TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FİGEN YÜKSEKDAĞ ŞENOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/25187)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Figen
YÜKSEKDAĞ ŞENOĞLU
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Pınar
AKDEMİR
|
|
|
Av. Reyhan
YALÇINDAĞ BAYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan
yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ile siyasi
faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle
milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle de ifade özgürlüğü
ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene,
millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır
tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK
kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 7-18).
10. Bununla birlikte kamuoyunda "demokratik açılım
süreci", "çözüm süreci" ve "Milli Birlik ve Kardeşlik
Projesi" gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son
döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli
ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden
artmaya başlamıştır. Kamuoyunda "6-7 Ekim olayları" ve "hendek
olayları" olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30).
1. 6-7 Ekim Olayları
11. Bu bağlamda Suriye'nin Türkiye sınırında bulunan Ayn el-Arap (Kobani) kentinde
-PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasındaki çatışmalar,
2014 yılının Eylül ayı sonunda ve Ekim ayı başında yoğunlaşmıştır. Bu sırada
PKK'nın üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan'ın sosyal medya hesabından
5/10/2014 tarihinde saat 00.07'de "Gençleri
kadınları 7 den 70 e herkesi Kobane'ye
sahip çıkmaya onurumuzu namusumuzu korumaya metropolleri işgal etmeye
çağırıyoruz." şeklinde bir açıklamada bulunulmuştur.
12. PKK güdümünde yayın yaptığı belirtilen bir internet haber
sitesinde 6/10/2014 tarihinde "Komalen Ciwan Koordinasyonu" (PKK'nın gençlik yapılanması)
adına bir açıklama yayımlanmıştır. Açıklamada "Bilindiği
üzere 23 gündür Kobani merkezli DAİŞ (DAEŞ) faşizmi son barbarlığıyla devam etmektedir. ... tüm kürt gençliği şehit Jiyan, şehit
Gerilla ve şehit Militan yoldaşların ruhuyla zafere kadar Arin Mirkan (Kobani'deki
çatışmalar sırasında düzenlediği intihar saldırısında ölen YPG mensubu) çizgisinde yürümeye çağırıyoruz. Kobani
ile başlayan devrim dalgası tüm Kürdistan'a yayılmalı ve bu temelde Kürdistan
gençliğini ayaklanması çağrısında bulunuyoruz." ifadelerine yer
verilmiştir. Aynı sitede yer alan ve "Kürdistan Kurumlar" adına
yapıldığı belirtilen bir açıklamada ise "Kobani'ye yönelik saldırılar bir katliam eşiğine gelmiş
bulunmaktadır. Bütün dünya ve insanlık bu katliama kulaklarını kapamış
gözlerini yummuştur. Kürdistan halkı olarak bu durumu kabul etmemiz mümkün
değil. Bu nedenle bütün halkımız Suruç'a gidebilecekler hemen bir saniye zaman
kaybetmeden gitmeli ve Kürdistan'ın her karış toprağı Kobani
için ayağa kalkmalıdır. Kobani tüm dünyanın gözleri
önünde bir katliam tehlikesi altında iken bizim yerimizde oturmamız, uyumamız,
günlük yaşantımızı sürdürmemiz mümkün değildir. Tüm halkımızı yediden yetmişebulunduğu her yerde yaşamı IŞİD ve işbirlikçisi
AKP'ye dar etmeye ve serhildanı en üst düzeyde
genişleterek bu katliamcı çetelere karşı durmaya çağırıyoruz." denilmiştir.
13. 6/10/2014 tarihinde Halkların Demokratik Partisi (HDP)
Merkez Yürütme Kurulu (MYK) da aynı olaylara ilişkin bir toplantı yapmıştır.
Toplantı sırasında HDP'nin sosyal medya hesabından "HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! ŞUANDA
TOPLANTI HALİNDE OLAN HDP MYK’DAN HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! Kobané’de
durum son derece kritiktir. IŞİD (DAEŞ) saldırılarını ve AKP iktidarının Kobané’ye
ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa
çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz", "Kobané’de yaşanan
katliam girişimine karşı 7 den 70 e bütün halklarımızı
sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz" ve "Bundan böyle her yer Kobane'dir.
Kobane'deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana
kadar SÜRESİZ DİRENİŞE çağırıyoruz." şeklinde açıklama ve
çağrılar yapılmıştır.
14. Yukarıda belirtilen internet haber sitesinin 7/10/2014 tarihindeki
yayınında "KCK (PKK'nın üst
yapılanması) Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı:
DAİŞ vahşetine karşı milyonları sokağa çağırarak, 'Kuzey halkımız IŞİD
çetelerine, uzantılarına hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır.' dedi. KCK,
tüm sokakları Kobani sokaklarına dönüştürmeye
çağırdı. KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada; 'Çirkin
ve sinsi katliam' karşısında kürt halkından
mücadeleyi her yere, her zamana taşıyarak süreklileştirmesini isterken çetelere
ve uzantılarına hiçbir yerde yaşam şansı tanınma[ma]sı gerektiğini kaydetti. KCK, özellikle 'bu saatten
itibaren milyonlar sokaklara akmalı, sınır insan seline dönüşmelidir. Türk
Devletinin ve kanlı çete IŞİD'in ortaklığı sonucu
sınır hattı boşaltılarak Kobani direnişi desteksiz
bırakılmak istenmektedir. Halkımız bu çirkin ve sinsi katliam karşısında
başlattığı mücadeleyi her yere, her zamana taşıyarak süreklileştirmelidir.
Kuzey halkımız IŞİD çetelerine, uzantılarına ve destekçilerine hiçbir yerde
yaşam şansı tanımamalıdır. Tüm sokaklar Kobani
sokaklarına dönüştürülmeli, tarihin bu eşsiz direnişine denk bir direniş gücü
ve örgütlülüğü geliştirilmelidir. Bu saatten itibaren milyonlar sokaklara
akmalı, sınır insan seline dönüşmelidir. Her Kürt ve onurlu her insan, dostlar,
duyarlı kesimler bu andan itibaren eyleme geçmelidir. An direniş eylemini
geliştirme ve büyütme anıdır. Bu temelde tüm halkımızı, duyarlı kesimleri,
dostlarımızı Kobani direnişini sahiplenerek
yürütmeye, başta kürt gençleri olmak üzere tüm
gençlerin Kobani'de özgürlük saflarınakatılarak,
direnişi yükseltmeye çağırıyoruz'.[dedi]"
şeklinde açıklamalar yer almıştır.
15. Aynı sitenin 8/10/2014 tarihli yayınında ise "KCK: Milyonlar sokaklardan ve mücadele
alanlarından çekilmemeli" başlıklı açıklamaya yer verilmiştir.
Yazıda "Halkımız bulunduğu her yerde
direniş mücadelesini büyüterek süreklileştirmelidir. Halkımız haklı ve meşru
mücadelesini zafere kadar yüksek bir kararlılıkla sürdürmelidir. Milyonlar
sokaklardan ve mücadele alanından çekilmemelidir. Halkımız; mücadeleden atılacak
her geri adımın önümüzdeki günler, aylar ve zamanlarda daha büyük bedellere mal
olacağı bilinciyle hareket ederek, mücadelesini kesintisiz yükseltmelidir. Ve
kendi öz savunmasını güçlendirerek 'her yer Kobani,
her yer direniş-serhildan' anlayışı ile direnişini
zafere taşımalıdır." şeklinde ifadeler bulunmaktadır. Ayrıca
sitede yer alan "Komalen
Ciwan: Kürdistan'da devlet namına bir şey
kalmamalı" başlıklı yazıda "Kürt
gençlik hareketi Komalen Ciwan
devrim halk savaşını her alanda güçlü yürütme çağrısında bulunarak, Devletin
Kürdistan'da hiçbir meşruiyeti kalmamıştır, kalmamalıdır da,
yasaklarla Kürdistan'ı zindana çevirmeye çalışan kararlarına karşı Kürdistan'ı
onlar için zindana çevirmeli, mezar etmeli. Kürdistan'da devlet namına bir şey
kalmamalıdır."; "Kürdistan
Halk İnsiyatifi; sokağa çıkma yasağına uymayın" başlıklı
yazıda ise "Kürdistan Halk İnsiyatifi yayınladığı bir açıklamayla Kürt halkı ve
dostlarına Türkiye'nin Kuzey Kürdistan'da ilan ettiği sokağa çıkma yasağına
uymamaları ve Kobani'deki saldırılara karşı Rojava ile dayanışma eylemlerini ve serhildanlarını
sürdürmesini istedi." şeklinde açıklamalar yer almaktadır.
16. Bu çağrılar üzerine Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla
tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren
Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda "6-7 Ekim
olayları" olarak adlandırılan şiddet eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bu
eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine,
işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotof kokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur. Bu
sırada kamu makamlarınca güvenliğin sağlanması için birçok şehirde eğitime ara
verilmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir.
17. Kamu makamlarının ve soruşturma mercilerinin tespitlerine
göre -aralarında İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Şanlıurfa, Van,
Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep gibi büyük kentlerin de olduğu- otuz altı ayrı
ilde gerçekleştirilen şiddet eylemleri sonucunda (2'si güvenlik görevlisi) 45
kişi hayatını kaybederken (331'i güvenlik görevlisi) 769 kişi yaralanmıştır.
Ayrıca çatışmalar sırasında 5 örgüt mensubunun hayatını kaybettiği, 3 örgüt
mensubunun ise yaralandığı belirtilmiştir. Öte yandan ülke genelinde
gerçekleştirilen 2.389 şiddet eylemine 121.899 kişinin katıldığı, olaylarda
(737'si güvenlik güçlerine ait olmak üzere) 1.881 aracın zarar gördüğü, (27'si
kaymakamlık, 52'si emniyet, 283'ü okul, 73'ü siyasi parti, 12'si belediye
binası olmak üzere) 2.558 binaya saldırıda bulunulduğu ve zarar verildiği
tespit edilmiştir. Olaylara ilişkin olarak 4.291 şüpheli gözaltına alınmış,
bunlardan 1.105'i hakkında tutuklama tedbiri uygulanmıştır.
2. Hendek Olayları
18. Türkiye, 2015 yılı Haziran ayından
itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu
kapsamda PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil
ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve
Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un
Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu
barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu
yerleşim yerlerinin bir kısmında "öz yönetim" adı altında hâkimiyet
sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere
giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin
kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini
sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir.
Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik
görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir.
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
19. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde yapılan
milletvekili seçimlerinde HDP Van milletvekili olarak seçilmiştir. Aynı zamanda
2014 yılından itibaren HDP'nin Eş Genel Başkanlığını
yürütmekte olan başvurucunun 21/2/2017 tarihinde, kesinleşmiş mahkûmiyeti
bulunması nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisince (TBMM) milletvekilliği
düşürülmüş ve akabinde Yargıtay Başsavcılığınca parti üyeliği düşürüldüğünden
partideki görevi sona ermiştir.
20. Milletvekili olarak görev yaptığı dönemde işlediği iddia
olunan bazı suçlara ilişkin olarak başvurucu hakkında farklı Cumhuriyet
başsavcılıklarınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
"Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili,
Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve
yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip
olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle sekiz ayrı fezleke
düzenlenmiş ve TBMM'ye sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürlüğüne gönderilmiştir.
21. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin
olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) PKK terör örgütüne yönelik
gerçekleştirmiş olduğu hava operasyonlarını protesto etmek amacıyla
14-15/8/2015 tarihinde Almanya'nın Köln kentinde bir yürüyüş tertip edildiği,
bu yürüyüşe başvurucunun da katılarak bir Alman televizyonuna röportaj verdiği,
başvurucunun bu röportajda "...PKK bir
halk özgürlük hareketidir. Aynı zamanda demokrasi ve eşitlik mücadelesi veren
bir örgüttür. Bizler PKK'nın bu hedeflere ulaşma konusunda başvurduğu
yöntemleri onaylamıyoruz. Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki uyguladığı program
terör değildir." şeklinde açıklama yaparak PKK terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
ii. Başvurucu, Türkiye'nin birçok yerinde PKK tarafından
"öz yönetim" adı altında özerklik ilan edildiği ve hendek olaylarının
yaşandığı bir dönemde yaptığı bazı konuşmalar nedeniyle suçlanmıştır. Bu
kapsamda;
- Başvurucunun Demokratik Gençlik Dernekleri Federasyonu
(DEM-GENÇ) tarafından 13/12/2015 tarihinde Kayapınar
(Diyarbakır) Belediyesi kapalı spor salonunda gerçekleştirilen kongrede yaptığı
konuşmada "... Burası Amed [Diyarbakır] hem direnişin hem de zulmün başkenti. Halkımızın direnişinin geleceğe
duyduğu özlemin, hayallerinin başkenti olmuştur. Amed.
Nice büyük kavgalar verildi bu kentte, nice büyük direnişlere sahne oldu bu
sokaklar, bu caddeler, bu topraklar. Halkın hayallerine geleceğe duyduğu özleme
saldıranlar da oldu daima tarih boyunca. Ve bu kent tarih boyunca direndi.
Bugün yine bir tarihsel direniş daha yaşanıyor. Sur da kardeşlerimiz, analarımız, gençlerimiz kadınlarımız ve
halkımız tarihsel bir direnişe imza atıyor. Selam olsun bu tarihi kentin
surlarında direnenlere, selam olsun bu direniş kalesinin surlarını koruyanlara
ve sadece surda değil dört bir yanda bu zulüm iktidarına karşı savaştan ve
Ölümden başka hiçbir şey bilmeyen bu siyasi iktidara karşı halkımız direnme
hakkını kullanıyor ... Devrim şehitleri mücadelede yitirdiklerimiz bizim
rehberimiz olmaya devam edecek." şeklinde sözler söylediği
ileri sürülmüştür.
- Başvurucunun 13/12/2015 tarihinde Sur ilçesinde PKK/KCK
terör örgütüne yönelik yapılan operasyonları ve Sur ilçesinin bazı
mahallelerinde uygulanan sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek amacıyla
gerçekleştirilen yürüyüş sonrasında yaptığı açıklamada "... Bugün Sur halkı bundan önce öz yönetim
talebini ilan eden bütün halklarımızın yaptığı gibi barışın ve yeni bir yaşamın
temeli olabilecek demokratik taleplerini ortaya koyuyor ... Bugün Sur için
seferber olma zamanıdır, tüm halkın Sur halkının yaşamına ve demokratik
taleplerine sahip çıkma zamanıdır ... Bu ateş İstanbul'u İzmir'i Ankara'yı
Manisa'yı Muğla'yı Denizli'yi Antalya'yı yakar ... Direngen Sur halkını
selamlıyorum ..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
- 26-27/12/2015 tarihlerinde Diyarbakır'da Demokratik Toplum
Kongresi'nin (DTK) olağanüstü kongresi yapıldığı, kongrenin ilk gününde bir
deklarasyon hazırlandığı, bu deklarasyonda özetle demokratik özerkliğin ilanına
ve fiilî olarak işletilmesine yönelik sürecin başlatılacağı ifade edilmiştir.
Başvurucunun 27/12/2015 tarihinde burada yaptığı konuşmada "... Bugün bu deklarasyonda ifade edilen söz ve
talep uzun zaman süren mücadelemizin hem de bugün devam eden demokrasi
direnişin, özyönetim direnişinin talebidir. Bugün yaşanan direnişler nedensiz
değildir ..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
- 31/12/2015 tarihinde Diyarbakır Sur ilçesinde hendek kazan
terör örgütü mensuplarına yönelik güvenlik güçlerinin yürütmüş olduğu
operasyonları protesto etmek amacıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde
başvurucunun eş genel başkanı olduğu HDP tarafından protesto eylemi
gerçekleştirildiği, bu protesto eyleminin gerçekleşmesi için DTK, HDK, HDP,
DBT, KJA ve Amed Gençlik Örgütünün çağrılar yaptığı,
yine 29/12/2015 tarihinde PKK/KCK terör örgütüne müzahir bir internet sitesinde
"31 Aralık'ta Sur'a büyük yürüyüş var" çağrısı
yapıldığı, bu protesto eylemlerinde
"Her yer direniş, her yer suriçi",
"Faşist devlet kürdistanımdan defol",
"Kürdistan TC'ye mezar olacak", "Yaşasın Cizre direnişi" ve "PKK halktır, halk burada" şeklinde
sloganlar atıldığı, başvurucunun da bu eylemde yaptığı ve PKK terör örgütüyle
bağlantılı olduğu belirtilen bir televizyon kanalında canlı olarak yayımlanan
konuşmasında "... Bütün Türkiye
halklarını her yerde Diyarbakır'a ses vermeye, Şırnak'a, Mardin'e, Nusaybin'e,
Cizre'ye, Sur'a, Silopi'ye, Silvan'a ses vermeye
davet ediyoruz ... Halk sizin topyekün bu
saldırganlığınıza ve inkarcılığınıza karşı da direnmeyi bilir ... Tarihte her
zaman direnenler kazanır, her hak her mevzi mücadele vermeden elde edilmez ...
Halk demokrasi ve barışın direnişin saflarında bulunmalıdır ..." şeklinde
sözler söylediği ileri sürülmüştür.
- 6/1/2016 tarihinde Diyarbakır Demokratik Bölgeler Partisi
(DBP) Kayapınar ilçe binasında Silopi ilçesinde
PKK/KCK terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında hayatını kaybeden S.D.,
P.N. ve P.U. için anma programı yapıldığı, başvurucunun burada yaptığı ve PKK
terör örgütüyle bağlantılı olduğu belirtilen bir televizyon kanalında canlı
olarak yayımlanan konuşmasında "...
Arkadaşlar ben de S., P. ve F. yoldaşlarımızın şahıslarında öz yönetim
direnişinde şehit düşen yaşamını kaybeden bütün kadınların kadın direnişlerini
saygı ve minnetle selamlıyorum ... Öz yönetim direnişi yaşam için bir
direniştir ... Asla unutmayacağınız onların direndiği gibi direnmek onların
yaşadığı gibi yaşamak ve onların işaret ettiği yere yürümek de bizim onlar
ardından verdiğimiz sözümüzdür ..." şeklinde sözler söylediği
ileri sürülmüştür.
- 8/3/2016 tarihinde "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü" adı altında Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda düzenlenen halka açık
toplantıda ve PKK terör örgütüyle bağlantılı olduğu belirtilen bir televizyon
kanalında canlı olarak yayımlanan konuşmasında başvurucunun "... Baş eğmeyen kadının, teslim olmayan kadının
ve teslimiyete inat direnişin bayrağı meşale olan kadının, sembolü olarak
birleştiniz buluştunuz ve bugün bu meydandan direnişin şehrinden amedin Sur'un bağrından direnerek
özgürleşen, özgürleşerek güzelleşen tüm kadınları saygıyla coşkuyla
selamlıyoruz ... Kadınların yüreğinden, kadınların direnişinin tam orta
yerinden Sur'a selam olsun, Cizre'ye, Silopi,
Silvan'a, İdil'e ve baş eğmeyen özgürlük sevdalılarına selam olsun ... O yaşam
ve mücadele içerisinde kahramanca direnen o aydınlık yürekli, ak alınlı
şehitlerimize kadınlara verdiğimiz sözümüz var ... Ve evet bizler tarihi bugün
direnenler yazacak ..." şeklinde sözler söylediği ileri
sürülmüştür.
iii.Başvurucunun soruşturma mercilerince PKK/KCK
terör örgütünün tabana yayılması için oluşturulduğu iddia edilen ve DTK
tarafından organize edilen birçok etkinliğe katıldığı ve bu etkinliklerde -bir
kısmı yukarıda verilen- konuşmalar yaptığı ileri sürülmüştür.
iv.Başvurucunun ayrıca kamuoyunda "6-7 Ekim
olayları" olarak adlandırılan şiddet eylemlerini tahrik ve teşvik ettiği ileri sürülmüştür. Bu bağlamda Kobani'de PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantısı olduğu
ifade edilen PYD/YPG ile DAEŞ arasındaki çatışmaların yoğunlaştığı dönemde
PKK'nın yayın organlarında yapılan açıklamalarla halkın ayaklanmaya çağrıldığı,
-başvurucunun da üyesi olduğu- HDP MYK adına sosyal medya üzerinden yapılan
açıklamayla da halkın sokağa ve direnişe davet edildiği, bu çağrılar üzerine
ülkenin birçok yerinde binlerce kişi tarafından gerçekleştirilen büyük şiddet
olaylarının yaşandığı belirtilmiştir (bkz. §§ 11-17). Bu kapsamda;
- 9/10/2014 tarihinde HDP Diyarbakır İl Başkanlığında partinin
Eş GenelBaşkanı Selahattin Demirtaş'ın basın
açıklaması yaptığı ve birçok televizyon kanalından canlı olarak yayımlanan
konuşmasında "... DAEŞ örgütünün Mürşitpınar sınır kapısına dayandığını öğrendiğimiz için
bahsi geçen çağrıları yaptık, insanlar sokağa çıktı hiçbir yerde şiddet
kullanılmadı, şiddet kullanılsın demedik, siyasi mücadele amaçlı çağrı yaptık
... şiddeti büyüten HDP nin çağrısı değil halkın
gösterileri değil tahrik edenleri bulmak hükümetin görevidir, şiddet eylemleri
olmamalı, kobané’yi sahiplenme eylemlerine müdahale
edilmemeli, kobané’yi sahiplenme eylemlerine müdahale
edilmemeli ... Provakatörler olayları kışkırttı ve
raydan çıkarttı, büst ve bayrak yakarak provakasyonu
arttırdılar ..." şeklinde açıklamada bulunduğu, bu sırada
başvurucunun da Selahattin Demirtaş'ın yanında bulunarak bu açıklamayı
sahiplendiği ileri sürülmüştür.
- 23/10/2015 tarihinde Özgür Gün TV isimli televizyon kanalında
"Özel Program" isimli programa katılan başvurucunun daha önce
söylediği belirtilen "sırtımızı YPJ'ye dayadık" söyleminin hatırlatılması
üzerine "... Tabii ki aynı noktadayım.
Sırtımı yanlış yere yaslamam yani ben çok doğru yere yasladım sırtımı ve ne
kadar sırtımızı doğru yere yasladığımızı gördük geçen tüm zaman ne kadar
doğrusu bir söz olduğunu söylediğimi kanıtladı ki sırtımızı PYD'ye,
YPG'ye, YPJ'ye yaslanmışız
..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
22. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının
artması dolayısıyla siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi
12/4/2016 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Bu teklif o tarih itibarıyla
Bakanlıkta, Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet
Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama
dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'nde
öngörülen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün
uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere
iade edilmesini öngörmektedir.
23. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718
sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni
vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden;
Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın
83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz. Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş
gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve
Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü
getirilmiştir.
24. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla
maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve Adalet
Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM
Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine
iade edileceği öngörülmüştür.
25. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
(AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi
(MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55
milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili
olarak yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar
gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
26. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki çok sayıda fezlekeye konu
olan soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin
takdir ve ifası için Ankara ve Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılıklarına gönderilmiştir.
27. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, uhdesinde bulunan başvurucu
hakkındaki soruşturma dosyalarını isnat edilen suçların Van Cumhuriyet
Başsavcılığının görevi kapsamında olduğu; Van Cumhuriyet Başsavcılığı ise
soruşturmanın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisi kapsamında olduğu
gerekçeleriyle yetkisizlik kararı vererek Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, yetkisizlikle gelen ve/veya
uhdesinde bulunan soruşturma dosyalarının "[farklı] soruşturma dosyaları üzerinden yürütülen soruşturmaların
birlikte yürütülmesinde maddi gerçeğin ortaya çıkartılması bakımından hukuki
bir fayda olacağı" ve "suçun
vasfının tayini konusundatüm dosyaların birlikte
değerlendirilmesinin önem arz ettiği" gerekçesiyle
birleştirilmesine karar vermiştir.
28. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkındaki
fezlekelere konu tüm soruşturma dosyalarının "eylem bütünlüğü"
açısından -2016/25124 sayılı soruşturma dosyasında- birleştirilmesine karar
verilmiştir. Böylece başvurucu hakkında farklı Cumhuriyet Başsavcılıklarınca
(Ankara, Van ve Diyarbakır) düzenlenen fezlekelerde suça konu edilen fiillerin
birlikte değerlendirilmesi söz konusu olmuştur.
29. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma
makamları (Ankara ve Diyarbakır) tarafından 6/9/2016 ve 6/10/2016 tarihlerinde
çağrı kâğıdı/talimat gönderilerek savcılıklara davet edilmiş ancak kendisi bu
çağrılara uymamıştır. Bu sürecin öncesinde dokunulmazlıklara ilişkin Kanun
teklifinin TBMM Başkanlığına sunulmasından sonra HDP Eş Genel Başkanı
Selahattin Demirtaş 19/4/2016 tarihinde TBMM'de yaptığı grup konuşmasında "Biz mahkemelerde süründürüleceğiz, yok öyle bir
şey. Şunu da net olarak söyleyeyim: Bu hafta öbür hafta dokunulmazlıklarımızı
kaldırabilirler. Fakat tek bir arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye
gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa kendileri bilirler. Bu iş öyle kolay
olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı kaldırırız, tereyağından kıl çeker
gibi bunları mahkemenin önüne atarız, yok öyle yağma" şeklinde
ifadeler kullanmıştır.
30. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında
yürütülen soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi talebiyle Diyarbakır
5. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuştur. Anılan Hâkimlik 8/10/2016
tarihinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak "soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebileceği" gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasıuyarınca
müdafinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının
kısıtlanmasına karar verilmiştir. Başvurucu tarafından bu karara9/12/2016
tarihinde itiraz edilmiş, söz konusu itiraz Diyarbakır 1. Sulh Ceza
Hâkimliğince benzergerekçeyle reddedilmiştir.
31. Öte yandan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/11/2016 tarihinde, başvurucunun "üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumu değerlendirilerek" gözaltına alınmasına
karar verildiği belirtilerek "yakalanarak
gözaltına alınabilmesi amacıyla" evinde 4/11/2016 tarihinde
arama yapılması talebiyle Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda
bulunulmuştur. Hâkimliğin 3/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun "üzerine atılı suçlama nedeni ile kaçma ya da
delilleri yok etme riskinin yoğun bir şekilde bulunduğu, CMK [Ceza
Muhakemesi Kanunu] 118/2 maddede belirtilen
şartların oluştuğu" gerekçesiyle -başvurucunun yakalanarak
gözaltına alınabilmesi amacıyla- evinde arama yapılmasına izin verilmiştir.
32. Başvurucu, bu kapsamda 4/11/2016 tarihinde Ankara'da bulunan
evindeyakalanarak gözaltına alınmış ve sonrasında
hakkında soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne
getirilerek burada gözaltında tutulmuştur.
33. Başvurucu, aynı gün ifadesi alınmak üzere Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. İfade alma işlemi sırasında
başvurucunun avukatları da hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine
göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar
açıklanmıştır. Başvurucu "... Ben halen
milletvekiliyim ve mecliste 3. büyük partinin eş genel başkanıyım. Yapılan bu
operasyonların hukuk çerçevesinde yapılmadığını, siyasi iktidarın bu
operasyonları ve gözaltıları kendi ikbali için hukuku
alet etmek suretiyle yaptırdığını, ayrıca hukuk ilkeleri çerçevesinde
işlemlerin sağlıklı bir şekilde yürüyeceğini düşünmüyorum. Yargı erki toplumda
denge unsurudur ve düzenleyici bir rolü vardır. Bu şekilde hareket eden yargı
toplumun dengelerinin ve dinamiklerinin bozulmasında rol almaktadır. Bu durum
son derece yanlıştır. Bizler seçilmiş halk temsilcileriyiz. Şahsınızı değil
bizi seçen seçmen kitlelerini temsil ederiz. Şu anda da yasamanın, meclisin
dokunulmazlığına sahip bir üyesi, milletvekili sıfatıyla karşınızdayım. Benim
temsil ettiğim kimliğe ve halkımın iradesine saygısızlık yapılmasına izin
vermem mümkün değildir. Ben adil ve tarafsız bir yargı huzurunda hesap
vermekten asla çekinmiyorum. Veremeyeceğim hiçbir hesabım da yoktur. Ülkemizde
yargının saygınlığı ayaklar altındayken, düğmesiz olan cübbelerini iliklemeye
çalışan böylesi bir siyasi yargılamanın öznesi olmayı da asla kabul
etmeyeceğim. Şahsınıza ve kişiliğinize yönelik hiçbir tereddütüm
ve saygısızlığım yoktur ancak şaibeler ile dolu bir siyasi geçmişe sahip olan
Erdoğan emretti diye başlatılan bu yargı tiyatrosunda figuran
olmayı kabul etmiyorum. Soracağınız hiçbir soruya cevap vermeyeceğim. Yapacağınız hiçbir yargılama faaliyetinin
adil olacağına inancım yoktur. Benim buraya getirilmem bile hukuk dışıdır.
Siyasetçilerin siyaset arenasındaki muhatapları siyasetçilerdir, yargı
mensupları değildir. Bu anlamda sizler evrensel ve demokratik hukuk ilkelerine
ve Türkiyenin imzalamış olduğu, aynı zamanda bir
Anayasa hükmü de olan uluslararası anlaşmalara bağlı olması gereken yargı
mensupları olarak siyasi oyunların ve tezgahların parçası olmayı
reddetmelisiniz. Bizler ülkemizde çoğulcu demokratik bir rejim inşa edilip,
barış ve huzur sağlanıncaya kadar siyasi mücadelemize kararlılıkla devam
edeceğiz. Toplumsal kutuplaşma ve kamplaşmaya karşı eşit ve birlikte yaşamın,
şiddete karşı demokratik siyasi mücadeleyi, tekçiliğe karşı çoğulculuğu,
faşizme karşı demokrasiyi, mezhepçi ırkçı politikalara karşı inanç ve vicdan
özgürlüğünün, ayrımcılığa ve nefret söylemine karşı eşitliği ve elbette kürt halkının halk olmaktan kaynaklı bütün haklarını, alevi
toplumunun eşit yurttaşlık talebini, dini azınlıkların inanç özgürlüklerini,
kadınların toplumsal sosyal siyasal ekonomik yaşama eşit katılımını, kapitalist
tahribata karşı çevre ve ekolojinin korunmasını, sermayenin kar hırsına karşı
emeğin, çalışanların haklarını savunmaya, korumaya devam edeceğiz. Parlamentoda
da olsak cezaevinde de olsak bu düşüncelerimizi savunmaktan ve bunlar uğruna
mücadele etmekten bizi alıkoyamayacaksınız. Başkanlık adı altında ülkemize ve
halkımıza dayatılan bu faşist düzenden kurtulacağımıza şüphemiz yoktur. Er ya
da geç demokrasi mücadelemiz kazanacaktır. Erdoğan şahsında köhnemiş bu rejim
değişecektir. Sizden hiçbir talebim ve beklentim yoktur. Siyasi faaliyetlerim
nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir. Hakkımda isnat edilen
suçlamalar ile ilgili olarak hiçbir soruya cevap vermeyeceğim. Bu aşamadan
sonra susma hakkımı kullanıyorum" şeklinde beyanda bulunmuş ve
kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin bir açıklama yapmamıştır.
Başvurucunun müdafilerinin ise yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğunu iddia
ederek müvekkillerinin serbest bırakılmasını talep ettikleri görülmüştür.
34. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016 tarihinde "üzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı
cezanın üst haddi, adli kontrol hükümlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı"
gerekçesiyle başvurucuyu tutuklanması istemiyle Diyarbakır 2. Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen
suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiş; bu kapsamda "6-7
Ekim olayları"na, "hendek olayları"na, başvurucunun bazı konuşmalarına ve DTK
bünyesindeki faaliyetlerine değinildiği anlaşılmıştır.
35. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 2.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında,
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu
sırada da başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikteki
ifadesinde Savcılık aşamasında verdiği ifadesini tekrar ettiğini belirtmiş ve
devamında "O savunma Partimizin
hazırladığı ortak savunma metnidir. Hakimliğiniz huzurunda da aynı metni
vereceğim. Böyle bir yargılama ile karşılacağımızı
biliyorduk. Savcılık makamında verdiğim ifademde ben bugün burada bağımsız
yargının yapıldığını düşünmüyorum. Bugün çok açık siyasi bir yargı ile karşı
karşıyayız. Biz barış destekli bir parti olarak kalacağız. Biz bu ülkenin
gözümüzün önünde savaşa sürüklenmesine sessiz kalamayız. Bu ülkede siyaset sorunları
çözseydi. Sizlere hiçbir şekilde iş düşmezdi. Ben siyasetçiyim. Sözler söylerim
bu sözleri de savunurum. Bizler yargıya hesap vermekten çekinmiyoruz. Ama bu
yargılamaların hepsi merkezi iktidar tarafından tasarlanmıştır. Türkiye' yi düzenleyendüzenli bir sistem
yoktur. Siyasetçiler için söz söyleme ve yasama dokunulmazlığı dışında bütün
haklar kaldırılabilir. Ben daha önce de siyasetçilik yapmış bir insanım.
Hapishaneye de girmiş çıkmışlığım vardır. Bundan dolayı da korkum yoktur. Bizim
kendimizden sakınacağımız hiçbir şey yoktur. Şuan
yargılanması gerekenler bizler değiliz. O darbe girişiminin kimler tarafından
tezgahlandığını planlandığını isim isim biliyoruz.
Ama buna rağmen yargılanan bizleriz. Bizler tutuklanmadan önce bile sizin tarafınızdantutuklanacağımız biliniyor. Ben üzerime atılı
suçlamaları kabul etmiyorum. Ben şiddet içeren direnişleri övmüyorum. Bizim
partimizin programında şiddetin her türlüsüne karşıyız. Bizler Türkiye'de
şiddet ortamı, savaş ortamı kalksın diye uğraşıyoruz. Konulaşacak
çok şey var ama adil bir şekilde yargılama olmadığı için gereksiz görüyoruz.
Barış sevdalısı olduğumuz için insanlar bize oylarını verdiler. İktidara
demokrasi yaramamıştır. Anayasayı tanımıyorum diyenler bizler değiliz.
Başkanlık sevdasına düşenler bizler değiliz. Biz HDP olarak demokrasi ve
özgürlük mücadelesi veriyoruz. 2500'e yakın arkadaşımız tutuklu ya da
hükümlüdür. Bu uğurda şehit olan bir çok arkadaşımız
vardır. İsteğimiz Türkiye'deki bütün insanların huzur içinde yaşamasıdır. Tam
demokrasidir. Tutuklama talebinin reddini talep ediyorum"
şeklinde beyanda bulunmuştur.Başvurucunun
müdafileri de tutuklama işleminin hukuka aykırı olduğunu ve tutuklama
nedenlerinin bulunmadığını belirterekmüvekkillerinin
serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
36. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/11/2016 tarihli
kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve halkı suç işlemeye
alenen tahrik etme suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir. Hâkimliğin
tutuklama kararında öncelikle "6718
sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na eklenen geçici
20. madde uyarınca atılı suçlar yönünden yasama dokunulmazlığının bulunmadığı
ve bu nedenle soruşturma ve kovuşturma işlemi yapılabileceği"
değerlendirmesinde bulunduğu görülmüştür.
37. Anılan kararda, başvurucuya isnat edilen eylemlere ilişkin
olarak da bazı değerlendirmelere yer verilmiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
i. HDP'nin sosyal medya hesabından Kobani'de yaşanan olaylar nedeniyle halkın sokağa çıkması
yönünde çağrılar yapıldığı, bu açıklamaların HDP MYK toplantısından sonra
toplantının sonucu olarak basında yapılan bir çağrı olduğu, başvurucunun da eş
genel başkanı ve HDP MYK üyesi olduğu, bu çağrı sonrasında sokağa çıkan terör
örgütü sempatizanları tarafından gerçekleştirilen olaylarda ölenlerin olduğu,
kamu binalarına, güvenlik güçlerine ve vatandaşların işyerlerine saldırılar
düzenlendiği, işyerlerinin ve bankaların yağmalandığı, kamu güvenliğinin tesis
edilmesinin uzun bir süre aldığı, böylece başvurucunun da içinde bulunduğu kişilerce
halkın suç işlemeye alenen tahrik edildiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun değişik tarihlerdeki miting, toplantı, gösteri,
televizyon programları ve DTK kongresinde yaptığı konuşmalarda;özellikle
de Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi ve diğer bazı yerlerde sözde demokratik
özerklik gerekçesi ile hendek kazarak terör eylemleri gerçekleştiren PKK terör
örgütü mensuplarının eylemlerini destekleyici, meşrulaştırıcı, övücü ve
yüceltici şekilde beyan ve açıklamalarda bulunduğu, bu yerlerdeyapılan
terör eylemlerinin haksızlığa karşı yapıldığını iddia ederek gerekirse
eylemlerin Türkiye'nin her tarafına yayılabileceğini söylediği, çatışmalarda
ölen terör örgütü mensuplarını "şehitlerimiz" diyerek tanımladığı,
bazı terör örgütleri ile işbirliği ve dayanışma içinde olduklarını dolaylı
olarak beyan etttiği, PKK terör örgütünün uyguladığı
programın terör olmadığını söylediği ve PKK/KCK terör örgütünün ilan ettiği
demokratik özerklik açıklamalarını destekleyici beyanda bulunduğu, böylece
silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu ifade edilmiştir.
38. Kararın tutuklama koşullarına ilişkin bölümü ise şöyledir:
"Şüphelinin üzerine atılı suçların vasıf
ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suçlara ilişkin yasadayazılı
cezaların üst hadleri dikkate alındığında CMK'nın
100/1.maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin
mevcut olması, müsnet suçun CMK'nın
100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, müsnet
suçlar için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırları, verilmesi beklenen
cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşıldığından tutuklanmasına ... [karar
verildi.]"
39. Başvurucu 9/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 11/11/2016 tarihinde itirazın kesin
olarak reddine karar vermiştir.
40. Anılan karar 16/11/2016 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
41. Başvurucu 17/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
42. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 15/1/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, terör
örgütü propagandası yapma,halkı
kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme, suç işlemeye alenen tahrik etme, kanuna
aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden
dağılmama, halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma suçlarından cezalandırılması istemiyle
aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
43. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen sekiz
ayrı fezlekedeki olaylar (bkz. § 21) suçlamaya konu edilmiştir. Savcılık, suçlamaya konu olaylarla ilgili
dosyaların "eylem bütünlüğü açısından birleştirildiğini ve bir bütün
olarak suç nitelendirilmesi yapılması yoluna gidildiğini" belirttikten
sonra başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmelerini
ortaya koymuştur. Bu değerlendirmeler özetle şöyledir:
"...
Katıldığı televizyon programında, Demokratik Toplum Kongresi Olağanüstü
Genel Kurul Toplantısında, yaptığı konuşmalarda kazılan hendeklerin
kapatılması, barikatların kaldırılması, bombalı/mayınlı tuzaklamaların imha
edilerek sokakların ve mahallelerin güvenli hale getirilmesi yönünde operasyonel çalışma yapan güvenlik güçlerini ve Türkiye
Cumhuriyeti Devletini İŞGALCİ olarak nitelendirerek, bu eylemleri
gerçekleştiren terör örgütü mensuplarının taleplerinin kendi talepleri olduğunu
ve onların sözcüleri olduklarını beyan ederek halkı direnişe çağırmaları yönündeki
eylemlerinin halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu oluşturduğu
anlaşılmıştır.
...
Şüphelinin terör örgütü propagandası yapmak suçunu işlediğini gösterir
yeterli delilin mevcut olduğu, .. üzerine
atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğu,
...
Siyasi faaliyet görünümü altında gerçekleştirdiği ...anlatılan
eylemlerinin salt siyasi faaliyet kapsamında görülemeyeceği, eylemlerin bir
bütün halinde silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil terör örgütü
üyesi olma suçunu oluşturduğu,
...
Şüphelinin ... PKK/KCK üst düzey
yöneticilerinin talimatları doğrultusunda hareket eden örgüt mensuplarına
yönelik güvenlik güçlerince yapılan operasyonları katliam, örgüt mensuplarınca
kazılan hendekleri özgürlük mücadelesi ve direniş olarak nitelendirdiği,
vatandaşları bu hususta örgüt mensuplarına destek olmaya ve direnmeye
çağırdığı, ölen örgüt mensuplarından şehit diye bahsettiği, PKK/KCK terör
örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN'ı
Kürt halk önderi olarak kabul ettiği, yine terör örgütü mensuplarının devletin
güvenlik güçleri ile girdikleri silahlı çatışmaları haklı gösterdiği, bu
nedenle de konuşma; içeriği itibariyle bir bütün halinde terör yöntemlerini
kullanmaya özendirici ve terörizmi yüceltici nitelikte olduğu, bu şekilde
şüphelinin terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediği,
...
Bir siyasi partinin eş genel başkanı olan
şüphelinin örgütçe önem atfedilen ve çağrı yapılan 31/12/2015 tarihli etkinliğe
katılması yine örgüt çağrısı üzerine yapılan ve örgütçe atfedilen benzer
etkinliklere de katılması bu etkinliklerde yapmış olduğu konuşmalar ve halkı
direnişe davet etmesi şüpheli hakkında daha önce düzenlenen fezleke içerikleri
bir arada değerlendirildiğinde şüphelinin eylemlerinin bir bütün halinde
silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil üyesi olma suçunu da
oluşturduğu,
...
Şüpheli ...fezlekelerde yer alan konuşma ve
eylemlerinde özetle; terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da teşvik edecek şekilde
konuşmalar yapmıştır. Yani terör, cebir, şiddet veya tehdit olgusunu meşru
göstermiştir ...
...
HDP Merkez Yürütme Kurulu tarafından
06/10/2014 tarihinde ... sosyal paylaşım sitesi üzerinden yayınlanan ...
açıklama ile halk sokaklara çıkmaya davet edilmiş, bu açıklama ayrıca yazılı ve
görsel yayın organlarına da gönderilerek alenileştirilmiştir. HDP Eş Başkanları
ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri dahil tüm yöneticileri, IŞİD'in Kobaniye saldırılarını
bahane ederek halkı silahlı isyana tahrik ve teşvik etmiştir.
...
Şüpheli hakkında düzenlenen bazı fezlekelerde
her ne kadar nitelendirme "terör örgütü üyesi olmak", "örgüte
üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek", "örgüte yardım"
şeklinde yapılmış ise de; şüphelinin örgüt yöneticisi
konumunda bulunduğu bu nedenle ilgili fezlekelerde atılı suçların örgüt
yöneticiliği suçunun içerisinde [kaldığı anlaşılmaktadır].
44. Başvurucu hakkındaki dava Diyarbakır 8. Ağır Ceza
Mahkemesine tevzi edilmiş,1/2/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
verilmiş ve E.2017/102 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
45. Aynı tarihte yapılan inceleme sonucunda Mahkeme, başvurucuya
yüklenen örgüt yöneticiliği
suçunun Ankara'da işlendiği gerekçesi ile davanın
Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle yetkisizlikkararı vermiştir.
46. Yetkisizlik kararı ile Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesine
tevzi edilen dosya hakkında Mahkeme, yetkili mahkemeninDiyarbakır
Ağır Ceza Mahkemesi olduğu gerekçesi ile karşı yetkisizlik kararı vererek yetki
uyaşmazlığının giderilmesi için dava dosyasını
Yargıtay 5. Ceza Dairesine göndermiştir.
47. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/4/2017 tarihli ilamıyla ile
yetkili mahkemenin Ankara Ağır Ceza Mahkemesi olduğuna kesin olarak karar verilmiştir.
Bu karar sonrasında dava dosyası yeniden Ankara 16. Ağır Ağır Ceza Mahkemesine
gelmiş, dosyanın E.2017/159 sayılı sırasına kaydı yapılmış vebu
dosya üzerinden yargılamaya devam edilmiştir.
48. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
49. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
50. Mahkemenin 4/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğu İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucu, milletvekili oluşu ve dokunulmazlığının devam
ettiği hususları dikkate alınmaksızın hakkında yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin uygulandığını ve bu tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek
Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık görüşünde; 5271 sayılı Kanun'da gözaltı kararına
karşı itiraz hakkının düzenlenmiş olduğu, ayrıca anılan Kanun gereğince
tazminat yoluna da başvurulabileceği fakat bu usule ilişkin yollara
başvurulmadan bireysel başvuru yapıldığı ifade edilmiştir.
53. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, yakalama ve
gözaltına alma tedbirlerinin hukuka aykırı olarak uygulandığına ilişkin
beyanını tekrar etmiş ve Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinde 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesine göre dava açtığını belirtmiştir.
b. Değerlendirme
54. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır."
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
56. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
57. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
58. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan; kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi
her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu
hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü açıktır. Bununla birlikte aynı
Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki
Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
59. Anayasa Mahkemesi, Kanun'da öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak) 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
60. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi
bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün
görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi, hâkim
tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki
bir tespit ve ihlal kararı "tutuklu" kişinin serbest kalmasına tek
başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek
muhtemel bir ihlal kararı, ancak (talep etmesi hâlinde) başvurucu lehine
tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
61. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (bkz. Yargıtay 12.
Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı)
da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı
kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir.
62. Bu kapsamda başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla tazminat
davası açtığını ve bu davanın Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2017/584 no.lu
dosyada görülmeye devam ettiğini belirtmiştir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
"ikincillik niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
64. Başvurucu, Anayasa ile öngörülen usulün dışında
dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin
ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi
faaliyette bulunma hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının
hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
65. Başvurucuya göre soruşturmaya ve isnada konu suçların
tamamı; değişik tarihlerde milletvekili ve bir siyasi parti eş genel başkanı
sıfatıyla katıldığı miting, basın açıklaması ve konferanslar gibi etkinliklerde
yaptığı konuşmalardır. Bu faaliyetler ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiştir.
66. Başvurucu, tutuklama kararının hukuka aykırı olarak
verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut ve
hukuki gerekçeden yoksun olduğunu ve kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan bir
delilin bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca milletvekili ve bir
siyasi partinin eş genel başkanı olması nedeniyle adli kontrol hükümlerinin
uygulanması yerine ölçülük ilkesinin ihlal edilerek
hakkında tutuklama kararı verildiğini, suça konu edilen açıklamaların birkaç
yıl öncesine dayandığını, tüm delillerin toplandığını vekaçma
şüphesini gösteren somut bir olgunun bulunmadığını belirtmiştir.
67. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi
faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu ayrıca Hükûmete ve onun
uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik
ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek
tutuklama kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini
engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını
taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki
herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını ve onlarcasının gözaltına
alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının hatta muhalif
milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini
söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri, Anayasa'da öngörülenin
dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır.
68. Sonuç olarak başvurucu, Anayasa'nın 19. ve 36. maddelerinde
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) ve (3)
numaralı fıkraları ile 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.
69. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (AİHM) tutukluluğa ilişkin benzer kararları hatırlatılarak
Sulh CezaHâkimliğinin karar verirken
bireyselleştirmede bulunduğu, suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için
inandırıcı delilleri ortaya koyduğu, tutuklama nedenlerini açıkladığı ve somut
delillerle ilişkilendirmede bulunduğu ve tutuklamanın ölçülülüğü konusunda da
bir değerlendirme yaptığı belirtilmiştir.
70. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, tutuklama
kararında belirtilen konuşmaların TBMM'de yapılan grup toplantıları ve benzeri
yasama faaliyetlerinde ifade edildiği, bu açıklamaların ifade özgürlüğü ile
toplantı ve siyasi faaliyet hakkı kapsamında kalan konuşmalardan ibaret olduğu,
kaçma şüphesinin bulunmadığı ve tutuklama kararının gerekçeden yoksun olduğu
dikkate alındığında Bakanlık görüşünün kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir.
b. Değerlendirme
71. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
72. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
74. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
75. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, sekiz ayrı
fezlekeye konu olan eylemler (bkz. §21) nedeniyle PKK silahlı terör örgütüne
üye olma ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçlarından 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
76. Diğer taraftan başvurucu, Anayasa ile öngörülenin dışında
bir usulle dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama
dokunulmazlığından yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri
uygulanamayacağını iddia etmektedir.
77. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinde, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir
milletvekilinin "Meclisin kararı
olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı
ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
78. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle, bu maddenin TBMM'ce kabul edildiği
20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına veya -Anayasa
ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu- Karma Komisyon Başkanlığına intikal
etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün
uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. §§ 23, 24).
79. Başvurucunun da aralarında bulunduğu 70 milletvekili
tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde
olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85.
maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar
olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde olduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa
değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine
karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
80. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate
alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki
dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu
istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
81. Nitekim Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğince de başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'na eklenen geçici 20. madde uyarınca atılı suçlar
yönünden yasama dokunulmazlığının bulunmadığı ve bu nedenle soruşturma ve
kovuşturma işlemi yapılabileceği değerlendirmesinde bulunulmuştur (bkz. § 36).
82. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yasama
dokunulmazlığından yararlanması nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu
yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §
143).
83. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
84. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 2. Sulh
Ceza Hâkimliği "6-7 Ekim olayları", "hendek olayları",
başvurucunun bazı konuşmaları ve DTK bünyesindeki faaliyetlerine değinerekPKK silahlı terör örgütünün üyesi olma ve halkı
suç işlemeye alenen tahrik etme suçları yönünden kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz.
§ 37).
85. Suriye'de yaşanan iç savaş sırasında Kobani'de
-PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasında çıkan
çatışmaların yoğunlaştığı dönemde soruşturma mercilerinin tespitlerine göre ilk
olarak PKK'nın üst düzey yöneticilerinden birinin sosyal medya hesabından
5/10/2014 tarihinde yapılan açıklamada halk sokağa çıkmaya ve şehirleri işgal
etmeye çağrılmıştır. Bu açıklamanın ertesi günü HDP'nin
sosyal medya hesabından yapılan duyuruda başvurucunun da üyesi olduğu HDP
MYK'nın Kobani olaylarına ilişkin gündemle toplandığı
belirtilerek MYK adına bir açıklamaya yer verilmiştir. Bu açıklamadada
halk acil olarak sokağa çıkmaya, sokağa çıkmış olanlara destek vermeye, alan
tutmaya ve harekete geçmeye çağrılmıştır. Açıklamada ayrıca "Bundan böyle her yer Kobane'dir.
Kobane'deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana
kadar SÜRESİZ DİRENİŞE çağırıyoruz." denilmiştir. Söz konusu
açıklamanın yapıldığı gün ve sonrasındaki günlerde PKK güdümünde yayın yaptığı
belirtilen bir internet sitesinde yer alan duyuru ve haberlerde halk
ayaklanmaya çağrılmış, tüm sokakların çatışma alanına dönüştürülmesi
istenmiştir. Bu çağrılar üzerine 6/10/2014 tarihinde başlayıp günlerce devam
eden, ülkenin pek çok yerineyayılan, on binlerce
kişinin katıldığı, çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı,
kamunun ve çok sayıda kişinin malına zarar verildiği büyük şiddet olayları
yaşanmıştır (bkz. §§ 16, 17).
86. Başvurucunun da hazır bulunduğu sırada partinin eş genel
başkanlığını birlikte yürüttüğü Selahattin Demirtaş, HDP MYK tarafından yapılan
çağrıyı (PKK'nın Suriye'deki uzantısı olduğu kabul edilen PYD/YPG ile DAEŞ
arasında Suriye'nin Kobani kentinde yaşanan
çatışmalar bağlamında) DAEŞ'in Türkiye sınırına kadar
ilerlediğini öğrendiği için yaptıklarını, çağrının şiddete yönelik olmadığını,
gösterilerin provokatörlerin kışkırtması sonucunda rayından çıktığını ve şiddet
olaylarının yaşandığını, çağrının hâlen arkasında olduklarınıbasın
yayın organlarına verdiği demeçte ifade etmiştir (Selahattin Demirtaş, § 37).
87. HDP'nin sosyal medya hesabından
halkın sokağa çıkması ve direnişe katılması yönünde MYK adına çağrı yapıldığı
ve bu sırada başvurucunun partinin eş genel başkanı ve MYK üyesi olduğu
hususlarında kuşku bulunmamaktadır. Başvurucu, söz konusu çağrının iradesi
dışında yapıldığını iddia etmemiş; aksine çağrıyı sahiplenecek şekilde beyanda
bulunmuştur. Başvurucu ayrıca basın yayın organlarından birine verdiği demeçte
PKK'nın Suriye'deki uzantısı olduğu kabul edilen PYD/YPG'yi
kendileri için bir destek olarak gördüklerini beyan etmiştir (bkz. § 21).
88. HDP MYK adına yapılan çağrı, Suriye'de yaşanan iç savaşın
Türkiye'nin ulusal güvenliği üzerinde tehdit oluşturacak boyuta geldiği bir
dönemde ve -PKK'nın Suriye'deki uzantısı olan- PYD ile DAEŞ arasında Kobani'de çıkan çatışmalar üzerine yapılmıştır. Ayrıca bu
çağrının çatışmaların tarafı olan PKK terör örgütünün liderlerinden birinin Kobani'de yaşanan olayları bahane ederek Türkiye'deki
"metropolleri işgal etmeye" yönelik çağrısının hemen ertesi gününde
yapıldığı vurgulanmalıdır. Söz konusu çağrının yapıldığı günde PKK güdümünde
yayın yaptığı belirtilen bir internet haber sitesinde yer alan duyuruda da
ayrımcı ifadeler kullanılarak ve bir siyasi parti hedef gösterilerek
"yaşam şansı tanımama" ifadesine yer verilmek suretiyle ayaklanmanın
en üst düzeyde genişletilmesi çağrısında bulunulmuştur (Selahattin Demirtaş, § 27).
89. Başvurucu; Suriye'de yaşanan iç savaşın Türkiye'nin ulusal
güvenliği üzerinde tehdit oluşturduğunu, özellikle Kobani'de
-iki terör örgütü arasında- yaşanan çatışmalar gerekçe gösterilerek bu
örgütlerden biri adına yapılan ayaklanma çağrısının Türkiye'de yaygın şiddet
eylemlerine neden olabileceğini ve kamu düzenini bozabileceğini konumu
itibarıyla öngörebilecek durumdadır. Ayrıca söz konusu çağrı, HDP'nin kurumsal sosyal medya hesabından partinin yürütme
organı olan MYK adına yapılmış olup bu nitelikteki bir çağrının bölgedeki kitle
üzerinde ciddi ölçüde etkili olacağı yadsınamaz. Nitekim şiddet eylemleri, bu
çağrıların yapıldığı gün başlamış ve giderek yaygınlaşmış, çok sayıda kişinin
hayatını kaybetmesi ve yaralanmasıyla sonuçlanacak şekilde ağırlaşmış, kamu
düzeni bozulmuştur. Dolayısıyla soruşturma makamlarının HDP MYK adına yapılan
çağrı ile PKK tarafından yapılan çağrılar arasında, yine bu çağrılar ile söz
konusu şiddet olayları arasında illiyet bağı kurmasının olgusal ve hukuki
temellerinin olduğu söylenebilir.
90. Öte yandan kamuoyunda "hendek olayları" olarak
bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK, aralarında Sur'un
da bulunduğu -PKK Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki- bazı yerleşim
yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak, bu barikatlara
bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet
kurmaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri bu hendeklerin kapatılması ve
barikatların kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak
amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Cizre, Silopi, Silvan ve İdil'dede operasyonlar gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda
çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış,
barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir
(bkz. § 18).
91. Soruşturma mercilerinin yaptığı tespitlere göre başvurucunun
bu olayların yaşandığı dönemdeDiyarbakır'da DEM-GEÇ'in kongresinde yaptığı konuşmada "... Bugün yine bir tarihsel direniş daha
yaşanıyor. Sur'da kardeşlerimiz, analarımız,
gençlerimiz kadınlarımız ve halkımız tarihsel bir direnişe imza atıyor. Selam
olsun bu tarihi kentin surlarında direnenlere ... Devrim şehitleri mücadelede
yitirdiklerimiz bizim rehberimiz olmaya devam edecek ...", Diyarbakır
İstasyon Meydanı'nda yaptığı konuşmada
"Sur'a selam olsun, Cizreye
Silopi Silvana İdile ve baş eğmeyen özgürlük
sevdalılarına selam olsun. ...O yaşam ve mücadele içerisinde kahramanca direnen
o aydınlık yürekli, ak alınlı şehitlerimize ...", Sur ilçesinde
sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek amacıyla yapılan yürüyüş sonrasında
yaptığı açıklamada "... Bugün Sur için
seferber olma zamanıdır, tüm halkın Sur halkının yaşamına ve demokratik
taleplerine sahip çıkma zamanıdır. ...Bu ateş İstanbul'u İzmir'i Ankara'yı
Manisa'yı Muğla'yı Denizli'yi Antalya'yı yakar ... Direngen Sur halkını
selamlıyorum ..." şeklinde beyanlarda bulunduğu iddia edilmiştir.
92. Silopi ilçesinde PKK/KCK terör örgütüne yönelik operasyon
sırasında hayatını kaybeden S.D., P.N. ve P.U. için DBP'nin
Kayapınar ilçe binasında yapılan anma programında
başvurucunun "... Arkadaşlar ben de S.,
P. ve F. yoldaşlarımızın şahıslarında öz yönetim direnişinde şehit düşen ...
bütün kadınların ... direnişlerini saygı ve minnetle selamlıyorum. ... Öz
yönetim direnişi yaşam için bir direniştir. ...Asla unutmayacağınız onların
direndiği gibi direnmek onların yaşadığı gibi yaşamak ve onların işaret ettiği
yere yürümek de bizim onlar ardından verdiğimiz sözümüzdür ..."
şeklinde ifadeler kullandığı belirtilmiştir.
93. Başvurucunun hendek olayları devam ederken -2015 yılında-
Diyarbakır'da yapılan DTK olağanüstü kongresindeki konuşmasında ise "... deklarasyonda ifade edilen söz ve talep
uzun zaman süren mücadelemizin hem de bugün devam eden ... özyönetim
direnişinin talebidir ..." şeklinde sözler söylediği ileri
sürülmüştür.
94. Başvurucunun aynı tarihlerde PKK terör örgütüne müzahir bir
internet sitesinde yapılan çağrılar üzerine Diyarbakır Sur ilçesinde hendek
kazan terör örgütü mensuplarına yönelik güvenlik güçlerinin yürütmüş olduğu
operasyonları protesto etmek amacıyla yapılan bir toplantıdaki konuşmasında "...Bütün Türkiye halklarını her yerde
Diyarbakır'a ses vermeye, Şırnak’a, Mardin'e, Nusaybin’e, Cizre’ye, Sur’a, Silopi’ye, Silvan’a ses vermeye davet ediyoruz.
...Halk sizin topyekün bu
saldırganlığınıza ve inkarcılığınıza karşı da direnmeyi bilir ..."
şeklinde beyanda bulunduğu ifade edilmiştir.
95. Anılan konuşmalar "Hendek olayları"nın
en yoğun şekilde yaşandığı yerlerden biri olan Diyarbakır'da yapılmıştır. Bu
itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi konumunu, söz konusu
konuşmaların yapıldığı dönemi ve yerleri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını
birlikte dikkate alıp yukarıda yer verilen ifadeleri içeren konuşmaları terörle
bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul etmelerinin temelsiz
olduğu söylenemez.
96. Başvurucu, 2015 tarihinde yaptığı bir konuşma nedeniyle de
suçlanmaktadır. Bu bağlamda soruşturma mercilerinin tespitlerine göre TSK'nın
PKK terör örgütüne yönelik gerçekleştirmiş olduğu hava operasyonlarını protesto
etmek amacıyla Almanya'nın Köln kentinde bir yürüyüş tertip edilmiş,
başvurucunun katıldığı bu yürüyüş sırasında bir Almantelevizyonuna
verdiği demeçte "...bir halk özgürlük
hareketidir. Aynı zamanda demokrasi ve eşitlik mücadelesi veren bir örgüttür.
Bizler PKK'nın bu hedeflere ulaşma konusunda başvurduğu yöntemleri
onaylamıyoruz. Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki uyguladığı program terör
değildir." şeklinde sözler sarf ettiği ileri sürülmüştür.
PKK'yı ve uyguladığı terör eylemlerini olumlayan ve
meşrulaştıran ifadeler içeren söz konusu konuşmaların terörle bağlantılı bir
suç işlendiğine dair belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz olduğu
söylenemez.
97. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
98. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
99. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar
arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 38).
100. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma ve suç işlemeye tahrik suçları, Türk hukuk sisteminde ağır
cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleridir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran
[GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan silahlı terör örgütü
üyesi olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve Kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar
arasındadır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş, § 161).
101. Bunların yanı sıra yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarının
başvurucuyu ifadesini almak üzere farklı tarihlerde çağrı kâğıdıyla davet
ettikleri ancak başvurucunun bu çağrılara uymadığı görülmektedir. Ayrıca
milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye
verilmesi üzerine -başvurucunun mensubu olduğu- HDP'nin
Eş Genel Başkanı, yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla hiçbir
milletvekilinin ifade vermeye gitmeyeceğini belirtmiştir (bkz. § 29).
Dolayısıyla başvurucunun bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde
soruşturma ve kovuşturma süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır
olduğu, bu nedenle devamlılık arz edebileceği söylenebilir.
102. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
103. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/06/2017, § 268; Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/07/2017, § 76).
104. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi
faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle Anayasa
Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek tutuklanmasının ölçüsüz olduğunu
ileri sürmüştür.
105. Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili
verdiği Mehmet Haberal (B. No:
2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay (B.
No: 2012/1272, 04/12/2013) Kemal Aktaş ve
Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895,
2/1/2014), Gülser
Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarıyla bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul
süreyi aştığı şikâyetlerini incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi,
milletvekillerinin -hiçbir durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde
bir değerlendirmede bulunmamıştır.
106. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2), ve Selahattin Demirtaş kararlarında,
başvurucuların "milletvekili olmaları dolayısıyla tutuklamanın ölçüsüz
olduğu" yönündeki iddialarını -tutuklamanın hukukiliği bağlamında-
incelerken yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği veya bu dokunulmazlığın
kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal
bir kural bulunmadığını ve milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel
teşkil etmediğini belirtmiştir. AnayasaMahkemesi bu
kapsamda yaptığı inceleme sonucunda, milletvekili olan başvurucuların
tutuklanmalarının ölçüsüz olmadığını değerlendirmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 163;
Selahattin Demirtaş, § 176).
107. AİHM'in de milletvekilleri
hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir
tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu
değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla
dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin
tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
(23878/94...) 26/11/1997, § 40).
108. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel
olarak 2014 yılı Ekim ayı ile 2016 yılı Mart ayı
arasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların
işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması
nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın
ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak "gerekli" olup olmadığının da
incelenmesi gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki (suç tarihi ile
tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu) bazı olaylara
ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur.
109. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca, yasama dokunulmazlığından yararlandığı
sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı gözardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli
aşamadaki dosyalar için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016
tarihinde yürürlüğe girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları,
ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden yaklaşık beş ay sonra tutuklanmıştır.
110. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesine müteakip farklı Cumhuriyet başsavcılıklarına
gönderilen dosyalarla ilgili fezleke düzenlenmesi, dosyaların yetkili
Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi, birleştirilmesi ve başvurucunun
ifadesinin alınması için talimat yazılması ve çağrı kâğıdı çıkarılması gibi
usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 26-29). Dolayısıyla
soruşturma süreci içinde soruşturma mercileri başta olmak üzere kamu
makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir.
111. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
112. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat
edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş, § 176).
113. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin
olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla
gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
114. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
115. Başvurucu, hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde
suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını
inceleme talebinin "kısıtlama" kararı gerekçe gösterilerek kabul
edilmediğini, kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini
öğrenemediğini, böylelikle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine riayet edilmediğini, bu nedenle savunma yapma ve tutukluluğa etkili
bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek
Anayasa'nın 19. ve 36. maddelerinin ve Sözleşme'nin 5. maddesinin (2) ve (4)
numaralı fıkraları ile 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
116. Bakanlık görüşünde, tutuklamaya neden olan hususların gerek
medyada gerekse dokunulmazlıkların kaldırılması sürecinde kamuoyu gündemine
geldiği, başvurucunun silahlı terör örgütünün üyesi ve yönetici olduğu
iddialarının ve özellikle 6-7-8 Ekim olaylarının soruşturma konusu yapıldığı
dikkate alındığında bu eylemleri bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı
olduğu, ayrıca Savcılık ifadesinde, sorguya sevk yazısında ve Sulh Ceza
Hâkimliği sorgusunda suçlamaların ayrıntılı olarak açıklandığı ve bu iddiaları çürütmeimkânının başvurucuya sağlandığı ifade edilmiştir.
117. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formunda ileri sürdüğü iddiaları aynen tekrar etmiş; kısıtlılık kararının
soruşturma mercilerinin işlemlerine karşı etkili bir şekilde savunma yapma
hakkını engellediğini belirtmiştir.
b. Değerlendirme
118. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
119. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
120. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§
169-174.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
121. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 5271 sayılı Kanun'un
153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu hakkındaki soruşturma
dosyasına ilişkin olarak "soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle müdafinin dosya
içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar
verilmesi için Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuş; bu talep
anılan Mahkemece yerinde görülerek 8/10/2017 tarihinde "kısıtlılık"
kararı verilmiştir. Başvurucu, kısıtlama kararının verildiği tarihten sonra
4/11/2016 günü tutuklanmıştır. Başvurucu, kısıtlılık kararının kaldırılması
için 9/12/2016 günü itirazda bulunmuş; söz konusu itiraz Diyarbakır 1. Sulh
Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.
122. Kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte Diyarbakır 8.
Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 1/2/2017 tarihi itibarıyla
kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
123. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, yasama
dokunulmazlıklarıyla ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Cumhuriyet
başsavcılıkları tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere
ilişkindir. Bu fezlekeler ile fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının
içeriğinin kısıtlama kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya
müdafilerinin erişimine açık olmadığı yönünde herhangi tespit ya da iddia bulunmamaktadır.Öte yandan
başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi
sırasında üzerine atılı suçlamaları anladığını belirtmiş ancak soruşturmanın
siyasi olduğuna inandığı için ifade vermek istemediğini söylemiştir (bkz. § 33).
124. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 4/11/2016
tarihli tutuklama talep yazısı incelendiğinde, başvurucuya isnat edilen
suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamada bulunulduğu görülmektedir. Bu
bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş, bu
eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde bulunulmuştur
(bkz. § 34). Anılan talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 2. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş; ayrıca sorgu tutanağında
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir.
Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda
bulunmadığı, sorulan sorulara cevap vermeyeceğini ifade ettiği, sorgu sırasında
hazır bulunan başvurucu müdafilerinin ise suçlamaların esasıyla ilgili
ayrıntılı savunma yaptıkları görülmektedir (bkz.
§ 35). Hâkimlik tutuklama kararında da tutuklamaya konu edilen suçlamalarla
(eylemlerle) ilgili ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 37).
Ayrıca başvurucunun on beş sayfadan ibaret tutukluluğa itiraz dilekçesinde de
usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla
başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
125. Dolayısıyla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak
özgürlükten yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin
kapsamı ile suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafiine bildirildiği, başvurucuya bunlara itiraz etme
imkânı verildiği ve tutuklamaya temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate
alındığında salt kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından
yoksun bırakıldığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır.
126. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ile
Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
127. Başvurucu, soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların tamamınınmilletvekili ve bir siyasi parti olan HDP eş genel
başkanı sıfatıyla değişik tarihlerde katıldığı miting, basın açıklaması,
konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalar olduğunu, tutuklanması
nedeniyle yasama faaliyetine katılma hakkının engellendiğini belirterek
Anayasa'nın 19., 26. ve 67. maddeleri, Sözleşme'nin 5. ve 10. maddeleri ile Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 3. maddesinde düzenlenen
ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
128. Bakanlık görüşünde, milletvekili olan başvurucunun
kendisini destekleyen belirli bir halk kesimi üzerinde etkinliğinin bulunması
ve tutuklamaya konu olan eylemleri devamlı şekilde sürdürmesi dikkate
alındığında uygulanan tedbirin toplumun korunması, huzur içinde yaşamın devamı
ve şiddetin önlenmesi için demokratik toplum bakımından gerekli ve orantılı
olduğu belirtilmiştir.
129. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında,
tutuklanmasına neden olan açıklamaların çoğunun yasama faaliyetleri kapsamında
TBBM çatısı altında dile getirildiğini, bu açıklamaların muhalif bir partinin
eş genel başkanı olarak seçmenlerini temsil ederken katıldığı eylemlerde tekrar
edildiğini, tutuklanması nedeniyle yasama faaliyetlerine katılamadığını ve
kendisine oy veren seçmenlerin de bu şekilde serbest seçim haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
130. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567,
25/02/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No:
2015/7231, 17/05/2016, §§ 157-164; Günay Dağ
ve diğerleri, §§
191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§
120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak,
§§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
131. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 82-113). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate
alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya
maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını
gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
132. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
C. Diğer İddialar
133. Başvurucu, ayrıca 28/3/2017 tarihli dilekçe ile ek beyanda
bulunmuştur.
134. Başvurucu, anılan dilekçesinde, Adana 7. Ağır Ceza
Mahkemesinin 27/11/2013 tarihli kararıyla hakkında örgüt propagandası suçundan
verilen 10 ay hapis cezasının Yargıtay 16. Ceza Dairesince 22/9/2016 tarihinde
onanması gerekçe gösterilerek TBMM'ce 21/2/2017 tarihinde milletvekilliğinin
düşürüldüğünü, akabinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kararıyla siyasi
partisindeki görevinden çıkarıldığını oysa milletvekilliğinin düşürülmesine
neden olan kesin hükmün Anaysa Mahkemesi önünde bulunan bu dosya kapsamında
olduğunu da belirterek milletvekilliğinin düşürülmesi kararının Sözleşme'nin
18. maddesinde güvence altına alınan haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
135. Yapılan incelemede, başvurucunun tutuklanmasına neden olan
ve yukarıda (bkz. § 21) özet olarak anlatılan fezleke içeriklerinde
başvurucunun milletvekilliğinin düşürülmesine neden olan hükme esas Adana'da
işlendiği iddia edilen bir eylem ve olaydan bahsedilmediği, söz konusu suçların
2014 Ekim-2016 Kasım (yakalanma tarihi) arasında Van ve Diyarbakır'da işlendiği
belirtilen eylemlerden ibaret olduğu anlaşıldığından bu bakımdan başvurucunun
ek beyan dilekçesinde ileri sürdüğü iddiasının bu başvuruyla ilgili olmadığı
anlaşılmıştır.
136. Başvurucu; bu şikâyetlerini ek beyan dilekçeleriyle ve yeni
bir başvuru yapmaksızın, harç ödemeksizin öne sürmüştür. Başvurucunun bu şikâyetlerinin
bu aşamada değerlendirilmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü hâlinde bir kez
bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvuru sonuçlandırılıncaya kadar başvuru
dosyasına her türlü hak taleplerinin sunulması kaçınılamaz bir hâl alır ve
bireysel başvuru için öngörülen usul kuralları da anlamsız hâle gelir (Ümüt Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, §
31). Şüphesiz bireylerin koşulları bulunduğu takdirde ayrı bir başvuru yapma
imkânı her zaman mümkündür.
137. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sonradan ileri sürdüğü
bu şikâyetler yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
4/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
2016/25189 numaralı bireysel başvuruyla ilgili karşıoyumda belirttiğim gerekçelerle, başvurucunun
Anayasa’nın 13. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 67. maddesindeki seçme,
seçilme ve siyasî faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği düşüncesiyle
çoğunluk kararına katılmadım.