TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BARIŞ ERDEM GÜRBÜZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/2270)
|
|
Karar Tarihi: 26/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Barış Erdem GÜRBÜZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; aynı durumda bulunan kişiler tarafından aynı idari
işlemin iptali ve zararın tazmini istemiyle açılan davalarda farklı kararlar
verilmesi, davanın mahkemece heyet hâlinde karara bağlanması gerekirken tek
hâkimle karara bağlanması ve dava konusu işlem metninde veya idarenin
savunmasında yer almayan iddiaya dayanılarak karara gerekçe oluşturulması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini
belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında
(Ulaştırma Bakanlığı) müfettiş olarak görev yapmaktadır.
9. Başvurucu, Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde üç yıllık müfettiş
yardımcılığı sürecini yeterlilik sınavında başarılı olarak 10/5/2012 tarihinde
tamamlamış, ancak belirli bir süre müfettişlik kadrosuna atanmamıştır.
Başvurucuyla aynı yeterlilik sınavına katılarak başarılı bulunan diğer iki
müfettiş yardımcısı tarafından müfettişliğe atanma isteğiyle yapılan
başvuruların reddi işlemlerine karşı açılan davalarda verilen iptal kararları
üzerine başvurucu hakkında da işlem tesis edilmiş ve 20/7/2013 tarihinde
başvurucunun müfettişlik kadrosuna ataması yapılmıştır.
10. Müfettişlik kadrosuna atamasının yapılmasından sonra
başvurucu ve aynı durumdaki yedi müfettiş yardımcısı, üç yıllık müfettiş
yardımcılığı ve yeterlilik sınavında başarı koşullarını tamamlamış olmalarına
karşın müfettiş kadrolarına atama süreçlerinin başlatılmaması ve atamalarının
geç yapılması nedeniyle 10/5/2012-20/7/2013 tarihleri arasında mahrum kaldıkları
ücret artışlarından oluşan maddi zararlarının telafi edilmesi istemiyle idareye
başvuruda bulunmuşlardır.
11. Ulaştırma Bakanlığı tarafından anılan başvuru dilekçeleri
birlikte değerlendirilmiş ve tüm başvuruların reddine yönelik 2/8/2013 tarihli
tek bir işlem tesis edilmiştir.
12. Başvurucu ve aynı işlemle talepleri reddedilen diğer yedi
müfettiş yardımcısı; söz konusu işlemin iptali, uğradıkları maddi zararların
yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve özlük hakkı kayıplarının telafi edilmesi
istemleriyle Ankara İdare Mahkemelerinde ayrı ayrı dava açmışlardır.
13. Başvurucu tarafından açılan davada Ankara 17. İdare
Mahkemesinin (Mahkeme) 31/3/2014 tarihli kararı ile davanın reddine karar
verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Dava
dosyasındaki bilgi ve belgelerden, davalı idare bünyesinde üç yıllık müfettiş
yardımcılığı sürecini tamamlayarak girdiği yeterlilik sınavının 07.05.2012
tarihinde yazılı, 10.05.2012 tarihinde de sözlü kısmında başarılı olan
davacının kadro bulunmadığından bahisle uzun süre müfettişliğe atamasının
yapılmadığı, aynı sınava katılarak başarılı bulunan diğer müfettiş yardımcıları
tarafından müfettişliğe atanma isteğiyle yapılan başvuruların reddi üzerine
açılan iki ayrı davada verilen yürütmenin durdurulmasına yönelik kararlar
üzerine 20.07.2013 tarihinde müfettişliğe atandığı, 30.07.2013 tarihli
dilekçeyle atamasının geç yapılması nedeniyle oluşan 10.05.2012 - 20.07.2013
tarihleri arasındaki özlük ve parasal kayıplarının ödenmesi isteminde
bulunduğu, bu istemin 160 Seri No'lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği
gerekçe gösterilerek ve göreve ilişkin aylık ve diğer özlük hakların göreve
başlanıldığı tarihi takib eden ay başından itibaren ödenmesi gerektiği
belirtilerek reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının müfettişliğe atanmasının
davalı idarece re'sen gerçekleştirildiği, yeterlik sınavının sözlü kısmının
yapıldığı tarihle atandığı tarih arasında davacı tarafından atanma istemiyle
davalı idareye yapılmış, 2577 sayılı Kanun'un 10 maddesi kapsamında herhangi
bir başvurunun da bulunmadığı görülmüştür.
Her ne kadar genel düzenleyici işlemlerin
iptali halinde buna ilişkin yargı kararları konu ile ilgili herkes hakkında
hüküm ve sonuçlar doğurmakta ve bunun üzerine idarelere yapılan başvuruların
değerlendirilmesi gerekmekte ise de kendileri ile ilgili bulunan atamama
işlemlerinin iptali istemiyle diğer müfettiş yardımcıları tarafından açılan
davalarda verilen iptal kararları bireysel işlemlerin iptaline yönelik
olduğundan, bu kararların hüküm ve sonuçlarından davacının yararlanamayacağı
açıktır.
Bu durumda, davacının müfettişlik kadrosuna
herhangi bir başvurusu veya açtığı bir dava sonucuna göre atanmayıp, idarece
resen atandığı dikkate alındığında, bu kadro görevinin özlük ve parasal
haklarını ancak atama tarihini müteakiben alabileceği sonucuna varıldığından,
davaya konu işlemde hukuka aykırılık görülmemiş olup, davacının tazminat
isteminin de reddi gerekmektedir."
14. Başvurucunun karara itirazı Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4.
Kurulunun 19/11/2015 tarihli kararı ile reddedilmiş ve karar onanmıştır.
15. Karar 7/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu
tarafından etkili bir yol olarak görülmediğinden karar düzeltme isteminde
bulunulmamıştır.
16. Başvurucu 5/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 6/1/1982 tarihli ve 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri,
İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında
Kanun’un “Tek hâkimle çözümlenecek davalar” kenar
başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“1. (Değişik birinci fıkra: 8/6/2000 - 4577/3
md.) Uyuşmazlık miktarı yirmibeşbin Türk Lirasını aşmayan;
a) Konusu belli parayı içeren idarî işlemlere
karşı açılan iptal davaları,
b) Tam yargı davaları,
İdare mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından
çözümlenir.”
18. 2576 sayılı Kanun’un ek 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun tek hakimle çözümlenecek davalara
ilişkin 7 nci maddesindeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli
olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı
Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye
Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında
artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk
lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.
Yukarıdaki fıkra uyarınca her takvim yılı
başından geçerli olmak üzere uygulanan parasal sınırların artışı, artışın
yürürlüğe girdiği tarihten önce idare ve vergi mahkemelerince nihaî olarak
karara bağlanmış davalar ile Danıştayın bozma kararı üzerine bozulan mahkemece
yeniden bakılan davalarda uygulanmaz.”
19. 2576 sayılı Kanun’un “Bölge
idare mahkemelerinin görevleri” kenar başlıklı mülga 8. maddesinin
ilgili kısmının 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 103. maddesiyle
yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli şöyledir:
“Bölge idare mahkemeleri;
a) Yargı çevresindeki idare ve vergi
mahkemelerinde tek hâkim tarafından 7'inci madde hükümleri uyarınca verilen
kararları itiraz üzerine inceler ve kesin olarak hükme bağlar.”
20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun “Temyiz” başlıklı 46.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının 6545 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle yapılan
değişiklikten önceki hâli şöyledir:
“Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi
mahkemelerinin nihai kararları, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi
Danıştayda temyiz edilebilir.”
21. 23/5/1991 tarihli mülga Ulaştırma Bakanlığı Teftiş Kurulu
Tüzüğü'nün 16. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
''Müfettişliğe, yeterlik sınavında başarılı
olan müfettiş yardımcıları atanırlar."
22. 18/10/1991 tarihli ve 21025 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan mülga Ulaştırma Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği'nin 35. maddesi
şöyledir:
''Yeterlik sınavında başarı gösteren müfettiş
yardımcıları, boş olan müfettişlik kadrolarına başarı sırasıyla
atanırlar."
23. 11/5/2006 tarihli ve 26165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
160 Seri No.lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği'nin "E- Uygulamaya İlişkin Ortak Açıklamalar"
bölümünün 11. maddesinin (c) bendi şöyledir:
"Üst derece ile alt derecelere yapılan
atamalarda ve görev değişikliğinde memur, atandığı göreve başladığı tarihi
izleyen aybaşından itibaren atandığı derecenin aylığına hak kazandığından, yeni
derece ve görevlerine ait zam ve tazminatlarının da buna göre ödenmesi, ancak
657 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin (B) bendine göre atananların aylık ve
diğer hakları atandıkları yeni kadro dereceleri üzerinden göreve başladıkları
günden itibaren ödendiğinden, bu kadro dereceleri için öngörülen zam ve
tazminatların da anılan Kanunun 165 inci maddesinde olduğu gibi göreve
başladıkları günden itibaren ödenmesi gerekmektedir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 26/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; aynı idari eylemle zarara uğratılan, bu zararın
giderilmesi yönündeki talepleri aynı idari işlemle reddedilen ve aynı hukuki
konumda bulunan şahıslarca açılmış davalarda mahkemelerce farklı hükümler
kurulduğunu, sadece kendi adına tesis edilen hükmün aleyhe olduğunu, bu durumun
hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkelerinin ihlali mahiyetini taşıdığını,
eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda anılan iddialarının
aynı durumdaki kişiler tarafından aynı işlemin iptali istemiyle açılan
davalarda farklı kararlar verilmesine ve yargılamanın sonucuna yönelik olması
sebebiyle şikâyetin bu kısmının yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı
iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
27. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânını verir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22). Öte
yandan aynı hukuki metne ilişkin olarak aynı derecedeki bağımsız yargı
mercileri arasındaki yorum ve içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma
hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi temyiz mercilerinin
uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri konusundaki
yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde
kabul edilemez (Ahmet Sağlam, B.
No: 2013/3351, 18/9/2013, § 45).
28. Somut olayda başvurucu, Müfettiş Yardımcılığı Yeterlilik
Sınavında başarılı olmasına karşın müfettişlik kadrosuna atamasının geç
yapılması nedeniyle oluşan maddi ve özlük hakkı kayıplarının ödenmesi istemiyle
yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın
reddedildiğini, ancak aynı durumdaki yedi müfettiş yardımcısı tarafından aynı
işlemin iptali istemiyle açılan davaların başka mahkemelerce kabul edilerek
işlemin iptal edildiğini ve yargılamanın adil olmadığını belirtmiştir.
29. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının idarenin kusuru nedeniyle geç atanma halinde ataması geciktirilen
kişiye tazminat ödenmesini güvence altına almadığı belirtilmelidir.
30. Başvurucu aynı durumdaki diğer yedi müfettiş yardımcısı
tarafından aynı işlemin iptali istemiyle açılan davaların başka mahkemelerce
kabul edilerek işlemin iptal edildiğini belirtmekle birlikte, yapılan inceleme
sonucunda söz konusu iptal kararlarının temyiz aşamalarında bozuldukları ve
mahkemelerin bozma kararlarına uyarak davanın reddine yönelik kararlarının
temyiz mercilerince onandığı anlaşılmıştır (örneğin Ankara 15. İdare
Mahkemesinin 31/3/2014 tarihli ve E.2013/1139, K.2014/361 sayılı kararı
Danıştay Beşinci Dairesinin 26/4/2016 tarihli ve E.2016/1389, K.2016/2632
sayılı kararı ile bozulmuş, anılan Mahkemenin bozma kararına uyarak davanın
reddi yolundaki 18/10/2017 tarihli ve E.2017/2880, K.2017/2725 sayılı kararı
Danıştay İkinci Dairesinin 19/2/2018 tarihli ve E.2018/110, K.2018/907 sayılı
kararı ile onanmıştır).
31. Yukarıda anılan kararlara yönelik bozma gerekçelerinde,
davacıların müfettişliğe atanmalarının davalı idarece re'sen
gerçekleştirildiğine ve yeterlik sınavının sözlü kısmının yapıldığı tarihle
atandıkları tarih arasında davacıların atanma istemiyle davalı idareye yapılmış
başvurularının bulunmadığına değinilmiştir. Bozma kararlarında, diğer müfettiş
yardımcıları tarafından açılan iptal davalarında verilen kararların bireysel
işlemlerin iptaline yönelik olduğu, söz konusu uyuşmazlıkların davacılarla
ilgisinin bulunmadığı ve bu kararların hüküm ve sonuçlarından davacıların
yararlanamayacağının açık olduğu, davacıların atandığı kadro görevinin özlük ve
parasal haklarını ancak atama tarihini müteakiben alabilecekleri ve bu nedenle
dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık görülmediği belirtilmiştir.
32. Buna göre başvurucuyla aynı durumdaki müfettiş yardımcıları
tarafından aynı işlemin iptali istemiyle açılan davalarda da nihai olarak
davaların reddine hükmedildiği, bu nedenle hükümler arasında bir uyumsuzluğun
veya farklılığın bulunmadığı görülmüştür.
33. Öte yandan Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve
sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, § 42).
34. Başvurucu yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller
ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma
olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatının kendisine tanınmadığına ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemeleri tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt da sunmadığı gibi mahkeme
kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan durumun da
bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; mahkeme kararında atama işlemindeki gecikmenin
idarenin hizmet kusurundan değil boş kadro bulunmamasından kaynaklandığının
belirtildiğini, dava konusu işlem metninde ve idarenin savunmasında böyle bir
iddia veya savunmanın yer almadığını, kararın gerekçesinin hatalı olduğunu, Mahkemece
dayanağı ve kaynağı bilinmeyen bir şekilde kanıya ulaşıldığını, bu hususa
yönelik itirazda bulunamadığını, itiraza ilişkin kararda herhangi bir gerekçeye
yer verilmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ve silahların eşitliği
ile çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun yukarıda bahsi geçen iddialarının Mahkemece dava konusu
işlemde ve idarenin savunmasında yer almayan hususa dayanılarak gerekçe
oluşturulduğuna ve Bölge İdare Mahkemesi kararında gerekçenin yer almadığına
yönelik olduğu anlaşılmış, şikâyetin bu kısmının gerekçeli karar hakkı
kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
38. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının
madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar
hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B.
No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
39. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
40. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarının sağlanmasını ve denetlenmesini amaçlamaktadır. Bu hak,
tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun
biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi
adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin
sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat
ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
41. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin yargılamayı
yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya
atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından
yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, § 57).
42. Başvurucu tarafından -dava konusu işlemde veya idarenin
savunmasında yer almamasına karşın- müfettiş kadrosuna atama işlemindeki
gecikmenin boş kadro bulunmamasından kaynaklandığı gerekçesiyle davanın hükme
bağlandığı belirtilmiş ise de mahkeme kararının gerekçesinde boş kadro bulunmamasına
değinilmediği, kararda başvurucunun müfettişlik kadrosuna herhangi bir başvuru
veya açtığı bir dava sonucuna göre değil idarece resen atanması nedeniyle bu
kadro görevinin özlük ve parasal haklarını ancak atama tarihini müteakiben
alabileceği (bkz. § 13) gerekçesi ile hüküm kurulduğu görülmektedir.
43. Somut olayda yapılan yargılama sonunda tarafların davanın
sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları tartışılarak verilen
kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun
yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve
gerekçenin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik
bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu; davanın hem bir tam yargı davası olduğunu hem de
özlük hakkı kayıplarını telafi edici işlemler tesis edilmesinin talep
edildiğini, bu nedenle davanın Mahkemece heyet hâlinde karara bağlanması
gerekirken tek hâkimle karara bağlandığını ve kanuni hâkim güvencesinin ihlal
edildiğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
46. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
47. Anayasa'nın "Kanuni
hâkim güvencesi" kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden
başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir kimseyi kanunen
tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı
yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz."
48. Anayasa'nın "Mahkemelerin
kuruluşu" kenar başlıklı 142. maddesi şöyledir:
"Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir."
49. Kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri
ile izleyecekleri yargılama usulünün yasayla düzenlemesini ve dava konusu olay
ortaya çıkmadan önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi
kararlarında, kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak
bilmesini gerektiren doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele
alınmaktadır (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004; E.2005/8, K.2008/166,
20/11/2008; Tahir Gökatalay, B.
No: 2013/1780, 20/3/2014, § 79).
50. Kanuni hâkim güvencesi, sadece mahkemelerin yargı yetkisi
içinde yer alan konuların belirlenmesini değil her bir mahkemenin kuruluşu ve
yer bakımından yargı yetkisinin belirlenmesi de dâhil olmak üzere mahkemelerin
organizasyonlarına ilişkin tüm düzenlemeleri ifade etmekte, mahkemelerin görev
ve yetki alanlarının açık ve anlaşılır biçimde tespit edilmesi gereğini ortaya
koymaktadır (Tahir Gökatalay, §
80).
51. Başvuruya konu yargılama dosyası incelendiğinde başvurucu
tarafından idareye yapılan ve dava konusu işleme dayanak teşkil eden 30/7/2013
tarihli başvuruda sadece atanmaya hak kazanılan tarih ile müfettişlik kadrosuna
atanma tarihi arasında oluşan maddi kayıpların yasal faiziyle beraber ödenmesi
talebinde bulunulduğu ve dava dilekçesinde de hangi özlük haklarına yönelik
hangi kayıpların telafi edilmesinin istenildiğine yönelik herhangi bir açıklama
yapılmadığı, buna karşın dilekçede özellikle maddi haklardan bahsedildiği
anlaşılmıştır.
52. Mahkemece de başvuru ve dava dilekçeleri incelemek suretiyle
uyuşmazlığın tek hâkimle karara bağlandığı ve bu hususa yönelik yapılan
itirazın da Bölge İdare Mahkemesi kararıyla reddedildiği görülmüştür.
53. Ayrıca başvurucu tarafından davanın heyet hâlinde
çözümlenmesi gereken davalardan olmasına rağmen tek hâkim tarafından
çözümlenmesi nedeniyle ne gibi bir mağduriyetinin oluştuğu, hangi iddialarının
karşılanmadığı veya hangi usule ilişkin imkânlardan yararlanamadığı
hususlarında da bir açıklama yapılmamıştır.
54. Öte yandan aynı hukuki konumdaki şahıslarca aynı idari
işleme karşı açılmış ve temyiz incelemesinden geçen uyuşmazlıklar için de aynı
nitelikte kararlar verildiği anlaşılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
26/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.