TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
A.K. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/16171)
Karar Tarihi: 18/6/2020
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Sinan ARMAĞAN
Başvurucu
A.K.
Vekili
Av. Zafer KOÇAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen soruşturmalar kapsamındaki gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; aramanın hukuki olmaması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının; talebe rağmen tanıkların dinlenilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve sağlık durumuna rağmen ceza infaz kurumunda tutma nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi uyarınca tutukluluk hâlinin sonlandırılarak tedbiren tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
5. Komisyonca tedbir talebinin ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. 14/10/2016 tarihinde Sincan 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan müzekkerelere verilen cevaplar sonrasında Birinci Bölüm tarafından 27/10/2016 tarihinde -başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulmasının yaşamına, maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik bir tehlike oluşturduğuna dair derhâl tedbir kararı verilmesini gerektirir bir durum bulunmadığı gerekçesiyle- tedbir talebinin reddine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde (E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
11. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir (aynı kararda bkz. § 22) kararında geniş olarak açıklanmıştır.
B. Başvuruya İlişkin Süreç
12. 17/6/2016 tarihinde emekliye ayrılan başvurucu, öncesinde Yargıtay üyesi olarak görev yapmıştır. Başvurucu hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra 25/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
13. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla 26/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu 29/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya FETÖ/PDY ile bağlantısı olup olmadığını aydınlatmaya yönelik sorular yöneltilmiştir.
15. Başvurucu ifadesinde özetle söz konusu örgütle kendisinin veya ailesinin bağlantısının bulunmadığını, hiçbir zaman bu yapıyla birlikte hareket etmediğini, asılsız bir telefon ihbarına dayanılarak hakkında soruşturma açılmasının hukuka aykırı olduğunu beyan etmiştir.
16. Başvurucu 29/7/2016 tarihinde, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanması istemiyle iki kişiyle birlikte Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir. Aynı gün yapılan sorgu işleminde başvurucu, Savcılıktaki ifadesine benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları kabul etmemiştir.
17. Başvurucu, Hâkimliğin 29/7/2016 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler ... ve A.K.nin üzerlerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında somut delillerin bulunması, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı, CMK'nun 2/1-j, 161/8, 2575 sayılı Danıştay Kanunun 82, 2797 sayılı Yargıtay Kanunun 46. Maddelerine göre Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suç üstü hali söz konusu olduğundan Hakimliğimizin Görevli olduğu da gözetilerek CMK’nun 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin ... CMK.nun 101 maddeleri uyarınca AYRI AYRI TUTUKLANMALARINA ... [karar verildi.]"
18. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği 4/8/2016 tarihinde dosyadaki mevcut belge ve deliller, tutanaklar, delillerin tam olarak toplanamamış ve karartma ihtimalinin olması ve şüphelinin kaçma ihtimalinin devam ediyor olması ile atılı suçun katolog suçlar arasında yer alması karşısında hakimliğin kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Karar başvurucuya 10/10/2016 tarihinde tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu ret kararını haricen öğrendiğini beyan ederek 6/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 8/11/2017 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır.
21. İddianamede FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere, başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir.
22. Bu bağlamda iddianamenin başvurucunun işlediği iddia olunan suça ve örgüt bağlantısına ilişkin kısımları şöyledir:
"...Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensupları yaptıkları hileli hareketler ve eylemler sonucu 2010 yılında ele geçirdikleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu marifeti ile örgüt mensuplarının yüksek yargıda söz sahibi olması için FETÖ/PDY isimli örgüt mensuplarından kimlerin Yargıtay ve Danıştay'a gönderileceğini belirlemek amacıyla 2011 yılında M.K. ve B.Ç.nin evlerinde toplantılar yaptıkları,
Bu toplantılara FETÖ/PDY isimli yapılanma içerisinde bulunmayan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri İ.A., A.G, R.A., A.A., A.K., Z.Ö., A.S.E., Z.K., Z.N.H.nin çağrılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu toplantılara Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden FETÖ/PDY içerisinde bulunan İ.O., A.H., B.Ç., B.O., T.G., H.S., N.Ö., A.K., Ö.K., R.Y. ve A.B.nin katıldığı, bu şahıslar dışında M.K.nın evinde yapılan toplantıya örgüt mensupları Kurul üyesi olmayan M.K, E.D., M.B., A.B., Ö.A., N.D., M.Ö., A.T.nin katıldığı, B.Ç.nin evinde yapılan toplantıya yukarıda belirtilen FETÖ/PDY içerisinde bulunan Kurul üyeleri ile birlikte Kurul üyesi olmaya FETÖ/PDY mensupları M.K., E.D., M.B., A.B., N.D., A.T., Ö.A. ve H.Y. katılmışlardır. Bu toplantılar sonucu FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensubu olan yüksek yargıya gönderilecek kişilerin isimleri tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensubu oldukları anlaşılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri ile diğer örgüt mensuplarının M.K. ve B.Ç.nin evlerinde yaptıkları toplantılara katılan şüpheliler ile diğer örgüt mensubu şüphelilerin vermiş oldukları ifadeler, yapılan araştırmalar ve tanık beyanlarından gayrı resmi yapılan bu toplantılarda örgüt içerisinde yer alan yargı mensuplarının hangilerinin yüksek mahkemelere gönderildiği tespit edilmiştir.
Şüpheli A.K.nin de FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü üyesi olması dolayısıyla, M.K. ve B.Ç.nin evinde yapılan toplantılar sonucunda Yargıtay'a gönderilmesine karar verilen isimlerden biri olduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay üyesi olduktan sonra örgüt yapılanmasında oluşturulan gruplar içerisinde yer aldığı, grup sorumlusu, abi'sinin S.Ç. olduğu anlaşılan grupta G.A., A.K., S.Ç., S.K. ve K.C.E.in bulunduğu anlaşılmıştır.
FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensubu olduğu anlaşılan G.A.da ifadesinde Yargıtay'da görev yaptığı dönemde örgüt yapılanması içerisinde oluşan gruplarında kendisi ile birlikte S.Ç., A.K., S.K. ve K.C.E. olduğunu belirtmiştir.
A.K.nin yüksek mahkemede görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği görülmektedir..."
23. Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul etmiş ve E.2017/512 sayılı dosya üzerinden yargılama başlamıştır. Mahkeme, ikinci duruşmanın yapıldığı 14/11/2017 tarihinde görevsiz olduğuna karar vermiş ve başvurucuyu adli kontrol şartıyla serbest bırakmıştır. Dosya Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmiştir.
24. Yargıtay 9. Ceza Dairesi ilk duruşmasını 1/3/2018 tarihinde yaptığı yargılamanın dördüncü duruşmasında Yargıtay Cumhuriyet savcısının mütalaasına uygun olarak oybirliğiyle yargılamanın durdurulmasına karar vermiştir. 21/3/2019 tarihli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanık hakkındaki iddianın, ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suç niteliğindeki temadi eden, silahlı terör örgütü üyesi olmak suçu olması nedeniyle soruşturma izni alınması gerekmediği için dosyanın Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'na gönderilmesi yerinde görülmemiş, ancak yukarıda anlatıldığı şekilde kovuşturma aşamasının başlaması için gerekli usulüne uygun bir iddianame ya da iddianame yerine geçecek bir karar olmadığından yargılamanın durdurulmasına, dosyanın iddianame düzenlenip düzenlenmeyeceğinin takdiri için 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. Maddesi gereğince iddianame düzenleme, görev ve takdiri yetkisine sahip olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine karar vermek gerekmiştir."
25. Verilen karara uygun olarak dosya 29/5/2019 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 12/9/2019 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır. İddianamede genel hükümlere göre soruşturma başlatıldığı, başvurucuya isnat edilen suçun mütemadi suç olması nedeniyle yakalanma tarihi itibarıyla suçüstü hâlinin oluştuğu belirtilmiştir. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamanın dayandığı olgular özetle şöyledir:
i. Eski Yargıtay üyesi olan G.A. şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde özetle Yargıtay içinde çeşitli gruplar oluşturulduğunu, kendisinin bulunduğu grupta başvurucun da yer aldığını, gruptakilerin sohbet adı altında toplantılara katıldığını ve himmet olarak isimlendirilen para toplandığını belirtmiştir.
ii. İ.O. (eski Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi) beyanında başvurucunun Fetullah Gülen cemaat mensuplarının kontenjanından Yargıtay üyeliğine seçildiğini ifade etmiştir.
iii. B.E. (eski Adalet Bakanlığı müsteşarı) başvurucunun ismini bu yapıya mensup olanlar arasında saymıştır.
iv. Örgütün haberleşme aracı olan Bylock programındaki yazışmalarda başvurucunun adının geçtiği ve buna göre hâkimlerin verdikleri kararlar nedeniyle yargılanmalarının mümkün olup olmadığı noktasında bir rapor hazırlamakla görevlendirildiği belirtilmiştir. Yüksek yargıdan sorumlu sivil imam M.B.nin (11011 numarasının Bylock hesabında bu kişiye ait kullanıcı adı olarak belirlendiği) talimatına ilişkin olarak Yargıtayın Hukuk ve Ceza Daireleri Genel Sorumlusu A.A. ile Ceza Daireleri Üst Sorumlusu Ö.B. arasında 30/12/2015 tarihinde ve sonrasında geçen konuşmalardan birinin başvurucuyla ilgili kısımları şöyledir:
"29. 12.2015 20:51, 11011 yazd?: Konu: Hakimin takdir hakkı yargılamada verdiği kararlar suç oluşturur mu? Bir araştırma, rapor tarzında, hukuki düzenlemeler, AİHM kararları, içtihadlar, görüşler ve kişisel kanaat abi bu çalışmayı A.K. abi yapabilir mi?
v. Örgütsel amaçlı irtibat sağlandığı tespit edilen iki ayrı ankesörlü/sabit ücretli telefonla başvurucunun sekiz kez iletişim kurduğu tespit edilmiştir.
vi. 19/3/2008 ve 23/3/2008 tarihlerinde Erdoğan-Azmi kod adını ve tespitli bir ByLock hesabını kullanan sivil imam E.Y. ile yurt dışı giriş çıkış kayıtlarının bulunduğu görülmüştür.
vii. Telefon sinyal bilgilerinin incelenmesi sonucunda yapılan analize göre başvurucunun ve örgütün sivil imamı olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan dört farklı kişinin -birisiyle çok kez olmak üzere- aynı yerde bulunduklarının tespit edildiği belirtilmiştir.
26. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...
Şüpheli A.K.nin, örgüt içerisinde yer aldığı, benzer suçlardan hakkında soruşturma ve kovuşturma bulunan İ.O. ve B.E. tarafından teyit edildiği üzere, terör örgütü mensuplarının 2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda çoğunluğu ele geçirmelerinden sonra örgütten olmayan üyelerin katılımı sağlanmaksızın M.K.nın evinde gizliliğe riayet ile gerçekleştirilen toplantılarda FETÖ/PDY mensupları tarafından adı öne çıkarılarak getirilen listede yer alarak Yargıtay üyeliğine seçilmesine karar verilen isimlerden olduğu,
Örgütün amaçları doğrultusunda dava süreçlerinin takip ve kontrol altında tutulması, gündem ve seçim süreçlerinin bloke edilmesi de dahil olmak üzere örgütsel stratejinin belirlendiği, himmetlerin verildiği örgütsel toplantılara düzenli olarak katıldığı, Yargıtay hücre yapılanmasında örgüt tarafından oluşturulan gruplarda görev aldığı, Yargıtay eski üyesi S.Ç.nin grup sorumlusu olarak organize ettiği sohbet adı altındaki örgütsel toplantılara örgütün Yargıtay hücresinde yer alan S.Ç., G.A., S.K., K.C.E. ile birlikte katıldığı, himmet parasını grup sorumlusu S.Ç.ye verdiği, örgütün Hukuk ve Ceza Daireleri genel sorumlusu A.A.nın evinde de örgüt üyeleriyle bir araya geldiği,
İ.D.nin bu hususu ; "sohbetler anlık kararlaştırılmaz, bir toplantıda diğer toplantının tarih, saat ve yeri belirlenir, herkesin orada olması istenir, belirlenen tarih öncesinde biraraya gelinmez idi. Cep telefonu ile veya başka bir şekilde toplantı yer ve saatleri belirlenmezdi. Yapı içerisinde aidatı düzenli veren, itiraz etmeyen kendilerinden olan kişilere "beşlik" diyorlardı." şeklindeki ifadesi dikkate alındığında,
Örgütsel toplantıların, ByLock içeriklerinde belirtilen niteliği, gidilen evlerin gizliliği, kişilerin örgüt hiyerarşisindeki sınıflandırmaları dikkate alındığında, örgütsel faaliyet yürüttüğü anlaşılmış olup, aynı örgütsel toplantılara iştirak eden FETÖ/PDY mensubu S.K. ile ilgili olarak anılan bu eylemler hükme esas alınmak suretiyle 03.04.2019 gün ve 2017/103 Esas, 2019/ 51 sayılı kararıyla örgüt üyeliğinden TCK'nın 314/2 maddesi gereğince mahkumiyet hükmü tesis edildiği anlaşılmıştır.
Şüphelinin örgütün talimatı doğrultusunda hakimlerin yargılanması ile ilgili rapor hazırlama faaliyetini yürüttüğü, şöyle ki; örgütün yüksek yargıdan sorumlu sivil imamı M.B. ile Hukuk ve Ceza Daireleri Genel Sorumlusu A.A. arasındaki yazışmalara göre, hakimlerin verdikleri kararlar nedeniyle yargılanmalarının mümkün olup olmadığı noktasında bir rapor hazırlamakla görevlendirildiği, bu süreçte sivil imam tarafından verilen talimatların A.A.ya onun tarafından Ö.B.ye ve ondan sonra şüpheliye iletildiğinin anlaşıldığı, talimatı veren M.B.nin, hakkında örgüt yöneticiliğinden kamu davası açılmış bulunduğu, A.A.nın örgüt mensubiyeti nedeniyle hakkında soruşturma bulunduğu, Ö.B.nin örgütün Ceza Daireleri Üst sorumlusu olup, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.03.2019 gün ve 2017/91 Esas, 2019/27 sayılı ilamı ile İ.Z.nin aynı daire tarafından örgüt üyeliğinden mahkumiyetine karar verilen kişiler olduğu dikkate alındığında, şüphelinin açıklanan örgüt hiyerarşisinde sivil imam M.B., A.A., Ö.B.nin altında onlardan gelen rapor hazırlama talimatını yerine getirip İ.Z.ye veren mensubu konumunda bulunduğu, bir başka deyişle Yargıtay mahrem sınıfı içerisindeki hiyerarşide yer aldığı anlaşılmıştır. Bütün bu hususların ByLock yazışmalarına da yansıdığı, yazışma tarihlerinden anlaşıldığı üzere şüphelinin örgüt ile irtibatını 2013 yılından itibaren de devam ettirdiği belirlenmiştir. Baz ve HTS bilgilerinde de görüldüğü üzere örgütün sivil ve yargı kanadında yer almaları nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturmalar bulunan mensupları ile bir arada ve irtibat halinde olduğunun anlaşıldığı, hakkında şüpheli ankesörlü sabit hatlardan ardışık arama kayıtlarının bulunduğu bir bütün olarak nazara alındığında;
Şüphelinin diğer örgüt üyeleriyle birlikte fikir ve eylem birliği içinde hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olup sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile emir ve talimat verme noktasındaki yetkileri gözetildiğinde, FETÖ silahlı terör örgütünün Yargıtay hücre yapılanmasında yer aldığı, örgütün amaçları doğrultusunda süreklilik ve çeşitlilik arz edecek şekilde faaliyet yürütmek suretiyle örgüt üyesi olmak suçunu işlediği sonucuna ulaşılmıştır.
27. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 18/9/2019 tarihinde iddianameyi kabul etmiş ve E.2019/17 sayılı dosya üzerinden yargılamaya başlamıştır. 27/2/2020 tarihinde başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dosya temyiz aşamasındadır.
C. Başvurucuya Sunulan Sağlık Hizmetlerine İlişkin Bilgiler
28. Ceza İnfaz Kurumunun başvurucunun tedbir talebinin değerlendirilmesi için yazdığı cevap (bkz. § 6) içeriğinde başvurucuya sunulan sağlık hizmetlerinden bahsedilmektedir. Buna göre;
- 29/7/2016 tarihinde Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Devlet Hastanesi (Devlet Hastanesi) Acil Polikliniğinde yapılan fiziki muayenede travmatik lezyon saptandığı belirtilmiştir.
- 28/8/2016 tarihinde Devlet Hastanesi Acil Polikliniğine sevk edilen başvurucuya kardiyoloji polikliniğinde kontrol önerilmiştir.
- 1/9/2016 tarihinde Devlet Hastanesi Acil Polikliniğine sevk edilen başvurucuya şikâyetlerinin devamı hâlinde kardiyoloji polikliniğinde kontrol önerilmiştir.
-Başvurucu 6/9/2016 tarihinde Devlet Hastanesi Kardiyoloji Polikliniğine sevk edilerek uzman doktor tarafından muayene edilmiş, başvurucudan efor testi istenmiştir.
-Başvurucu 9/9/2016 tarihinde Devlet Hastanesi Kardiyoloji Polikliniğine sevk edilerek efor testine sokulmuş, bu testi tolere edemediği (tamamlayamadığı) için koroner anjiyografi (KAG) için başvurucunun Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevki uygun görülmüştür.
- 19/9/2016 tarihinde Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Polikliniğinde muayene edilen başvurucuya 21/9/2016 tarihi için KAG önerilmiştir.
-Başvurucu 21/9/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna dilekçe yazarak koroner anjiyografi için hastaneye gitmek istemediğini bildirmiştir. 21/9/2016 tarihli Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince tanzim edilen tutanaktan; başvurucunun 21/9/2016 günü saat 09.25’te Kurum revirine çağrıldığı, koroner anjiyografi yapılmasının önemi ve yapılmaması hâlinde meydana gelecek hayati riskler konusunda görevli sağlık memurlarınca bilgilendirildiği anlaşılmıştır.
-7/10/2016 tarihinde Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinde uzman doktor tarafından yapılan muayene sonucunda; ceza infaz kurumunda tutulduğu günden bu yana uykusuzluk, gece dolaşması, sık uyanma, korku, panik, gelecekle ilgili kaygılar, karamsarlık, mutsuzluk sorunları yaşadığını belirten başvurucuya gerekli ilaçları reçete edilmiş ve bir ay sonra kontrol önerilmiştir.
29. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna yazdığı 27/9/2016 tarihli dilekçesiyle tek kişilik odada kalmasının sağlığına zarar verdiğini belirterek bu hususta sağlık kurulu raporu aldırılması talebinde bulunmuştur. Bu kapsamda rapor düzenleyecek olan Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 30/9/2016 tarihinde başvurucuya anjiyo yapılmasına karar vermiştir. Başvurucu 3/10/2016 tarihli dilekçesiyle; daha önce dayısının anjiyo yapılırken babasının ise anjiyo sonrası kalp krizi nedeniyle vefat ettiklerini, ölüm korkusu yaşadığını, aile desteğinden bu şartlarda mahrum olduğunu, -elleri kelepçeli bir şekilde olsa da- yaşadığı fiziksel sorunları doktorlara zaten ilettiğini belirterek anjiyo olmak istemediği için rapor düzenlenmesi talebinden vazgeçtiğini bildirmiştir.
30. Cevap yazısında ayrıca başvurucunun sağlık sorunlarını gerekçe göstererek tutukluluk hâlinin sonlandırılması amacıyla sağlık kuruluna sevki hususunda Cumhuriyet savcılığına, infaz hâkimliğine veya ceza infaz kurumu müdürlüğüne talepte bulunmadığı belirtilmiştir. Bunun dışında 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16. maddesi kapsamında başvurucunun sağlık durumu nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında tutulup tutulmayacağı hususunda Adli Tıp Kurumu tarafından tanzim edilen herhangi bir rapor olmadığı vurgulanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56; Fatma Müge Tekin ve Özge Tekin, B. No: 2014/2504, 20/3/2019, §§ 26-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 18/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı Tedbirinin Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde gözaltına alınması ve üç gün süreyle gözaltında tutulması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
36. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
37. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
38. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2), §§ 84-93).
39. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
41. Başvurucu; aleyhinde hiçbir delil bulunmamaktayken sadece bir telefon ihbarıyla hukuka aykırı şekilde tutuklandığını, ayrıca tutukluluk ve tutukluluğa itiraz kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa'nın 19., 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
43. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
44. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
46. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir, § 57).
47. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel İlkeler
48. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, §§ 99-104.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
50. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
51. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
52. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 17). Tutuklamaya itirazın reddine ilişkin kararda da tutuklama kararı veren Hâkimlik kararına atıf yapılarak başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler hakkında verilen kararın hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 18).
53. Hazırlanan iddianamelerde ise Savcılıklar; HSYK üyesi olan ve FETÖ/PDY mensubu olduğu anlaşılan kişiler ile HSYK üyesi olmayan örgüt mensubu olan kişilerin Yargıtaya seçilecek üyelerin tespit edilmesi amacıyla yaptıkları toplantılarda başvurucunun adının belirlendiğini, ayrıca Yargıtay üyesi olduktan sonra başvurucunun örgüt yapılanmasındaki gruplarda yer aldığını, bu kapsamda S.Ç.nin sorumlusu (örgüt içinde abi olarak tanımlanan) olduğu grupta olduğunu adli soruşturmalarda dinlenen tanık ve şüpheli beyanlarından anlaşıldığını iddia etmişlerdir. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
54. Ayrıca başvurucu dışındaki bazı kişiler (Ö.B ve A.A.) arasında ByLock programı üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğinde başvurucuyla ilgili bazı olguların bulunduğu belirtilmiştir. Soruşturma mercilerince; yazışmalarda FETÖ/PDY'nin yüksek yargıdan sorumlu sivil imamı M.B.nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatlarından da faydalanarak hâkimlerin verdikleri kararlardan dolayı sorumluluklarına ilişkin bir rapor oluşturulmasını ve bu raporun da başvurucu tarafından hazırlanmasını Yargıtay Hukuk ve Ceza Daireleri Genel Sorumlusu A.A.dan istediği, bu kişinin de Ceza Daireleri Üst Sorumlusu Ö.B.ye bu gelen talimatı ilettiği belirtilmiştir. Başvurucunun Yargıtaya üye seçilmeden önce AİHM kararlarını yakından takip eden Anayasa Mahkemesinde yaklaşık sekiz yıl raportörlük yaptığı bilinmektedir.
55. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
56. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
57. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
58. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
59. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken delilleri etkileme ve kaçma ihtimali bulunmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
60. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelik tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
61. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
62. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
63. Başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
64. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Hâkimliğin tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
66. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
67. Başvurucu, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak kalmaktayken kalp krizi geçirdiğini ve sağlığının ağır derecede bozulduğunu beyan etmektedir. Başvurucu vekili 28/11/2016 tarihli ek dilekçesiyle; başvurucunun bel fıtığına bağlı olarak ağır derecede ağrı çektiğini, dizlerinde farklı rahatsızlıklardan kaynaklanan ağrılar olduğunu, tutuklu bulunduğu süre içinde iki kez kalp krizi geçirdiğini ifade etmiştir. Başvurucu vekili ayrıca bu süreçte başvurucuyu muayene eden doktorların başvurucuyla yeterince ilgilenmediğini, bu nedenle aile desteğinden de yoksun bir ortamda anjiyo ve by-pass ameliyatı yapılması önerilerini kabul etmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu vekili, başvurucunun sağlığının sürekli kötüye gittiğini iddia ederek tahliye edilmesinin gerektiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
68. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
69. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532, 4/2/2016; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).
70. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Somut olayda başvuru formunda veya eklerinde ceza infaz kurumlarında olması muhtemel olağan koşullar dışında, tutulma koşullarına yönelik özellik taşıyan bir iddia ileri sürmemiştir. Dolayısıyla daha nitelikli tedavi olanaklarından yararlandırılmadığına dönük bir şikâyeti de bulunmayan başvurucunun infaz kurumunda tutulmasının sağlık durumu üzerindeki etkisinin değerlendirilmesiyle sınırlı bir inceleme yapılacaktır. Bu nedenle başvurucunun şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde ele alınacaktır.
71. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir." şeklinde düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 36).
72. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 65).
73. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 65). Ayrıca Anayasa'nın tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, § 66).
74. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta olmaları durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün hiç veya gerektiği gibi yerine getirilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine sebebiyet verilmiş olması, belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres, huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 44).
75. Başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu süreçte yaşadığı sağlık problemleri ile ilgili olarak hem Ceza İnfaz Kurumu bünyesinde faaliyet gösteren uzman doktorların görev yaptığı devlet hastanesine hem de gerektiğinde daha donanımlı diğer hastanelere sevkinin sağlandığı, bu kapsamda gerekli muayene, tahlil, tetkik ve tedavi hizmetlerinin verildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 26, 27). Başvurucunun sunduğu veya ilgili kurumlardan gelen tıbbi belgelerde başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulmasına engel olabilecek şekilde bir rahatsızlığından bahsedilmemektedir. Başvurucu vekili; sağlık sorunlarıyla ilgili olarak başvurucuyu muayene eden doktorların kendisiyle yeterince ilgilenmediğini ileri sürmüş ise de bu konuda herhangi bir delil ortaya koymamış, kaldı ki başvurucu anjiyo yapılmasına ilişkin tıbbi tedaviyi reddettiğine ilişkin dilekçesinde böyle bir iddiadan açıkça bahsetmemiş sadece elleri kelepçeli şekilde sağlık sorunlarını doktorlara anlattığından söz etmiştir (bkz. § 26). Başvurucunun bu iddiası doğru kabul edilse dahi başvurucuya gerekli sağlık hizmetinin sunulmadığından söz edilemez. Bununla birlikte başvurucu rahatsızlığının ceza infaz kurumu şartları veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan bazı nedenlerle kötüleştiğini, bu nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan olağan elemin ötesinde bir ızdırap ve/veya acıya maruz bırakıldığını da somut olgularla desteklememektedir. Dolayısıyla başvurucu, rahatsızlıklarına rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirilmesinin sağlığı üzerindeki etkisini somut olarak ortaya koymadan soyut bir şikâyet ileri sürmüştür.
76. Bu tespitler kapsamında ceza infaz kurumumda tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği şikâyetine ilişkin olarak gerek tutma koşulları gerekse yetkililerce yapılan uygulamalarla ilgili somut bir delil sunmayan başvurucunun sağlık durumuna rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
77. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
78. Başvurucu, herhangi bir suç şüphesi olmadığı hâlde konutunda arama yapılmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
79. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Bu bağlamda başvurucunun aramanın hukuki olmadığına ilişkin şikâyeti özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
80. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§21-46).
81. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma kapsamında başvurucunun konutunda arama yapıldığı belirtilmektedir. Söz konusu tedbirin bir soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
82. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmaktadır, başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
83. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
85. Başvurucu, talebine rağmen tanığının adli makamlarca dinlenilmemiş olması nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
86. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
87. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
88. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
89. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki kovuşturmanın henüz kesinleşmediği görülmektedir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği -savunma hakkının kısıtlandığı yönündeki- şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun gizlilik talebinin kabulüne ve kimlik bilgilerinin kamuya açık belgelerde GİZLİ TUTULMASINA,
B. 1. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ve tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılama hakkının ihlal edildiğine ve gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.