TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ BİLKAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/244)
|
|
Karar Tarihi: 17/4/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Ali BİLKAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Kamuoyunda İzmir askerî
casusluk soruşturmaları olarak bilinen soruşturmalar esnasında
(anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler için bkz. Yavuz Pehlivan ve diğerleri [GK], B. No: 2013/2312, 4/6/2015,
§§ 10, 14; M.Y., B. No:
2014/7149, 22/11/2017, §§ 9-24) İzmir Emniyet Müdürlüğü bünyesinde yapılan
birtakım soruşturma işleminin usulsüz olduğu iddiasına ilişkin olarak
başvurucunun da aralarında olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığınca (Başsavcılık) ceza soruşturması başlatılmıştır.
7. Başsavcılık, anılan soruşturma kapsamında 6/11/2015 tarihinde
başvurucuyu tutuklanması istemiyle İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir. Tutuklama talep yazısında; İzmir Emniyet Müdürlüğünün çeşitli
birimlerinde görevli bir grup kolluk görevlisi ile bir kısım yargı mensubu
tarafından sahte ihbar mektubu ile başlatılan bir soruşturma kapsamında hukuka
aykırı bir takım deliller ve iletişimin tespiti kararları ile Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) mensubu kamu görevlileri ve Bakanlık bürokratları hakkında
adli bir soruşturma yürütüldüğü, bu kişilerin bazıları hakkında birtakım
tedbirlere başvurulduğu, bu tedbirlerle kişilerin özgürlüklerine ve özel
hayatlarına hukuka aykırı bir şekilde müdahale edildiği hatta bu soruşturmada
kişilerin cinsel içerikli görüşmelerinin casusluk algısına dönüştürüldüğü ifade
edilmiştir.
8. Başsavcılık tutuklama talep yazısında; ayrıca bu soruşturmada
birtakım görevler icra eden ve İzmir Emniyet Müdürlüğünün istihbarat biriminde
çalışan kolluk görevlilerinin gerçek dışı bilgi notları hazırladıkları, bu
bilgi notlarıyla birçok adli işlemin yapılmasını sağladıkları, yargı
organlarını aldatmak suretiyle usulsüz bir şekilde -önleme amaçlı- iletişim tespiti
kararları aldıkları ve bu kararlarla usulsüz dinleme yaptıkları, adli kolluk
görevlilerinin ise -adli amaçlı- iletişimin tespiti kararı almak amacıyla
birtakım raporları gerçek dışı bilgilerle hazırladıkları, bu raporlarla
iletişimin tespiti kararları alıp birçok kişiyi usulsüzce dinledikleri ileri
sürülmüştür. Bu açıklamalara istinaden Başsavcılık, soruşturma sürecinin normal
seyrinden tamamen farklı yürütüldüğünü, bu kapsamda İzmir Emniyet Müdürlüğü
bünyesinde bulunan bazı birimlerin tamamen usule ve kanunlara aykırı birçok
işlem yaptığını, arama sonucunda ele geçirilen delillerin güvenliğinin
sağlanmasına yönelik tedbir almadığını hatta soruşturma ile ilgili verilere ait
kayıtları kasıtlı olarak sildiğini belirtmiştir. Başsavcılık bu tespitleri yaparken
soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere atıfta bulunmuş ve özellikle
İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişleri tarafından düzenlenen tevdi raporlarına
dayanmıştır.
9. Başsavcılık, soruşturma dosyasında yer alan bazı bilgi ve
belgelere değinerek soruşturmanın ve soruşturma sürecinde yapılan işlemlerin
örgütlü bir yapı içinde Fetullahçı Terör Örgütü
(FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) mensubu polislerce
gerçekleştirildiğini değerlendirmiştir. Bu kapsamda, yapılan işlemlerin aynı
kişilerce kanunlara ve usullere aykırı bir şekilde yapıldığı, yapılan bu
işlemlerin planlı bir şekilde icra edildiği, bu soruşturmada görev alan
kişilerin tedbirli bir şekilde faaliyette bulundukları, soruşturma kapsamında
TSK mensubu ve Bakanlık bürokratı olan çok sayıda kişi hakkında adli işlem
yaparak bu kişileri itibarsızlaştırmak suretiyle tasfiye ettikleri, bu kadar
planlı eylemlerin örgütlü bir yapı içinde işlenebileceği hususlarına özellikle
vurgu yapılmıştır.
10. Başsavcılık; başvurucu yönünden yaptığı değerlendirmede ise
başvurucunun İzmir askerî casusluk
soruşturmaları olarak bilinen soruşturmaların yürütüldüğü dönemde
İzmir emniyet müdürü olduğunu, FETÖ/PDY mensubu kolluk görevlilerince
hiyerarşik bir yapı içinde gerçekleştirildiği değerlendirilen bu soruşturmada
en üst makam olduğunu ve bu örgütlü yapı içinde yönetici sıfatıyla yer
aldığını, bu örgütün yöneticisi olması nedeniyle suç oluşturan tüm eylemlerden
sorumlu olduğunu belirtmiştir.
11. İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliği 9/11/2015 tarihinde,
başvurucunun silahla terör örgütü kurma veya yönetme, suç delillerini yok etme,
gizleme veya değiştirme, iftira, görevi kötüye kullanma, kişisel verileri
hukuka aykırı olarak ele geçirme veya yayma, hukuka aykırı olarak kişisel
verileri kaydetme, özel hayatın gizliliğini ihlal etme ve kamu görevlisinin
resmî belgede sahteciliği suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Hâkimlik,
başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu sonucuna varırken soruşturma dosyalarında yer alan bilgi ve belgelere
atıf yapmış; özellikle İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişleri tarafından
düzenlenen ön inceleme ve tevdi raporlarına dayanmıştır.
12. Hâkimlik, tutuklama nedenlerine ilişkin olarak ise "...şüpheliye isnat edilen suçun CMK.nın [Ceza Muhakemesi Kanunu'nun] 100/3 maddesinde belirtilen katalog suçlardan oluşu
şüpheliye isnad edilen suçun niteliği, suç konusunun
önem ve değeri, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı dikkate alındığında,
şüphelinin tutuklanmasına karar verilmesinin kamu düzeninin sağlanması ve yeni
bir suç işlenmesinin önüne geçilmesi için de gerekli olduğu, bir diğer yandan
eylemin meydana geliş şekli ve meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığınanazaran yasadaki yaptırım miktarı dikkate
alındığında şüphelinin bu aşamada serbest bırakılması halinde kaçacağı
hususunda şüphe oluşturduğu, esasen Anayasanın 90. maddesi uyarınca ülkemiz
için de bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesi ve bu
maddenin yorumuyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tutukluluk tedbiri
konusundaki yerleşik karar ve gerekçelerinde, kişilerin kaçma riskinin
bulunması, kamu düzeninin sağlanması ve yeni bir suç işlenmesinin önlenmesi
amacıyla tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğinin belirtilmiş olduğu, iş bu
soruşturma dosyasında da AİHM'nin belirttiği bu kriter ve ölçütlerin mevcut
olduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde tutuklamadan beklenen
gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacak olması..." değerlendirmesinde
bulunmuştur.
13. Başvurucu 12/11/2015 tarihinde karara itiraz etmiş, İzmir 4.
Sulh Ceza Hâkimliğince 20/11/2015 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İzmir 3. Sulh Ceza Hakimliğinin [başvurucunun
da aralarında olduğu] şüpheliler hakkında
vermiş olduğu yukarıda belirtilen tarih ve sayılı tutuklama kararında usul ve
yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi, 10/08/2010 tarihinde gelen e-mail
içeriği ile kim tarafından gönderildiğine ilişkin yapılan araştırmalar, bu
e-mail üzerine başlatılan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/640 sayılı
soruşturma dosyası ve bu soruşturma sonunda iddianame düzenlenen İzmir 5. Ağır
Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas sırasında kayıtlı dava dosyası, mülkiye
başmüfettişleri tarafından düzenlenen raporlar, söz konusu belgelerin gizli
belge niteliği taşıyıp taşımadığına ilişkin olarak düzenlenen raporlar, bilgi
notları, bilgi iletim formları, CMK 135 ve 140 maddeleri kapsamında yapılan
taleplere ilişkin olarak düzenlenen raporlar-üst yazılar, bu kapsamda verilen mahkemekararları, tapeler,
aramalara ilişkin arama-el koyma tutanakları, arama görüntülerine ilişkin
tutanaklar, fotoğraflar, CD izleme tutanakları, araç ve personel görevlendirme
yazıları, benzin alımına ilişkin fişler, görev belgeleri, baz istasyonlarını da
gösterir HTS kayıtları, müşteki ve tanık beyanları, teşhis tutanakları, Tübitak tarafından dijital materyaller üzerinde yapılan
inceleme sonucu düzenlenen rapor, dijital verilerin yükleme ve erişim
tarihlerine ilişkin belgeler nazara alınarak şüphelilerin üzerlerine atılı
suçları işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin bulunduğu, TCK'nun [Türk Ceza
Kanunu] 314. maddesinin CMK'nun
100/3. maddesinde düzenlenen tutuklama nedeninin varsayıldığı katalog suçlardan
olduğu, öngörülen ceza miktarlarına göre şüphelilerin kaçma şüphesinin
bulunduğu, dosya kapsamı itibariyle delilleri karartacaklarına ilişkin kuvvetli
şüphe bulunduğu, öngörülen cezanın alt ve üst sınırlarına, meydana gelen
zararın ve şüphelilerin eylemlerinin niteliğine göre tutuklamanın ölçülü olduğu
ve adli kontrolün yetersiz kalacağı, tutuklama tarihinden itibaren şüpheliler
lehine bir değişme veya gelişme bulunmadığı..."
14. Başvurucu, anılan kararı 2/12/2015 tarihinde öğrenmiştir.
15. Başvurucu 4/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Başsavcılığın 14/4/2016 tarihli iddianamesiyle, başvurucunun
da aralarında olduğu şüphelilerin özel hayatın gizliliğini ihlal etme, hukuka
aykırı olarak kişisel verileri kaydetme, kişisel verileri hukuka aykırı olarak
ele geçirme veya yayma, kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği, iftira,
suç uydurma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme, devletin
birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme,
açıklanması yasaklanan gizli bilgileri açıklama suçlarını işlediklerinden
bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu
davası açılmıştır.
17. İddianame, İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) tarafından
28/4/2016 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin E.2016/97 sayılı dosyası
üzerinden yargılamaya başlanmıştır.
18. Mahkeme 24/6/2016 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine
karar vermiştir.
19. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Özel hayatın gizliliğini ihlâl" kenar
başlıklı 134. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini
ihlâl eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi
hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır."
23. 5237 sayılı Kanun'un
"Kişisel verilerin kaydedilmesi" kenar başlıklı 135.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Hukuka aykırı olarak kişisel
verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."
24. 5237 sayılı Kanun'un
"Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme" kenar
başlıklı 136. maddesi şöyledir:
"(1) Kişisel verileri, hukuka aykırı
olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
25. 5237 sayılı Kanun'un
"Resmî belgede sahtecilik" kenar başlıklı 204. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili
olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi
başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge
düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
26. 5237 sayılı Kanun'un
"Görevi kötüye kullanma" kenar başlıklı 257. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan
hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir
menfaat, sağlayan kamu görevlisi, (Değişik ibare: 08/12/2010-6086 S.K./1.mad.)
altı aydan iki yıla kadar, hapis cezası ile cezalandırılır."
27. 5237 sayılı Kanun'un
"İftira" kenar başlıklı 267. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"(1) Yetkili makamlara ihbar veya
şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde,
hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım
uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi,
bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
28. 5237 sayılı Kanun'un
"Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme" kenar
başlıklı 281. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Gerçeğin meydana çıkmasını
engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen,
değiştiren veya bozan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçla ilgili
olarak kişiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmez.
(2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından
göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır."
29. 5237 sayılı Kanun'un
"Silâhlı örgüt" kenar başlıklı
314. maddesinin (1)numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır."
30. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
31. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 17/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; suç işlediğine dair somut herhangi bir delil
olmamasına rağmen tutuklanmasına karar verildiğini, keyfî bir şekilde
özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, isnat edilen suçlarla bir ilgisinin
bulunmadığını, isnat edilen suçlamalar yönünden kuvvetli suç şüphesi ile
tutuklama nedenlerinin bulunduğuna ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğuna
ilişkin olarak tutuklama kararında somut olgulara yer verilmediğini, tutuklama
kararında silahsız terör örgütünden bahsedildiğini ancak bu şekildeki bir
yapılanmanın kanuni dayanağının kararda açıklanmadığını, görevi kötüye kullanma
suçundan da tutuklandığını ancak bu suçun görev suçu olması nedeniyle
soruşturma izni alınması gerektiğini, bu izin alınmadığı için tutuklamanın
hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir.
34. Başvurucu ayrıca hakkında suçlamaların temel dayanağını
İzmir emniyet müdürü olduğu dönemde yürütülen bir soruşturmadaki
usulsüzlüklerin oluşturduğunu ancak bu soruşturmanın kendisinin İzmir'de göreve
başlamasından on dört ay önce başlatıldığını, kendisi göreve başladıktan beş ay
sonra ise bu soruşturmanın son bulduğunu, kendisinin il emniyet müdürü olması
nedeniyle herhangi bir soruşturmada görev almasının mümkün olmadığını, hâlen
yürütülen bir yargılamanın soruşturma evresinde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla
hakkında bir takım tedbirlere başvurulduğunu ancak yargılamanın devam etmesi
nedeniyle Savcılığın bu hususta bir değerlendirme yapmasının hukuka aykırı
olduğunu, ceza kanunlarındaki silahlı terör örgütü üyeliğine ilişkin hükümlerin
öngörülemez biçimde yorumlandığını belirterek adil yargılanma ile kişi
hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
35. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucun tutuklamanın hukuki olmadığına
yönelik bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Genel İlkeler
37. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
38. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
39. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
40. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
41. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
42. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Gülser Yıldırım
(2), § 124).
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
43. Başvurucu, yürütülen bir soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme,
iftira, görevi kötüye kullanma, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele
geçirme veya yayma, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme, özel
hayatın gizliliğini ihlal etme ve kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği
suçlamalarıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
44. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
45. Somut olayda başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısında
ve tutuklama kararında -soruşturma dosyasında bulunan bir takım delillere
dayanılarak- kamuoyunda İzmir Askerî
Casusluk soruşturmaları olarak bilinen soruşturmalar esnasında İzmir
Emniyet Müdürlüğü bünyesinde yer alan çeşitli birimlerde görev alan bir kısım kolluk
görevlisinin örgütlü bir yapı içinde birtakım usulsüz işlemler yaparak kişileri
hukuka aykırı bir şekilde dinledikleri, bu soruşturmalarda kişilerin cinsel
içerikli görüşmelerinin casusluk algısına dönüştürüldüğü, hukuka aykırı
deliller ve gerekçelerle kişiler hakkında adli soruşturma başlatılmasını
sağlayarak kişilerin itibarsızlaştırıldığı iddia edilmiştir. Bu usulsüz
işlemlerin İzmir Emniyet Müdürlüğü bünyesinde görev yapan ve FETÖ/PDY
yapılanması içinde yer alan bir kısım kolluk görevlisi tarafından icra
edildiği, bu eylemlerin amacının TSK ve bazı bakanlıklar bünyesinde görev yapan
ve FETÖ/PDY mensubu olmayan kişileri itibarsızlaştırarak tasfiye etmek olduğu
ileri sürülmüştür (bkz. §§ 7-9, 11).
46. Tutuklama talep yazısında ve tutuklama kararında başvurucu
yönünden yapılan değerlendirmede ise başvurucunun İzmir askerî casusluk soruşturmalarının yürütüldüğü dönemde
İzmir emniyet müdürü olduğu, bu soruşturmaların yürütüldüğü dönemde
başvurucunun da bu örgütlü yapı içinde hareket ettiği, bir diğer deyişle
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün İzmir Emniyet Müdürlüğü bünyesindeki
yöneticisi olduğu, yapılan tüm eylem ve işlemlerden terör örgütü yöneticisi
olması nedeniyle sorumlu olduğu belirtilmiştir (bkz. §§ 10, 11).
47. İzmir askerî casusluk
soruşturmalarının yukarıda değinilen özellikleri (bkz. §§ 6-9),
başvurucunun soruşturma işlemlerinin yapıldığı İzmir Emniyet Müdürlüğünde il
emniyet müdürü olması nedeniyle bu soruşturma sürecindeki konumu ile
tutuklamaya karar veren sulh ceza hâkimliğinin atıf yaptığı deliller ve
bunların içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde soruşturma mercilerinin
başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtilerin soruşturma dosyasında
mevcut olduğu yönündeki kabullerinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
48. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
49. İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken işlendiği iddia olunan suça ilişkin olarak kanunda öngörülen
yaptırımın ağırlığına ve -öngörülen ceza miktarı dikkate alındığında- kaçma
şüphesinin bulunmasına, isnat edilen suçlardan birinin 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında
olmasına ve adli kontrolün yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz.
§ 12).
50. FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse
tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede
faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması bu
yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına
kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 272).
Ayrıca başvurucunun tutuklanmasına esas alınan silahlı terör örgütü yöneticisi
olma suçu, Türk hukuk sistemi içindeki ağır cezai yaptırım öngörülen suç
tipleri arasında olup (bkz. §§ 29-31) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suçlardan silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçu, 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 20).
51. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İzmir 3. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ilişkin
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
52. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
53. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme) de dikkate alındığında bu soruşturmaların
diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
54. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın
ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.