TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEVDET AYAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/13689)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Zehra
GAYRETLİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Cevdet
AYAZ
|
|
|
2. Hatip
YAZICI
|
|
|
3. Necati
GÜZEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Sedat
ÇINAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltında avukat yardımından faydalandırılmama nedeniyle
müdafi yardımından yararlanma hakkının, müdafi yokluğunda baskı ve zora dayalı
verilen ifadelerin mahkûmiyete esas alınması nedeniyle hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/7/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucular Cevdet Ayaz ve Hatip Yazıcı
Hakkındaki Soruşturma Süreci
8. Sırasıyla 1973 ve 1965 doğumlu olan başvurucular olayların
geçtiği tarihte Diyarbakır'da ikamet etmektedirler.
9. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yasa dışı PŞK-KDP (Partiye Şoreşa
Kürdistan-Kürdistan Devrim Partisi) örgütüne yönelik olarak soruşturma
başlatılmıştır.
10. Soruşturma kapsamında 9/4/2001 tarihinde gözaltına alınan
başvurucular, 18/4/2001 tarihinde tutuklanmışlardır.
11. Başvuruculardan Cevdet Ayaz, müdafii
olmaksızın kollukta verdiği ifadesinde; bahsi geçen örgütün kurucularından biri
olduğunu beyan ederek örgütün organizasyon yapısı ve üyeleri hakkında detaylı
açıklamalarda bulunmuştur. Başvurucu, kolluk ifadesinde; Hoca (kod) Necati
Güzel ile birlikte PŞK-KDP adı altında yeni bir oluşum kurmak için çalışmalar
yaptıkları, bu oluşuma katılması hususunda Hatip Yazıcı'yı kendisinin ikna
ettiği, örgüt toplantılarını Necati Güzel'e ait evde gerçekleştirdikleri
yönünde bilgiler vermiştir.
12. Başvuruculardan Hatip Yazıcı, müdafii
olmaksızın kollukta verdiği ifadesinde; Cevdet Ayaz'ın teklifi üzerine PŞK-KDP
isimli oluşumun içinde yer aldığını, Cevdet Ayaz ve Necati Güzel ile birlikte
koordineli olarak çalıştıklarını, muhtelif tarihlerde Necati Güzel'in
ikametgâhında toplantılar düzenleyerek örgütün programı üzerinde görüştüklerini
beyan etmiştir.
13. Başvurucular, Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM
Yedek Hâkimliği önündeki sorgularında; kollukta verdikleri ifadelerin baskı
altında alındığını ve gözleri bağlı bir şekilde, okutulmadan, zorla
imzalatıldığını belirterek kolluk ifadelerini reddetmişlerdir.
14. Soruşturma kapsamında aralarında başvurucuların da yer
aldığı şüphelilerin ikametgâhlarında ve işyerlerinde arama yapılmıştır. Bu
aramalarda örgütsel nitelikli olduğu değerlendirilen ve örgütün organizasyon
yapısına ilişkin bilgilerin bulunduğu çok sayıda doküman, tabanca, dinamit lokumu,
elektrikli fünye ele geçirilmiştir.
B. Başvurucu Necati Güzel
Hakkındaki Soruşturma Süreci
15. 1951 doğumlu olan başvurucu, olayların geçtiği tarihte
İzmir'de ikamet etmektedir.
16. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığı ile ulaşılan
bilgi ve belgelerin incelenmesinden PŞK-KDP örgütüne yönelik olarak başlatılan
soruşturma kapsamında 4/5/2001 tarihinde hakkında gıyabi tutuklama (yakalama)
kararı verilen başvurucunun 9/7/2001 tarihinde tutuklandığı, 12/2/2002
tarihinde ise tahliyesine karar verildiği anlaşılmıştır.
C. Yargılama Süreci
17. Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 24/5/2001 tarihli
iddianamesi ile başvurucuların da aralarında yer aldıkları bir kısım şüpheli
hakkında yasa dışı PŞK terör örgütünün kurucusu ve üyesi olma suçundan kamu
davası açılmıştır.
18. İddianamenin başvurucuların eylemleri ile ilgili kısımları
şöyledir:
"Sanıkların, nihai amacı Türkiye
Cumhuriyeti devletinin mevcut düzenini yıkarak sosyalist düzene dayalı doğu ve
güneydoğu Anadolu bölgesi üzerinde KÜRDİSTAN adı altında bağımsız bir kürt devleti kurmak, Kürdistan ulusal bağımsızlık ve
kurtuluş mücadelesinde öngördüğü devrimci savaşımın ülke koşulları içerisinde
oluşan iç dinamiklerin ve diğer ulusal demokratik güçlerin devrimci bir
anlayışı ile sınıf ve sosyal yapı farklılıkları gözetmeden yakın hedefi
Demokratik Devrim gerçekleştirmek olan yasadışı PŞK-KDP (PARTİYE ŞOREŞA
KÜRDİSTAN-KÜRDİSTAN DEVRİM PARTİSİ) terör örgütünü kurarak örgüt adına merkez
Diyarbakır olmak üzere (...) örgütlenme çalışmalarını yürüttükleri, Türkiye
genelinde sansasyonel eylemler yaparak kurdukları örgütün adını duyurmak amacı
ile eylem hazırlığı içerisinde oldukları;
Bu anlamda:
Sanıklar Niyazi Güzel (Hoca kod) Cevdet Ayaz
(Ahmet kod) (...) Hatip Yazıcı (Orhan kod) (...) yasadışı PŞK terör örgütünün
kurucuları oldukları, sanıklardan Necati Güzel, Cevdet Ayaz, [R.Ş.] Hatip Yazıcı, [Z.U.], [N.C.]
Merkez komiteyi oluşturdukları, (...) sanıkların yasadışı PKK terör örgütünün
etkinliğinin azalması ve özellikle Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonra
karar verdikleri, daha önce yasadışı YEKBUN örgütünden yer alan o örgütün faal
olduğu dönemlerde Kuzey Irak'taki kamplarda Askeri ve Siyasi eğitim gören
sanıklar Yasadışı PŞK terör örgütünün çatısı altında toplandıkları, sürekli
toplantı yaparak örgütün yapılanmasını oluşturdukları, artık sıra örgütün
sesini duyurmak için Türkiye genelinde ses getirecek eylemlerin hazırlığı
içerisindeyken güvenlik kuvvetlerinin yapılan ihbarları değerlendirmek sureti
ile örgütü henüz eylem hazırlığı içerisinde iken ortaya çıkartarak yasadışı
örgütün büyük bir kısmını yakalayarak (...)
Sanıkların evlerinde ve üzerilerinde
yapılan aramalarda çok sayıda yasak yayın ve örgütsel doküman (...) ele
geçirildiği, (...) güvenlik kuvvetlerinin istihbaratı araştırma neticesinde
yaptıkları operasyonlar sonucunda sanıkların
eylem yapmadan yakalandıkları ve böylece sanıkların müsned
suçları işledikleri gerek kollukta alınan savunmalarından, gerek sanıkların
evlerinde, işyerlerinde ve üzerilerinde yapılan arama
neticesinde ele geçirilerek emanete alınan belge ve mühimmatlardan, gerek sanıklardan [N.C.] ait disketin Nöbetçi
DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ Yedek Hakimliği tarafından yaptırılan çözümünde
yasadışı PŞK terör örgütünün program taslağının bulunmasından(...) müsned suçu işledikleri anlaşılmakla..."
19. Diyarbakır 2 No.lu DGM'nin E.2001/197 sayılı dosyasına kaydedilen
davanın 27/11/2001 tarihli celsesinde başvuruculardan Necati Güzel, müdafii eşliğinde savunma yapmıştır. Başvurucu, kolluk
beyanı dışında suçlamaları kabul ettiğine dair herhangi bir beyanı
bulunmadığını belirterek hakkındaki suçlamayı reddetmiştir.
20. Diğer başvurucular Cevdet Ayaz ve Hatip Yazıcı da yargılama
sırasında müdafi yardımından yararlanmış, suçlamaları reddetmiş ve önceki
ifadelerini kabul etmemişlerdir.
21. Devlet güvenlik mahkemelerinin kapatılması üzerine
yargılamaya (kapatılan) Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. maddesi
ile görevli) (Mahkeme) E.2001/197 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.
22. Mahkemenin 27/11/2012 tarihli kararı ile başvurucuların
atılı suçtan 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına hükmedilmiştir.
Gerekçeli kararın ilgili kısımları şöyledir:
"PŞK-KDP (PARTİYA ŞOREŞA
KÜRDİSTAN-KÜRDİSTAN DEVRİM PARTİSİ) GENEL DEĞERLENDİRME
KAWA, YEKBUN, PRNK/KUK, TSK ve TS isimli
örgütler tarafından 16/03/1996-03/04/1996 tarihleri arasında Romanya-Köstence-Tekirgöl kasabasında yapılan toplantı ile PYSK-KSBP (Partiya Yetkiya Sosyalista Kürdistan - Kürdistan Sosyalist Birlik Partisi)
adı altında bir oluşum gerçekleştirildiği,KAWA ve
YEKBUN örgütleri arasında meydana gelen kişisel anlaşmazlıklar ve bu örgütlerin
faaliyetleri birbirinden bağımsız olarak kendi isimleri altında sürdürme
gayretleri neticesinde 10-11-12 TEMMUZ 1998 tarihlerinde Almanya'da toplantı
ile PYSK(KSBP) oluşumunun fes edildiği,bir grup
YEKBUN örgütü eski kadrolarınca PŞK-KDP(Partiya Şoreja Kürdistan - Kürdistan Devrim Partisi) adı altında
yeni bir yapılanmaya gidildiği anlaşılmıştır.
(...)
AHMET SUAT KOD CEVDET AYAZ Emniyetteki
ifadesinde; PŞK (PARTİYA ŞOREJA
KURTİSTAN) KDP ( KÜRDİSTAN DEVRİM PARTİSİ) nin
kurucularından olduğunu, (...)YEKBUN örgütünün 1998 yılı içerisinde fesih
edildiğini, Genel Kürtçü Mücadele tarihçesi içerisinde gelinen aşamalarda
mevcut Kürtçü örgütlerin ortak ve ferdi sorumluluklarına işaret edilerek,
özellikle terör örgütü PKK lideri ABDULLAH ÖCALAN'ın
yakalanması ile hızla bir çözüm aşamasına gelen örgütün yerini dolduracak
herhangi bir örgütün olmayışı ve bu vesile ile gündeme güçlü girilerek bir
örgütle söz konusu PKK tabanının kendi çevrelerinde toparlanabileceği düşüncesi
ile bir birleşim sağlanabileceği ve bu fikre sıcak bakılması hususunda
telkinlerde bulunulması üzerine kendisinin de yeni bir oluşum içerisinde yer
almaya karar vermesi üzerine, HOCA KOD NECATİ GÜZEL ile kendisinin söz konusu
çalışmalar çerçevesinde halihazırda ilimizde faaliyet gösteren bir grup YEKBUR
örgütü eski kadrolarınca, PKK terör örgütünün halkın isteklerine cevap
veremediği fikrinden hareketle PŞK-KDP (Partiya Şoreja Kürdistan- Kürdistan Devrim Partisi) adı altında
yeni bir yapılanmaya gittikleri,yürütülün çalışmalar
çerçevesinde ilimiz merkezli 11/04/1999 tarihi itibarı ile başlayan bir süreçte
PŞK-KDP(Partiya Şoreja
Kürdistan- Kürdistan Devrim Partisi)adı altında yeni bir örgütlenmeyi oluşturduklarını,
bu oluşum içerisnde mücadele edecek şahıslara
kendisinin ulaştığını ve bizzat kendisinin görüştüğü SEDAT KOD [N.C.] ile şu an göz atında bulunan ORHAN KOD HATİP YAZICI,
ŞERZEN KOD [Z.U.] FIRAT KOD [R.Ş.] isimli şahısları örgütleyerek oluşumu sağlanan PŞK
içerisinde faaliyet göstermelerine ikna ettiğini, örgütsel buluşmaları HOCA KOD
NECATİ GÜZEL isimli şahsın evinde yaptıklarını (...)beyan etmiştir.
(...)
HATİP YAZICI Emniyetteki ifadesinde;
1989-1990’lı yıllarda ihracat ithalat işleriyle uğraştığından sürekli olarak
Irak ve diğer ülkelere gidip geldiğini, Irak’a gittiğimde orada ilk önceleri
PPKK (KÜRDİSTAN ÖNCÜ İŞÇİ PARTİSİ) örgütü mensupları ile tanıştığını, bu
şahıslardan etkisi ve telkinleri sonucu 1993 yılı içerisinde ROJ dergisine
gitmeye başladığını, burada HASAN (...) isimli şahsın propagandaları sonucu
YEKBUN örgütüne sempati duyduğunu, (...) YEKBUN örgüt örgütünün propagandasını,
eski faaliyetlerini ve amaçlarını anlattıklarını, SELİM KOD [M.B.nin] ikametinde
AHMET KOD CEVDET AYAZ isimli şahısla tanıştığını, daha sonra bu şahsın önceden
YEKBUN örgütü içerisinde faaliyet gösterdiğini öğrendiğini, bu şahsın kendisine
kürt halkının bağımsızlığı için mücadele etmek için
yeni YEKBUN örgütü içerisinde önceden faaliyet gösteren arkadaşları ile yeni
bir oluşuma gittiklerin, bu şahsın teklifi ile bu oluşum içinde yer aldığını,
bunun üzerine AHMET KOD CEDET AYAZ’ın kendisini HOCA
KOD NECAT GÜZEL isimli şahısla tanıştırdığını, (...)
Sanıkların emniyet ifadeleri, yer gösterme
tutanakları, teşhis tutanakları, yüzleştirme tutanakları, aramalarda ele
geçirilen örgütsel dokümanlar- silahlar, bilgi alma tutanakları, Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı
Müdürlüğünce tanzim edilen Ekspertiz raporu,Diyarbakır
Kriminal Polis Laboratuarı
Müdürlüğünce tanzim edilenbomba imha raporu,PŞK MK Olağan Genel Toplantısı Karar Metni,PŞK Merkez Yürütme Komitesine hitaben yazılmış rapor,PŞK Merkez Komitesine hitaben yazılmış faliyet raporu,PŞK M.K (Geçici)
ne sunulur başlıklı faaliyet raporu,yakalama, üst
arama tutanakları,muvafakatlı ev arama tutanakları, muvafakatlı ev arama yer gösterme ve zapt etme tutanağı,
ifadeli yer gösterme yakalama ve arama tutanağı,üst
arama ve teslim tutanakları,mukayese el yazısı forumları,PŞK-KDP (Partiye Şoreşa
Kurdistan-Kürdistan Dervim
Partisi)'nin kuruluşu, faaliyet alanı, proğram taslağı, merkez komite kararları, amaç ve
hedefleri, gerçekleştirilen operasyonlar bildirir yazı,yer
gösterme tutanakları,Diyarbakır 2. Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek Üyeliğinin 04/05/2001
tarih ve 2001/601 Müt sayılı kararı,Emniyet
Genel Müdürlüğünün PŞK örgütü ile ilgili yazısı ve tüm dosya kapsamıyla
birlikte değerlendirildiğinde,
(...)
Terör örgütü PKK lideri ABDULLAH ÖCALAN'ın yakalanması ile Avrupa alanında meydana gelen
gelişmelere dahil olmak maksadıyla PŞK terör örgütü sansasyonel bir eylem
gayreti içerisinde girmişse de temelde yine Avrupa alanındaki gelişmelerin göz
önünde bulundurulması, özelde ise örgütlenmenin ülke genelinde tamamlanmaması
gerekçe gösterilerek eylem gayretlerinin daha sonraki bir döneme ertelenmesinin
daha sağlıklı olacağı değerlendirmesi ile bu yönlü girişimleri geçici olarak
askıya almıştır.
Silahlı faaliyetlerin askıya alınması ile
örgüt yapısının oturtulması ve geliştirilmesi çalışmalarına hız veren örgütün
nadiren halihazırda ilişkide bulundukları terör örgütü PKK'ya mazahir YEKBUN kökenli örgüt mensupları ile irtibata geçerik MK üyesi mensupların, eski tanışıklarını baz almak
suretiyle her bir alana ayrı ayrı girilerek örgütlenme ağını bire bir ikna yolu
ile Türkiye geneline yayma gayreti içerisine girmişlerdir.
PŞK Kürdistan ulusal bağımsızlık ve kurtuluş
mücadelesinde öngördüğü devrimci savaşımın ülke koşulları sürecinde oluşan iç
dinamiklerin ve diğer ulusal demokratik güçlerin devrimci bir anlayışı ile
sınıf ve sosyal yapı farklılıkları göz ardı etmeden yakın hedefi olan
Demokratik Devrimi gerçekleştirmektir.
PŞK'nın merkez komitesinin Hoca KOD Necati GÜZEL, Ahmet KOD Cevdet AYAZ, Fırat
KOD [R.Ş.] Orhan KOD Hatip
YAZICI, Şerzan KOD [Z.U.] ve Sedat KOD isimli şahıslardan oluştuğu Yurtiçi
faaliyetlerini Ahmet KOD Cevdet AYAZ, Fırat KOD [R.Ş.] ve Orhan KOD Hatip YAZICI'nın
yaptıkları, yurtdışı faaliyetlerini ise Hoca KOD Necati GÜZEL'in
İsveç'te bulunan kardeşi [V.G.]
ve daha önceden tanıdıkları aracılığı ile yaptığını, Askeri kanadın sorumluluk
ve koordinesini Fırat KOD [R.Ş.nin] yaptığı, Siyasi kanadın sorumluluk ve koordinesini
Ahmet KOD Cevdet AYAZ'ın yaptığı, diğer sanıkların
örgüte üye oldukları, ele geçirilen silah ve malzemelerden örgütün silahlı bir
örgüt olduğu hususu tüm dosya kapsamı ile sübuta ermiştir.
Sanıklar C. Savcı[lı]ğında ve Mahkemedeki savunmalarında atılı suçlamaları
kabul etmemişlerdir.Sanıkların inkara yönelik savunmalarına,
sanıkların hazırlık aşamasında emniyette verdikleri ve ele geçen belgeler ile
uyumlu savunmaları, yer gösterme tutanakları, teşhis tutanakları, yüzleştirme tutanakları,aramalarda ele geçirilen örgütsel dokümanlar-
silahlar, bilgi alma tutanakları,Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı
Müdürlüğünce tanzim edilen Ekspertiz raporu,Diyarbakır
Kriminal Polis Laboratuarı
Müdürlüğünce tanzim edilenbomba imha raporu,PŞK MK Olağan Genel Toplantısı Karar Metni,PŞK Merkez Yürütme Komitesine hitaben yazılmış rapor,PŞK Merkez Komitesine hitaben yazılmış faliyet raporu, PŞK M.K (Geçici) ne sunulur başlıklı
faaliyet raporu,yakalama, üst arama tutanakları,muvafakatlı ev arama tutanakları, muvafakatlı ev arama yer gösterme ve zapt etme tutanağı,
ifadeli yer gösterme yakalama ve arama tutanağı,üst
arama ve teslim tutanakları,mukayese el yazısı forumları,PŞK-KDP (Partiye Şoreşa
Kurdistan-Kürdistan Dervim
Partisi)'nin kuruluşu, faaliyet alanı, proğram taslağı, merkez komite kararları, amaç ve
hedefleri, gerçekleştirilen operasyonlar bildirir yazı,Emniyet
Genel Müdürlüğünün PŞK örgütü ile ilgili yazısı ve tüm dosya kapsamı karşısında
itibar edilmemiştir."
23. Başvurucular; PŞK isimli bir örgütün mevcut olmadığını,
silahlı ya da silahsız herhangi bir eylem iddiasında bulunulmadığını, örgütün
varlığına ve kendilerinin bu örgütün kurucusu ve yöneticisi olduklarına dair
tek delilin kolluk beyanları olduğunu, bu beyanları ise tüm aşamalarda
reddettiklerini belirterek hükmü temyiz etmişlerdir.
24. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 4/4/2016 tarihli kararı ile
hüküm onanmıştır.
25. Nihai karar 3/6/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş
olup başvurucular 1/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun
168. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Her kim, 125, 131,
146, 147, 149 ve 156 ncı
maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder
yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi bir vazifeyi
haiz olursa onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır
hapis cezasına mahkum olur"
27. Olay tarihinde yürürlükte olan 4/4/1929 tarihli ve 1412
sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 135. maddesi şöyledir:
“Zabıta
amir ve memurları ile Cumhuriyet Savcısı tarafından ifade almada ve hâkim
tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur:
1. İfade verenin veya sorguya çekilenin
kimliği tesbit edilir. İfade veren veya sorguya
çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.
2. Kendisine isnat edilen
suç anlatılır.
3. Müdafi tayin hakkının
bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin
edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından
yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı
geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır
bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği
söylenir.
4. İsnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu
söylenir.
5. Şüpheden kurtulması
için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi
aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları
ileri sürmek imkânı verilir.
6. İfade verenin veya
sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi alınır.
7. İfade veya sorgu bir
tutanakla tesbit edilir. Bu tutanakta;
a) İfade verme veya
sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih,
b) İfade verme veya
sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade
veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği,
c) İfade vermenin veya
sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu
işlemler yerine getirilmemiş ise sebepleri,
d) Tutanak içeriğinin
ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve
imzalarının alındığı,
e) İmzadan imtina halinde bunun nedenleri yer
alır.”
28. 1412 sayılı mülga Kanun’un 136. maddesi şöyledir:
“Yakalanan
kişi veya sanık, soruşturmanın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafiin yardımından faydalanabilir. Kanuni temsilcisi
varsa o da yakalanana veya sanığa bir müdafi seçebilir.
Zabıta amir ve memurları tarafından yapılacak
sorgulama işlemlerinde, ancak bir müdafi hazır bulunabilir. Cumhuriyet
Savcılığı işlemlerinde bu sayı üçü geçemez.
Zabıtaca yapılan soruşturma da dahil olmak
üzere, soruşturmanın her safhasında müdafiin,
yakalanan kişi veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında
olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
29. 1412 sayılı mülga Kanun’un 138. maddesi şöyledir:
“Yakalanan
kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse talebi
halinde baro tarafından kendisine bir müdafi tayin edilir. Yakalanan kişi veya
sanık onsekiz yaşını bitirmemiş yahut sağır veya
dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafi’de bulunmazsa talebi aranmaksızın kendisine müdafi
tayin edilir.”
30.1412 sayılı mülga Kanun’un 144. maddesi şöyledir:
“Yakalanan
veya tutuklu bulunan kişi vekaletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve
konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin
müdafi ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz.”
31. Başvurucuların gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte
bulunan 16/6/1983 tarihli ve 2845 sayılı mülga Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 16. maddesi şöyledir:
“Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda yakalanan veya tutuklanan
şahıs, yakalama veya tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için
zorunlu süre hariç en geç kırksekiz saat içinde hakim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir.
Üç veya daha fazla kişinin bir suça iştiraki
suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya
fail sayısının çokluğu ve benzeri nedenlerle Cumhuriyet savcısı, bu sürenin
dört güne kadar uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Soruşturma bu sürede
sonuçlandırılmazsa Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim
kararı ile süre yedi güne kadar uzatılabilir.
Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen
bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada yedi gün
olarak belirlenen süre Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararıyla on güne
kadar uzatılabilir.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii
ile her zaman görüşebilir. Hakim tarafından gözaltı
süresinin uzatılmasına karar verildikten sonra gözaltında bulunan kişi hakkında
da aynı hüküm uygulanır.”
32.Başvurucuların gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte olan
18/11/1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun’un 31. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Bu
Kanunun 4, 5, 6, 7, 9, 12, 14, 15, 18, 19, 20 ve 22 nci madde hükümleri Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
görev alanına giren suçlarda uygulanmaz. Bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun bu değişiklikten önce yürürlükte olan eski
hükümleri değiştirilmeden önceki halleriyle uygulanır.”
33. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Müdafi
hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli
veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:
''1. Herkes davasının, …
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek
olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve
kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki
asgari haklara sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir
müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak
için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için
gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak
yararlanabilmek;''
2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6.
maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında, suç isnadı altında bulunan
kişi savunma hakkının kullanılmasında üç ayrı hakka sahiptir. Bunlar kendisini
bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma, bir müdafi tayin
etme olanağından yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülürse
resen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma haklarıdır. Dolayısıyla suç
isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez (Pakelli/Federal Almanya, B. No: 8398/78,
25/4/1983, § 31). Bir suçla itham edilen herkesin avukat yardımından etkili bir
şekilde yararlanma hakkı, mutlak bir hak olmamakla beraber adil yargılanma
ilkesinin temel özelliklerinden birini oluşturmaktadır (Salduz/Türkiye [BD], B. No: 36391/2, 27/11/2008, § 51).
36. Kendini suçlamama hakkı, kamu makamlarının
şüphelinin/sanığın arzusu hilafına baskı ve zorlama metotları ile elde edilen
delillere başvurmadan iddialarını ispat etmelerini öngörmektedir (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006,
§ 100; Salduz/Türkiye, § 54). AİHM, soruşturma
evresindeki ikrarın kötü muamele veya işkence altında verildiği belirtilerek
hâkim önünde reddedilmesi hâlinde bu konunun irdelenmeden esasa geçilerek
ikrarın dayanak olarak kullanılmasını bir eksiklik olarak değerlendirmiştir (Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95,
19/6/2003, § 91). Bu kapsamda ikrarın avukat yardımı olmaksızın ve uzun süren
bir gözaltı sırasında yapılmış olması gibi hususlar da gözönünde
bulundurulmalıdır (Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya [GK], B. No: 10590/83,
6/12/1988, § 87).
37.İlke olarak şüpheliye, gözaltına alındığı ya da tutuklandığı
andan itibaren avukat yardımından yararlanma imkânı sağlanmalıdır (Dayanan/Türkiye, B. No: 7377/3,
13/10/2009, § 31). AİHM diğer taraftan kolluk tarafından ifade alınma aşamasını
da kapsayan müdafi yardımından yararlanma hakkının geçerli bir nedene
dayanılarak kısıtlanabileceğini, bu durumda somut olay açısından yargılamanın
bütününe bakılarak söz konusu kısıtlamanın adil yargılanmaya engel olup
olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (John Murray/Birleşik
Krallık [BD], B. No: 18731/91, 8/2/1996, § 63; Magee/Birleşik Krallık,
B. No: 28135/95, 6/6/2000, § 41).
38. Bu bağlamda AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ne lafzı ne de
ruhunun başvuranın iradi olarak açık ya da örtülü biçimde adil yargılanma
hakkından vazgeçmesini engellemediğini belirtmektedir (Aksin ve diğerleri/Türkiye, B. No: 4447/5,
1/10/2013, § 48). Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan müdafi yardımından
yararlanmadan vazgeçmenin geçerli ve etkin olabilmesi için her türlü şüpheden
uzak bir açıklıkta olması, ayrıca sonuçlarının ağırlığının gerektirdiği asgari
garantileri içermesi gerekir (Salduz/Türkiye,
§ 59).
39.
AİHM, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da resen ücretsiz olarak avukat
tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin olanağının olmaması yanında
ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten mahrum bırakılmayı gerektiren
bir ceza ve davanın karmaşıklığı, avukat yardımının sağlanmasını gerektiren bir
hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Tunç/Türkiye,
B. No: 32432/96, 27/3/2007, §§ 55, 56).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 19/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Müdafi Yardımından
Yararlanma Hakkıyla Bağlantılı Olarak Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
41.Başvurucular, genel olarak yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmediğini, bu kapsamda esas olarak gözaltında avukata erişim imkânından
yararlandırılmadıkları sırada imzalanan ancak içeriği kabul edilmeyen ifadelere
dayanılarak mahkûmiyetlerine karar verildiğini belirterek adil yargılanma
haklarının ve suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının müdafi
yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
43. Anayasa’nın 36. maddesinin(1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan müdafi
yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
45. Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına
alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784,
7/3/2014, § 32). Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesini
sağlamaktadır. İddiaya karşı savunma tanınmadığı sürece silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerine uygun muhakeme yapılması ve maddi gerçeğe
ulaşılması da mümkün değildir (Yusuf Karakuş
ve diğerleri, B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 69).
46.Savunma hakkının sağladığı güvenceler
esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk
devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli
güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça ifade
edilmiştir. Anılan hükümde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan
kişilerin cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan
masumiyet karinesine de uygun değildir. Bu nedenle savunma hakkının
sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez(Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 70).
47. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli
değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen
meşru vasıta ve yollardan yararlandırılması
da gerekir. Savunmada başvurulacak meşru vasıta ve yollar arasında avukatların
teknik bilgilerinden ve tecrübelerinden yararlanma olanağı da bulunmaktadır.
Şüpheli ve sanık için Anayasa'nın 36. maddesinde sözü edilen meşru vasıta ve
yollardan en önemlisi müdafi yardımından yararlanmaktır. Diğer bir ifadeyle
müdafi yardımından yararlanma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollar kavramının
kapsamındadır. Bu itibarla müdafi yardımından yararlanmanın adil yargılanma
hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya
çıkmaktadır. Dolayısıyla suç isnadı altındaki kişi, adil yargılanma hakkı
kapsamında kendisini bizzat
savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma hakkına sahiptir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 72).
48. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır.
Nitekim Sözleşme'nin6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde; bir suç
ile itham edilen herkesin kendisini bizzat
savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanması, eğer avukat
tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi
için gerekli görüldüğünde resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz
olarak yararlanabilmesi hakkı düzenlenmiştir (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, § 73).
49. Savunmanın iddia makamı karşısında dezavantajlı konuma
düşmemesi için şüpheli ve sanığın kendisini bireysel
olarak (bizzat) savunabilmesinin yanı sıra müdafi yardımından yararlandırılması
da gerekebilir. Suç isnadı altındaki kişinin müdafi yardımına olan ihtiyacı;
delillere ulaşma bakımından yaşanan güçlüklerin aşılması, hukuki bilgi
eksikliği veya içinde bulunulan psikolojik durumdan kaynaklanabilir. Bu
kapsamda savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi
yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir
unsuru olan silahların eşitliği ilkesinin
de gereğidir. Diğer bir ifadeyle müdafi yardımından yararlanma hakkı hem
savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların
eşitliği ilkesine işlerlik kazandırmaktadır (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, § 74).
50. Anılan hakkın ilke olarak şüphelinin kolluk tarafından ilk
kez sorgulanmasından itibaren sağlanması gerekir. Şüpheliye kolluk tarafından
ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, kendisini
suçlamama ve susma hakları yanında genel olarak da adil yargılanma hakkının
etkili bir koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Çünkü bu aşamada
elde edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele
alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması
aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle
geldiğinden şüpheliler, ceza yargılamasının bu evresinde kendilerini savunmasız
bir durumda bulabilir. Belirtilen savunmasızlık hâli, ancak bir müdafinin
hukuki yardımı ile gereği gibi telafi edilebilir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §§
118, 135; Sami Özbil,
B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 64).
51. Müdafi yardımından yararlanma hakkı mutlak değildir. Bu
hakkın istisnai hâllerde sınırlandırılması mümkündür. Zorunlu sebeplerin ortaya
çıkması hâlinde bu hak kısıtlanabilir. Avukat erişiminin sağlanmamasına
istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile böylesi
bir kısıtlama şüphelinin/sanığın adil yargılanma bağlamında güvence altına
alınan haklarına zarar vermemelidir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 118, 137). Müdafi yardımından
yararlanma hakkı bakımından önemli olan, yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında
şüphelinin/sanığın müdafi yardımından etkili bir biçimde yararlanmış olmasıdır.
Ancak avukata erişim yönünden getirilen kısıtlama yargılamanın sonraki
aşamalarında telafi edilmiş ise savunma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 78).
52. Sanık, olay hakkında doğrudan doğruya bilgiye sahiptir.
Dolayısıyla sanığın beyanlarının olayın aydınlatılması bakımından son derece
önemli bir delil niteliğinde olduğu açıktır. Bu bakımdan suç isnadı altındaki
kişinin müdafi hazır bulunmadığı hâlde kendini suçlayıcı beyanlarda bulunup
bulunmadığı, bu itirafların aleyhinde kullanılıp kullanılmadığı, susmasından
mahkemece olumsuz sonuçlar çıkarılıp çıkarılmadığı ve kendisine herhangi bir
baskı uygulanıp uygulanmadığı her somut olayda değerlendirilmelidir. Bir ceza
davasında kendi aleyhine tanıklık etmeme ve delil vermeye zorlanmama hakkı, suç
isnadını zorla veya baskıyla sanığın isteğine aykırı olarak elde edilen
delillere başvurmadan kanıtlamaya çalışmayı gerektirir. Avukata erişimi sağlanmayan
sanığın kolluktaki ikrarının mahkûmiyet kararında kullanılması durumunda
savunma hakkına telafi edilmez biçimde zarar verilmiş sayılacaktır. Soruşturma
evresinde elde edilen ikrarın kötü muamele ve işkence altında verildiği
belirtilerek reddedilmesi durumunda mahkemece bu husus irdelenmeksizin ikrarın
dayanak olarak kullanılması önemli bir özen eksikliğidir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 79).
53. Bireysel başvuru incelemelerinde, ölçü norm Anayasa'dır;
kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Bu nedenle kanuna dayalı olarak
avukata erişimin kısıtlanması yönündeki uygulamanın Anayasa'ya uygun olduğu
anlamına gelmez. Müdafi yardımından yararlanma hakkının Anayasa'nın 36.
maddesini ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü
içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır. Anayasa
Mahkemesi de daha önce şüphelilerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanına giren suçlar yönünden müdafi yardımından faydalandırılmamasının
mevzuattan kaynaklanan bir uygulama olduğunu tespit etmiş (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 144, Sami Özbil, § 71; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 48)
ancak müdafi yardımından yararlanma hakkının sonradan telafi edilmediği
gerekçesiyle ihlal kararları vermiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 127-145, Sami Özbil, §§ 56-76; Aynur Avyüzen,
B. No: 2014/784, 27/10/2016, §§ 37-58; Veli
Özdemir, B. No: 2014/785, 27/10/2016, §§ 39-62).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
54. Somut olayda başvurucuların gözaltında tutulduğu sırada
devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden kural olarak
müdafi yardımından yararlanmaları ancak belli bir aşamadan sonra mümkün
olmaktadır. 3842 sayılı Kanun’a eklenen 31. maddeyle gözaltında bulundurmaya ve
müdafi yardımından yararlanmaya ilişkin yeni düzenlemelerin devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacağı, bunlar hakkında
değişiklik yapılmadan önceki 1412 sayılı mülga Kanun hükümlerinin uygulanacağı
hükme bağlanmıştır. Başvurucuların gözaltında tutulduğu tarihlerde anılan
mevzuat, gözaltı süresinde avukata erişim imkânını tanımamaktadır.
Başvurucuların belirtilen şartlarda 10 ile 12 gün arasında gözaltında tutulduğu
görülmektedir.Bu itibarla
başvurucuların gözaltında bulunduğu dönemde müdafi yardımından
faydalandırılmamalarının mevzuata dayandırılan yerleşik bir uygulama olduğu
anlaşılmaktadır.
55. Başvurucular, PŞK isimli silahlı örgütün kurucusu olma
suçundan yargılanarak mahkȗm edilmişlerdir.
Başvurucuların mahkȗmiyetlerine hükmedilirken
kendilerinin ve diğer sanıkların gözaltında müdafi olmaksızın elde edilen
beyanlarının delil olarak kabul edildiği görülmektedir. Somut olayda
başvurucular, söz konusu terör örgütünün merkez komitesinde yer alarak örgütün
yöneticileri olmakla suçlanmaktadırlar. Başvurucular gözaltına alınmış ve
tutuklandıkları tarihe kadar gözaltında tutulmuşlardır. Başvurucular, müdafi
olmadan kollukta verdikleri ifadelerinde; isnat edilen suçu nasıl ve kimlerle
birlikte işlediklerine dair beyanda bulunmuşlardır. Cumhuriyet Başsavcılığında
ve sorguda müdafi yardımından yararlanmayan başvurucular; Mahkeme önünde
yaptıkları savunmalarında ise kolluk beyanlarının baskıya dayalı olarak
alındığını, gözleri bağlı bir şekilde kendilerine okutulmadan imzalatıldığını
belirterek bu beyanları reddetmişlerdir.
56. Öte yandan mahkȗmiyet
hükmünün yer gösterme tutanakları, teşhis tutanakları, yüzleştirme tutanakları,
aramalarda ele geçirilen örgütsel dokümanlar, silahlar, bilgi alma tutanakları,
Emniyet Genel Müdürlüğünün PŞK örgütü ile ilgili yazısı ve sair delillere
dayandırıldığını da not etmek gerekir. Bununla birlikte başvurucuların
gözaltında verdikleri ifadelerin belirleyici ölçüde hükme esas alındığı
görülmektedir (bkz. § 23). Mahkemenin gerekçeli kararında bahsi geçen diğer
delillerin başvurucuların kolluk beyanları ile uyumlu olduğu yönünde
değerlendirmede bulunularak başvurucuların kolluk beyanlarına itibar edildiği
ifade edilmiştir.
57. Başvurucuların diğer deliller yanında müdafi olmaksızın
alınan ve daha sonra Mahkemede doğrulanmayan ifadeleri doğrultusunda isnat
edilen suçtan mahkûmiyetlerine karar verildiği, gözaltında iken alınan bu
ifadelerin mahkûmiyet için belirleyici biçimde kanıt olarak kullanıldığı
anlaşılmaktadır.
58. Sonradan (yargılama devam ettiği sırada) yürürlüğe giren
5271 sayılı Kanun’un 148. maddesi; hâkim veya mahkeme önünde doğrulanmayan,
müdafi yardımı sağlanmadan alınan kolluk beyanları bakımından kovuşturma
aşamasında savunmanın etkinliğini sağlayacak niteliktedir. Ancak Mahkemece bu
husus gerekçede tartışılmamış ve temyiz aşamasında da bu eksiklik telafi
edilememiştir. Gözaltında avukata erişim imkânı sağlanmamasının mevzuata dayalı
yerleşik bir uygulamadan kaynaklanması ve bu sırada elde edilen ifadelerin
mahkûmiyet kararına esas alınması müdafi yardımından yararlanma hakkıyla
bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali sonucunu
doğurmuştur.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi
yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
60. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
61. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında
Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı
kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla
31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına (Tazminat
Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma,
başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı
yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
62. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
63. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
66. Başvurucular, adil yargılanma hakkı kapsamında müdafi
yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma
haklarının ihlal edildiğinin tespit edilmesi talebinde bulunmuşlardır.
67. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan (B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, Anayasa
Mahkemesince bir temel hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve
sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel
ilkelere yer verilmiştir (Mehmet Doğan,
§§ 57-60).
68. Başvuruda, başvurucuların gözaltında müdafi yardımından
faydalandırılmaksızın alınan beyanlarının mahkûmiyet için belirleyici biçimde
kanıt olarak kullanılması nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkıyla
bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
69. Bu durumda müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı
olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.Buna göre yapılacak
yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ikinci fıkrasına göre
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece
mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme
kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere (kapatılan) Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
madde ile görevli)(E.2001/197) dosyalarının
devredildiği mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
70. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı
olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin müdafi yardımından yararlanma hakkıyla
bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan)
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli)
(E.2001/197, K.2012/773) dosyalarının devredildiği mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.