TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER MİNGÜ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/13805)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatma Burcu
NACAR YÜCE
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer MİNGÜ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, karar sonucunu etkileyebilecek bir hususun
araştırılmaması nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin; aynı eylemden iki defa
hapis cezası verilmesi nedeniyle non bis in idem ilkesinin (aynı suçtan iki kez
yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının) ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/7/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 25/2/1996 tarihinde doğmuş olup olay tarihinde 18
yaşındadır. Mağdure ise Emet Devlet Hastanesinin
raporuna göre 14/8/2000 tarihinde doğmuş olup olay tarihinde 14 yaşındadır.
7. Olay tarihinde mağdure ile gönül
ilişkisi bulunan başvurucu, henüz 15 yaşını ikmal etmemiş olan mağdureyi evine götürerek mağdureyle
karşılıklı rıza ile cinsel ilişkiye girmiştir.
8. Mağdure ile başvurucunun aileleri
arasında kız isteme hususunda sorunlar çıkması üzerine mağdure
ve ailesi Edremit Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuşlardır.
9. Soruşturma dosyası yetkisizlik nedeniyle Burhaniye Cumhuriyet
Başsavcılığına (Başsavcılık) gönderilmiş olup Başsavcılığın 26/12/2014 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kamu davası açılmıştır.
10. Başvurucunun yargılama süresince mağdurenin
gerçek yaşının tespiti amacıyla adli rapor aldırılmasına yönelik bir talebi
bulunduğu hususunda herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır.
11. Başvurucu, Burhaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme)
15/5/2015 tarihli kararıyla çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan
neticeten 16 yıl 8 ay hapis cezası ile; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
suçundan neticeten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
"... Arkadaş olan sanık Ömer [başvurucu] ile mağdur [E.] arasında suç tarihinden bir süre öncesinden başlayan
gönül ilişkisi bulunduğu, sanığın suç tarihleri olan 2014 yılının Nisan ve
Kasım aylarında mağdur [E.yi] ikametine götürerek burada onunla mağdur [E.nin] rızası dâhilinde
cebir ve/veya tehdit kullanmaksızın organ sokmak suretiyle vajinal yoldan
cinsel ilişkide bulunduğu, bu hususun mağdur beyanları ve sanığın aşamalardaki
ikrarını içeren savunmaları ile sabit olduğu,
Edremit Devlet Hastanesinin 01/12/2014 tarihli
adli raporuna göre, yapılan jinekolojik muayenede mağdur [E.nin] kızlık zarının
tam olarak yırtılmış olduğu, yırtığın on günden önceki bir zamana ait olduğunun
saptandığı,
14/08/2000 tarihinde, resmî kurum olan Emet
Devlet Hastanesinde dünyaya gelen mağdur [E.nin] gerek ilk suç
tarihi olan Nisan 2014, gerekse sonraki suç tarihi olan 28/11/2014 tarihinde 15
yaşını doldurmadığı, bu itibarla rıza açıklamaya ehil olmadığı,
...
Sanık aşamalardaki savunmalarında mağdur [E.nin] kendisine yaşının
18'den büyük olduğunu ve reşit olduğunu söylediğini, kendisinin de buna
inanarak ve güvenerek mağdur ile birlikte olduğunu beyan etmiş ise de, sanık
Ömer'in [başvurucu] [E.nin ] yaşının ilişkiye
girdiği tarihlerde 15'ten büyük olduğuna dair savunmalarının; [E.nin] nüfus kaydı,
taraf beyanları ve duruşmadaki heyet gözlemi dikkate alındığında TCK'nın 30.
maddesindeki hata hâlinden yararlanmak suretiyle suçtan kurtulmaya yönelik
olduğu, yine mağdur [E.nin] duruşmadaki sanığı teyit eder mahiyetteki
anlatımlarının ise sevgilisi olan sanıkla aralarında kurulan duygusal ve cinsel
bağ neticesinde ona olan gereksinimi, evlilik yaparak çevre ve toplum baskısına
karşı koyma arayışı olarak değerlendirildiği, bu nedenle itibar edilebilir
nitelikte görülmediği, bu nedenle sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde
zincirleme şekilde organ sokmak suretiyle cinsel istismar ve cinsel amaçlı
çocuğu hürriyetinden yoksun kılma suçlarına vücut verdiği ve sanığın üzerine
atılı suçları işlediğinin sübut bulduğu anlaşılmakla ..."
12. Karar, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 24/3/2016 tarihli kararı
ile onanmıştır.
13. Başvurucu 27/6/2016 tarihinde nihai kararı öğrendiğini
bildirmiştir.
14. Başvurucu 27/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Silahların Eşitliği
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
16. Başvurucu; mağdurun yaşı konusunda hataya düştüğünü, mağdurenin gerçek yaşın tespiti için rapor aldırılmasına
yönelik talebinin haksız olarak reddedildiğini ileri sürmüştür.
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkının görünümlerinden olan silahların
eşitliği ilkesi kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
18. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkına
sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma
hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde
dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37). Nitekim
Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa'nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması
mümkün değildir (Mehmet Fidan, §
38).
19. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına
da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B.
No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
20. Diğer taraftan belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri
değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına
karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada
sunulan delilin geçerli olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin
yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında
olmayıp bu husustaki görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil
olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme de başvuru konusu
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).
21. Başvurucu, yargılama boyunca Mahkeme önünde mağdurenin gerçek yaşının tespitine dair rapor
aldırılmasına yönelik herhangi bir talepte bulunmamıştır. Başvurucunun mağdurenin yaşı konusunda hataya düştüğüne dair iddiasına
ise Mahkemenin mağdureye ilişkin gözlemi ve mağdurenin hastanede dünyaya gelmiş olması dikkate alınarak
itibar edilmemiştir (bkz. § 12). Başvurucu yargılamanın tüm aşamalarında müdafiiyle temsil edilmiş, deliller üzerinde görüş
bildirmiş ve itirazlarını sunmuştur. Dolayısıyla yargılama bir bütün olarak
değerlendirildiğinde silahların eşitliği
ilkesine uygun olarak başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme
hususlarında yeterli olanakların sağlandığı görülmektedir.
22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Celal Mümtaz AKINCI ve Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamışlardır.
B. Aynı Suçtan İki Kez
Yargılanmama ve Cezalandırılmama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, tek eylemi olduğu hâlde hem çocuğun nitelikli
cinsel istismarı suçundan hem de kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan
haksız olarak mahkûm edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) veya
Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka
ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
25. Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı, Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün 4. maddesinde yer alsa
da söz konusu Protokol'ün uygun bulunmasına dair 6684 sayılı Kanun'un Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından 10/3/2016 tarihinde kabul edildiği ve 25/3/2016
tarihinde Resmî Gazete'de yayımlandığı, 28/3/2016
tarihinde de Bakanlar Kurulunca onaylanan Protokol'ün Türkiye açısından
1/8/2016 tarihinde yürürlüğe girdiği gözönünde
bulundurulduğunda başvuruya konu karar 24/3/2016 tarihinde kesinleşmiş olup
başvuruya konu ihlal iddiası tarihi itibarıyla anılan Protokol Türkiye
açısından yürürlükte olmadığından başvurucunun hak iddiasının Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanının dışında kaldığı anlaşılmaktadır (İffet İnci Gültekin, B. No: 2013/9585,
9/3/2016, § 42).
26. Başvurucunun aynı suçtan iki kez yargılandığı yönündeki
iddiasının adil yargılanma hakkı altında incelenmesi de mümkün değildir. Aksi
bir yaklaşım belirtilen ilkenin Sözleşme'yle teminat
altına alınanlardan farklı bir hak olarak ek 7 No.lu Protokol içinde
düzenlenmesiyle ve anılan Protokol'e taraf olmamak suretiyle ortaya konulan
iradeyle bağdaşmaz (İffet İnci Gültekin,
§ 45).
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
Celal Mümtaz AKINCI ve Rıdvan GÜLEÇ' in karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2. Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/9/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1- Olay tarihinde mağdure ile gönül
ilişkisi bulunan başvurucu,17-18 yaşında zannettiği mağdureyi
evine götürerek mağdure ile karşılıklı rıza ile
cinsel ilişkiye girmiştir. Mağdure ile başvurucunun
aileleri arasında kız isteme hususunda sorunlar çıkması üzerine mağdure ve ailesi Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette
bulunmuşlardır. Başvurucu hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kamu davası açılmıştır.
2- Başvurucu, Burhaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme)
15/5/2015 tarihli kararıyla çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan
neticeten 16 yıl 8 ay hapis cezası ile;kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçundan neticeten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
"... Arkadaş olan sanık Ömer [başvurucu] ile mağdur [E.] arasında suç tarihinden bir süre öncesinden başlayan gönül ilişkisi
bulunduğu, sanığın suç tarihleri olan 2014 yılının Nisan ve Kasım aylarında
mağdur [E.yi] ikametine götürerek burada onunla mağdur [E.nin] rızası dâhilinde
cebir ve/veya tehdit kullanmaksızın organ sokmak suretiyle vajinal yoldan
cinsel ilişkide bulunduğu, bu hususun mağdur beyanları ve sanığın aşamalardaki
ikrarını içeren savunmaları ile sabit olduğu,…. 14/08/2000 tarihinde, resmî
kurum olan Emet Devlet Hastanesinde dünyaya gelen mağdur [E.nin] gerek ilk suç
tarihi olan Nisan 2014, gerekse sonraki suç tarihi olan 28/11/2014 tarihinde 15
yaşını doldurmadığı, bu itibarla rıza açıklamaya ehil olmadığı,
Sanık aşamalardaki savunmalarında mağdur [E.nin] kendisine yaşının
18'den büyük olduğunu ve reşit olduğunu söylediğini, kendisinin de buna
inanarak ve güvenerek mağdur ile birlikte olduğunu beyan etmiş ise de, sanık
Ömer'in [başvurucu] [E.nin ] yaşının ilişkiye girdiği tarihlerde 15'ten büyük
olduğuna dair savunmalarının; [E.nin] nüfus kaydı, taraf beyanları ve duruşmadaki heyet
gözlemi dikkate alındığında TCK'nın 30. maddesindeki hata hâlinden yararlanmak
suretiyle suçtan kurtulmaya yönelik olduğu, yine mağdur [E.nin] duruşmadaki
sanığı teyit eder mahiyetteki anlatımlarının ise sevgilisi olan sanıkla
aralarında kurulan duygusal ve cinsel bağ neticesinde ona olan gereksinimi,
evlilik yaparak çevre ve toplum baskısına karşı koyma arayışı olarak
değerlendirildiği, bu nedenle itibar edilebilir nitelikte görülmediği, bu
nedenle sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde zincirleme şekilde organ sokmak
suretiyle cinsel istismar ve cinsel amaçlı çocuğu hürriyetinden yoksun kılma
suçlarına vücut verdiği ve sanığın üzerine atılı suçları işlediğinin sübut
bulduğu anlaşılmakla ..." denilerek başvurucunun
(sanığın) toplam 20 yıl 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
3- “Yargıtay uygulamasına göre; fail, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı halde, 15 yaşını
doldurduğu düşüncesiyle mağdure ile rızasıyla cinsel
ilişkide bulunur ve şikâyetçi olmayan mağdurenin yaşı
konusundaki hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa,
bu takdirde failin hukuki durumu belirlenirken 5237 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan
mağdurun yaşına ilişkin bu hatası göz önünde bulundurulmaktadır. Bunun sonucu
olarak, fail yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve
bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda cezalandırılmadığından 17/12/2004
tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının (c) bendi gereğince beraatine karar
verilmesi gerekecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17/6/2014 tarih ve
E.2014/14-88, K.2014/334 sayılı kararı)” (Mürsel
BAYRAK, B. No: 2014/6419, 25/3/2015, § 26).
4- Başvurucu, alınan ifadelerinde, mağdurenin
yaşını 18 olarak zannettiğini, mağdure (E)’nin kendisine “18 yaşından büyük olduğunu reşit olduğunu”
söylediğini, buna inanarak güvenerek kendisiyle birlikte olduğunu ifade etmiş, mağdure (E) ise “olaydan
önce Ömer’le arkadaşlığım vardı, Ömer’in evinde …kendisiyle normal yolla
ilişkiye girdim… bana daha önce de sürekli yaşımı soruyor ben de kendisine 18
yaşımı ikmal ettiğimi reşit olduğumu söylüyordum … Ömer benden ayrılır
korkusuyla gerçek yaşımı söyleyemedim. … Arkadaşlığımız bu ilişkiden sonra da
devam etti çünkü birbirimizi seviyorduk. Ben Ömer’i seviyorum, yaşım dolduğu
zaman onunla evlenmek istiyorum…. Sanıktan ŞİKAYETÇİ DEĞİLİM, herhangi bir
zararım yoktur, davaya katılma talebim de yoktur” demiştir. Mağdurenin babası (Ş.A.)'da
“… sanıktan davacı ve şikayetçi değilim…. kızım 2000
yılında Emet Devlet Hastanesinden doğmuştur, sanığı sevmektedir, yaşları uygun
olduğu taktirde evlendirmeyi düşünüyoruz. Belirttiğim gibi şikayetçi değilim”
şeklinde beyan bulunmuştur.
5- Yargılama esnasında başvurucu tarafından, mağdurenin
yaşı konusundaki esaslı hatanın kastı kaldıracağı yönünde itirazda bulunulmuş
olmasına rağmen, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında bu hususa ilişkin
bir gerekçeye yer verilmediği gibi temyiz aşamasında da bu konuda bir
değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.
Bu durumda, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini
gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan mağdureyi
suç tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından büyük zannettiği… iddiası,
tartışılmamış ve karşılanmamıştır. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. (Mürsel
BAYRAK, B. No: 2014/6419, 25/3/2015, § 29-30 ve Sinan Cihan AKSOY, B.No:2014/13062
§ 30-31).
6- Eldeki dosyada da başvurucu-sanığın, mağdurenin
yaşı konusunda yanıldığı, hataya düştüğüne dair beyanları ile mağdurenin bunu doğrulayan beyanları ile Anayasa
Mahkemesinin 2014/6149 ve 2014/13062 numaralı bireysel başvurularında
belirtilen ihlal karar gerekçeleri dikkate alındığında, ilk derece mahkemesinin “mağdurenin nüfus kaydı,
taraf beyanları (?) ve duruşmadaki heyet gözlemi.” gerekçesi ile
başvurucu sanık lehine TCK 30. maddede ifade olunan hata hükmünün
uygulanmamasını kabul etmek mümkün olamamaktadır. “Şüphe sanık lehinedir”
evrensel karinesi dururken “nüfus kaydı ve heyet gözlemi” gerekçesi ile 20 yıl
5 ay gibi çok ağır bir cezaya hükmetmek vicdanları rahatsız etmektedir.
7- Öte yandan davadan sonra 22.9.2016 tarihinde birbirini seven
başvurucu ile mağdurenin resmi nikahla evlendikleri
de göz önüne alındığında, yasadan kaynaklanan zorunluluğun aşırı katı ve lafzi
bir yorumla olaya uygulanması sonucu ne yazık ki benzer sonuç ve mağduriyetler
doğmaktadır. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı misali
birbirlerini seven gençlerin, gençliklerinden kaynaklanan tecrübesizlikle
girdikleri bu yolun 20 yılla sonuçlanacak bir ayrılığa sebep olabileceğini
nereden bilebilirlerdi? Verilen bu ağır cezalardan dolayı ne kişisel ne de
toplumsal bir yarar bulunmadığı kanısındayız. Verilen cezalar sonucu evlilikler
dağılmakta eşler kocasız, çocuklarsa babasız kalabilmektedir. Sadece gençler
değil adeta aileleri de cezalandırılmakta ve toplum da bu yaşananların
sonuçlarından olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. İki gencin hatasının sonucu
bu kadar ağır olmamalıdır.
8- Belirtilmeye çalışılan ve Anayasa Mahkemesinin 2014/6419 ve
2014/13062 numaralı bireysel başvuru kararlarında ifade olunan nedenlerle,
başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı yönünden ihlal kararı verilmesi
gerektiği görüşünde olduğumuzdan çoğunluk görüşüne katılamadık.
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|