TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULLAH İÇLİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/22167)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Sinan
ARMAĞAN
|
Başvurucu
|
:
|
Abdullah
İÇLİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
ÖZCAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hapis cezasının infazının ertelenmesi talebinin
reddedilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/10/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
(İçtüzük) 73. maddesi uyarınca sağlık sorunları nedeniyle tedbiren
tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve tedbir
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2016/58016 numaralı bireysel başvuru dosyası mükerrer kayıt
olması nedeniyle 2016/22167 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmiştir.
6. Bölüm tarafından Ümraniye T Tipi Ceza İnfaz Kurumu
Müdürlüğünün cevap yazısı dikkate alınarak 31/10/2016 tarihinde tedbir
talebinin reddine karar verilmiştir. Verilen kararda; başvurucunun ceza infaz
kurumunda tutulmaya başlandığı günden itibaren sağlık durumunun takip edildiği,
tedavi ve kontrollerinin sevk edildiği hastaneler ve kurum tabipliği tarafından
yapıldığı, ceza infaz kurumunda tutulmasının yaşamı bakımından tehlike oluşturmayacağına ilişkin sağlık kurulu raporu bulunduğu
hususlarına değinilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir. Bakanlığın görüşüne
ilişkin başvurucunun bir beyanı olmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve ilgili
kurumlardan temin edilen bilgilere göre olaylar özetle şöyledir.
9. Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile
görevli) 24/2/2012 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 8/2/2013 tarihli kararıyla onanarak
kesinleşmiştir.
10. 25/4/2015 tarihinde cezasının infazına başlanan başvurucu
11/4/2016 tarihinde sağlık sorunları nedeniyle İstanbul Anadolu Cumhuriyet
Başsavcılığından cezasının infazının ertelenmesi talebinde bulunmuştur.
11. Başvurucunun talebi doğrultusunda Ümraniye Eğitim ve
Araştırma Hastanesine (Hastane) sevk işlemi yapılmıştır. Söz konusu Hastanenin
başvurucu hakkında düzenlediği 17/5/2016 tarihli rapor sonucunda şu tespitlere
yer verilmiştir:
"Mevcut sağlık durumu hükümlünün hayatı
için kesin bir tehlike teşkil etmez. Hayatını yalnız idame ettirebilir. Buna
bağlı olarak infazın geri bırakılmasına gerek yoktur. Sürekli hastalık ve
kocama hali teşkil etmez."
12. Savcılık Taşra İlamat ve İnfaz
Bürosunun 31/5/2016 tarihli kararıyla sağlık kurulu raporu doğrultusunda
cezanın infazının ertelenmesi talebinin reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucu sağlık sorunlarını gerekçe göstererek
belirlenemeyen bir tarihte yeniden cezasının infazının ertelenmesini talep
etmiştir.
14. Savcılık Taşra İlamat ve İnfaz
Bürosunun 9/9/2016 tarihli kararıyla -başvurucunun daha önce aynı yönde talebi
olduğu ve Hastaneden alınan 17/5/2016 tarihli raporda mevcut rahatsızlık
nedeniyle infazın ara verilmesine gerek olmadığının bildirildiği gerekçesiyle-
infazın ertelenmesi talebi reddedilmiştir.
15. Ret kararı 21/9/2016 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu, vekili aracılığıyla 20/10/2016 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir.
"...
(2) Diğer
hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan
bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı,
mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının
infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(3)
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca
düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin
sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine,
infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı,
mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal
temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer,
kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet
Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı
yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre
bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun
olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren
Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar
verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine,
mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan
kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere
aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet
Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
...
(6)
(Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir
hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını
yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike
oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada
belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir."
18. 5275 sayılı Kanun'un
"Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında
duraksama" kenar başlıklı 98. maddesi şöyledir:
"(1) Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya
çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen
yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren
kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine
getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.
(2) 16 ncı madde gereğince cezasının
ertelenmesi isteminin reddi hâlinde de aynı hüküm uygulanır.
(3)
Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular cezanın infazını ertelemez.
Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına
karar verebilir."
19. 5275 sayılı Kanun'un "İnfaz
sırasında verilecek kararların mercii ve usulü" kenar başlıklı
101. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100 üncü maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken
kararlar duruşma yapılmaksızın verilir. Karar verilmeden önce Cumhuriyet
savcısı ve hükümlünün görüşlerini yazılı olarak bildirmeleri istenebilir.
...
(3)
Bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan başka
mahkemeler tarafından verilmiş olan bu kararlara karşı itiraz yoluna
gidilebilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
21.Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak
geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
22. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; cezasını infaz etmekte olduğu ceza infaz
kurumunda üç kez kalp krizi geçirdiğini, tutulma ve sağlık koşulları nedeniyle
hastalığının kötüleştiğini, dördüncü kez kalp krizi geçirince Savcılığa infazın
ertelenmesi talebinde bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu, Adli Tıp Kurumuna
sevk edilip hakkında yeniden rapor düzenlemeden talebinin reddedildiğini ve
verilen kararda itiraz yolunun gösterilmediğini beyan etmiştir. Ceza infaz
kurumunun fiziksel koşulları ve sağlık durumu nedeniyle hayatının risk altında
olduğunu belirten başvurucu bu şartlar altında tutulması nedeniyle yaşamın
çekilmez hâle geldiğini, kendi başına hayatını sürdüremediğini ve duyduğu
manevi acılarının arttığını iddia etmiştir. Daha hafif sağlık sorunu olanların
talepleri kabul edilmesine rağmen kendisinin talebinin reddedilmesinin siyasi
düşüncelerinden kaynaklandığını ve bu nedenle ayrımcılık yaşadığını ifade eden
başvurucu; verilen karar ve bu şartlarda ceza infaz kurumunda tutulmaya devam
edilmesi nedeniyle Anayasa'da güvence altına alınan kötü muamele yasağı ile
adil yargılanma, etkili başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde; başvurucunun Ceza İnfaz Kurumunda
bulunduğu süre içerisinde gereken şekilde muayene ve tedavilerinin yapıldığı,
iddia edilenin aksine kalp krizi geçirdiğine ilişkin herhangi bir kayıt
bulunmadığı, sağlık hizmetlerinin sunulmasında herhangi bir aksama olmadığı
belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutulduğu
yerin fiziksel koşulları nedeniyle sağlığının daha da bozulmasına rağmen
cezasının ertelenmesi talebinin reddedilmesidir.
26. Başvurucu, hastalığından dolayı ceza infaz kurumunda
yaşadığı sıkıntıların ve ceza infaz kurumunda tutulmasının hayatı için tehlike
oluşturması nedeniyle infazın ertelenmesi talebinin reddedilmesinin Anayasa'da
güvence altına alınan haklarını (bkz. § 80) ihlal ettiğini ileri sürmüş ve tedbiren tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Başvurucu
ceza infaz kurumunda bulunduğu sırada geçirdiği kalp krizi nedeniyle hayati
tehlikesinin bulunduğu belirtmiş ise de Ümraniye T Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu Müdürlüğünün cevap yazısına göre başvurucunun kalp krizi geçirdiğini
iddia ettiği tarihten bireysel başvuru yaptığı tarihe kadar on dört kez kurum
doktorunca veya hastanelere sevk edilerek rutin şekilde tedavi ve kontrol
edilmiştir. Ayrıca başvurucunun kalp krizi geçirdiğini iddia ettiği tarihte
veya sonrasında hayati tehlikeye işaret eden tıbbi bir müdahalenin varlığına da
rastlanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun çok ciddi bir hayati tehlike
geçirdiğinden söz etmek ve bu nedenle yaşam hakkı yönünden bir inceleme yapmak
mümkün görünmemektedir. Başvurucunun sağlık sorunlarına rağmen infazın
ertelenmeyerek ceza infaz kurumunda tutulmaya devam edilmesi yönündeki şikâyeti
kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.
27.Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
29. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
30. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
31. Somut olayda hükümlü olan başvurucu, sağlık durumu nedeniyle
cezasının infazının ertelenmesi talebinde bulunmuş fakat Savcılık tarafından
talebi reddedilmiştir. 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinde hükümlülerin sağlık
nedenleriyle infazlarının geri bırakılması konusu düzenlenmiştir. Bu bağlamda
hükümlülerin akıl hastalığı dışındaki hastalıklarda cezanın infazına, resmî
sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunacağı ancak bu
durumda bile hapis cezasının infazı mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike
teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazının kendisi iyileşinceye kadar geri
bırakılacağı hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan maruz kaldığı ağır bir hastalık
veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame
ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen mahkûmun cezasının infazının da geri bırakılabileceği kabul
edilmiştir. Bu kararları vermek için anılan maddenin ikinci fıkrasında infazın
yapıldığı yer Cumhuriyet başsavcılığı görevlendirilmiştir.
32. Öte yandan savcılığın 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesi
uyarınca vereceği kararlara karşı itirazların da aynı Kanun’un 98. maddesinin
(2) numaralı fıkrası uyarınca hükmü veren mahkeme tarafından değerlendirileceği
belirtilmiştir. Başvurucu, Savcılığın itiraz yollarını göstermeden verdiği
kararın kesinleştiğini iddia etmiştir. Savcılığın 9/9/2016 tarihli kararında
verilen kararın kesin olduğu belirtilmemiştir. Bunun yanında söz konusu kararda
itiraz yolları gösterilmemiş ise de avukat ile temsil olunan başvurucunun
verilen karara bir itirazda bulunduğu fakat kanuni düzenlemenin aksine
itirazının değerlendirilmediği şeklinde bir beyanı veya buna ilişkin sunmuş
olduğu bir mahkeme kararı bulunmamaktadır. Bu durumda itiraz yollarının kararda
yer almaması nedeniyle kararın kesinleştiğinden veya başvurucunun yaptığı
itirazın değerlendirilmemesi nedeniyle bu yolun etkisiz olduğundan -ve
dolayısıyla etkili başvuru hakkının ihlal edildiğinden- söz etmek mümkün görünmemektedir.
33. Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması
yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29). Başvuru konusu olay bağlamında başvuru
yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun
olduğu söylenemez.
34. Bu değerlendirmeler kapsamında başvurucunun infazın
ertelenmesine dair talebinin hastaneye sevk edilmeksizin eski tarihli raporla
değerlendirildiği yönündeki iddialarını itiraz merciine iletip bir karar
verilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunması gerekirken anılan başvuru
yollarını tüketmeden Savcılığın kararının tebliğinden sonra doğrudan bireysel
başvuruda bulunduğu görülmüştür.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sağlık durumuna ve bu
bağlamda infazın ertelenmesine ilişkin taleplerinin Savcılıkça reddedilmesine
karşı hükmü veren Mahkemeye başvurmaksızın, itirazlarını usulüne uygun olarak
iletmeksizin başvuru yollarını tüketmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddiasını bireysel başvuru konusu yaptığı anlaşıldığından başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
36. Kötü muamele yasağı yönünden başvuru yollarının
tüketilmemesine istinaden kabul edilemezlik kararı verildiğinden anılan yasakla
bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddiasının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 7/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.