TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BÜLENT SİNAN KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/1854)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Olcay ÖZCAN
|
Başvurucu
|
:
|
Bülent Sinan
KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Naci
ÖZER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal güvenlik yaşlılık aylığının ödenmeye
başlandığı tarihten itibaren geçerli olacak şekilde iptal edilmesi ve
başvurucunun geriye dönük olarak borçlandırılması nedeniyle mülkiyet hakkının;
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek olmadığını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Emekli olan başvurucu 1957 yılında doğmuş olup İstanbul
ilinde ikamet etmektedir.
9. Başvurucunun 30/6/2006 tarihli tahsis talebine istinaden
1/7/2006 tarihinden itibaren başvurucuya yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
10. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından başvurucunun
çalıştığı işyerlerinden A. Metal Ürünleri San. Tic. Ltd. Şti.de (Şirket) 2008
yılında yapılan denetim sonucunda düzenlenen müfettiş raporuna istinaden
işyerinden yapılan sigortalılık bildirimlerinin sahte olduğu gerekçesiyle
iptaline karar verilmiştir.
11. Başvurucunun Şirketteki 13/1/2004-23/5/2006 yıllarına ait
sigortalılık bildirimlerinin iptal edilmesi, yaşlılık aylığını alma şartlarını kaybetmesine
yol açmış ve SGK tarafından yaşlılık aylığı sonlandırılmıştır. 17/4/2009
tarihli SGK yazısı ile başvurucuya 1/7/2006-19/4/2009 tarihine kadar yapılan
20.976,17 TL maaş ödemesinin yasal faizi ile birlikte 23.593,96 TL olarak
19/5/2009 tarihine kadar geri ödenmesi gerektiği bildirilmiştir.
12. Başvurucu 26/5/2009 tarihinde, SGK işleminin iptali ve
19/5/2009 tarihinden sonraki dönemde ödenmeyen yaşlılık aylıklarının ödenmesi
istemiyle SGK ve Şirket aleyhinde dava açmıştır.
13. Mahkeme 21/7/2011 tarihinde davanın kabulüne ve davaya konu
işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun yaşlılık
aylığının kesildiği 15/9/2009 tarihinden itibaren (bu ay dâhil) ödenmeyen
yaşlılık aylıklarının ödeme tarihine kadar oluşacak yasal faizlerine hak
kazandığını tespit etmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun
13/1/2004-23/05/2006 tarihleri arasında Şirkette fiilî çalışmasının bulunduğu
açıklanmıştır. Bu çerçevede başvurucu ile aynı dönemde çalışan komşu işyeri
tanıkları ile bordro tanığının beyanlarından başvurucunun söz konusu dönemde
davalı Şirkette fiilen çalıştığı tespitine yer verilmiştir.
14. Temyiz edilen karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesince (Daire)
6/11/2012 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararında, bu tür davaların kamu
düzenine ilişkin olması ve özel bir duyarlılıkla yürütülmesindeki zorunluluğa
işaret edilmiştir. Daire bu sebeple başvurucunun çalışmasının geçtiği iddia
edilen işyerinin mevcut olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini
vurgulamış, bu amaçla yeniden araştırma ve inceleme yapılması zorunluluğuna
dikkati çekmiştir.
15. Mahkeme, bozma kararına uymuş ve yeniden yapılan yargılama
sonucunda 7/5/2015 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesinde 10/6/2003 tarihli 4857 sayılı İş Kanunu'nun 92. maddesinin son
fıkrasına göre iş müfettişleri tarafından tutulan tutanakların aksi
kanıtlanıncaya kadar geçerli olacağı ve kurum müfettişleri tarafından yapılan
inceleme raporundaki tespitlerin aksini başvurucunun ispatlayamadığı
belirtilmiştir.
16. Bu karar, Dairenin 26/11/2015 tarihli ilamıyla onanarak
kesinleşmiştir. Nihai karar 5/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 25/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Yersiz
ödemelerin geri alınması" kenar başlıklı 96. maddesi şöyledir:
"Kurumca işverenlere, sigortalılara,
isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak
sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun
kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık
sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden
kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş
yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten
itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde
faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten
sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
...
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan
alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere
göre geri alınır.
... "
19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "I. Dürüst davranma" kenar
başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Herkes, haklarını kullanırken ve
borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk
düzeni korumaz. "
20. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun
"Yaşlılık aylığından yararlanma
şartları:" kenar başlıklı 60. maddesi şöyledir:
"Yaşlılık aylığından yararlanma esas ve
şartları aşağı da gösterilmiştir:
A) (Değişik: 23/5/2002-4759/1 md.) Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için sigortalıların;
a) Kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş
olması ve en az 7000 gün veya
b) Kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş
olması, 25 yıldan berisigortalı bulunması ve en az
4500 gün,
Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi
ödemiş olmaları şarttır.
...
H) Bu maddede belirtilen yaşlılık
aylıklarından yararlanabilmek için sigortalının çalıştığı işten ayrılması ve
yazılı istekte bulunması şarttır.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 28/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, açtığı davanın makul sürede sonuçlanmadığını
iddia etmektedir.
23. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018
tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek
Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
24. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
25. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018,§§
27-36) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının
getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu
yolun etkililiğini tartışmıştır.
26. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
27. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum bulunmamaktadır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; şartları sağladığı gerekçesiyle 2006 yılında
kendisine yaşlılık aylığı bağlandığını, aradan üç yıl geçtikten sonra SGK'nın müfettiş raporuna istinaden çalıştığı Şirketteki
13/1/2004-23/5/2006 yıllarına ait dönemin sigortalılık bildirimlerini iptal
etmesi ve geriye dönük olarak borçlandırması nedeniyle mağdur olduğunu
belirtmiştir. Başvurucuya göre SGK inceleme ve denetleme görevini yerine
getirmemiştir. Başvurucu, çalışmadığı iddiasının iyi niyetli olmadığını ve
işlem nedeniyle zor duruma düştüğünü ileri sürmüştür. Başvurucu sonuç olarak bu
gerekçelerle sosyal güvenlik ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
32. Başvurucunun bireysel başvuruya konu temel şikâyeti,
yaşlılık aylığının ödenmeye başlandığı tarihten itibaren geçerli olacak şekilde
iptal edilmesi ve geriye dönük olarak borçlandırılmasına yöneliktir. Başvurucu
bu şikâyeti kapsamında sosyal güvenlik ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir. Başvurucunun belirtilen şikâyetinin, özü itibarıyla mülkiyet
hakkının ihlali iddiasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki sosyal
güvenlik hakkı, Anayasa’nın 60. maddesinde güvence altına alınmış olmakla
birlikte Sözleşme ve buna ek olarak Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamında bulunmamaktadır (Mehmet Hadi Tunç,
B. No: 2013/1958, 7/7/2015, § 28). Bu nedenle başvurucunun söz konusu
iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
34. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir" denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye
bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı,
ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı
hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda,
mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve
gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni hakların ve
fikrî hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve
diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
35. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal
güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta, önceden
prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir
ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili
mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına
giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, B. No:
2013/2166, 25/6/2015, § 36).
Ayrıca mülkiyet hakkının belli şartlar altında ortadan kaldırılması, onun en
azından ortadan kaldırılıncaya kadar mülk olarak
kabul edilmesine engel teşkil etmez (Bülent
Akgül, B. No: 2013/3391, 16/9/2015, § 56).
36. Somut olayda SGK tarafından başvurucuya 2006-2009 yılları
arasında ödenen yaşlılık aylığı iptal edilmiş ve başvurucu geriye yönelik
olarak borçlandırılmıştır. Yaşlılık aylığının başvurucuya ödenmesiyle
başvurucunun mevcut mal varlığı hâline geldiği tartışmasızdır. Bu nedenle
bunların ilgili mevzuatta öngörülüp öngörülmediğinin tartışılmasına dahi
girilmeksizin Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk olduklarının kabulü
gerekir.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
37. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, üzerinde tasarruf etme, ürünlerinden yararlanma imkanı verir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32).
Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü
üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet
hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan
ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Ayrıca meşru beklenti teşkil eden mülk edinme
beklentilerini zedeleyici kamu işlem ve eylemleri de mülkiyet hakkına müdahale
oluşturur (Süleyman Oktay Uras ve Sevtap Uras, B. No: 2014/11994, 9/3/2017, § 57).
38. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer
verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin
çerçevesi belirlenmiştir. Mülkten yoksun
bırakma ve mülkiyetin kontrolü
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma
şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının
kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike
tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi toplum yararı gözetilerek belirlenmekte
veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise
genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin
kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
39. Başvurucuya ödenen yaşlılık aylığının iptal edilmesi ve
2006-2009 yılları arasındaki dönemde yapılan ödemelerin de başvurucudan geri
istenilmesi mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Anayasa Mahkemesi daha
önce benzeri başvuruları mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne veya
düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelemiştir (Kuddis Büyükakıllı, B.
No: 2014/3941, 5/10/2017, § 45; Fatma Ülker
Akkaya, B. No: 2014/18979, 22/2/2018, § 46). Somut olayda da aynı
ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
41. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca temel
hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna
dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek
yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve
Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
42. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken
ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde
diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kuralların
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
43. Başvurucuya 2006 yılından itibaren ödenen sosyal güvenlik
yaşlılık aylığının ödenmeye başlandığı tarihten geçerli olacak şekilde iptal
edilmesi ve başvurucunun geriye dönük olarak borçlandırılması işlemlerinin
dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanun'un 60. maddesidir.
44. 506 sayılı Kanun'un mezkûr 60. maddesinde yaşlılık aylığı
tahsisi için gerekli şartlar düzenlenmiştir. SGK tarafından fiilî çalışmaya
dayanmadığı belirlenen 13/1/2004-23/5/2006 yıllarına ait dönemin sigortalılık
bildirimleri nedeniyle başvurucunun yaşlılık aylığı sonlandırılmıştır.
Dolayısıyla anılan hükmün, 2006-2009 yılları arasındaki döneme ilişkin ödenen
yaşlılık aylığının başvurucudan geri istenilmesi ve ileriye yönelik ödemenin de
durdurulması biçimindeki müdahalenin kanuni dayanağının olduğu sonucuna
ulaşılmaktadır. Diğer taraftan yersiz ödenen sosyal güvenlik ödemelerinin geri
alınmasına ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun'nun 96.
maddesinde düzenleme bulunduğu görülmektedir.
(2) Meşru
Amaç
45. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına
imkân vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §
53).
46. Sigortalılık süresini doldurmamış bir kişiye yaşlılık aylığı
bağlanmamasının temelinde yatan amaç, sosyal güvenlik sisteminin korunması ve
devamlılığının sağlanmasıdır. Bu amacın kamu yararına dönük olduğu açıktır.
47. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı
işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda
kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden
kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin
sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda
bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle
ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir.
Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz
verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074,
9/3/2016, § 74).
48. SGK tarafından başvurucunun 13/1/2004-23/5/2006 yıllarına
ait dönemde fiilî çalışmasının bulunmadığı tespit edilmiş olduğundan,
başvurucudan 2006-2009 yılları arasındaki döneme ilişkin ödenen yaşlılık
aylığının geri istenilmesinin ve ileriye yönelik ödemenin durdurulmasının kamu
yararı amacına dayandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle müdahalenin meşru bir
amacının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
49. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
50. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
51. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın 13. ve
35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin
öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur.
Diğer taraftan müdahalede bulunulurken takip edilen kamu yararı amacını
gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi
araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek
konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın
tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir
yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak
idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın
müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması
durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması
mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen
aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde
oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (benzer yöndeki kararlar için bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763,
24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu,
B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
52. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır.
Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan
ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (bkz. Arif Güven, B.
No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
53. Orantılılık ilkesi değerlendirilirken dikkate alınması
gereken hususlardan biri de kamu makamlarının tutum ve davranışlarıdır. Bu
bağlamda idarenin iyi yönetim
ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetim ilkesi, kamu yararı kapsamında
bir konu söz konusu olduğunda kamu makamlarının uygun zamanda, uygun yöntemle
ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir. Bu bağlamda
idarelerin kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere yüklememeleri
gerekir (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi
A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 100; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 68).
54. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde; idarenin hatalı işlemi
karşısındaki tutumunun yanında, işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı
işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz
gibi yaptırımların öngörülüp öngörülmediği önem arz etmektedir (Tevfik Baltacı, § 71).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
55. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri yönünden
tartışılmayı gerektirir bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde durulması
gereken müdahalenin orantılı olup olmadığıdır. Bu itibarla uygulanan tedbirle
başvurucuya aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti
gerekmektedir.
56. Olayda başvurucu, yaşlılık aylığı şartlarını taşıdığı gerekçesiyle
30/6/2006 tarihinde SGK'ya başvurmuştur. Anılan
talebi kabul edilen başvurucuya 1/7/2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı
bağlanmıştır. SGK tarafından başvurucunun çalıştığı işyeri olan A. Metal
Ürünleri San. Tic. Ltd. Şti'de 2008 yılında yapılan
denetim sonucunda düzenlenen müfettiş raporuna istinaden işyeri tarafından
yapılan sigortalılık bildirimlerinin sahte olduğu gerekçesiyle iptaline karar
verilmiştir. Buna bağlı olarak da Şirkette fiilî çalışması bulunmadığı
değerlendirilerek yaşlılık aylığı iptal edilmiş ve başvurucu geriye yönelik
olarak borçlandırılmıştır.
57. İfade edildiği üzere ölçülülük bağlamında iyi yönetişim
ilkesi; mülkiyet hakkı kapsamında yapılan incelemelerde hususi bir öneme
sahiptir. Bu çerçevede kamu otoritelerinden beklenen sosyal güvenlik hakkından
doğan ödemeler gibi bireylerin hayatlarını devam ettirmesi bakımından büyük
öneme sahip konularda azami özenin gösterilmesidir (bkz. §§ 49, 50). Anayasa Mahkemesi daha önce kamu
makamlarının uygun zamanda, uygun yöntemle ve tutarlı olarak hareket etme
sorumluluğu ile başvurucunun tutum ve davranışlarını gözeterek benzeri
başvuruları incelemiştir. Suzi Alyüz (B.
No: 2013/679, 20/4/2016) kararında başvurucuya yaklaşık sekiz buçuk yıl boyunca
yapılan yaşlılık aylığı ödemelerinin, geçmişte yapılan usulsüz prim girişleri
nedeniyle kanuni faizi ile birlikte iadesinin istenmesinin başvurucunun ağır
kusuru nedeniyle ölçülü bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır (Suzi Alyüz, §§ 45-63). Uğur Ziyaretli
(B. No: 2014/5724, 15/2/2017) kararında ise başvurucunun emekliye ayrıldıktan
sonra tekrar çalışmaya başlaması üzerine yersiz olarak ödenen yaşlılık
aylıklarının, başvurucunun ve idarenin müterafik
kusurlarına rağmen ana paranın çok üzerinde bir miktarda faizle geri
istenildiği olayda, bütün külfetin başvurucuya yükletilmesi nedeniyle ölçüsüz
bir müdahale olduğu değerlendirilerek faiz talebi yönünden mülkiyet hakkının
ihlaline karar verilmiştir (Uğur Ziyaretli, §§ 69-78).
58. Başvuruya konu olayda, yaşlılık aylığının bağlanması
yönündeki işlem idarenin tasarrufu ve
gözetimi altında gerçekleştirilmiştir. Ancak somut olayda
başvurucunun yaşlılık aylığı şartlarını taşıdığına dair idarece yapılan tespit
sigortalılık bildirimlerinin gerçek olması temeline dayanmaktadır. Her ne kadar
başvurucu 2004-2006 yılları arasında Şirket tarafından düzenlenen
beyannamelerin ve çalışma olgusunun SGK tarafından kabul edilerek yaşlılık
aylığı bağlandığını ileri sürse de başvurucunun yapılan yargılama neticesinde
bu işyerinde fiilen çalıştığını ispatlayamadığı anlaşılmaktadır. Şirket
tarafından yapılan bildirimlerin sahteliğinden tek başına SGK'nın
sorumlu tutulması mümkün olmadığı gibi başvurucunun yapılan bildirimlerin
sahteliğini bilebilecek durumda olduğu da açıktır.
59. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinde sigortalılara fazla veya
yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu kanun kapsamındaki her türlü
ödemelerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuş olması hâlinde, bu
ödemelerin yapıldığı tarihlerden itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile
birlikte geri alınacağı hüküm altına alınmıştır. Başvurucu, iadesi istenilen
alacağın faizine veya topluca kendisinden istenildiğine yönelik bir şikâyette
bulunmamış, yalnızca anılan dönemde fiilen çalıştığını belirterek işlemin
tümden yanlış olduğunu savunmuştur. Yapılan yargılama neticesinde fiilen çalışma
olgusunu ispat edemeyen başvurucunun yaşlılık aylığının iptal edileceğini ve
5510 sayılı Kanun'un 96. maddesine göre usulsüz olarak aldığı aylıkların
iadesinin isteneceğini öngörebilecek durumda olduğu kanaatine varılmıştır.
60. Bu kapsamda başvurucunun mülkiyet hakkına, yaşlılık
aylığının iptal edilmesi ve ödenen yaşlılık aylıklarının iadesinin istenmesi
yönünde yapılan müdahalenin, meşru amacı ile karşılaştırıldığında ve
başvurucunun kusurunun ağırlığı gözetildiğinde şahsi olarak başvurucuya aşırı
bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Bu sebeple müdahalenin içerdiği
kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil
dengenin başvurucu aleyhine bozulmadığı sonucuna varılmıştır.
61. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.