TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SERDAL BOYRAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/15796)
Karar Tarihi: 9/9/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Raportör
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Serdal BOYRAZ
Vekili
Av. Celal ÇELİK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yabancı bir ülke tarafından mahkûmiyetine hükmedilen başvurucunun Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi gereğince nakledildiği Türkiye'de atılı suç yönünden hüküm giydiği ceza miktarından daha uzun süre ceza infazına maruz kaldığı gerekçesiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun uyuşturucu tedarik etmek amacıyla çete oluşturma suçundan İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesinin 1/8/2008 tarihli kararı ile 16 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu kararda başvurucunun 16 yıl hapis cezasının yarısını çekmesi hâlinde koşullu salıvermeden yararlanabileceği belirtilmiştir.
8. Başvurucunun kalan cezasını Türkiye'de çekmek üzere iadesini talep etmesi ve 8/5/1984 tarihli ve 3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair Kanun'un 4. ve 6. maddeleri kapsamında yaptığı başvuru üzerine Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesince 19/2/2010 tarihinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 22 yıl 6 ay hapis; suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan ise 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, verilecek cezanın yabancı ülkede verilen ceza miktarını geçemeyeceği dikkate alınarak cezasının 16 yıl hapis cezasına indirilmesine ve infazın buna göre yapılmasına, tutuklulukta ve gözaltında geçen sürenin 3002 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca verilen cezalardan mahsubuna karar verilmiştir.
9. Başvurucu, İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesinin kararında örgüt faaliyeti kapsamında ceza tayinine gidilmediği gerekçesiyle karara itiraz etmiş; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince 8/1/2014 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.
10. Yargıtay 10. Ceza Dairesi 30/3/2015 tarihinde, anılan karara karşı yapılan kanun yararına bozma talebini kabul etmiştir. Yargıtay 10. Ceza Dairesi; İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesinin kesinleşmiş kararının başvurucuyla ilgili bölümünün onaylı örneğinin getirtilmesi ve Türkçeye tercüme ettirilmesi, bu karara göre isnat olunan suçun örgütlü olarak işlendiğinin kabul edilip edilmediğinin belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını bozmuştur.
11. Kanun yararına bozma kararı üzerine Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun İngiltere'de diğer uyuşturucuları temin etmek için örgüt kurma suçundan cezalandırıldığını tespit etmiş; başvurucunun uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 22 yıl 6 ay, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan ise 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ancak cezanın yabancı ülkede verilen ceza miktarını geçemeyeceği dikkate alınarak 16 yıla indirilmesine karar vermiştir.
12. Başvurucu; İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararda 16 yıl hapis cezasının yarısının çektirilmesine hükmedildiğini, bu hükmün infaz hukukuna ilişkin olmayıp maddi hukuka dair olduğunu, Türkiye'deki infaz süresinin 8 yılı aşamayacağını belirterek 18/5/2016 tarihinde itiraz dilekçesi sunmuştur.
13. Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi 17/6/2016 tarihinde, başvurucunun talebinin reddi ile cezasının aynen infazına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Her ne kadar hükümlü müdafiinin 18/5/2016 havale tarihli dilekçesine istinaden Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca infazda tereddüt olduğundan bahisle bu konuda bir karar verilmesi talep edilmiş ise de; İngiltere Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletlerinin taraf olduğu Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi'nin, 'Naklin, yerine getiren devlet için etkileri' başlıklı 9. maddesinin (3). fıkrasında, 'Mahkûmiyetin infazı, yerine getiren Devlet Kanununa göre yapılacak ve yalnızca bu Devlet tüm gerekli kararların alınmasında yetkili olacaktır.' ve 3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair Kanun’un 'yerine getirme' başlıklı 8. maddesinde de, 'Kesinleşen yerine getirme kararları genel hükümler dairesinde infaz olunur ve adli sicile kaydedilir.' hükümlerinin öngörüldüğü, Söz konusu hükümler gereğince, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin2008/9433 Esas, 2010/18844 Karar sayılı ilamında da aynen işaret edildiği üzere İngiltere Soutwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve Mahkememizin yerine getirme kararında belirtilen cezanın, 'yerine getiren devlet' olan Türkiye Cumhuriyeti’nin infaz kanunlarına göre yerine getirilmesinin gerektiği, bu nedenle infazın 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına İlişkin Kanun hükümlerine göre yapılacağı, açıklanan nedenle infazda tereddüt oluşturacak bir hususun bulunmadığı anlaşıldığından, aynen infaza dair karar aşağıdaki şekilde vermek gerekmiştir."
14. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/7/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Her ne kadar itiraz eden hükümlü vekili, İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararda, hükümlü hakkındaki 16 yıl hapis cezasının yarısının çektirilmesine hükmedildiği, bu hükmün infaz hukukuna ilişkin olmayıp maddi hukuka dair olduğu, Türkiye'de hükümlü hakkındaki infaz süresinin 8 yılı aşamayacağı iddiasıyla itiraz dilekçesi verilmiş ise de; temel cezanın İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesince 16 yıl olarak belirlendiği ve hükümlünün suçu kabul etmiş olması sebebiyle yarısının infaz edilmesine de karar verildiği, bu kararın cezanın ne kadarının çektirileceğine dair olduğu, başka bir anlatımla teknik anlamda, hükmün infazına ilişkin bir karar olduğu, Türkiye Cumhuriyeti ve İngiltere devletlerinin infaz kanunlarında, hükümlüler lehine ve aleyhine düzenlemelerin var olduğunun aşikar olduğu, zira hükümlünün cezasını Türkiye'de infaz etmek istediğini beyanla Türk İnfaz Hukukuna tabi olduğunu kabul etmiş sayılacağı, aksi halin kabulü halinde, İngiltere'de verilmiş ve infazı da düzenleyen hüküm gereğince Türk İnfaz kanunlarının gözardı edilmesine neden olunacağı, zira İngiltere Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyet Devletlerinin taraf olduğu Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi'nin 'Naklin Yerine Getiren Devlet İçin Etkileri' başlıklı 9. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen 'Mahkumiyetin infazı, yerine getiren Devlet Kanununa göre yapılacak ve yalnızca bu Devlet tüm kararların alınmasında yetkili olacaktır.' şeklindeki hükmü ve 8/5/1984 tarih ve 3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair Kanunu yürürlükten kaldıran 23/4/2016 tarihli ve 6706 sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu'nun 'Türkiye'de İnfaz' başlıklı 27. maddesinin (2.) fıkrasında yer alan 'Ağır ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararı Türk kanunlarına göre infaz edilir.' hükmü ile aynı yönde verilen Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 2008/9433 esas 2010/18844 karar sayılı içtihadı birlikte değerlendirildiğinde, İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin yerine getirme kararında belirtilen cezanın yerine getiren devlet olan Türkiye Cumhuriyetinin infaz kanunlarına göre yerine getirilmesi gerektiği, bu nedenle infazın 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına ilişkin Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiği anlaşıldığından itirazın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır".
15. İtirazın reddi kararı 11/8/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 9/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 23/4/2016 tarihli ve 6706 sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu'nun "Türkiye'de infaz" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"(1) Yabancı devletin infazı devretmesi üzerine durum, uyarlama kararını veren mahkemeye bildirilir. Mahkeme infaza başlanılması için kararı Cumhuriyet başsavcılığına gönderir. Mahkeme ayrıca kararı Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne bildirir.
(2) Ağır ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararı Türk kanunlarına göre infaz edilir."
18. 6706 sayılı Kanun'un "Türkiye’ye hükümlü nakli" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"(1) Yabancı devlet mahkemeleri tarafından hakkında mahkûmiyet kararı verilen ve ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü, aşağıdaki koşulların birlikte bulunması hâlinde cezanın infazı amacıyla Türkiye’ye nakledilebilir:
a) Hükümlünün Türk vatandaşı olması veya Türkiye ile güçlü sosyal bağlarının bulunması.
b) Hükümlünün veya kanunî temsilcisinin rıza göstermesi.
c) Mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması.
ç) Mahkûmiyet kararına konu fiilin Türk hukukuna göre suç teşkil etmesi.
d) Merkezî makamlarca aksi kararlaştırılmadıkça, talep tarihinde, hükümlünün ceza infaz kurumunda infazı gereken en az altı ay hapis cezasının bulunması.
(2) Hükümlü, kanunî temsilcisi veya yakını tarafından Türkiye’ye nakil talebinde bulunulması hâlinde, yabancı devlet makamlarından;
a) Mahkûmiyet kararının onaylı sureti,
b) Hükme esas alınan kanun maddelerinin metni,
c) Hükümlünün veya kanunî temsilcisinin nakle rıza gösterdiğine dair belge,
ç) İnfazı gereken cezayı gösteren belge,
d) Gerekli görüldüğü takdirde, hükümlünün sağlık durumunu gösteren tıbbî raporlar ile hastalığı varsa tedavisine ilişkin tavsiyeleri içeren belgeler,
e) Gerekli görüldüğü takdirde bu fıkrada belirtilen belgelerin tercümeleri, talep edilir.
(3) Nakil koşullarının bulunmadığının, naklin, hükümlünün sosyal rehabilitasyonuna katkı sağlamayacağının, ceza adaletinin amaçlarına hizmet etmeyeceğinin veya Türkiye’nin millî güvenliği ile temel çıkarlarına uygun düşmeyeceğinin anlaşılması hâlinde, nakil talebi Merkezî Makam tarafından reddedilebilir.
(4) Hükümlülerin nakline Adalet Bakanı karar verir."
19. 6706 sayılı Kanun'un "Türkiye'de infaz" kenar başlıklı 31. maddesi şöyledir:
"(1) Hükümlünün nakline karar verilmesi üzerine, ceza infaz kurumlarında kalacağı süre hükümlüye ve yabancı makamlara bildirilir. Yabancı devlet ile hükümlünün, nakli kabul etmesi üzerine, hükümlü Türkiye’ye getirilir. Hükümlü, nakil dosyası ile birlikte Cumhuriyet başsavcılığına teslim edilir. Cumhuriyet başsavcılığı, infazına başlanan karara ilişkin bilgileri Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne bildirir.
(2) Hükümlü hakkında verilen mahkûmiyet kararı Türk kanunlarına göre infaz edilir.
(3) Mahkûmiyetin esasına taallûk eden talepler, hükmün esası hakkında karar veren devlet mahkemelerine yapılabilir; verilen kararlar ikinci fıkra uyarınca infaz edilir.
(4) İnfaz sırasında, hükmün verildiği devlette veya Türkiye’de genel veya özel af kabul edilmesi ya da suç veya cezayı ortadan kaldıran veya hafifleten bir sebebin ortaya çıkması hâlinde hükümlünün hukukî durumu hakkında bulunduğu yer ağır ceza mahkemesince karar verilir."
20. 6706 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan 3002 sayılı Kanun'un "Yerine getirme şartları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Türk vatandaşları hakkında yabancı ülke mahkemelerinden verilip kesinleşen mahkumiyetlerin Türkiye'de yerine getirilebilmesi için aşağıdaki şartların bulunması gereklidir.
1. Yabancı ülke yetkili makamınca talepte bulunulması ve talepnameye;
a) Kesinleşen ve infazı gereken mahkumiyet kararının tasdikli örneğinin ve uygulanan kanun maddeleri metinlerinin,
b) Hükümlünün nakle rıza gösterdiğine dair hakim huzurunda veya irade beyanını tespite yetkili Türk konsolosluk görevlisi tarafından alınmış yazılı beyanının,
c) İnfazı gereken, bakiye cezayı gösteren belgenin,
d) (a), (b) ve (c) bentlerinde sayılan belgelerin Türkçe tercümelerinin,
Eklenmesi.
2. Yabancı mahkeme kararında kabul edilen subut sebeplerine bağlı kalınmak kaydıyla suç konusu fiilin, Türk mevzuatına göre hürriyeti bağlayıcı ceza ve emniyet tedbirini gerektiren bir suç teşkil etmesi,
3. İlgili taraflar arasında ayrıca kararlaştırılmadıkça, talep tarihinde, hükümlünün yerine getirilmesi gereken bakiye en az bir yıl hürriyeti bağlayıcı cezasının bulunması,
4. Yabancı mahkeme hükmündeki subut sebeplerine göre Türkiye'de tayin olunacak ceza müeyyidesinin zamanaşımına uğramamış bulunması,
5. Hükümlü hakkında mahkumiyetine esas olan fiil sebebiyle, Türkiye'de ayrıca soruşturma veya kovuşturma yapılmamış olması,
6. Mahkumiyete esas olan fiilin siyasi, askeri veya bunlara murtabit cürümlerden bulunmaması,
7. Yerine getirme talebinin Türk hukuk düzenine aykırı düşmemesi.
Türk vatandaşları hakkında yabancı ülke mahkemelerinden verilip kesinleşen mahkumiyetlerin Türkiye'de yerine getirilmesi için yukarıdaki şartların bulunması halinde Adalet Bakanlığı da talepte bulunabilir."
21. 3002 sayılı Kanun'un "Talebin incelenmesi" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"Yabancı ülkede verilen mahkûmiyet kararlarının Türkiye’de yerine getirilmesine Adalet Bakanı tarafından karar verilebilir."
22. 3002 sayılı Kanun'un "Yerine getirme kararı" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Mahkemece yabancı ülkede verilen mahkumiyet kararının aşağıda belirtilen şekilde yerine getirilmesine en geç 15 gün içinde karar verilir.
1. Yabancı mahkeme kararında subutu kabul edilen suça, Türk kanunlarına göre verilmesi gereken ceza müeyyidesi veya bu suça en yakın ceza müeyyidesi tayin olunur. Bu suretle tayin edilen ceza miktarı yabancı mahkeme kararında tayin edilmiş ceza süresini geçemez. Fiil Türk hukukuna göre daha hafif cezayı gerektirdiği takdirde müeyyide buna göre tayin olunur.
2. Yerine getirmeyi isteyen devlette tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süreler cezadan mahsup edilir. Yerine getirme kararının verilmesi sırasında cezadan mahsup işlemi yapılmamış veya mahsup şartları daha sonra ortaya çıkmışsa bu hallerde de mahkemece gerekli karar verilir."
23. 3002 sayılı Kanun'un "Yerine getirme " kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Kesinleşen yerine getirme kararları genel hükümler dairesinde infaz olunur ve adli sicile kaydedilir."
24. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 20/9/2010 tarihli ve E.2008/9433, K.2010/18844 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Romanya Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletlerinin taraf olduğu “Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi”nin, 'Naklin, yerine getiren devlet için etkileri' başlıklı 9. maddesinin (3). fıkrasında, 'Mahkûmiyetin infazı, yerine getiren Devlet Kanununa göre yapılacak ve yalnızca bu Devlet tüm gerekli kararların alınmasında yetkili olacaktır.' ve 3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair Kanun’un “yerine getirme” başlıklı 8. maddesinde de, 'Kesinleşen yerine getirme kararları genel hükümler dairesinde infaz olunur ve adli sicile kaydedilir.' hükümleri öngörülmektedir. Söz konusu hükümler gereğince, Bükreş Ceza Mahkemesi, 1. Ceza Şubesince verilen ve Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yerine getirme kararında belirtilen cezanın, 'yerine getiren devlet' olan Türkiye Cumhuriyeti’nin infaz kanunlarına göre yerine getirilmesi gerekmektedir. Her iki mahkûmiyet hükmünün infazında, suç tarihlerinde yürürlükte bulunması ve 'koşullu salıverilme süresi yönünden' suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına İlişkin Kanun hükümlerine göre lehe hükümler içermesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 7/3. maddesi uyarınca 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un ve 765 sayılı TCK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerekmektedir."
B. Uluslararası Hukuk
25. Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi 'nin "Naklin, yerine getiren devlet için etkileri" kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
"1) Yerine getiren Devlet yetkili mercileri:
a) 10 uncu maddede öngörülen şartlar içinde, derhal veya bir mahkeme veya idarî kararla mahkûmiyetin infazına devam edecek; veya
b) Adlî veya idarî bir kararla, hüküm Devletinde verilen müeyyideyi 11 inci maddede öngörülen şartlar çerçevesinde aynı suç dolayısıyla yerine getiren Devlet kanunlarında öngörülen bir müeyyide ile ikame etmek suretiyle, mahkûmiyet kararını o Devletin kararına dönüştürecektir.
2) Yerine getiren Devlet, talep edilmesi halinde, hükümlünün nakledilmesinden önce bu usullerden hangisini takip edeceğini hüküm Devletine bildirecektir.
3) Mahkûmiyetin infazı, yerine getiren Devlet Kanununa göre yapılacak ve yalnızca bu Devlet tüm gerekli kararların alınmasında yetkili olacaktır.
4) Kendi millî mevzuatına göre bir başka Âkit Devletin topraklarında işlenen suç dolayısıyla aklî durumu nedeniyle cezaî yönden sorumlu görülmeyen kişilere uygulanacak önlemleri 1 inci fıkrada öngörülen usullerden biriyle infaz edemeyecek olan ve bu gibi kişileri tedavileri için kabule hazır olan her Âkit Devlet, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirim ile bu durumlarda izleyeceği usulleri belirtebilir.
26. Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi 'nin "İnfazın devamı" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"1) İnfazın devamı halinde, yerine getiren Devlet, hüküm Devleti tarafından belirlenen şekilde hükmün hukukî niteliği ve süresi ile bağlı olacaktır.
2) Bununla birlikte bu mahkûmiyet niteliği veya süresi itibariyle yerine getiren Devlet Kanunu ile bağdaşmıyor ise, veya bu Devletin Kanunu gerektiriyor ise bu Devlet bir mahkeme veya idarî merci kararıyla müeyyideyi aynı nitelikteki bir suç için kendi kanunu tarafından öngörülen bir ceza veya önleme dönüştürebilir. Cezalandırma veya önlem, mümkün olduğu kadar niteliği itibariyle yerine getirilecek mahkûmiyete uygun olacaktır. Tayin olunacak ceza veya tedbir, niteliği ve süresi itibariyle, hüküm Devletinde verilen müeyyideden ağır olmayacağı gibi yerine getiren devlet Kanununda öngörülen azamî miktarı da aşmayacaktır. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 9/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararda 16 yıl hapis cezasının yarısının çektirilmesine hükmedildiğini, İngiliz makamlarınca hazırlanan müddetnamenin de bu durumu teyit ettiğini, bu hükmün infaz hukukuna ilişkin olmayıp maddi hukuka dair olduğunu, 3002 sayılı Kanun'un 3. maddesinde de infazı gereken bakiye cezayı gösteren belgenin varlığına atıf yapıldığını, bu nedenle İngiliz makamlarınca düzenlenen belgelere itibar edilmesi gerektiğini, dolayısıyla infaz süresinin 8 yılı aşamayacağını, tüm bu iddialarının derece mahkemelerince dikkate alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, hüküm giydiği ceza miktarından Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi gereğince nakledildiği Türkiye’de daha uzun süre ceza infazına maruz kaldığına ilişkindir. Başvurucunun iddiaları kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı çerçevesinde ele alınmıştır.
31. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
32. Anayasa'nın kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanığı durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmez (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
33. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine getirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural, mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
34. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan veya ölçülü olduğundan söz edilemez ve doğrudan kişi hürriyeti ile güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur (Ercan Bucak (2), B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 39; Şaban Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).
35. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Ercan Bucak (2), § 40; Şaban Dal, § 32).
36. Somut olayda başvurucu; İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararda 16 yıl hapis cezasının yarısının çektirilmesine hükmedildiğini, İngiliz makamlarınca hazırlanan müddetnamenin de bu durumu teyit ettiğini, bu hükmün infaz hukukuna ilişkin olmayıp maddi hukuka dair olduğunu, 3002 sayılı Kanun'un 3. maddesinde de infazı gereken bakiye cezayı gösteren belgenin varlığına atıf yapıldığını, bu nedenle İngiliz makamlarınca düzenlenen belgenin dikkate alınması gerektiğini, dolayısıyla infaz süresinin 8 yılı aşamayacağını belirtmiştir. Derece mahkemeleri ise temel cezanın İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesince 16 yıl olarak belirlendiğini, başvurucunun suçu kabul etmiş olması sebebiyle cezanın yarısının infaz edilmesine de karar verildiğini, bu kararın cezanın ne kadarının çektirileceğine ve dolayısıyla hükmün infazına ilişkin bir karar olduğunu, infaza ilişkin olarak ise ilgili kanun ve uluslararası sözleşme gereğince Türkiye Cumhuriyeti infaz kanunlarının geçerli olacağını belirterek başvurucunun talebini reddetmiştir. Somut olayda başvurucu hakkındaki hükmün gerek Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi 'nin 9. maddesi gerek 3002 sayılı Kanun'un 8. maddesi gerek 6706 sayılı Kanun'un 27. ve 31. maddeleri gerekse Yargıtay uygulaması (bkz. §§ 17-24) uyarınca Türkiye Cumhuriyeti infaz kanunlarına göre yerine getirileceği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Öte yandan uyarlama yargılaması sonrasında başvurucu hakkında tayin edilen ceza miktarının yabancı mahkeme kararında tayin edilmiş ceza süresini geçmesi gibi bir durum da söz konusu değildir. Zira her iki mahkeme de başvurucuya 16 yıl hapis cezası vermiştir.
37. Somut olaydaki esas mesele başvurucu hakkındaki hükmün yarısının çektirileceğine ilişkin olarak İngiliz mahkemelerince verilen kararın infaza ilişkin olup olmadığıdır. Derece mahkemesi; başvurucu hakkındaki temel cezanın İngiltere Southwark Kraliyet Ağır Ceza Mahkemesince 16 yıl olarak belirlendiğini, başvurucunun suçu kabul etmiş olması sebebiyle yarısının infaz edilmesine karar verildiğini, bu kararın cezanın ne kadarının çektirileceğine ve dolayısıyla hükmün infazına ilişkin bir karar olduğunu belirtmiştir. Hukuk kurallarının yorumlanmasında -Anayasa'ya bariz şekilde aykırı olarak- keyfîlik bulunması ve bunun temel hak ve özgürlüklerin ihlaline sebebiyet vermesi hâli dışında kanun hükümlerinin yorumu ve bunların somut olaylara uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 77; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 223). Ulusal mahkemelerin/makamların yorumu keyfî veya açıkça gayrimakul olmadığı sürece Anayasa Mahkemesinin rolü, yapılan yorumun etkilerinin Anayasa ile uyumlu olup olmadığını tespit etmekle sınırlıdır. Somut olayda derece mahkemesinin yorumunun belli bir temele dayandığı, keyfî ve açıkça gayrimakul olmadığı görülmektedir. Nitekim İngiltere Mahkemesinin kararında başvurucunun 16 yıl hapis cezası ile cezalandırıldığı, 16 yıl hapis cezasının yarısını çekmesi hâlinde ise koşullu salıvermeden yararlanabileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla bu değerlendirmelerin cezanın infazına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti infaz kanunlarına göre tutulmaya devam edilmesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal tespit edilememiştir.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 9/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.