logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Murat Kılıç [1.B.], B. No: 2016/21201, 19/11/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MURAT KILIÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/21201)

 

Karar Tarihi: 19/11/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Umut FIRTINA

Başvurucu

:

Murat KILIÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; mal varlığına elkoyma tedbiri uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/9/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Soruşturma ve Kovuşturma Süreci

8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllar faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).

10. Başvurucu; İlk Hedef Hayvancılık Et ve Süt Ürünleri Gıda İnşaat Taahhüt Turizm Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, Asboğa Tarım Hayvancılık Gıda Pazarlama Sanayii ve Ticaret Anonim Şirketi, Arzen Dondurma Süt Tatlıları Unlu Mamülleri Gıda Turizm Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketi, Konaklı Konaklama İnşaat Taahhüt Ticaret ve Sanayii Anonim Şirketi, Kılıçoğlu Gıda Mamülleri İnşaat Taahhüt Turizm Dayanıklı Tüketim Malları Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketi ve Pado Dondurma Unlu Mamülleri Yemek Üretimi Organizasyon Hizmetleri Turizm Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketinin hissedarıdır.

11. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.

12. Başvurucu, Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan başlatılan soruşturma kapsamında 17/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.

13. Başvurucu 25/8/2016 tarihinde Başsavcılığa sevk edilmiştir. İfade tutanağına göre başvurucuya yöneltilen FETÖ/PDY terör örgütü üyeliği suçlamasına dair olay ve olgular açıklanmıştır. İfade esnasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur.

14. Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 25/8/2016 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Şüphelinin üzerine atılı suçun niteliği, 15/07/2016 tarihinde yaşanan olayların vehameti, atılı suçla ilgili kuvvetli suç şüphesini gösterir kolluk tutanakları, suçun yasada öngörülen yaptırımı ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, şüphelinin eylemleri ile olayların oluşuna göre atılı suç ile tutukluluk tedbirinin ölçülü olacağı, adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı ve şüphelinin kaçma olasılığı (5271 sayılı CMK'nın 100. maddesinde belirtilen katalog suçlardan oluşu) nedeniyle şüpheli Murat Kılıç'ın üzerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan CMK 100. maddesi gereğince tutuklanmasına, [karar verildi]."

15. Başvurucu 29/8/2016 havale tarihli dilekçesiyle tutuklama kararına itiraz etmiş, Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliği 6/9/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.

16. Başvurucu, tutuklama kararını 25/8/2016 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.

17. Başvurucu 19/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı 11/8/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma ve 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun'a muhalefet suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.

19. İddianamede, başvurucunun silahlı terör örgütü üyeliği ve terörizmin finansmanı suçlarını işlediği ileri sürülmüştür. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:

i. Başvurucunun, örgütle irtibatı ve iltisakı bulunduğu gerekçesiyle 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) ile kapatılan toplam altı dernek ve vakıfta üyelik kaydının bulunduğu, özellikle Erzurum'da örgüte müzahir olarak kurulması planlanan Vakıf Üniversitesinin oluşturulması amacıyla kurulan ve ayrıntıları iddianamede anlatılan Danışmend Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfının ve yine örgütün mali yapılanmasında oldukça önem arzeden Erzurum Girişimci İşadamları Derneğinin (ERGİAD) kurucuları arasında yer aldığı belirtilmiştir.

ii. Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) raporuna göre başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olma suçundan soruşturma yapılan başka kişilerle ve bu kişilere ait şirketlerle ticari ilişkilerinin bulunduğu ifade edilmiştir.

iii. Başvurucunun, örgütün önemli mensuplarının ve mütevellilerin katılmış oldukları Aziziye Kolejinde bulunan sekizgen olarak adlandırılan odada yapılan toplantılara katıldığı belirtilmiştir.

iv. Başvurucunun örgüt lideri Fetullah Gülen'i ziyaret etmiş olduğu, örgüt üyelerinin yer aldığı listede isminin mütevelliler arasında geçtiği hususlarına vurgu yapılmıştır.

20. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi 27/9/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama, Mahkemenin E.2017/643 sayılı dosyası üzerinden sürdürülmüştür. Mahkeme 8/2/2018 tarihli ilk duruşmasında başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...Sanık Murat Kılıç'ın tutuklulukta geçirdiği süre, Bylock'a ilişkin tespit ve değerlendirme tutanağında Wifi üzerinden giriş yapılmış olması ve sanığa ait işletmelerde halka açık keyfi bağlantıların olduğu, içerik yazışmalarında ve rehberde sanığa ait herhangi birşey bulunmamış olması, bu celse dinlenen tanıklar O.D, TB ve SA'nın sanığın lehine tanıklık yapmış olmaları ve aynı zamanda etkin pişmanlık kapsamında birçok kişiyi teşhis eden O.D'nin örgütsel toplantılarda sanığı görmediğini beyan etmesi, orantılılık ilkesi uyarınca ileride telefisi zor zararlara yol açmamak amacıyla ve tutuklamanın tedbir oluşu ve bu tedbirden elde edilmek istenen maksadın adli kontrol hükümleri ile de sağlanabileceği anlaşıldığından sanığın cmk 109/3-a ve b maddeleri uyarınca yurtdışı çıkış yasağı konulmak ve ikametinin bulunduğu kolluk kuvvetine haftanın pazartesi ve cuma günleri imza atmak suretiyle tahliyesine [karar verildi]."

21. Yapılan yargılama sonucunda Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/4/2019 tarihli kararıyla başvurucunun üzerine atılı suçlardan beraatine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...Sanığın bu faaliyetlerinin Yargıtay 16.CD 20/12/2017 tarihli2017/1862 esas- 2017/5796 Karar sayılı ilamı ile diğer yerleşik içtihatları ve genel hukuk ilkelerine göresanığın silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluluk içermemesi karşısında örgüt üyesi olarak kabul edilmesine yasal olanak bulunmamakla beraber sanığın 17-25 Aralık sürecinden sonra örgüt içerisinde yer aldığını gösterir yeterlilikte olmadığı, sanık aleyhine tanık Ç.G'nin ve gizli tanıkların beyanı dışında başkaca herhangi bir delilin de dosya kapsamında yer almadığı, savunmalarının aksi ispat edilemeyen sanığın silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluluk içeren yeterli eyleminin veya yardım kastıyla hareket ettiğine dair yeterli delilin dosya kapsamında bulunmadığı, bu anlatımlar ve 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesi gereğince sanığın cezalandırılabilmesi için gerekli ve yeterli koşulların oluşmadığı görülmüş olup sanığın üzerine yüklenen suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle CMK.nun 223/2-e. maddeleri gereğince müsnet suçdan beraatine karar verilmiştir.

...

Ayrıntıları bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde, söz konusu şirketlere ilişkin yapılan inceleme neticesinde, tüm mal ve hizmet alımları ile alınan-gönderilen havale işlemlerinde ilgililere herhangi bir sorumluluk atfedilemeyeceği, bu şirketlere ilişkin yapılan alımların suçtan elde edilen veya suçun konusu olan bir para/mal olduğunun somut olarka ortaya konulamadığı, dolayısıyla ilgililere herhangi bir sorumluluk atfedilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiş, sanıkların müştereken işletmekte oldukları şirketlere ilişkin mal alım-satımı, havale alım ve gönderim işlemlerinin ticari kaygı dışında herhangi bir örgütsel faaliyet içermediği hususunda mahkememizce tam bir vicdani kanı oluşmuş olup, örgütün finasmanın suçu açısından kesin, inandırıcı mahkumiyete esas alınabilecek fenni bir delilere ulaşılmadığı anlaşılmakla, bu anlatımlar ve 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesi gereğince sanığın cezalandırılabilmesi için gerekli ve yeterli koşulların oluşmadığı görülmüş olup sanığın üzerine yüklenen suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle CMK'nın 223/2-e. maddeleri gereğince müsnet suçtan sanıkların ayrı ayrı beraatine karar verilmiştir."

22. UYAP üzerinden yapılan incelemede dosyanın istinaf aşamasında derdest olduğu anlaşılmıştır.

B. Tedbir Kararına İlişkin Süreç

23. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca 17/8/2016 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararın tazmini amacıyla devir ve temliki ile bunlarla ilgili hak tesisini önlemek veya tasarruf yetkisini kısıtlamak için şüphelilere ait taşınmazlara, kara deniz veya hava ulaşım araçlarına, banka veya diğer mali kurumlardaki her türlü hesaba, gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara, kıymetli evraka, ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına ve diğer mal varlığı değerlerine el konulmasına karar verilmesi talep edilmiştir. Aynı yazı ile başvurucunun hissedarı olduğu altı şirketin kayıtlarına üçüncü kişilere devredilmesinin önlenmesi amacıyla şerh düşülmesine karar verilmesi de istenmiştir.

24. Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 17/8/2016 tarihinde, başvurucu ile diğer şüphelinin taşınmazları, hak ve alacakları ile vadeli ve vadesiz mevduat hesapları üzerine elkoyma tedbiri uygulanmasına ve bahsi geçen şirket kayıtlarına şerh konulmasına karar verilmiştir. Kararda, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesi ile 11/10/2006 tarihli ve 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun'un 17. maddesi dayanak olarak gösterilmiştir.

25. Başvurucu tarafından Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/8/2016 tarihli ve 2016/1973 Değişik İş sayılı kararı ile konulan tedbirin kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiş, talep Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/8/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

26. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı 31/10/2016 tarihli yazısı ile Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/8/2016 tarihli ve 2016/1973 Değişik İş sayılı kararının, Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/9/2016 tarihli ve 2016/2294 Değişik İş sayılı kararının, Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/9/2016 tarihli ve 2016/2477 Değişik İş sayılı kararının, Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/9/2016 tarihli ve 2016/2375 Değişik İş sayılı kararının, Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/10/2016 tarihli ve 2016/2677 Değişik İş sayılı kararının uygulama nedeniyle karışıklığa neden olduğunu belirterek anılan kararların kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Diğer taraftan Başsavcılık 17/8/2016 tarihli yazısındaki taleplerine ek olarak başvurucunun hissedarı olduğu MİM Unlu Mamüller Dondurma Sanayii ve Ticaret Limited Şirketinin kayıtlarına da şerh konulmasını ve tüm bu şirketlere Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) kayyum olarak atanmasına karar verilmesini istemiştir.

27. Talebi kabul eden Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 3/11/2016 tarihinde, başvurucu ile diğer şüphelinin taşınmazları, hak ve alacakları ile vadeli ve vadesiz mevduat hesapları üzerine elkoyma tedbiri uygulanmasına, bahsi geçen şirket kayıtlarına şerh konulmasına ve TMSF'nin şirketlere kayyum olarak atanmasına karar verilmiştir. Kararda, 5271 sayılı Kanun'un 128 ve 133. maddeleri, 1/9/2016 tarihli ve 29818 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 674 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 19. maddesinin ikinci bendi ile 5548 sayılı Kanun'un 17. maddesi dayanak olarak gösterilmiştir.

28. Anayasa Mahkemesince başvurucunun mal varlığına konulan tedbirin devam edip etmediği hususunda Mahkemeden bilgi talep edilmiş, Mahkeme 27/12/2018 tarihli yazısı ile mal varlığı üzerindeki tedbirin kaldırılması yönünde herhangi bir karara rastlanılmadığını bildirmiştir.

29. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava neticesinde Mahkeme elkoyma ve kayyum atama kararları ile şirketler üzerine koyulan şerhlerin kaldırılmasına, şirketlerin 8/1/2019 tarihinden itibaren başvurucuya teslimine karar vererek müsadere talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...Sanıkların hissedarı olduğu ve Erzurum Sulh Ceza Mahkemesinin 3/11/2016 tarih ve 2016/3108 değiş iş numarası üzerinden el konulan şirketlere ilişkin el koyma kararını ayrı ayrı kaldırılmasına, bu değişik iş kararı ile sanıklara ait şirketlerin yönetimi için atanmasına karar verilen kayyumluk kararınında kaldırılmasına, bu şirketlerin ceza dosyamız kapsamında devrini engelleyen tüm takkiyatların/şerhlerin ayrı ayrı kaldırılmasına, şirketlerin sanıklara karar tarihinden (08/01/2019) itibaren teslimine 8/1/2019 tarihli 8. celsede karar verildiği anlaşılmakla; söz konusu şirketlerin tck 55 maddesi gereğince müsaderesine ilişkin talebin suçtan hasıl olan kıymetler olduğunun ispatlanamamış olması nedeniyle reddine [karar verildi]"

IV. İLGİLİ HUKUK

30. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Ali Şeker, B. No: 2016/68962, 20/9/2018, §§ 27-34.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 19/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucu; tutuklama kararının hukuki olmadığını, tutuklama koşullarının gerçekleşmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş bildirmemiştir.

b. Değerlendirme

34. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

35. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

36. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

37. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Uygulanabilirlik Yönünden

38. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).

39. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 (1) Genel İlkeler

40. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

41. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).

42. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).

43. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme yahut değiştirme, tanık, mağdur ya da başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).

44. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).

45. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

46. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu 25/8/2016 tarihinde, Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğince silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

47. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

48. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kuvvetli suç şüphesini gösterir kolluk tutanaklarına, başvurucunun kaçma olasılığına ve suçun katalog suçlardan olması olgularına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14).

49. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ise başvurucunun, örgütle irtibatı ve iltisakı bulunduğu gerekçesiyle 667 sayılı KHK ile kapatılan toplam altı dernek ve vakıfta üyelik kaydının bulunmasına, Erzurum'da örgüte müzahir olarak kurulması planlanan Vakıf Üniversitesinin oluşturulması amacıyla kurulan ve ayrıntıları iddianamede anlatılan Danışmend Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfının ve yine örgütün mali yapılanmasında oldukça önem arzeden ERGİAD isimli derneğin kurucuları arasında yer almasına dayanılmıştır (bkz. §19). İddianamede ayrıca MASAK raporunda başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olma suçundan soruşturma yapılan başka kişilerle ve bu kişilere ait şirketlerle ticari ilişkilerinin bulunduğunun belirtildiği ifade edilmiştir. İddianamede tanık ifadelerinden yola çıkılarak başvurucunun örgüt toplantılarına katıldığı hususuna değinildikten sonra başvurucunun örgüt liderini ziyaret ettiği belirtilmiştir.

50. Başvurucunun, Danışmend Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı ve ERGİAD isimli derneğin kurucusu olmasının yanısıra 667 sayılı KHK ile kapatılan toplam altı dernek ve vakıfta üyelik kaydı bulunmaktadır. Bir kimsenin FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen bir dernek veya vakfa üye olması tek başına kuvvetli suç belirtisi olarak görülemez. Ancak FETÖ/PDY'nin faaliyetleri bakımından büyük önem taşıyan okul, dershane, gazete, dernek, vakıf vb. yerlerde kurucusu konumunda görev almanın buralarda çalışmaktan ayrı olarak değerlendirilmesi gerekir. Nitekim yapılanmanın illegal faaliyetlerinin -çoğu zaman- yasal kuruluşların faaliyetleri/bünyeleri içinde gizlendiği ve sürdürüldüğü ileri sürülmüştür.

51. FETÖ/PDY'nin önemli faaliyet alanlarından birinin sivil toplum kuruluşları olduğu birçok yargı kararında veya soruşturma belgesinde ifade edilmiştir. Soruşturma makamlarınca 667 sayılı KHK ile kapatılan bu sivil toplum kuruluşlarında kurucu düzeyinde görev almanın kişi ile FETÖ/PDY arasında örgütsel bir ilişki olduğuna dair kuvvetli bir belirti olarak kabulünün temelsiz ve keyfî bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün değildir.

52. Soruşturma mercilerince yapılan tespite göre başvurucunun anılan sivil toplum kuruluşlarında kurucu olarak yer aldığı, bu şekilde söz konusu kuruluşların kurucusu olarak sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durumun soruşturma makamlarınca terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez (benzer yöndeki kararlar için bkz. Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, §§ 45, 46, 47; Ali Şeker, B. No: 2016/68962, 20/9/2018, § 60).

53. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.

54. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.

55. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kaçma şüphesinin varlığına, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında olmasına, toplanma süreci devam eden delilleri etkileme imkânın bulunmasına ve adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir.

56. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 35) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 34; Gülser Yıldırım (2), § 148).

57. Darbe teşebbüsü sonrasındaki koşullar dolayısıyla soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Bu dönemde ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272;Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).

58. Somut olayda Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, kaçma şüphesinin varlığına, delillerin toplanma sürecinin devam etmesine, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14).

59. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.

60. Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).

61. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).

62. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçun niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

64. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

2. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

65. Başvurucu; soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı nedeniyle suçlamalara ilişkin temel delillere erişemediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

66. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.

b. Değerlendirme

67.Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması durumlarının kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini incelemiş ve soruşturma sürecinde, tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurların başvurucuya bildirilmiş olması durumunda bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 248-257). Somut olay bakımından soruşturma dosyası incelendiğinde tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurların başvurucuya bildirildiği ve tutukluluk durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda yeterli imkânın tanındığı anlaşıldığından anılan kararlardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.

68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

69. Başvurucu, mal varlığına el konulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

70. Bakanlık görüşünde özetle başvurucunun mal varlığı üzerindeki tedbirin 8/1/2019 tarihi itibarıyla kaldırıldığı, karar aleyhine Savcılık ile başvurucu tarafından istinaf yoluna başvurulduğu, dosyanın hâlen Erzurum Bölge Adliye Mahkemesinde derdest olduğu,başvurucu tarafından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat davası açma imkânı mevcut iken bu yola da başvurulduğuna dair bir kayıt bulunmadığı, kararın keyfilik ve bariz takdir hatası içermediği belirtilmiştir.

71. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

2. Değerlendirme

72. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).

73. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve E.2013/8830, K.2013/18335 sayılı, 23/9/2013 tarihli ve E.2013/14435, K.2013/21106 sayılı ve 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı ilamlarından da anlaşıldığı üzere 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı elkoyma işleminin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28).

74. Somut olayda, başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun taşınır ve taşınmaz mal varlığına tedbir konulmuş ve söz konusu tedbir işlemi 8/1/2019 tarihinde kaldırılmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolunda ileri sürmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.

75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mal varlığına tedbir konulmasına ilişkin şikâyetinin de diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Murat Kılıç [1.B.], B. No: 2016/21201, 19/11/2019, § …)
   
Başvuru Adı MURAT KILIÇ
Başvuru No 2016/21201
Başvuru Tarihi 19/9/2016
Karar Tarihi 19/11/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; mal varlığına elkoyma tedbiri uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Müsadere ve Elkoyma Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
153
127
134
141
142
267
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi