TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SALİH AZKIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/1861)
|
|
Karar Tarihi: 21/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Salih AZKIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Cihan
KOÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, maluliyete sebep olan bedensel rahatsızlık nedeniyle
meydana gelen zararların tazmini için açılan davada süre aşımı yönünden ret
kararı verilmesinin mahkemeye erişim hakkının ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde 2014
yılına kadar uzman erbaş olarak görev yapmıştır.
9. Başvurucu 10/9/2012 tarihinde posta komutanı olarak görev
yapmakta iken itfaiye kısmında oluşan arızayı tamir ettiği sırada çıktığı
merdivenin kırılması sonucu yaralanmıştır. Bu kaza sonucu başvurucunun sol
ayağı üç yerinden kırılmıştır.
10. Başvurucunun tedavisi Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA)
tarafından yapılmış ve 17/12/2012 tarihinde kendisine iki ay süreyle istirahat
raporu verilmiştir.
11. Takip eden süreçte başvurucu hakkında muhtelif tarihlerde
raporlar düzenlenmiştir. 22/3/2013, 29/5/2013 ve 31/5/2013 tarihlerinde
düzenlenen raporlarda başvurucunun bazı spor faaliyetlerinden muaf tutulması
gerektiği, sınıfı görevini ve yurt dışı görevini yerine getirebileceği yönünde
tespitlerde bulunulmuştur. Başvurucu 16/5/2013 ile 18/12/2013 tarihleri
arasında yurt dışı görevinde bulunmuştur.
12. Başvurucuya 2014 yılı içinde de hava değişimi izinleri
verilmiş, son olarak 31/3/2014 tarihli GATA raporu ile başvurucunun sol ayak bileği eklem kısıtlılığı nedeniyle
TSK bünyesinde görev yapamayacağı
tespit edilmiş ve TSK ile ilişiği kesilmiştir.
13. Başvurucu 10/11/2014 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına
başvurarak askerî görev nedeniyle yaralanması ve malul hâle gelmesi nedeniyle
uğradığını ileri sürdüğü 350.000 TL maddi, 50.000 TL manevi zararının tazmin
edilmesini istemiştir.
14. Talep, cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmiştir.
15. Başvurucu, zımnen ret kararının ardından 16/1/2015 tarihinde
maddi ve manevi zararlarının ödenmesi istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
(AYİM) nezdinde tam yargı davası açmıştır.
16. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 4/11/2015 tarihli kararıyla
maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan tam yargı davasını süre aşımı
yönünden reddetmiştir.
17. Ret gerekçesinde öncelikle 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun dava açma süresine ilişkin
hükümlerine yer verilerek idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların
dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle
öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren
beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini
istemelerinin şart olduğu, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ret
işleminin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları
gerektiği hatırlatılmıştır. Başvurucunun yaralanmanın meydana geldiği kazanın
ardından gerçekleşen tedavi süreci sonunda düzenlenen 31/5/2013 tarihli raporla
eylem ve eylemden doğan zararı öğrendiği belirtilen gerekçede başvurucunun
31/5/2013 tarihinden itibaren bir yıl içinde zararının tazmini istemiyle
idareye başvurması gerekirken 10/11/2014 tarihinde yaptığı başvuru üzerine
açtığı davanın süre aşımına uğradığı ifade edilmiştir.
18. Başvurucu nihai kararı 25/1/2016 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 29/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. İlgili hukuk
için bkz. Tolgahan Orhon, B. No: 2015/11349, 14/11/2018, §§
21-29.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 21/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; uğradığı zararı bir bütün olarak 31/3/2014 tarihinde
tanzim edilen sağlık raporu ile öğrendiğini, benzer durumda olan personel
hakkında süre koşulunun aşıldığını ve tazminata hükmedildiğini, AYİM'in yapısı nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir mahkemece
yargılama yapılmadığını belirterek Anayasa'nın 2., 10., 36., 40. ve 125.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyeti, Mahkemenin dava açma
süresine dair hukuk kurallarını katı bir yorumla hatalı değerlendirdiği
iddiasına müteallik olduğundan başvuru mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "... ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye
erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
27. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek
anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
31. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
32. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin mahkeme kararının
1602 sayılı mülga Kanun'un 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla
somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
33. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde idari
işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en
genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin
bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı
bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1)
Genel İlkeler
34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde
kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle
getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
35. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını
kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
36.Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili
derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut
olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının
doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun
kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava
hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar
Çoban, § 66).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
37. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda
da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada
idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı
bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya
yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (bkz. Mehmet Çınar ve Nuray Çınar, B. No:
2015/4807, 19/4/2018, § 46).
38. Bireysel başvuruya konu olayda; başvurucunun 10/9/2012
tarihinde askerî görev sırasında yaralandığı ve bu yaralanma sonucu oluşan
rahatsızlığın sağlık raporları ile belgelendiği hususlarında ihtilaf
bulunmamaktadır. Başvurucunun 2012 ve takip eden yıllarda yapılan muayeneleri
ve düzenlenen raporlar itibarıyla bedensel rahatsızlıktan haberdar olduğu açık
ise de 31/3/2014 tarihli rapora değin bu rahatsızlığın görevini yapmasına engel
teşkil edecek boyutta olduğundan haberdar bulunmadığı açıktır.
39. Başvurucunun tedavi süreci devam etmekle birlikte TSK
bünyesindeki statüsünü koruduğu, hatta 16/5/2013 ile 18/12/2013 tarihleri
arasında yurt dışı görevde de bulunduğu dikkate alındığında uğradığını ileri
sürdüğü zararı ancak TSK bünyesinde görev yapamayacağını bildiren raporun
ardından tam olarak değerlendirebilmesi mümkündür. Bu itibarla başvurucunun
zararını değerlendirmesine imkân tanımayan 31/5/2013 tarihli rapor esas
alınarak uğradığı zararla ilgili idari başvuru yapmak suretiyle dava açmasının
beklenmesi başvurucuya orantısız bir külfet yüklemektedir.
40. Buna göre Mahkemenin dava açma sürelerini belirlemesine
ilişkin yorumunun başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum
olduğu ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek
neredeyse imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan
hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
42. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varıldığından başvurucunun diğer iddialarının
incelenmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
44. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
45. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
46. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
47. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesi 1602 sayılı mülga Kanun'un katı bir
şekilde yorumlanması sonucu davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut
başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
49. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken
iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet
ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
50. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (AYİM İkinci
Dairesinin 4/11/2015 tarihli ve E.2015/318, K.2015/2082 sayılı kararı),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.