TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UĞUR GÜRSES BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/16201)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Uğur GÜRSES
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucu
hakkında darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan
gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının, hukuka aykırı olarak verilen arama ve el koyma kararları
nedeniyle mülkiyet hakkının, soruşturma aşamasındaki hukuksuz işlemler
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde yeniden
uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
8. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri
uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya
kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek
Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
9. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
10. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
11. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu
değerlendirilerek FETÖ/PDY hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla
soruşturma başlatılmıştır.
12. Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan başvurucu,
Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen
bir soruşturma kapsamında 11/8/2016 tarihinde Bursa İl Emniyet Müdürlüğünce
gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucu 12/8/2016 tarihinde Bursa Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle
FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu müdafii, müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir.
14. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı 12/8/2016 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Bursa Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
Başvurucunun sorgusu Bursa 5. Sulh Ceza Hâkimliğinde 12/8/2016 tarihinde
yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de
hazır bulunmuştur.
15. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:
"Görev yaptığım dönem boyunca meslek
onurumla bağdaşmayan hiç bir hareket içerisinde
bulunmadım, her zaman mensubiyetime uygun bir şekilde davrandım. Fetullah terör örgütü yada başka
bir terör örgütü, herhangi bir siyasi parti yada oluşumla hiç bir bağlantım
olmadığı gibi, evli ve bir kız çocuğu babası olduğum için tek gayem evladımı
güzel bir şekilde yetiştirmek ve onu sevgi dolu bir yuvada büyütmektir. Fetullahçı terör örgütüne ait hiç bir
okula gitmedim. Ben 2009 yılında FETÖ/PDY terör örgütünün ne kadar hain ve
pislik bir örgüt olduğunu anlamış olmalıyım ki N.Ş.ye ait 'Ergenekon
Belgelerinde Fetullah GÜLEN ve Cemaat' adlı kitabı
okudum ve bu kitap o zamandan bu zamana benim kitaplığımda bulunmaktadır. Bu
kitabı okuduğum tarihte ben henüz 21 yaşındaydım. Daha önceki savunmaları
ayrıntılı bir şekilde tekrar ederim. Beni nezarethaneye koyduklarında aklıma
ilk gelen kızım oldu. Kızımın ismini sayıklayarak uyuyakalmışım. Ben 11. Dönem Hakim-Savcı adaylığı yaptım. O dönemde cemaatin çok güçlü
olduğu söyleniyordu ve akademi bitirme sınavında ben 40 puan alarak kaldım.
Bütünleme sınavında geçtim. Mensup olduğum iddia edilen terör örgütten
zamanında ben mağduriyet yaşamışım. Bu sebeple üzerime atılı suçlamaya hiç bir anlam veremiyorum. Mesleğe girdikten bir yıl sonra
evlendim ve maddi sıkıntılarım olduğu için evlilik hazırlıkları amacıyla
alınması gereken bir çok şeyi alamadım ve eşim ile
birlikte İnegöl'e geldiğimizde yeni baştan bir düzen ve hayat kurmak
istiyorduk. Ancak nedensiz bir biçimde göz altına alındım. Eşimin bu sırada
bana söylediği şey 'sen olmadan hiç bir şeyin anlamı
yok' oldu. Eşime ve çocuğuma kavuşmak istiyorum. Tutuklanmam için ortada bir
delil bulunmamaktadır. Evimde bulunan herhangi bir CD bulunmamaktadır. Aksine
hakkımda adli kontrol verilmesini kuvvetlendirecek evimde bulunan ve N.Ş.ye ait
ismini zikrettiğim kitap da bulunmaktadır. Benim eşim İnegöl Devlet
Hastanesinde hemşiredir, bir kızım bulunmaktadır. Darbe girişimi olduğu gece saat
20:30 civarında Ankara'da Yargıtay Tetkik Hakimi olan
ve adları FETÖ terör örgütü ile anılmayan A.R. ve İ.A. isimli Tetkik Hakimi
arkadaşlarımın düğünlerindeydim. Saat 23.00 civarı Aşti'den İstanbul'a gelmek üzere yola çıktım. Facebook
hesabımda henüz darbenin akıbeti belli değilken 'Darbe girişimi ne olursa olsun
hukuksuzluktur, hainliktir' diye durum bildiriminde bulundum ve hatta saat
04.00 civarında eniştemle beraber darbe girişimini protesto amacıyla Pendik'te
meydana çıktık. Benim bu terör örgütü ile uzak yakın hiçbir ilgim yoktur. Ben
dünya görüşü ve yaşam tarzı olarak kesinlikle FETÖ terör örgütü ile bağlantılı
bir anlayışa sahip değilim. HSYK'nın listesini tek
başına delil olarak kabul etmeniz benim için ağır sonuçlar oluşturacaktır. Bu
sebeple hakkımda adli kontrolü düşünün. Kaçma şüphem yoktur. Bu sebeple
tutuksuz soruşturulmak üzere serbest bırakılmayı talep ediyorum. Hakimliğiniz
aksi kanaatteyse adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep ediyorum."
16. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"... Hakim ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin 10/8/2016 tarihli görüşme tutanağı ve tüm
hazırlık dosya kapsamı dikkate alındığında şüphelilerin üzerilerine
atılı eylemi fikir ve eylem birliği içerisinde işledikleri değerlendirilmekle
... CMK'nın 100/1. maddesi uyarınca kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu,
... Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun CMK'nın 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması
nedeniyle tutuklama nedeninin yasal anlamda var sayıldığı, ayrıca bunun yanında
dosya içinde bulunan unsurlar itibariyle soruşturmanın aşaması gözetildiğinde
şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, mağdur üzerinde baskı
yapma girişiminde bulunabileceğinden CMK'nın 100/2.
maddesindeki tutuklama nedenin bulunduğu,
... üzerine atılı eylem itibariyle bu aşamada
toplanan delillere göre suç vasfına ve eylemin haksızlık-hukuka aykırılık
boyutu nazara alındığında, bu niteligi itibariyle
kamu davasına konu edilip kesinleşmiş hükümle sübut bulması halinde kişi ve
toplum için yaratmış olacağı tehlikenin büyüklüğü, soruşturma konusu eylem için
yasada öngörülen hapis cezasının miktarı gözetildiğinde, ayrıca Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin yüklenen suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe
sebeplerinin bulunması ve kişinin adaletin işleyişine müdahale etme riski olan
hallerde tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğine ilişkin yerleşik karar ve
gerekçelerine göre de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin belirttiği tutuklama
tedbirine ilişkin kriter ve ölçütlerin mevcut olduğu, bu itibarla soruşturma
konusu suçun niteliği ve kamu davası açılması halinde şüphelilerin maruz
kalacağı ceza tehdidinin büyüklüğü dikkate alındığında tutuklama tedbirine
nazaran CMK'nın 109/3 maddesinde sayılan tedbirlerin
hiçbirinin soruşturmanın selametini sağlamak, delil karartılmasını engellemek
ve kaçma şüphesini ortadan kaldırmak için yeterli olamayacağı ve tutuklama
tedbirinin bu aşamada ölçülü olduğu kanaatine vanlmakla;
... somut olayda tutuklama tedbirinin
uygulanması bakımından yasal düzenleme dışında üst normlara da aykırılık
bulunmadığı ve tutuklama şartlarının tüm unsurlarıyla gerçekleştiği kabul
edilerek; CMK 100 maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA ... [karar
verildi.]"
17. Başvurucu ve müdafii 15-16/8/2016
tarihlerinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Bursa 1. Sulh Ceza Hâkimliğince
16/8/2016 tarihinde "... Şüphelinin
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu,
.. terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, tutuklamanın genel ilkelerini belirleyen Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 5-6 maddeleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 19 maddesi ve
Anayasa Mahkemesi'nin2/7/2013 tarihli 2012/1137 sayılı kararı, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin süreklilik arz eden yerleşik içtihatları birlikte
değerlendirildiğinde, CMK 100 ve devamı maddelerindeki tutuklama koşullarının
oluştuğu, tutuklamanın şüphelilere isnat olunan suçun kanunda öngörülmüş
cezasının miktarına ve niteliğine göre tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu,
şüphelilerin salıverilmesi halinde adaletin işleyişine zarar verecek
faaliyetlerde bulunma tehlikesinin varlığı (bkz. Wemhoff
- Almanya, 27 Haziran 1968 tarihli karar, prg. 14),
başka suçlar işleme tehlikesinin varlığı (bkz. Matznetter - Avusturya, 10
Kasım 1969 tarihli karar, prg. 9) ya da kamu
düzeninin bozulması tehlikesinin varlığı (bkz. Letellier - Fransa, 26
Haziran 1991 tarihli karar), ... hususunda oluşan kanaate göre şüphelinin
'Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma' suçundan CMK 100 ve devamı maddeleri
gereğince tutuklama gerekçelerinin yerinde olduğu ve kararda bir isabetsizlik
bulunmadığı ..." gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine
karar verilmiştir.
18. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkında yürüttüğü
soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiştir.
19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 13/1/2017 tarihli kararıyla
başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
20. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 18/5/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan
cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır.
21. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin
kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle
kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve
hangi tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir. Devamında ise
başvurucu yönünden değerlendirmeler yapılmıştır.
22. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle T.C. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin 10/8/2016 tarihli ve 2016/9 tedbir ve
2016/357 sayılı, T.C. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun
31/8/2016 tarihli ve 2016/428 sayılı kararı ile içerikleri,
ii. FETÖ/PDY üyesi olan hâkim/savcılara yönelik adaylık dâhil
tüm süreçlerde dil eğitimi, master-doktora öğrenimi,
yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel bilgi ve görgüyü artırmaya yönelik yurt
içi ve yurt dışı programları düzenlemek suretiyle örgüt üyesi hâkim ve
savcıların emsallerine nazaran daha donanımlı hâle getirildiğine, örgüt mensubu
bazı hâkim ve Cumhuriyet savcılarının da hak etmedikleri hâlde yurt içi ve yurt
dışı yüksek lisans ve doktora programlarına mevzuat hükümlerine riayet edilmeksizin
yerleştirildiklerine ve bu kişilerin emsallerine nazaran üniversitelerdeki
akademisyen üyeleri vasıtasıyla söz konusu programları daha kısa sürede
bitirmelerinin sağlandığına, bu kapsamda başvurucunun da Polis Akademisi
Başkanlığı Güvenlik Bilimleri Enstitüsünde yüksek lisans eğitimine katıldığına
yönelik tespitler,
iii. FETÖ/PDY tarafından üyelerine hâkimlik ve savcılık
sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu hatta mensuplarının
sırf hâkimlik ve savcılık sınavlarına hazırlanmaları için hukuk fakültesi
mezunları arasından çalışma evleri oluşturulduğu, ışık evleri, dershaneler ve
okullar vasıtası ile mahrem görev kapsamında büyük önem atfedilen hâkim ve
savcılık mesleğine örgüt mensuplarının yerleştirilmesi amacıyla sınav
sorularının yasal olmayan yollarla temin edilip sınavdan birkaç gün önce
abiler/ablalar tarafından cevapları işaretlenmiş kitapçıklar hâlinde
öğrencilere gösterilerek öğrencilerin bunları ezberlemelerinin ve bu şekilde
sınavda başarılı olmalarının sağlandığı, mensupları olan öğrencilere hâkimlik
ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün yargı içindeki bürokrat ve üst
düzey yöneticileri tarafından referans olunacağının söylendiği, mülakatı geçip
staja başlayan hâkim ve savcı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de
yine örgüt tarafından koordine edildiği, kendilerinden olan hâkim ve savcı
adaylarının deşifre olmasını engellemek amacıyla örgütle irtibatlarını gizlilik
içinde ve silahlı örgüt liderinin tedbir
kurallarına uygun şekilde sürdürecekleri evlerde kalmalarının tavsiye edildiği,
adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde ve örgüt tarafından finanse
edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, iki evin irtibat hâlinde olmasının
istendiği, bu evlere murakıp adı
verilen örgüt mensubu kişilerin gönderilerek evde kalan öğrencilerden bilgi
alınmasının ve tavsiyelerde bulunulmasının sağlandığı, bu kapsamda M.A.nın beyanında da belirttiği gibi şüphelinin üniversite
eğitimi sırasında FETÖ/PDY'ye ait evlerde kaldığı ve
örgütün toplantılarına katıldığı yönündeki tespitler,
iv. Örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajında hâkim ve savcı
adaylarını staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı hâkim ve savcı adaylarına
Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden
örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin
istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gönderilen
örgüt mensubu murakıpların hâkim ve savcı adaylarına gerektiğinde oruç tutmama,
oruç tutsa dahi elinde su şişesiyle gezme, cuma namazına gitmeme, kokteyl ve
resepsiyonlarda içki içme, örgüt dışından başka bayanlarla evlenmeme yönünde
telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve savcıların T1, T2, T3, T4, T5 ve
A1 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu,
nitekim ifadelerine yer verilen gizli tanık A. ve H.K.nın
beyanlarından da anlaşılacağı üzere başvurucunun FETÖ/PDY'ye
ait evlerde kaldığı yönündeki tespitler,
v. Örgütün yapısı, faaliyetleri ve içinde bulunduğu bir kısım
hâkim/savcıların beyanlarından başvurucunun örgüt üyesi olduğunu gösterir eylem
ve davranışlarıyla ilgili tespitler.
23. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak
haklarında yapılan soruşturmalarda şüpheli ve tanık sıfatlarıyla alınan
beyanların ilgili kısımları şöyledir:
- Gizli Tanık A. ifadesinde; "...
Ankara'da staj yapmaya karar vermiştim. Bu sırada beni Ş.L.A. ile tanıştırdılar.
Bu şahıs yaşça bizden büyüktür. Halen hakim olduğunu
biliyorum. Mülakatlar açıklandıktan sonra Ş.L.A. hangi evde, kimlerle
kalacağımızı belirliyordu. Ben Ö.Ü. ile daha önce kaldığımı belirtip yine
onunla birlikte kalmak istedim. Ş.L.A. benim bu isteğimi yerine getirip ben,
Ö.Ü. ve M.Ö. ile birlikte Kolejde bulunan bir eve gönderildik. Bu evi bizden
önce kiraladığını biliyorum. Ş.L.A. bu dönemde Kolej semtinde oturanların abisi
konumunda idi. Üç arkadaşla birlikte kalmaya başladık. Bizim evin abisi
konumunda ise halen hakim olduğunu bildiğim İ.A.'dır. ... Ş. ve İ. sürekli olarak bize dışarıda temkinli
davranın, evde kaldığınız arkadaşların isimlerini diğer şahıslara vermeyin, eve
misafir getirmeyin, hatta cumalara mümkünse gitmeyin derdi. Ben cumalara
gidiyordum. Ancak diğer arkadaşlarımdan gizli olarak giderdim. Sürekli gittiğim
de söylenmez. İ.A. staja başladıktan sonra ilk maaşın cemaate verilmesi
gerektiğini belirtti. Ancak ben, ailem benim maaşımı bekliyor, ben tüm maaşımı
veremem dedim. Ancak benden de evlenene kadar her ay maaşımın %15'i cemaate
istenmiştir. Ben de vermişimdir. ... Kolej semtinde bizim gibi cemaat evlerinde
kalan hakim stajyerlerini biliyorum. Bu evlerden de
Ş.L.A.’nın sorumlu olduğunu biliyorum.....Kolej
semtinde oturan ve cemaat evlerinde kalan diğer arkadaşlar ise V.D., E.Ö., Uğur
Gürses'tir. Bunlar da ayrı bir evde otururlardı. İsmini belirttiğim şahıslar
bilahare hakim ve savcı olarak görev yaptıklarını
biliyorum. Bu şahısların 17 -25 Aralık’tan sonra cemaat ile ilişkilerini ne
seviyede olduklarını bilemiyorum...."
şeklinde beyanda bulunmuştur.
- Gizli Tanık D. ifadesinde; "...
Ülkemizde meydana gelen darbeye teşebbüs sonrasında bu gün
FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olduğunu düşündüğüm bir isim hakkında Cumhuriyet
Başsavcılığınıza bilgi vermek amaçlı geldim. İsmini vermek istediğim kişi M.S.’dir. Bu kişi Siverek Açık Ceza İnfaz Kurumunda İnfaz Koruma
Memuru olarak halen görev yapmaktadır. Darbe teşebbüsünden bir
kaç gün sonra tam tarihini hatırlayamadığım bir günde, bu kişinin
yürütülen soruşturmalar ile ilgili 'ben Siverek'de
görev yapan savcı Uğur Gürses'i tanıyorum. Bu kişi ile yakın ilişki
içerisindeyiz. Hatta ben Uğur savcıya İngilizce ders verdim, İngilizcem iyi
olduğu için kendisi ile dışarıda görüşürüz, yemek de yeriz. Uğur savcı Akdeniz
Üniversitesine yatay geçişime yardımcı olacaktı. Uğur savcı Facebook’ta da
arkadaş listemdedir, bu savcının ihraç edildiğini öğrendim. Korkum o dur ki
beni de gözaltına alabilirler' şeklinde ifadelerde bulunmuştur. M.S. içine kapanık
biridir. Çevresinde pek arkadaş yoktur. Kimse ile de arkadaşlık yapmaz.
Hatırladığım kadarı ile savcı Uğur Gürses darbe teşebbüsünden önce tayin ile
başka bir yere gitmişti. Ben yukarıda kendisinden duyduğum ifadeler sonrasında
onun FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olabileceğini düşündüm ve bunu Cumhuriyet
Başsavcılığına bildirme gereği duydum......" şeklinde beyanda
bulunmuştur.
- H.K. ifadesinde; "...
20/12/2008 tarihinde ve 25/4/2009 tarihinde yapılan hakimlik savcılık yazılı
sınavı sonucu hakimlik savcılık stajına başlayan ve 20 Aralık ve 25 Nisan
Dönemi olarak tabir edilen dönemde FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olan
şahıslar; M.K., İ.A., O.K,, Ş.L.A., R.D., İ.A., Y.B.,
H.Ö., Uğur Gürses, E.B. isimli şahıslardır. Hatta bu staj dönemi sonunda
hazırlanan yıllık albüm ve balo kurulunu kazananların tamamı o dönem
cemaattendi..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
-M.A. ifadesinde; "...
Ankara ilinde çalışma evleri olduğunu söyleyerek beni Ankara'ya yönlendirdiler.
... 2008 yazında Ankara iline gittiğimde Ankara ilinde beni B.Ö. (hatırladığım
kadarıyla o dönemde idari yargı hakim adayı olan,
sonrasında mesleğe girdiğini bildiğim, hatta en son Gaziantep Vergi Mahkemesine
atanmıştı, ihraç olup olmadığını bilmiyorum) beni karşıladı. Dikmen Caddesinde
bulunan bir eve götürdü. O evde ismini A. (o dönemde adli yargı hakim savcı adayı olduğunu bildiğim) olarak bildiğim şahıs
bulunuyordu. Bu şahıs bize hangi kaynaklardan ders çalışacağımızı söyledi,
ayrıca gürültü yapmayın, ev dışarıdan bilinmesin şeklinde konuştu. Bu şahıs
bize o dönemde sınavlara hazırlık kitabı olan Justice
isimli kitaba çalışmamızı önerdi. Söz konusu evde ben, C.B. (İdari yargı hakimi, ihraç oldu.), V.D. (Adli yargı hakimi, ihraç oldu.),
M.Y. (Adli yargı sınavını kazandığını duydum, ancak meslekte olup olmadığını
bilmiyorum.), Uğur Gürses (Siverek savcısı olarak görev yaptığı dönemde ihraç
oldu), bir de İ. isimli soyadını hatırlamadığım bir kişi vardı, ancak o sınavı
kazanamayınca ayrıldı. Evin abisi B.Ö. idi. Bildiğim kadarıyla A. isimli şahıs
onun üzeriydi. Evde kaldığımız sürece cüzi bir miktar gider ödedim. Bu parayı
hatırladığım kadarıyla kimse toplamıyordu. Doğalgaz faturası, erzak alımı gibi
giderleri karşılıyorduk. Eve kira ödemedim. ... Bu evde kaldığımız süre boyunca
2008 yılı adli ve idari hakimlik savcılık sınavlarına girdik. Burada şunu
belirtmek isterim ki bu sınavlara girerken kimse bize soru vermedi. Günde 10
saate yakın ders çalıştık. Evde kaldığımız süre boyunca B.Ö. bir iki kez bize
deneme sınavı getirip çözdürmüştü. Ancak deneme sınavındaki sorular ile sınavda
çıkan sorular aynı değildi. Zaten o dönemde bizim evden idari yargı sınavını
ben ve C.B. kazandık. Adli yargı sınavını ise V.D. ile Uğur Gürses kazandı.
Yine evde bulunanlardan M.Y.nin ise 2009 yılında
yapılan sınavı kazandığını duydum. ...” şeklinde beyanda
bulunmuştur.
24. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"... Şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör
örgütünün hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve isteyerek yer aldığı,
yukarıda açıklandığı üzere bütün halindeki ve süreklilik arz eden eylemleri ile
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi olduğu anlaşılmıştır."
25. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi 2/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/180 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı
tarihte yapılan tensip incelemesi ile "...
üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, arama tutanakları
ve ekleri vs. deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
müşahhas deliller bulunması, sanığın üzerine atılı suçun tutuklama sebeplerinin
kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog
suç oluşu, sanığa isnat edilen suçun kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst
sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, Anayasının
13. maddesindeki hukuki düzenleme de değerlendirildiğinde sanığın eyleminin subüta ermesi halinde sanığa verilmesi muhtemel ceza veya
güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması, sanık üzerinde adli
kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak
oluşu" gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
26. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesince 7/9/2017 tarihinde
yapılan ilk duruşmada yetkisizlik kararı verilerek dosyanın Bursa Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
27. Bursa 10. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip incelemesi
ile birlikte 23/10/2017 tarihinde karşı yetkisizlik kararı verilerek dosyanın
yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi için Yargıtay 5. Ceza Dairesi
Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
28. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 25/12/2017 tarihli kararıyla
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/9/2017 tarihli yetkisizlik kararının
kaldırılmasına karar vermiştir.
29. Yargılamaya İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/14
sayılı dosyası üzerinden devam edilmiş ve başvurucunun 19/1/2018 tarihli tensip
incelemesiyle tahliyesine karar verilmiştir. Devam eden yargılamada Mahkemece
12/6/2019 tarihli duruşmada başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın ilgi kısmı şöyledir:
" ...
... Gizli Tanık A. ve H.K.nın
da belirttiği gibi sanığın da hakim savcı adaylığı stajı süresince nihai amacı
devleti ele geçirmek olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne ait evlerde kaldığını
beyan ettikleri, tanık M.Ö.'nin de aynı şekilde staj
döneminde sanık ile beraber örgüte ait aynı evde kaldıkları beyan ettiği
anlaşılmakla sanığın FETÖ/PDY oluşumunun hedef ve çıkarları doğrultusunda örgüt
üyesi olarak faaliyet gösterdiği, dosya kapsamına göre FETÖ/PDY silahlı terör
örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, örgütle güncel bağını devam
ettirdiği ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere
kendi iradesini örgüt iradesine terk ettiği, sanığın örgüte hakim olan
hiyerarşik gücün emrine girdiği, örgütle organik bağ kurup örgütsel
davranışlarda bulunduğu ve örgüt üyesi sıfatına haiz olduğu sonuç ve kanaatine
varılarak ..."
30. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, soruşturma sürecinde hukuka aykırı olarak verilen
kararlar hakkında işlemler yapıldığını belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
35. 30/3/2011 tarihli 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
36. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
37. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında
istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz
süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği
görülmüştür.
38. Açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemeleri ve
istinaf/temyiz mercileri önünde devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu; koşulları oluşmadan hukuka aykırı olarak verilen
arama kararıyla evinde, aracında ve makam odasında aramalar yapıldığını ve bir
kısım eşyalarına haksız olarak el konulduğunu belirterek mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (i) ve (j)bendinde, suç soruşturması
veya kovuşturması sırasında hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen ve eşyasına veya mal varlığı değerlerine koşulları oluşmadığı
hâlde el konulan kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır
(bkz.§ 31).
42. Anayasa Mahkemesi, ceza soruşturması veya kovuşturması
sırasında soruşturma mercilerince ya da yargı organlarınca şüphelilerle ilgili
uygulanan arama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl soruşturma/kovuşturma
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic.
A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, §§ 18-30).
43. Somut olayda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı
talimatı uyarınca başvurucunun konutu ile aracında arama yapılmış ve delil
niteliğinde olabilecek bir kısım eşyalarına el konulmuştur. Bu aramaların
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla söz
konusu aramaların hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine
tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı
sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
45. Başvurucu; makul şüphe olmadan hakkında yakalama kararı
verilerek gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, bu kararların
gerekçesiz olarak verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
46. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
47. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
48. Başvurucu hakkında uygulanan yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; bkz. Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu
kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla yakalama ve
gözaltı tedbirlerinin hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine
tazminata da hükmedilebilecektir.
49. Somut olayda, başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ilişkin iddia ile ilgili olarak anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma tehlikesi
ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına
karar verildiği tarihte Cumhuriyet savcısı olması dolayısıyla hakkında
soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı
Hakimler ve Savcılar Kanunu'na göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma
yürütülmüş, yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak
tutuklanmıştır.
b. Değerlendirme
53. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
54. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
55. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
56. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
57. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
58. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek;
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
59. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (§§ 99-104).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
60. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
61. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
62. Diğer taraftan başvurucu, 2802 sayılı Kanun'da Cumhuriyet
savcılarıyla ilgili olarak öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine
riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia
etmektedir.
63. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında bu şikâyetleri
incelemiştir. Bu kararlarda, kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde
görülmeyerek uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu kabul
edilmiştir (Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§
53-59; Salih Sönmez, §§ 107-121).
Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda
varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
64. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan kararlarda da
belirtildiği üzere başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de
devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan
yakalama kararı uyarınca (11/8/2016 tarihinde) yakalanarak gözaltına alınıp
darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı
makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma
suçundan tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde
soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden
yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. 2802 sayılı Kanun'un 94.
maddesi gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel yetkili
yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir. Bu
durumda başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza hâkimliğince
tutuklanmasının olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü
mümkün görülmemiştir.
65. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
Cumhuriyet savcısı olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun'dan
kaynaklanan güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı
iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
66. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
67. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında "Hakim ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2. Dairesinin, Teftiş Kurulu raporuna dayanarak verdiği görevden
uzaklaştırma kararına" atıf yapılarak başvurucunun da
aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen suçun işlendiğine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu
belirtilmiştir (bkz. § 16).
68. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun
FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran
şüpheli ve tanık anlatımlarına, HSYK'nın 31/8/2016
tarihli meslekten çıkarılması kararına, hâkim-savcılık sınavına yönelik FETÖ/PDY'ye ait çalışma evlerinde kalarak orada sınava hazırlanmasına
ve staj döneminde de yine bu örgüte ait evlerde ikamet etmesine dayanılmıştır
(bkz. §§ 20-23).
69. Soruşturma dosyasında, hâkim-savcı olduğu anlaşılan ve
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan H.K. hakkında yürütülen bir soruşturma
kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirterek
verdiği ifadesinde, Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarda bulunduğu görülmektedir. Tanık M.A., hâkim-savcılık sınavına yönelik olarak örgüte ait çalışma
evinde başvurucuyla birlikte kaldığını ve başvurucunun örgüt üyesi olduğunu
beyan etmiştir (bkz. § 23). Yine gizli tanıklar A. ve D. beyanlarında,
başvurucunun mesleki staj döneminde örgüte ait evde kaldığını ve bu örgütün
üyesi olduğunu ifade etmişlerdir (bkz. § 23). Bu itibarla başvurucu yönünden
suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim
Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak
görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar
için bkz. Metin Evecen, B. No:
2017/744, 4/4/2018, § 58).
70. Gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrasında soruşturma
mercilerince örgüte ait çalışma evlerinde hâkim-savcılık sınavına hazırlanan ve
staj döneminde de yine bu örgüte ait evlerde kaldığı belirtilen başvurucu
hakkındaki FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı
barındıran tanık anlatımlarının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine
dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu
söylenemez.
71. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
72. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
73. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 31) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen"
suçlar arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
74. Somut olayda Bursa 5. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın
ağırlığına, delillerin karartılması ile kaçma şüphesinin varlığına ve suçun
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog
suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 16).
75. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Bursa 5. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- delillerin karartma ve kaçma
şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
76. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
77. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016 § 214; Devran Duran, §
64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların
kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri
(gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine
kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında, bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor
ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 350).
78. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Bursa 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 16) keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
80. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.