TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
GENEL KURUL
KARAR
AYDIN YAVUZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/22169)
Karar Tarihi: 20/6/2017
R.G. Tarih ve Sayı: 30/6/2017-30110
Başkan
:
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Aydın ŞİMŞEK
Başvurucular
1. Aydın YAVUZ
Vekili
Av. Birol TAŞ
2. Birol BAKİ
3. Burhan GÜNEŞ
4. Salih Mehmet DAĞKÖY
Av. Hasan HELVACI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması ve tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 20/10/2016 ve 21/12/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Yapılan incelemede 2016/39931, 2016/39939 ve 2016/39944 numaralı başvuruların konu bakımından aynı nitelikte olması nedeniyle 2016/22169 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.
9. İkinci Bölüm tarafından 13/6/2017 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
10. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
11. Başvurucuların tutuklanmasına ve ülkemizde olağanüstü hâl ilan edilmesine sebebiyet veren olayların değerlendirilmesi bakımından öncelikle bu olayların meydana geliş şekline ilişkin birtakım bilgilere yer verilmesi gerekir.
A. Darbe Teşebbüsü Süreci
12. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır.
13. Darbe teşebbüsünde bulunanlarca hazırlanan "sıkıyönetim direktifi" ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından emir komuta bütünlüğü içinde devletin yönetimi maksadıyla "Yurtta Sulh Konseyi" teşkil edildiği, yönetime el konulduğu, tüm yurtta sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, kamu yetkisi ile yapılan tüm atama ve görevlendirmelerin teşkil edilen "Yurtta Sulh Konseyi" tarafından veya onun vereceği yetkiye istinaden yapılacağı, bunun haricinde yapılacak işlemlerin yok hükmünde olduğu, mevcut yürütme erkinin görevden el çektirildiği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) feshedildiği, tüm valilerin görevden alındığı, tüm vali, kaymakam ve belediye başkanlığı atamalarının "Yurtta Sulh Konseyi" tarafından yapılacağı, siyasi partilerin tüm faaliyetlerinin sonlandırıldığı, polis teşkilatının sıkıyönetim komutanları emrine alındığı belirtilmiştir. Anılan direktifin ve ekindeki sıkıyönetim komutanlıklarına ilişkin atama listesinin, darbe teşebbüsünde bulunanlar tarafından ilgili askerî birimlere ve bakanlıklara gönderildiği anlaşılmıştır.
14. Teşebbüste bulunan grup, işgal ettiği Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu (TRT) aracılığıyla "Yurtta Sulh Konseyi" adına bir bildiri yayımlamıştır. Anılan bildiride "sıkıyönetim direktifi"ndeki hususlara genel olarak yer verilmiştir.
15. Darbe teşebbüsü sırasında TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Daire Başkanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) yerleşkelerinin de aralarında bulunduğu birçok yere uçak ve helikopterlerin de kullanıldığı bombalı ve silahlı saldırılar yapılmıştır. Öte yandan Cumhurbaşkanı'nın konakladığı otele silahlı baskın yapılmış ancak Cumhurbaşkanı kısa süre önce otelden ayrıldığı için baskın amacına ulaşamamıştır. Ayrıca Başbakan'ın aracının bulunduğu konvoya silahla ateş edilmiş, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının da aralarında bulunduğu birçok üst düzey askerî yetkili rehin alınmıştır. Yine Avrupa ve Asya'yı birbirine bağlayan Boğaz köprüleri ile İstanbul'da bulunan havalimanları tanklar ve zırhlı araçlar marifetiyle ulaşıma kapatılmış, ülkenin birçok yerindeki çok sayıda kamu kurumu silah zoruyla işgal edilmiş veya buna teşebbüs edilmiştir.
16. Teşebbüs sırasında ülke genelindeki televizyon yayınlarının ve İnternet erişiminin kesilmesi için TÜRKSAT Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketinin (TÜRKSAT) de aralarında olduğu ilgili kurum ve kuruluşlara saldırılmış, bazı özel televizyon kanallarının binaları işgal edilmiş ve yayın akışına müdahalede bulunulmuştur.
17. Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada; ilk belirlemelere göre anılan teşebbüse 8.000'in üzerinde askerî personelin karıştığı, teşebbüs sırasında savaş uçakları dâhil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74 tanesi tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanıldığı bilgisine yer verilmiştir.
18. Darbe teşebbüsü tüm anayasal organlar tarafından reddedilmiştir. Cumhurbaşkanı'nın çağrısı üzerine halk sokağa çıkarak darbe teşebbüsüne tepki göstermiştir. Meşru devlet otoritelerinin emir ve talimatlarına göre hareket eden güvenlik güçleri tarafından darbe teşebbüsüne karşı konulmuştur. TBMM'de temsil edilen tüm siyasi partiler ile sivil toplum örgütleri darbe teşebbüsünü kabul etmediklerini açıklamışlardır. Basın yayın organlarının neredeyse tamamı darbe teşebbüsü aleyhine yayınlar yapmıştır. Yurt genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları darbe teşebbüsünde bulunanlar hakkında soruşturma başlatarak güvenlik güçlerine teşebbüse katılanların yakalanması emrini vermişlerdir. Nihayetinde darbe teşebbüsü kapsamlı ve güçlü bir dirençle engellenmiştir.
19. Darbe teşebbüsüne karşı koyan güvenlik görevlileri ile tepki göstermek üzere sokaklara çıkan sivillere uçaklar, helikopterler, tanklar, diğer zırhlı araçlar ve silahlarla saldırılmış; bu saldırılar sonucunda 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250 kişi hayatını kaybetmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi yaralanmıştır. Başbakan; darbecilerden 36'sının öldüğünü, 49'unun yaralandığını açıklamıştır.
20. Darbe teşebbüsünün engellenmesinden sonra da milyonlarca insan yeni bir darbe girişimine karşı ülkenin neredeyse her yerinde şehirlerin meydanlarında yaklaşık bir ay boyunca gece sabaha kadar beklemiştir.
B. Darbe Teşebbüsünün Arkasındaki Yapılanmaya İlişkin Olgular
21. Başvurucuların 15 Temmuz darbe teşebbüsü kapsamında bir faaliyete katıldıkları iddiasıyla silahlı terör örgütü üyesi olmanın yanı sıra cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni değiştirmeye çalışma suçuyla da itham edilmeleri ve bu suçlamalar temelinde yürütülen soruşturmada tutuklanmaları nedeniyle darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmaya ilişkin bir kısım olguya yer verilmesi gerekir.
22. Türkiye'de Fetullah Gülen isimli kişi tarafından kurulan, 1960'lı yıllardan itibaren faaliyette bulunan ve son yıllara kadar dinî bir grup olarak nitelenen, "Cemaat", "Gülen Cemaati", "Fetullah Gülen Cemaati", "Hizmet Hareketi", "Gönüllüler Hareketi" ve "Camia" gibi isimlerle anılan bir yapılanma bulunmaktadır. Bu yapılanmanın örgütlenmesi ve faaliyetlerine ilişkin olarak pek çok soruşturma ve kovuşturma yürütülmüştür. Son yıllardaki soruşturma ve kovuşturma belgelerinde, yapılanma "Fetullahçı Terör Örgütü" (FETÖ) ve/veya "Paralel Devlet Yapılanması" (PDY) olarak isimlendirilmiştir.
23. Millî Güvenlik Kurulu (MGK), 20/7/2016 tarihli toplantısında darbe girişimini değerlendirmiştir. Bu değerlendirmede darbe girişiminin FETÖ tarafından TSK içindeki mensupları vasıtasıyla başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla milleti ve devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
24. Yetkili makamlar tarafından yapılan çok sayıda sözlü ve yazılı açıklamada genel olarak, darbe teşebbüsünün Fetullah Gülen'in talimatı ile başlatıldığı ve onun onayladığı plan doğrultusunda TSK içinde yuvalanmış FETÖ/PDY mensupları, örgüt yöneticisi konumundaki kamu görevlileri, siviller ile polis ve jandarma içine sızmış FETÖ/PDY üyeleri tarafından icra edildiği belirtilmiştir.
25. Bunların yanı sıra ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olarak yürütülen soruşturmalar sonunda düzenlenen çok sayıdaki iddianamede, teşebbüsün Fetullah Gülen'in bilgisi ve talimatı doğrultusunda FETÖ/PDY mensuplarınca gerçekleştirildiğine yönelik birtakım tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir. Bu tespit ve değerlendirmelere esas olguların bir kısmı şöyle özetlenebilir:
1. Tanık Beyanları
i. Genelkurmay Başkanı ifadesinde, FETÖ/PDY'nin TSK içindeki yapılanmasına yönelik mücadele kapsamında 2016 yılı Ağustos ayında yapılacak Yüksek Askerî Şura (YAŞ) toplantısında ciddi kararların alınmasının gündemde olduğunu, terör örgütünün bunun muhtemel sonuçlarını öngörerek silahlı kalkışmada bulunduğunu; darbe teşebbüsü sırasında darbeci askerler tarafından kendisinin rehin alındığını ve kendisine bildiri imzalatılmak istendiğini ancak buna direndiğini, kendisini rehin alanlardan Tuğgeneral H.E.nin "Dilerseniz sizi kanaat önderimiz Fetullah Gülen ile görüştürürüz." dediğini, darbe teşebbüsünü planlayan ve yapanların FETÖ/PDY üyesi olduklarını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı iddianamesi).
ii. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen iki gizli tanık (Şapka ve Kuzgun) ifadelerinde, irtibatta oldukları FETÖ/PDY mensuplarının çağrısı üzerine darbe teşebbüsünden kısa süre önce Ankara'da bir villada gerçekleştirilen bazı toplantılara katıldıklarını, (darbe teşebbüsünün sivil yöneticisi olduğu ifade edilen) A.Ö.nün yanı sırabazı üst düzey rütbedeki askerlerin katıldığı bu toplantılarda darbenin planlamasının yapıldığını, A.Ö.nün bir konuşmasında 15 Temmuz akşamını kastederek "yapılacak ilk işlerden birinin görevlendirme verilecek kuvvetlerle cezaevlerinde tutuklu bulunan cemaat mensubu kişileri vakit kaybetmeksizin cezaevlerinden çıkarmak olduğunu" söylediğini, diğer bir konuşmasında "Arkadaşlar biraz önce içerideki odada büyüğümüzle (Fetullah Gülen) görüştüm, sizlere selamı var. Ben cumartesi veya pazar İstanbul'da olacağım, oradan yurt dışına uçacağım, bir aksilik olmazsa salı günü büyüğümüzle görüşüp çarşamba veya perşembe döneceğim." dediğini, silahlı darbe girişiminin başarı ile sonuçlanmayabileceği görüşü belirtildiğinde ise orada bulunan herkese "Bu tür olumsuz düşüncelerle şeytanı içimize karıştırmayalım. Allah'ın yardımı ile bu iş olumlu sonuçlanacaktır." dediğini; bu toplantılarda Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü, Terörle Mücadele Daire Başkanı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı ve Özel Harekât Daire Başkanı'nın rehin alınmasına ilişkin planlamaların yapıldığını belirtmişlerdir (İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/61972 sayılı soruşturması, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianameleri).
2. Şüpheli Beyanları
i. Amfibi Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H.İ.Y. ifadesinde; darbe teşebbüsünden önceki Ramazan Bayramı tatilinde Ankara'da bir kısım askerle birlikte darbe planlamasına ilişkin toplantı yaptıklarını, bu toplantıya A.Ö. isimli FETÖ/PDY imamının katıldığını, toplantıda A.Ö.nün kendilerine "Ben bu çalışmaları Amerika'ya gidip Fetullah Gülen hocama sunacağım." dediğini, toplantıda darbeye karşı olan bir kısım generali rehin alma görevinin kendisine verildiğini, kendisinin de darbe girişimi sırasında bu generallerden ikisini rehin aldığını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2/1/2017 tarihli ve E.2017/26 sayılı iddianamesi).
ii. Genelkurmay Başkanı'nın emir subayı olan Yarbay L.T. ifadesinde; yıllarca FETÖ/PDY'ye gönüllü olarak hizmet ettiğini, bu yapıya mensup bir kişinin askerî okula giriş sınavının sorularını kendisine sınavdan önce verdiğini, emir subayı olduğu bir önceki Genelkurmay Başkanı'nın makam odasına FETÖ/PDY'deki üstlerinin talimatıyla dinleme cihazı yerleştirdiğini ve ses kayıtlarını FETÖ/PDY'deki üstüne (cemaat abisine) teslim ettiğini, darbe yapılacağını bir önceki gün sabah saatlerinde yine FETÖ/PDY mensubu olduğunu bildiği Genelkurmay Başkanı Başdanışmanı Albay O.Y.den öğrendiğini, plana göre Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının tek tek alınarak sessiz sedasız işlerinin bitirileceğini, kendisinin görevinin de Genelkurmay Başkanı'nı etkisiz hâle getirmek olduğunu, bu görevi sorgulamadan kabul ettiğini, planlandığı üzere Genelkurmay Başkanı'nın odasına girdiklerini ve kendisini rehin aldıklarını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı iddianamesi).
iii. Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H.H. ifadesinde; irtibatta olduğu FETÖ/PDY mensuplarınca darbe teşebbüsünden bir gün önce bir araya getirildiği bir kişinin "artık sürecin dayanılmaz boyutlara ulaştığı, cemaat ile ilişkili kişilerin tespit edildiği, bu kişilerin tamamının meslekten atılacağı ve yıllarca hapiste yatırılacağı, yapacak bir şeyin kalmadığı, Fetullah Gülen'in bu yönde telkinde bulunduğu" yönündeki açıklamalarından etkilenerek teşebbüse ilişkin faaliyetlere katıldığını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016//105585 sayılı soruşturması, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı iddianamesi).
iv. Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F.E. ifadesinde; ortaokul yıllarından itibaren FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğunu, tayin ile ilgili birimde görev yaptığı dönemde "askerîyenin cemaat imamı" olduğunu düşündüğü "Osman" kod ismini kullanan bir öğretmenin kendisine atanacak personelle ilgili liste verdiğini, bu listelerden uygun olanların atamalarını yaptığını, darbe teşebbüsünü 12/7/2016 tarihinde bu kişiyle ve onun üstünde yer alan kod ismi "Hakan" olan biriyle bir ofiste görüşmesi sonucunda öğrendiğini, burada yapılan toplantıda "Hakan" kod adlı FETÖ/PDY yöneticisinin "yakın zamanda askerîye içindeki cemaat mensuplarına yönelik büyük bir operasyon yapılacağını, böyle bir operasyon yapılırsa cemaatin kökten biteceğini, bunu engellemek için de 15/7/2016 Cuma gününü Cumartesi'ye bağlayan gece saat 03.00 sıralarında askerîyenin yönetime el koyacağını, talimatın Fetullah Gülen'den geldiğini, harekâtın ilk önce Genelkurmay karargâhının ele geçirilmesi ile başlayacağını, bütün karargâhların ele geçirileceğini ve akabinde bütün illerde sıkıyönetim komutanlıklarının kurulacağını, bu darbenin emir komuta zinciri dâhilinde olmayacağını, kolordu ve tugay seviyesinde kendilerine destek olunacağını" söylediğini, bu kapsamda kendisine de görev verildiğini belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016//105585 sayılı soruşturması, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı iddianamesi).
v. Yüzbaşı F.T.Ç. ifadesinde; TSK'da pilot olarak görev yaptığını, küçük yaşlardan itibaren FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğunu, darbe teşebbüsünden iki gün önce bazı subaylarla Ankara'da bir evde darbeye ilişkin toplantı yaptıklarını, teşebbüs sırasında kendisinin kullandığı helikopter ile Ankara'da değişik askerî ve sivil hedefe atışlar yapıldığını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016//108299 sayılı soruşturması, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı iddianamesi).
vi. Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A.K. ifadesinde; ortaokuldan beri FETÖ/PDY ile irtibatının olduğunu, darbe teşebbüsünden birkaç gün önce görüştüğü bir yarbay arkadaşının kendisini "abisi" (FETÖ/PDY'deki üstü) olarak tanıttığı bir kişinin yanına getirdiğini, bu kişinin "Ağustos ayında yapılacak YAŞ toplantısında 3.000 civarında askerin ihraç edileceğini, bu gidişata dur demenin zamanının geldiğini, Hükûmetin YAŞ toplantısını yapmasının engellenmesi gerektiğini, kısa bir zaman içinde darbe yapılacağını ve sıkıyönetim ilan edileceğini, bu darbeyi Fetullah Gülen'in istediğini" ifade ettiğini, kendisine de bu kapsamda görev verildiğini belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/105585 sayılı soruşturması, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı iddianamesi).
vii. Jandarma İstihbarat Okul Komutanlığında görev yapan Binbaşı M.T. ifadesinde; küçük yaşlardan beri FETÖ/PDY ile irtibatının olduğunu, 15 Temmuz günü öğleden sonra bir yarbay arkadaşının kendisini bir eve getirdiğini, burada tanıdığı başka askerlerin de olduğunu, evde bulunan bir sivilin "cemaat ile ilişkisi bulunan herkesin bu yılki YAŞ kararıyla ordudan atılacağını, cemaat ile ilgisi olanlara yaşama şansı tanınmadığını, bu nedenle gece yönetime el koyacaklarını" söylediğini, kendisine de bu kapsamda görev verildiğini belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016//105585 sayılı soruşturması, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı iddianamesi).
viii. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G.Ş.S. ifadesinde; darbe teşebbüsünün TSK içinde FETÖ/PDY'ye müzahir generallerin komutasında bir süre önce planlandığını, FETÖ/PDY'ye müzahir olduğu bilinen alt kademedeki subaylara ve generallere 15 Temmuz 2016 tarihinden önce görevleri hakkında bilgi aktarıldığını, söz konusu talimatların TSK'nın kendi içinde kullandığı güvenli hatlar aracılığıyla gizlilik içinde iletildiğini belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2/1/2017 tarihli ve E.2017/26 sayılı iddianamesi).
ix. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A.P. ifadesinde, öğrenciliğinden beri FETÖ/PDY ile irtibatının olduğunu, bu süreçte görev yeri değiştikçe kendisiyle irtibat kuran "abi"nin de değiştiğini, Kara Harp Okulunda öğrenci takım komutanı olarak görev yaptığı dönemde kendisinden sol görüşlü bazı öğrencilere onları okuldan uzaklaştırmak amacıyla kötü muamelede bulunmasının istendiğini, bu durumu sorguladığında FETÖ/PDY'deki "abi"sinin "Bu öğrencilere kötü muamele yapılması kul hakkına girmez. Çünkü bunların TSK'dan atılması, vatana millete ve İslama hizmettir ve bu şahısların verecekleri zararı önceden önleme amaçlıdır." diye cevap verdiğini, görev yaptığı askerî birliğin komutanı olan Tuğgeneral G.Ş.S.nin, 10/7/2016 tarihinde kendisinden "MİT Müsteşarlığının, Polis Özel Harekâtın eğitim alanının, İçişleri Bakanlığının, Başbakanlığın, Gölbaşı Özel Harekâtın, Dikmen Vadisi'nde bulunan bir binanın, Ahlatlıbel'de bulunan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) binasının, Ümitköy'deki Türk Telekoma ait binanın, üzerinde küçük çanakların (antenlerin) olduğu bir binanın, Gölbaşı'ndaki TÜRKSAT binasının; İstanbul'da bulunan Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün, Kalender Orduevi'nin, Fenerbahçe Orduevi'nin ve Samandıra Askerî Kışlası'nın" harita üzerinden fotoğraflandırılmasını ve bu fotoğrafların altına söz konusu yerlerin koordinat bilgilerinin yazılmasını istediğini, bu görevi yerine getirdiğini, birkaç gün sonra G.Ş.S.nin getirdiği bir haritada işaretlenmiş Ankara'daki 80-90 civarındakavşakla ilgili olarak da aynı işlemleri yaptığını; 15 Temmuz gecesi darbe faaliyetleri devam ederken saat 23.00 sıralarında G.Ş.S.nin kendisini telefonla arayarak Marmaris Okluk Koyu'nda bulunan Cumhurbaşkanlığı binasının koordinatlarını istediğini, bu koordinatları bir yarbay aracılığıyla G.Ş.S.ye ilettiğini belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianamesi).
x. Yarbay İ.A. ifadesinde; TSK'da pilot olarak görev yaptığını, küçük yaşlardan itibaren FETÖ/PDY bünyesinde bulunduğunu, darbe teşebbüsü öncesi kendisi gibi pilot olan bazı subaylarla Ankara'da toplantı yaptıklarını, darbe gecesinde kendisinin kullandığı helikopter ile Ankara'da değişik sivil hedeflere atışlar yapıldığını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2/1/2017 tarihli ve E.2017/26 sayılı iddianamesi).
xi. Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M.M. ifadesinde; lise yıllarından itibaren FETÖ/PDY ile bağlantısının olduğunu, teşebbüsün yaşandığı gün akşam saatlerinde üste yapılan toplantıda bir yarbayın "Bizim isim listemiz var, hepsi ellerinde, hepimiz bu listedeyiz, bazı generallerden alınmaya başlandı, sonra tek tek bize gelecek, bu işi bugün yapmamız gerekiyor, onlardan önce davranmamız gerekiyor." şeklinde açıklama yaptığını, kendisine de bu kapsamda görev verildiğini ve kullandığı uçakla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin yanındaki otopark ve köprülü kavşağı bombaladığını, bu sırada kendilerinin yani "cemaatin" darbe yaptığını bildiğini belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianamesi).
xii. Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında filo komutanı olarak görev yapan H.H.B. ifadesinde; teşebbüs gecesinde kendisine verilen görev uyarınca TBMM'yi bombaladığını, kendisinin FETÖ/PDY ile ilgisinin olmadığını ancak darbe girişiminin Fetullah Gülen'in kontrolündeki bu yapı mensuplarınca gerçekleştirildiğini belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 31/3/2017 tarihli ve E.2017/10698 sayılı iddianamesi).
xiii. Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan M.M.K. ifadesinde; FETÖ/PDY ile irtibatının olduğunu, teşebbüsün yaşandığı gece üsse getirilen (rehin alınmış) komutanları kendisine önceden bildirilmiş olan odalara götürdüğünü ancak bu olaylardan sonra yanlış yolda olduğunu anladığını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianamesi).
xiv. Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan A.K. ifadesinde; lise son sınıftan itibaren FETÖ/PDY ile irtibatının olduğunu, darbe teşebbüsünün bu yapı tarafından yapıldığını, kendilerinin de bu faaliyette kullanıldığını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianamesi).
xv. Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T.F.D. ifadesinde; FETÖ/PDY ile ilgisinin olduğunu, darbe teşebbüsünden bir gün önce kendisiyle irtibat kuran FETÖ/PDY mensubu bir kişinin yönlendirmesiyle bazı askerlerle bir araya geldiğini, onların emirleriyle hareket ettiğini, bu kapsamda general lojmanlarının bulunduğu yerden alıkoydukları bir kişiyle (Jandarma Genel Komutanı) birlikte Akıncılar Üssüne gittiklerini, bu olayda FETÖ tarafından kullanıldığını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianamesi).
xvi. Yukarıda belirtilenlerin dışında darbe teşebbüsüne katılmakla suçlanan çok sayıda asker şüpheli ifadelerinde; darbe teşebbüsünün FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirildiği yönünde bir açıklamada bulunmaksızın anılan yapılanma ile çok uzun yıllardır devam eden ilişkilerinin olduğunu belirtmişlerdir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianameleri).
xvii. Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğünde görev yapan M.U. ifadesinde; Başbakan'a gelen davetiyeleri Özel Kaleme sunma görevini yürüttüğünü, FETÖ/PDY mensubu olup örgüt içinde "abi" tabir edilen konumda bulunduğunu, değişik yerlerde ve kademelerde örgüt adına sorumlu olduğu sivil ve askerî kişilere örgütsel eğitim verdiğini, 14/7/2016 tarihinde kendisi evde yokken evinde bazı kişilerce darbeyle ilgili toplantı yapıldığını, darbe teşebbüsünü FETÖ/PDY mensuplarının planlayıp gerçekleştirdiklerini belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2/1/2017 tarihli ve E.2017/26 sayılı iddianamesi).
3. Darbe Teşebbüsünün Sivil Yöneticilerine İlişkin Olgular
i. Soruşturma mercilerince darbe teşebbüsünün sivil yöneticileri oldukları belirtilen beş kişinin (A.Ö., K.B., H.Ç., N.O. ve H.B.) darbe teşebbüsü sırasında teşebbüsün yönetildiği ana merkez olan Akıncılar Hava Üssünde olduğu, A.Ö.nün teşebbüs sürecini bizzat buradan yönettiği, K.B.nin bu süreçte üssün içinde askerlerle konuştuğu ve onlarla birlikte çalışma odalarına girip çıktığı, N.O. ve H.B.nin ise üssün içinde koridorlarda yürüdükleri video kayıtları ve ifade tutanakları ile tespit edilmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianameleri).
ii. Bu kişiler, teşebbüste bulunan askerlerle birlikte Akıncılar Hava Üssünün içinde ve/veya çevresinde yakalanmışlardır. A.Ö., K.B. ve H.B. ifadelerinde; darbe teşebbüsünün yaşandığı gece burada bulunmalarının nedenini "arsa/tarla bakmaya gitmek" olarak açıklamışlar; H.Ç. sahibi olduğu bir okulda öğrenim gören ismini bilmediği bir öğrencisinin velisi olan albay tarafından davet edilmesi üzerine Akıncılar Hava Üssüne gittiğini beyan etmiş; N.O. ise hayvan yetiştiriciliği ile ilgili çekeceği bir belgesel için görüşme ve anlaşma yapmak üzere üssün bulunduğu yere gittiğini ve bu bölgeyi bilmediğini belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianameleri).
iii. Soruşturma mercilerinin tespitlerine göre A.Ö. bir üniversitenin ilahiyat fakültesinde (yardımcı doçent unvanıyla) öğretim üyesi olarak görev yapmakta olup Fetullah Gülen tarafından FETÖ/PDY içinde üst düzey yönetici (Hava Kuvvetleri Komutanlığından sorumlu imam) olarak görevlendirilmiştir (tanık Ç.A.nın aynı yöndeki ifadesi için bkz. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2/1/2017 tarihli ve E.2017/26 sayılı iddianamesi). A.Ö.nün uzun zamandır Fetullah Gülen'e yakın biri olduğu belirtilmiş ve buna ilişkin olarak Fetullah Gülen'in yanında çekilmiş fotoğraflarına yer verilmiştir. Yine K.B.nin FETÖ/PDY ile ilişkili bir holdinge bağlı şirkette genel müdür olarak görev yaptığı, H.Ç.nin ise bu yapılanmayla ilgili olduğu ifade edilen bir özel okulun sahibi olduğu belirtilmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianameleri).
iv. Darbe teşebbüsünün sivil yöneticileri oldukları ifade edilen bu kişilerin yurt içindeki ve yurt dışındaki seyahatlerine ilişkin kayıtlar incelendiğinde, son dönemde aynı tarihlerde Ankara'ya gelip döndükleri, yine aynı veya yakın tarihlerde yurt dışına çıktıkları ve yurda döndükleri anlaşılmıştır. Bu bağlamda A.Ö., N.O. ve H.B.nin birlikte otomobille 27/12/2015, 9/1/2016, 16/1/2016, 30/1/2016, 20/2/2016, 29/2/2016, 14/3/2016, 30/3/2016, 5/5/2016, 27/5/2016, 4/6/2016 ve 15/6/2016 tarihlerinde Ankara'ya geldikleri ve Ankara'da bazı askerlerle birlikte darbenin planlanmasına dair toplantılar yaptıkları tespit edilmiştir. Diğer taraftan soruşturma mercilerinin tespitlerine göre A.Ö. 14/3/2016 tarihinde Ankara'da yaptığı toplantı sonrasında 17/3/2016 tarihinde ABD'ye gitmiş ve 21/3/2016 tarihinde Türkiye'ye dönmüştür. Bu dönemde K.B., H.Ç. ve N.O.nun da ABD'de oldukları anlaşılmıştır. A.Ö.nün 15/6/2016 tarihinde darbeye hazırlık toplantısı yapmak üzere Ankara'ya geldiği, sonrasında 20/6/2016 tarihinde N.O. ile birlikte ABD'ye gittiği ve 25/6/2016 tarihinde bu kez H.Ç. ile (aynı gün) Türkiye'ye döndüğü belirtilmiştir. Bu dönemde K.B.nin de ABD'de olduğu tespit edilmiş; bu kişilerin Fetullah Gülen ile durum değerlendirmesi yaptıkları ifade edilmiştir. Son olarak A.Ö.nün darbe teşebbüsünden günler önce 6/7/2016 ile 9/7/2016 tarihleri arasında Ankara'da toplantılar yaptığı, 11/7/2016 tarihinde K.B. ile birlikte ABD'ye gittiği ve Fetullah Gülen'in darbe planına ilişkin onayını aldıktan sonra 13/7/2016 tarihinde yine K.B. ile birlikte Türkiye'ye döndüğü bilgisine yer verilmiştir. Birbirlerini tanımadıklarını ifade eden A.Ö. ve K.B.nin 13/7/2016 tarihinde aynı uçakla Türkiye'ye döndükleri sırada İstanbul Atatürk Havalimanı terminal binasında bir süre birlikte yürüdükleri ve sohbet ettikleri kamera görüntüleriyle ortaya konulmuştur (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianameleri).
4. Diğer Olgular
i. FETÖ/PDY üyesi olma suçundan hakkında yakalama kararı bulunan eski Emniyet Müdürü M.A. darbe teşebbüsü sırasında İstanbul Emniyet Müdürlüğüne saldıran zırhlı aracın içinde askerî kıyafetle yakalanmıştır (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2/1/2017 tarihli ve E.2017/26 sayılı iddianamesi).
ii. Haklarında FETÖ/PDY'ye üye olmaktan işlem yapılan bazı emniyet mensuplarının ve mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittikleri tespit edilmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2/1/2017 tarihli ve E.2017/26 sayılı iddianamesi).
iii. Darbe teşebbüsünde bulunanlarca teşkil edilen 38 kişilik "Yurtta Sulh Konseyi" Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığında görev yapan subaylardan oluşmaktadır. Bunlardan biri orgeneral, biri korgeneral, üçü tümgeneral, on üçü tuğgeneral/tuğamiral, on dördü albay, altısı ise yarbay rütbesindedir. Ayrıca "Yurtta Sulh Konseyi" tarafından hazırlanan sıkıyönetim direktifinin ekinde bir atama listesi bulunmaktadır. Buna göre 84 asker "sıkıyönetim komutanı" olarak görevlendirilmiş, 413 kişinin ise "sıkıyönetim mahkemeleri"ne atanması planlanmıştır. Diğer taraftan kritik önemdeki askerî ve sivil makamlar için de 450 kişilik atama listesi hazırlandığı tespit edilmiştir. "Yurtta Sulh Konseyi" üyesi olan, "sıkıyönetim komutanı" olarak görevlendirilen, "sıkıyönetim mahkemeleri"ne ve "kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara" ataması planlanan bu kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY mensubu olduğu, bu görevlendirmelerin yapılmasında FETÖ/PDY içindeki hiyerarşinin dikkate alındığı soruşturma makamlarınca değerlendirilmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı iddianamesi).
iv. Darbe teşebbüsüne ilişkin olarak yürütülen soruşturmalardan birinin şüphelileri olan bazı emniyet mensuplarının telefonlarında, teşebbüsün yaşandığı gece gönderilen "Değerli abiler şu an askerler yönetime müdahele etmeye başladı herkes işini gücünü bıraksın bulunduğu yerde arkadaşlarını yönlendirsin ve askerlerin müdahalesine yardımcı olmalarını temin etsin, direnmesinler direnen emniyet güçlerine engel olsunlar her ilden ve bölgeden yapılan müdahele konusunda bilgi alalım bu satratejiyle hareket edip bizi her yerden bilgilendirin düzgün not yazın askerlere direnmesin arkadaşlar direnenlerin direncini kırsınlar özellikle özel harekatta ve çeviktekiler askere teslimiyet gösterip menfilerin direnci kırılsın herkese ulaşalım"; "abiler emniyetten gelen emirleri yerine getirmemeliler"; "herkes g.kurmaya gitsin devrelerle birbirleriyle bağlantı kursun zincir kursunlar haberdar olmayan kalmasın emekliler dahil"; "silahını alıp genelkurmaya gitsin"; "ankarada muazzaf ve emekli olan kim varsa silahını alıp genkur. egm. ankara emniyet, kom. tem ve yıldızın önüne giderek direnen herkesi indirsin bu konuda askere yardımcı olsun kimse evinde durmasın duran vebaldedir... herkese duyurun" içeriğinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/10/2016 tarihli ve E.2016/3799 sayılı iddianamesi).
v. Darbe teşebbüsüne ilişkin iddianamelerde belirtildiğine göre FETÖ/PDYtarafından darbe girişiminde bulunulması kararı 2015 yılı sonlarında alınmış, buna ilişkin hazırlık faaliyetleri ve toplantılar 27/12/2015 tarihinde başlatılmıştır. Darbe teşebbüsünün sivil yöneticilerinden olan A.Ö. ve K.B.nin 11/7/2016-13/7/2016 tarihlerinde ABD'de Fetullah Gülen'e onaylattıkları darbe planında, darbe girişiminin 16/7/2016 tarihinde saat 03.00'te başlatılması kararlaştırılmıştır. Ancak Kara Havacılık Komutanlığında görevli bir subayın MİT'e giderek FETÖ/PDY üyesi askerler tarafından MİT Müsteşarı'nın alınmasına yönelik bir saldırı olacağına dair ihbarda bulunması ve MİT Müsteşarınca bu bilginin Genelkurmay Başkanlığına iletilmesi üzerine Genelkurmay Başkanınca bazı önlemler alınmış ve emirler verilmiştir. Bu kapsamda Kara Kuvvetleri Komutanı, aralarında askerî savcının olduğu bir heyetle birlikte ihbarda adı geçen Kara Havacılık Komutanlığında incelemelerde bulunmuş; havada bulunan TSK'ya ait unsurların (uçak, helikopter, insansız hava aracı gibi) üslerine dönmeleri ve zırhlı araçların birlik dışına çıkartılmaması yönünde emirler verilmiştir. Bunun üzerine darbeci grup paniğe kapılmış, kendilerinin ve darbe hazırlığı yapan diğer FETÖ/PDY üyelerinin tutuklanacağı endişesi içinde darbe girişiminin başlangıcını öne çekmiştir. Böylece darbeye ilişkin icraî faaliyetlere 15/7/2016 tarihinde saat 20.30 sıralarında başlanmıştır.
C. FETÖ/PDY'nin Özellikleri
26. Yetkili makamlarca ve soruşturma mercilerince 15 Temmuz darbe teşebbüsünün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'ye ilişkin olarak özellikle son yıllarda yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda bu yapılanmanın özelliklerine ve faaliyetlerine ilişkin birçok tespit ve değerlendirmeye yer verilmiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY, başlangıçta özellikle din ve eğitim alanında faaliyet göstererek toplumda meşruiyet kazanmaya çalışmıştır.
ii. FETÖ/PDY, bünyesinde bulunan ışık (talebe) evleri, okullar, yurtlar ve dershaneler aracılığıyla ulaştığı gençleri amaçları doğrultusunda yetiştirmiş ve bu kişiler yapılanmanın insan kaynağını oluşturmuştur. Yapılanmaya mensup kişilerin gelirlerinin belli bir oranı "himmet" adı altında alınmış, yapılanmadan ayrılmak isteyen kişilere baskı ve çeşitli yaptırımlar uygulanmıştır.
iii. FETÖ/PDY, zamanla faaliyetlerini birçok alanda genişletmiş ve Türkiye'nin yanı sıra yüz elliyi aşkın ülkede yaygınlaştırmıştır. Nitekim söz konusu yapılanmanın yurt içinde ve yurt dışında eğitim, sağlık, medya, finans, ticaret, sivil toplum gibi farklı alanlarda faaliyet gösteren çok sayıda kuruluşu bulunmaktadır.
iv. FETÖ/PDY'nin sosyal, kültürel ve ekonomik alanda yürüttüğü yasal faaliyetleri; dershaneler, okullar, üniversiteler, dernekler, vakıflar, sendikalar, meslek odaları, iktisadi kuruluşlar, finans kuruluşları, gazeteler, dergiler, TV kanalları, radyolar, İnternet siteleri, hastaneler gibi sivil alanlara ilişkindir. Bunun yanında bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma söz konusudur.
v. FETÖ/PDY, kendisine kutsallık atfetmektedir. Bunun sonucu olarak da vatan, devlet, millet, ahlak, hukuk, temel hak ve özgürlükler de dâhil olmak üzere her şeyin değer olarak kendisinden sonra geldiği anlayışına sahiptir.
vi. FETÖ/PDY'nin, itaat ve teslimiyet temelinde oluşturulmuş, en üstte "kâinat imamı" olarak Fetullah Gülen'in olduğu kıta, ülke, eyalet, il, ilçe, semt, mahalle ve ev imamlarından oluşan dikey bir hiyerarşisi; imamlara bağlı ancak birbirinden bağımsız hücre tipi bir örgütlenmesi bulunmaktadır. Ayrıca Fetullah Gülen'in atadığı ve yalnızca kendisinin bildiği kişiler vasıtasıyla örgütün iç işleyişini denetleyen ve lidere rapor eden ayrı bir yapılanma söz konusudur. Diğer taraftan yapılanmanın örgütlendiği her kurum ve kuruluş için belirlediği sorumlu bir kişi bulunmaktadır. Bu sorumlu kişiler "abi" veya "imam" olarak ifade edilmekte ve devlet yönetimi bakımından önemli görülen kurumlarda o kurumda görev yapanlar dışından seçilmektedir.
vii. FETÖ/PDY'nin yöneticileri ve üyeleri, faaliyetlerini gizlilik esasıyla yürütmekte ve gizliliği sağlayacak haberleşme yöntemleri kullanmaktadır. Yine üyelerin önemli bir bölümünün "kod" isimleri bulunmaktadır. Bu yönüyle yapılanmanın en önemli özelliğinin gizlilik olduğu söylenebilir. Gizlilik anlayışı, devlet yönetimi bakımından önemli görülen TSK, yargı, emniyet ve mülki idare birimlerinde ayrı bir titizlikle uygulanmaktadır. Bunun sonucunda yapılanmaya mensup kişiler, zaman zaman kendilerini "Fetullah Gülen ve cemaat karşıtı" olarak bile gösterme gayretinde olmuşlardır. Nitekim 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen bir soruşturmanın şüphelilerinden olan komiser yardımcısı E.G.nin telefonunda 16/7/2016 tarihinde 05.20-05.29 saatleri arasında bölge imamları kaydıyla gönderilen "önemli durum kötü çok acil duyuru tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, 'demokrasi seçilmiş irade' falan desinler, ama fazlada asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler herkes 'darbeden haberim yok TV'de gördüm ilk kez' desin, asla hükumete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi" şeklinde mesajlar olduğu tespit edilmiştir (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/10/2016 tarihli ve E.2016/3799 sayılı iddianamesi).
viii. FETÖ/PDY'nin gerçek amacı devleti ele geçirmektir. Bu amaçla yapılanmanın kurucusu ve lideri olan Fetullah Gülen'in çeşitli tarihlerdeki konuşma ve açıklamalarında yer alan "Her yerde olmalısınız. Her yerde değilseniz hiçbir yerde değilsinizdir."; "Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın."; "Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin."; "Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır."; "Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır." şeklindeki talimatları doğrultusunda tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, özellikle TSK, emniyet teşkilatı, MİT, yargı organları, mülki idare birimleri ve eğitim kurumları gibi yerlerde kadrolaşılmıştır. Yapılanma, ayrıca siyasi partiler, sendikalar, vakıf ve dernekler ile ticari kuruluşlar gibi sivil organizasyonlarda örgütlenmiş; bu alanlarda da önemli bir güce ulaşmıştır.
ix. Yapılanmaya mensup kamu görevlilerinin devlete olan sadakati, yapılanmaya olandan sonra gelmekte hatta onun karşısında bir değer ifade etmemektedir. Dolayısıyla bu kişiler, devletin amaçlarından ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulunmaktadırlar. Yapılanma, kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmış olan mensuplarını özellikle stratejik birimlere (personel, istihbarat, özel kalem, bilişim, muhasebe vb.) yerleşmeye teşvik etmiştir. FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki mensuplarınca, yapılanmaya dâhil olmayan kişilerle ilgili bilgiler kaydedilmiş; devlete ait gizli bilgi ve belgeler ele geçirilerek arşivlenmiştir.
x. FETÖ/PDY'nin kamu kurum ve kuruşlarındaki faaliyetlerinin temel özelliği, kamusal bir faaliyetin görünürde bu faaliyeti gerçekleştirmeye yetkili bir kamu görevlisi eliyle yerine getirilmesi, ancak bu faaliyetin gerçekte ilgili kamu görevlisinin iradesiyle değil kamu görevlisinin kamusal hiyerarşinin dışında bağlı olduğu yapılanmadaki üstünün (abi) iradesiyle vuku bulmasıdır.
xi. Toplumdaki karşılığı sınırlı olan yapılanmanın kamu kurum ve kuruluşlarındaki mensuplarının oranı, toplumsal karşılığı ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir.
xii. Devletin anayasal kurumlarını ele geçirmek, sonrasında devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmek ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek amacıyla mevcut idari sisteme paralel şekilde örgütlenen, ulusal ve uluslararası düzeyde siyasi ve ekonomik ittifaklar kuran FETÖ/PDY, devlet ve toplum üzerinde bir "vesayet" kurumu hâline gelmiştir.
D. Darbe Teşebbüsünde Bulunulan Dönemin Özellikleri
1. FETÖ/PDY Yönünden
27. FETÖ/PDY'nin yapılanması ve faaliyetleri öteden beri toplumda tartışma konusu olmuştur. Ancak bu yapılanmaya ve faaliyetlerine ilişkin olarak son yıllarda suç delillerini yok etme, devlet kurumlarının ve üst düzey devlet görevlilerinin telefonlarını dinleme, devletin istihbarat faaliyetlerini deşifre etme, kamu görevine giriş veya görevde yükselme sınavlarına ilişkin soruları önceden elde edip mensuplarına verme gibi eylemler temelinde çok ciddi soruşturma ve kovuşturmalar yürütülmüştür.
28. 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde yüzlerce kişi hakkında tutuklama tedbirinin uygulandığı bu soruşturma ve kovuşturmaların genelinde FETÖ/PDY'nin bir terör yapılanması olduğuna değinilmiş ve haklarında dava açılan kişilerin diğer bir kısım suçun yanı sıra "silahlı terör örgütü kurma, yönetme veya üyesi olma" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçlarından cezalandırılmaları talep edilmiştir.
29. Diğer yandan "Şemdinli", "Ergenekon", "Balyoz", "Askerî Casusluk", "Devrimci Karargâh", "Oda TV" ve "Şike" davaları gibi kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan birçok davanın -FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda- başta TSK olmak üzere farklı kamu kurum ve kuruluşlarındaki örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye etmek ve farklı sivil çevrelerde örgütün çıkarlarına aykırı davrandığını düşündüğü kişileri etkisizleştirmek amacıyla kullanıldığı ileri sürülmüştür. Bu davaların bir kısmındaki usulsüzlük iddiaları Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarına da konu olmuştur (bkz. Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014; Yavuz Pehlivan ve diğerleri [GK], B. No: 2013/2312, 4/6/2015; Yankı Bağcıoğlu ve diğerleri [GK],B. No: 2014/253, 9/1/2015).
30. FETÖ/PDY ile bağlantılı oldukları belirtilen savcı ve hâkimler tarafından 2013 yılının sonunda bazı siyasiler ve bunların yakınları ile kamuoyunun tanıdığı bir kısım işadamı hakkında "yolsuzluk" yaptıkları iddiasıyla soruşturma başlatılması (17-25 Aralık soruşturmaları) ve 2014 yılının başında MİT'e ait malzemelerin bulunduğu tırlarla silah taşındığı iddiasıyla bu tırların durdurulup aranması, FETÖ/PDY'nin faaliyetlerinin Hükûmeti devirmeye yönelik olduğu yönündeki soruşturmaların temel dayanağını oluşturmuştur. "17-25 Aralık" ve "MİT tırları" soruşturmalarında görev alan bazı yargı mensupları ve emniyet görevlileri hakkında uygulanan tutuklama tedbirleri de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru konusu edilmiş; Mahkeme, başvuruları açıkça dayanaktan yoksun görerek kabul edilemez bulmuştur (bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 74-87; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 198-244; FETÖ/PDY kapsamında tutuklanan polislerin tahliyesine yönelik kararlar veren hâkimlerin silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin karar için bkz. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, E.2015/3, K.2017/3, 24/4/2017).
31. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, darbe teşebbüsünden kısa süre önce düzenlediği 6/6/2016 tarihli iddianameyle Fetullah Gülen'in de aralarında olduğu 73 örgüt yöneticisi hakkında silahlı terör örgütü kurdukları ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla birçok suçtan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açmıştır. Anılan iddianamede; FETÖ/PDY'nin özellikle TSK ve emniyet teşkilatı içinde kadrolaştığı, subay ve astsubay olacak mensuplarını özel olarak yetiştirdiği, askerî yargıda egemen bir güç hâline geldiği ve bu nedenle yapıya yönelik soruşturmalardan netice alınamadığı belirtilmiştir. İddianamede ifade edildiği şekliyle TSK içindeki bu yapılanma, ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaşmıştır. Cumhuriyet Savcısı; FETÖ/PDY'nin kuvvet komutanlıkları, jandarma ve emniyet teşkilatları içindeki sayıları on binleri bulan mensuplarından oluşan ve devletten ayrı hiyerarşiye bağlı silahlı bu yapılanmasının, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihi boyunca gördüğü en büyük, en tehlikeli ve en organize terör örgütlenmesi olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Buna göre anayasal düzeni değiştirecek veya ortadan kaldıracak silahlı güce ulaşan ve bir askerî darbe yapabilecek tek organize güç olan FETÖ/PDY'nin, TSK içindeki etkinliği dikkate alındığında darbe teşebbüsünde bulunma tehlikesi açık ve yakındır. İddianamede; son olarak bu tehlikenin gerçekleşmesi hâlinde bunun devlet için gerçek bir yıkım olacağı, ülkenin bir iç savaşa sürüklenebileceği, milyonlarca insanın ölüp milyonlarca mültecinin ortaya çıkabileceği, devletin yeniden ayağa kaldırılmasının mümkün olmayabileceği öngörüsünde bulunularak FETÖ/PDY'nin tasfiyesinin devlet için artık varlık-yokluk meselesi hâline geldiğine değinilmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının E.2016/24769 sayılı iddianamesi).
32. FETÖ/PDY'ye ilişkin olarak ülke genelinde açılan çok sayıda davadan biri, Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16/6/2016 tarihinde karara bağlanmıştır (E.2016/74). Anılan kararda FETÖ/PDY'nin özellikle yargı ve emniyet birimleri ile TSK'da örgütlendiği, devletin hiyerarşik yapısı dışında ayrı bir yapılanmaya gittiği belirtilmiş; bu itibarla yapılanmanın silahlı bir terör örgütü olduğu kabul edilmiştir.
33. Diğer taraftan FETÖ/PDY'nin ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit, idari organların karar, açıklama ve uygulamalarına da konu olmuştur. Bu bağlamda devlet yetkilileri sürekli olarak anılan yapılanmanın ülke güvenliği için bir tehdit olduğuna dair açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu değerlendirmeler MGK kararlarında da ifade edilmiştir. MGK, söz konusu yapılanmayı 2014 yılı başından itibaren sırasıyla "halkımızın huzurunu ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma", "devlet içindeki illegal yapılanma", "kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanma", "paralel devlet yapılanması", "terör örgütleriyle iş birliği içinde hareket eden paralel devlet yapılanması" ve "bir terör örgütü" olarak kabul etmiştir. Söz konusu MGK kararlarının her biri basın duyuruları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmıştır. Yine FETÖ/PDY 2014 yılında, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nde "Legal Görünümlü İllegal Yapılar" başlığı altında "Paralel Devlet Yapılanması" adıyla yer almış; Jandarma Genel Komutanlığı ise 8/1/2016 tarihinde FETÖ/PDY'yi mevcut terör örgütleri listesine dâhil etmiştir.
34. Diğer yandan başta yargı mensupları ve polis görevlileri olmak üzere çok sayıda kamu görevlisiyle ilgili disiplin soruşturmaları yürütülmüş, birçok kamu görevlisi hakkında kamu görevinden çıkarma da dâhil olmak üzere disiplin yaptırımları veya idari tedbirler uygulanmıştır.
35. Ayrıca FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu değerlendirilen bazı ticari kuruluşlara, finans kuruluşlarına ve medya organlarına yönelik idari birtakım tedbirlere de başvurulmuştur. Bu bağlamda Bugün gazetesine 26/10/2015, Millet gazetesine 28/10/2015, Zaman gazetesine 4/3/2016 tarihlerinde kayyım atanmış; 15/11/2015 tarihinde, "Samanyolu Grubu"na ait Samanyolu TV, Samanyolu Haber TV, Mehtap TV ve Dünya TV'nin de aralarında bulunduğu 13 televizyon ve radyo kanalının TÜRKSAT üzerinden yayın yapmasına son verilmiş; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 3/2/2015 tarihinde Bank Asyanın yönetimine el koymuş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ise anılan Bankayı 29/5/2015 tarihinde TMSF'ye devretmiştir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantıları olduğu belirtilen çok sayıda ticari kuruluşa da kayyım atanmıştır.
36. Darbe teşebbüsü sonrasında düzenlenen iddianamelerde; FETÖ/PDY'nin darbe yapma kararı almasında yapılanmanın devlet içindeki ve toplum üzerindeki etkinliğinin önlenmesine yönelik olarak son dönemde alınan tedbirlerin etkili olduğu, ayrıca 2016 yılı YAŞ toplantısında FETÖ/PDY ile iltisakı olan personelin TSK ile ilişiğinin kesileceğine dair duyumlar alınması sonucunda teşebbüsün 2016 yılının Temmuz ayında gerçekleştirilmesinin kararlaştırıldığı belirtilmiştir.
2. Terör Olayları Yönünden
37. 15 Temmuz darbe teşebbüsü, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleştirilmiştir. Teşebbüsün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutunun daha iyi anlaşılabilmesi için ve olağanüstü hâlin ilanı ile bu durumun uzatılmasında terör olaylarının da etkili olması nedeniyle Türkiye'nin maruz kaldığı terör saldırılarına ilişkin bazı bilgilere aşağıda yer verilmiştir:
38. Türkiye'de uzun yıllardır devam eden bir terör sorunu bulunmaktadır. Bu süreçte genel olarak bölücü terör örgütü PKK ile mücadele edilmekle birlikte DHKP/C, El Kaide ve DAEŞ gibi diğer pek çok terör örgütünün de saldırılarına maruz kalınmış ve bu terör örgütlerine yönelik olarak da mücadelede bulunulmuştur. Son yıllarda ise Suriye'de yaşanan iç savaş ve başka birtakım nedenlerle terör saldırıları ile diğer güvenlik sorunlarında ciddi bir artış yaşanmıştır.
39. Suriye'de yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde doğrudan ve dolaylı etkileri olmuştur. İlk olarak kendi ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan üç milyondan fazla Suriyeli Türkiye'ye sığınmıştır. Suriye'de yaşanan sıcak çatışmalar Türkiye'yi de etkilemiş, DAEŞ militanlarınca Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğuna yapılan silahlı baskın sonucunda 11/6/2014 tarihinde Türkiye'nin Musul Başkonsolosu'nun da aralarında bulunduğu 49 kişi rehin alınmış; rehineler 20/9/2014 tarihinde kurtarılmıştır. Ayrıca 2014 yılı Ekim ayında Suruç'ta (Şanlıurfa) bulunan bazı yerler, havan mermilerine hedef olması nedeniyle boşaltılmıştır. Suriye'den gelen saldırıları engellemek amacıyla önce topçu atışı gibi ülke toprakları üzerinden silahlı unsurların kullanılması yoluna gidilmiş, bu müdahalelerin yetersiz kalması üzerine 2016 yılının Ağustos ayı içinde kara harekâtı başlatılmış ve aylarca devam etmiştir.
40. Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiklerini ileri süren gruplar, 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda "6-7 Ekim olayları" olarak adlandırılan şiddet eylemleri gerçekleştirmişlerdir. Bu kapsamda kamu binalarına, banka şubelerine, iş yerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotof kokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur. İçişleri Bakanı'nın 10/10/2014 tarihli açıklamasında; bu olaylardan 35 ilin etkilendiği, 2 polis ve 31 sivilin hayatını kaybettiği, yüzlerce sivil ve güvenlik görevlisinin yaralandığı, kamuya veya kişilere ait yüzlerce binanın yakıldığı veya tahrip edildiği, bini aşkın aracın da kullanılamaz hâle getirildiği belirtilmiştir.
41. Türkiye, 2015 yılı Haziran ayından itibaren yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda ilk olarak 5/6/2015 tarihinde Diyarbakır'da Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından yapılan seçim mitingi sırasında gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamaya göre 2 kişi hayatını kaybederken 100'den fazla kişi de yaralanmıştır. 20/7/2015 tarihinde ise Suruç'ta, Suriye'deki çatışmalara ilişkin basın açıklaması sırasında DAEŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında 34 kişi hayatını kaybederken 73 kişi de yaralanmıştır. Bu saldırının iki gün sonrasında Ceylanpınar'da (Şanlıurfa), 2 polis memuru evlerinde başlarından vurulmuş hâlde bulunmuş, saldırı PKK tarafından üstlenilmiştir.
42. Bu olaylardan sonra PKK tarafından Şırnak, Cizre, Silopi ve İdil (Şırnak); Yüksekova (Hakkâri); Silvan, Sur ve Bağlar (Diyarbakır); Dargeçit, Nusaybin ve Derik (Mardin) ile Varto'da (Muş) cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek şehirlerin bir kısmı işgal edilmeye çalışılmıştır. "Öz yönetim" adı altında bu yerleri işgal etmeye çalışan çok sayıda terörist, kamuoyuna yansıdığı üzere halkın da giriş çıkışlarına kısıtlama getirmiştir. Güvenlik güçleri, bu hendeklerin kapatılması ve bariyerlerin kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla uzun süre operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında 2.000'in üzerinde terörist öldürülürken yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (çatışmaların yoğunlaştığı yerlerde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının tedbiren kaldırılması taleplerinin reddine ilişkin bazı kararlar için bkz. Mehmet Girasun ve Ömer Elçi [TK], B. No: 2015/15266, 11/9/2015; Meral Danış Beştaş [TK], B. No: 2015/19545, 22/12/2015; Mehmet Yavuzel ve diğerleri [TK], B. No: 2016/1652, 29/1/2016; AİHM kararları için bkz. Elçi/Türkiye, B. No: 63129/15, 12/1/2016; Çağlı ve diğerleri/Türkiye, B. No: 63130/15, 12/1/2016; Vesek/Türkiye, B. No: 63138/15, 12/1/2016; Eroglu/Türkiye, B. No: 478/16, 12/1/2016; Görgöz/Türkiye, B. No: 480/16, 12/1/2016; Sultan ve Süleyman Düzgün/Türkiye, B. No: 891/16, 12/1/2016; Bedri ve Halime Düzgün/Türkiye, B. No: 901/16, 12/1/2016).
43. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok bölgesine yayıldığı bu dönemde hem güvenlik güçleri hem de siviller hedef alınmıştır. Bu bağlamda 15 Temmuz darbe teşebbüsünden önceki yaklaşık bir yıllık süreçte;
i. 2015 yılında Sultanbeyli (İstanbul), Pervari (Siirt), Yüksekova ve Sur'da; Ankara Tren Garı ve İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'nda,
ii. 2016 yılının Ocak ve Şubat aylarında Çınar'da (Diyarbakır); İstanbul Sultanahmet Meydanı ve Ankara Kızılay Meydanı'nda,
iii. 2016 yılının Mart ve Nisan aylarında Nusaybin, Sur, Bağlar, Hani (Diyarbakır), Şırnak, Mazıdağı (Mardin) ve Bursa'da; Ankara Kızılay Meydanı ve İstanbul İstiklal Caddesi'nde,
iv. 2016 yılının Mayıs ayında Gaziantep, Dicle (Diyarbakır), Derik, Bağlar, İstanbul, Sur, Çaldıran (Van), Midyat (Mardin), Kulp (Diyarbakır) ve Silopi'de,
v. 2016 yılının Haziran ve Temmuz aylarında Vezneciler (İstanbul), Midyat, Ovacık (Tunceli), Ömerli (Mardin), Dicle, Artuklu (Mardin) ve Erciş'te (Van); İstanbul Atatürk Havalimanı'nda yaşanan terör saldırılarında 340'dan fazla kişi hayatını kaybederken yaklaşık 1.730 kişi yaralanmıştır. Ölenlerin ve yaralananların büyük çoğunluğu (ölenlerin yaklaşık 250'si, yaralananların ise yaklaşık 1.380'i) sivildir.
44. Terör saldırıları, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra da devam etmiştir. Bu bağlamda;
i. 2016 yılının Ağustos ayında Bingöl, Kızıltepe (Mardin), Sur, Bismil (Diyarbakır), Van, Elazığ, Gaziantep ve Cizre'de,
ii. 2016 yılının Eylül ve Ekim aylarında Van, İstanbul, Şemdinli (Hakkâri), Gaziantep ve Antalya'da,
iii. 2016 yılının Kasım ve Aralık aylarında Bağlar, Derik, Adana, Beşiktaş (İstanbul), Kayseri ve Ankara'da,
iv. 2017 yılının Ocak ayında İstanbul'da bir gece kulübünde, İzmir ve Diyarbakır'da yine sivillerin ve güvenlik güçlerinin hedef alındığı bombalı ve silahlı terör saldırıları olmuştur. Bu saldırılarda yaklaşık 240 kişi hayatını kaybederken 1.340'dan fazla kişi yaralanmıştır. Ölenlerin yarısından fazlası (135 kişi), yaralananların ise çoğu (yaklaşık 1.090 kişi) sivildir.
45. Yukarıda yer verilen olayların dışında da terörle mücadele kapsamında teröristlerle yaşanan silahlı çatışmalarda ve teröristler tarafından yapılan saldırılar sonucunda çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş veya yaralanmıştır.
46. Öte yandan İçişleri Bakanı 3/1/2017 tarihinde TBMM'de yaptığı konuşmada; 2016 yılında PKK'nın 313, DAEŞ'in 22, aşırı sol terör örgütlerinin ise 4 olmak üzere gerçekleştirilmek istenen toplam 339 önemli terör olayının engellendiğini; 247 patlayıcı, 61 bombalı araç, 23 canlı bomba şüphelisi, 42 eylem yapacak örgüt mensubunun yakalandığını açıklamıştır.
E. Olağanüstü Hâl İlanı
47. MGK, darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra 20/7/2016 tarihinde yaptığı toplantıda "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır.
48. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/7/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/7/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. TBMM Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında Hükûmet adına söz alan Adalet Bakanı, olağanüstü hâl ilan edilme nedenini "... darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi, bundan sonra da demokrasimiz ve hukuk devletimiz, milletimiz, millî irade ve ülkemiz için tehlike ve tehdit olmaktan çıkarılması, bir daha hiçbir şekilde darbe teşebbüsünün tekrarlanmaması ve bu konuda bu amaçla alınması gereken tedbirlerin hızlı ve kararlı bir biçimde alınıp hayata geçirilmesini sağlamak maksadıyla olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki görüş ...Bakanlar Kuruluna ilet[il]miştir. Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Anayasa gereği toplanan Bakanlar Kurulumuz, bu görüş doğrultusunda Türkiye'de üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir ... Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini korumak, temel hak ve hürriyetleri korumak, genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak, şiddet olaylarını önlemek, başarısız kılınan darbe teşebbüsünün tekrarı ile bundan sonra Türkiye'de darbe teşebbüslerine teşebbüs edilebilmesinin önüne geçmek, halkımıza en büyük kötülüğü yapan, kamu düzenimizi bozan, ekonomimize zarar veren, demokrasimizi, hukuk devletimizi, millî irademizin tecelligâhı Meclisimizi ve seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Hükûmetimizi darbe teşebbüsüyle yok etmeye çalışan, devletimizi âdeta bir kanser hücresi gibi sarmış bulunan bu Fetullahçı terör örgütüyle ve bu örgütün Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı, Emniyet ve üniversitelerimiz başta olmak üzere, kamu içindeki bütün uzantılarının kamudan temizlenmesi ve demokrasimizin, devletimizin, milletimizin, hukuk devletimizin emniyeti bakımından tam emniyetli hâle getirilmesi ve bunların ülkemiz için, demokrasimiz ve hukuk devletimiz için bir daha tehlike ve tehdit olmaktan çıkarılması maksadıyla bu karar alınmıştır." sözleriyle ifade etmiştir.
49. Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 5/10/2016, 3/1/2017 ve 17/4/2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
50. Türkiye Cumhuriyeti 21/7/2016 tarihinde, Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS); Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.
F. Olağanüstü Hâl Döneminde Uygulanan Tedbirler
1. Ceza Soruşturmaları
51. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıklarının talimatı ile darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu değerlendirilen çok sayıda kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Bu soruşturmalar kapsamında başta TSK, emniyet ve yargı mensupları olmak üzere çok sayıda kamu görevlisi ve ayrıca sivil kişi hakkında yakalama ve gözaltına alma tedbirleri uygulanmış; bu kişilerin önemli bir bölümü mahkeme kararıyla tutuklanmıştır.
52. Adalet Bakanlığı verilerine göre FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında 13/6/2017 tarihi itibarıyla hakkında soruşturma yürütülen kişi sayısı 161.785'dir. Bu kişilerden 47.136'sı adli kontrol tedbiri uygulanarak, 13.497'si ise herhangi bir koruma tedbiri uygulanmaksızın serbest bırakılmıştır. Yine haklarında soruşturma yürütülen 30.597 kişi hakkında yakalama ve gözaltı gibi adli bir işlem yapılmamıştır. Hakkında tutuklama tedbiri uygulanan 50.436 kişiden 2'si Anayasa Mahkemesi üyesi, 104'ü Yargıtay üyesi, 41'i Danıştay üyesi, 3'ü HSYK üyesi, 2.492'si hâkim ve savcı, 7.143'ü asker (169'u general/amiral), 8.849'u polis, 24'ü vali, 73'ü vali yardımcısı ve 115'i kaymakamdır. Öte yandan 8.359 kişi (bunlardan 8'i Yargıtay üyesi, biri Danıştay üyesi, 2'si HSYK üyesi, 208'i hâkim ve savcı, 1.332'si asker, 1.336'sı polis, 3'ü vali, 9'u vali yardımcısı, 4'ü kaymakamdır) tutuklama tedbiri uygulandıktan bir süre sonra tahliye edilmiştir. Tahliye edilen bu kişilerin 7.969'u hakkında adli kontrol tedbirleri uygulanmıştır. Diğer taraftan kaçak durumda olup haklarında soruşturma/kovuşturma mercilerince yakalama emri çıkarılan 7.605 kişiden 26'sı Yargıtay üyesi, 6'sı Danıştay üyesi, 218'i hâkim ve savcı, 147'si asker, 386'sı polis, 3'ü vali yardımcısı ve 9'u kaymakamdır. 790 kişi hakkında ise gözaltı sürecinin devam ettiği anlaşılmıştır.
53. Soruşturmaların önemli bir kısmı sonuçlandırılmış ve ülke genelinde binlerce şüpheli hakkında yüzlerce iddianame tanzim edilmiştir. Bu iddianamelerde FETÖ/PDY'nin bir terör örgütü olarak tanımlandığı, genel olarak darbe teşebbüsüyle bağlantılı olduğu değerlendirilen eylemler yönünden "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme"; darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmayıp FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu değerlendirilen eylemler yönünden ise "silahlı terör örgütü üyesi olma, terör propagandası yapma, terör örgütüne finansman sağlama" gibi suçlardan cezalandırma talep edildiği görülmektedir.
54. Açılan davaların büyük bir bölümü derdest olmakla birlikte ilk derece mahkemelerince mahkûmiyet kararları verilen davalar da bulunmaktadır. Örneğin Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi 5/1/2017 tarihinde, iki sanık hakkında darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet kararı vermiştir (E.2016/216). Anılan kararda, silah ve zor kullanma yetkisine sahip olan örgüte mensup kişilerin bu yetkilerini FETÖ/PDY'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde yetiştirildiğine ve gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün amacının ve gerçekleşme biçiminin de bunu doğruladığına değinilmiş; bu değerlendirmeyle FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varılmıştır.
2. Kanun Hükmünde Kararnamelerle Alınan Tedbirler
55. Olağanüstü hâl süresince Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu bu güne kadar "olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda" yirmi dört (667-690 sayılı) Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarmıştır. Bu KHK'lar ile genel ve soyut normlar ihdas edilerek alınan tedbirlerin yanı sıra kişiler hakkında doğrudan etki doğurucu nitelikte işlemler de yapılmıştır. Bu işlemler konularına göre şöyle özetlenebilir:
a. Kamu Görevinden Çıkarma Tedbiri
56. 667 sayılı KHK'nın 3. maddesinde yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlardan; 4. maddesinde ise bunlar dışındaki tüm kamu personelinden (işçiler dâhil) "terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK'ca karar verilen yapı, oluşum veya gruplara" üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan maddelerde; görevine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceği, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceği de hüküm altına alınmıştır.
57. Başta Anayasa Mahkemesi ve HSYK olmak üzere sınırlı sayıda kamu kurum ve kuruluşu idari bir kararla mensuplarını meslekten veya kamu görevinden çıkarmıştır. Bu kapsamda aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu 4.000'in üzerinde yargı mensubu meslekten çıkarılmıştır.
58. Öte yandan 668, 669, 670, 672, 675, 677, 679, 683, 686, 689 sayılı KHK'lar ile yaklaşık 98.500 kamu görevlisi kamu görevinden çıkarılmıştır. Bu kapsamda TSK'nın general/amiral kadrosunun yarısına yakınının kamu görevinden çıkarıldığı görülmektedir. Bunun dışında TSK'da, mülki idarede, emniyet teşkilatında, üniversitelerde ve diğer kamu kurumlarında görev yapan çok sayıda kişi kamu görevinden çıkarılmıştır. Kamu görevinden çıkarılan kişiler arasında sayısal bakımdan ilk sırada öğretmenler bulunmaktadır.
59. Kamu görevinden çıkarılan personelin, TBMM; Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu, istinaf ve ilk derece mahkemeleri; Başbakanlık ve tüm bakanlıklar; belediyeler; yükseköğretim kurumları; Diyanet İşleri Başkanlığı; Atatürk Kültür ve Dil Tarih Yüksek Kurumu, Vakıflar Genel Müdürlüğü; Hazine Müsteşarlığı, BDDK, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), TMSF, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Rekabet Kurumu, Gelir İdaresi Başkanlığı, Kamu İhale Kurumu, kamu bankaları; Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), TRT, TÜRKSAT, Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT); Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE); Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Türk Patent Enstitüsü, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK); Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Türkiye İş Kurumu; Spor Genel Müdürlüğü, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR), Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM); Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları İşletmesi, Karayolları Genel Müdürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları (TCDD); Kuvvet (Kara, Hava, Deniz) Komutanlıkları, Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları, Emniyet Genel Müdürlüğü, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, MGK Genel Sekreterliği gibi çok farklı alanlarda faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşlarında görev yaptığı anlaşılmıştır.
60. KHK'larla başvurulan kamu görevinden çıkarma tedbiri genel olarak FETÖ/PDY ile ilgi gerekçesiyle uygulanmış; 2.000'den fazla kişi hakkında ise diğer terör örgütleri veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK'ca karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile ilgi gerekçesiyle bu tedbire başvurulmuştur.
61. Süreç içinde bazı KHK'lar ile daha önce kamu görevinden çıkarılan yaklaşık 1.400 kişi hakkındaki kamu görevinden çıkarma kararları geri alınmıştır.
b. Diğer Tedbirler
62. KHK'lar ile daha önce kendi isteğiyle emekli olan, resen emekliye sevk edilen, meslekten veya devlet memurluğundan çıkarılan veya müstafi sayılan çok sayıda emniyet mensubunun rütbeleri geri alınmıştır. Yine yurt dışında öğrenim görmek üzere gönderilen yaklaşık 275 öğrencinin de ilişikleri kesilmiştir. Bunlardan bir kısmı hakkında uygulanan tedbirler süreç içinde geri alınmıştır.
63. Ayrıca bazı haber ajansları, televizyonlar, radyolar, gazeteler, dergiler, yayınevleri ve dağıtım kanalları; özel sağlık kuruluşları, (okul öncesi, ilk ve orta öğretim) özel öğretim kurum ve kuruluşları, özel öğrenci yurt ve pansiyonları, özel üniversiteler; vakıflar ve dernekler ile bunların iktisadi işletmeleri ve sendikalar hakkında kapatma tedbiri uygulanmıştır. Süreç içinde bunlardan bir kısmı hakkında uygulanan tedbirler geri alınmıştır. Öte yandan KHK'larda, kapatılan özel kurum ve kuruluşlara ait varlıkların Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılacağına dair hükümlere yer verilmiştir.
64. Diğer taraftan Cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülen soruşturmalar kapsamında FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen çok sayıda şirkete kayyım atanmıştır. 674 sayılı KHK ile daha önce kayyım atanan şirketlere ilişkin kayyımın yetkilerinin TMSF'ye devri, KHK'dan sonra yapılacak uygulamalarda şirketlere kayyım olarak TMSF'nin atanması öngörülmüş; TMSF'ye anılan şirketleri satma ve tasfiye etme yetkileri verilmiştir. 675 sayılı KHK ile de FETÖ/PDY'ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan gerçek ve tüzel kişilerin yüzde elliden daha az ortaklık payı olduğu şirketlerde bu payların yönetimi ve temsili amacıyla TMSF'nin kayyım olarak atanacağı düzenlenmiştir.
65. 674 sayılı KHK ile belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması, tutuklanması, kamu hizmetinden yasaklanması, başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hâllerinde İçişleri Bakanı veya valilerce yerlerine görevlendirme yapılabileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda 80'den fazla belediye başkanının terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçlarını işledikleri iddiasıyla görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması sonrasında bu belediye başkanlıkları için görevlendirmeler yapılmıştır. Bunların çok büyük bir bölümünde ilgili belediye başkanlarının PKK ile bağlantılarının bulunduğu belirtilmiştir.
66. Son olarak özel eğitim kurumlarında görev yapan çok sayıda öğretmenin çalışma lisansları Millî Eğitim Bakanlığı tarafından iptal edilmiştir.
c. Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması
67. 685 sayılı KHK ile Anayasa'nın 120. maddesi kapsamında ilan edilen ve 21/7/2016 tarihli TBMM kararıyla onaylanan olağanüstü hâl kapsamında, terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK'ca karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle başka bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan KHK hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere "Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu" kurulması kararlaştırılmıştır. Anılan Komisyonun üyeleri 16/5/2017 tarihinde atanmıştır.
68. Yedi üyeden oluşan Komisyon, olağanüstü hâl kapsamında doğrudan KHK'lar ile tesis edilen kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarma ya da ilişiğin kesilmesi; öğrencilikle ilişiğin kesilmesi; dernekler, vakıflar, sendika, federasyon ve konfederasyonlar, özel sağlık kuruluşları, özel öğretim kurumları, vakıf yükseköğretim kurumları, özel radyo ve televizyon kuruluşları, gazete ve dergiler, haber ajansları, yayınevleri ve dağıtım kanallarının kapatılması; emekli personelin rütbelerinin alınması işlemleri hakkındaki başvuruları değerlendirip karara bağlayacaktır. Ayrıca olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe konulan KHK'lar ile gerçek veya tüzel kişilerin hukuki statülerine ilişkin olarak doğrudan düzenlenen diğer işlemler de Komisyonun görev alanındadır. Komisyonun kararlarına karşı idari yargıda iptal davası açılması mümkündür.
G. Başvurucuların Tutuklanmasına İlişkin Süreç
69. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sırasında Polatlı 58. Topçu Tugay Komutanlığında hazırlanan birliklerden 34 kişilik askerî bir grubun TÜRKSAT'ı, 32 kişilik bir grubun ise TİB'i ele geçirmek üzere görevlendirildiği ve bu grupların harekete geçtiği ancak yollarının halk tarafından kesilmesi sonucunda söz konusu yerlere ulaşamadığı, böylece ulusal düzeyde kitle iletişiminin ve haberleşmenin sağlanması bakımından büyük önemi bulunan bu kurumların ele geçirilemediği soruşturma makamlarınca tespit edilmiştir (bkz. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 18/12/2016 tarihli ve E.2016/2856 sayılı iddianamesi, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/1 sayılı dava dosyası).
70. Diğer taraftan Özel Kuvvetler Komutanlığında görev yapan bazı rütbeli askerler ile daha önce bu Komutanlıkta astsubay olarak görev yapıp subaylık sınavını kazanmaları dolayısıyla Kara Harp Okulunda eğitimde bulunan askerlerden oluşan 13 kişilik bir grup darbe teşebbüsü kapsamında TÜRKSAT uydu tesislerini işgal edip ulusal yayınları durdurmak ve kontrol altına almak amacıyla önce Çankaya'da bulunan Başbakanlık yerleşkesindeki muhafız alayına gelmiştir. Anılan darbeci askerlere burada kayıtsız bir şekilde silah (piyade tüfeği) ve mühimmat dağıtılmıştır. Askerler, iki ayrı helikopterle buradan ayrılmış ve saat 00.47 sıralarında Gölbaşı-Konya yolunun 40. kilometresinde bulunan TÜRKSAT'a ait yerleşkenin olduğu yere gelmişlerdir. Helikopterler henüz havada iken askerler tarafından TÜRKSAT'ın ana nizamiyesi ateş altına alınmıştır. Bunun sonucunda TÜRKSAT görevlilerinden yaralananlar olmuştur.
71. Helikopterler, TÜRKSAT yerleşkesinde bulunan helikopter pistine iniş yapmış; sonrasında askerler, TÜRKSAT tesislerini kontrol altına almak amacıyla harekete geçmişlerdir. Bu bağlamda bir taraftan silahlarına ve cep telefonlarına el konularak TÜRKSAT güvenlik görevlileri etkisiz hâle getirilmiş, diğer taraftan televizyon yayınlarının kesilmesi için ilgili personelin toparlanması girişiminde bulunulmuştur. Öte yandan çevre kontrolü yapmak için yerleşke dışına çıkan TÜRKSAT çalışanlarından 3'ü yerleşkeye geri dönerken askerlerin silahlı saldırısına uğramış, saldırı sonucunda bu görevlilerden 2'si hayatını kaybederken biri de yaralanmıştır.
72. Askerler tarafından TÜRKSAT yetkililerinden uydu yayınlarının kesilmesi istenmiş, bu amaçla silah zoruyla yayınların kesilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak TÜRKSAT personelinin yayınların nasıl kesildiğini bilmediklerini söyleyerek ve yayınları kesiyormuş gibi davranarak askerleri oyaladıkları anlaşılmıştır. Uydu yayınlarının kesilmediğinin anlaşılması üzerine yayınların kesilmesine yardımcı olmak amacıyla yanlarına sivil kişiler gönderileceği askerlere üstlerince bildirilmiştir.
73. Kendi beyanlarına göre başvuruculardan Aydın Yavuz, elektronik mühendisi; Birol Baki ve Burhan Güneş, elektrik-elektronik mühendisi; Salih Mehmet Dağköy ise bilgisayar mühendisidir. Başvuru formlarında belirtildiği üzere başvurucular Ankara dışında ikamet etmektedirler.
74. 15 Temmuz 2016 tarihinde akşam saatlerinde Ankara'ya geldiklerini ifade eden başvurucular, 16 Temmuz saat 02.00 sıralarında başvurucu Burhan Güneş tarafından kullanılmakta olan bir otomobil ile TÜRKSAT'a ait yerleşkenin bulunduğu yere gelmişlerdir.
75. TÜRKSAT yerleşkesine saldırı olduğunu öğrenen Gölbaşı İlçe Emniyet Müdürlüğüne bağlı polisler, buraya hareket etmiş ve çevre güvenliğini sağlamak amacıyla TÜRKSAT yerleşkesine ulaşımı kontrol altına almışlardır. TÜRKSAT yerleşkesinin girişindeki nizamiye bölgesine kadar otomobille gelen başvurucular, bu kapsamda polis görevlilerince durdurulmuştur. Polis görevlilerinin anlatımlarına göre başvurucular, kendilerini durduran ve TÜRKSAT yerleşkesine girmelerine izin vermeyen polislere "içeriden çağrıldıklarını" söylemişler ve yerleşkeye girmelerine izin verilmesini istemişlerdir. Polis görevlilerinin başvurucuların kimlikleriyle ilgili şüphe duyması üzerine başvurucu Burhan Güneş'in cep telefonunun kayıtlarını silmeye çalıştığı ve telefonunu fabrika ayarlarına döndürmek istediği anlaşılmıştır. Bunun üzerine başvurucular polislerce yakalanarak kelepçelenmiş ve başvuruculardan Birol Baki, Burhan Güneş ve Salih Mehmet Dağköy emniyete ait ayrı araçlara konulmuş; yeterli araç bulunmadığından başvurucu Aydın Yavuz, başvurucuların olay yerine geldikleri otomobilde tutulmuştur.
76. Öte yandan askerler tarafından uydu yayınlarının kesilmesi sağlanamayınca temas hâlinde oldukları üstlerince TÜRKSAT yerleşkesinin savaş uçaklarıyla bombalanması ve bu şekilde yayınların engellenmesi kararlaştırılmış; bunun üzerine askerler -kendilerini getiren helikopterlerin ayrılmış olması nedeniyle- el koydukları TÜRKSAT'a ve TÜRKSAT çalışanlarına ait araçlarla yerleşkenin dışına çıkmışlardır. Askerlerin bu sırada yanlarına TÜRKSAT'ta el koydukları silah ve cep telefonlarını da aldıkları anlaşılmıştır. Saat 02.50 sıralarında TÜRKSAT yerleşkesinden Konya yoluna doğru kaçmakta olan askerler, yol üzerinde güvenlik tedbiri alan ve başvurucuları durdurup yakalayan polis görevlilerine ateş açmışlardır. Polis görevlilerinden biri açılan ateş sonucunda yaralanmıştır. Konya istikametine doğru seyirlerine devam eden askerler, bulundukları açık araziye gelen helikopterlerce buradan alınmışlardır. Askerlerden yaralı olanlar Gülhane Askeri Tıp Akademisine (GATA), diğerleri ise darbe teşebbüsünün merkezi olduğu bilinen Akıncılar Hava Üssüne getirilmiştir. Askerlerin ayrılmasından sonra saat 03.10-03.20 arasında, darbeciler tarafından TÜRKSAT yerleşkesi savaş uçaklarıyla dört kez bombalanmıştır.
77. Başvurucuların olay yerinde bekletildikleri sırada TÜRKSAT'ın bombalanacağı şeklinde haberler gelmesi üzerine TÜRKSAT yerleşkesinde bulunan görevliler ve sivil kişiler, araçlarıyla yerleşkeden uzaklaşmaya çalışmışlardır. Bu nedenle yol üzerinde bir kargaşa olduğu, yerleşkenin bombalanmaya başlaması üzerine polis görevlilerinin yerleşkenin bulunduğu yerden Konya yolu istikametine doğru çekildikleri, bu sırada elleri kelepçeli vaziyette otomobilde bulunan başvurucu Aydın Yavuz'un otomobilden inerek açık arazide gizlendiği, öğlen saatlerinde bir akaryakıt istasyonuna geldiği sırada jandarma görevlilerince bulunup polislere teslim edildiği anlaşılmıştır.
78. Diğer taraftan Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliği 16/7/2016 tarihinde, başvurucular hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin olarak, müdafinin dosya içeriğini incelemesinin veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesi uyarıca "müdafiin soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına" karar vermiştir.
79. Gözaltına alınan başvurucular 18/7/2016 tarihinde kolluk görevlilerine ifade vermişlerdir. İfade alma işlemi sırasında başvurucuların müdafileri de hazır bulunmuştur. Başvurucular ifadelerinde kendilerine isnat edilen suçlamaları kabul etmemişlerdir. Başvurucuların anlatımlarına göre İzmir ilinde ikamet eden başvurucu Salih Mehmet Dağköy uçakla İstanbul'a gelmiş ve burada İstanbul'da ikamet etmekte olan başvurucular Birol Baki ve Burhan Güneş ile buluşmuş; adı geçen başvurucular hep birlikte yolcu otobüsü ile Ankara'ya hareket etmişlerdir. Diğer başvurucu Aydın Yavuz ise ikamet ettiği Gebze'den yolcu otobüsüyle Ankara'ya gelmiştir. Başvurucular, bir iş görüşmesi için Ankara'ya geldiklerini, 15 Temmuz 2016 tarihinde akşam saatlerinde (20.00 gibi) Ankara Şehirlerarası Terminal İşletmesinde (AŞTİ) buluştuklarını ifade etmektedirler. Başvurucular, (başvurucu) Burhan Güneş tarafından temin edilen (kiralanan) bir otomobille şehir içinde bir müddet dolaştıklarını, otomobilin radyosundan gelen "darbe teşebbüsüne karşı sokağa çıkılması" çağrıları üzerine yoldaki konvoylara katıldıklarını, sonrasında yollarını kaybettiklerini, radyodan TÜRKSAT'a saldırı olduğunu öğrenince tekrar konvoya katılma düşüncesiyle TÜRKSAT'ın bulunduğu yere hareket ettiklerini, burada polisler tarafından durdurulduklarını iddia etmektedirler. Başvurucuların içinde bulundukları otomobilin sürücüsü olan Burhan Güneş; aracı kiraladığı kişiyi tanımadığını, polisler tarafından durdurulunca da bir anlık panikle polislere "içeriden çağrıldıklarını" söylediğini belirtmektedir.
80. Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı 18/7/2016 tarihinde başvurucuları tutuklanmaları istemiyle Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Hâkimlik önünde sorguları yapılan başvurucular, kolluktaki anlatımlarıyla aynı doğrultuda ifade vermişlerdir. Sorguda başvurucuların müdafileri de hazır bulunmuştur. Sorgu sırasında başvuruculara soruşturma belgelerinin ve soruşturma dosyasında yer alan bilgilerin okunduğu anlaşılmıştır.
81. Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/7/2016 tarihli kararı ile "olay yeri görgü ve tespit tutanağı, şüphelilerin ifadesi ve tüm evrak içeriğine nazaran somut olguların bulunduğunun kabulünün gerektiği, henüz delillerin toplanmamış olması, buna göre delillerin karartılma şüphesinin bulunduğunun kabulünün gerektiği anlaşılmakla ve özellikle kanunda öngörülen cezanın nevi ve süresine göre şüpheliler hakkında duruma uygun ve yeterli ölçüde tedbir mahiyetinde olabilecek adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına olanak bulunmadığı değerlendirilerek ve işin önemi verilmesi beklenen ceza ile ölçülülüğün bulunduğu değerlendirilerek" başvurucuların isnat edilen anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklanmalarına karar verilmiştir.
82. Başvurucular, tutuklama kararına itiraz etmişler; Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/8/2016 tarihli ve Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/8/2016 tarihli kararları ile itirazların reddine karar verilmiştir. İtiraz mercilerinin ret kararlarında, Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklamaya ilişkin 18/7/2016 tarihli kararının "usul ve yasaya uygun olduğu" değerlendirmesinde bulundukları görülmektedir.
83. Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/9/2016 tarihli kararı ile başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir. Başvurucular Aydın Yavuz, Birol Baki, Burhan Güneş ve Salih Mehmet Dağköy müdafileri aracılığıyla 22/9/2016 tarihinde karara itiraz etmişlerdir. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/9/2016 tarihli (2016/3116 ve 2016/3117 Değişik İş sayılı) kararları ile itirazların kesin olarak reddine karar verilmiştir. Kararlarda "şüphelilerin [başvurucuların] üzerlerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin var olduğu, atılı suçun katalog suçlardan olması nedeniyle şüphelilerin kaçma, saklanma ve delilleri karartma ihtimalinin bulunduğu, atılı suçun kanunda öngörülen ceza miktarı ve şüphelilerin kişiliği nazara alındığında adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, mevcut delil durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı" belirtilmiştir.
84. Başvurucu Aydın Yavuz 20/10/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
85. Başvuruculara isnat edilen eylemin ağır ceza mahkemesinin görevi kapsamında bulunması nedeniyle Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 5/10/2016 tarihli fezlekeyle başvurucular hakkındaki soruşturma dosyası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
86. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği 18/10/2016 tarihinde, başvurucuların da aralarında olduğu tutuklu şüphelilerin tutukluluk durumunu resen değerlendirmiş ve "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunması, üzer[ler]ine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak" başvurucuların tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucular Birol Baki, Burhan Güneş ve Salih Mehmet Dağköy müdafileri aracılığıyla 7/11/2016 tarihinde karara itiraz etmişlerdir. Bu sırada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 1/11/2016 tarihli yetkisizlik kararı ile başvurucular hakkındaki soruşturma dosyası, Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş olduğundan başvurucuların itirazı Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğince karara bağlanmıştır. Anılan Hâkimliğin 7/11/2016 tarihli kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir. Kararda "suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, delillerin karartılması ihtimalinin bulunması, şüphelilerin kaçacağı şüphesinin olması" gerekçelerine dayanılmıştır.
87. Başvurucular, kararı 18/12/2016 tarihinde öğrendiklerini bildirmişlerdir.
88. Başvurucular Birol Baki, Burhan Güneş ve Salih Mehmet Dağköy 21/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
89. Başvurucular hakkındaki soruşturma dosyası, Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığının 10/12/2016 tarihli fezlekesi ile yeniden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
90. Başvurucular Birol Baki, Burhan Güneş ve Salih Mehmet Dağköy 14/12/2016 tarihinde müdafileri aracılığıyla Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe sunarak tahliye talebinde bulunmuşlardır. Anılan dilekçelerde incelemenin duruşmalı olarak yapılması ve soruşturma dosyasındaki kısıtlama kararının kaldırılması da talep edilmiştir.
91. Diğer taraftan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 22/12/2012 tarihinde, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucuların da aralarında olduğu tutuklu şüphelilerin tutukluluk durumunun incelenmesini talep etmiştir.
92. Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği dosya üzerinden yaptığı inceleme sonunda 26/12/2016 tarihinde "tutuklama tarihinden sonra şüpheliler lehine gelişen bir durumun olmadığı, şüphelilerin üzerine atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu, tahkikatın sonuçlanmamış olması, delillerin karartılması ihtimalinin mevcudiyeti, tutuklama sebeplerinin devam etmesi ve kuvvetli suç şüphesi dikkate alınarak" başvurucuların tahliye taleplerinin reddine ve ayrıca "tutuklama nedenlerinin bulunması, verilen tutuklama kararlarının ölçülü oluşu ve adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı" gerekçesiyle (tüm) şüphelilerin tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir. Söz konusu kararda, başvurucuların incelemenin duruşmalı olarak yapılması veya soruşturma dosyasındaki kısıtlama kararının kaldırılması talepleri bakımından bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.
H. Başvurucular Hakkında Açılan Ceza Davasına İlişkin Süreç
93. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu) 2/1/2017 tarihli ve E.2017/26 sayılı iddianamesiyle başvurucuların "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma" suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
94. Dava genel olarak darbe teşebbüsü sırasında, bu teşebbüsün bir parçası olarak TÜRKSAT'ın ele geçirilerek uydu ve televizyon yayınlarının kesilmesine yönelik saldırıya ilişkindir. İddianameyle başvurucuların dışında, olay tarihinde TÜRKSAT'ı işgal eden askerler olduğu ileri sürülen 12 sanığın (askerlerden birinin kaçtıkları aracın içinde öldürülmüş olarak bulunduğu belirtilmiştir) ve başvurucuların TÜRKSAT'a giderken kullandıkları otomobilin sahibi olan bir sanığın cezalandırılması talep olunmuştur. İddianamede askerlerin silahlı saldırısı sonucunda hayatını kaybeden 2 TÜRKSAT görevlisine, bunların yakınları olan 4 müştekiye, ayrıca olayla ilgili TÜRKSAT tüzel kişiliğinin yanı sıra 56 gerçek kişi müştekiye yer verilmiştir.
95. İddianamenin öncelikle terör örgütlerinin genel niteliğine ve özelliklerine (cebir ve şiddet kullanma; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle hareket etme, siyasi maksatla faaliyet gösterme, silahlı olma, üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olma, en az üç kişiden oluşma gibi) değinerek FETÖ/PDY'nin bir terör örgütü olduğu olgusuna işaret ettiği, bu bağlamda özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsüne vurgu yaptığı görülmektedir.
96. İddianamede FETÖ/PDY mensubu kişilerin genel olarak tutumlarına ve yapılanmanın bu kişilerden olan beklentilerine ilişkin olarak Fetullah Gülen'in yazarı olduğu bir kitapta yer alan "Cemaate bağlı kişinin azimli/kararlı ve hizmete karşı itaatkâr her şeyin sorumluluğunu alması gereken, darbe yediğinde azmi bozulmayan, yüksek rütbelere geldiğinde kendi rütbesi değil de hizmetin rütbesini ön planda tutan, hizmet içerisinde yapacağı görevlerin zor olabileceğine inanan ve bütün varlığını/canını/sevdiklerini hizmet için feda etmeye hazır olan" şeklindeki "hizmet insanı" tanımına ve Fetullah Gülen'in "Ne olursanız olun makam şöhret başınızı döndürmesin. 'SIFIR' olun. Olun ki büyük rakamlarda büyük yerlerde kullanılasınız." sözlerine atıf yapılmıştır.
97. İddianamenin başvurucularla ilgili bölümünde şu ifadelere yer verilmiştir:
"TÜRKSAT yerleşkesinden yayınlarının kesilmesine yönelik gelişen olaylar sürecinde; 16/07/2016 günü saat 02:00 sıralarında U.Ö. isimli şüpheliye ait ... araçla kuruma girmek için buraya gelen şüpheliler Birol Baki, Burhan Güneş, Salih Mehmet Dağköy, Aydın Yavuz isimli şahısların buraya TÜRKSAT yayınlarının kesilmesi için geldiklerinin tespit edilmesi üzerine, şüphelilerin durdurulduğu, kolluk görevlileri tarafından durdurulan şahısların 'içeriden kendilerinin çağrıldığını' iddia ettikleri, kimlikleriyle ilgili şüphe duyulması üzerine, şüphelilerden Burhan Güneş'in elindeki cep telefonundan bir şeyler silmeye çalıştığı, telefonunu fabrika ayarlarına döndürmeye çalıştığı görülmesi üzerine müdahale edilerek haklarında yakalama işlemi yapılmıştır.
Üzerlerindeki eşyalar ile telefonlarına el konulduğu anlaşılmış, bu kişilerin, asker kıyafetli şüphelilerin lideri durumunda olan Yarbay E.U.nun ifadelerinde geçen, 'yayınların kesilmesine yardımcı olmak amacıyla yanlarına gönderileceği bildirilen sivil kişiler' olduğu değerlendirilmiştir.
Sivil olarak TÜRKSAT'a girmeye çalışan şüpheliler Aydın Yavuz, Birol Baki, Burhan Güneş ve Salih Mehmet Dağköy isimli şahıslarla ilgili sonradan yapılan araştırma sonucu şüphelilerin bilgisayar ve iletişim alanında uzman oldukları, Salih Mehmet Dağköy'ün FETÖ/PDY örgütüyle irtibatlı Yamanlar Lisesi mezunu olduğu, Samanyolu TV isimli kanalda bilgi işlem direktörü olarak ... çalıştığı, Aydın Yavuz'un TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezinde kurumsal gelişim başkan yardımcısı olarak daha önceden çalıştığı, Burhan Güneş'in de bilgisayar mühendisliği mezunu olup TÜBİTAK kurumunda daha önceden idari işler başkan yardımcısı olarak çalıştığı, Birol Baki'nin de ... Elektronik isimli şirketinin olduğu, Samanyolu TV'de bir süre çalıştığı, şüphelilerden Burhan Güneş'in eşi[nin] TÜBİTAK kurumunda çalışırken söz konusu darbe olayları kapsamında hakkında adli işlem yapılarak denetimli serbestlik kararı verildiği, buna göre şüphelilerin olay günü TÜRKSAT'da uydu yayınlarının kesilmesi amacıyla bulunduğunun sabit olduğu anlaşılmıştır.
Nitekim bu şahısların TÜRKSAT'a gelmek için kullandıkları ... aracın ruhsat sahibi olan şüpheli U.Ö.nün alınan ifadelerinde M.Y. isimli bir arkadaşının whatsapp üzerinden 15/07/2016 günü öğleden sonra yazdığı mesaj üzerine S.K. isimli ortak arkadaşlarının ... evinde buluştuklarını, M.Y. ve O.D.nin de orada olduğunu, akşam üzeri telefonla haber gelmesi üzerine M.Y., O.D. ve S.K.nin kendisine ait araçla gittiklerini, kendisinin evde yalnız kaldığını beyan ettiği, şüpheli U.Ö.nün ifadesinde geçen M.Y., S.K. ve O.D. isimli şahısların olay gecesi yine darbeye teşebbüs eylemleri kapsamında TRT yayınlarına müdahale etmek için baskın yapan askeri şahıslarla birlikte TRT binasına gittiklerinin basın yayın organlarında fotoğraflarıyla birlikte haber konusu olduğu, bu şahısların halen kaçak oldukları, hepsinin bilgisayar ve iletişim konusunda uzman olup şüpheli U.Ö.nün beyanına göre HAVELSAN [Hava Elektronik Sanayi] ve TAİ [Türk Havacılık Sanayi] gibi önemli kamu kurumlarında çalışmış oldukları ... anlaşılmıştır.
Şüpheliler Aydın Yavuz, Birol Baki, Salih Mehmet Dağköy ve Burhan Güneş'in yakalanmalarına müteakip olay yerinde bekletildikleri sırada TÜRKSAT'ın bombalanacağı gerekçesiyle içeriden yoğun bir şekilde görevli ve sivil şahısların araçlarıyla çıkmaya çalıştığı, bu sebeple yol üzerinde bir süre kargaşa olduğu, güvenlik görevlilerinin çıkanları kontrol etmeye çalıştığı, bombaların düşmeye başlaması üzerine onların da Konya yolu istikametine çekildikleri, bu sırada şüphelilerden Aydın Yavuz'un kelepçeli şekilde ... araçta kaldığı, boşluktan istifade ederek araçtan inen Aydın Yavuz'un yakındaki boş arazilere kaçtığı, saat 14:00'e kadar saklandığı, kelepçeli bir şekilde olay yeri yakınındaki ... benzin istasyonuna geldiğinde jandarma görevlileri tarafından bulunup ilçe emniyet müdürlüğü görevlilerine teslim edildiği,
... [şüpheli U.Ö.ye ait olup olay tarihinde başvurucuların kullandıkları] aracın olay yerinde kalmasından sonra TÜRKSAT yerleşkesinin askeri uçak tarafından bombalanması, bu sırada buradan kaçan şüpheli asker şahıslar ile emniyet görevlileri arasında silahlı çatışma olması nedeniyle aracın durumunun kontrol edilmediği, bu arada şüpheli U.Ö.nün Ankara'dan arkadaşı M.Y.nin aracıyla buraya gelerek 16/07/2016 günü saat 10:40 sıralarında daha önce evinden aldığı yedek anahtarıyla aracını çalıştırıp götürdüğü, bir süre nerede olduğu tespit edilemeyen aracın ruhsat bilgilerinden yola çıkılarak şüpheli U.Ö.ye ait olduğunun anlaşılması üzerine yapılan araştırma sonucu 30/08/2016 günü Yalova ili Çınarcık ilçesinde şüpheli U.Ö. tarafından kullanılırken bulunduğu ... anlaşılmıştır."
98. Başvurucuların FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğuna ilişkin olarak ayrıca bu yapılanmayla ilgisi olduğu belirtilen Bank Asyadaki hesap durumlarına ilişkin bilgilere de yer verilmiştir. İddianamede belirtildiğine göre başvurucuların tümü bu Bankanın müşterisidir. Başvuruculardan Burhan Güneş'in hesapları 3/6/1999 tarihinde açılmış olup 18/12/2013 ile 14/2/2014 tarihleri arasında işlem kayıtları mevcuttur. Aydın Yavuz'un hesapları 13/10/2000 tarihinde açılmış olup çeşitli şubelerde birçok işlemi bulunmaktadır ve hesapları suç tarihine kadar aktif olarak kullanılmıştır. Birol Baki'nin hesabı 23/10/2000 tarihinde açılmış olup birçok şubeden hesap hareketleri mevcuttur ve suç tarihine kadar hesapları aktif olarak kullanılmıştır. Salih Mehmet Dağköy'ün hesabı ise 21/7/2005 tarihinde açılmış olup suç tarihine kadar hesapları aktif olarak kullanılmıştır. Diğer taraftan soruşturma mercilerinin ilk tespitlerine göre başvurucu Aydın Yavuz'un FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimleri sağladıkları "ByLock" adlı programı mobil cihazına yükleyen ve kullanan şahıslar arasında ismi geçmektedir.
99. Olayla ilgili müşteki sıfatıyla beyanları alınan çok sayıda polis memuru 15 Temmuz 2016 tarihinde TÜRKSAT nizamiye girişinde bekledikleri sırada yanlarına bir aracın geldiğini, araç içinde dört kişinin olduğunu, bu kişilerin "kendilerine içeriden telefon geldiğini ve bu nedenle içeri girmeleri gerektiğini" söylediklerini, bunun üzerine bu kişileri arabadan indirip üst araması yaptıklarını, bu sırada araç sürücüsünün telefonunu fabrika ayarlarına döndürmeye çalıştığını görmeleri üzerine bu dört kişiyi (başvurucuları) gözaltına aldıklarını ifade etmiştir.
100. Öte yandan TÜRKSAT'ı işgal eden askerlerin lideri konumunda olduğu belirtilen Yarbay E.U.nun soruşturma makamlarınca alınan ifadesinin başvurucularla ilgili olduğu değerlendirilen bölümü şöyledir:
"Yayınların kesilmesi konusunda teknik bilgim olmadığı için bu konuda görevli olup olmadığını öğrenmeye çalıştım. Nizamiyede bu işi bilen olmadığı söylendi. Yayınların kesilebileceği binayı öğrenince o tarafa gittik ... Yayınların kesilmesine yardımcı olacak şahıs yayının yapıldığı binadaymış. Bu sırada sürekli bana gelen telefonlarda yayınların devam ettiği, bir an önce kesilmesi gerektiği bildiriliyordu. Oradaki TÜRKSAT personeli farklı yerleri gösterdiler. Hatta dışarıda konteynır şeklinde bu işlerin yapıldığı yerler olduğu söylendi. Oralara da gidildi. Ben yayınların kesilip kesilmediğini tam olarak bilemiyorum. Ancak telefonlarda bana yayınların kesilmediği, sürekli söyleniyordu.
TÜRKSAT çalışanları farklı görevleri olduğunu söyleyerek yardımcı olmadılar. Telefonlarda dışarıdan yayın kesilmesine yardımcı olması için sivil teknisyenlerin geleceği söylenmişti, ancak ben bu şahısları hiç görmedim. Gönderdiklerinden de emin değilim. Bana isimleri ya da kimlikleriyle ilgili bir bilgi de verilmedi. Ayrıca TÜRKSAT'ta bize yardımcı olabileceği söylenen bir şahıs ismi de verilmemişti. Tamamen kendi imkanlarımızla yayınların nasıl kesileceğini anlamaya çalıştık ... en son yayınların kesilmemesi üzerine orada başka bir tedbir uygulanacağını söyleyerek herkesin binalardan çıkartılması talimatı geldi ..."
101. Başvurucular hakkında düzenlenen iddianame, Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 13/1/2017 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin E.2017/3 sayılı dosyası üzerinden yargılamaya başlanmıştır.
102. Mahkemece yapılan tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi sonunda "atılı suçun niteliği, toplanan deliller, soruşturma aşamasında alınan savunma ve tanık beyanlarına dayalı kuvvetli suç şüphesinin bulunması, sanıkların kaçma ve delilleri karartma ihtimali, adli kontrol hükümlerini uygulamanın bu aşamada yetersiz kalabileceği" gerekçesiyle başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir. Ayrıca Mahkeme, 9/2/2017 ve 9/3/2017 tarihlerinde başvurucuların tutukluluk durumunu resen dosya üzerinden incelemiş ve "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, terör örgütü üyesi olma suçunun CMK [Ceza Muhakemesi Kanunu] 100. maddesinde belirtilen katalog suçlardan olması, müsnet suçların alt ve üst sınırı, tutuklulukta geçen süreye göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması" gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.
103. Başvurucuların yargılandığı davada ilk duruşma 4/4/2017 tarihinde yapılmıştır. Mahkemece duruşmanın SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) vasıtasıyla kayda alınmasına karar verilmiştir. Mahkemenin 5/4/2017 ve 6/4/2017 tarihlerinde de duruşmaya devam ettiği anlaşılmıştır. Bu duruşma(lar)da başvurucuların kimlik tespiti yapılmış, isnat edilen suçları ve yasal hakları hatırlatılmış, iddianame ve ekleri ile atılı suçlamaların hukuki nitelendirilmesi okunup anlatılmış ve başvurucuların savunmaları alınmış, ayrıca müştekiler dinlenmiştir. Başvurucular Mahkeme önündeki savunmalarında da soruşturma aşamasındaki anlatımlarıyla benzer yönde ifade vermiş, atılı suçlamaları kabul etmemişlerdir. Başvuruculardan Birol Baki ve Mehmet Salih Dağköy, bir süre Samanyolu TV'de çalıştıklarını beyan etmişlerdir. Kullandıkları cep telefonlarında "ByLock" programının yüklenmiş olduğu tespit edilen başvurucular Aydın Yavuz ve Burhan Güneş, anılan programdan haberlerinin olmadığını ve bu programı kullanmadıklarını savunmuşlardır. 15 Temmuz günü akşam saatlerinden itibaren cep telefonlarının kapalı olduğu tespit edilen tüm başvurucular, savunmalarında bu durumu telefonlarının şarjının bitmesiyle açıklamışlardır. 6/4/2017 tarihinde yapılan duruşmada başvurucular ve müdafileri tahliye taleplerini sözlü olarak Mahkemeye bildirmişlerdir. Mahkeme aynı duruşmada "atılı suçun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut olguların bulunması, delillerin henüz tam olarak toplanamamış olması ve bu aşamada adli kontrol uygulamasının yetersiz olacağı, tutuklama tedbirinin ölçülü ve orantılı olduğu" gerekçesiyle başvurucuların taleplerinin reddine ve tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
104. Mahkemece 8/5/2017 tarihinde yapılan duruşmada, Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü bildirmiş ve başvurucuların isnat edilen tüm suçlardan cezalandırılmalarını talep etmiştir. Mahkeme 8/5/2017 ve 29/5/2017 tarihli duruşmalarda da "suçun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut olguların varlığı ve bu aşamada adli kontrol uygulamasının yetersiz olacağı, tutuklama tedbirinin ölçülü ve orantılı olduğu" gerekçesiyle başvurucuların tutukluluğunu devam ettirmiştir.
105. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla İlk Derece Mahkemesinde derdesttir ve başvurucuların tutukluluk durumu devam etmektedir.
İ. ByLock Programına İlişkin Olgular
106. Başvurucular Aydın Yavuz ve Burhan Güneş'in "ByLock" isimli haberleşme programının (uygulama) kullanıcısı olmaları ve bunun üzerinden haberleşme yapmalarının soruşturma ve kovuşturma mercilerince FETÖ/PDY ile ilgilerinin bulunmaları yönünden önemli bir unsur olarak değerlendirilmesi nedeniyle anılan programın genel özelliklerine ilişkin yargı organlarınca yapılan tespit ve değerlendirmelere yer verilmesi uygun olacaktır. Özellikle Yargıtay 16. Ceza Dairesinin -ilk derece mahkemesi sıfatıyla- 24/4/2017 tarihli (E.2015/3, K.2017/3) ve Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/1/2017 tarihli (E.2016/401, K.2017/4) kararlarında ifade edildiği şekliyle bu tespit ve değerlendirmeler şöyle özetlenebilir:
i. "ByLock", yaklaşık 215.000 kullanıcısı olan ve İnternet üzerinden iletişim sağlamak üzere oluşturulmuş bir programdır.
ii. "ByLock" uygulamasında on binlerce arkadaş grubu bulunmaktadır ve uygulama üzerinden milyonlarca mesaj ve elektronik posta gönderilmiştir.
iii. Uygulama güçlü bir şifreleme sistemine sahiptir. Uygulama üzerinden gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarıyla şifrelenerek iletilmesi tasarlanmıştır.
iv. Bir başka ülkede sunucu kiralanmak suretiyle kullanıma sunulan uygulamaya ilişkin olarak gerçekleştirilen iş ve işlemlere (sunucu ve IP kiralama gibi) ait ödemeler anonim yöntemlerle yapılmıştır. Ayrıca uygulamayı geliştiren ve kullanıma sunan kişinin daha önce yaptığı işlere ilişkin bir referansı bulunmamaktadır. Uygulamanın tanıtımına yönelik bir girişimde de bulunulmamıştır. Dolayısıyla "ByLock"un kullanıcı sayısının artırılması ve ticari bir değer hâline getirilmesi hedeflenmemiştir. Sonuç olarak uygulamanın kurumsal ve ticari mahiyeti bulunmamaktadır.
v. Uygulamaya ait kaynak kodlar içinde birtakım Türkçe ifadeler yer almaktadır. Yine kullanıcı adlarının, grup isimlerinin ve çözümlenen şifrelerin büyük çoğunluğu ile uygulamanın çözümlenen içeriklerin neredeyse tamamı Türkçedir.
vi. "ByLock"a yönelik engellemelerin tamamına yakını Türkiye IP adreslerine ilişkindir. Türkiye'den erişim sağlayan kullanıcılar, kimlik bilgilerinin ve iletişimin gizlenmesini sağlamak amacıyla uygulamaya VPN vasıtasıyla erişmeye zorlanmıştır.
vii. "ByLock"a ilişkin arama motorları üzerinden yapılan sorgulamaların neredeyse tamamı Türkiye'deki kullanıcılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Uygulamaya Türkiye IP adreslerinden erişimin engellendiği tarih itibarıyla arama motorları üzerinden yapılan sorgulamalarda büyük bir artış olmuştur.
viii. "ByLock" ile ilişkili İnternet kaynaklı yayınlar, çoğunlukla sahte hesaplar üzerinden yapılmış ve burada FETÖ/PDY lehine paylaşımlarda bulunulmuştur.
ix. Büyük bir kullanıcı kitlesine sahip uygulama, 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde ne Türk kamuoyu ne de yabancılar tarafından bilinmektedir.
x. Uygulamanın akıllı telefonlara yüklendikten sonra kullanılabilmesi için kullanıcı adı/kodu ve parolanın, ayrıca kullanıcıya özel güçlü bir kriptografık şifrenin belirlenmesi ve bu bilgilerin uygulama sunucusuna kriptolu olarak iletilmesi gerekmektedir. Böylece kullanıcı bilgilerinin ve iletişimin güvenliğinin azami şekilde korunması amaçlanmıştır.
xi. "ByLock"a ilişkin kullanıcı hesabı oluşturulması sırasında kişiye özel bir bilgi (telefon numarası, kimlik numarası, e-posta adresi vb.) talep edilmemekte, global ve ticari benzer uygulamalarda olduğu şekilde kullanıcı hesabını doğrulamaya yönelik bir işleyiş (SMS şifre doğrulaması, e-posta doğrulaması vb.) de bulunmamaktadır. Bunlar kullanıcıların tespitini zorlaştırmak amacıyla alınmış önlemlerdir.
xii. Uygulamaya kayıt işlemi, sistemde kayıtlı kullanıcılarla iletişim kurmak için yeterli değildir. Kullanıcıların haberleşmesi için her iki tarafın çoğunlukla yüz yüze veya bir aracı (kurye, mevcut "ByLock" kullanıcısı gibi) vasıtasıyla temin edilen kullanıcı adlarını/kodlarını eklemesi gerekmektedir. Mesajlaşma, her iki kullanıcının da birbirini eklemesinden sonra başlatılabilmektedir. Dolayısıyla uygulama, sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân verecek biçimde kurgulanmıştır.
xiii. Uygulama üzerinden sesli arama, yazılı mesajlaşma, e-posta iletimi ve dosya transferi gerçekleştirilmesi mümkündür. Böylece kullanıcıların örgütsel mahiyetteki haberleşmelerini başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duymadan gerçekleştirmesine olanak sağlanmıştır. Kullanıcıların tüm iletişimlerinin "ByLock" sunucusu üzerinden yapılması, buradaki grupların ve haberleşme içeriklerinin uygulama yöneticisinin denetim ve kontrollerinde olmasını da mümkün hâle getirmiştir.
xiv. "ByLock" üzerinden gerçekleştirilen haberleşme, belirli sürelerde manuel işleme gerek duyulmaksızın cihaz üzerinden otomatik olarak silinmektedir. Kullanıcılar, haberleşme güvenliği bakımından silmeleri gereken verileri silmeyi unutsa dahi "ByLock" sistemi gerekli tedbirleri alacak şekilde tasarlanmıştır. Böylece olası bir adli işlem neticesinde cihaza el konulması durumunda bile uygulamada yer alan kullanıcı listesindeki diğer kullanıcılara ve uygulamadaki haberleşmelere ilişkin geçmiş verilere erişim engellenmiştir.
xv. Uygulamaya ait sunucu ve iletişim verileri, uygulama veri tabanında kriptolu olarak saklanmaktadır. Bu durum, kullanıcı tespitinin önlenmesi ve haberleşme güvenliği için alınan ilave güvenlik tedbirleridir.
xvi. "ByLock" kullanıcıları da kendilerini gizlemek amacıyla birtakım önlemler almışlardır. Bu çerçevede kullanıcılar, haberleşme içeriklerinde ve uygulamadaki arkadaş listelerinde kişilerin gerçek bilgileri yerine örgüt içindeki "kod adlarına" yer vermişler, ayrıca çok haneli parolalar belirlemişlerdir.
xvii. Uygulama, 2014 yılı başlarında bir süre herkes tarafından yüklenebilmekte iken bu tarihten sonra uygulamanın kullanımı ancak kullanıcıların cihazlarına manuel olarak yüklenmesiyle mümkün hâle getirilmiştir.
xviii. "ByLock" üzerinden yapılan iletişimin çözümlenen içeriğinin tamamına yakını FETÖ/PDY unsurlarına ait örgütsel temas ve faaliyetlere ilişkindir. Bu kapsamda "buluşma adreslerinin değiştirilmesi, yapılacak operasyonların önceden bildirilmesi, örgüt mensuplarının yurt içinde saklanması için yer temini, yurt dışına kaçış için yapılan organizasyonlar, himmet organizasyonları, açığa alınan veya meslekten çıkarılan örgüt mensuplarına para temini, Fetullah Gülen'in talimat ve görüşlerinin paylaşılması, Türkiye'yi terörü destekleyen ülke gibi göstermek amacına yönelik faaliyette bulunan birtakım İnternet adreslerinin paylaşılması ve bu sitelerdeki anketlerin desteklenmesi, FETÖ/PDY'ye yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanıkların hâkim ve savcılarca serbest bırakılmasının sağlanması, örgüt mensuplarına müdafi temin edilmesi, örgüt üyelerinden kimlere operasyon yapıldığına ve kimlerin deşifre olduğuna ilişkin bilgilerin paylaşılması, operasyon olması ihtimaline karşı evlerde ya da yakalanılması muhtemel yerlerde bulunulmaması ve aranacak yerlerdeki örgüt için önemli dijital verilerin önceden "arama tarama mesulü" olarak adlandırılan kişilerce temizlenmesi, kamu kurumlarında FETÖ/PDY aleyhine görüş bildiren veya yapılanmayla mücadele edenlerin fişlenmesi, deşifre olduğu düşünüldüğünde "ByLock" uygulamasının kullanımına son verileceği ve alternatif programlara (Eagle, Dingdong, Tango vb.) geçiş yapılacağının haber verilmesi, yapılanmaya mensup kişilerin savunmalarında kullanabilmeleri amacıyla hukuki metinler hazırlanması" gibi örgütsel niteliği olan mesajlar gönderildiği anlaşılmıştır.
xix. Grup olarak da haberleşme özelliği bulunan uygulamadaki grupların isimleri (Bölge Bayan, Etütcüler, Ev abileri, İmamlarım, Okulcular, 8 abiler, 8 birimciler, 8 büyük bölge, Bölgeciler, II Mezuncular, Talebeciler, Üniversiteciler, Zaman Gönüllüler, Mesul, Mesuller, İzdivaç gibi) örgütün sıkça kullandığı kendisine has literatürüyle ve hücre tipi hiyerarşik yapılanmasıyla uyumludur.
xx. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında beyanları alınan bazı şüpheliler, 2014 yılının başlangıcından beri "ByLock"un FETÖ/PDY üyeleri tarafından örgütsel haberleşme aracı olarak kullanıldığını ifade etmişlerdir.
xxi. "ByLock" global bir uygulama görüntüsü altında münhasıran FETÖ/PDY mensuplarının kullanımına sunulan bir haberleşme programıdır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
(Karar içinde yer verilen ve/veya atıf yapılan Anayasa hükümlerinde, bireysel başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte yürürlükte olan metin esas alınmıştır.)
1. Anayasa Hükümleri
107. Anayasa'nın "Olağanüstü yönetim usulleri"nden "Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması sebepleriyle olağanüstü hal ilanı"nı düzenleyen 120. maddesi şöyledir:
"Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebilir."
108. Anayasa'nın "Olağanüstü hallerle ilgili düzenleme" kenar başlıklı 121. maddesi şöyledir:
"Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazetede yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır. Meclis, olağanüstü hal süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
119 uncu madde uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasanın 15 inci maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü yönetim usulleri, Olağanüstü hal Kanununda düzenlenir.
Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisce onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir."
2. Kanun Hükümleri
109. 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Bu Kanunun amacı,
…
b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması,
Durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle olağanüstü hallerde uygulanacak hükümleri belirlemektir."
110. 2935 sayılı Kanun'un "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Bu Kanun; olağanüstü hal ilanına … olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağına, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağına, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceğine, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağına ve olağanüstü yönetim usullerine ilişkin hükümleri kapsar."
111. 2935 sayılı Kanun'un "Olağanüstü halin ilanı" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu:
b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde, Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü de aldıktan sonra;
Yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.
Olağanüstü hal kararı Resmi Gazete'de yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağrılır. Meclis, olağanüstü hal süresini değiştirebilir. Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin bu maddenin birinci fıkrasının (b) bendi gereğince ilanından sonra; süreyi uzatmaya, kapsamını değiştirmeye veya olağanüstü hali kaldırmaya ilişkin hususlarda da karar almadan önce Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü alır.
Olağanüstü hal kararının hangi sebeplerle alındığı, bölgesi ve süresi, Türkiye radyo ve televizyonuyla ve Bakanlar Kurulunca gerekli görülen hallerde diğer araçlarla ilan edilir."
112. 2935 sayılı Kanun'un "Kanun hükmünde kararname" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda Anayasanın 91 inci maddesindeki kısıtlamalara ve usule bağlı olmaksızın, kanun hükmünde kararnamemeler çıkarabilir. Bu kararnameler Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur."
113. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
114. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
115. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
116. 5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.) 103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanır. Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
117. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir."
118. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek."
119. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü ile (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
6. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."
120. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
121. 5271 sayılı Kanun'un "Karar" kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir."
122. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Anayasayı ihlal" kenar başlıklı 309. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar."
123. 5237 sayılı Kanun'un "Yasama organına karşı suç" kenar başlıklı 311. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar."
124. 5237 sayılı Kanun'un "Hükûmete karşı suç" kenar başlıklı 312. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir."
125. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
126. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
127. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
128. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
3. Olağanüstü Hâl KHK'ları ile Yapılan Düzenlemeler
129. 23/7/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı KHK'nın (18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un) "Soruşturma ve kovuşturma işlemleri" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;
ı) Tutukluluğun incelenmesi, tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri dosya üzerinden karara bağlanabilir.
130. 27/7/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2016 tarihli ve 668 sayılı KHK'nın (8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un) "Soruşturma ve kovuşturma işlemleri" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
c) Tutukluluk kararına itiraz edilen sulh ceza hâkimliği veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok on gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
ç) Tahliye talepleri en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun incelenmesi ile birlikte dosya üzerinden karara bağlanır.
l) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının kararıyla kısıtlanabilir.
B. Uluslararası Hukuk
1. Birleşmiş Milletler Hukuku
a. Beyanname ve Sözleşme Metinleri
131. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin (Beyanname) 9. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez."
132. MSHUS'un 4. maddesi şöyledir:
"1. Ulusun hayatını tehdit eden ve varlığı resmen ilan edilmiş olan olağanüstü bir durumun ortaya çıkması halinde, bu Sözleşme'ye Taraf Devletler, uluslararası hukuktan kaynaklanan diğer yükümlülüklerine aykırı olmamak ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din ya da toplumsal kökene dayalı bir ayrımcılık içermemesi kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde olmak üzere, bu Sözleşme'den doğan yükümlülüklerinden ayrılan tedbirler alabilirler.
2. Bu hükme dayanılarak Sözleşme'nin 6, 7, 8 (1. ve 2. fıkralar), 11, 15, 16 ve 18nci maddelerine aykırılık getirilemez.
3. Aykırılık hakkından yararlanmak isteyen bu Sözleşme'ye Taraf Devletler, hangi hükümleri uygulamaktan kaçındıklarını ve bu davranışta bulunmalarına yol açan nedenleri, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri aracılığıyla, bu Sözleşme'ye Taraf diğer Devletlere derhal bildireceklerdir. Böyle bir aykırılığı sona erdirdikleri tarih konusunda da yine aynı kanal aracılığıyla bir bildirimde bulunacaklardır."
133. MSHUS'un 9. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkesin kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkı vardır. Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz veya tutuklanamaz. Hiç kimse kanunun tayin ettiği sebeplere ve usule uygun olmaksızın özgürlüğünden yoksun bırakılamaz."
b. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin Genel Yorumları
i. MSHUS'un 4. Maddesine İlişkin Olarak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin 2001 Yılında Yapılan 72. Oturumunda Kabul Edilen 29 No.lu Genel Yorum
134. Sözleşme'den doğan yükümlülüklerini askıya alan veya bu yükümlülüklerden ayrılan tedbirler alan taraf devletin temel amacı, Sözleşme'ye bütünüyle uymanın yeniden sağlandığı normal duruma dönülmesi olmalıdır. Ayrıca Sözleşme'deki yükümlülükleri askıya alma veya bu yükümlülüklerden ayrılan tedbirler almaya yönelik uygulamalar istisnai ve geçici nitelikte olmalıdır.
135. Bir devlet Sözleşme'nin 4. maddesine dayanmadan önce iki temel şart gerçekleşmelidir: Bunlardan birincisi olağanüstü durumun ulusun hayatını tehdit edecek seviyede olması, ikincisi ise olağanüstü durumun varlığının resmen ilan edilmesidir. Devletler, Sözleşme'nin herhangi bir hükmünün askıya alınmasını gerektirebilecek bir olağanüstü hâl ilanı durumunda olağanüstü hâl ilanını ve yetkilerini düzenleyen anayasa hükümleri ve diğer hukuk kuralları çerçevesinde hareket etmelidir.
136. Sözleşme uyarınca, silahlı çatışma hâllerinde dahi Sözleşme'den doğan yükümlülüklerden ayrılan tedbirler alma sonucunu doğuran önlemlere, yalnızca durumun ulusun hayatına tehdit teşkil etmesi hâlinde ve tehdit teşkil ettiği ölçüde başvurulabilir. Sözleşme'nin 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtildiği üzere Sözleşme'den doğan yükümlülüklerden ayrılan tedbirlerin temel gerekliliklerinden biri, bu tedbirlerin olağanüstü durumun kesin olarak gerektirdiği ölçüyü aşmamasıdır. Bu gereklilik olağanüstü durumun süresi, coğrafi alanı, olağanüstü durumun içeriği ve olağanüstü durum nedeniyle başvurulan derogasyon tedbirleriyle ilgilidir.
137. Sözleşme'nin 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Sözleşme'den doğan yükümlülüklere aykırı tedbirlerin meşruiyetinin gereklerinden biri de bu tedbirlerin ırk, renk, cinsiyet, dil, din ya da toplumsal kökene dayalı bir ayrımcılık içermemesidir. Bunun yanında anılan fıkra, bu tedbirlerin uluslararası hukuktan kaynaklanan diğer yükümlülüklere ve özellikle uluslararası insan hakları hukukuna aykırı olmamasını da gerekli kılar. Sözleşme'den kaynaklanan yükümlülüklere aykırı olan tedbirler, bir devletin taraf olduğu diğer bir uluslararası sözleşmeden veya genel uluslararası hukuktan doğan bir yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğuruyorsa 4. madde, Sözleşme hükümlerinin derogasyonunu meşrulaştırmayacaktır.
138. Taraf devletler, hiçbir şart altında Sözleşme'nin 4. maddesini insan hakları hukuku veya uluslararası hukukun emredici bir kuralının ihlalinin gerekçesi olarak öne süremez. Örneğin rehin alma eylemleri, toplu cezalandırmalar, özgürlüklerden keyfî şekilde mahrum etme, adil yargılanma hakkının temel ilkelerinden sapma ve masumiyet karinesine riayet etmeme gibi ihlaller, 4. madde çerçevesinde meşru kılınamaz.
139. Sözleşme'nin 4. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça askıya almanın veya yükümlülüklerden ayrılan tedbirler almanın mümkün olmadığı haklar olarak belirtilen hakların korunması, bu hakların başta yargısal güvenceler olmak üzere usule ilişkin güvenceler altına alınmasını gerektirir.
140. Sözleşme'nin 4. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre derogasyon hakkından yararlanmak isteyen taraf devletler, uluslararası bildirim rejimine uyarlar.
ii. MSHUS'un 9. Maddesine İlişkin Olarak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin 2014 Yılında Yapılan 112. Oturumunda Kabul Edilen 35 No.lu Genel Yorum
141. Sözleşme'nin 9. maddesi, hem kişi özgürlüğünü hem de kişi güvenliğini tanır ve korur. Bununla birlikte kişi özgürlüğü hakkı mutlak değildir. Sözleşme'nin 9. maddesinin (1) numaralı fıkrası özgürlükten yoksun bırakmanın keyfî olmamasını ve hukuk devleti ilkesi gözetilerek uygulanmasını gerektirir.
142. Tutuklama nedeni olarak bir kişinin mevcut, kaçınılmaz ve doğrudan bir tehdit oluşturduğunun ileri sürüldüğü çok istisnai durumlarda, bu husustaki ispat yükü ilgili kişinin bu şekilde bir tehdit arz ettiği ve bu durumun alternatif önlemlerle karşılanamayacağının gösterilmesi suretiyle taraf devlete ait olup bu yük tutma süresi uzadıkça buna paralel olarak artar. Silahlı çatışma veya diğer olağanüstü hâllerde 9. maddenin gerektirdiği normal usullerden ayrılan tedbirler alan taraf devletler, bu tedbirlerin fiilî durumun kesin olarak gerektirdiğinin ötesine geçmemesini temin etmek zorundadırlar.
143. Bu tedbirler, bir taraf devletin özgürlükten yoksun bırakma ve ayrımcılık yasağıyla ilgili olanlar da dâhil olmak üzere uluslararası hukuktan kaynaklanan diğer yükümlülükleriyle uyumlu olmalıdır.
144. Sözleşme'nin 4. maddesi kapsamına giren durumlar dahi makul olmayan ve gereksiz bir tutuklamayı meşru kılmayacağından keyfî tutuklamaya karşı genel güvencenin askıya alınması mümkün değildir. Bununla birlikte ulusun yaşamını tehdit eden bir olağanüstü hâlin varlığı ve mahiyeti, belirli bir gözaltı veya tutmanın keyfî olup olmadığının tespit edilmesinde belirleyici olabilir. Benzer bir şekilde özgürlükten yoksun bırakma Sözleşme ile korunan diğer sınırlandırılabilir haklarla çatışması nedeniyle keyfî olarak nitelendirildiğinde söz konusu haklara ilişkin geçerli derogasyonlar/sınırlamalar da (değerlendirmede) dikkate alınabilir.
145. Kişi özgürlüğünü koruyan usule ilişkin güvenceler, sınırlanması hiçbir şekilde mümkün olmayan haklara dair güvencelerin dolaylı bir biçimde ortadan kaldırılmasına yol açacak şekilde derogasyon tedbirlerine konu olamaz. 9. maddenin belirli hükümlerine ilişkin çekince konması mümkün olsa da bir taraf devletin kişileri keyfî olarak gözaltına alma veya tutma hakkını saklı tutması, Sözleşme'nin amaç ve hedefleriyle bağdaşmayacaktır.
2. Avrupa Hukuku
a. Sözleşme Metinleri
146. AİHS'in "Özgürlük ve güvenlik hakkı" başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
…"
147. AİHS'in "Olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma" başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"1. Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme'de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
2. Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
3. Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne bildirir."
b. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
148. AİHS'in 15. maddesi, taraf devletlere tek taraflı bildirimde bulunarak sınırlı bazı hâllerde AİHS'teki belli hak ve özgürlüklere aykırı davranma, bir başka deyişle anılan hak ve özgürlüklere ilişkin yükümlülükleri azaltma imkânı sunmaktadır. Bugüne kadar AİHS'e taraf birçok devlet (Türkiye, İngiltere, Fransa, İrlanda, Yunanistan, Ukrayna, Arnavutluk, Gürcistan ve Ermenistan), AİHS'teki yükümlülüklerine ilişkin derogasyon bildiriminde bulunmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu bildirimlerle bağlantılı uygulamalardan kaynaklanan başvuruları karara bağlamıştır. AİHS'in 15. maddesini yorumlayan bu kararlardan bazılarına aşağıda yer verilmiştir.
149. AİHS'in 15. maddesinde, yükümlülüklerin azaltılmasına imkân tanınan durumlardan biri savaş hâli olmakla birlikte savaş durumunun mevcut olması nedeniyle yükümlülüklerin azaltılması ile ilgili bir başvuru olmamıştır. AİHS'e göre savaş zamanının dışında derogasyon, yalnızca "ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike" hâlinde mümkündür. AİHM, neyin olağanüstü durum oluşturacağı dâhil olmak üzere AİHS'in 15. maddesinin her bir unsurunu yorumlamanın kendi görevi olduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda AİHM, ulusun varlığını tehdit eden genel tehlike hâlini tüm nüfusu etkileyen ve devleti oluşturan toplumun yaşam düzenine karşı bir tehdit teşkil eden istisnai bir kriz veya olağanüstü durum olarak tanımlamaktadır (Lawless/İrlanda (3), B. No: 332/57, 1/7/1961, hukuki gerekçe bölümü § 28).
150. AİHM, derogasyon bildiriminde bulunan devletler yönünden "ulusun varlığını tehdit eden tehlike"nin olup olmadığı hususunda sınırlı da olsa bir denetim yapmaktadır. Bu denetim standardı belirlenirken ulusal makamların geniş takdir yetkilerinin bulunduğu özellikle vurgulanmaktadır. AİHM'e göre ulusunun yaşamından sorumlu olan devletler; ulusun yaşamının "olağanüstü bir durum" tarafından tehdit edilip edilmediğini, ediyorsa tehlikenin üstesinden gelmek için ne kadar ileri gidilmesi gerektiğini bizzat belirlemelidirler. Ulusal makamlar, o andaki acil ihtiyaçlar ile doğrudan karşı karşıyadırlar. Bu nedenle uluslararası bir yargı organına kıyasla ulusal makamlar, böyle bir tehlikenin varlığı ve onu bertaraf etmek için gerekli tedbirlerin mahiyeti ve kapsamı hakkında karar vermek bakımından -kural olarak- daha iyi konumdadırlar. Dolayısıyla ulusal makamlara geniş bir takdir alanı bırakılmalıdır. Ancak bu takdir alanı elbette sınırsız değildir. Devletlerin krizin doğurduğu "zorunlulukların kesin olarak gerektirdiği ölçüde" hareket etmenin ötesine geçip geçmediğine karar vermek AİHM'in görevidir. AİHM; söz konusu denetim kapsamında, yükümlülüklerin askıya alınması kararından etkilenen hakların niteliği, olağanüstü duruma yol açan şartlar ve bu durumun süresi gibi etmenlere yeterli önemin verilmesi gerektiğini belirtmiştir (Brannigan ve McBride/Birleşik Krallık, B. No: 14553/89-14554/89, 26/5/1993, § 43).
151. AİHM'in başvurunun esasıyla ilgili verdiği kararların hiçbirinde olağanüstü durumun varlığı hususunda derogasyon bildiriminde bulunan ülkeler ile ihtilaf yaşamadığı görülmektedir. Nitekim Lawless/İrlanda (3); İrlanda/Birleşik Krallık (B. No: 5310/71, 18/1/1978); Brannigan ve McBride/Birleşik Krallık; Aksoy/Türkiye (B. No: 21987/93, 18/12/1996); A/Birleşik Krallık [BD] (B. No: 3455/05, 19/2/2009) kararlarında ulusun varlığını tehdit eden tehlikeli bir durumun olduğu kabul edilmiştir. AİHM, Aksoy/Türkiye kararında PKK'nın Türkiye'nin güneydoğusundaki terör faaliyetlerinin -boyutları ve etkisi itibarıyla- söz konusu bölgede hiç kuşkusuz olağanüstü bir durum yarattığını ifade etmiştir (Aksoy/Türkiye, § 70).
152. Ancak Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (Komisyon), 1967 yılında Yunanistan'da yaşanan "albaylar cuntası" olarak bilinen darbe sonrası yönetimi ele geçiren askerî hükûmet tarafından yapılan derogasyon bildirimine ilişkin Danimarka, Norveç, İsveç ve Hollanda tarafından Yunanistan aleyhine yapılan başvurularda (B No: 3321/67, 3322/67, 3323/67 ve 3344/67) farklı değerlendirmede bulunmuştur. Komisyon, Yunanistan tarafından aksi ileri sürülmesine rağmen AİHS'in 15. maddesi kapsamında Yunan ulusunun yaşamına karşı tehdit oluşturan bir durumun mevcut olup olmadığını incelemenin görevi olduğu sonucuna varmıştır. Komisyona göre söz konusu tehlike gerçek ve yakın olmalı, aynı zamanda tüm ulusu etkilemelidir. Ayrıca toplum yaşamının düzenli bir şekilde devam etmesi tehdit altında olmalıdır. Son olarak kriz ve tehlike kamu güvenliğinin, sağlığının ve düzeninin korunması için AİHS'in izin verdiği olağan önlem ve sınırlandırmaları etkisiz bırakacak şekilde olağanüstü nitelikte olmalıdır. Komisyon, anılan başvurularda yaptığı değerlendirmede bu duruma ilişkin bir delil olmadığı sonucuna varmıştır.
153. AİHM'e göre devlet, derogasyonu gerektiren olağanüstü hâlde de ancak durumun kesin olarak gerektirdiği ölçüde, AİHS'te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir. İlk olarak AİHS'in 15. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirli hakların kullanımının askıya alınamayacağı belirtilmiştir. AİHM, AİHS'in 15. maddesi uyarınca ulusun varlığını tehdit eden olağanüstü hâllerde bile yaşam hakkını koruma altına alan AİHS'in 2. maddesine (Mc Cann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 147; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 56; Isayeva/Rusya, B. No: 57950/00, 24/2/2005, § 172; Isayeva ve diğerleri/Rusya, B. No: 57947/00-57948/00-57949/00, 24/2/2005, § 168; Giuliani ve Gaggio/İtalya [BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011, § 174), işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen AİHS'in 3. maddesine (Aksoy/Türkiye, § 62; İrlanda/Birleşik Krallık, § 163; Soering/Birleşik Krallık, B. No: 14038/88, 7/7/1989, § 88; Chahal/Birleşik Krallık [BD], B. No: 22414/93, 15/11/1996, § 79; Saadi/İtalya [BD], B. No: 37201/06, 28/2/2008, § 127; El-Masri/Makedonya Cumhuriyeti [BD], B. No: 39630/09, 13/12/2012, § 195; Al Nashiri/Polonya, B. No: 28761/11, 24/7/2014, § 507); Öcalan/Türkiye (2), B. No: 24069/03 - 197/04 - 6201/06 - 10464/07, 18/3/2014, §§ 97-98), kölelik ve kulluk yasağını düzenleyen AİHS'in 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasına (Rantsev/Kıbrıs ve Rusya, B. No: 25965/04, 7/1/2010, § 283; Siliadin/Fransa, B. No: 73316/01, 26/7/2005, § 112; C.N./Birleşik Krallık, B. No: 4239/08, 13/11/2012, § 65; Stummer/Avusturya [BD], B. No: 37452/02, 7/7/2011, § 116), kanunsuz ceza olmayacağını güvence altına alan AİHS'in 7. maddesine (Del Rio Prada/İspanya [BD], B. No: 42750/09, 21/10/2013, § 77; Ecer ve Zeyrek/Türkiye, B. No: 29295/95-29363/95, 27/2/2001, § 29; Kafkaris/Kıbrıs [BD], B. No: 21906/04, 12/2/2008, § 137; M/Almanya, B. No: 19359/04, 17/12/2009, § 117), ölüm cezasının kaldırılmasına dair AİHS'e ek 6 No.lu ve ölüm cezasının her durumda kaldırılmasına dair AİHS'e ek 13 No.lu Protokol'e (Al-Saadoon ve Mufdhi/Birleşik Krallık, B. No: 61498/08, 2/3/2010, § 118) aykırı tedbirler alınamayacağını ifade etmiştir.
154. AİHM, askıya alınabilecek haklar yönünden ise olağanüstü durumlarda alınacak tedbirlerle getirilecek sınırlamaların mevcut tehlikenin mahiyeti ile orantılı olup olmadığını incelemektedir. Buna göre normal koşullarda başvurulduğunda AİHS'in ihlal edilmesine yol açacak bir tedbir, ulusal makamların karşılaştığı olağanüstü durumla orantılı olmalıdır. AİHM, bu inceleme sırasında da devletlerin belirli bir takdir alanına sahip olduğunu kabul etmektedir. Bir tehlikenin üstesinden gelmek için söz konusu dönemde hangi önlemin uygun ve yararlı olacağı konusunda ulusal makamların görüşlerinin yerine kendi görüşlerini ikame etmesi AİHM'den beklenemez. Olağanüstü durumlarda ne gibi tedbirler alınacağına, tedbirlerin zamanla değiştirilip değiştirilmeyeceğine ve tedbirlerin devam edip etmeyeceğine ilişkin ulusal makamlarca alınacak kararlar -AİHS'in 15. maddesiyle uyumlu olması koşuluyla- devletlerin takdir alanı içindedir (İrlanda/Birleşik Krallık, § 213; Brannigan ve McBride/Birleşik Krallık, § 43; Marshall/Birleşik Krallık, B. No: 41571/98, 10/7/2001).
155. AİHM, olağanüstü dönemde alınan bir tedbirin durumun kesin olarak gerektirdiği ölçüde olup olmadığını belirlerken olağan dönemde izin verilen ve AİHS ile uyumlu olan imkânların tehlikenin ortadan kaldırılması bakımından neden yeterli olmadığını ve neden olağanüstü tedbirlere başvurulduğunu incelemekte; ayrıca alınan tedbirin bir bütün olarak gerekliliğini değerlendirmektedir. Bu doğrultuda yapılan incelemelerde AİHM; Lawless/İrlanda (3), İrlanda/Birleşik Krallık, Brannigan ve McBride/Birleşik Krallık kararlarında alınan tedbirlerin ölçülü olduğu sonucuna varmıştır. Anılan başvurulardaki tedbirler genel olarak gözaltı süresinin uzatılmasına ve kişilerin belirli bir süreye (Brannigan ve McBride/Birleşik Krallık kararında yedi gün) kadar hâkim kararı olmaksızın hürriyetlerinden yoksun bırakılmasına ilişkindir.
156. Buna karşılık Aksoy/Türkiye kararında AİHM, bir kimsenin hâkim önüne çıkarılmaksızın potansiyel olarak otuz güne kadar gözaltında tutulabilmesine izin veren bir yasal düzenlemenin bulunduğu koşullarda terör suçlarına karıştığı gerekçesiyle on dört gün süreyle gözaltında tutulmasını ölçülü bir müdahale olarak kabul etmemiş ve AİHS'in 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Anılan kararda, Türk Hükûmetinin Türkiye'nin güneydoğusundaki terörle mücadelenin neden yargının müdahalesinin yerine getirilmesini engellediğine dair detaylı herhangi bir gerekçe göstermediği vurgulanmıştır (Aksoy/Türkiye, § 78). AİHM, daha sonradan verdiği Demir ve diğerleri/Türkiye (B. No: 71/1997/855/1062-1064, 23/9/1998) kararında on altı ve yirmi üç günlük, Nuray Şen/Türkiye (B. No: 41478/98, 17/6/2003) kararında on bir günlük, Bilen/Türkiye (B. No: 34482/97, 21/2/2006) kararında on sekiz günlük gözaltı sürelerinin de derogasyon bildiriminin geçerli olduğu dönemde uygulanmakla birlikte ölçülü olmadığına karar vermiştir.
157. AİHM, A/Birleşik Krallık kararında ise ABD'de 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirilen terör saldırıları sonrasında İngiliz Hükûmetince terörist olduklarından şüphelenilen yabancıların bir suç söz konusu olmaksızın tutuklanmalarını, İngiliz vatandaşları ve yabancı ülke vatandaşları arasında ayrımcılık yapılması nedeniyle orantısız bulmuş ve AİHS'in 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
158. Diğer taraftan AİHS'teki yükümlülüklere aykırı tedbirlerin, uluslararası hukuktan kaynaklanan başka yükümlülüklere de aykırı olmaması gerekmektedir. AİHM, Brannigan ve McBride/Birleşik Krallık kararında başvuranların, MSHUS'un 4. maddesinde yer alan olağanüstü durumun "resmî olarak ilan edilmesi" yükümlülüğüne riayet edilmediği şikâyetlerini incelemiş ancak İçişleri Bakanı'nın Avam Kamarasında yaptığı konuşmayı resmî bir bildirim olarak kabul etmiştir.
159. Son olarak AİHS'teki yükümlülüklerin askıya alındığının resmî olarak Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne bildirilmemesi hâlinde AİHS'in 15. maddesinin uygulanması mümkün değildir. AİHM, Sakık ve diğerleri/Türkiye (B. No: 87/1996/706/898-903, 26/11/1997) kararında Ankara'da yakalanıp tutuklanan altı milletvekilinin başvurusuyla ilgili olarak Türkiye'nin AİHS'in 15. maddesinin uygulanması gerektiği yönündeki iddiasını, derogasyon bildiriminin Ankara'yı kapsamadığını belirterek kabul etmemiştir (Karşılaştırma için bkz. Aksoy/Türkiye kararı).
160. Bununla birlikte AİHM; Lawless/İrlanda (3) kararında AİHS kapsamında derogasyonu gerektiren tedbirin kabul edilmesinden on iki gün sonra ilgili belgelerin Genel Sekreter'in bilgisine sunulmasında, İrlanda/Birleşik Krallık kararında ise gözaltına alma önleminin uygulanacağı kişilerin haberdar olup kaçmaması için tedbirin uygulanmasından on bir gün sonra bildirimde bulunulmasında sorun görmemiştir.
c. Türkiye’deki Olağanüstü Hâle İlişkin Avrupa Konseyi Nezdinde Hazırlanan Bazı Raporlar
i. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Türkiye’de Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlerin İnsan Haklarına Etkilerine ilişkin Memorandum, Strasburg, 7 Ekim 2016 (CommDH(2016)35)
161. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin Memorandumu'nda 15 Temmuz darbe teşebbüsünün, amacına ulaşması hâlinde, Türkiye demokrasisini ortadan kaldıracak ve Avrupa Konseyine temel teşkil eden tüm değerleri bertaraf edecek nitelikte olduğu belirtilmiştir. Bu darbe teşebbüsünün arkasında Fetullah Gülen hareketinin olduğuna, bu hareketin ordu ve yargı da dâhil olmak üzere birçok devlet kurumuna sızdığına dair toplumda yaygın bir kabul bulunduğu tespitine yer verilmiştir. Memorandumda ifade edildiği şekliyle 15 Temmuz gecesinde yaşanan şok edici ve korkunç olaylar, Türk toplumunda derin bir travma yaratmıştır. Ayrıca Türkiye'nin yakın geçmişinde meydana gelen askerî darbelerin ve bu darbelerin yol açtığı yoğun insan hakları ihlallerinin bu travmanın şiddetini artırdığı değerlendirilmiştir. Memorandumda, darbe teşebbüsünde bulunanların işlediği suçların ağırlığı ve bunun Türk demokrasisi ve devletine karşı oluşturduğu açık tehdit dikkat alındığında bu tehdide ivedi ve kararlı bir tepkinin verilmesinin hem doğal hem de gerekli olduğu vurgulanmış, İnsan Hakları Komiserinin böylesi bir durumda Türk makamları tarafından olağanüstü hâl ilan edilmesini ve AİHS'teki yükümlülüklerin askıya alınmasını hiç bir şekilde sorgulamadığı ifade edilmiştir.
ii. Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu), 15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsü Sonrasında Çıkarılan 667 ila 676 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri Hakkında Görüş, Görüş No: 865/2016, Strasburg 12 Aralık 2016, (CDL-AD(2016)037)
162. Venedik Komisyonu Raporu'nda darbe teşebbüsünde bulunanlarca sergilenen acımasızlık, şiddetle ve kesin bir dille kınanmış; demokratik yollardan iş başına gelmiş bir Hükûmete karşı girişilen askerî bir darbenin demokrasi ve hukukun üstünlüğü değerlerinin inkârı anlamını taşıdığı belirtilmiştir. Raporda, herhangi bir çekinceye yer verilmeksizin, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünün Türk demokrasisinin varlığına karşı bir tehdit oluşturması nedeniyle "ulusun yaşamını tehdit eden genel bir tehlike hâli" teşkil ettiği ifade edilmiş, darbe teşebbüsünün tam da Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 120. maddesinde olağanüstü hâlin ilanı açısından bir ön koşul olarak öngörülen türden bir durum olduğu açıkça vurgulanmıştır. Venedik Komisyonu, darbe teşebbüsü sonrasında Türkiye'nin demokratik kurumları ile iki yüzü aşkın insanın ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına yol açan şiddetli saldırılara maruz kalmış halkını savunma hakkı bulunduğunu belirtmiş; ayrıca Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseriyle aynı doğrultuda "darbe teşebbüsünde bulunanların işlediği suçların ağırlığı ve bunun Türk demokrasisi ile devletine karşı oluşturduğu açık tehdit gözönüne alındığında bu tehdide karşı ivedi ve kararlı bir tepki verilmesinin hem doğal hem de gerekli olduğu"nu kabul etmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
163. Mahkemenin 20/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Genel Olarak Olağanüstü Yönetim Usulleri
1. Tanımı ve Özellikleri
164. Olağanüstü yönetim usulleri, devletin veya toplumun varlığının ya da kamu düzeninin olağan dönemin yetkileriyle korunamadığı ağır tehdit veya tehlikelerin ortaya çıktığı durumlarda bunları bertaraf etmek amacıyla olağan döneme kıyasla kamu otoritelerine daha geniş yetkiler veren geçici ve istisnai nitelikteki yönetim rejimleridir. Bu yönetim usullerinde hem yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki yetki dağılımında değişikliğe gidilebilmekte hem de olağan hukuk sisteminden farklılaşma yaşanabilmektedir. Olağan hukuk sisteminden farklılaşmanın en önemli yansıması, temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvencelerin daralmasıdır.
165. Olağanüstü yönetim usullerine ancak savaş hâli, savaş tehlikesinin baş göstermesi, ayaklanma, iç karışıklık, şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, terör saldırıları, doğal afet, salgın hastalık, ağır ekonomik bunalım gibi devletin veya toplumun varlığına ya da kamu düzenine yönelik ağır tehdit veya tehlikelerle karşılaşıldığında başvurulabilir. Böyle bir tehdit veya tehlikenin ortadan kaldırılması için olağanüstü birtakım tedbirlerin alınması zorunlu hâle gelebilir. Bu bağlamda anılan zorunluluk, bir yandan tehdit veya tehlikelerin ivedi şekilde bertaraf edilebilmesi için yürütmenin yetkilerinin artırılmasını, diğer yandan temel hak ve özgürlüklerin olağan dönemde haklı görülemeyecek ölçüde sınırlandırılmasını gerektirebilir. Dolayısıyla olağanüstü yönetim usulleri bir zaruretten kaynaklanmaktadır.
166. Öte yandan olağanüstü yönetim usulleri istisnai ve geçici niteliktedir. Bunlara yalnızca devletin veya toplumun varlığının ya da kamu düzeninin ağır bir tehdit veya tehlike altında olması hâlinde ve bu durum devam ettiği sürece başvurulabilir. Bu bağlamda olağanüstü yönetim usullerinin amacı, mümkün olan en kısa sürede anılan rejimlerin uygulanmasını zorunlu kılan nedenleri ortadan kaldırarak olağan hukuk düzenine geri dönmeyi sağlamaktır. Dolayısıyla geçici ve istisnai olma, olağanüstü yönetim usullerinin meşruluğunun da bir göstergesidir.
167. Olağanüstü yönetim usulleri hukuki rejimlerdir. Devletin veya toplumun varlığına ya da kamu düzenine yönelik tehdit veya tehlikeyi doğuran olaylar, olağanüstü bir yönetim rejimine geçişin olgusal temelini oluşturur. Bununla birlikte bu olayların kapsamı, yoğunluğu ve etkileri ne olursa olsun tehlikeleri bertaraf etmeye yönelik tedbirlerin hukuku devre dışı bırakmaması gerekir.
1