TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
METİN GÜMÜŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/14563)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Metin GÜMÜŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Aziz
ERGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargılamanın iadesi talebinin reddi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuşlardır.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde astsubay
olarak görev yapmakta iken disiplinsizlik ve ahlaki durum gerekçe gösterilerek
sıralı sicil amirleri tarafından hakkında TSK
bünyesinde kalması uygun değildir sicili
düzenlenmiştir.
7. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı
Kuvvetleri Personel Kanunu ile 28/12/1998 tarihli ve 23567 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Astsubay Sicil Yönetmeliği uyarınca,
düzenlenen bu sicilin Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı
tarafından da uygun görülmesi üzerine Millî Savunma Bakanlığının 9/4/2010
tarihli onayıyla başvurucunun TSK ile ilişiği kesilmiştir.
8. Başvurucunun ayırma işlemine karşı açtığı dava Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi Birinci Dairesinin (Mahkeme) 31/5/2011 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Ret gerekçesinde öncelikle 926 sayılı Kanun ve Astsubay Sicil
Yönetmeliği'nin konuya ilişkin hükümleri hatırlatılmıştır. Kamu hizmetinin iyi
bir şekilde sunulabilmesi adına gerekli tedbirleri almak ve verim alınamayacak
olan personeli ayırmak hususunda idarenin takdir yetkisinin bulunduğu ancak bu
yetkinin kamu yararına uygun kullanılması gerektiği vurgulanmıştır.
Başvurucunun disiplin safahatına yer verilerek aldığı disiplin cezaları tek tek
sayılmıştır. Ayrıca başvurucunun askerî eşyayı gizlemek fiilinden ötürü
hakkında açılan ceza davasında 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olduğu ifade
edilmiştir. Başvurucunun bir başka olay nedeniyle de dikkatsizlikle
meslektaşını yaralaması sonucu açılan kamu davasının uzlaşma üzerine
düşürüldüğü belirtilmiştir. Başvurucunun hükmün açıklanmasının geri bırakılması
ile sonuçlanan yargılama süreci nedeniyle değil disiplin durumundan dolayı
meslekten çıkarıldığı hatırlatılmıştır. Başvurucunun disiplin cezalarına ve
uyarılara karşın ıslah olmadığı ve hizmetin gerektirdiği davranışı
sergilemekten uzak olduğu kanaatine varılarak işlemin tesis edildiği
vurgulanmıştır. Nihayetinde tüm bu hususlar değerlendirilerek idarenin takdir
yetkisini objektif ölçülere, kamu hizmeti gereklerine ve hukuka uygun olarak
kullanmış olduğu sonucuna varılmış ve ret gerekçesi oluşturulmuştur.
9. Karar düzeltme istemi Mahkemenin 29/11/2011 tarihli hükmüyle
reddedilmiştir.
10. Başvurucu 17/12/2015 tarihinde, Anayasa Mahkemesinin
özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali yönünde verdiği bir kararı ve Kara
Kuvvetleri Komutanlığının 29/5/2012 tarihli sıralı sicil amirlerine dair bir
emrini öğrendiğini, ayrıca hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararına konu kamu davasının düştüğünü, bu hususlar çerçevesinde
durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek yargılamanın
iadesi talebinde bulunmuştur.
11. Mahkeme 23/6/2016 tarihli kararıyla yargılamanın iadesi
talebini reddetmiştir. Ret gerekçesinde öncelikle başvurucunun hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararına konu yargılama sürecinden bağımsız
olarak disiplin durumu nedeniyle meslekten çıkarıldığı hatırlatılmıştır. Diğer
taraftan ayırma işlemine dair sürecin 926 sayılı Kanun ve Astsubay Sicil
Yönetmeliği uyarınca hukuka uygun olarak yapıldığı konuya dair emirlerin bu
durumu değiştirmediği ifade edilmiştir. Sonuç olarak yargılamanın iadesini
gerektirecek bir hukuki durumun bulunmadığı belirtilmiş ve ret gerekçesi
oluşturulmuştur.
12. Başvurucu ret hükmünü 1/8/2016 tarihinde tebellüğ etmesinin
ardından 18/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu'nun "yargılamanın
iadesi" kenar başlıklı 64. maddesi şöyledir;
"Daireler ile Daireler Kurulundan verilen
kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyle
yargılamanın iadesi istenebilir.
a) Zorlayıcı sebepler dolayısiyle
veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen
bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması;
b) Karara esas olarak alınan belgenin
sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu, mahkeme veya resmi bir makam
huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş
olup da yargılamanın iadesini isteyen kimsenin, karar zamanında bundan haberi
bulunmamış olması;
c) Karara esas olarak alınan bir ilam hükmünün
kesin hüküm halini alan bir kararla bozularak ortadan kalkması;
d) Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyan
ve ihbarda bulunduğunun, hükümle tahakkuk etmesi;
e) Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi
olan bir hile kullanmış olması;
f) Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler
huzuru ile davanın görülüp karara bağlanmış bulunması;
g) Çekilmeye mecbur olan Başkan veya üyenin
katılması ile karar verilmiş olması;
h) Tarafları ve sebebi aynı olan bir dava
hakkında verilen karara aykırı yeni bir karar verilmesine sebep olabilecek bir
madde yokken, aynı Daire veya diğer Daireler yahut Daireler Kurulu tarafından
evvelki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması.
ı) (Ek: 11/4/2013-6459/2 md.)
Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki
protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa
dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit
edilmiş olması.
Birinci fıkranın (ı) bendi kapsamına giren
kararlar hakkında yargılamanın iadesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının
kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir. "
14. 1602 sayılı mülga Kanun'un "Kanun yollarına
ilişkin özel hükümler" kenar başlıklı 67. maddesi şöyledir;
"Yargılamanın iadesi ve kararın
düzeltilmesi istekleri dilekçe ile yapılır. Bu istekler esas kararı vermiş olan
dairede veya Daireler Kurulunda karara bağlanır.
İsteğin ilişkin olduğu konu, diğer bir dairenin
görevine girmiş ise, karar bu dairece verilir. 26 ncı
maddenin (b) bendi hükmü,yargılamanın
iadesinde ve kararın düzeltilmesinde de uygulanır.
Karşı tarafın savunması ve Başsavcılığın
düşüncesi alındıktan sonra istekler incelenir ve kanunda yazılı sebepler varsa
davaya yeniden bakılarak karar verilir.
Yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi
istekleri kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise isteğin reddine karar verilir
ve HukukUsulü Muhakameleri
Kanununun bu husustaki hükümlerine göre para cezasına da hükmolunur.
Yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi
isteklerinde duruşma yapılması, görevli daire veya Daireler Kurulunun kararına
bağlıdır"
15.6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun yargılamanın yenilenmesi kurumunu
düzenleyen 53. ve 55. maddelerinde de benzer hükümlere yer verilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından,
... görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni hak ve uyuşmazlıklar kolunun
uygulanabilirliğine ilişkin içtihadını Regner/Çek Cumhuriyeti ([BD], B. No: 35289/11, 19/9/2017, §
99-112) kararında toparlamıştır.
Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"99. AİHM 'medeni' kol bağlamında 6.
maddenin uygulanabilir olması için Sözleşme'de
korunup korunmadığından bağımsız olarak ulusal hukukta tanınan -en azından
savunulabilir bir temeli bulunan- bir 'hak' ile ilgili bir 'uyuşmazlık' olması
gerektiğini tekrarlar. Uyuşmazlık samimi ve ciddi olmalıdır. Uyuşmazlık sadece
bir hakkın gerçek varlığıyla değil, hakkın kapsamı ve uygulanma şekliyle de
ilgili olabilir. Son olarak yargılamanın sonucu söz konusu hak için doğrudan
belirleyici olmalıdır. Ancak hafif bağlantılar ya da uzak sonuçlar 6. maddenin
devreye girebilmesi için yeterli olmaz .
100. AİHM hakkın varlığıyla ilgili olarak,
ulusal hukukun ilgili hükümlerinin ve ulusal mahkemelerin bunlara ilişkin
yorumlarının başlangıç noktası olması gerektiğini tekrarlar. 6. maddenin (1)
numaralı fıkrası 'hak ve yükümlülükler' için taraf devletin maddi hukukunda
herhangi bir somut içerik garanti etmez. AİHM taraf devletin ulusal hukukunda
yasal bir temeli bulunmayan maddi bir hakkı 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının
yorumu yoluyla türetmeyebilir.
101. Bu çerçevede AİHM ulusal kanun koyucu
tarafından ihdas edilen hakların maddi veya usule ilişkin ya da alternatifli
olarak bu ikisinin bir kombinasyonu da olabileceğini gözlemler.
102. Ulusal hukukta tanınan ve mahkemeler
kanalıyla icra ettirilebilme usul güvencesiyle desteklenmiş bir maddi hakkın
bulunduğu hallerde 6. maddenin (1) numaralı fıkrası bağlamında hakkın var
olduğu hususunda şüphe yoktur. Kanun hükmünün lafzının [otoritelere]
takdir yetkisi bahşetmesi tek başına hakkın
varlığını dışlayan bir unsur olarak görülemez. Gerçekte 6. madde başvurucunun
hakkına müdahale sonucunu doğuran takdir yetkisine dayalı kararlara ilişkin
davalara da uygulanır.
103. Ancak 6. madde ulusal kanun koyucu
tarafından -herhangi bir hak bahşetmeksizin- mahkemelerde ileri sürülmesi
mümkün olmayan belli avantajlar sağladığı hallerde uygulanmaz. Aynı durum bir
kimsenin ulusal mevzuattaki haklarının, bunların tanınacağına dair basit bir
umut ile sınırlı olduğu ve hakkın tanınmasının bütünüyle otoritelerin takdirine
ve keyfiyetine bağlı bulunduğu haller yönünden de geçerlidir.
...
105. Bazı durumlarda ulusal hukuk bireyin
öznel bir hakkını tanımamasına karşın işlemin keyfi olduğu veya yetki aşımı
içerdiği ya da usul hataları bulunduğu yolundaki iddialarını inceletmek için
dava açma hakkı bahşetmektedir. Bu durum, kamu otoritelerinin bir avantajı veya
ayrıcalığı tanımak veya buna ilişkin isteği reddetmek hususunda mutlak takdir
yetkisini haiz olduğu ve kanunun kişiye bu hakla ilgili olarak tanıdığı,
mahkemelere başvuru hakkının kullanımı üzerine mahkemelerin bu işlemi hukuka
aykırı bularak iptal edebildiği hallerde önem taşır. Böyle bir durumda 6.
maddenin (1) numaralı fıkrası avantaj ya da ayrıcalığın bir kere tanınmakla
medeni bir hakka vücut vermesi koşuluyla uygulanabilir. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
19. Başvurucu; ilişiğinin kesilmesine gerekçe olarak gösterilen
disiplin cezalarının bir kısmının kanuni mevzuat değişikliği nedeni ile artık
disiplin cezası olarak değerlendirilmediğini, diğer kısmının ise denetimli
serbestlik süresinin dolması nedeniyle artık kanuni bir değer taşımadığını
belirterek somut olayda yargılamanın iadesi şartlarının oluştuğunu ve buna
karşın talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
21. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709
sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı"
metne dâhil edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal
güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar
Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla
Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği
belirlenirken Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadının da gözönünde
bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz,§ 22).
23. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm
hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır.
Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, adil
yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması
esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle
bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
24. Bir kimsenin medeni hak
ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili bir yargılama
usulünde Sözleşme'nin 6. maddesi uygulanabilir. AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni
meselelerde uygulanabilirliği için ilk olarak ortada bir uyuşmazlığın bulunması
koşulunu aramakta; uyuşmazlığın iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek haklar ve yükümlülükler ile ilgili olması
ve bu haklar ve yükümlülüklerin de Sözleşme'deki
anlamıyla medeni olması
gerektiğini vurgulamaktadır (Yusuf Gürkan [GK],
B. No: 2014/11067,18/10/2017, §34).
25. Bir başvurunun "medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar" kapsamında ele
alınabilmesi için öncelikle bir mevzuat hükmü ya da içtihat yoluyla tanınmış ve
savunulabilir şekilde ileri sürülebilen bir hakkın ve bu hakla ilgili bir
uyuşmazlığın mevcudiyeti gerekmektedir. Bu uyuşmazlık bir hakkın varlığı,
kapsamı ya da kullanılma şekillerine ilişkin gerçek ve ciddi bir uyuşmazlık
olmalı; davanın sonucu da söz konusu hak için doğrudan belirleyici olmalıdır
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya,
B. No: 63235/00, 19/4/2007, § 40; Kienast/Avusturya,
B. No: 23379/94, 23/6/2003, § 38).
26. Savunulabilir bir hakkın mevcut olup olmadığı değerlendirilirken
ilk olarak ileri sürülen hakka ilişkin iç hukuk hükümleri ile ulusal yargı
makamlarının içtihatları dikkate alınmalıdır. Zira adil yargılanma hakkı
bakımından iç hukukta yasal temeli olmayan bir hakkın yorum yoluyla hak olarak
tanınması gibi bir durum söz konusu olamaz. Bu nedenle ancak yasal bir
düzenleme ile ya da yargı mercilerinin yorumu yoluyla tanınan haklarla ilgili
uyuşmazlıklar adil yargılanma hakkının konusu olabilir. Öte yandan bir
başvurucunun hakka ilişkin olarak ileri sürdüğü iddiaların esasının yargı
mercileri tarafından incelenmesi, o hakkın yargı mercileri önünde savunulabilir
şekilde ileri sürülebildiğini gösteren kriterlerden biridir (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Boulois/Lüksemburg [BD], B. No: 37575/04,
3/4/2012, §§ 91-94).
27. Somut bireysel başvuruya konu sürecin ceza yargılamasına/bir
suç isnadına ilişkin bulunmadığı açık olduğundan; başvurunun adil yargılanma
hakkı kapsamında incelenebilmesi için başvuruya temel olan sürecin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili bir
uyuşmazlığın esasının karara
bağlanmasına ilişkin bulunması gerekmektedir.
28. Yargılama sonunda verilen kesin hükme ilişkin olarak bir
hukuka aykırılık halinin bulunduğunun sonradan anlaşılması üzerine başvurulan
yargılamanın yenilenmesi (iadesi) yolu, asıl yargılamanın sonucunda verilen
hükmün kesinleşmesinden sonra kanunda belirtilen sebeplerin bulunması hâlinde
kararı veren mahkemece yargılamanın tekrarlanarak yeniden karar verilmesini
temin eden bir yoldur.
29. İdari yargı alanında, kesinleşen hükümlere karşı
yargılamanın yenilenmesi yoluna başvuru hakkı 1602 ve 2577 sayılı Kanun
hükümleri (bkz. §§ 13-15 ) gereği sınırlı sebeplerle
taraflara tanınmıştır. Yargılamanın yenilenmesi/iadesi istemi; Kanun'da yazılan
sınırlı sebeplere dayanmıyor ise reddedilecektir. Mahkeme, yargılamanın
yenilenmesi istemini yerinde bulursa davaya yeniden bakarak esas hakkında karar
verecektir.
30. Yargılamanın yenilenmesi talebinin değerlendirildiği ilk
evre olan kabule değerlik aşamasının uyuşmazlığın esasını çözümleyecek şekilde
yürütülmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi isteminin
yerinde olup olmadığının belirlendiği bu aşamada medeni hak ve yükümlülüklere dair bir değerlendirme
yapılmadığı, uyuşmazlık konusu hakka ilişkin doğrudan belirleyici bir hüküm
verilmediği açıktır.
31. Bu bağlamda somut olayda başvurucu; hakkında tesis edilen
işleme dair ileri sürülen iddiaların esasının irdelenmediği bu yönde hukuki bir
değerlendirmenin yapılmadığı aşamaya ilişkin şikâyetlerini dile getirmektedir.
Şikâyetin, hükmün kesinleşmesinden sonra 1602 sayılı Kanun'un 64. maddesi
uyarınca gerçekleştirilen yargılamanın
iadesi isteminin kabule değer
görülmesi aşamasına ilişkin olduğu görülmektedir. Bu belirlemeler
ışığında ihlal iddiasının medeni hak ve
yükümlülüklerin değerlendirildiği bir yargısal sürece ilişkin
olmadığı ve başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamına girmediği
anlaşılmaktadır.
32. Bununla birlikte Sözleşme ile güvence altına alınan temel
hak ve özgürlüklerin etkili bir şekilde korunması, AİHM tarafından verilen
ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkündür.
AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine
getirilmemesi, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin
uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı anlamına gelir (Sıddıka Dülek ve diğerleri, B. No:
2013/2750, 17/2/2016, § 69). Nitekim AİHM tarafından verilmiş bir ihlal kararı,
temel hak ve özgürlüklerin teoride olduğu gibi pratikte de etkili bir şekilde
korunabilmesi amacıyla 1602 sayılı Kanun ile yargılamanın yenilenmesi sebebi
olarak kabul edilmiştir. Diğer taraftan 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesine göre
de Anayasa Mahkemesince tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapılmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilecektir. Anayasa Mahkemesinin,
tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına
hükmettiği hallerde, ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin
varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hallerde
yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine
değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece
mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin
sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür. Dolayısıyla
Anayasa Mahkemesi ve AİHM'in ihlal kararlarının ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına dönük yeniden yargılama taleplerine ilişkin
iddialar adil yargılanma hakkının kapsamındadır. Başvuru konusu somut olayda da
olduğu üzere bu iki istisna dışındaki yargılamanın yenilenmesine yönelik
taleplere ilişkin iddiaların ise adil yargılanma hakkının kapsamında olmadığı
açıktır.
33. Yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olup
olmadığının değerlendirildiği aşamayı temel alan bireysel başvuru, medeni hak ve yükümlülüğünün karar
bağlanması ile ilgili olmadığından adil yargılanma hakkı kapsamı dışında
kalmaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.