TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
UĞUR GÜRSES BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/16201)
Karar Tarihi: 3/7/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Murat BAŞPINAR
Başvurucu
Uğur GÜRSES
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucu hakkında darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, hukuka aykırı olarak verilen arama ve el koyma kararları nedeniyle mülkiyet hakkının, soruşturma aşamasındaki hukuksuz işlemler nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde yeniden uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
8. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme (Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
9. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde (E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
10. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin Süreç
11. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
12. Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan başvurucu, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında 11/8/2016 tarihinde Bursa İl Emniyet Müdürlüğünce gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucu 12/8/2016 tarihinde Bursa Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu müdafii, müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir.
14. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı 12/8/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle başvurucuyu Bursa Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Başvurucunun sorgusu Bursa 5. Sulh Ceza Hâkimliğinde 12/8/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur.
15. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:
"Görev yaptığım dönem boyunca meslek onurumla bağdaşmayan hiç bir hareket içerisinde bulunmadım, her zaman mensubiyetime uygun bir şekilde davrandım. Fetullah terör örgütü yada başka bir terör örgütü, herhangi bir siyasi parti yada oluşumla hiç bir bağlantım olmadığı gibi, evli ve bir kız çocuğu babası olduğum için tek gayem evladımı güzel bir şekilde yetiştirmek ve onu sevgi dolu bir yuvada büyütmektir. Fetullahçı terör örgütüne ait hiç bir okula gitmedim. Ben 2009 yılında FETÖ/PDY terör örgütünün ne kadar hain ve pislik bir örgüt olduğunu anlamış olmalıyım ki N.Ş.ye ait 'Ergenekon Belgelerinde Fetullah GÜLEN ve Cemaat' adlı kitabı okudum ve bu kitap o zamandan bu zamana benim kitaplığımda bulunmaktadır. Bu kitabı okuduğum tarihte ben henüz 21 yaşındaydım. Daha önceki savunmaları ayrıntılı bir şekilde tekrar ederim. Beni nezarethaneye koyduklarında aklıma ilk gelen kızım oldu. Kızımın ismini sayıklayarak uyuyakalmışım. Ben 11. Dönem Hakim-Savcı adaylığı yaptım. O dönemde cemaatin çok güçlü olduğu söyleniyordu ve akademi bitirme sınavında ben 40 puan alarak kaldım. Bütünleme sınavında geçtim. Mensup olduğum iddia edilen terör örgütten zamanında ben mağduriyet yaşamışım. Bu sebeple üzerime atılı suçlamaya hiç bir anlam veremiyorum. Mesleğe girdikten bir yıl sonra evlendim ve maddi sıkıntılarım olduğu için evlilik hazırlıkları amacıyla alınması gereken bir çok şeyi alamadım ve eşim ile birlikte İnegöl'e geldiğimizde yeni baştan bir düzen ve hayat kurmak istiyorduk. Ancak nedensiz bir biçimde göz altına alındım. Eşimin bu sırada bana söylediği şey 'sen olmadan hiç bir şeyin anlamı yok' oldu. Eşime ve çocuğuma kavuşmak istiyorum. Tutuklanmam için ortada bir delil bulunmamaktadır. Evimde bulunan herhangi bir CD bulunmamaktadır. Aksine hakkımda adli kontrol verilmesini kuvvetlendirecek evimde bulunan ve N.Ş.ye ait ismini zikrettiğim kitap da bulunmaktadır. Benim eşim İnegöl Devlet Hastanesinde hemşiredir, bir kızım bulunmaktadır. Darbe girişimi olduğu gece saat 20:30 civarında Ankara'da Yargıtay Tetkik Hakimi olan ve adları FETÖ terör örgütü ile anılmayan A.R. ve İ.A. isimli Tetkik Hakimi arkadaşlarımın düğünlerindeydim. Saat 23.00 civarı Aşti'den İstanbul'a gelmek üzere yola çıktım. Facebook hesabımda henüz darbenin akıbeti belli değilken 'Darbe girişimi ne olursa olsun hukuksuzluktur, hainliktir' diye durum bildiriminde bulundum ve hatta saat 04.00 civarında eniştemle beraber darbe girişimini protesto amacıyla Pendik'te meydana çıktık. Benim bu terör örgütü ile uzak yakın hiçbir ilgim yoktur. Ben dünya görüşü ve yaşam tarzı olarak kesinlikle FETÖ terör örgütü ile bağlantılı bir anlayışa sahip değilim. HSYK'nın listesini tek başına delil olarak kabul etmeniz benim için ağır sonuçlar oluşturacaktır. Bu sebeple hakkımda adli kontrolü düşünün. Kaçma şüphem yoktur. Bu sebeple tutuksuz soruşturulmak üzere serbest bırakılmayı talep ediyorum. Hakimliğiniz aksi kanaatteyse adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep ediyorum."
16. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"... Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin 10/8/2016 tarihli görüşme tutanağı ve tüm hazırlık dosya kapsamı dikkate alındığında şüphelilerin üzerilerine atılı eylemi fikir ve eylem birliği içerisinde işledikleri değerlendirilmekle ... CMK'nın 100/1. maddesi uyarınca kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu,
... Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun CMK'nın 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeninin yasal anlamda var sayıldığı, ayrıca bunun yanında dosya içinde bulunan unsurlar itibariyle soruşturmanın aşaması gözetildiğinde şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, mağdur üzerinde baskı yapma girişiminde bulunabileceğinden CMK'nın 100/2. maddesindeki tutuklama nedenin bulunduğu,
... üzerine atılı eylem itibariyle bu aşamada toplanan delillere göre suç vasfına ve eylemin haksızlık-hukuka aykırılık boyutu nazara alındığında, bu niteligi itibariyle kamu davasına konu edilip kesinleşmiş hükümle sübut bulması halinde kişi ve toplum için yaratmış olacağı tehlikenin büyüklüğü, soruşturma konusu eylem için yasada öngörülen hapis cezasının miktarı gözetildiğinde, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yüklenen suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve kişinin adaletin işleyişine müdahale etme riski olan hallerde tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğine ilişkin yerleşik karar ve gerekçelerine göre de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin belirttiği tutuklama tedbirine ilişkin kriter ve ölçütlerin mevcut olduğu, bu itibarla soruşturma konusu suçun niteliği ve kamu davası açılması halinde şüphelilerin maruz kalacağı ceza tehdidinin büyüklüğü dikkate alındığında tutuklama tedbirine nazaran CMK'nın 109/3 maddesinde sayılan tedbirlerin hiçbirinin soruşturmanın selametini sağlamak, delil karartılmasını engellemek ve kaçma şüphesini ortadan kaldırmak için yeterli olamayacağı ve tutuklama tedbirinin bu aşamada ölçülü olduğu kanaatine vanlmakla;
... somut olayda tutuklama tedbirinin uygulanması bakımından yasal düzenleme dışında üst normlara da aykırılık bulunmadığı ve tutuklama şartlarının tüm unsurlarıyla gerçekleştiği kabul edilerek; CMK 100 maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA ... [karar verildi.]"
17. Başvurucu ve müdafii 15-16/8/2016 tarihlerinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Bursa 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/8/2016 tarihinde "... Şüphelinin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, .. terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tutuklamanın genel ilkelerini belirleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5-6 maddeleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 19 maddesi ve Anayasa Mahkemesi'nin2/7/2013 tarihli 2012/1137 sayılı kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin süreklilik arz eden yerleşik içtihatları birlikte değerlendirildiğinde, CMK 100 ve devamı maddelerindeki tutuklama koşullarının oluştuğu, tutuklamanın şüphelilere isnat olunan suçun kanunda öngörülmüş cezasının miktarına ve niteliğine göre tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, şüphelilerin salıverilmesi halinde adaletin işleyişine zarar verecek faaliyetlerde bulunma tehlikesinin varlığı (bkz. Wemhoff - Almanya, 27 Haziran 1968 tarihli karar, prg. 14), başka suçlar işleme tehlikesinin varlığı (bkz. Matznetter - Avusturya, 10 Kasım 1969 tarihli karar, prg. 9) ya da kamu düzeninin bozulması tehlikesinin varlığı (bkz. Letellier - Fransa, 26 Haziran 1991 tarihli karar), ... hususunda oluşan kanaate göre şüphelinin 'Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma' suçundan CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince tutuklama gerekçelerinin yerinde olduğu ve kararda bir isabetsizlik bulunmadığı ..." gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
18. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 13/1/2017 tarihli kararıyla başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
20. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 18/5/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır.
21. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hangi tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir. Devamında ise başvurucu yönünden değerlendirmeler yapılmıştır.
22. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle T.C. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin 10/8/2016 tarihli ve 2016/9 tedbir ve 2016/357 sayılı, T.C. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun 31/8/2016 tarihli ve 2016/428 sayılı kararı ile içerikleri,
ii. FETÖ/PDY üyesi olan hâkim/savcılara yönelik adaylık dâhil tüm süreçlerde dil eğitimi, master-doktora öğrenimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel bilgi ve görgüyü artırmaya yönelik yurt içi ve yurt dışı programları düzenlemek suretiyle örgüt üyesi hâkim ve savcıların emsallerine nazaran daha donanımlı hâle getirildiğine, örgüt mensubu bazı hâkim ve Cumhuriyet savcılarının da hak etmedikleri hâlde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına mevzuat hükümlerine riayet edilmeksizin yerleştirildiklerine ve bu kişilerin emsallerine nazaran üniversitelerdeki akademisyen üyeleri vasıtasıyla söz konusu programları daha kısa sürede bitirmelerinin sağlandığına, bu kapsamda başvurucunun da Polis Akademisi Başkanlığı Güvenlik Bilimleri Enstitüsünde yüksek lisans eğitimine katıldığına yönelik tespitler,
iii. FETÖ/PDY tarafından üyelerine hâkimlik ve savcılık sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu hatta mensuplarının sırf hâkimlik ve savcılık sınavlarına hazırlanmaları için hukuk fakültesi mezunları arasından çalışma evleri oluşturulduğu, ışık evleri, dershaneler ve okullar vasıtası ile mahrem görev kapsamında büyük önem atfedilen hâkim ve savcılık mesleğine örgüt mensuplarının yerleştirilmesi amacıyla sınav sorularının yasal olmayan yollarla temin edilip sınavdan birkaç gün önce abiler/ablalar tarafından cevapları işaretlenmiş kitapçıklar hâlinde öğrencilere gösterilerek öğrencilerin bunları ezberlemelerinin ve bu şekilde sınavda başarılı olmalarının sağlandığı, mensupları olan öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün yargı içindeki bürokrat ve üst düzey yöneticileri tarafından referans olunacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan hâkim ve savcı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, kendilerinden olan hâkim ve savcı adaylarının deşifre olmasını engellemek amacıyla örgütle irtibatlarını gizlilik içinde ve silahlı örgüt liderinin tedbir kurallarına uygun şekilde sürdürecekleri evlerde kalmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde ve örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gönderilerek evde kalan öğrencilerden bilgi alınmasının ve tavsiyelerde bulunulmasının sağlandığı, bu kapsamda M.A.nın beyanında da belirttiği gibi şüphelinin üniversite eğitimi sırasında FETÖ/PDY'ye ait evlerde kaldığı ve örgütün toplantılarına katıldığı yönündeki tespitler,
iv. Örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajında hâkim ve savcı adaylarını staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı hâkim ve savcı adaylarına Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gönderilen örgüt mensubu murakıpların hâkim ve savcı adaylarına gerektiğinde oruç tutmama, oruç tutsa dahi elinde su şişesiyle gezme, cuma namazına gitmeme, kokteyl ve resepsiyonlarda içki içme, örgüt dışından başka bayanlarla evlenmeme yönünde telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve savcıların T1, T2, T3, T4, T5 ve A1 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, nitekim ifadelerine yer verilen gizli tanık A. ve H.K.nın beyanlarından da anlaşılacağı üzere başvurucunun FETÖ/PDY'ye ait evlerde kaldığı yönündeki tespitler,
v. Örgütün yapısı, faaliyetleri ve içinde bulunduğu bir kısım hâkim/savcıların beyanlarından başvurucunun örgüt üyesi olduğunu gösterir eylem ve davranışlarıyla ilgili tespitler.
23. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak haklarında yapılan soruşturmalarda şüpheli ve tanık sıfatlarıyla alınan beyanların ilgili kısımları şöyledir:
- Gizli Tanık A. ifadesinde; "... Ankara'da staj yapmaya karar vermiştim. Bu sırada beni Ş.L.A. ile tanıştırdılar. Bu şahıs yaşça bizden büyüktür. Halen hakim olduğunu biliyorum. Mülakatlar açıklandıktan sonra Ş.L.A. hangi evde, kimlerle kalacağımızı belirliyordu. Ben Ö.Ü. ile daha önce kaldığımı belirtip yine onunla birlikte kalmak istedim. Ş.L.A. benim bu isteğimi yerine getirip ben, Ö.Ü. ve M.Ö. ile birlikte Kolejde bulunan bir eve gönderildik. Bu evi bizden önce kiraladığını biliyorum. Ş.L.A. bu dönemde Kolej semtinde oturanların abisi konumunda idi. Üç arkadaşla birlikte kalmaya başladık. Bizim evin abisi konumunda ise halen hakim olduğunu bildiğim İ.A.'dır. ... Ş. ve İ. sürekli olarak bize dışarıda temkinli davranın, evde kaldığınız arkadaşların isimlerini diğer şahıslara vermeyin, eve misafir getirmeyin, hatta cumalara mümkünse gitmeyin derdi. Ben cumalara gidiyordum. Ancak diğer arkadaşlarımdan gizli olarak giderdim. Sürekli gittiğim de söylenmez. İ.A. staja başladıktan sonra ilk maaşın cemaate verilmesi gerektiğini belirtti. Ancak ben, ailem benim maaşımı bekliyor, ben tüm maaşımı veremem dedim. Ancak benden de evlenene kadar her ay maaşımın %15'i cemaate istenmiştir. Ben de vermişimdir. ... Kolej semtinde bizim gibi cemaat evlerinde kalan hakim stajyerlerini biliyorum. Bu evlerden de Ş.L.A.’nın sorumlu olduğunu biliyorum.....Kolej semtinde oturan ve cemaat evlerinde kalan diğer arkadaşlar ise V.D., E.Ö., Uğur Gürses'tir. Bunlar da ayrı bir evde otururlardı. İsmini belirttiğim şahıslar bilahare hakim ve savcı olarak görev yaptıklarını biliyorum. Bu şahısların 17 -25 Aralık’tan sonra cemaat ile ilişkilerini ne seviyede olduklarını bilemiyorum...." şeklinde beyanda bulunmuştur.
- Gizli Tanık D. ifadesinde; "... Ülkemizde meydana gelen darbeye teşebbüs sonrasında bu gün FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olduğunu düşündüğüm bir isim hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınıza bilgi vermek amaçlı geldim. İsmini vermek istediğim kişi M.S.’dir. Bu kişi Siverek Açık Ceza İnfaz Kurumunda İnfaz Koruma Memuru olarak halen görev yapmaktadır. Darbe teşebbüsünden bir kaç gün sonra tam tarihini hatırlayamadığım bir günde, bu kişinin yürütülen soruşturmalar ile ilgili 'ben Siverek'de görev yapan savcı Uğur Gürses'i tanıyorum. Bu kişi ile yakın ilişki içerisindeyiz. Hatta ben Uğur savcıya İngilizce ders verdim, İngilizcem iyi olduğu için kendisi ile dışarıda görüşürüz, yemek de yeriz. Uğur savcı Akdeniz Üniversitesine yatay geçişime yardımcı olacaktı. Uğur savcı Facebook’ta da arkadaş listemdedir, bu savcının ihraç edildiğini öğrendim. Korkum o dur ki beni de gözaltına alabilirler' şeklinde ifadelerde bulunmuştur. M.S. içine kapanık biridir. Çevresinde pek arkadaş yoktur. Kimse ile de arkadaşlık yapmaz. Hatırladığım kadarı ile savcı Uğur Gürses darbe teşebbüsünden önce tayin ile başka bir yere gitmişti. Ben yukarıda kendisinden duyduğum ifadeler sonrasında onun FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olabileceğini düşündüm ve bunu Cumhuriyet Başsavcılığına bildirme gereği duydum......" şeklinde beyanda bulunmuştur.
- H.K. ifadesinde; "... 20/12/2008 tarihinde ve 25/4/2009 tarihinde yapılan hakimlik savcılık yazılı sınavı sonucu hakimlik savcılık stajına başlayan ve 20 Aralık ve 25 Nisan Dönemi olarak tabir edilen dönemde FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olan şahıslar; M.K., İ.A., O.K,, Ş.L.A., R.D., İ.A., Y.B., H.Ö., Uğur Gürses, E.B. isimli şahıslardır. Hatta bu staj dönemi sonunda hazırlanan yıllık albüm ve balo kurulunu kazananların tamamı o dönem cemaattendi..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
-M.A. ifadesinde; "... Ankara ilinde çalışma evleri olduğunu söyleyerek beni Ankara'ya yönlendirdiler. ... 2008 yazında Ankara iline gittiğimde Ankara ilinde beni B.Ö. (hatırladığım kadarıyla o dönemde idari yargı hakim adayı olan, sonrasında mesleğe girdiğini bildiğim, hatta en son Gaziantep Vergi Mahkemesine atanmıştı, ihraç olup olmadığını bilmiyorum) beni karşıladı. Dikmen Caddesinde bulunan bir eve götürdü. O evde ismini A. (o dönemde adli yargı hakim savcı adayı olduğunu bildiğim) olarak bildiğim şahıs bulunuyordu. Bu şahıs bize hangi kaynaklardan ders çalışacağımızı söyledi, ayrıca gürültü yapmayın, ev dışarıdan bilinmesin şeklinde konuştu. Bu şahıs bize o dönemde sınavlara hazırlık kitabı olan Justice isimli kitaba çalışmamızı önerdi. Söz konusu evde ben, C.B. (İdari yargı hakimi, ihraç oldu.), V.D. (Adli yargı hakimi, ihraç oldu.), M.Y. (Adli yargı sınavını kazandığını duydum, ancak meslekte olup olmadığını bilmiyorum.), Uğur Gürses (Siverek savcısı olarak görev yaptığı dönemde ihraç oldu), bir de İ. isimli soyadını hatırlamadığım bir kişi vardı, ancak o sınavı kazanamayınca ayrıldı. Evin abisi B.Ö. idi. Bildiğim kadarıyla A. isimli şahıs onun üzeriydi. Evde kaldığımız sürece cüzi bir miktar gider ödedim. Bu parayı hatırladığım kadarıyla kimse toplamıyordu. Doğalgaz faturası, erzak alımı gibi giderleri karşılıyorduk. Eve kira ödemedim. ... Bu evde kaldığımız süre boyunca 2008 yılı adli ve idari hakimlik savcılık sınavlarına girdik. Burada şunu belirtmek isterim ki bu sınavlara girerken kimse bize soru vermedi. Günde 10 saate yakın ders çalıştık. Evde kaldığımız süre boyunca B.Ö. bir iki kez bize deneme sınavı getirip çözdürmüştü. Ancak deneme sınavındaki sorular ile sınavda çıkan sorular aynı değildi. Zaten o dönemde bizim evden idari yargı sınavını ben ve C.B. kazandık. Adli yargı sınavını ise V.D. ile Uğur Gürses kazandı. Yine evde bulunanlardan M.Y.nin ise 2009 yılında yapılan sınavı kazandığını duydum. ...” şeklinde beyanda bulunmuştur.
24. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"... Şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve isteyerek yer aldığı, yukarıda açıklandığı üzere bütün halindeki ve süreklilik arz eden eylemleri ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi olduğu anlaşılmıştır."
25. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi 2/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/180 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı tarihte yapılan tensip incelemesi ile "... üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, arama tutanakları ve ekleri vs. deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanığın üzerine atılı suçun tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suç oluşu, sanığa isnat edilen suçun kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, Anayasının 13. maddesindeki hukuki düzenleme de değerlendirildiğinde sanığın eyleminin subüta ermesi halinde sanığa verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması, sanık üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu" gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
26. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesince 7/9/2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada yetkisizlik kararı verilerek dosyanın Bursa Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
27. Bursa 10. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip incelemesi ile birlikte 23/10/2017 tarihinde karşı yetkisizlik kararı verilerek dosyanın yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi için Yargıtay 5. Ceza Dairesi Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
28. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 25/12/2017 tarihli kararıyla İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/9/2017 tarihli yetkisizlik kararının kaldırılmasına karar vermiştir.
29. Yargılamaya İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/14 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiş ve başvurucunun 19/1/2018 tarihli tensip incelemesiyle tahliyesine karar verilmiştir. Devam eden yargılamada Mahkemece 12/6/2019 tarihli duruşmada başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın ilgi kısmı şöyledir:
" ...
... Gizli Tanık A. ve H.K.nın da belirttiği gibi sanığın da hakim savcı adaylığı stajı süresince nihai amacı devleti ele geçirmek olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne ait evlerde kaldığını beyan ettikleri, tanık M.Ö.'nin de aynı şekilde staj döneminde sanık ile beraber örgüte ait aynı evde kaldıkları beyan ettiği anlaşılmakla sanığın FETÖ/PDY oluşumunun hedef ve çıkarları doğrultusunda örgüt üyesi olarak faaliyet gösterdiği, dosya kapsamına göre FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, örgütle güncel bağını devam ettirdiği ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk ettiği, sanığın örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girdiği, örgütle organik bağ kurup örgütsel davranışlarda bulunduğu ve örgüt üyesi sıfatına haiz olduğu sonuç ve kanaatine varılarak ..."
30. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, soruşturma sürecinde hukuka aykırı olarak verilen kararlar hakkında işlemler yapıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
35. 30/3/2011 tarihli 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
36. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
37. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
38. Açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemeleri ve istinaf/temyiz mercileri önünde devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu; koşulları oluşmadan hukuka aykırı olarak verilen arama kararıyla evinde, aracında ve makam odasında aramalar yapıldığını ve bir kısım eşyalarına haksız olarak el konulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (i) ve (j)bendinde, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen ve eşyasına veya mal varlığı değerlerine koşulları oluşmadığı hâlde el konulan kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır (bkz.§ 31).
42. Anayasa Mahkemesi, ceza soruşturması veya kovuşturması sırasında soruşturma mercilerince ya da yargı organlarınca şüphelilerle ilgili uygulanan arama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl soruşturma/kovuşturma sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, §§ 18-30).
43. Somut olayda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı talimatı uyarınca başvurucunun konutu ile aracında arama yapılmış ve delil niteliğinde olabilecek bir kısım eşyalarına el konulmuştur. Bu aramaların hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla söz konusu aramaların hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
45. Başvurucu; makul şüphe olmadan hakkında yakalama kararı verilerek gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, bu kararların gerekçesiz olarak verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
46. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
47. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
48. Başvurucu hakkında uygulanan yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; bkz. Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
49. Somut olayda, başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına ilişkin iddia ile ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına karar verildiği tarihte Cumhuriyet savcısı olması dolayısıyla hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'na göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma yürütülmüş, yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak tutuklanmıştır.
53. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
54. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
55. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
56. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
57. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir, § 57).
58. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek; aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel İlkeler
59. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (§§ 99-104).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
60. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
61. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
62. Diğer taraftan başvurucu, 2802 sayılı Kanun'da Cumhuriyet savcılarıyla ilgili olarak öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
63. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında bu şikâyetleri incelemiştir. Bu kararlarda, kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde görülmeyerek uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu kabul edilmiştir (Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 53-59; Salih Sönmez, §§ 107-121). Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
64. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan kararlarda da belirtildiği üzere başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan yakalama kararı uyarınca (11/8/2016 tarihinde) yakalanarak gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel yetkili yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir. Bu durumda başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza hâkimliğince tutuklanmasının olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir.
65. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun Cumhuriyet savcısı olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun'dan kaynaklanan güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
66. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
67. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında "Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin, Teftiş Kurulu raporuna dayanarak verdiği görevden uzaklaştırma kararına" atıf yapılarak başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 16).
68. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran şüpheli ve tanık anlatımlarına, HSYK'nın 31/8/2016 tarihli meslekten çıkarılması kararına, hâkim-savcılık sınavına yönelik FETÖ/PDY'ye ait çalışma evlerinde kalarak orada sınava hazırlanmasına ve staj döneminde de yine bu örgüte ait evlerde ikamet etmesine dayanılmıştır (bkz. §§ 20-23).
69. Soruşturma dosyasında, hâkim-savcı olduğu anlaşılan ve FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan H.K. hakkında yürütülen bir soruşturma kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirterek verdiği ifadesinde, Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir. Tanık M.A., hâkim-savcılık sınavına yönelik olarak örgüte ait çalışma evinde başvurucuyla birlikte kaldığını ve başvurucunun örgüt üyesi olduğunu beyan etmiştir (bkz. § 23). Yine gizli tanıklar A. ve D. beyanlarında, başvurucunun mesleki staj döneminde örgüte ait evde kaldığını ve bu örgütün üyesi olduğunu ifade etmişlerdir (bkz. § 23). Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
70. Gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrasında soruşturma mercilerince örgüte ait çalışma evlerinde hâkim-savcılık sınavına hazırlanan ve staj döneminde de yine bu örgüte ait evlerde kaldığı belirtilen başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
71. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
72. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
73. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 31) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
74. Somut olayda Bursa 5. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, delillerin karartılması ile kaçma şüphesinin varlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 16).
75. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Bursa 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- delillerin karartma ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
76. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
77. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016 § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında, bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
78. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Bursa 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 16) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
80. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.