TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÖKHAN KOCA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/21870)
|
|
Karar Tarihi: 27/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Sinan
ARMAĞAN
|
Başvurucu
|
:
|
Gökhan KOCA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyle kamu görevinden
çıkarılmasına karar verilmesi nedeniyle Anayasa'da düzenlenen bir kısım ilke ve
hakların, sağlık durumuna rağmen ceza infaz kurumunda tutma nedeniyle kötü
muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucu, 17/11/2016 tarihli ek dilekçesiyle Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 73. maddesi uyarınca
tutukluluk hâlinin sonlandırılarak tedbiren
tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
5. Komisyonca tedbir talebinin ve başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. 11/11/2016 tarihinde Kırşehir E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Müdürlüğüne ve 15/11/2016 tarihinde başvurucuya yazılan müzekkerelere verilen
cevaplar sonrasında İkinci Bölüm tarafından 18/11/2016 tarihinde -başvurucunun sağlık hizmetlerine erişiminin derhâl
sağlanması şeklinde- tedbir kararı verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmıştır.
B. Başvuruya İlişkin
Süreç
10. Aksaray Emniyet Müdürlüğünde 3. sınıf emniyet müdürü olarak
görev yapan başvurucu hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Aksaray Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY'nin hiyerarşik
yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
11. Başvurucu, Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla
22/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu dört gün nezarethanede gözaltında tutulduktan
sonra 25/7/2016 tarihinde, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme,
savaş hâlinde olmanın sağladığı kolaylıkla Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı
silahlı isyan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmayı engellemeye teşebbüs ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından
tutuklanması istemiyle Aksaray Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk
edilmiştir.
13. Başvurucu, isnat edilen suçlardan Hâkimliğin 25/7/2016
tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
14. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Niğde Sulh Ceza
Hâkimliği 28/7/2016 tarihinde itirazı reddetmiştir. Karar başvurucuya 8/8/2016
tarihinde tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda tebliğ edilmiştir. Savcılık,
kanuni sürenin dolması nedeniyle başvurucunun tutuklunun hâlinin gözden
geçirilmesini talep etmiş; Hâkimlik 23/8/2016 tarihli kararıyla başvurucunun
tutukluluğunun devamına karar vermiştir. Başvurucunun bu karara itirazı Niğde
Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/9/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
15. Başvurucu 9/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Başvurucu bireysel başvuruda bulunduktan sonra 18/11/2016
tarihinde, yurt dışına çıkış yasağı ve karakolda imza atma yükümlülüğü şartıyla
serbest bırakılmıştır.
17. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
kamu davası açılmıştır. Aksaray 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama
sonucunda 15/11/2018 tarihinde başvurucunun beraatine
karar verilmiştir. Verilen karar istinaf edilmeden 24/12/2018 tarihinde
kesinleşmiştir.
C. Başvurucunun Sağlık
Durumuyla İlgili Süreç
18. Başvurucu; bireysel başvuru formunda 2012 ve 2015 yıllarında
üç kez beyin tümörü ameliyatı olduğunu, nükseden aynı hastalıktan 2016 yılı
Kasım ayında bir kez daha ameliyat olması gerektiğinin tedavisini sürdürdüğü
hastane tarafından kararlaştırıldığını fakat tutuklanması nedeniyle bunu
gerçekleştiremeyeceğini belirtmiştir. Sağ el ve ayağı ile vücudunun sağ
tarafının hastalığına bağlı olarak işlevini yerine getiremediğini dile getiren
başvurucu; ceza infaz kurumunda bulunan arkadaşlarının yardımıyla ihtiyaçlarını
giderdiğini, hastalığının tedavisi için hastaneye gitme talebinin kabul
edilmediğini ileri sürmüştür.
19. Kırşehir E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun tedbir talebinin
değerlendirilmesi amacıyla yazdığı cevap (bkz. § 6) içeriğinde başvurucuya
sunulan sağlık hizmetlerinden bahsedilmektedir. Söz konusu yazıda;
- 26/7/2016 tarihli ilk muayenesinde sağ beyin sapına batan 4,5 cm PCA tümörünün mevcut olduğu
şeklindeki sağlık fişiyle ceza infaz kurumuna kabul edildiği,
- 1/9/2016 tarihinde Kurum revirinde muayene edildiği, ötitis media (orta
kulak iltihabı) teşhisiyle tedavi edildiği ve reçete düzenlendiği,
- 11/11/2016 tarihinde Kurum revirinde muayene edildiği ve
bronşit teşhisiyle reçete düzenlendiği,
- Rahatsızlığı (iddia ettiği hastalığı) nedeniyle tutuklu
bulunduğu süre içinde Kurum revirine müracaat etmediği, bu nedenle hastaneye
sevkinin yapılmadığı,
- Anayasa Mahkemesinin yazısı üzerine 11/11/2016 tarihinde
Kırşehir Devlet Hastanesi (Hastane) Beyin Cerrahi Polikliniğine sevk edilerek
uzman doktor tarafından muayene edildiği, hemogram
biyokimya kan tahlili ve bilgisayarlı beyin tomografisi yapıldığı, tetkiklerin
değerlendirilmesinden sonra ilaçlı kranial beyin MR’ının çekilmesinin gerekip gerekmeyeceğine daha sonra
karar verileceği şeklinde tespitler yer almaktadır.
20. Cevap yazısında ayrıca başvurucunun 13/12/2004 tarihli ve
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. maddesi
kapsamında sağlık durumu nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında tutulup
tutulmayacağı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor tanzim edilmesi talebi olmadığı
belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun tutulduğu odada hâlihazırda on kişiyle
birlikte kaldığı, Ceza İnfaz Kurumunda aile hekimliği uygulaması yapıldığı,
08.00-00.00 saatleri arasında Ceza İnfaz Kurumunda sağlık hizmeti verecek
doktorların bulunduğu, diğer saatlerde ise hekimli
112 acil sağlık servisi temin edildiği, gerektiğinde il içine veya il dışına
götürülerek hükümlü ve tutuklulara sağlık hizmeti sunulduğu vurgulanmıştır.
21. Başvurucu; Anayasa Mahkemesinin yazısı (bkz. § 6) üzerine
sunduğu 17/11/2016 tarihli dilekçesiyle, beynindeki tümör nedeniyle 8/8/2016
tarihinde Kurum doktoruna başvurduğunu, beyninde tümör olduğunu ve tedaviye
ihtiyaç duyduğunu bildirdiğini, doktorun ise yasak olduğundan hastaneye sevk
yapamayacağını söylediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca Ceza İnfaz Kurumu
aracılığıyla Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığına hastaneye sevk edilmesi için
farklı tarihlerde dilekçeler yazdığını fakat taleplerinin karşılanmayarak
sevkinin sağlanmadığını belirtmiştir. Başvurucunun sunduğu belgelerden ilki
8/8/2016, sonuncusu 2/9/2016 tarihinde olmak üzere beş defa beyin tümörü
nedeniyle revire çıkma veya hastaneye sevk edilme şeklinde taleplerde bulunduğu
görülmüştür. Başvurucu 11/11/2016 tarihinde Kırşehir Devlet Hastanesine sevk
edildiğini, tetkikler yapıldığını ancak 14/11/2016 tarihinde tekrar hastaneye
gideceği ve MR için randevu verileceği söylendiği hâlde henüz bir işlem
yapılmadığını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca dilekçesine Aksaray Devlet
Hastanesinde düzenlenmiş olan 24/5/2016 tarihli genel sağlık kurulu raporu ile
özel hastanelerde yaptırdığı 10/5/2016 ve 13/7/2016 tarihli MR kayıtlarını,
18/3/2015 tarihli tedavi öyküsünü, 18/3/2015 tarihli, 180 gün süreli istirahat
raporunu eklemiştir.
22. Başvurucu 18/11/2016 tarihinde adli kontrol şartıyla serbest
bırakılmasından sonra 12/12/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine ek dilekçe
sunmuştur. Başvurucu söz konusu dilekçesinde, başvuru formunda belirttiği
hususları tekrar etmiş; ayrıca 11/11/2016 tarihinde yaptırdığı tahlillerden
sonra yetkililer tarafından MR randevusuna ilişkin bir açıklama yapılmadığından
ve tutulduğu yerin fiziki koşul ve imkânlarından bahsetmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 33-56) ile Fatma Müge Tekin ve
Özge Tekin (B. No: 2014/2504, 20/3/2019, §§ 26-39) başvuruları
hakkında verilen kararlar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 27/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hukuka Aykırı Bir
Şekilde Meslekten İhraç Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, hiçbir somut nedene dayanılmadan haksız şekilde
Resmî Gazete'de yayımlanan bir kanun hükmünde
kararname (KHK) ile görevinden ihraç edildiğini belirterek Anayasa'da güvence
altına alınan birtakım hakların ve ilkelerin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
26. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir (İsmail Buğra İşlek, B.
No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
27. Başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği, ilke olarak
Anayasa Mahkemesine başvurunun yapıldığı tarihteki duruma bakılarak
değerlendirilir. Ancak Anayasa Mahkemesi bazı durumlarda bireysel başvuru
yapıldıktan sonra oluşturulan yeni başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğine
de karar verebilir. Özellikle belli bir konudaki yapısal ve sistemik sorunlara
çözüm bulmak amacıyla sonradan oluşturulmuş bir yol söz konusu ise ikincillik
ilkesi, o konudaki temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarının -bu yol
vasıtasıyla- öncelikle idari ve yargısal makamlarca değerlendirilmesine imkân
tanınmasını gerekli kılabilir (Remziye Duman,
B. No: 2016/25923, 20/7/2017, § 35).
28. Bir başvuru yolunun tüketilmesinin gerekli olması için
ulaşılabilir olması, ihlal iddiaları yönünden makul bir başarı şansı sunma ve
yeterli giderim sağlama kapasitesini haiz olması gerekir. Belli bir başvuru
yolunun soyut olarak belirtilen nitelikleri haiz olması yeterli değildir. Bu
yolun uygulamada da anılan nitelikleri haiz olması ya da en azından haiz olmadığının
kanıtlanmamış olması gerekir. Bununla birlikte soyut olarak makul bir başarı
sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya ulaşmayacağına dair
şüphe, o başvuru yolunun tüketilmemesini haklı kılmaz. Özellikle sonradan
oluşturulan ve henüz uygulaması olmayan bir başvuru yolunun bu kapsamda
değerlendirilmesi gerekir (Remziye Duman,
§ 36).
29. 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 1. maddesiyle Anayasa'nın 120. maddesi
kapsamında ilan edilen ve 21/7/2016 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararıyla onaylanan olağanüstü hâl kapsamında, terör örgütlerine veya devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK)
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle başka
bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan KHK hükümleri ile tesis edilen
işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere
Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu (Komisyon) kurulmuştur.
30. Komisyon, başka bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan
kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları
değerlendirmek ve karara bağlamak üzere kurulmuştur. Komisyon; olağanüstü hâl
kapsamında doğrudan KHK'lar ile tesis edilen kamu görevinden, meslekten veya
görev yapılan teşkilattan çıkarma ya da ilişiğin kesilmesi, öğrencilikle
ilişiğin kesilmesi, dernekler, vakıflar, sendika, federasyon ve
konfederasyonlar, özel sağlık kuruluşları, özel öğretim kurumları, vakıf
yükseköğretim kurumları, özel radyo ve televizyon kuruluşları, gazete ve
dergiler, haber ajansları, yayınevleri ve dağıtım kanallarının kapatılması,
emekli personelin rütbelerinin alınması işlemleri hakkındaki başvuruları
değerlendirip karara bağlayacaktır. Ayrıca olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe
konulan KHK'lar ile gerçek veya tüzel kişilerin hukuki statülerine ilişkin
olarak doğrudan düzenlenen diğer işlemlerle ilgili de Komisyona talepte bulunma
hakkı verilmiştir.
31. 685 sayılı KHK'nın 7. maddesinde, Komisyonun başvuru almaya
başladığı tarihten önce yürürlüğe konulan KHK'larla ilgili olarak başvuru alma
tarihinden (17/7/2017) itibaren altmış gün içinde, bu tarihten sonra yürürlüğe
konulan KHK'larla ilgili olarak ise Resmî Gazete'de
yayımlanma tarihinden itibaren altmış gün içinde Komisyona başvuru
yapılabileceği, aynı KHK'nın 11. maddesinde de Komisyon kararlarına karşı idare
mahkemelerine başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır.
32. 685 sayılı KHK'nın geçici 1. maddesinin (3) numaralı
fıkrasına göre Komisyonun görev alanına giren konularda daha önce herhangi bir
yargı merciine başvurmuş veya dava açmış olanlar hakkında yargı mercilerince
karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve dosyalar yeni bir
başvuru şartı aranmaksızın incelenmek üzere Komisyona gönderilir. Anılan
düzenlemenin olağan kanun yollarına ilişkin olduğu açıktır. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yolu ise olağan nitelikte bir kanun yolu değildir. Açıklanan
nedenle Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurular 685 sayılı KHK'nın
geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamına girmemektedir. Dolayısıyla
somut bireysel başvuruların kabul edilebilirlik kriterleri bakımından
değerlendirilmesi gerekir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Sait Orçan, B.
No: 2016/29085, 19/7/2017; Ramazan Korkmaz,
B. No: 2016/36550, 19/7/2017).
33. Ayrıntıları Anayasa Mahkemesinin Remziye Duman (B. No: 2016/25923, 20/7/2017) kararında
belirtildiği üzere KHK ile kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan
teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği kesilenlere ilişkin ihlal iddiaları
incelendiğinde ilk bakışta ulaşılabilir, ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görünen, Komisyona başvuru
yolu tüketilmeden yapılan başvuruların incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, hâlen devam eden beyin tümörü hastalığının
tedavisi için hastaneye sevkinin sağlanmadığını, bu nedenle rahatsızlığının ilerlediğini,
sağlık durumuna rağmen tutuklu olarak ceza infaz kurumunda kalmasının yaşam
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve
eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz."
37. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi
imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir
şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532,
4/2/2016; Sabri Kaya, B. No:
2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B.
No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan,
B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu yaşadığı rahatsızlık sebebiyle
vücudunun sağ tarafını kullanamadığını ve birtakım günlük ihtiyaçlarının ceza
infaz kurumunda beraber tutulduğu kişiler tarafından karşılandığını belirtmiş
ise de başvurucunun tutulduğu yerin koşullarının fiziki durumuna göre uygun bir
yer olmadığına veya bazı şart ve imkanlarının iyileştirilmesi gerektiğine
ilişkin bir şikâyeti bulunmamaktadır. Kaldı ki başvurucunun infaz hâkimliğinden
buna ilişkin bir talebi olduğuna veya talebi olup da reddedildiğine ilişkin bir
beyanı da yoktur. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin yaşadığı rahatsızlığa
rağmen hastaneye sevkinin yapılmayarak ceza infaz kurumunda tutulması temelinde
incelenmesi gerekmiştir. Bu nedenle başvuru Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde
değerlendirilmiştir.
39. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara
yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında "Ceza ve güvenlik
tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı
davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti
bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının
korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir." şeklinde
düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis
cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak
şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, B.
No: 2013/3550, 19/11/2014, § 36).
40. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların
mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem
seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir.
Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların
sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına
alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna
yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan
Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir
kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754,
18/2/2016, § 65).
41. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan
onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan
tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü
seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek
gerekir (Fatih Hilmioğlu, B. No:
2014/648, 18/9/2014, § 65). Ayrıca Anayasa'nın tutuklu bir kimsenin sağlık
gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel
zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya
da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu
tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski
bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir (Fatih
Hilmioğlu, § 66).
42. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta olmaları
durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı
sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün hiç veya gerektiği gibi
yerine getirilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından
tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine
sebebiyet verilmiş olması, belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte
kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres,
huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları
çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak
ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal
edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden
yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 44).
43. Somut olayda, başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu süreçte
bir takım sağlık şikâyetleri nedeniyle ceza infaz kurumu bünyesinde faaliyet
gösteren sağlık birimine müracaat ettiği ve bu kapsamda muayenelerinin
yapılarak tedavisinin sağlandığı görülmektedir (bkz. § 19). Başvurucu,
tutuklanmasında önce tedavi sürecinin yürütüldüğü hastanede 2016 yılı Kasım
ayında beyin tümörü ameliyatı yapılmasının planlandığını belirterek tutulduğu
ceza infaz kurumundan çıkartılıp bir hastaneye sevk ve tedavi edilmesi
gerektiğinden bahsetmektedir. Başvurucunun iddiasında belirttiği gibi söz
konusu tarihte ameliyat olacağı kabul edilse dahi 9/9/2016 tarihinde bireysel
başvuruda bulunan başvurucunun sağlık durumunun ceza infaz kurumunda
sağlanamayan bir tedaviyi gerektirdiği bu nedenle hastaneye sevk edilmesinin
tıbbi bir zorunluluk olduğu soyut beyanı dışında dosyadaki bilgi ve belgelerden
anlaşılmamaktadır. Kaldı ki başvurucunun sunduğu veya ilgili kurumlardan gelen
tıbbi belgelerde başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulmasına engel olabilecek
şekilde bir rahatsızlığından bahsedilmemektedir. Bununla birlikte başvurucu,
rahatsızlığının ceza infaz kurumu şartları veya yetkililerin uygulamalarından
kaynaklanan bazı nedenlerle kötüleştiğini, bu nedenle özgürlüğünden yoksun
bırakılma nedeniyle ortaya çıkan olağan elemin ötesinde bir ızdırap
ve/veya acıya maruz bırakıldığını somut olgularla desteklemediği gibi
18/11/2016 tarihinde serbest bırakılmasından sonra Anayasa Mahkemesine yazdığı
ek dilekçesinde (bkz. § 22) ceza infaz kurumunda tutulması ve tedavi imkanı
sunulmaması nedeniyle hastalığının ilerlediğini ortaya koyan herhangi bir tıbbi
belgeden de bahsetmemiştir. Dolayısıyla başvurucu rahatsızlıklarına rağmen
tutukluluk hâlinin devam ettirilmesinin sağlığı üzerindeki etkisini somut
olarak ortaya koymadan soyut bir şikâyet ileri sürmüştür.
44. Bu tespitler kapsamında ceza infaz kurumumda tutulma nedeniyle
kötü muamele yasağının ihlal edildiği şikâyetine ilişkin olarak somut bir delil
sunmayan başvurucunun sağlık durumuna rağmen tutukluluk hâlinin devam
ettirilmesi nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hukuka aykırı bir şekilde meslekten ihraç edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun serbest bırakılmasıyla konusuz kalan tedbir
kararı hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
27/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.