TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERDAL BOYRAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/15796)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Serdal BOYRAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Celal ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yabancı bir ülke tarafından mahkûmiyetine
hükmedilen başvurucunun Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi gereğince
nakledildiği Türkiye'de atılı suç yönünden hüküm giydiği ceza miktarından daha
uzun süre ceza infazına maruz kaldığı gerekçesiyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 9/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun uyuşturucu tedarik etmek amacıyla çete
oluşturma suçundan İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesinin
1/8/2008 tarihli kararı ile 16 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Bu kararda başvurucunun 16 yıl hapis cezasının yarısını çekmesi
hâlinde koşullu salıvermeden yararlanabileceği belirtilmiştir.
8. Başvurucunun kalan cezasını Türkiye'de çekmek üzere
iadesini talep etmesi ve 8/5/1984 tarihli ve 3002 sayılı Türk Vatandaşları
Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk
Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair Kanun'un 4. ve 6.
maddeleri kapsamında yaptığı başvuru üzerine Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesince
19/2/2010 tarihinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 22 yıl 6 ay
hapis; suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan ise 2 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına, verilecek cezanın yabancı ülkede verilen
ceza miktarını geçemeyeceği dikkate alınarak cezasının 16 yıl hapis cezasına
indirilmesine ve infazın buna göre yapılmasına, tutuklulukta ve gözaltında
geçen sürenin 3002 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca verilen cezalardan
mahsubuna karar verilmiştir.
9. Başvurucu, İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza
Mahkemesinin kararında örgüt faaliyeti kapsamında ceza tayinine gidilmediği
gerekçesiyle karara itiraz etmiş; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince 8/1/2014
tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.
10. Yargıtay 10. Ceza Dairesi 30/3/2015 tarihinde, anılan
karara karşı yapılan kanun yararına bozma talebini kabul etmiştir. Yargıtay 10.
Ceza Dairesi; İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesinin kesinleşmiş
kararının başvurucuyla ilgili bölümünün onaylı örneğinin getirtilmesi ve Türkçeye
tercüme ettirilmesi, bu karara göre isnat olunan suçun örgütlü olarak
işlendiğinin kabul edilip edilmediğinin belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını bozmuştur.
11. Kanun yararına bozma kararı üzerine Ankara 3. Ağır
Ceza Mahkemesi, başvurucunun İngiltere'de diğer uyuşturucuları temin etmek için
örgüt kurma suçundan cezalandırıldığını tespit etmiş; başvurucunun uyuşturucu
madde ticareti yapma suçundan 22 yıl 6 ay, suç işlemek amacıyla örgüt
kurma ve yönetme suçundan ise 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
ancak cezanın yabancı ülkede verilen ceza miktarını geçemeyeceği dikkate
alınarak 16 yıla indirilmesine karar vermiştir.
12. Başvurucu; İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından verilen kararda 16 yıl hapis cezasının yarısının
çektirilmesine hükmedildiğini, bu hükmün infaz hukukuna ilişkin olmayıp maddi
hukuka dair olduğunu, Türkiye'deki infaz süresinin 8 yılı aşamayacağını
belirterek 18/5/2016 tarihinde itiraz dilekçesi sunmuştur.
13. Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi 17/6/2016 tarihinde,
başvurucunun talebinin reddi ile cezasının aynen infazına karar vermiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Her ne kadar hükümlü
müdafiinin 18/5/2016 havale tarihli dilekçesine istinaden Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığınca infazda tereddüt olduğundan bahisle bu konuda bir karar
verilmesi talep edilmiş ise de; İngiltere Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Devletlerinin taraf olduğu Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi'nin,
'Naklin, yerine getiren devlet için etkileri' başlıklı 9. maddesinin (3).
fıkrasında, 'Mahkûmiyetin infazı, yerine getiren Devlet Kanununa göre yapılacak
ve yalnızca bu Devlet tüm gerekli kararların alınmasında yetkili olacaktır.' ve
3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve
Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin
İnfazına Dair Kanun’un 'yerine getirme' başlıklı 8. maddesinde de, 'Kesinleşen
yerine getirme kararları genel hükümler dairesinde infaz olunur ve adli sicile
kaydedilir.' hükümlerinin öngörüldüğü, Söz konusu hükümler gereğince, Yargıtay
10. Ceza Dairesinin2008/9433 Esas, 2010/18844 Karar sayılı ilamında
da aynen işaret edildiği üzere İngiltere Soutwark Kraliyet Ağır Ceza
Mahkemesince verilen ve Mahkememizin yerine getirme kararında belirtilen
cezanın, 'yerine getiren devlet' olan Türkiye Cumhuriyeti’nin infaz kanunlarına
göre yerine getirilmesinin gerektiği, bu nedenle infazın 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına İlişkin Kanun hükümlerine göre yapılacağı,
açıklanan nedenle infazda tereddüt oluşturacak bir hususun bulunmadığı anlaşıldığından,
aynen infaza dair karar aşağıdaki şekilde vermek gerekmiştir."
14. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, Ankara 4. Ağır
Ceza Mahkemesinin 28/7/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın ilgili
kısmı şöyledir:
"Her ne kadar itiraz eden hükümlü
vekili, İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen
kararda, hükümlü hakkındaki 16 yıl hapis cezasının yarısının çektirilmesine
hükmedildiği, bu hükmün infaz hukukuna ilişkin olmayıp maddi hukuka dair
olduğu, Türkiye'de hükümlü hakkındaki infaz süresinin 8 yılı aşamayacağı
iddiasıyla itiraz dilekçesi verilmiş ise de; temel cezanın İngiltere Southwark
Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesince 16 yıl olarak belirlendiği ve hükümlünün suçu
kabul etmiş olması sebebiyle yarısının infaz edilmesine de karar verildiği, bu
kararın cezanın ne kadarının çektirileceğine dair olduğu, başka bir anlatımla
teknik anlamda, hükmün infazına ilişkin bir karar olduğu, Türkiye Cumhuriyeti
ve İngiltere devletlerinin infaz kanunlarında, hükümlüler lehine ve aleyhine
düzenlemelerin var olduğunun aşikar olduğu, zira hükümlünün cezasını Türkiye'de
infaz etmek istediğini beyanla Türk İnfaz Hukukuna tabi olduğunu kabul etmiş
sayılacağı, aksi halin kabulü halinde, İngiltere'de verilmiş ve infazı da
düzenleyen hüküm gereğince Türk İnfaz kanunlarının gözardı edilmesine neden
olunacağı, zira İngiltere Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyet Devletlerinin taraf
olduğu Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi'nin 'Naklin Yerine Getiren
Devlet İçin Etkileri' başlıklı 9. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen
'Mahkumiyetin infazı, yerine getiren Devlet Kanununa göre yapılacak ve yalnızca
bu Devlet tüm kararların alınmasında yetkili olacaktır.' şeklindeki hükmü ve
8/5/1984 tarih ve 3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke
Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza
Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair Kanunu yürürlükten kaldıran 23/4/2016 tarihli
ve 6706 sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu'nun 'Türkiye'de
İnfaz' başlıklı 27. maddesinin (2.) fıkrasında yer alan 'Ağır ceza mahkemesince
verilen mahkûmiyet kararı Türk kanunlarına göre infaz edilir.' hükmü ile aynı
yönde verilen Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 2008/9433 esas 2010/18844 karar
sayılı içtihadı birlikte değerlendirildiğinde, İngiltere Southwark Kraliyet
Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin yerine
getirme kararında belirtilen cezanın yerine getiren devlet olan Türkiye
Cumhuriyetinin infaz kanunlarına göre yerine getirilmesi gerektiği, bu nedenle
infazın 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına ilişkin Kanun
hükümlerine göre yapılması gerektiği anlaşıldığından itirazın reddine dair
aşağıdaki şekilde karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır".
15. İtirazın reddi kararı 11/8/2016 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 9/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 23/4/2016 tarihli ve 6706 sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu'nun "Türkiye'de infaz"
kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"(1) Yabancı devletin infazı
devretmesi üzerine durum, uyarlama kararını veren mahkemeye bildirilir. Mahkeme
infaza başlanılması için kararı Cumhuriyet başsavcılığına gönderir. Mahkeme ayrıca
kararı Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne bildirir.
(2) Ağır ceza mahkemesince verilen
mahkûmiyet kararı Türk kanunlarına göre infaz edilir."
18. 6706 sayılı Kanun'un "Türkiye’ye hükümlü
nakli" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"(1) Yabancı devlet mahkemeleri
tarafından hakkında mahkûmiyet kararı verilen ve ceza infaz kurumunda bulunan
hükümlü, aşağıdaki koşulların birlikte bulunması hâlinde cezanın infazı
amacıyla Türkiye’ye nakledilebilir:
a) Hükümlünün Türk vatandaşı olması veya
Türkiye ile güçlü sosyal bağlarının bulunması.
b) Hükümlünün veya kanunî temsilcisinin
rıza göstermesi.
c) Mahkûmiyet kararının kesinleşmiş
olması.
ç) Mahkûmiyet kararına konu fiilin Türk
hukukuna göre suç teşkil etmesi.
d) Merkezî makamlarca aksi
kararlaştırılmadıkça, talep tarihinde, hükümlünün ceza infaz kurumunda infazı
gereken en az altı ay hapis cezasının bulunması.
(2) Hükümlü, kanunî temsilcisi veya
yakını tarafından Türkiye’ye nakil talebinde bulunulması hâlinde, yabancı
devlet makamlarından;
a) Mahkûmiyet kararının onaylı sureti,
b) Hükme esas alınan kanun maddelerinin
metni,
c) Hükümlünün veya kanunî temsilcisinin
nakle rıza gösterdiğine dair belge,
ç) İnfazı gereken cezayı gösteren belge,
d) Gerekli görüldüğü takdirde, hükümlünün
sağlık durumunu gösteren tıbbî raporlar ile hastalığı varsa tedavisine ilişkin
tavsiyeleri içeren belgeler,
e) Gerekli görüldüğü takdirde bu fıkrada
belirtilen belgelerin tercümeleri, talep edilir.
(3) Nakil koşullarının bulunmadığının,
naklin, hükümlünün sosyal rehabilitasyonuna katkı sağlamayacağının, ceza
adaletinin amaçlarına hizmet etmeyeceğinin veya Türkiye’nin millî güvenliği ile
temel çıkarlarına uygun düşmeyeceğinin anlaşılması hâlinde, nakil talebi
Merkezî Makam tarafından reddedilebilir.
(4) Hükümlülerin nakline Adalet Bakanı
karar verir."
19. 6706 sayılı Kanun'un
"Türkiye'de infaz" kenar başlıklı 31. maddesi şöyledir:
"(1) Hükümlünün nakline karar
verilmesi üzerine, ceza infaz kurumlarında kalacağı süre hükümlüye ve yabancı
makamlara bildirilir. Yabancı devlet ile hükümlünün, nakli kabul etmesi
üzerine, hükümlü Türkiye’ye getirilir. Hükümlü, nakil dosyası ile birlikte
Cumhuriyet başsavcılığına teslim edilir. Cumhuriyet başsavcılığı, infazına
başlanan karara ilişkin bilgileri Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik
Genel Müdürlüğüne bildirir.
(2) Hükümlü hakkında verilen mahkûmiyet
kararı Türk kanunlarına göre infaz edilir.
(3) Mahkûmiyetin esasına taallûk eden
talepler, hükmün esası hakkında karar veren devlet mahkemelerine yapılabilir;
verilen kararlar ikinci fıkra uyarınca infaz edilir.
(4) İnfaz sırasında, hükmün verildiği
devlette veya Türkiye’de genel veya özel af kabul edilmesi ya da suç veya
cezayı ortadan kaldıran veya hafifleten bir sebebin ortaya çıkması hâlinde hükümlünün
hukukî durumu hakkında bulunduğu yer ağır ceza mahkemesince karar
verilir."
20. 6706 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan 3002
sayılı Kanun'un "Yerine getirme şartları" kenar başlıklı 3.
maddesi şöyledir:
"Türk vatandaşları hakkında yabancı
ülke mahkemelerinden verilip kesinleşen mahkumiyetlerin Türkiye'de yerine
getirilebilmesi için aşağıdaki şartların bulunması gereklidir.
1. Yabancı ülke yetkili makamınca
talepte bulunulması ve talepnameye;
a) Kesinleşen ve infazı gereken
mahkumiyet kararının tasdikli örneğinin ve uygulanan kanun maddeleri
metinlerinin,
b) Hükümlünün nakle rıza gösterdiğine
dair hakim huzurunda veya irade beyanını tespite yetkili Türk konsolosluk
görevlisi tarafından alınmış yazılı beyanının,
c) İnfazı gereken, bakiye cezayı
gösteren belgenin,
d) (a), (b) ve (c) bentlerinde sayılan
belgelerin Türkçe tercümelerinin,
Eklenmesi.
2. Yabancı mahkeme kararında kabul
edilen subut sebeplerine bağlı kalınmak kaydıyla suç konusu fiilin, Türk
mevzuatına göre hürriyeti bağlayıcı ceza ve emniyet tedbirini gerektiren bir
suç teşkil etmesi,
3. İlgili taraflar arasında ayrıca
kararlaştırılmadıkça, talep tarihinde, hükümlünün yerine getirilmesi gereken
bakiye en az bir yıl hürriyeti bağlayıcı cezasının bulunması,
4. Yabancı mahkeme hükmündeki subut
sebeplerine göre Türkiye'de tayin olunacak ceza müeyyidesinin zamanaşımına
uğramamış bulunması,
5. Hükümlü hakkında mahkumiyetine esas
olan fiil sebebiyle, Türkiye'de ayrıca soruşturma veya kovuşturma yapılmamış
olması,
6. Mahkumiyete esas olan fiilin siyasi,
askeri veya bunlara murtabit cürümlerden bulunmaması,
7. Yerine getirme talebinin Türk hukuk
düzenine aykırı düşmemesi.
Türk vatandaşları hakkında yabancı ülke
mahkemelerinden verilip kesinleşen mahkumiyetlerin Türkiye'de yerine
getirilmesi için yukarıdaki şartların bulunması halinde Adalet Bakanlığı da
talepte bulunabilir."
21. 3002 sayılı Kanun'un "Talebin incelenmesi"
kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"Yabancı ülkede verilen mahkûmiyet
kararlarının Türkiye’de yerine getirilmesine Adalet Bakanı tarafından karar
verilebilir."
22. 3002 sayılı Kanun'un "Yerine getirme
kararı" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Mahkemece yabancı ülkede verilen
mahkumiyet kararının aşağıda belirtilen şekilde yerine getirilmesine en geç 15
gün içinde karar verilir.
1. Yabancı mahkeme kararında subutu
kabul edilen suça, Türk kanunlarına göre verilmesi gereken ceza müeyyidesi veya
bu suça en yakın ceza müeyyidesi tayin olunur. Bu suretle tayin edilen ceza
miktarı yabancı mahkeme kararında tayin edilmiş ceza süresini geçemez. Fiil
Türk hukukuna göre daha hafif cezayı gerektirdiği takdirde müeyyide buna göre
tayin olunur.
2. Yerine getirmeyi isteyen devlette
tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süreler cezadan mahsup edilir. Yerine getirme
kararının verilmesi sırasında cezadan mahsup işlemi yapılmamış veya mahsup
şartları daha sonra ortaya çıkmışsa bu hallerde de mahkemece gerekli karar
verilir."
23. 3002 sayılı Kanun'un "Yerine getirme " kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Kesinleşen yerine getirme
kararları genel hükümler dairesinde infaz olunur ve adli sicile
kaydedilir."
24. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 20/9/2010 tarihli ve
E.2008/9433, K.2010/18844 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Romanya Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Devletlerinin taraf olduğu “Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi”nin,
'Naklin, yerine getiren devlet için etkileri' başlıklı 9. maddesinin (3).
fıkrasında, 'Mahkûmiyetin infazı, yerine getiren Devlet Kanununa göre yapılacak
ve yalnızca bu Devlet tüm gerekli kararların alınmasında yetkili olacaktır.' ve
3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve
Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin
İnfazına Dair Kanun’un “yerine getirme” başlıklı 8. maddesinde de, 'Kesinleşen
yerine getirme kararları genel hükümler dairesinde infaz olunur ve adli sicile
kaydedilir.' hükümleri öngörülmektedir. Söz konusu hükümler gereğince, Bükreş
Ceza Mahkemesi, 1. Ceza Şubesince verilen ve Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce
yerine getirme kararında belirtilen cezanın, 'yerine getiren devlet' olan
Türkiye Cumhuriyeti’nin infaz kanunlarına göre yerine getirilmesi
gerekmektedir. Her iki mahkûmiyet hükmünün infazında, suç tarihlerinde
yürürlükte bulunması ve 'koşullu salıverilme süresi yönünden' suç tarihinden
sonra yürürlüğe giren 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına
İlişkin Kanun hükümlerine göre lehe hükümler içermesi nedeniyle 5237 sayılı
TCK’nın 7/3. maddesi uyarınca 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un ve
765 sayılı TCK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerekmektedir."
B. Uluslararası Hukuk
25. Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi 'nin "Naklin,
yerine getiren devlet için etkileri" kenar başlıklı 9. maddesi
şöyledir:
"1) Yerine getiren Devlet yetkili
mercileri:
a) 10 uncu maddede öngörülen şartlar
içinde, derhal veya bir mahkeme veya idarî kararla mahkûmiyetin infazına devam
edecek; veya
b) Adlî veya idarî bir kararla, hüküm
Devletinde verilen müeyyideyi 11 inci maddede öngörülen şartlar çerçevesinde
aynı suç dolayısıyla yerine getiren Devlet kanunlarında öngörülen bir müeyyide
ile ikame etmek suretiyle, mahkûmiyet kararını o Devletin kararına
dönüştürecektir.
2) Yerine getiren Devlet, talep edilmesi
halinde, hükümlünün nakledilmesinden önce bu usullerden hangisini takip
edeceğini hüküm Devletine bildirecektir.
3) Mahkûmiyetin infazı, yerine getiren
Devlet Kanununa göre yapılacak ve yalnızca bu Devlet tüm gerekli kararların
alınmasında yetkili olacaktır.
4) Kendi millî mevzuatına göre bir başka
Âkit Devletin topraklarında işlenen suç dolayısıyla aklî durumu nedeniyle cezaî
yönden sorumlu görülmeyen kişilere uygulanacak önlemleri 1 inci fıkrada
öngörülen usullerden biriyle infaz edemeyecek olan ve bu gibi kişileri tedavileri
için kabule hazır olan her Âkit Devlet, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine
yapacağı bir bildirim ile bu durumlarda izleyeceği usulleri belirtebilir.
26. Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi 'nin "İnfazın
devamı" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"1) İnfazın devamı halinde, yerine
getiren Devlet, hüküm Devleti tarafından belirlenen şekilde hükmün hukukî
niteliği ve süresi ile bağlı olacaktır.
2) Bununla birlikte bu mahkûmiyet
niteliği veya süresi itibariyle yerine getiren Devlet Kanunu ile bağdaşmıyor
ise, veya bu Devletin Kanunu gerektiriyor ise bu Devlet bir mahkeme veya idarî
merci kararıyla müeyyideyi aynı nitelikteki bir suç için kendi kanunu
tarafından öngörülen bir ceza veya önleme dönüştürebilir. Cezalandırma veya
önlem, mümkün olduğu kadar niteliği itibariyle yerine getirilecek mahkûmiyete
uygun olacaktır. Tayin olunacak ceza veya tedbir, niteliği ve süresi
itibariyle, hüküm Devletinde verilen müeyyideden ağır olmayacağı gibi yerine
getiren devlet Kanununda öngörülen azamî miktarı da aşmayacaktır. "
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
27. Mahkemenin 9/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından verilen kararda 16 yıl hapis cezasının yarısının
çektirilmesine hükmedildiğini, İngiliz makamlarınca hazırlanan müddetnamenin de
bu durumu teyit ettiğini, bu hükmün infaz hukukuna ilişkin olmayıp maddi hukuka
dair olduğunu, 3002 sayılı Kanun'un 3. maddesinde de infazı gereken bakiye
cezayı gösteren belgenin varlığına atıf yapıldığını, bu nedenle İngiliz
makamlarınca düzenlenen belgelere itibar edilmesi gerektiğini, dolayısıyla
infaz süresinin 8 yılı aşamayacağını, tüm bu iddialarının derece mahkemelerince
dikkate alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkı ile kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği"
kenar başlıklı 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri
dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının özü, hüküm giydiği ceza miktarından
Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi gereğince nakledildiği Türkiye’de
daha uzun süre ceza infazına maruz kaldığına ilişkindir. Başvurucunun iddiaları
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı çerçevesinde ele alınmıştır.
31. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya
konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda
gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar
sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan
herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
32. Anayasa'nın kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence
altına alan 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanığı
durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı organlarınca
verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya güvenlik
tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmez (Tahir
Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
33. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine
getirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri
Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural,
mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına
almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis
cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay
Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
34. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal
iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun
bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini
tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler
(yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu
koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan
veya ölçülü olduğundan söz edilemez ve doğrudan kişi hürriyeti ile güvenliği
hakkı ihlal edilmiş olur (Ercan Bucak (2), B. No: 2014/11651, 16/2/2017,
§ 39; Şaban Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).
35. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak
Anayasa'nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte
Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi
hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir
(Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi
için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir
mahkeme tarafından verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir.
Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin
hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun
bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin
kapsamını aşmaması gerekir (Ercan Bucak (2), § 40; Şaban Dal, §
32).
36. Somut olayda başvurucu; İngiltere Southwark Kraliyet
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararda 16 yıl hapis cezasının yarısının
çektirilmesine hükmedildiğini, İngiliz makamlarınca hazırlanan müddetnamenin de
bu durumu teyit ettiğini, bu hükmün infaz hukukuna ilişkin olmayıp maddi hukuka
dair olduğunu, 3002 sayılı Kanun'un 3. maddesinde de infazı gereken bakiye
cezayı gösteren belgenin varlığına atıf yapıldığını, bu nedenle İngiliz
makamlarınca düzenlenen belgenin dikkate alınması gerektiğini, dolayısıyla
infaz süresinin 8 yılı aşamayacağını belirtmiştir. Derece mahkemeleri ise temel
cezanın İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesince 16 yıl
olarak belirlendiğini, başvurucunun suçu kabul etmiş olması sebebiyle cezanın
yarısının infaz edilmesine de karar verildiğini, bu kararın cezanın ne
kadarının çektirileceğine ve dolayısıyla hükmün infazına ilişkin bir karar
olduğunu, infaza ilişkin olarak ise ilgili kanun ve uluslararası sözleşme
gereğince Türkiye Cumhuriyeti infaz kanunlarının geçerli olacağını belirterek
başvurucunun talebini reddetmiştir. Somut olayda başvurucu hakkındaki hükmün
gerek Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi 'nin 9. maddesi gerek 3002
sayılı Kanun'un 8. maddesi gerek 6706 sayılı Kanun'un 27. ve 31. maddeleri
gerekse Yargıtay uygulaması (bkz. §§ 17-24) uyarınca Türkiye Cumhuriyeti infaz
kanunlarına göre yerine getirileceği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Öte yandan uyarlama yargılaması sonrasında başvurucu hakkında tayin edilen ceza
miktarının yabancı mahkeme kararında tayin edilmiş ceza süresini geçmesi gibi
bir durum da söz konusu değildir. Zira her iki mahkeme de başvurucuya 16 yıl
hapis cezası vermiştir.
37. Somut olaydaki esas mesele başvurucu hakkındaki
hükmün yarısının çektirileceğine ilişkin olarak İngiliz mahkemelerince verilen
kararın infaza ilişkin olup olmadığıdır. Derece mahkemesi; başvurucu hakkındaki
temel cezanın İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesince 16 yıl olarak
belirlendiğini, başvurucunun suçu kabul etmiş olması sebebiyle yarısının infaz
edilmesine karar verildiğini, bu kararın cezanın ne kadarının çektirileceğine
ve dolayısıyla hükmün infazına ilişkin bir karar olduğunu belirtmiştir. Hukuk
kurallarının yorumlanmasında -Anayasa'ya bariz şekilde aykırı olarak- keyfîlik
bulunması ve bunun temel hak ve özgürlüklerin ihlaline sebebiyet vermesi hâli
dışında kanun hükümlerinin yorumu ve bunların somut olaylara uygulanması derece
mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 77; Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 223). Ulusal
mahkemelerin/makamların yorumu keyfî veya açıkça gayrimakul olmadığı sürece
Anayasa Mahkemesinin rolü, yapılan yorumun etkilerinin Anayasa ile uyumlu olup
olmadığını tespit etmekle sınırlıdır. Somut olayda derece mahkemesinin
yorumunun belli bir temele dayandığı, keyfî ve açıkça gayrimakul olmadığı
görülmektedir. Nitekim İngiltere Mahkemesinin kararında başvurucunun 16 yıl
hapis cezası ile cezalandırıldığı, 16 yıl hapis cezasının yarısını çekmesi
hâlinde ise koşullu salıvermeden yararlanabileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla
bu değerlendirmelerin cezanın infazına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu
nedenle başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti infaz kanunlarına göre tutulmaya devam
edilmesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik açık ve görünür bir
ihlal tespit edilememiştir.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 9/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.