TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERCAN BAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/2509)
Karar Tarihi: 17/6/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Zeynep KARAKOÇ
Başvurucular
1. Ercan BAŞ
2. Fikriye BAŞ
3. Gizem BAŞ
4. Sefer BAŞ
Başvurucular Vekili
Av. Can Ali DİRİCAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tam yargı davasında tazminat miktarı belirlenirken ıslah isteminde bulunulmasına karşın bu istemin karşılanmaması üzerine açılan ek davanın kesin hüküm gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların yakını olan Emrah Baş, Genelkurmay Başkanlığı Hava Kuvvetleri Komutanlığında er olarak 23/11/2007 tarihinde gerekli tüm sağlık kontrollerinden geçerek askerlik görevini ifa etmeye başlamıştır.
9. Emrah Baş; ayak bileğinde, dizinde, kalçasında ve göğüs kafesinde ağrılar olduğunu belirterek defalarca revire gitmiştir. Son olarak 21/10/2008 tarihinde revire gitmesi üzerine İzmir Asker Hastanesine sevk edilmiştir. Burada lösemi teşhisi konularak tedavisine başlanmış olmasına karşın 11/3/2010 tarihinde vefat etmiştir.
10. Başvurucular, Emrah Baş'ın hastalığının geç teşhisi nedeniyle vefat ettiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talebiyle 10/3/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Dairesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır.
11. AYİM başvurucuların talebi ile bağlı kalarak davanın maddi tazminat istemine ilişkin kısmının kabulüne, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabul kısmen reddine 26/3/2014 tarihinde karar vermiştir. Başvurucular alınan bilirkişi raporunun tebliğinden sonra bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini, AYİM tarafından itirazlarına dair karar verilmeden ve dosyanın incelemeye alındığı bildirilmeden gerekçeli kararın verilmesi nedeniyle ıslah haklarını kullanamadıklarını belirterek karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Başvurucular ayrıca 1/7/2014 tarihli dilekçeleriyle ıslah talebinde bulunmuştur. AYİM 10/12/2014 tarihinde karar düzeltme istemlerini reddetmiştir. Anılan karar 6/1/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş ve kesinleşmiştir.
12. Başvurucular, AYİM'de 23/3/2015 tarihinde bilirkişi raporunda belirtilen tutarla AYİM tarafından hükmolunan tazminat tutarı arasındaki farkın ödenmesine karar verilmesi talebiyle yeniden dava açmıştır. AYİM önceki dava sürecinden bahsederek gerekçesinde, ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun, davanın konusunun, sebeplerinin ve taraflarının aynı olması koşulunun gerçekleştiğini ifade etmiş; kesin hüküm bulunması nedeniyle 27/5/2015 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçede ayrıca ilk dava sırasında ıslah imkânının olduğu hâlde karar verilinceye kadar bu imkânın kullanılmadığı, karar verildikten sonra ıslah talebinde bulunulduğu da belirtilmiştir. Karar düzeltme istemleri ise 16/12/2015 tarihli kararla reddedilmiştir.
13. Başvurucular nihai kararı 4/1/2016 tarihinde tebellüğ etmelerinin ardından 2/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun “İdari davalar ve yargı yetkisinin sınırı” kenar başlıklı 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"20 nci maddede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı; yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından bahisle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları, aynı idari işlem ve eylemlerin haklarını ihlal etmesi halinde açılacak tam yargı davaları, doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde çözümlenir ve karara bağlanır..."
15. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 1602 sayılı mülga Kanun’un 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
16. 1602 sayılı mülga Kanun’un “Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının sonuçları” kenar başlıklı 63. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Daireler ve Daireler Kurulu kararları kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl eder. Bu kararlar aleyhine, ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına başvurulabilir.”
17. 1602 sayılı mülga Kanun'un “dari yargılama usulü kanunu ile hukuk usulü muhakemeleri kanununun uygulanacağı haller” kenar başlıklı 56. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde; İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun hakimin davaya bakmaktan memnuiyetini gerektiren haller, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, bağlılığı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım ve duruşmanın inzibatına ilişkin hükümleri uygulanır. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/21 md.) Bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır."
18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Kesin hüküm” kenar başlıklı 303. maddesi şöyledir:
"(1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
(2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.
(3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.
(4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.
(5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 17/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucular alınan bilirkişi raporunun tebliğinden sonra bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini, AYİM tarafından itirazlarına dair karar verilmeden, dosyanın incelemeye alındığı bildirilmeden gerekçeli kararın kendilerine gönderildiğini, ıslah haklarını kullanamadıklarını, AYİM'de yeniden dava açtıklarını ancak kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verildiğini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ifade etmiştir. Başvurucular Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18/4/2007 tarihli ve E.2007/15-126, K.2007/210 sayılı, 12/10/2011 tarihli ve E.2011/4-504, K.2011/606 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere kısmi dava açılabileceğini, açtıkları ikinci davanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini, kesin hüküm nedeniyle reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu savunmuştur. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin 23/7/2014 tarihli ve 2012/1052 sayılı bireysel başvuruda verdiği kararda, bilirkişi raporuyla tespit edilen maddi zararın öğrenildikten sonra bir yıllık süre içinde istenebileceğinin belirtildiğini, buna göre de açılan ikinci davanın süresinde bir dava olduğunu ifade etmişlerdir. Başvurucular ayrıca bilirkişi raporuna göre almaları gereken tazminatın da ödenmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa'nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sümekte ise de başvurucuların şikâyetinin özü, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle ilk davayı açtıkları hâlde ıslah taleplerinin dikkate alınmaması nedeniyle bilirkişi raporuyla ortaya konulan gerçek zararlarının karşılanmadığı, bu sebeple Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da kabul edilen ek dava haklarını kullanarak açtıkları ikinci davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olmasına ilişkin olup ihlal iddialarının bir bütün olarak mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
24. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
25. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
26. Başvurucular esasen ilk davaya ilişkin olarak ıslah haklarını kullanamadıklarından yakınmakla birlikte idari yargılama usulüne göre kısmi dava açılmasının mümkün olmaması ve başvuruya konu nihai kararın da kesin hüküm bulunması sebebiyle davanın reddine ilişkin karar olması nedenleriyle bireysel başvuru incelemesi anılan kararla sınırlı kalmaktadır.
27. Başvuruya konu olayda başvurucuların ileri sürdüğü iddiaya ilişkin olarak Mahkeme tarafından değerlendirme yapılmış ve gerekçede (bkz. § 11) ayrıntılı şekilde uygulanması gerekli olan mevzuat hükmü tartışılmış, 6100 sayılı Kanun’un 303. maddesinin birinci fıkrası hükmüne istinaden ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun, davanın konusunun, sebeplerinin ve taraflarının aynı olması şartlarının birlikte gerçekleştiği belirtilmiş ve kesin hüküm bulunduğu sonucuna varılmıştır.
28. Sonuç olarak yukarıda yer verilen tespitler ışığında başvuruya konu somut olayda başvurucuların açtıkları ek davanın kesin hüküm nedeniyle reddedilmesinin kanuni bir dayanağının ve meşru amacının bulunduğu, yapılan müdahalenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde ve gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu, dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 17/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.