TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN BAYRAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/22901)
|
|
Karar Tarihi:7/2/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan BAYRAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Gökhan GÜNAYDIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen soruşturmalar
kapsamında Yargıtay üyesi olan başvurucu hakkında uygulanan yakalama, gözaltı
ve tutuklama tedbirinin hukuki
olmaması, tutukluluğa itirazın bağımsız ve tarafsız hâkim güvencelerine aykırı
olan sulh ceza hâkimliklerince karara bağlanması, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması ve tutukluluğa itirazın duruşmalı incelenmemesi ve bu itirazın
makul sürede karara bağlanmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
ile masumiyet karinesinin; yetkisi olmayan soruşturma mercileri tarafından
verilen kararlar uyarınca konutta ve işyerinde arama yapılması nedeniyle özel
hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının; el koyma kararıverilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının; isnat edilen suçlara ilişkin somut filler ve
deliller gösterilmemesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe
girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve
aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
8. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri
uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya
kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek
Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır (Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637,
12/4/2018, § 14).
9. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
10. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler, Selçuk Özdemir kararında ayrıntılı bir biçimde açıklanmıştır
(Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
11. Başvurucu, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığında savcı olarak
görev yapmakta iken 24/2/2011 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Kurulunca (HSK)
Yargıtay üyeliğine seçilmiş ve 5. Ceza Dairesinde görevlendirilmiştir.
Soruşturma sürecinde ise başvurucunun meslekten çıkarılmasına karar
verilmiştir.
12. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının 16/7/2016
tarihli yazılı talimatıyla "Türkiye
genelinde hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek
suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi
üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu"
gerekçesiyle başvurucunun tutuklanmasının sağlanması amacıyla yakalanmasına,
gözaltına alınmasına, konutu, aracı ve işyerinde arama yapılmasına karar
verilmiştir.
13. Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı polislerce başvurucunun
konutu, işyeri ve aracında 19/7/2016
tarihinde arama yapılmış ve suç delili olabileceği değerlendirilen (laptop,
harici hard disk, disket, flash disk, CD ve
bilgisayar kasası gibi) bazı dijital materyallere el konulmuş; başvurucu aynı
gün gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında
ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii
de hazır bulunmuştur. Başvurucu, ifadesinde FETÖ/PDY'ye
ait olduğu iddia edilen yerlerde kalmadığını, Asya Finans grubuna bağlı yerlere
para yatırmadığını, himmet adı
altında kimseye para vermediğini beyan etmiştir. Darbe teşebbüsü sırasında evde
bulunduğunu söyleyen başvurucu, darbeye ilişkin olarak kendisine herhangi bir
kimse tarafından görev verilmesinin ya da teklif edilmesinin söz konusu
olmadığını belirtmiştir. Sonuç olarak başvurucu, FETÖ/PDY ile bir ilgisinin
bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu müdafii,
başvurucunun atılı suçla bir ilgisinin olmadığını ifade etmiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 21/7/2016 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir. Başvurucu hakkındaki talep yazısında başvurucunun "15-16 Temmuz 2016 tarihlerinde cebir ve şiddet
kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya
veya değiştirmeye teşebbüs ve FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütüne üye olmak
suç[ların]dan
mevcutlu olarak gönderildiği" belirtilerek "atılı suçların CMK [Ceza Muhakemesi
Kanunu] 100/3-a-11 maddesinde tutuklama
nedeni olarak gösterilmesi, FETÖ örgütünün bir kısım üyelerinin olaydan sonra
kaçtıkları tespit edilmiş olup [başvurucunun da aralarında olduğu] mevcutlu şüphelilerin de kaçma şüphesinin bulunması,
delillerin henüz tam olarak toplanmayışı, şüphelilerin delillere tesir edip
delilleri değiştirme ihtimallerinin olması, AİHM'nin [Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi] birden çok vermiş olduğu
kararlarında belirtildiği üzere şüphelilerin salıverilmeleri halinde adaletin
işleyişine zarar verecek faaliyetlerde bulunma tehlikesinin veya başka suçlar
işleme tehlikesinin bulunması nedenlerine göre" tutuklanmasına
karar verilmesi istenmiştir.
16. Başvurucunun sorgusu Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinde
21/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. Sorgu işlemi, Ses ve Görüntü
Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla kayda alınmıştır. Başvurucu, sorgu
sırasındaki ifadesinde soruşturmanın 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay
Kanunu'na göre yürütülmesi gerektiğini, herhangi bir örgütün üyesi olmadığını
ve suçlamaları kesinlikle kabul etmediğini belirtmiştir.
17. Başvurucu ve/veya müdafi tarafından ileri sürülen, yüksek
yargı mensubu olmaları dolayısıyla hakkında soruşturma ve kovuşturma
yapılmasının ancak ilgili kanunda öngörülen usullere göre mümkün olması
nedenleriyle sulh ceza hâkimliklerinin yetkisiz ve görevsiz olduğuna dair
iddia, Hâkimlik tarafından "şüphelinin
üzerine atılı suçun ağır cezalık suç niteliğinde olduğu, ayrıca eylemin temadi ettiğindenve suçüstü halinin devam ettiği ... atılı suçun
ağır cezalık suçüstü hali kapsamında kaldığı anlaşıldığından [bu
durumda] Ankara C.Başsavcılığının
ve Ankara Sulh Ceza Hakimliklerinin soruşturma görev ve yetkilerinin olduğu ...
" gerekçesiyle reddedilmiştir.
18. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
" ... Şüpheli Ramazan Barak'ın üzerlerine
atılı bulunan silahlı terör örgütün üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında delillerin bulunması, yakın vesomut bir tehdidin halen devam ediyor olması, Yargıtay 1.
Başkanlık Kurulu'nun 17/7/2016 tarih ve 244/A sayılı kararı, şüphelinin kaçma
ve delilleri karartma ihtimalinin bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağından CMK'un 100.
maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. Maddesindeki tutuklama şartları
kapsamında, isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelinin CMK'nun 101. Maddeleri uyarınca TUTUKLANMASINA ... [karar
verildi.]"
19. Başvurucu 28/9/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz ve
tahliye talebinde bulunmuş, Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 10/10/2016
tarihinde "... soruşturma dosyasının
incelenmesi sonucunda; şüphelllerin üzerlerine atılı
bulunan suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından haklarında alınan karar
içerikleri, dosyada mevcut bilgi, belge ve araştırma tutanakları, arama ve el
koyma tutanakları ile tüm dosya kapsamındaki somut delillere göre soruşturmanın
henüz tamamlanmadığı şüphelilerin üzerleıine atılı
suçun temadi eder nitelikte suçl olduğu, şüpheliler
hakkında delillerin henüz toplanamadığı, şüphelilerin kaçma ve delilleri
karartma ihtimallerinin mevcut olduğu, açıklanan nedenlerle adli kontrol
uygulamasının da yetersiz kalacağı, şüphelilerin üzerlerine atılı suçların CMK
100/2-11 maddesi hükınündeki suçlardan olması da
değerlendirilerek CMK. 161/8 ve 2802 sayılı yasanın 94, 2575 sayılı yasanın 82
ve 2797 sayılı yasanın 46. maddesi hükümleri gözönüne
alınarak ... usul ve yasaya uygun nitelikteki karar ..." gerekçesiyle
itirazın reddine karar verilmiştir.
20. Başvurucu, anılan kararı 14/10/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
21. Başvurucu 3/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, başvurucunun silahlı
terör örgütünü yönetme ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçlarını işlediğinden bahisle hakkında kamu davasının açılması için Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben fezleke düzenlemiştir. Anılan fezlekede 15
Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasında FETÖ/PDY'nin olduğu belirtilmiş; bu yapılanmaya mensup
oldukları, yapılanmanın emir ve talimatları doğrultusunda hareket ettikleri
değerlendirilen yargı mensupları hakkında adli soruşturma yapıldığına
değinilmiştir. Savcılık, darbe tehlikesinin tam olarak bertaraf edilemediğine
dikkat çekerek ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinin
mevcut olduğu sonucuna varmıştır. Fezlekede bu durum dikkate alınarak başvurucu
hakkında genel hükümlere istinaden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 16/7/2016
tarihinde soruşturma başlatıldığı ifade edilmiştir.
23. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24/11/2017 tarihli iddianamesiyle
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinde (ilk derece mahkemesi
sıfatıyla) kamu davası açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ve bu
örgütün yargıdaki yapılanmasına ilişkin genel bilgilerin yer aldığı iddianamede
başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair temel olarak Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının fezlekesindeki olgulara dayanılmıştır.
24. İddianamede başvurucunun
FETÖ/PDY'nin yargıdaki yapılanmasında bilerek ve
isteyerek yer aldığına ilişkin birtakım olgulara dayanılmıştır. Soruşturma
mercilerince başvurucunun örgüt mensuplarının örgüt içinde kullandıkları ByLock isimli programı bizzat aktif olarak kullandığı
belirtilmiş ve bu kapsamda yaptığı görüşme içeriklerinedeğinilmiştir.
İddianamede ayrıca FETÖ/PDY üyesi oldukları iddiasıyla haklarında Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yürütülen kişilerden A.H., İ.O., İ.D.,
K.T., B.E. ve N.Y.nin beyanlarında başvurucunun bu
yapı içinde olduğu ifade edilmiştir.
25. İddianamede başvurucu hakkındaki soruşturmanın yürütülmesine
ilişkin olarak "... isnat olunan ...
suçun ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren ve temadi eden suçlardan
olduğu, temadinin fiili ve hukuki kesintiye uğradığı tarihe kadar suçun
işlenmeye devam ettiği, yerleşik yargı kararları ile de kabul edilmiştir. Bu
itibarla; kesinti yani yakalanma tarihi, suç tarihi olarak, bir başka ifadeyle
suçüstü hali olarak kabul edileceğinden şüpheli hakkındaki soruşturma genel
hükümlere göre sürdürülmüştür." değerlendirmesine yer
verilmiştir.
26. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...
Şüpheli Ramazan Bayrak'ın, örgüt mensuplarının
çeşitli adlar altında yapılan toplantılara katıldığı, terör örgütü
mensuplarının 2010 yılında HAkimler ve SAvcılar Yüksek kurulu'nda
çoğunluğu ele geçirmelerini müteakiben, örgüt üyelerinin talimatı ile örgüt
üyelerinin kendi aralarında yaptıkları toplantılar sonucunda Yargıtay üyeliğine
seçilmesine karar verilen üyelerden olduğu, münhasıran örgütün kullandığı Bylock isimli programı kullandığı, Yargıtay üyesi olarak
görev yaptığı dönemde örgüt yapılanmasına uygun olarak oluşturulmuş bir
hücrenin sorumlusu olduğu, bu göreve istinaden üstlerinden aldığı talimatları
sorumlusu olduğu kişilere ilettiği, grup içerisinde yer alan üyelerden
himmetleri toplayıp üstlerine aktardığı, örgüt liderinin talimatına uygun
olarak YARSAV üyesi olduğu anlaşılmıştır.
Bu şekilde şüphelinin hiyerarşik yapıya dahil
olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve
amacına uygun hareket ettiği, FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün
yöneticisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır."
27. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 8/12/2017 tarihinde iddianamenin
kabulüne karar vermiş ve E.2017/100 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
başlamıştır.
28. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 14/12/2017 tarihinde yaptığı tensip
(duruşmaya hazırlık) incelemesi sırasında başvurucunun tutukluluk durumunu da
-duruşma yapmaksızın- değerlendirmiş ve "...
Sanığın üzerine atılı FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin
sanığın örgütün gizli haberleşme ağı olan Bylock
isimli uygulamayı kullandığı,
tanık
beyanları, dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna göre; sanığın atılı suçu
işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunduğu,
örgütün yöneticilik ve üyeliği suçunun faili pek çok kimsenin halen kaçak
olduğu, örgütün işlediği suçlara dair delillerin toplanmaya devam edilmekte
olduğu hususları dikkate alındığında sanığın kaçma, saklanma ve delilleri
karartma şüphesi bulunduğu, müsnet suçun CMK' nın 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu,
suçun vasıf ve mahiyeti ile kanunda gösterilen ceza miktarları dikkate
alındığında verilen tutuklama tedbirinin ölçülü ve orantılı olduğu, bu aşamada
hükmedilecek adli kontrol tedbirleri yetersiz kalacağı, tutuklanmasından sonra
sanığın hukuki durumunda herhangi bir değişiklik de bulunmadığı ..." gerekçesiyle tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir. Ayrıca başvurucu hakkındaki davanın ilk duruşmasının
21/2/2018 tarihinde yapılması kararlaştırılmıştır.
29. Yargıtay 9. Dairesinin 21/2/2018 tarihli duruşmasında
başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle, soruşturma ve
kovuşturmanın usul kurallarına uygun olarak yapılmadığını ve üzerine atılı
suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
30. Başvurucu hakkındaki yargılama, bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla -ilk derece mahkemesi sıfatıyla- Yargıtay 9. Ceza
Dairesi önünde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili ulusal hukuk için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 7/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının darbe teşebbüsü
sırasında gece saatlerinde yaptığı açıklamayla henüz yakalama, gözaltı ve
tutuklama işlemleri yapılmamışken yüksek mahkemelerde görev yapan bazı hâkimler
hakkında soruşturma açıldığını ifade ettiğini, bu durumun hakkında soruşturma
yapılacak hâkimlerin önceden belirlendiğini gösterdiğini belirterek masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
35. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
36. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez. Ancak masumiyet karinesine saygı
gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası,
bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar
(Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
37. Somut olayda darbe teşebbüsünün devam ettiği sırada Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan bir açıklamada, darbe teşebbüsünde bulunan
FETÖ/PDY ile irtibatı olan ve aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu
kişiler hakkında gözaltı kararlarının verildiği belirtilmiştir. Anılan
açıklamada başvurucunun ismine yer verildiği yönünde bir iddia dile
getirilmediği gibi bu yönde bir olgu da tespit edilememiştir.
38. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının -başvurucunun ismini
zikretmeksizin- darbe teşebbüsünün yaşandığı sırada bu teşebbüs kapsamındaki
faaliyetlerle ve teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu değerlendirilen
FETÖ/PDY mensubu kişilerle ilgili olarak soruşturma başlatıldığını ve bazı
şüpheliler hakkında gözaltına alma kararı verildiğini kamuoyuna açıklamasının
başvurucunun suçlu olarak nitelendirilmesi veya suçlu muamelesine tabi
tutulması olarak kabulü mümkün değildir (aynı yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181). Kaldı ki bir
kişi hakkında soruşturma başlatıldığının kamuoyuna duyurulması, tek başına
masumiyet karinesine aykırılık teşkil etmez.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin Diğer İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; soruşturma evresinde kendisine suçlamalara
ilişkin genel sorular yöneltildiğini, hakkındaki somut isnatların ve delillerin
açıklanmadığını, böylelikle suçlamalara ve bunların dayanaklarına karşı savunma
yapma imkânının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
41. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
42. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın Yargıtay 9. Ceza Dairesinde devam ettiği
görülmektedir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği bu tür
şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve
bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece
mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki
adil yargılanma hakkının ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel
başvuruya konu edildiği görülmüştür.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata Saygı ve
Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu -Yargıtay üyesi olarak- hakkında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma yürütülmesinin mümkün olmadığını, bu itibarla görevsiz
mercilerce verilmiş arama kararına dayanılarak konutunda ve işyerinde arama
yapıldığını belirterek özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
46. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (i) bendinde, suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır
(bkz.§ 31).
47. Anayasa Mahkemesi, ceza soruşturması veya kovuşturması sırasında
soruşturma mercilerince ya da yargı organlarınca şüphelilerle ilgili olarak
uygulanan arama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl soruşturma/kovuşturma
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic.
A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, §§ 18-30).
48. Somut olayda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı
talimatı uyarınca başvurucunun konutunda, işyerinde ve aracında 18/7/2016 ile
19/7/2016 tarihlerinde arama yapılmıştır. Bu aramaların hukuka uygun olup
olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla söz konusu aramaların
hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu, görevli ve yetkili olmayan merci tarafından
maaşının yarısına el koyma işlemi yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
51. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
52. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve
E.2013/8830, K.2013/18335 sayılı, 23/9/2013 tarihli ve E.2013/14435,
K.2013/21106 sayılı ve 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı
ilamlarından da da anlaşıldığı üzere 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen yol bir yandan başvurucunun maruz kaldığı
el koyma işleminin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı
zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesi ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından
erişilebilir, elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı
sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B.
No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28).
53. Somut olayda başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği
suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun maaşının
yarısının kesildiği ifade edilmiştir. Bu doğrultuda başvurucunun mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi
ile öngörülen hukuk yolunda ileri sürmeden bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mal varlığına tedbir
konulmasına ilişkin şikâyetin diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
E. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuki Olmadığı İddiaları
a. Başvurucunun İddiaları
55. Başvurucu; suçüstü hâlinin bulunmaması, suç şüphesi olmadığı
hâlde yakalanarak gözaltına alınması, görevli ve yetkili olmayan savcılık
tarafından hakkında soruşturmanın başlatılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
56. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve
Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
57. Anayasa Mahkemesi, yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka
aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca
[GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
58. Somut olayda başvurucu yönünden, yakalama ve gözaltı tedbirlerinin
hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu; tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamaya
neden olabilecek hiçbir maddi olgunun kararda gösterilmediğini, tutuklama
kararının gerekçesiz olduğunu ve tutuklama kararında adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığının açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
61. Başvurucu; ayrıca darbe teşebbüsüyle veya örgütle bir
ilgisinin bulunmadığını, olayda kendisi yönünden suçüstü hâlinin mevcut
olmadığını, bu nedenle yapılacak bir soruşturmanın 2797 sayılı Kanun'a göre Yargıtay
Birinci Başkanlık Kurulunca yürütülmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
62. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
63. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler
dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
64. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
66. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
67. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
68. İlgili genel ilkeler için (bkz. Salih Sönmez, §§ 99-104).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
69. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu
iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma
suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
70. Diğer taraftan başvurucu, görevinden kaynaklanan güvencelere
riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.
71. 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
Yargıtay üyelerinin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri
iddia edilen suçları ile kişisel suçları için soruşturma açılmasının Birinci
Başkanlık Kurulunun kararına bağlı olduğu ancak ağır ceza mahkemesinin görevine
giren suçüstü hâllerinde soruşturmanın genel hükümlere göre yürütüleceği
düzenlenmiştir.
72. Aynı Kanun'un 46. maddesinin (2), (3) ve (6) numaralı
fıkralarında ise ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili
suçüstü hâli istisna olmak üzere görevlerinden doğan veya görevleri sırasında
işledikleri iddia edilen suçları ve kişisel suçları nedeniyle Yargıtay üyeleri
hakkında koruma tedbirlerine ancak -soruşturma ile görevlendirilen başkanın
talebi üzerine- Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile karar verileceği, ağır
ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü hâllerinde
soruşturmanın genel hükümlere göre yürütüleceği ifade edilmiştir.
73. Buna göre kural olarak Yargıtay üyeleri hakkında
görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçların
yanı sıra kişisel suçları bakımından da ceza soruşturması açılması konusunda
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun karar almasına bağlıdır. Yine bu suçlar
bakımından Yargıtay üyeleri hakkında tutuklama da dâhil olmak üzere koruma
tedbirlerinin uygulanmasına karar verme görevi nihayetinde Birinci Başkanlık
Kurulunun aittir.
74. Bununla birlikte ağır ceza mahkemesinin görevine giren
kişisel suçlarla ilgili olarak suçüstü hâlinin bulunması durumunda soruşturma
genel hükümlere göre yürütülecek ve bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel
yetkili yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir.
Belirtilen durumda kovuşturma ise Yargıtayda
yapılacaktır.
75. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 15 Temmuz 2016 tarihinde
yaşanılan darbe teşebbüsüne değinilerek başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi
olma suçundan tutuklanması talep edilmiştir (bkz.§ 15).
76. Soruşturma sırasında başvurucu tarafından ileri sürülen
Yargıtay üyesi olması nedeniyle hakkında ancak Yargıtay Birinci Başkanlık
Kurulunca soruşturma ve kovuşturma yapılabileceği, bunun istisnasını oluşturan
ağır cezalık suçüstü hâlinin ise somut olayda söz konusu olmadığı yönündeki
itiraz ifadeyi alan Cumhuriyet savcısı tarafından isnat edilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olduğu ve olayda suçüstü
hâlinin bulunduğu, bu itibarla başvurucu hakkındaki soruşturmanın genel
hükümlere tabi olduğu gerekçeleriyle kabul edilmemiştir (bkz.§ 17).
77. Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen fezlekede -darbe tehlikesinin tam olarak bertaraf edilemediğine
dikkat çekilerek- somut olayda ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren
suçüstü hâlinin mevcut olduğu belirtilmiş, buna göre başvurucu hakkında genel
hükümler doğrultusunda 16/7/2016 tarihinde soruşturma başlatıldığı ifade
edilmiştir (bkz.§ 22).
78. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede
ise başvurucuya isnat olunan suçun ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren
ve temadi eden suçlardan olduğuna, temadinin fiilî ve hukuki kesintiye uğradığı
tarihe kadar suçun işlenmeye devam ettiğinin yerleşik yargı kararları ile kabul
edildiğine değinilmiş; bu itibarla temadinin kesildiği yakalama tarihinin suç
tarihi olarak bir başka ifadeyle suçüstü hâli olarak kabul edilmesi gerektiği
değerlendirilerek soruşturmanın genel hükümlere göre sürdürüldüğü ifade
edilmiştir (bkz.§ 25).
79. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısı, tutuklama kararı,
fezleke ve iddianamede yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında soruşturma
mercilerince, isnat konusu suçun kişisel suç olduğu ve başvurucu yönünden ağır
cezalık suçüstü hâlinin bulunduğu kanaatine varıldığı ve bu itibarla
soruşturmanın genel hükümlere göre yürütüldüğü görülmektedir.
80. Başvurucuya isnat edilen ve 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü üyesi olma
suçunun ağır cezalık (ağır ceza mahkemelerinin görev alanında bulunan)
suçlardan olduğu (bkz. § 31) hususunda kuşku bulunmadığı gibi başvurucunun da
aksi yönde bir iddiası yoktur. Diğer taraftan isnat konusu suçun kişisel suç
olmadığı, bir başka ifadeyle görevden doğan veya görev sırasında işlenen bir
suç olduğu yönünde bir şikâyette bulunulmamıştır. Bir suçun niteliğinin
(kişisel suç mu görev suçu mu olduğu) belirlenmesi soruşturma ve kovuşturma
süreçlerini yürüten adli mercilere aittir. Yine bu belirlemeye göre varılacak
sonucun hukuka uygun olup olmadığı kanun yolu incelemesi ile tespit edilebilir.
Hukuk kurallarının yorumlanmasında -Anayasa'ya bariz şekilde aykırı olarak- keyfîlik bulunması, bunun temel hak ve özgürlüklerin
ihlaline sebebiyet vermesi hâli dışında suçun niteliğinin belirlenmesine
ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere kanun hükümlerinin yorumu ve bunların
somut olaylara uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet
Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 77; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, § 223). Başvurucu hakkındaki tutukluluğa ilişkin belgeler
başta olmak üzere soruşturma dosyasında yer alan tespit ve değerlendirmeler ile
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin isnat konusu suçun görev suçu olarak
nitelendirilemeyeceği yönündeki içtihadı (bkz. § 31) karşısında söz konusu
suçun kişisel suç olarak nitelendirilmesinin temelsiz ve keyfî bir yaklaşım
olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586,
11/1/2018, § 123).
81. Somut olayda soruşturma mercilerince başvurucu yönünden
suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde değerlendirme yapılırken 15 Temmuz 2016
tarihinde yaşanan darbe teşebbüsüne dikkat çekilmekte, ayrıca isnat edilen
silahlı terör örgütü üyesi olma suçunun temadi eden suçlardan olduğu hususuna
dayanılmaktadır.
82. Yargıtayın yerleşik uygulamasına
göre silahlı terör örgütü üyesi olma suçu temadi eden suçlardandır (bkz. § 31;
aynı doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/3/2008 tarihli ve E.2007/2495,
K.2008/1358 sayılı; 9/3/2011 tarihli ve E.2010/16588, K.2011/1626 sayılı;
6/11/2014 tarihli ve E.2014/6090, K.2014/10958 sayılı; Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin 12/10/2010 tarihli ve E.2010/8491, K.2010/7430 sayılı kararları).
83. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu; darbe teşebbüsü
sonrasında başlatılan soruşturmalar kapsamında Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapan bir şüpheli hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma,
Anayasa'yı ihlal etme, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet
Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarından İstanbul
23. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada bu Mahkeme ile Yargıtay 16. Ceza
Dairesi arasında çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin
kararında, anılan suçun temadi eden suçlardan olduğunu belirtmiş ve isnat
edilen suçların kişisel suç olduğuna da değinerek Ağır Ceza Mahkemesinin
görevsizlik kararının kaldırılmasına karar vermiştir (bkz. § 31; aynı
doğrultudaki kararlar için -diğerleri arasından- bkz. Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-996, K.2017/403 sayılı; 10/10/2017
tarihli ve E.2017/YYB-998, K.2017/388 sayılı kararları).
84. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu, iki hâkim (anılan
hâkimlerin tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasıyla yaptıkları bireysel
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğuna
dair karar için bkz. Mustafa Başer ve Metin
Özelik, §§ 134-161) hakkında darbe teşebbüsü öncesinde -görevleriyle
bağlantılı eylemler dolayısıyla- işledikleri ileri sürülen silahlı terör örgütü
(FETÖ/PDY) üyesi olma ve görevi kötüye kullanma suçlarından mahkûmiyetlerine
ilişkin Yargıtay 16. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen
hükmün temyiz incelemesi sırasında bu kişiler tarafından ileri sürülen hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ağır cezayı
gerektiren suçüstü hâli hariç yakalanamayacakları, sorguya çekilemeyecekleri ve
tutuklanamayacakları kuralının ihlal edildiği, olayda suçüstü hâlinin de
bulunmadığı yönündeki iddiaları incelerken "Yargıtayın istikrar
bulan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan
silahlı terör örgütüne üye olma suçunda, daha önce örgütün kendisini
feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması gibi bazı özel durumlar hariç olmak
üzere kural olarak temadinin yakalanmayla kesileceği, dolayısıyla suçun
işlendiği yer ve zaman diliminin buna göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheli konumunda bulunan hakim ve
Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda ağır ceza mahkemesinin görevine giren
suçüstü halinin mevcut olduğu" değerlendirmesinde bulunmuş ve
bu husustaki temyiz itirazlarını kabul etmemiştir (Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 26/9/2017 tarihli ve E.2017/16.MD-956, K.2017/370 sayılı kararı).
85. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan Yargıtay kararları
ile başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe
teşebbüsünün savuşturulması sırasında (19/7/2016 tarihinde) gözaltına alınıp
darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı
makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi
olma suçundan tutuklanması birlikte dikkate alındığında başvurucuya isnat
edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu
yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki
temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir (aynı yöndeki
değerlendirme için bkz. Alparslan Altan,
§ 128; Erdal Tercan, § 145 ).
86. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun Yargıtay
üyesi olması nedeniyle Anayasa veya 2797 sayılı Kanun'dan kaynaklanan
güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde
değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni
dayanağı bulunmaktadır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Salih Sönmez, § 121).
87. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
88. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen
silahlı terör örgütüne üye olma suçunun işlendiğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir
(bkz. § 18). Tutuklamaya itirazın reddine ilişkin kararda da tutuklama kararı
veren hâkimlik kararına atıf
yapılarak başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen
suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 19).
89. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun
isnat edilen suçu (silahlı terör örgütü üyesi olma) işlediğine dair delil olarak
başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade
edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olmasına ve diğer kişiler arasında ByLock
üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğine dayanıldığı görülmektedir (bkz. §
24). İddianamede ise başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine dair temelde
fezlekedeki delillere dayanılmış, bunların yanı sıra tanık beyanlarına da
değinilmiştir (bkz.§§ 23, 24).
90. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre
suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak
kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk
Özdemir, § 74).
91. Öte yandan fezleke ve iddianamede, ayrıca haklarında
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan A.H., İ.O., İ.D., K.T., B.E. ve N.Y.nin tanık olarak verdikleri ifadelerinde, başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarda bulundukları görülmektedir. Bu itibarla da başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim
Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak
görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75).
92. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını
doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
93. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
94. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili
olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle
soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu
olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§
78; Alparslan Altan, § 140).
95. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir,§
79).
96. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 31) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
97. Somut olayda Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken kaçma ihtimalinin bulunmasına, adli kontrol uygulamasının
yetersiz kalacak olmasına ve isnat edilen suça göre tutuklamanın orantılı bir
tedbir olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 18). Ankara 4. Sulh Ceza
Hâkimliği de aynı gerekçelerle başvurucunun tutuklamaya yönelik itirazını
reddetmiştir (bkz. § 19).
98. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 3. ve 4.
Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Alparslan
Altan, § 144;Erdal Tercan, § 162).
99. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
100. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her
kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet
temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer
ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
101. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması
sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında
soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olmadığı sonucuna
varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
102. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 3. ve 4. Sulh Ceza Hâkimliklerinin isnat edilen suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
103. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
104. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
105. Başvurucu; ifade ve sorgu sırasında kendisine ve müdafiine hiçbir delilin gösterilmediğini, soruşturma
dosyasını inceleme imkânı da tanınmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru hakkının ve silahların eşitliği
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
106. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
107. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
108. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
109. İlgili genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§169-174.
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
110. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
111. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Yargıtay 9. Ceza Dairesince iddianamenin kabul edilmesinden sonra
tensip zaptının düzenlendiği 14/12/2017 tarihi (bkz. § 28) itibarıyla
kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
112. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlamaların
FETÖ/PDY üyesi olduğu ve bu örgütün yargı ayağını oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Bu suçlamaların içeriğinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma
işlemi sırasında başvurucuya sorulan sorularda açıklandığı ve başvurucunun
ifadesinde anılan suçlamalarla ilgili ayrıntılı bir şekilde beyanda bulunduğu
görülmektedir (bkz. § 14).
113. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/7/2016
tarihinde düzenlenen tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat
edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamalara yer verildiği görülmektedir.
Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş,
bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde
bulunulmuştur (bkz. § 15). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Ankara 3.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir.
Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda
bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği görülmektedir (bkz. § 16). Ayrıca başvurucunun
tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde
beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu
öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
114. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir.
115. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemeye izin
verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
116. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle yapıldığı
belirtilen müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin sekizinci fıkrasında)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
4. Tutuklamaya Karşı
İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
117. Başvurucu; tutuklama kararını ve tutukluluğa itirazın reddi
kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve etkili bir
başvuru mercii olmadığını, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
118. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231,
17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
119. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
120. Başvurucu, ayrıca tutukluluğa karşı yaptığı itirazın etkili
olmayan merci tarafından makul süre incelemesi aşılarak reddedildiğini iddia
etmiştir. Ancak buna ilişkin herhangi bir tarih ve mahkeme ismi zikretmemiş,
dolayısıyla bu şikâyetin soyut olarak yapıldığı anlaşılmıştır.
121. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluğa İtiraz İncelemesinin Duruşmasız
Olarak Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
122. Başvurucu; tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız
olarak dosya üzerinden gerçekleştirildiğini, böylelikle kendisine savunma
imkânı verilmeden ve çelişmeli yargılama ilkesine riayet edilmediğini
belirterek adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
123. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
124. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, §
16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
125. Başvurucunun tutuklanmasına neden olan suçlama, Türkiye'de
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren temel olay 15 Temmuz darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve silahlı bir terör örgütü kabul edilen
FETÖ/PDY üyesi olmasına ilişkindir. Başvurucunun tutukluluk sürecinde
olağanüstü hâl devam etmiştir. Bu itibarla başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi, Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle tutukluluk
incelemelerinin yapılış şeklinin Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 177-187).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
126. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 326-359) kararında; 15
Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen
olağanüstü hâl döneminde ortaya çıkan koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü,
FETÖ/PDY ve terörle ilgili suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk
incelemelerinin belirli bir süre -8 ay 18 gün boyunca- duruşmasız olarak
yapılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasıyla bağdaşmasa da
olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemde temel hak ve özgürlüklerin
güvence rejimini düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru görülebileceğini
belirtmiştir.
127. Anayasa Mahkemesi yakın zamanda verdiği Erdal Tercan kararında ise bu kapsamda
yaptığı incelemede darbe teşebbüsünden sonraki süreçte darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY veyaterörle
bağlantılı suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin 18 aya
kadar hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl döneminde
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna varmıştır (Erdal Tercan, § 246).
128. Somut olayda başvurucu, darbe teşebbüsünü gerçekleştiren
FETÖ/PDY'ye üye olma suçlamasıyla Ankara 8. Sulh Ceza
Hâkimliğince 21/7/2016 tarihinde tutuklanmıştır (bkz. § 16). Başvurucu
tarafından anılan karara 28/9/2016 tarihinde yapılan itiraz, Ankara 6. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından 10/10/2016 tarihinde dosya üzerinden yapılan inceleme
ile reddedilmiştir. Dolayısıyla Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından
başvurucunun ve müdafiinin katıldığı, tahliyeye
ilişkin beyan ve taleplerinin sözlü olarak alındığı, başvurucunun yüzüne karşı
tutukluluk kararının verildiğinin açıklandığı tarih (21/7/2016) ile Ankara 6.
Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutukluluğa yönelik itirazının duruşmasız
olarak incelendiği tarih (10/10/2016) arasında iki ay yirmi günlük bir süre
bulunmaktadır. Bu yüzden anılan kararlardaki sonuçtan ayrılmayı ve farklı bir
değerlendirme yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
129. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
6. Tutukluluğa İtirazın
Makul Süre İçinde Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
130. Başvurucu, tahliye talebinin geç incelendiği belirterek
etkili itiraz hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
131. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
§ 24).
132. Başvurucu, tahliye talebinin geç incelendiği belirterek etkili
itiraz hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ancak başvuru formunda ve
eklerinde hangi tarihli itiraz ve tahliye talebinin hangi hakimlik tarafından
geç incelendiğine ilişkin herhangi bir belge sunmadığı gibi açıklamada da
bulunmamıştır. Bu kapsamda hangi talebinin hangi itiraz merciince hangi tarihte
verildiği belirtilmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddianın kanıtlanmamış
şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
133. Açıklanan gerekçelerle itirazın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle etkili itiraz hakkının ihlal edildiği iddiası
başvurucu tarafından kanıtlanamadığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin diğer
iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Yakalama ve gözaltının hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak kullanılamaması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapılması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Tutukluluğa itirazın makul süre içinde değerlendirilmemesi
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.