TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM ÇAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/16236)
|
|
Karar Tarihi:13/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim ÇAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Nergiz Tuba ASLAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlileri ve üçüncü kişilerce kasten
yaralanma ve buna ilişkin soruşturmanın etkili biçimde yürütülmemesi
nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 6/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit
edilen olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olay tarihinde Muğla'nın Fethiye ilçesinde
yaşamakta ve çiftçilik yapmaktadır.
9. Başvurucunun adına kayıtlı Facebook sosyal medya
hesabından YPG/PKK terör örgütleri lehine olduğu öne sürülen paylaşımlarda
bulunulmasından bir müddet sonra yaşadığı bölgede ikamet eden bir askerin şehit
olması nedeniyle bölge halkından oluşan bir grup tarafından başvurucu
yaralanmıştır.
10. Başvurucunun anlatımına göre; 8/9/2015 tarihinde saat
10.15 civarında jandarma karakol komutanı tarafından başvurucu aranarak bazı
kişiler tarafından kendisine zarar verilebileceği hususunda uyarılmış ve
kolluğun evine gelmek üzere yolda olduğu bilgisi verilmiştir. Telefon
görüşmesinden yaklaşık on dakika sonra başvurucunun evinin önünde dört beş
motosiklet ile iki arabadan inen ve ellerinde sopa bulunan bir kalabalık
toplanmıştır. "Terörist burda, evini bastık" diye bağıran ve
küfür eden kalabalıktan korkan başvurucu, evinden çıkıp kaçmaya çalışmış ise de
kendisini kovalayanlardan bir kısmı tarafından önü kesilerek yakalanmıştır. Bu
kişiler sopa ve tekmelerle başına, midesine ve yüzüne vurmak suretiyle
başvurucuyu yaralamış ve arabayla Kumluova Mahallesi'nin meydanına
getirmişlerdir. Oradaki başka kişilerce de darbedilen ve hakarete maruz kalan
başvurucu, meydanda bulunan Atatürk büstünün üstüne çıkarılmış ve büstü öpmesi
için zorlanmıştır. Başvurucunun büstü tuttuğu sırada arkasında bulunan bir kişi
başvurucunun kafasını büste vurmak suretiyle dişlerini kırmıştır. Atatürk büstünü
öpen başvurucu, kolluk görevlilerinin olay yerine yaklaşık 45 dakika sonra
gelip olaya müdahale etmesiyle büstün üstünden alınarak kolluk aracına
bindirilmiştir.
11. Soruşturma dosyasında yer alan Olay Yeri Tutanağına
göre ise Eşen Jandarma Karakol Komutanlığını saat 10.55 civarlarında arayan
Kumluova mahallesi muhtarı, başvurucunun sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı
paylaşımlar nedeniyle mahalle halkının öfkelenerek bir araya geldiğini ve
başvurucuya zarar verebileceklerini söylemiştir. Saat 11.03'te, yapılan ihbar
mahalle muhtarı aranmak suretiyle teyit edilmiş ve gerekli hazırlıklar
tamamlandıktan sonra önlem amacıyla kolluk görevlileri başvurucunun evine doğru
yola çıkmıştır. Araç seyir hâlindeyken jandarma tarafından başvurucu, saat
11.18'de aranarak uyarılmıştır. Yaklaşık 12 dakika sonra başvurucunun evine
varan kolluk görevlileri başvurucuyu evde bulamamış ve evin önünde toplanan
kişilerden başvurucunun mahalle meydanına götürüldüğünü öğrenmesi üzerine
mahalle meydanına gitmiştir. Meydana geldiklerinde başvurucunun Atatürk
büstünde oturduğunu, çevresinde yaklaşık 40-50 kişinin bulunduğunu ve
darbedilmekte olduğunu gören kolluk görevlileri olaya müdahale ederek
başvurucuyu jandarma aracına bindirmişlerdir.
12. Yaralı olan başvurucu, kolluk görevlileri tarafından
Fethiye Devlet Hastanesine götürülerek tedavi ettirilmiş ve buna ilişkin sağlık
raporu alınmıştır. Alınan geçici sağlık raporunda -anlaşıldığı kadarıyla-
başvurucunun sol dizinde, her iki ayağında ve yüzünde çarpmaya bağlı
yaralanmalar gözlemlendiği; alt dudağı ve çenesinde kesi ile burun kemiğinde
kırık tespit edildiği belirtilmiştir. Hayati tehlikesi bulunmayan başvurucunun
yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile düzelmeyecek düzeyde olduğu
belirtilmiştir.
13. Başvurucunun tıbbi yardım aldığı esnada hastane
önünde yaklaşık 200 kişinin başvurucuyu protesto etmek amacıyla toplanması
nedeniyle hastane çevresi polis ekipleri tarafından koruma altına alınmış ve
hastane çıkışı güvenliği sağlanarak başvurucu, polis aracıyla Seydikemer İlçe Jandarma
Komutanlığına götürülmüştür. Terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediği
şüphesiyle ifadesi alınan başvurucu, ifadesinin ardından serbest bırakılmış ise
de can güvenliğinden endişe edilmesi nedeniyle kendisine eşlik edecek bir
yakını gelene kadar rızasıyla ertesi sabah saat 07.15'e kadar karakolda
kalmıştır.
14. Başvurucu, aynı tarihte kendisini yaralayan
kişilerden şikâyetçi olmuş ve olayın ardından ailesiyle birlikte Mersin'in
Tarsus ilçesine taşınmıştır. Başvurucu, olaydan üç gün sonra 11/9/2015
tarihinde tedavi amacıyla Tarsus Medical Park Hastanesine gitmiş,hakkında
ikinci kez adli rapor düzenlenmiştir. Alınan ikinci geçici raporda; darp
nedeniyle kendi imkânları ile acil servise başvuran başvurucunun vücudunda çok
sayıda darba bağlı ödem, kızarıklık ve yüzeysel sıyrığın mevcut olduğu, nazal
(burun) kemiğinde fraktür (kırık) tespit edildiği ve başvurucunun
yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilemez seviyede olduğu
açıklanmıştır.
15. Başvurucu; alınan ilk sağlık raporunun usulüne uygun
düzenlemediğini, daha önce hastanede bulunduğu süre içinde doktor ve
hemşirelerin kendisiyle gerektiği kadar ilgilenmediğini hatta kendisine hakaret
ettiklerini ve görevlerini ihmal ettiklerini iddia ederek bu kişiler hakkında
Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) gönderilmek üzere Mersin
Cumhuriyet Başsavcılığına 2/2/2016 tarihinde avukatı vasıtasıyla şikâyetçi
olmuştur.
16. Başvurucu 2/2/2016 tarihli şikâyet dilekçesiyle,
polis aracında bulunduğu esnada bir polis memurunun "Verecen bu pis
teröristi halkın eline, böylelerinin cezasını versin" dediğini, bir
diğer polis memurunun sırtına tekme atarak "Kalk git lan ileri"
diyerek hakaret ettiğini ve sonrasında jandarma karakolundaki askerlerden
birinin "Mersin'den terörist çıkmaz, sen nerden çıktın orospu çocuğu,
pis terörist" diyerek kafasını iki kez duvara vurmak suretiyle
kendisini darbettiğini iddia etmiş; ayrıca ifadesi alındıktan sonra can
güvenliği için hiçbir önlem alınmaması nedeniyle sabaha kadar karakolda
bekletildiğini ileri sürerek kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur.
Başvurucu ayrıca kolluk görevlilerinin olay mahalline gecikmeli olarak
geldiğini, dolayısıyla meydana gelen olayla bağlantıları olduğunu ve bu nedenle
görevlerini ihmal ettiklerini de iddia etmiştir.
17. Başvurucunun olay tarihinde üçüncü kişiler hakkındaki
şikâyeti ile 2/2/2016 tarihli kolluk ve hastane görevlileri hakkındaki şikâyeti
birlikte değerlendirilmek üzere soruşturmalar birleştirilmiştir.
18. Başvurucunun üçüncü kişiler tarafından yaralanmasına
ve hastane görevlilerine ilişkin soruşturmada soruşturma makamları tarafından
şüphelilerin kimlikleri tespit edilerek savunmaları alınmış, başvurucunun olay
ile ilgili ayrıntılı şikâyeti tespit edilmiş, kendisini yaralayan kişileri
fotoğraflarından teşhis etmesi sağlanmıştır. Savcılık tarafından, olayın
başladığı esnada başvurucunun evinde bulunan yakınları tanık olarak dinlenmiş
ve olayın basına yansıması dolayısıyla bazı televizyon kanallarınca kaydedilen
görüntü ve resimlere erişilmiştir.
19. Basına yansıyan resim ve görüntülerde başvurucunun
yaralanmış bir vaziyette Atatürk büstünü tuttuğu görülmektedir.
20. Toplanan tüm delillerin Savcılıkça değerlendirilmesi
sonucunda 2/5/2016 tarihinde; kolluk görevlileri, başvurucunun tedavisini yapan
doktor ve hemşireler ile başvurucuyu yaraladığı iddia edilen bazı kişiler
hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş ve yedi kişi
hakkında cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma,
yaralama, nitelikli olarak konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarını
işledikleri isnadıyla Fethiye 6. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) dava
açılmıştır.
21. Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının
gerekçesinin kolluk görevlileri ile ilgili kısımları şöyledir:
"...
Olay günü Jandarma görevlilerinin olay
mahalline gecikmeli olarak geldiği iddiasının da soyut iddia niteliğinde
olduğu, yapılan soruşturmada olaya en kısa sürede müdahale edildiği, bu
iddianın doğru olduğu yönünde somut hiçbir delil olmadığı, müşteki vekili ve
müştekinin soyut iddiasına dayandığı,
...
İbrahim ÇAY isimli şahsın çevik kuvvet
aracına bindirildiğinde bir polis memurunun vereceksin bu pis teröristi halkın
eline böylelerin cezasını versin şeklinde söylemde bulunulduğunu iddia etmiş
ise de, söz konusu iddiaya ilişkin de somut hiçbir delile ulaşılamadığı,
İbrahim ÇAY isimli şahsın söz konusu iddiasını ispatlayacak somut hiçbir delil
sunulmadığı gibi böyle bir delili de dosya içinde olmadığı,
Seydikemer Jandarma Karakolunda
askerlerden birinin İbrahim ÇAY isimli şahsa mersinden terörist çıkmaz sen
nereden çıktın orospu çocuğu pis terörist diyerek kafasını iki kere duvara
vurduğu yönündeki iddianın da tamamen müşteki ve vekilinin soyut iddiasına
dayandığı, bu iddiasını da doğrulayacak kamu davasını açmayı gerektirir hiçbir
delile ulaşılamadığı,
İbrahim ÇAY isimli şahsın işlemleri
bitirildikten sonra doktora götürülmediği yiyecek içecek verilmediği yönündeki
iddialarının da dosyadaki mevcut delillerle uyuşmadığı, İbrahim ÇAY isimli
şahsın Devlet Hastanesine götürülerek tedavisinin yaptırıldığı, bu iddiasının
da tamamen soyut iddialardan oluştuğu,
Eşen Jandarma Karakol Komutanı ve
Seydikemer Jandarma Karakol Komutanının da olayların içerisinde yer aldığı ve
görevlerinde ihmallerinin olduğu ihmal edilmiş ise de, bu iddiaların da tamamen
soyut iddia olduğu, kolluk görevlilerinin söz konusu olaya zamanında müdahale
ederek İbrahim ÇAY isimli şahsın daha fazla zarar görmesine engel olarak olay
yerindeki kişilerin elinden alıp güvenliğini sağladıkları, bu sebeple bu
iddiaların soyut iddiadan ibaret olduğu,
..."
22. Anılan karara başvurucu tarafından yapılan itiraz,
Fethiye Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/7/2016 tarihli kararıyla Savcılık kararının
"usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle reddedilmiş ve karar
9/8/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 6/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. Başvurucunun bireysel başvurusundan sonra yedi kişi
hakkında açılan davada Mahkeme, sanıkların tamamının konut
dokunulmazlığını ihlal etme suçu yönünden beraatine; cebir kullanmak suretiyle
hürriyeti tahdit etme ve yaralama suçları yönünden hapis cezasıyla
cezalandırılmalarına hükmetmiştir. Yaralama suçu yönünden dört sanık ile ilgili
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiş, diğer üç sanık
ile ilgili hapis cezaları para cezasına çevrilmiştir.
25. HAGB kararına başvurucu tarafından itiraz edilmiş,
diğer hükümler (beraat-mahkûmiyet) yönünden mahkeme kararı istinaf incelemesine
gönderilmiş olup istinaf aşamasındadır. HAGB yönünden yapılan itirazın Fethiye
Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmesi üzerine başvurucu, anılan karar yönünden de
bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun aynı olayın devamı niteliğindeki
bu ikinci başvurusu, Anayasa Mahkemesinin 2019/13373 numaralı başvuru
dosyasında değerlendirme aşamasındadır.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu; sadece sosyal medyada fotoğraf paylaştığı
için üçüncü kişiler tarafından linç girişimine maruz kaldığını, kolluğun söz
konusu olaya geç müdahale ettiğini hatta müsamaha gösterdiğini, ayrıca kolluk
ve hastane görevlileri tarafından hakarete uğradığını, linç girişiminden
kurtardıktan sonra kolluk görevlilerinden bir kısmının kendisini darbettiğini
iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca etnik kökeni nedeniyle bölge sakinleri
tarafından ayrımcılığa uğrayarak öldürülmeye çalışılmasına rağmen soruşturma
makamlarınca olayın kapatılmaya uğraşıldığını belirterek Savcılıkça hızlı,
bağımsız ve tarafsız şekilde etkin bir soruşturma yürütülmediğini, toplanması
istenen delilerin toplanmadığını, mahalle meydanında bulunan çoğu kişiye adli
işlem yapılmayarak sadece yedi kişi aleyhine dava açıldığını, Savcılığın
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının gerekçesiz olduğunu dile getirmiş ve
Anayasa'nın 10., 17., 36., 40. ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî
varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, … maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz,
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
29. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
30. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurudaki iddiaların Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında ileri sürüldüğü
anlaşılmaktadır.
31. Başvuruyu oluşturan şikâyetler, birbiriyle bağlantılı
iki ayrı olaya ilişkindir. İlk şikâyet başvurucunun üçüncü kişiler tarafından
yaralanması, ikinci şikâyet ilk olay nedeniyle başvurucunun devlet hâkimiyetine
girdiği (kolluk güçleri tarafından kurtarılma anından şüpheli olarak ifadesi
alındıktan sonra serbest bırakıldığı ana kadar olan) süreçte kamu
görevlilerince darbedilmesi ve hakarete uğraması hakkındadır.
32. Gerçekleştiği iddia edilen bahse konu olaylar üçüncü
kişilerin eylemleri nedeniyle devletin usul yükümlülüğünün ihlal edildiği
iddiası ve kamu görevlilerinin bizzat kendi eylem veya eylemsizliklerinden
kaynaklanan devletin negatif ve koruma (önleme) yükümlülüklerinin ihlal
edildiğine yönelik şikâyetler yönünden üç ayrı başlık altında incelenecektir.
1. Kötü Muamele
Yasağının Usul Boyutu Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Bir devlet görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddianın bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 25).
34. Ancak yürütülen bu soruşturma, belirli bir kişinin
sorumlu olup olmadığıyla sınırlı olmamalı; olayın tüm yönlerini ortaya koyacak
kapsamda ve nitelikte olmalıdır. Nitekim soruşturmanın etkili olup olmadığına
ilişkin değerlendirme -somut olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak-
belirli bir kişi hakkında verilen kararla sınırlı olarak değil yürütülen
soruşturma bir bütün olarak incelendikten sonra yapılabilir (Gülcan Keleş ve
diğerleri, B. No: 2014/797, 22/3/2017, § 30).
35. Bir ceza soruşturması veya yargılaması sürecinde
kovuşturmasızlık, beraat, mahkûmiyet veya hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararları ile farklı zamanlarda neticelenmiş aşamalar bulunması
durumunda -bu aşamaların tek bir olay için farklı kişilerin sorumluluklarına
yönelik olduğu gözetildiğinde- soruşturmaların bir bütün olarak
değerlendirilmesi gerekebileceğinden (S.D., B. No: 2013/3017,
16/12/2015, § 69) hareket eden Anayasa Mahkemesi; aynı olaya ilişkin
sorumluluğu bulunduğu iddia edilen, birden fazla kişi hakkında yürütülen adli
süreçlerin bir kısmı devam ederken bazı şüpheli ve sanıklar bakımından sürecin
sona ermesi üzerine yapılan bireysel başvurularda somut olayın ve tüm adli
sürecin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna ulaşmıştır (Bilal Turan ve diğerleri (3),
B. No: 2013/7418, 31/3/2016, § 72; Bülent Kurt, B. No: 2013/7408,
20/1/2016, § 40; Gülcan Keleş ve diğerleri, §§ 30, 31; Rahil Dink ve
diğerleri, B. No: 2016/10296, 18/7/2019, § 51).
36. Başvuru yollarının tüketilmesi meselesine ilişkin
anılan içtihadın ortaya çıkışında, ihlal iddiasına konu olaya dair sorumluluğu
bulunduğu iddia edilen kişilerden her birine atfedilebilecek kusur durumu ile
her bir kişi için adli süreçte elde edilecek delil durumunun farklı
değerlendirilebileceği ve soruşturmanın etkililiği araştırılırken olayın tüm
boyutlarıyla ele alınarak bir bütün olarak irdelenmesi gerekliliği gözönünde
bulundurulmuştur (Dilek Genç ve diğerleri [GK], B. No: 2014/3944,
1/2/2018, §55).
37. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde,
Savcılık tarafından üçüncü kişilerin eylemlerine ilişkin olarak yapılan
soruşturmada şüphelilerden on dört kişi hakkında kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar verildiği, yedi kişi hakkında ceza davası açıldığı, bu yedi
kişiden bir kısmı hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin kararın itiraz mercii tarafından incelendiği ve söz konusu kararların
kesinleştiği anlaşılmaktadır. Buna karşılık, yargılanan sanıkların tamamı
hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçu yönünden verilen beraat kararı ile
bazı sanıklar hakkında diğer suçlar yönünden verilen hapis ve adli para
cezalarına ilişkin hükümler istinaf incelemesi aşamasında olduğundan yargılama
henüz sonuçlanmamıştır.
38. Bu durumda başvurucunun iddialarının ve olayla ilgili
soruşturmanın etkili yürütülüp yürütülmediğinin, somut olayın gerçekleşme
koşulları soruşturma makamlarınca netleştirilmeden Anayasa Mahkemesince bir
bütün olarak değerlendirilmesi bu aşamada mümkün bulunmamaktadır. Olay
hakkındakiyargılama sürecinde elde edilen verilerin bir bütün olarak
incelenmesi suretiyle değerlendirilmesi gerekliliği nazara alındığında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarından ayrılmayı gerektiren bir hususun bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının usul
yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kötü Muamele
Yasağının Maddi Boyutu Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu, polis aracında bir polis memuru tarafından
hakarete uğradığından, jandarma karakolunda bulunduğu sırada kolluk görevlileri
tarafından hor görüldüğünden ve bir asker tarafından kafasının duvara iki kez
vurulması suretiyle cebir kullanıldığından şikâyet etmiştir. Başvurucu ayrıca
üçüncü kişiler tarafından yaralanması olayına jandarmanın bilinçli şekilde geç
müdahale ettiğini, kendisini olay öncesi ve sonrasında yeterli düzeyde
korumadığını, buna karşın kolluk görevlileri hakkında etkin bir soruşturma
yapılmadığını ileri sürmüştür.
41. Savcılık kararında, kolluk görevlilerinin olaya
zamanında müdahale ettiği, dolayısıyla meydana gelen olayda kolluk görevlilerinin
ihmallerinin bulunmadığı belirtilmiş; ayrıca kolluk görevlilerinin sözlü veya
fiilî şiddete başvurduğuna dair başvurucunun iddiası dışında bir delile
ulaşılmadığından haklarında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar
verildiği ifade edilmiştir.
42. Başvurucunun kolluk görevlileri hakkındaki şikâyeti
iki maddede toplanmaktadır. Birincisi devletin negatif yükümlülüğüne aykırı
olarak kamu görevlilerinin fiilî ve sözlü şiddete başvurmaları, ikincisi
devletin pozitif yükümlülüğünden olan koruma (önleme) yükümlülüğüne aykırı
olarak üçüncü kişilerin eylemlerine karşı başvurucuyu koruyamamalarıdır.
43. Başvuruda öncelikle devletin negatif yükümlülüğüne,
ardından önleme yükümlülüğüne ilişkin ihlal iddiaları değerlendirilecektir.
a. Kötü Muamele
Yasağının Negatif Yükümlülüğü Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
45. Etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için
öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için makul ve şüpheden uzak
kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve
tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de
oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde etkili bir soruşturma
yükümlülüğün gerekliliğinden bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014,
§ 28).
46. Öte yandan bir şikâyet yapılmadığında bile kötü
muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
116).
47. Bu noktada kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına
alındığı ancak salıverildiği zaman ya da salıverilmeden önce vücudunda
yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu
hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede
bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili
iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde kötü muamele yasağı
bağlamında açık sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 94).
48. Öncelikle somut olayda soruşturma dosyasında
başvurucunun gözaltına alındığına ilişkin resmî bir kayıt bulunmamaktadır.
Başvurucu, kalabalık bir grup tarafından yaralandığı esnada kolluk
görevlilerince olaya müdahale edilmiş ve koruma amacıyla devlet hâkimiyeti
altına alınmıştır. Başvurucu; soruşturmanın seyrini doğrudan etkileyecek adli
sağlık raporunun alınması ve tedavisinin yapılabilmesi amacıyla hastaneye
götürülmüş, ardından protesto amacıyla toplanan 200 kişilik topluluğun
başvurucuya zarar verme ihtimali nedeniyle alınan güvenlik önlemleri
çerçevesinde, savunması ve şikâyeti tespit edilmek üzere farklı bölge jandarma
karakoluna götürülmüştür. Başvurucu, ifadesinden sonra serbest bırakılmış ise
de kendi rızasıyla bir müddet daha karakolda kalmıştır.
49. Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma
Yönetmeliği'nin 9. maddesinin birinci fıkrası -fıkranın yakalanan kişinin
gözaltına alınacak olması veya zor kullanılarak yakalanması hâllerinde hekim
kontrolünden geçirilmesini öngördüğü- dikkate alındığında gözaltına alındığına
dair bir veri bulunmayan başvurucunun iddiasının aksine karakoldaki ifadesinden
sonra hakkında yeniden bir sağlık raporu alınmaması somut olay açısından
anlaşılabilir görülmektedir.
50. Kaldı ki hastanede alınan ilk sağlık raporu ile
başvurucu tarafından olaydan üç gün sonra Tarsus'ta alınan sağlık raporları
birbiriyle uyumlu olup başvurucunun fiilî şiddete maruz kaldığı açıktır. Bu
durumda başvurucu kolluk kontrolünden çıkarılırken alınacak başka bir rapor,
sadece diğer sağlık raporlarını teyit eder şekilde başvurucunun yaralanmasını
tespit edecek niteliktedir. Dolayısıyla rapor başvurucunun yaralanmasının
sorumlularını tespit edecek mahiyette olmadığından ifadesi alındıktan sonra
başvurucu hakkında yeniden sağlık raporu alınmaması eksiklik olarak görünmemekte,
başvurucunun darbedildiği hususunda zaten tereddüt bulunmamaktadır.
51. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı
varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde
kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama
sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur
olduğunu ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta
bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları
gerektiğini belirtmek gerekir. Bu kapsamda mağdur olduğunu ileri süren
kişilerin olgulara dayanmayan, yetersiz açıklamaları, iddialarını delillerle
desteklememesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin
yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri gibi hususlar
kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir
olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma
başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü
bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi- söz
konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma
yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini
söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426,
12/12/2018, §§ 45, 46).
52. Bununla birlikte kişilerin iddialarını desteklemek
için yetkili makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de
bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek
için bu konuda haklı bir neden ileri sürülmediğinde kişilerin iddialarını
desteklemek için kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine
getirdiklerine kanaat getirmek durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz
konusu iddialar savunabilir düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddialarının incelenebilmesi mümkün olmamaktadır (Beyza Metin,
§ 47).
53. Somut olayda başvurucu, kolluk görevlileri tarafından
kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin iddialarının tamamını 2/2/2016 tarihli
şikâyet dilekçesiyle öne sürmüştür. Olaydan yaklaşık beş ay sonra kamu
makamlarına başvuran başvurucu, şikâyet etmek için beklemesinin nedenini
soruşturma aşamasında veya bireysel başvurusunda açıklamamıştır.
54. Başvurucu, olay tarihinde veya hakkında ikinci adli
raporun düzenlenmesi nedeniyle müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde kamu
görevlilerinin fiilî ve sözlü şiddette bulunduğundan bahsetmemiş; şikâyetlerin
tamamını üçüncü kişilerin eylemlerine hasretmiştir. Kolluk görevlilerinden korktuğu
veya çekindiği için şikâyetçi olmadığına ilişkin beyanı bulunmayan başvurucu
kolluk memurlarını şikâyet etmesine rağmen söz konusu şikâyetinin soruşturma
makamlarınca dikkate alınmadığına dair bir iddiada da bulunmamıştır.
55. Öte yandan meydana geldiği ileri sürülen şiddet olayı
ile şikâyet tarihi arasındaki beş aylık süre, delilerin kaybolmasına sebep
olacak ve olaya ilişkin detayların ortaya çıkarılmasını engelleyecek
uzunluktadır. Ayrıca başvurucu da soruşturma makamlarına veya Anayasa Mahkemesine
şikâyete konu iddialarını destekleyen somut bir delil sunmamıştır. Dolayısıyla
başvurucunun kolluk memurları tarafından hakarete uğrayıp darbedildiğine
ilişkin şikâyetlerinin esastan incelenebilmesi için makul olarak beklenen her
şeyi başvurucunun yerine getirdiğine kanaat getirmek mümkün görünmemektedir.
56. Başvurucunun kolluk görevlilerince kötü muameleye
maruz kaldığına ilişkin şikâyetleri, tüm aşamalarda tutarlı ve birbiriyle
uyumlu şekilde ileri sürülmemiş; ayrıca uygun ve yeterli delille desteklenmemiştir.
Başvurucunun iddialarını desteklemek için zamanında yetkili makamlara
başvurmadığı da ortadadır. Bu nedenle başvuru konusu yapılan soruşturmada,
iddiaların delil ile desteklenmediği için savunulabilir olmadığı açıklanarak
kamu görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına yönelik karar
verilmesinde bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının negatif
yükümlülüğü yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kötü Muamele
Yasağının Koruma (Önleme) Yükümlülüğü Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Soruşturma makamlarının suçu önlemek veya suçtan
caydırmak amacıyla insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynakları değerlendirerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin
tercihini dikkate alarak bunu önleme yükümlülüğü, yetkililer üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Önleme yükümlülüğün ortaya çıkması için
yetkililerce belirli bir kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik gerçek ve
yakın bir tehlikenin bulunduğunun bilinmesi ya da bilinmesi gereken durumların
varlığı kabul edildikten sonra böyle bir durum dâhilinde, makul ölçüler
çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında bu tehlikenin
gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde kamu makamlarının önlem almakta başarısız
olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Ancak bu konu, her davada kendi
koşullarıyla değerlendirilmelidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 53; Z.C. [GK], B. No: 2013/3262,
11/5/2016, § 85).
59. Başvurucu, kamu görevlilerinin olaya geç müdahale
etmesi (eylemsizliği) nedeniyle devletin önleme yükümlüğünün de ihlal
edildiğini iddia etmiştir.Başvuru dosyası kapsamındaki bilgi ve belgeler ile
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara göre kolluk kuvvetleri mahalle
muhtarının ihbarıyla başvurucuya yönelen yakın tehditten haberdar edilmiştir.
Dolayısıyla başvurucunun yaralanması olayı kamu makamlarınca öngörülmüştür. Bu
aşamadan sonra başvurucunun yaralanmasının önlenmesi amacıyla kolluğun makul
tedbirleri alıp almadığı değerlendirilmelidir.
60. Olay Tutanağına göre ihbarı alan jandarma görevlileri
ihbarı teyit ettikten sonra 20-25 dakika içinde, olayı önlemeye yönelik
hazırlıklarını tamamlayarak yola çıkmış ve başvurucuyu uyarmak üzere
aramışlardır. Başvurucuyla yapılan telefon görüşmesinden yaklaşık 12 dakika
sonra başvurucunun bulunduğunu bildikleri eve gelmişseler de başvurucunun
mahalle meydanına zorla götürülmesi nedeniyle başvurucuya ulaşamamışlardır.Bu
durumda kolluk kuvvetlerinin ihbarı almasıyla olay yerine gelmesi arasında
30-40 dakikalık bir süre bulunmaktadır ki alınacak önlemlerin belirlenmesi ve
organizasyon hazırlıkları açısından bu süre uzun sayılamayacaktır.
61. Başvurucuya ulaşamayan görevliler, başvurucunun
mahalle meydanına götürüldüğünü öğrenmeleri üzerine meydana gitmiştir. Kolluk
görevlilerinin meydana varma süresi bilinmemekle birlikte başvurucunun jandarma
ile yaptığı telefon görüşmesinden yaklaşık 40-45 dakika sonra jandarmanın olay
yerine geldiğini ifade ettiği dikkate alındığında kolluğun yaklaşık 10-15
dakika içinde meydana ulaşmış olduğu ve olaya müdahale süresinin somut olayın
koşullarında makul olduğu değerlendirilmektedir.
62. Diğer yandan kolluk görevlileri başvurucuyu kalabalık
bir grubun elinden kurtardıktan sonra yeniden zarar görmesini engellemek
amacıyla ertesi sabaha kadar gereken güvenlik önlemlerini almış ve başvurucuya
eşlik etmiştir. Kolluğun olaya müdahalesinden sonra üçüncü kişilerce başvurucuya
yönelik bir saldırı gerçekleşmemiştir.
63. Aşamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvurucunun kolluğun olaylara müsamaha gösterdiği veya bilinçli olarak olay
yerine geç geldiği iddiasını doğrular mahiyette bir olgu tespit edilmemiştir.Dolayısıyla
somut olayda kamu makamlarının önlem almakta başarısız olduğundan söz
edilemeyecektir. Bu nedenle devletin önleme yükümlülüğünün ihlal edilmediğinin
açık olduğu anlaşılmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının koruma
yükümlülüğü yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının usul boyutu yönünden ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının negatif yükümlülüğü yönünden
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kötü muamele yasağının koruma (önleme) yükümlülüğü
yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 13/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.