TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN EGEMEN KESKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/6619)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Zeynep KARAKOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin Egemen KESKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; iddianame esas alınarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ayırma cezası verilmesi ve bu işleme karşı açılan davanın aynı gerekçe ile
reddedilmesi nedenleriyle masumiyet karinesinin, ayırma işlemine tabi tutulması
nedeniyle çalışma hakkının, kazanılmış hak ve tazminatlarının yok sayılarak
memur statüsünde emekli edilmesi nedeniyle sosyal güvenlik hakkının, hakkındaki
idari tahkikat sonlandıktan sonra yürürlüğe giren mevzuat hükümlerinin
uygulanması ve makul sürede yargılanmaması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, yarbay olarak görev yapmaktayken hakkında açılan
ceza davasına konu eylemlerinin Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) itibarını
sarsacak ahlaki zayıflık ve hizmete engel davranış kabul edilmesi suretiyle
20/8/2014 tarihli Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla ayırma işlemine tabi
tutulmuştur.
9. Başvurucu hakkında 2013-2014 yıllarında işlediği iddia olunan
zincirleme rüşvet anlaşması yapma ve rüşvet alma, zincirleme kaçakçılığa göz
yumma, zincirleme zimmet ve hakikate muhalif evrak tanzim etme suçlarından Van
Jandarma Genel Komutanlığı Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî
Savcılığınca (Savcılık) iddianame düzenlenerek kamu davası açılmıştır.
10. Anılan iddianamede ileri sürülen hususlara ilişkin başvurucu
ile ilgili olarak TSK'dan ayırma süreci başlatılıp sıralı disiplin amirlerince
ayırma cezası ile cezalandırılması teklif edilmiştir. Başvurucunun durumu Kara
Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulunca görüşülerek, 20/8/2014 tarihli
kararla TSK'dan ayırma cezası verilmiştir. Ardından Millî Savunma Bakanlığının
onayı ile başvurucu emekliye sevk edilmiştir.
11. Başvurucu, ayırma işlemine karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır. AYİM Birinci Dairesi (Mahkeme) 2/2/2016
tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme; başvurucunun
iddianameye konu eylemleri nedeniyle tutuklandığını, bu eylemelerin niteliği ve
niceliği itibarıyla vahim olduğu yönündeki idare değerlendirmesinin olgulara
uygun olduğunu, suç teşkil eden fiillere ilişkin devam eden yargılamadan
bağımsız olarak disiplin hukuku ekseninde idari soruşturma yapıldığını, tanık
beyanları, video görüntüleri ve olay tutanakları gibi deliller çerçevesinde
sonuca varıldığını belirtmiştir. Başvurucunun görevini ifa ettiği sırada birçok
kez kaçakçılara ait özel araçları kullandığının tespit edildiği, kaçakçılarla
kurduğu yakın ilişkiler nedeniyle görevini gereği gibi yürütemediği, bu
fiillerin yoğunluğu ve çokluğu da gözönünde bulundurulduğunda hizmete engel teşkil
ettiği sonucuna varmıştır. Başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak, TSK'ya
zarar verecek şekilde ahlaki zayıflık oluşturacak davranışlarda bulunduğu
gerekçesiyle kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça
aykırılık teşkil ettiği vurgulanmıştır.
12. Başvurucuya nihai karar 21/3/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 8/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Disiplin Kanunu'nun "Silahlı
kuvvetlerden ayırma cezası" kenar başlıklı 13. maddesinin
ilgili fıkraları şöyledir:
"(1) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası,
personelin tabi olduğu mevzuat hükümlerine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiğinin kesilmesi veya durumuna göre sözleşmesinin feshedilmesi sonucunu
doğurur...
(2) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası;
kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik
Komutanlığında oluşturulacak yüksek disiplin kurulları tarafından verilir ve
ilgili kuvvet komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının
onayı ile yerine getirilir..."
14. 6413 sayılı Kanun'un "Silahlı
kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler" kenar
başlıklı 20. maddesinin ilgili fıkra ve bendi şöyledir:
"(1) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını
gerektiren disiplinsizlikler şunlardır:
...
b) Ahlaki zayıflık: Görevine, sosyal ve aile
yaşantısına zarar verecek derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olmak veya
Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde yüz kızartıcı, utanç
verici veya toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiillerde bulunmaktır.
c) Hizmete engel davranışlarda bulunmak:
Devletin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarına zarar verecek nitelikte tutum
ve davranışlarda veya ağır suç veya disiplinsizlik teşkil eden fiillerde
bulunmaktır."
15. 6413 sayılı Kanun'un "Geçiş
dönemi" kenar başlıklı geçici 1. maddesinin (4) numaralı
fıkrası şöyledir:
"(4) Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte kurulu bulunan disiplin mahkemeleri, 49 uncu maddede
öngörülen yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar disiplin kurulu olarak bu Kanun
hükümlerine göre faaliyetlerine devam eder. Söz konusu yönetmelik yürürlüğe
girinceye kadar 926 sayılı Kanunun, bu Kanunun 45 inci maddesinin altıncı
fıkrasının (c) bendi ile yürürlükten kaldırılan hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...
Kendisine bir suç isnat edilen herkes,
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
a. Genel Olarak
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yerleşik içtihadı
uyarınca, Sözleşme ile korunan hak ve özgürlükleri ihlal etmediği sürece ulusal
mahkemelerce yapılan hukuki ya da maddi hataları ele almanın kendi görevi
olmadığını belirtmektedir (García Ruiz/İspanya
[BD], B.No: 30544/96, 21/1/1999, § 28; Perez/Fransa
[BD], B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 82). Bu içtihada göre
Sözleşme'nin 6. maddesi adil yargılanma hakkını güvenceye almakla birlikte
delillerin kabul edilebilirliğine ya da delillerin nasıl değerlendirileceğine
ilişkin herhangi bir kural koymaz, bu hususlar öncelikli olarak ulusal hukukun
ve mahkemelerin düzenleme alanına girer. Normal şartlarda ulusal mahkemelerin
belirli delil unsurlarına ya da önlerindeki uyuşmazlıktaki tespit ya da
değerlendirmelere tanıyacakları ağırlık gibi meseleler AİHM'in yeniden inceleme
alanına girmez. AİHM, bir dördüncü derece yargı yeri gibi davranmamalıdır;
dolayısıyla keyfî olduğu ya da makul olmadığı açıkça görülebilecek tespitlerde
bulunmadıkları takdirde ulusal mahkemelerin kararlarını 6. maddenin birinci
fıkrası kapsamında sorgulamaz (Bochan/Ukrayna
(No.2) [BD], B. No: 22251/08,
5/2/1015, § 61).
b. Masumiyet Karinesine İlişkin İçtihat
18. Sanığı yargılayan mahkemenin veya bu mahkemenin üyelerinin
sanığa isnat edilen suçu işlediği ön yargısıyla hareket etmemesini ifade eden
ve Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen masumiyet karinesi,
birinci fıkrada teminat altına alınan adil yargılanma hakkının en önemli
unsurlarından biridir (Minelli/İsviçre,
B. No: 8660/79, 25/3/1983, § 27).
19. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı
yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar”
çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin
uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan
maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza
mahkemesinin daha önce verdiği cezai sorumluluğun bulunmadığını tespit eden
kararına uygun hareket etmelidir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. X/Avusturya [GK], B. No: 9295/81,
6/10/1982; C/Birleşik Krallık
(k.k.), B. No: 11882/85, 7/10/1987). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat
kararı sorgulanmadığı sürece aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat
standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi
tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Ringvold/Norveç,
B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38).
20. Ayrıntılı AİHM içtihatları için bkz. Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018,
§§ 18-30.
c. Disiplin Cezalarına
İlişkin İçtihat
21. AİHM devlet ile kamu görevlileri arasındaki anlaşmazlıklarda
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının uygulanabilirliği hakkındaki
içtihadını Vilho Eskelinen ve
diğerleri/Finlandiya ([BD], B. No: 63235/00, 19/4/2007) kararında
ortaya koymuştur. AİHM, bu kararında ilke olarak kamu görevlileri ile ilgili
uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkı kapsamında ele alınabileceğini kabul
etmekte ancak devlete özel bir güven ve sadakat bağı ile bağlı olan kamu
görevlileri (asker, polis vb.) açısından konuyu ayrı değerlendirmektedir. Bu
çerçevede kamu görevlileri ile devlet arasındaki uyuşmazlıkların adil
yargılanma hakkının kapsamı dışında tutulabilmesi için şu iki koşulun birlikte
gerçekleşmiş olması gerekir. İlk olarak devlet, söz konusu uyuşmazlığa ilişkin
iç hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış olmalıdır. İkinci olarak bu
yoksun bırakma devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınmalıdır
(Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya,
§ 62).
22. Diğer taraftan AİHM disiplin hukukunun kapsamına giren bir
suçtan dolayı meslekten ihraç kararlarına karşı yapılan başvurularda, olayın
Sözleşme'nin 6. maddesinin medeni haklar kapsamında incelenebileceğini kabul
etmektedir. AİHM, meslekten çıkarmayla ilgili soruşturmanın olayın kendine özgü
koşulları altında bir suç isnadının karara
bağlanmasını içermediğini, dolayısıyla 6. maddenin cezai yönü
bakımından uygulanamayacağını belirtmektedir (Oleksandr
Volkov/Ukrayna, B. No:21722/11, 9/1/2013, §§ 92-95)
23. Ayrıca AİHM içtihatlarına göre medeni hak ve yükümlüklerle ilgili uyuşmazlıklara karar
veren bir yargısal organ 6. maddenin birinci fıkrasının gereklerini bazı
açılardan yerine getirmese bile bu organ önündeki yargılamalar sonradan tam
yargı yetkisine sahip ve 6. maddenin birinci fıkrasındaki güvenceleri sağlayan
yargısal bir organın denetimine tabi olursa Sözleşme ihlal edilmemiş olabilir (Albert And Le Compte/Belçika [GK], B. No: 7299/75, 7496/76,10/2/1983, §
29).
24. Memurluk görevinden çıkarma disiplin cezasının uygulanması
sırasında Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) önünde savunma yapılamamasına ilişkin
şikâyet daha önce AİHM önüne taşınmıştır. Melek
Sima Yılmaz/Türkiye, B. No: 37829/05, 30/9/2008 kararına konu olayda
başvurucu; YDK’nın kendisini 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 129. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan yazılı veya sözlü olarak
kendisi veya temsilcisi vasıtasıyla savunma yapmak, şahit dinletmek, soruşturma
raporunu incelemek gibi haklar konusunda bilgilendirmediği için bu tür hakları
olduğundan haberi olmadığını, bu nedenle YDK önünde savunma hakkına saygı
gösterilmediğini iddia etmiştir.
25. AİHM, başvurucunun YDK tarafından verilen görevden alınma
kararına yasal yollarla itiraz etme imkânı bulduğunu ve savunma hakkının
çiğnendiği iddiasını idari mahkemelerin önüne götürebildiğini tespit etmiştir.
AİHM söz konusu idari davada esas itibarıyla tüm belge ve bilgilerin ilgili
şahsa sunulduğu, disiplin dosyasında yer alan tutanaklar da dâhil olmak üzere
karşı tarafın bütün argümanlarına itiraz etme şansı bulabildiği hususlarına da
dikkat çekerek başvurucunun bu şikâyetleri yönünden adil yargılanma hakkının
ihlal edilmediği sonucuna varmıştır (Melek
Sima Yılmaz / Türkiye, §§ 26-28).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 9/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; suçlu olup olmadığı mahkemece tespit edilmeden
masumiyet karinesi ihlal edilerek meslekten ayırma işlemi tesis edildiğini,
hakkındaki ceza davasının henüz sonuçlanmadığı hâlde anılan ceza davasında
ileri sürülen iddialar gerekçe gösterilerek görevine son verilmesi ve bunun
iptali istemiyle açtığı davanın aynı gerekçeyle reddedilmesi nedeniyle
masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Genel İlkeler
28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli
ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin
taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18). Masumiyet karinesi; Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü,
Sözleşme'nin ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenmektedir (Ahmet Altuntaş ve diğerleri [GK], B. No:
2015/19616, 17/5/2018, §7).
29. Bir başka ifadeyle masumiyet karinesi, Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla
beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı
belirtilmek suretiyle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca
düzenlenmiştir (Galip Şahin, §
37).
30. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl
olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu
ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §
26).
31. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır (Galip Şahin, § 38).
32. Güvencenin birinci yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması
sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir
suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu
olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında
erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı
sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı
zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da
açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu
ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak
yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi)
masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, § 39).
33. Masumiyet karinesinin ikinci yönü ceza yargılaması sonucunda
mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki
yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe
duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu
izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
34. Diğer taraftan bilindiği gibi ceza muhakemesi hukuku ile
disiplin hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku;
kurumun iç düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin
mevzuata, çalışma düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik
olarak uygulanacak yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve
esasları düzenleyen bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin
fiili ceza hukuku kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku
yönünden de sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş,
B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat
Eyol, § 30). Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan
masumiyet karinesinin bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de
disiplin işlemlerinin yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş
zamanlı olarak devam etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni
bulunmadığını belirtmek gerekir.
35. Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu
işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin makamları
açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış
olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi
hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel
bulunmamaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, § 25; Kürşat Eyol, § 30).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
36. Somut olayda başvurucu, aleyhine ceza davası açılmış
olmasının ayırma cezası verilmesine ve ayırma kararına karşı açtığı davanın
reddine gerekçe olarak gösterilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Bir başka ifadeyle başvurucu gerek idarenin ayırma
kararında gerekse AYİM kararında geçen somut herhangi bir ifadeden şikâyet
etmemiş, bir bütün olarak iddianamedeki suçlamalar esas alınarak ayırma kararı
verilmesinden ve buna karşı açtığı davanın reddedilmesinden yakınmıştır.
37. Olayda başvurucu hakkındaki ceza ve disiplin hukuku
süreçlerinin eş zamanlı olarak yürütüldüğü ancak disiplin işlemine karşı açılan
idari davanın ceza yargılaması devam ederken sonuçlandığı, öte yandan ceza
davasının derdest olduğu, bir başka ifadeyle başvurucunun suçluluğunun hükmen
sabit olmadığı görülmektedir. Bu itibarla somut olayda disiplin soruşturması ve
yargılaması sürecinde kamu makamlarının kararlarında belirttiği gerekçeler veya
kullandığı dil nedeniyle henüz ceza mahkemesi tarafından suçlu bulunmamış olan başvurucunun
masumiyetine gölge düşürülmesine sebebiyet verilip verilmediğinin ortaya
konulması gerekmektedir.
38. AYİM kararının (bkz. § 11) incelenmesinden başvurucunun
ayırma kararı verilmesine salt iddianame düzenlenmiş olmasına dayanmadığı,
iddianamede belirtilen tanık ifadeleri, video görüntüleri, iletişim tespit
kayıtları ile buna ilişkin tapeler, bilirkişi raporları gibi deliller
çerçevesinde ve ceza yargılamasından ayrı olarak disiplin hukuku çerçevesinde
durumu değerlendirilerek ihracına karar verildiği, söz konusu kararın da AYİM
tarafından hukuka uygun bulunarak davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
39. Dolayısıyla başvuru tarafından da açıkça gösterilmediği gibi
başvuruya konu AYİM kararında başvurucunun suçlu olduğuna yönelik bir ithamın bulunmadığı,
suç vasfının ve mahiyetinin tartışılmadığı, yalnızca somut olayın işlem
tarihindeki koşullar dikkate alınarak mevzuat bağlamında idari yönden
değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm
kurulduğu görüldüğünden bireysel başvuruya konu edilen AYİM kararında masumiyet
karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesine yönelik bir
ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu, hakkındaki idari soruşturma tamamlandıktan sonra yürürlüğe
giren mevzuat hükümlerinin uygulandığını, mahkemenin mevzuatın
değerlendirmesinde hataya düştüğünü, davalı idarenin sunduğu belgelere göre
karar verildiğini, eksik inceleme ve mevzuatın yanlış yorumlanması nedeniyle
davanın reddine ilişkin hükmün hukuka aykırı olduğunu belirterek hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
42. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
43. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek
ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 11) gerekçe ile hüküm kurulmuştur.
44. Başvurucu yürürlükte olmayan disiplin yönetmeliği
hükümlerinin kendisine uygulandığını ifade etmekte ise de 20/8/2014 tarihli
ayırma kararının 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Kanun'un 13. ve 20. maddesi
kapsamında alındığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Mahkemenin salt idarenin sunduğu
bilgi ve belgelere göre değil bütünsel bir bakış ile hükme ulaştığı
görülmektedir. Mahkeme bu değerlendirmesi ile başvurucunun eylemlerini somut
olarak tespit ederek konuyla ilgili mevzuat kapsamında davanın reddine karar
vermiştir. Bu yorum ve değerlendirmeler, uyuşmazlığı çözmekle görevli
mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda değerlendirmeye konu edilemeyecek
niteliktedir.
45. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin
değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı
dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir..
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu, başvuru konusu yargılamanın uzun sürdüğünü
belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
48. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145
sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
49. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
50. Ferat Yüksel (B.
No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul
sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra
edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce
gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna
başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
51. Anılan kararda özetle öngörülen başvuru yolunun kişileri
mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân
tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması
nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu
hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat
Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi,
ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma
ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna
başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
52. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
D. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Haklarının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu; ayırma
işlemine tabi tutulması nedeniyle çalışma hakkının, kazanılmış hak ve
tazminatlarının yok sayılarak memur statüsünde emekli edilmesi nedeniyle sosyal
güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
55. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin
taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa
ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren
başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
56. Çalışma ve sosyal güvenlik hakları Anayasa’nın 49. ve 60.
maddelerinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında bulunmamaktadır (Mehmet Hadi Tunç, B. No: 2013/1958,
7/7/2015, § 28).
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sosyal güvenlik ve çalışma haklarının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.