olarak askıya almıştır.
Silahlı faaliyetlerin askıya alınması ile örgüt yapısının oturtulması ve geliştirilmesi çalışmalarına hız veren örgütün nadiren halihazırda ilişkide bulundukları terör örgütü PKK'ya mazahir YEKBUN kökenli örgüt mensupları ile irtibata geçerik MK üyesi mensupların, eski tanışıklarını baz almak suretiyle her bir alana ayrı ayrı girilerek örgütlenme ağını bire bir ikna yolu ile Türkiye geneline yayma gayreti içerisine girmişlerdir.
PŞK Kürdistan ulusal bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesinde öngördüğü devrimci savaşımın ülke koşulları sürecinde oluşan iç dinamiklerin ve diğer ulusal demokratik güçlerin devrimci bir anlayışı ile sınıf ve sosyal yapı farklılıkları göz ardı etmeden yakın hedefi olan Demokratik Devrimi gerçekleştirmektir.
PŞK'nın merkez komitesinin Hoca KOD Necati GÜZEL, Ahmet KOD Cevdet AYAZ, Fırat KOD [R.Ş.] Orhan KOD Hatip YAZICI, Şerzan KOD [Z.U.] ve Sedat KOD isimli şahıslardan oluştuğu Yurtiçi faaliyetlerini Ahmet KOD Cevdet AYAZ, Fırat KOD [R.Ş.] ve Orhan KOD Hatip YAZICI'nın yaptıkları, yurtdışı faaliyetlerini ise Hoca KOD Necati GÜZEL'in İsveç'te bulunan kardeşi [V.G.] ve daha önceden tanıdıkları aracılığı ile yaptığını, Askeri kanadın sorumluluk ve koordinesini Fırat KOD [R.Ş.nin] yaptığı, Siyasi kanadın sorumluluk ve koordinesini Ahmet KOD Cevdet AYAZ'ın yaptığı, diğer sanıkların örgüte üye oldukları, ele geçirilen silah ve malzemelerden örgütün silahlı bir örgüt olduğu hususu tüm dosya kapsamı ile sübuta ermiştir.
Sanıklar C. Savcı[lı]ğında ve Mahkemedeki savunmalarında atılı suçlamaları kabul etmemişlerdir.Sanıkların inkara yönelik savunmalarına, sanıkların hazırlık aşamasında emniyette verdikleri ve ele geçen belgeler ile uyumlu savunmaları, yer gösterme tutanakları, teşhis tutanakları, yüzleştirme tutanakları,aramalarda ele geçirilen örgütsel dokümanlar- silahlar, bilgi alma tutanakları,Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünce tanzim edilen Ekspertiz raporu,Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünce tanzim edilenbomba imha raporu,PŞK MK Olağan Genel Toplantısı Karar Metni,PŞK Merkez Yürütme Komitesine hitaben yazılmış rapor,PŞK Merkez Komitesine hitaben yazılmış faliyet raporu, PŞK M.K (Geçici) ne sunulur başlıklı faaliyet raporu,yakalama, üst arama tutanakları,muvafakatlı ev arama tutanakları, muvafakatlı ev arama yer gösterme ve zapt etme tutanağı, ifadeli yer gösterme yakalama ve arama tutanağı,üst arama ve teslim tutanakları,mukayese el yazısı forumları,PŞK-KDP (Partiye Şoreşa Kurdistan-Kürdistan Dervim Partisi)'nin kuruluşu, faaliyet alanı, proğram taslağı, merkez komite kararları, amaç ve hedefleri, gerçekleştirilen operasyonlar bildirir yazı,Emniyet Genel Müdürlüğünün PŞK örgütü ile ilgili yazısı ve tüm dosya kapsamı karşısında itibar edilmemiştir."
23. Başvurucular; PŞK isimli bir örgütün mevcut olmadığını, silahlı ya da silahsız herhangi bir eylem iddiasında bulunulmadığını, örgütün varlığına ve kendilerinin bu örgütün kurucusu ve yöneticisi olduklarına dair tek delilin kolluk beyanları olduğunu, bu beyanları ise tüm aşamalarda reddettiklerini belirterek hükmü temyiz etmişlerdir.
24. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 4/4/2016 tarihli kararı ile hüküm onanmıştır.
25. Nihai karar 3/6/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş olup başvurucular 1/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 168. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Her kim, 125, 131, 146, 147, 149 ve 156 ncı maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi bir vazifeyi haiz olursa onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahkum olur"
27. Olay tarihinde yürürlükte olan 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 135. maddesi şöyledir:
“Zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet Savcısı tarafından ifade almada ve hâkim tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur:
1. İfade verenin veya sorguya çekilenin kimliği tesbit edilir. İfade veren veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.
2. Kendisine isnat edilen suç anlatılır.
3. Müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği söylenir.
4. İsnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir.
5. Şüpheden kurtulması için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkânı verilir.
6. İfade verenin veya sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi alınır.
7. İfade veya sorgu bir tutanakla tesbit edilir. Bu tutanakta;
a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih,
b) İfade verme veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği,
c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise sebepleri,
d) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı,
e) İmzadan imtina halinde bunun nedenleri yer alır.”
28. 1412 sayılı mülga Kanun’un 136. maddesi şöyledir:
“Yakalanan kişi veya sanık, soruşturmanın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafiin yardımından faydalanabilir. Kanuni temsilcisi varsa o da yakalanana veya sanığa bir müdafi seçebilir.
Zabıta amir ve memurları tarafından yapılacak sorgulama işlemlerinde, ancak bir müdafi hazır bulunabilir. Cumhuriyet Savcılığı işlemlerinde bu sayı üçü geçemez.
Zabıtaca yapılan soruşturma da dahil olmak üzere, soruşturmanın her safhasında müdafiin, yakalanan kişi veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
29. 1412 sayılı mülga Kanun’un 138. maddesi şöyledir:
“Yakalanan kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse talebi halinde baro tarafından kendisine bir müdafi tayin edilir. Yakalanan kişi veya sanık onsekiz yaşını bitirmemiş yahut sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafi’de bulunmazsa talebi aranmaksızın kendisine müdafi tayin edilir.”
30.1412 sayılı mülga Kanun’un 144. maddesi şöyledir:
“Yakalanan veya tutuklu bulunan kişi vekaletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz.”
31. Başvurucuların gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte bulunan 16/6/1983 tarihli ve 2845 sayılı mülga Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 16. maddesi şöyledir:
“Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç kırksekiz saat içinde hakim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir.
Üç veya daha fazla kişinin bir suça iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya fail sayısının çokluğu ve benzeri nedenlerle Cumhuriyet savcısı, bu sürenin dört güne kadar uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Soruşturma bu sürede sonuçlandırılmazsa Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararı ile süre yedi güne kadar uzatılabilir.
Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada yedi gün olarak belirlenen süre Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararıyla on güne kadar uzatılabilir.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir. Hakim tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına karar verildikten sonra gözaltında bulunan kişi hakkında da aynı hüküm uygulanır.”
32.Başvurucuların gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte olan 18/11/1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun’un 31. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun 4, 5, 6, 7, 9, 12, 14, 15, 18, 19, 20 ve 22 nci madde hükümleri Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmaz. Bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu değişiklikten önce yürürlükte olan eski hükümleri değiştirilmeden önceki halleriyle uygulanır.”
33. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:
''1. Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;''
2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında, suç isnadı altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında üç ayrı hakka sahiptir. Bunlar kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma, bir müdafi tayin etme olanağından yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülürse resen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma haklarıdır. Dolayısıyla suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez (Pakelli/Federal Almanya, B. No: 8398/78, 25/4/1983, § 31). Bir suçla itham edilen herkesin avukat yardımından etkili bir şekilde yararlanma hakkı, mutlak bir hak olmamakla beraber adil yargılanma ilkesinin temel özelliklerinden birini oluşturmaktadır (Salduz/Türkiye [BD], B. No: 36391/2, 27/11/2008, § 51).
36. Kendini suçlamama hakkı, kamu makamlarının şüphelinin/sanığın arzusu hilafına baskı ve zorlama metotları ile elde edilen delillere başvurmadan iddialarını ispat etmelerini öngörmektedir (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006, § 100; Salduz/Türkiye, § 54). AİHM, soruşturma evresindeki ikrarın kötü muamele veya işkence altında verildiği belirtilerek hâkim önünde reddedilmesi hâlinde bu konunun irdelenmeden esasa geçilerek ikrarın dayanak olarak kullanılmasını bir eksiklik olarak değerlendirmiştir (Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91). Bu kapsamda ikrarın avukat yardımı olmaksızın ve uzun süren bir gözaltı sırasında yapılmış olması gibi hususlar da gözönünde bulundurulmalıdır (Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya [GK], B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 87).
37.İlke olarak şüpheliye, gözaltına alındığı ya da tutuklandığı andan itibaren avukat yardımından yararlanma imkânı sağlanmalıdır (Dayanan/Türkiye, B. No: 7377/3, 13/10/2009, § 31). AİHM diğer taraftan kolluk tarafından ifade alınma aşamasını da kapsayan müdafi yardımından yararlanma hakkının geçerli bir nedene dayanılarak kısıtlanabileceğini, bu durumda somut olay açısından yargılamanın bütününe bakılarak söz konusu kısıtlamanın adil yargılanmaya engel olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (John Murray/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18731/91, 8/2/1996, § 63; Magee/Birleşik Krallık, B. No: 28135/95, 6/6/2000, § 41).
38. Bu bağlamda AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ne lafzı ne de ruhunun başvuranın iradi olarak açık ya da örtülü biçimde adil yargılanma hakkından vazgeçmesini engellemediğini belirtmektedir (Aksin ve diğerleri/Türkiye, B. No: 4447/5, 1/10/2013, § 48). Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan müdafi yardımından yararlanmadan vazgeçmenin geçerli ve etkin olabilmesi için her türlü şüpheden uzak bir açıklıkta olması, ayrıca sonuçlarının ağırlığının gerektirdiği asgari garantileri içermesi gerekir (Salduz/Türkiye, § 59).
39. AİHM, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da resen ücretsiz olarak avukat tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin olanağının olmaması yanında ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten mahrum bırakılmayı gerektiren bir ceza ve davanın karmaşıklığı, avukat yardımının sağlanmasını gerektiren bir hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Tunç/Türkiye, B. No: 32432/96, 27/3/2007, §§ 55, 56).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 19/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkıyla Bağlantılı Olarak Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
41.Başvurucular, genel olarak yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmediğini, bu kapsamda esas olarak gözaltında avukata erişim imkânından yararlandırılmadıkları sırada imzalanan ancak içeriği kabul edilmeyen ifadelere dayanılarak mahkûmiyetlerine karar verildiğini belirterek adil yargılanma haklarının ve suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
43. Anayasa’nın 36. maddesinin(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
45. Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32). Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesini sağlamaktadır. İddiaya karşı savunma tanınmadığı sürece silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun muhakeme yapılması ve maddi gerçeğe ulaşılması da mümkün değildir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 69).
46.Savunma hakkının sağladığı güvenceler esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Anılan hükümde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan kişilerin cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesine de uygun değildir. Bu nedenle savunma hakkının sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez(Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 70).
47. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollardan yararlandırılması da gerekir. Savunmada başvurulacak meşru vasıta ve yollar arasında avukatların teknik bilgilerinden ve tecrübelerinden yararlanma olanağı da bulunmaktadır. Şüpheli ve sanık için Anayasa'nın 36. maddesinde sözü edilen meşru vasıta ve yollardan en önemlisi müdafi yardımından yararlanmaktır. Diğer bir ifadeyle müdafi yardımından yararlanma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollar kavramının kapsamındadır. Bu itibarla müdafi yardımından yararlanmanın adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla suç isnadı altındaki kişi, adil yargılanma hakkı kapsamında kendisini bizzat savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma hakkına sahiptir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 72).
48. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde; bir suç ile itham edilen herkesin kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanması, eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmesi hakkı düzenlenmiştir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 73).
49. Savunmanın iddia makamı karşısında dezavantajlı konuma düşmemesi için şüpheli ve sanığın kendisini bireysel olarak (bizzat) savunabilmesinin yanı sıra müdafi yardımından yararlandırılması da gerekebilir. Suç isnadı altındaki kişinin müdafi yardımına olan ihtiyacı; delillere ulaşma bakımından yaşanan güçlüklerin aşılması, hukuki bilgi eksikliği veya içinde bulunulan psikolojik durumdan kaynaklanabilir. Bu kapsamda savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir unsuru olan silahların eşitliği ilkesinin de gereğidir. Diğer bir ifadeyle müdafi yardımından yararlanma hakkı hem savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların eşitliği ilkesine işlerlik kazandırmaktadır (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 74).
50. Anılan hakkın ilke olarak şüphelinin kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren sağlanması gerekir. Şüpheliye kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, kendisini suçlamama ve susma hakları yanında genel olarak da adil yargılanma hakkının etkili bir koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Çünkü bu aşamada elde edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle geldiğinden şüpheliler, ceza yargılamasının bu evresinde kendilerini savunmasız bir durumda bulabilir. Belirtilen savunmasızlık hâli, ancak bir müdafinin hukuki yardımı ile gereği gibi telafi edilebilir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §§ 118, 135; Sami Özbil, B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 64).
51. Müdafi yardımından yararlanma hakkı mutlak değildir. Bu hakkın istisnai hâllerde sınırlandırılması mümkündür. Zorunlu sebeplerin ortaya çıkması hâlinde bu hak kısıtlanabilir. Avukat erişiminin sağlanmamasına istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile böylesi bir kısıtlama şüphelinin/sanığın adil yargılanma bağlamında güvence altına alınan haklarına zarar vermemelidir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 118, 137). Müdafi yardımından yararlanma hakkı bakımından önemli olan, yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında şüphelinin/sanığın müdafi yardımından etkili bir biçimde yararlanmış olmasıdır. Ancak avukata erişim yönünden getirilen kısıtlama yargılamanın sonraki aşamalarında telafi edilmiş ise savunma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 78).
52. Sanık, olay hakkında doğrudan doğruya bilgiye sahiptir. Dolayısıyla sanığın beyanlarının olayın aydınlatılması bakımından son derece önemli bir delil niteliğinde olduğu açıktır. Bu bakımdan suç isnadı altındaki kişinin müdafi hazır bulunmadığı hâlde kendini suçlayıcı beyanlarda bulunup bulunmadığı, bu itirafların aleyhinde kullanılıp kullanılmadığı, susmasından mahkemece olumsuz sonuçlar çıkarılıp çıkarılmadığı ve kendisine herhangi bir baskı uygulanıp uygulanmadığı her somut olayda değerlendirilmelidir. Bir ceza davasında kendi aleyhine tanıklık etmeme ve delil vermeye zorlanmama hakkı, suç isnadını zorla veya baskıyla sanığın isteğine aykırı olarak elde edilen delillere başvurmadan kanıtlamaya çalışmayı gerektirir. Avukata erişimi sağlanmayan sanığın kolluktaki ikrarının mahkûmiyet kararında kullanılması durumunda savunma hakkına telafi edilmez biçimde zarar verilmiş sayılacaktır. Soruşturma evresinde elde edilen ikrarın kötü muamele ve işkence altında verildiği belirtilerek reddedilmesi durumunda mahkemece bu husus irdelenmeksizin ikrarın dayanak olarak kullanılması önemli bir özen eksikliğidir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 79).
53. Bireysel başvuru incelemelerinde, ölçü norm Anayasa'dır; kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Bu nedenle kanuna dayalı olarak avukata erişimin kısıtlanması yönündeki uygulamanın Anayasa'ya uygun olduğu anlamına gelmez. Müdafi yardımından yararlanma hakkının Anayasa'nın 36. maddesini ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır. Anayasa Mahkemesi de daha önce şüphelilerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden müdafi yardımından faydalandırılmamasının mevzuattan kaynaklanan bir uygulama olduğunu tespit etmiş (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 144, Sami Özbil, § 71; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 48) ancak müdafi yardımından yararlanma hakkının sonradan telafi edilmediği gerekçesiyle ihlal kararları vermiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 127-145, Sami Özbil, §§ 56-76; Aynur Avyüzen, B. No: 2014/784, 27/10/2016, §§ 37-58; Veli Özdemir, B. No: 2014/785, 27/10/2016, §§ 39-62).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
54. Somut olayda başvurucuların gözaltında tutulduğu sırada devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden kural olarak müdafi yardımından yararlanmaları ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olmaktadır. 3842 sayılı Kanun’a eklenen 31. maddeyle gözaltında bulundurmaya ve müdafi yardımından yararlanmaya ilişkin yeni düzenlemelerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacağı, bunlar hakkında değişiklik yapılmadan önceki 1412 sayılı mülga Kanun hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Başvurucuların gözaltında tutulduğu tarihlerde anılan mevzuat, gözaltı süresinde avukata erişim imkânını tanımamaktadır. Başvurucuların belirtilen şartlarda 10 ile 12 gün arasında gözaltında tutulduğu görülmektedir.Bu itibarla başvurucuların gözaltında bulunduğu dönemde müdafi yardımından faydalandırılmamalarının mevzuata dayandırılan yerleşik bir uygulama olduğu anlaşılmaktadır.
55. Başvurucular, PŞK isimli silahlı örgütün kurucusu olma suçundan yargılanarak mahkȗm edilmişlerdir. Başvurucuların mahkȗmiyetlerine hükmedilirken kendilerinin ve diğer sanıkların gözaltında müdafi olmaksızın elde edilen beyanlarının delil olarak kabul edildiği görülmektedir. Somut olayda başvurucular, söz konusu terör örgütünün merkez komitesinde yer alarak örgütün yöneticileri olmakla suçlanmaktadırlar. Başvurucular gözaltına alınmış ve tutuklandıkları tarihe kadar gözaltında tutulmuşlardır. Başvurucular, müdafi olmadan kollukta verdikleri ifadelerinde; isnat edilen suçu nasıl ve kimlerle birlikte işlediklerine dair beyanda bulunmuşlardır. Cumhuriyet Başsavcılığında ve sorguda müdafi yardımından yararlanmayan başvurucular; Mahkeme önünde yaptıkları savunmalarında ise kolluk beyanlarının baskıya dayalı olarak alındığını, gözleri bağlı bir şekilde kendilerine okutulmadan imzalatıldığını belirterek bu beyanları reddetmişlerdir.
56. Öte yandan mahkȗmiyet hükmünün yer gösterme tutanakları, teşhis tutanakları, yüzleştirme tutanakları, aramalarda ele geçirilen örgütsel dokümanlar, silahlar, bilgi alma tutanakları, Emniyet Genel Müdürlüğünün PŞK örgütü ile ilgili yazısı ve sair delillere dayandırıldığını da not etmek gerekir. Bununla birlikte başvurucuların gözaltında verdikleri ifadelerin belirleyici ölçüde hükme esas alındığı görülmektedir (bkz. § 23). Mahkemenin gerekçeli kararında bahsi geçen diğer delillerin başvurucuların kolluk beyanları ile uyumlu olduğu yönünde değerlendirmede bulunularak başvurucuların kolluk beyanlarına itibar edildiği ifade edilmiştir.
57. Başvurucuların diğer deliller yanında müdafi olmaksızın alınan ve daha sonra Mahkemede doğrulanmayan ifadeleri doğrultusunda isnat edilen suçtan mahkûmiyetlerine karar verildiği, gözaltında iken alınan bu ifadelerin mahkûmiyet için belirleyici biçimde kanıt olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
58. Sonradan (yargılama devam ettiği sırada) yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanun’un 148. maddesi; hâkim veya mahkeme önünde doğrulanmayan, müdafi yardımı sağlanmadan alınan kolluk beyanları bakımından kovuşturma aşamasında savunmanın etkinliğini sağlayacak niteliktedir. Ancak Mahkemece bu husus gerekçede tartışılmamış ve temyiz aşamasında da bu eksiklik telafi edilememiştir. Gözaltında avukata erişim imkânı sağlanmamasının mevzuata dayalı yerleşik bir uygulamadan kaynaklanması ve bu sırada elde edilen ifadelerin mahkûmiyet kararına esas alınması müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmuştur.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
60. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
61. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
62. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
63. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
66. Başvurucular, adil yargılanma hakkı kapsamında müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğinin tespit edilmesi talebinde bulunmuşlardır.
67. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan (B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir (Mehmet Doğan, §§ 57-60).
68. Başvuruda, başvurucuların gözaltında müdafi yardımından faydalandırılmaksızın alınan beyanlarının mahkûmiyet için belirleyici biçimde kanıt olarak kullanılması nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
69. Bu durumda müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ikinci fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli)(E.2001/197) dosyalarının devredildiği mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
70. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) (E.2001/197, K.2012/773) dosyalarının devredildiği mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.