TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA KÜÇÜKASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/65541)
|
|
Karar Tarihi: 12/2/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa KÜÇÜKASLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından başvurucunun tutuklamanın hukuki olmaması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası
bakımından kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddiaların ise kabul
edilemez olduğuna karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir
(Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesinin
16/7/2016 tarihli kararı ile -Çorlu Adliyesinde hâkim olarak görev yapmakta
olan- başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına ve 24/8/2016 tarihinde meslekten
çıkarılmasına karar verilmiştir.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla görevden
uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı
üzerine başvurucu, Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla 18/7/2016
tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu, aynı tarihte Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından ifadesinin müdafii huzurunda alınması sonrasında anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan
tutuklanması istemiyle Çorlu Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
13. Başvurucunun sorgusu Çorlu Sulh Ceza Hâkimliğinde 18/7/2016
tarihinde yapılmıştır. Sorgu tutanağına göre başvurucunun müdafii de sorgu
esnasında hazır bulunmuştur. Başvurucuifadesinde özetle liseyi bitirdikten
sonra Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde veri hazırlama ve kontrol
işletmeni olarak çalışmaya başladığını, hâkim adaylığı sınavını kazanmasının
ardından da 2004 yılında mesleğe başladığını, 2013 yılında Hakkâri Ağır Ceza
Mahkemesi başkanı olarak atandığını, 2015 yılındaki kararname ile de Çorlu
Hâkimliğine tayin edildiğini, darbe teşebbüsünün yaşandığı tarihte memleketi
Konya'da yıllık izinde olduğunu, darbe teşebbüsüne doğrudan katılan kişilerle
herhangi bir ilişkisinin bulunmadığını, hakkındaki yakalama ve gözaltı kararını
öğrenir öğrenmez Çorlu'ya geldiğini, dolayısıyla kaçma şüphesinin
bulunmadığını, isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir.
Başvurucunun müdafii, dosyada atılı suçları işlediğine dair bir delil
bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir.
14. Sorgu sonucunda başvurucunun anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın
ilgili bölümü şöyledir:
" ... isnad edilen suçun şüpheli
tarafından işlendiğine dair somut delil ııiteliğindeki; soruşturma dosyasmda
mevcut Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genet Sekreterliği ... Sayılı
şüphelilerin darbeye teşebbüs eylemlermin ardında olduğu belirtilen FETÖ Terör
Örgütü ilc ilişkilendirmeleri sonucu tedbiren görevden uzaklaştırılmalarına dair
yazısı, bu yazıya dayanak teşkil eden HSYK 3 Dairesi .... soruşturma izni
verilmesi teklifi ve HSYK 2 Daire .... sayılı görüşme tutanağına göre
şüphelinin de aralarında bulunduğu darbe girişiminde bulunan FETÖ/ PDY terör
örgütü mensubu olan askerler ile birlikte şüphelinin de fikir ve eylem birliği
içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduğuna dair kuvvetli
delil ve şüphe bulundultundanbu kapsamında HSYK soraşturmasmın ve darbe
kalkışmasına dair soruşturmalarm devam etmesi, darbe katkışmasında ve darbenin
başarılı olması halinde sonrasında uyumlu olduğu değerlendirilen şüphelinin
devlet içinde bulundukları Hakimlik Savcılık makamı itibariyle sahip oldukları
nitelik ve vasıfları, şüpheli hakkındaki başlatılan soruşturmanın önem ve mahiyeti:
şüphelinin savcılıktaki ifadesi ve hakimliğimizdeki ayn ayrı sorgusu birlikte
değerlendirildiğinde; şüphelinin müsned suçu işlediğine dair 5271 sayılı CMK,'
nın 100/1. maddesi gereği somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi
bulunduğu, şüpheli üzerine atılı isnad edilen suçlamanın 5271 sayılı CMK 100/3.
uyarınca katalog suçlardan olduğu ve tutuklama nedeni bulunduğu; ülke çapındaki
bir çok şehit1erin verildiği, çatışmaların yaşandığı, TBMM'nin bombalandığı
Cumhurbaşkanma saldırı düzenlendiği sivil halkın üzerine rastgele ateş
edildiği, MİT'in bombalandığı, emniyettin bazı birimlerine ve askeri tesislere
yönelik saldırtların yapıldığı, bu anlamda işin önemi, verilmesi beklenen ceza
veya güvenlik önlcmi değerlendirildiğinde şüpheli hakkında adli kontrol tedbirinin
uygulamasından sonuç alınamayacağı hususunda hakimliğimizde oluşan kanaat ve
ölçülük ilkesi uyarınca daha hafif koruma önlemiolan adli kontrol redbirinin
uygulamasının bu aşamada soruşturmaya konu suç, ortaya çıkan netice dikkate
alındığında yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeycceği değerlendirilmekle
şüphelinin tutuklanması talebinin kabulü ile ... TUTUKLANMASINA... [karar
verildi.] "
15. Başvurucu tutuklama kararına 18/7/2016 tarihinde itiraz
etmiş, Tekirdağ 1. Sulh Ceza Hâkimliği 19/7/2016 tarihinde itirazın kesin
olarak reddine karar vermiştir.
16. Çorlu Sulh Ceza Hâkimliği 7/10/2016 tarihinde, Çorlu
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine yaptığı inceleme sonunda başvurucunun
da aralarında bulunduğu bir kısım şüphelinin tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
" ...isnad edilen Anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçu nedeniyle şüpheliler hakkındaki HSYK Genel
Kurulu'nun tutuklu şüphelilerin Fetö Pdy terör örgütü ile üyeliklerine dair
görevden uzaklaştırılmaları kararı nedeniyle somut delillere dayanan kuvvetli
suç şüphesi ve tutuklama nedeninden dolayı tutuklandıkları, devam eden süreçte
tutuklu şüphelilerin HSYK'nın ... kararları ile hakim savcılık mesleğinden aynı
gerekçe ile ihraç edildikleri, tutuklu şüphelilerin tahliyesini gerektirecek
nitelikte şüpheliler lehine yeni delil bulunmadığı, şüpheliler yönünden ayrı
ayrı tutuklanmalarına esas kararlarında belirtilen somut delillere dayalı
kuvvetli suç şüphesinin ve tutuklama nedeninin varlığını sürdürdüğü,
soruşturmanın sürmekte olduğu ve şüphelilerin salıverilmesini gerektirecek
nitelikte hukuki durumlarında ve delil durumunda bir değişiklik bulunmadığı,
5271 sayılı CMK katalog suç düzenlemesine göre tutuklama nedeni bulunduğu,
şüphelilere isnad edilen suçun niteliği, 15/07/2016 gecesinde Türk tarihinde
görülmemiş şekilde halkın üzerine, halkın temsilcilerinin üzerine, devlet
başkanına dönük saldırılar silahlı saldırılar düzenlendiği, tutuklu
şüphelilerin belirlenen eylemler ile irtibatına dair HSYK kararı çerçevesinde
tutuklama kararının ölçülü olduğu, adli kontrol tedbirlerinin beklenen yararı
sağlamayacağı nazara alınarak ... şüphelilerin AYRI AYRI TUTUKLULUK HALLERİNİN
DEVAMINA... [karar verildi.] "
17. Başvurucu karara itiraz etmiş, Tekirdağ 1. Sulh Ceza
Hâkimliği 27/10/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
18. Anılan karar, başvurucuya 2/11/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 25/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
20. Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığı yetkisizlik kararı vererek
dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkında yürüttüğü
soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir.
22. Soruşturma belgeleri incelendiğinde, bazı kişilerin
başvurucu hakkında anlatımlarının bulunduğu görülmüştür. Bu beyanların ilgili
kısımları şöyledir:
i. İ.O. (HSYK eski üyesi) 23/12/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında şüpheli olarak verdiği ifadesinde "Kendisi bakanlıkta memur olarak çalıştığı dönemde hukuk
fakültesini bitirmişti. Kendisi Feıullah Gülen cemaati ile ilgisi olmadığını
biliyorduk. Bir yerden başlasın diye Hakkari'ye ACM Başkanı yapılmasına karar
verdik." şeklinde beyanda bulunmuştur.
ii. S.Ö. (eski Çorluhâkimi) 12/3/2017 tarihli fotoğraf teşhis
tutanağında "İsmini Mustafa olarak
biliyorum. Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 2013-2015 yılları arasında başkan
olarak görev yapmış, Çorlu Adliyesine 2015 yılında atandığında yukarıda ismini
vesoy ismini söylediğim M. Ö. ile birlikte takıldılar. FETÖ Mensubudur"
şeklinde ifadede bulunmuş, fotoğraf üzerinden yaptırılan teşhis işleminde
başvurucuyu kesin ve net olarak teşhis etmiştir.
23. Öte yandan soruşturma belgeleri içeriğinden hâkim olarak
yargılamasını yaptığı bir kısım davada FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu
değerlendirilen kişiler lehine sonuç doğuracak şekilde kararlar verdiğine
yönelik HSYK'ya başvurucu hakkında yapılan şikâyetler ve yürütülen idari soruşturmaların
bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu şikâyetlere ilişkin yapılan idari soruşturma
neticesinde verilen HSYK kararlarının içerikleri özetle şu şekildedir:
i. Başvurucunun Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olarak
çalıştığı süreçte yakın akrabayı öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanan C.E.
tarafından, hâkim O.A. ve Cumhuriyet savcısı İ.D.nin FETÖ/PDY ile bağlantılı
olduğunun duruşmada söylenmesi ve ayrıca konuşma kayıtlarının çıkarılmasının
istenmesi üzerine başvurucunun "Kimseyi
töhmet altında bırakma." diyerek isteneni yapamayacağını
belirttiği iddiasına ilişkin olarak HSYK 3. Dairesinin 20/2/2017 tarihli
kararıyla, ileri sürülen iddianın genel ve soyut mahiyette olduğu, bu iddiaları
doğrulayan somut delil gösterilmediği gerekçesiyle şikâyetin işleme konulmamasına
karar verildiği görülmüştür.
ii. Başvurucunun Çorlu Asliye Ceza hâkimi olarak görev yaptığı
sırada anılan Mahkemenin E.2013/165 sayılı dosyasında sanık olan ve Çorlu'da
FETÖ/PDY'nin imamı olarak bilindiği ileri sürülen K.A.yı beraat ettirip müştekiyi
katılan yapmayarak temyiz hakkını engellediği iddiasına ilişkin olarak HSYK 3.
Dairesinin 27/2/2017 tarihli kararı ile söz konusu iddianın genel ve soyut
mahiyette olduğu, somut delil gösterilmediği gerekçesiyle şikâyetin işleme
konulmamasına karar verildiği anlaşılmıştır.
24. Ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 30/1/2017 tarihli
müzekkeresi ile başvurucunun telefonunda kullandığı hatlarda ByLock programının kullanıp
kullanılmadığını ilgili kolluk biriminden sormuştur. Anılan müzekkereye İstanbul
İl Emniyet Müdürlüğünce 3/2/2017 tarihli yazı ile verilen cevapta, başvurucunun ByLock kullanıcısı olduğuna dair bir
veriye rastlanmadığı belirtilmiştir.
25. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 6/3/2017 tarihinde,
başvurucunun adli kontrol altına alınıp tahliyesine karar verilmesini talep
etmiştir.
26. Başvurucu, İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 6/3/2017
tarihli kararı ile tahliye edilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ...Şüphelinin devam eden soruşturma
kapsamında hakkındaki digital verilerin incelenmesi de dahil delillerin
toplanma aşamasında olduğu ancak şüphelinin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü
tarafından şifreli haberleşme aracı olarak kullanılan Bylock uygulamasını bu
aşamada kullanmadığının tespit edildiği, sabit ikametgah sahibi olduğu, soruşturmanın
geldiği aşama ve TC Anayasa'sının 13. Maddesinde düzenlenen 'ölçülülük'
prensibi de dikkate alınarak şüpheli hakkında bu aşamada Adli kontrol
tedbirlerinin uygulanmasının yeterli olacağı kanaatine varılmakla şüpheli
hakkında Çorlu Sulh Ceza Hakimliğinin 18/07/2016 tarih ve 2016/3166 D.iş sayılı
tutuklama kararından TAHLİYESİNE, ... [karar verildi.]"
27. Başvurucu hakkındaki soruşturma, bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz. Adem
Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39); Mustafa Özterzi ([GK], B. No: 2016/14597,
31/10/2019, §§ 33-48) başvurularına ilişkin kararlar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 12/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan somut olgu ya da
deliller olmamasına rağmen mesleğinden kaynaklanan güvencelere de riayet
edilmeksizin hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda bulunmadığına karar verildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde, hakkındaki soruşturmada başvurucunun
FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu değerlendirilerek 16/7/2016 tarihinde kamu
görevinden uzaklaştırılmasına ve hakkında HSYK tarafından soruşturma izni
verilmesi kararlarına dayanıldığı ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucu
hakkında soruşturma yürütülen suçun kişisel suç olduğunu ve başvurucu yönünden
ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunduğunu ileri sürmüştür. Bakanlığa göre
tutuklama kararında kaçma şüphesinin ve delilleri karartma ihtimalinin var
olduğu hususu başvurucu hakkında gerekli şahsileştirme yapılarak
belirtilmiştir. Bakanlık; başvurucunun üyesi olduğu iddia edilen terör
örgütünün yapılanma ve toplanma biçimleri de gözönünde bulundurulduğunda
dosyada mevcut olan somut delillere dayanılarak başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu delillerin değerlendirilmesi sonucunda
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı, tutuklama kararının gerekçesinden
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kuvvetli suç şüphesini gösteren
somut delillere dayanıldığının anlaşıldığı, tutuklamaya dair verilen kararlara
ilişkin gerekçeler kapsamında başvurucunun tutukluluğunun keyfî olduğunun
savunulamayacağı görüşündedir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak
başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar
başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi
şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
35. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına
ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
36. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
" Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
37. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 187-191).
38. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama
tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki
yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği olduğu iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
39. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu
bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
41. Genel ilkeler için bkz. Metin
Evecen (B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52.) başvurusuna ilişkin
karar.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
42. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsü
sonrasında hakkında yürütülen soruşturma kapsamında anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçlamasıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
43. Diğer taraftan başvurucu, bir hâkim olarak mesleğinden
kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.
44. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu
teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında
uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları
incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya
görevlerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu
nedenle tutuklamanın kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir.
Anayasa Mahkemesi bu inceleme sonucunda gerek Yüksek Mahkeme üyeleri gerekse
diğer yargı mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak
soruşturma mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat
edilen ve tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç olduğu ve ayrıca ağır
cezayı gerektiren suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin
olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla tutuklama tedbirlerinin
kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varmıştır (bkz.
diğerleri arasından Adem Türkel,
§§ 52-59; Erdem Doğan, B. No:
2017/25955, 7/3/2019 §§ 50-57). Kaldı ki -Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı
olarak- hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine
giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma
yürütülmesi için bir izin şartı bulunmadığı yargısal içtihatlarda
belirtilmiştir (Mustafa Özterzi,
§ 93). Somut başvuruda anılan kararlarda yer alan değerlendirmelerden ve
varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
45. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun hâkim
olması nedeniyle Anayasa veya 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve
Savcılar Kanunu'ndan kaynaklanan güvenceler uygulanmaksızın, kanuna aykırı
olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (Mustafa Özterzi,§ 95).
46. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
47. Çorlu Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında başvurucu
yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna ilişkin
olarak darbe teşebbüsünün yanı sıra başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına ve
hakkında soruşturma izni verilmesine dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14). Diğer
taraftan başvurucu hakkında verilen 7/10/2016 tarihli tutukluluğun devamı
kararında ayrıca başvurucunun meslekten çıkarılmasına değinilmiştir (bkz. §
16).
48. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda görevden
uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki idari
kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara muhatap
olan kişiler bakımından suç işlediklerine dair kuvvetli bir belirti olarak
kabulünün mümkün olmadığını değerlendirmiştir (bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018 § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019,
§ 54; E.A., B. No: 2016/78293,
3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No:
2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi,
§ 104). Somut olayda başvurucu yönünden de anılan kararlarda yer alan
değerlendirmelerden ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
49. Diğer taraftan tanıklar İ.O. ve S.Ö.nün beyanlarında
başvurucunun darbe teşebbüsüyle veya teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan
FETÖ/PDY ile örgütsel bir ilişki içinde bulunduğu yönünde somut olguya dayalı
bir ifade bulunmamaktadır. Aksine tanık İ.O. başvurucunun FETÖ/PDY ile
ilgisinin bulunmadığı yönünde bilgi sahibi olduğunu ifade etmiştir (bkz. §
22/i). Diğer tanık S.Ö.nün anlatımlarının ise başvurucunun arkadaşlık
ilişkilerinin yorumlanmasıyla ulaşılan bir kanaate dayalı olduğu görülmektedir
(bkz. § 22/ii). Ayrıca başvurucu hakkında görev yaptığı yerlerde baktığı
davalarda FETÖ/PDY mensupları lehine olacak şekilde taraflı davrandığı
iddialarına yönelik olarak yapılan ihbarların içeriği, bunlara ilişkin HSYK
tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda işleme konulmasına dahi gerek
duyulmaması (bkz. § 23/i, ii) dikkate alındığında söz konusu ihbarların da
örgütsel bir faaliyet bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün
değildir.
50. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve
değerlendirmeler kapsamında somut olayda tutuklama için gerekli olan yargı
makamlarının denetimini yapabilecek suç
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı
sonucuna varılmıştır.
51. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup
bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
52. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan
dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere
aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
53. Bununla birlikte anılan tedbirin Anayasa'nın olağanüstü
dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve
sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15.
Maddesi Yönünden
54. Anayasa Mahkemesi daha önceki pek çok kararında Anayasa'nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve
özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15.
maddesinin suç işlendiğine dair belirtilerin varlığı ortaya konulmadan
gerçekleştirilen tutuklamaları meşru kılmadığına, suç işlendiğine dair belirti
olduğu ortaya konulmadan tutuklama tedbirinin uygulanmasının durumun
gerektirdiği ölçüde bir müdahale olmadığına karar vermiştir (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092,
11/1/2018, §§ 105-110; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 152-157; Turhan Günay [GK], B. No: 2016/50972,
11/1/2018, §§ 83-89; Mustafa Baldır,
§§ 83-88).
55. Somut olayda bu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön
bulunmamaktadır. Bu nedenle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
56. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının birinci cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
58. Başvurucu, tahliyesine karar verilmesi istemiyle birlikte
300.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
59. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
60. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
61. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Soruşturma sürecinde 6/3/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine
karar verilmiş ve tutukluluk hâli sona ermiştir.
62. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına (S.2017/21895) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/2/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Dosyanın incelenmesinden; hâkim olan başvurucu hakkındaki
soruşturmanın 15.7.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün hemen ardından 17.7.2016
tarihinde başlatıldığı ve bu tarih itibariyle HSYK tarafından görevinden
uzaklaştırıldığı ve 24.8.2016 tarihinde meslekten çıkarıldığı, 18.7.2016
tarihinde gözaltına alındığı, FETÖ örgütüne üye olmak suçundan 18.7.2016
tarihinde tutuklandığı, bu karar verilirken suçun niteliği (katalog suç oluşu),
darbe girişimi esnasında yaşanan olayların vahameti karşısında adli kontrol
tedbirleri verilmesinin yetersiz kalacak oluşu olgularına dayanıldığı,
tutuklama kararının verildiği andaki ülke genelinde yaşanan koşullar ile isnat
edilen suçun niteliği birlikte değerlendirildiğinde, tutuklamaya dair mahkeme
kararının olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği, öte yandan,
soruşturma aşamasında elde edilen delil ve bulguların da bu kanıyı
kuvvetlendirici mahiyette olduğu, bu meyanda bir başka eski hâkim tarafından
başvurucunun FETÖ mensubu olduğu yolunda ifadede bulunulduğu, dolayısıyla
başvurucuya isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin mahiyeti
ve önemi gözetildiğinde de başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
2. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun B.Başvuru No: 2016/49158,
Karar tarihi: 26.7.2017 tarihli kararında da (Selçuk Özdemir); başlangıçtaki
(ilk) tutuklama ile ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulunulmaktadır:
“.
.
.
63. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konması her zaman mümkün
olmayabilir. Tutmanın bir amacı da kişi hakkındaki şüpheleri teyit etmek veya
çürütmek suretiyle ceza soruşturmasını ve/veya kovuşturmasını ilerletmektir. Bu nedenle yakalama veya tutuklama anında delillerin
yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Suç isnadına ve
dolayısıyla tutuklamaya esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular
ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete
gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir.
.
.
.
68. Başlangıçtaki bir tutuklama için işin doğası gereği Anayasa
ve Kanun’da öngörülen tutuklama nedenlerinin dayandığı tüm olguların somut
olarak belirtilmesi mümkün olmayabilir.
.
.
.
77. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması, kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır.
Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik
görevlilerinin – özellikle organize olanlar olmak üzere - suçlarla ve
suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden
olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır.
78. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY’nin
örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu
yapılanmanın arz ettiği tehlike, darbe teşebbüsüne ilişkin
faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen suç
oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı
sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında
doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY’ye mensubiyet nedeniyle
ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında, soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin
sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde
yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması
söz konusu olabilir.
79. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olamasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY’nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruluşlarında örgütlenmiş
olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede
uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya
tâbi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük
ölçüde kolaylaştıracaktır.
.
.
.
81. Bu itibarla, başvurucu
hakkında tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve
somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Bursa 4. ve 5. Sulh Ceza
Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içerikleri birlikte
değerlendirildiğinde, başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunmasının
yanısıra, kaçma ve delilleri karartma tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
.
.
.
83. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklanmasının hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlâlin bulunmadığı açık olduğundan,
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir…”
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu oybirliğiyle verdiği bu karardaki
yukarıda işaret edilen görüşleri B.Başvuru No: 2016/22169, Karar Tarihi:
20.6.2017 tarih sayılı kararında da (Aydın Yavuz ve diğerleri) tekrarlanmıştır.
(Bkz. anılan kararın 250., 257., 260., 271., 272., 276. ve 277. paragrafları)
3. Dosya kapsamından, başvurucunun 6.3.2017 tarihinde tahliye
edildiği, hakkındaki soruşturmanın ise halen devam ettiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda işaret edilen AYM kararında da (26.7.2017 tarihli karar, Paragraf 63)
açıkça belirtildiği üzere, suç isnadına ve dolayısıyla tutuklamaya esas teşkil
edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki
aşamalarında tartışılacak olan olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi
gerekir. İlk tutuklama anında ülkenin içinde bulunduğu genel koşullar ile isnat
edilen suçun niteliği, ayrıca HSYK 2.Dairesince başvurucunun FETÖ/PDY üyeliği
şüphesiyle açığa alınmış olması olgusu birlikte dikkate alındığında,
başvurucunun tutukluluğunun hukuki olmadığı sonucuna katılmaya imkân
görülmemiştir. Soruşturma aşamasında elde edilen ve yukarıda işaret edilen
olgular da (başvurucunun FETÖ örgütü mensubu olduğuna ilişkin bir hâkim tanığın
beyanları) bu kararı teyid eder mahiyettedir.
4. Açıklanan nedenlerle; başvurucu hakkındaki ilk tutuklama
kararında suç işlediğine dair kuvvetli belirtilerin yeterince ortaya konulduğu,
dolayısıyla bu tedbirinin uygulanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlâl edilmediği kanaatine vardığımızdan; aksi yöndeki çoğunluk
kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|