TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NİHAT AKDOĞAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/29411)
Karar Tarihi: 23/5/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Bekir ÇAĞLAR
Başvurucu
Nihat AKDOĞAN
Vekili
Av. Rıdvan KURT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, milletvekili hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27).
8. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı madde imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-33).
9. PKK'nın 2016 yılında, sadece başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkâri'nin Şemdinli ilçesinde gerçekleştirdiği terör saldırısında onu güvenlik görevlisi olmak üzere on altı kişi hayatını kaybetmiş, on dördü güvenlik görevlisi olmak üzere yirmi sekiz kişi de yaralanmıştır.
B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç
10. Başvurucu, 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde Halkların Demokratik Partisinden (HDP) Hakkâri milletvekili seçilmiştir. Başvurucu, hâlen milletvekilidir.
11. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı dönemde işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle ilgili Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca dokuz ayrı fezleke düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM)sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
12. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun Hakkâri'de uygulanan sokağa çıkma yasağını protesto eden grupla birlikte 25/12/2015 günü yürüyüşe geçtiği, belediye binası önünde yaptığı basın açıklamasında "... Hükûmet daha önce kendine rol model olarak aldığı Sri Lanka modelini uygulayarak Türk siyasetini boğmak istiyor. Burada her bir vatandaş başına bir zırhlı araç düşmektedir. Ülkenin iç savaşa girdiği bir yerde halkımızın demokratik dilek ve taleplerini dile getirilmesine bile izin verilmiyor. Basın açıklaması yapan milletvekili ve belediye başkanlarına müdahale ediliyor. Yolda yürüyen gençlere yönelik saldırılar yapılıyor, muhabir haber yaparken polis tarafından gözaltına alınıyor. Zırhlı aracın içinde 4 mahalle gezdirilerek darp ediliyor. Muhabirin vücudunun birçok yerinde ezilmeler bulunmaktadır. Cezaevlerinde basın mensubu yoktur diyen zihniyeti burada kınıyorum. Muhabire yapılan saldırıyı burada nefretle kınadığımızı belirtmek istiyorum. Burada insan hakları çiğneniyor ve hukuk yerle bir ediliyor.” şeklinde konuştuğu, bu eylemler bir bütün olarak değerlendirildiğinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
ii. Hendek kazma eylemlerinin sonlandırılması amacıyla emniyet güçlerince yapılacak olası müdahaleyi önlemek için mahalle girişinde kurulan barikatlarda 3/11/2015 tarihinde çıkan çatışmada PKK/KCK terör örgütü mensubu Z.K. isimli teröristin silah ve mühimmatlarıyla birlikte ölü olarak ele geçtiği, teröristin kent merkezine geliş amacını bilmesine rağmen başvurucunun olay gecesi ve ertesi günün gündüzünde olay yerine gelip ilgili kişilerle temas kurarak öldürülen teröristin olayına ilgi gösterdiği, eylemin bir bütün olarak değerlendirildiğinde terör örgütü propagandası yapmak suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
iii. 11/11/2015 günü saat 15.45'te CODER (Cölemerk Öğrenci Derneği) organizesinde PKK/KCK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan sözde tecrit koşullarını ve Diyarbakır İli Silvan İlçesinde PKK-KCK terör örgütü mensuplarına yönelik operasyonlar kapsamında ilçede uygulanan sokağa çıkma yasağını protesto etmek amacıyla Hakkâri Üniversitesi Eğitim Fakültesi binası bahçesinde toplanan yaklaşık otuz kişilik grup içinde başvurucu Nihat Akdoğan'ın da bulunduğu, grubun "Önderine, şehidine, kendine, kimliğine sahip çık, şehid namırın (şehitler ölmez), işgalci TC kürdistandan defol." şeklinde slogan attığı, bu eylemler bir bütün olarak değerlendirildiğinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme yönetme bunların hareketlerine katılma suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
iv. 12/11/2015 tarihinde Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan sözde tecrit koşullarını protesto amacıyla yasal olmayan yürüyüş düzenlendiği, saat 12.20 sıralarında Hakkâri Belediye binası önünde toplanan ve aralarında başvurucununda bulunduğu yaklaşık yüz kişilik grubun beş dakikalık oturma eylemi gerçekleştirdiği, oturma eylemi sırasında grubun alkışlar eşliğinde "Biji serok apo (yaşasın önder apo), şehid namırın, Kürdistan TC'ye mezar olacak, Kürdistan faşizme mezar olacak." şeklinde sloganlar attığı ve saat 12.45'te grubun dağıldığı, eylemin bir bütün olarak değerlendirildiğinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, suçu ve suçluyu övme suçlarını oluşturduğu ileri sürülmüştür.
v. 9/10/2015 tarihinde Hakkâri merkezinde Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) il binası önünde yaklaşık yüz elli kişilik grubun önünde sarı renkte, bölücü terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'a ait poster ve "Komploya navretewi ya li di ji kurdan, u sarokatiye Em şermezar dikin (Kürtlere ve önderliğe karşı yapılan uluslararası komployu kınıyoruz)." yazılı pankart bulunduğu hâlde yürüyüşe geçtiği, akabinde başvurucunun da içinde bulunduğu grubun "Biji serok apo, gençlik aponun fedaisinidir, baskılar bizi yıldıramaz, direne direne kazanacağız." şeklinde sloganlar attığı, eylem bir bütün olarak değerlendirildiğinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma suçu ile suçluyu övme suçlarını oluşturduğu ileri sürülmüştür.
vi. 10/102015 günü saat 15.15'te şehrin değişik caddelerinden yürüyüşe geçen grupların Hakkâri Belediye binası önüne geldiği, buradaki yolu trafiğe çift taraflı kapattığı, başvurucunun da bu kalabalık grubun içinde yer aldığı ve Ankara Tren Garı'nda meydana gelen patlama ile ilgili olarak bir basın açıklaması yaptığı, sonrasında bu grubun saat 15.30 sıralarında dağıldığı iddia edilmiştir. Düzenlenen yürüyüş bir bütün olarak değerlendirildiğinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
vii. Öldürülen bir terörist için 13/1/2016 tarihinde Hakkâri'de düzenlenen cenaze töreninde başvurucunun "Biz bu hareketin adını koymuştuk. Bu hareket affedilecek bir hareket değil. O devlet ki tarihi kan üzerine kurulmuş acımasızlık üzerine kurulmuş, bizim insanımız 12 kardeşimiz Van’da bahtsız bir şekilde, dediler ki uykuda ki kimseleri öldürdünüz. 12 kardeşimizi dedikleri gibi teker teker yakalayıp infaz ettiler... Şunu iyi bilsin ki ne kadar kalbinize düşmanlık girse de kürt halkı bir kez daha şehitlerine sahip çıkacak. Bundan sonra da onlar bu şekilde ki katliamlarına karşı siz daha fazla kendi davanıza sahip çıkın." şeklinde konuşma yaptığı belirtilmiştir. Yapılan konuşma ve cenaze töreni bütün olarak değerlendirildiğinde bunun kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
viii. 26/8/2016 tarihinde Yüksekova'da sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi üzerine terör örgütü mensuplarınca ilçede barikatlar kurulup hendekler kazıldığı polisle çatışmalar yaşandığı, Yüksekova'da olan bu olayları protesto etmek amacıyla 28/8/2016 tarihinde Hakkâri merkezinde de barikatlar kurulup hendekler kazıldığı, polis araçlarına ve iş makinelerine silahla ateş edilip el yapımı patlayıcı ve taşla saldırıldığı, güvenlik güçlerince bu olaylara müdahale edildiği, başvurucu ve beraberindeki kişilerin ise bu saldırıları gerçekleştiren PKK/KCK terör örgütü mensuplarıyla görüşmeye gittiği, başvurucunun çatışmada sıkışan teröristleri kurtarmak için canlı kalkan olmaya çalıştığı ve bu sırada polisle çatışan teröristlerin kaçtığı ileri sürülmüştür. Hakkari Haber TV isimli sitede bu olaylarla ilgili "HDP’li Akdoğan, halkını bombalayanın meşruiyeti yok" başlıklı bir haber yayımlandığı, haber içeriğinde HDP Hakkari Milletvekili Nihat Akdoğan başkanlığında HDP ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) temsilcileriyle ile sivil toplum örgütleri üyelerinden oluşan heyetin Hakkâri'nin Merkez ilçesinde, iki mahallede incelemelerde bulunduğu belirtilip başvurucunun gelişen operasyonlara karşı öz yönetim ilanlarının yapıldığını ifade ettiği konuşmasında "Öz yönetim ilanı arkadaşlarımızın, hareketimizin ve HDP’nin de yanında durduğu desteklediği bir irade beyanıydı. Ama maalesef AKP hükümeti KCK operasyonlarında olduğu gibi tekrardan siyasi soykırım operasyonları düzenleniyor, biryandan tecrit politikası yürütülürken, diğer yandan coğrafyamızın yakılıp yıkılması, evlerin ateşe verilmesi söz konusudur. Halkımıza ve yöneticilerimize yönelik bir gözaltı ve tutuklama furyası başlatıldı. İşte geldiğimiz noktada da halkımız kendisine yönelik AKP’nin gözaltı furyasına karşı kendi mahallesinde güvenliğini sağlamaya çalışıyor. Öz yönetim bugün Türkiye’nin de tarafı olmak istediği AB’nin yerel yönetimler şartıyla aynıdır.” şeklinde beyanda bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Savcılığa göre Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan KCK Sözleşmesi'nde öz yönetimin yer aldığı, PKK/KCK terör örgütü yöneticilerinden H.O.nun birçok bölgede öz yönetim ilan edilmesi konulu demecinden sonra 14/8/2015’te DBP Hakkâri il Başkanlığınca da öz yönetim ilan edildiği, akabinde bazı mahallelerde öz savunma adında illegal silahlı birimler kurularak silahlı eylemler yapıldığı, başvurucunun da gerek kendi adına gerekse HDP adına öz yönetimi benimseyip desteklediklerini söyleyip öz savunma diye kurulan birimlerdeki şahısların yaptıkları silahlı eylemlere karşı emniyet güçlerinin yapmış olduğu operasyonları eleştirdiği, ilgili mahallelerde bu konularda temaslarda bulunarak terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
ix. 6/5/2015 tarihinde bir Kültür Merkezinde yapılan Şehit Arin Mirkan ve Şehit Navdar Colemêrg eğitim devreleri sertifika törenine başvurucu ile çok sayıda davetlinin katıldığı, başvurucunun burada "Kürt gençlerini ne kadar öldürseler öldürülsün atalarından, anne ve babalarından ama en önemlisi PKK hareketinden aldıkları köklü eğitimle sertifikalarını da bir devrim niteliğinde almış bulunuyorlar. İnsan Arin Mirkan (Kobani'deki çatışmalar sırasında düzenlediği intihar saldırısında ölen YPG mensubu) ve Navdar Colemêr’in (gerçek adı S.Ç. olan ve Kobani'deki çatışmalar sırasında ölen YPG mensubu) isimlerini duyunca tüyleri diken diken oluyor. Kürt halkının dar zamanlarında kaldığı Kobani savaşında kahramanca savaşarak şehit düşmüşlerdir. Sadece Kobani de değil. Dört parça Kürdistan da büyük tehlikelerin altındaydılar. Ama kardeşimiz Arin Mirkan kapitalist sisteme özellikle Kürdistan halkı için bu sisteme dur demiştir. Görüldüğü gibi büyük bedeller verilmiştir. Biz bugüne kadar birlik olamadık. Her birimiz farklı gruplara bölünmüştük. Mücadelemiz ve fikirlerimiz bir değildi. Kürdistan dört parçaya bölünmüştü. Bu gruplarla da binlerce parçaya bölünmüştük. Ama bugün Önder Apo’nun vermiş olduğu siyasi mücadele ile dindar kesimi, demokrat kesimi ve sosyal kesimini bir araya getirmiştir.” şeklinde konuşma yaptığı ileri sürülmüştür.
x. 19/6/2015 tarihinde Suriye'nin Kobani bölgesinde, DAEŞ terör örgütü ile girdikleri çatışmada öldürülen YPG terör örgütü üyeleri N.H. ve N.A.nın Hakkâri’de toprağa verilmesi nedeniyle düzenlenen cenaze törenine başvurucunun dakatıldığı ve ailelere başsağlığı dilediği, başvurucunun cenazeler toprağa verilene kadar törende bulunduğu ileri sürülmüştür.
xi. Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) PKK'nın Irak'taki kamplarına gerçekleştirdiği hava operasyonlarını protesto etmek için 25/07/2015 tarihinde iki saat oturma eylemi düzenlendiği, bu eylemde açıklamada bulunan başvurucunun "... AKP hükümetinin tek bir isteği var. Rojavadaki Kürt kantonlarının birleşmemesi adına elinden geleni düne kadar yaptı başarılı olamadı. Ama ne zaman ki, Kürt hareketi, YPG, insanlık hareketi sadece Kürtler adına değil, sadece bir mezhep adına değil, o coğrafyadaki tümü hakların adına o soysuzlar çetesini Grespi de çıkarttığından beri AKP hükümeti hem Kürt siyasetine karşı, hem oradaki PYD'ye karşı bir düşmanlık siyasetini izlemeye başladı. Suruç'taki bombalama olayından partinin PM üyesi, eski ilçe Başkanı, onlarca parti çalışanımız ve hayatını kaybeden her 32 vatadaş da nihayetinde bu hareketin sempatizanları, bu harekete oy veren ve bu harekete gönüldeş olan insanlardı." şeklinde açıklama yaptığı, ayrıca Başbakan Yardımcısı'nın"Suruç'taki patlamada hiç HDP'li ve DBP'li yoktu." sözlerine karşılık başvurucunun konuşmasında " ... Özellikle Cumhurbaşkanı yeni hükümet kurulmasını ve halkın yeni iradesini görmek istemiyor. 2 gündür Kilis'in karşısındaki Crablus'a yönelik saldırılar yapıyor. Asıl amacı kamuflaj etmek, manife etmektir. Buradaki asıl amacın Kürtler olduğunu, barış süreci olduğunu halkımızın iyi bilmesi gerekiyor." şeklinde beyanda bulunduğu ileri sürülmüştür.
xii. 23/8/2015 tarihinde Hakkâri'de sözde öz yönetim ilan edilmesi kapsamında başlatılan soruşturma sürecinde Belediye Başkanı D.H. ve N.Ç.nin tutuklanmasını protesto etmek amacıyla yapmış olduğu basın açıklamasında başvurucunun "Türkiye'de hukukun ne kadar çiğnendiğinin, ne kadar siyasallaştığının en bariz örneğini bugün burada yaşıyoruz. Halkın iradesini tanımayan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Biz yerel demokrasinin güçlenmesi gerektiğini, Türkiye'nin demokratikleşmesi gerektiğini söylüyoruz. Bugün tek kişinin söylemiyle harekete geçen hukukun siyasallaştığını, bu hukukun Türkiye'nin geleceğini kararttığını söylemek istiyoruz. Bugün bu halk size bir demokrasi dersi vermek istiyor. Türkiye'nin her yerinde bu halk kendi öz iradeleriyle yönetilmek istiyor. Bu siyasi bir soykırım operasyonudur. Bu halkın iradesini tanımamadır... Sizin düşündüğünüz gibi biz düşünmüyoruz. Biz Türkiye’nin parçalanmasından yana değiliz. Türkiye’nin demokratikleşmesine inanıyoruz... Sadece arkadaşlarımızın söylediği bu yerel yönetimin yerel demokrasinin buradaki iradenin kabul edilmesi gerekiyor. Arkadaşlarımızın talebi isteği bu idi. Arkadaşlarımız 302. Maddeden yargılandılar ve tutuklandılar, Dolayısıyla çok özgün olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Ama bu irade yoluna devam edecektir... biz Türkiye’nin demokratikleşmesi adına büyük bedeller ödüyoruz. Ama bu yolda asla ve asla geri dönmeyeceğiz... Biz irademizin arkasındayız. Siz o iradeyi tanımazsanız yerel demokrasinin güçlenmesinin önünde engel olursanız biz de sizi tanımayız. Bu ülkede demokrasi bir kişinin kazanıp kazanmamasına bağlı değildir. Bu ülkeye demokrasi gelecekse hepimiz kazanmak zorundayız.” şeklinde konuştuğu ileri sürülmüştür.
xiii. Şırnak ve Cizre ilçelerinde 4/9/2015 tarihinde, güvenlik nedeniyle başlatılan sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek için 12/9/2015 tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu yüzlerce kişinin HDP il binası önünde yürüyüşe geçtiği, grubun "Bijî berxwedana Cîzirê", "Yaşasın Cizre’nin direnişi", "Direne direne kazanacağız." ve "Susma, sustukça sıra sana gelecek." şeklinde sloganlar attığı, Hakkâri Belediyesi önünde son bulan yürüyüş sonunda başvurucunun yaptığı basın açıklamasında "Cizre'deki halkımızın talepleri bugün hepimizin hem HDP'nin, hem DBP'nin, aslında bu siyasetin içerisinde yer alan bütün bileşenlerin kabul ettiği metinlerdir, kabul ettiği tüzüklerdir. Ama maalesef tam 9'uncu güne girmesine rağmen, AKP hükümeti bugünkü Başbakan orada hayatını kaybeden 22 sivili hiç görmüyor ve bir başsağlığı bile dilemiyor. Sarayın başkan olamamasından kaynaklı Kürtlere karşı topyekün bir savaş yapılıyor." şeklinde konuştuğu, aynı gün öğle saatlerinde ise başvurucunun çatışmada öldürülen PKK’lı D.K. için taziye ziyareti yaptığı ve burada yaptığı açıklamada "Biz kalıcı barış için çaba gösterirken, büyük bir savaş patlak verdi. Savaşın önüne geçmek için canlı kalkan olan insanlarımıza gaz bombası ile saldırıyorlar. Hakarete uğruyorlar. Bu siyasetin geldiği noktayı gösteriyor. Bu Ortadoğu coğrafyasının bir gerçekliğidir. Hitler Almanya’da iktidara gelmeden önce 10 yıl için yetki istedi. Hitler iktidara geldikten sonra çok sayıda insan öldü. İnsanlar kırımdan geçirildi. AKP’de 13 yıldır iktidardadır hala 2023 ve 2071 planlarını yapıyorlar. Ancak bu faşizme dayanan bir halkın kırılmasını öngören bir zihniyettir. O yüzden halkımız hem Türkiye’de hem de Rojava’da büyük bir direniş sergilemektedir. Biz bu faşizme itiraz ediyoruz” şeklinde beyanda bulunduğu ileri sürülmüştür.
xiv. 16/5/2007 ile 22/5/2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen PKK KONGRA-GEL terör örgütünün 5. Genel Kurulunun Sonuç Bildirisi'nde ilan edilen, KCK terör örgütü yapılanmasının örgütün amacı doğrultusunda tabana yayılması amacıyla silahlı terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu dörtayaklı paradigmanın kent meclisleri, demokratik siyaset akademisi, demokratik toplum kongresi ve kooperatifler hareketinden oluştuğu, başvurucunun da demokratik toplum kongresi eş başkanı olduğu ve hâlen bu görevi yürüttüğü, bir siyasi partinin milletvekili olan başvurucunun siyasi faaliyet görünümü adı altında gerçekleştirdiği, soruşturma dosyasında belirtilen ve hemen hemen hepsi şiddet içeren eylemlerinin salt siyasi faaliyet kapsamında görülemeyeceği ve düşünülemeyeceği, eylemlerinin bir bütün hâlinde silahlı terör örgütü üyeliği suçunu oluşturacağı ileri sürülmüştür.
13. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması dolayısıyla (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-27) siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi TBMM Başkanlığına 12/4/2016 tarihinde sunulmuştur. Bu teklif hâlihazırda Adalet Bakanlığında (Bakanlık), Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini öngörmektedir.
14. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 20/5/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü getirilmiştir.
15. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 11) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine iade edileceği öngörülmüştür.
16. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55 milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili olarak yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
17. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki dokuz ayrı fezlekeye konu olan soruşturma dosyaları da Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası için Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) gönderilmiştir.
18. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu soruşturma dosyalarından yedi tanesi 2016/1527 sayılı dosyada birleştirilmiş ve soruşturmaya devam edilmiş, böylece ayrı ayrı fezlekelerde suça konu edilen tüm fiillerin birlikte değerlendirilmesi mümkün hâle gelmiştir.
19. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma makamları tarafından her bir fezlekeye konu soruşturma için ayrıçağrı kâğıdı gönderilmek suretiyle Savcılığa davet edilmiş, çağrı kâğıtları başvurucuya 30/6/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ancak başvurucu bu çağrıya uymamıştır. Bu sürecin öncesinde -dokunulmazlıklara ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM Başkanlığına sunulmasından sonra- HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 9/4/2016 tarihinde TBMM'de yaptığı grup konuşmasında "Biz mahkemelerde süründürüleceğiz, yok öyle bir şey. Sunu da net olarak söyleyeyim: Bu hafta öbür hafta dokunulmazlıklarımızı kaldırabilirler. Fakat tek bir arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa kendileri bilirler. Bu iş öyle kolay olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı kaldırırız, tereyağından kıl çeker gibi bunları mahkemenin önüne atarız. Yok öyle yağma!" şeklinde ifadeler kullanmıştır.
20. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı "Şüphelinin, çağrı [üzerine] Cumhuriyet başsavcılığımıza gelmediği, kendisine çağrı yapılamadığı, tüm aramalara kendisine ulaşılamadığı anlaşılmakla, şüpheli hakkında 5271 sayılı CMK'nın [Ceza Muhakemesi Kanunu] 94. maddesi [gereği] YAKALAMA EMRİ düzenlenmesine" karar verilmesi talebiyle Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğine başvurmuştur. Hâkimliğin 4/11/2016 tarihli kararı ile başvurucu hakkında "kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme yönetme bunların hareketlerine katılma, suçu ve suçluyu övmek, terör örgütü propagandası yapmak, silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından, Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yapıldığı, şüpheli hakkındaki var olan soruşturma dosyasından, şüpheliye usulüne uygun davetiye çıkartıldığı, ayrıca kolluk görevlileri tarafından da şüphelinin mevcutlu olarak hazır edilmesi talimatı verildiği, şüpheliye çıkarılan gerek davetiyenin gerekse kolluk aracılığı ile mevcutlu olarak getirtilmesi işlemlerinin sonuçsuz kaldığı, tüm aramalara rağmen kendisine ulaşılamadığı" gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 94. maddesi uyarınca yakalama emri düzenlenmesine karar verilmiştir.
21. Yakalama kararı uyarınca başvurucu 7/11/2016 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış ve aynı gün, hakkında soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına getirilmiştir. Başvurucunun ifadesinin alınması işlemi sırasında Baro tarafından görevlendirilen müdafi hazır bulunmuştur. İfade tutanağında ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamaların başvurucuya açıklandığı belirtilmiştir. Başvurucu suçlamalarla ilgili olarak "Ben savunma yapmak istemiyorum. Demokrasinin olduğu ülkelerde halkın seçtiği kişilerden halk hesap sorar ... Buradaki bizim tek karşı olduğumuz anayasa aykırı bir girişimin olmasıdır. Yoksa biz yargıya ifade vermekten kaçınmıyoruz... Biz bu iradenin yargılanmasını kesinlikle kabul etmediğimiz için ifade vermek istemiyoruz. Yargı merci siyasetçiler için halk olmalı, yasama faaliyeti biten milletvekili bir yere kaçmıyor, gidip ifadesini veriyor ve şu an da veren var." demiş ve bundan sonra sorulan tüm sorulara "savunmam yoktur." şeklinde beyanda bulunarak suçlamalara ilişkin bir açıklama yapmamış, cevap vermemiştir. Müdafi ise başvurucunun dokunulmazlığının Anayasa'ya aykırı olarak kaldırıldığını iddia ederek serbest bırakılmasını talep etmiştir.
22. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı 7/11/2016 tarihinde "silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla, suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi" gerekçesine dayanarak tutuklanması istemiyle başvurucuyu Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
23. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun silahlı terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu dört ayaklı paradigmada belirtilen Demokratik Toplum Kongresi eş başkanı olduğu ve bu görevi yürüttüğü, başvurucunun çeşitli tarihlerde düzenlenen kanuna aykırı gösteri ve yürüyüşler ile terör örgütü üyelerinin cenaze törenlerine katıldığı, 28/8/2015-29/8/2015 tarihlerinde Kıran Mahallesi'nde polislerle çatışan teröristlerin sıkıştıkları sırada canlı kalkan olmaya yeltenen başvurucunun teröristlerin olay yerinden kaçmasına yardım ettiği ileri sürülmüştür. Son olarak yazıda başvurucunun çeşitli tarihlerdeki konuşmalarına atıf yapılmıştır.
24. Anılan yazı, sorgu işlemi öncesinde Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikteki ifadesinde "... Partim Halkların Demokratik partisi (HDP) 7 haziran 2015 genel seçimlerinde 80 milletvekili ile parlementoya girmiştir, demokratik siyaset yoluyla ve sandık iradesiyle AKP'nin tek başına iktidar olmasını ve tek başına Anayasa yapmasını engellemiştir... başkanlık adı altında dikta rejimine ulaşabilmesi için önündeki tek engel HDP'dir, partimizin 1 kasım seçimlerinde de barajı aşarak 59 milletvekili ile parlementoya girmesi ERDOĞAN'ın tek başına Anayasayı değiştirme çoğunluğuna ulaşmasını birkez daha engellemiştir... bizleri 10 yıllarca geriye götürecek uygulamalar ile açık bir şekilde görmekteyiz, bizler seçilmiş halk temsilcileriyiz, şahsımızı değil bizi seçen seçmen kitlelerini temsil ederiz, şuanda da yasamanın meclisin dokunulmazlığına sahip bir üyesi milletvekili sıfatıyla karşınızdayım, benim temsil ettiğim bu kimliğe ve halkımın iradesine saygısızlık yapılmasına izin vermem mümkün değildir, ben adil ve tarafsız bir yargı huzurunda hesap vermekten asla çekinmiyorum, veremeyeceğim hiçbir hesabımda yoktur, ülkemizde yargının saygınlığı ayaklar altındayken düğmesiz olan cüppelerini iliklemeye çalışan böylesi bir siyasi yargılamanın öznesi olmayı da asla kabul etmiyeceğim, şahsınıza ve kişiliğinize yönelik hiçbir tereddütüm ve saygısızlığım yoktur, ancak şahibeler ile dolu bir siyasi geçmişe sahip olan ERDOĞAN'ın emretti diye başlatılan bu yargı tiyatrosunda figüran olmayı kabul etmiyorum, soracağınız hiçbir soruya cevap vermeyeceğim, yapacağınız hiçbir yargılama faaliyetinin adil olacağına inancım yoktur... sizden hiçbir talebim ve beklentim yoktur, siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorguyalabilir." şeklinde beyanda bulunmuş ve kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin bir açıklama yapmamıştır. Başvurucunun müdafileri ise suçlamaları kabul etmemiş, yapılan işlemlerin hukuka uygun olmadığını belirterek başvurucunun doğrudan veya gerekli görülürse adli kontrol hükümleri uygulanarakserbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
25. Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğinin 7/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararda, başvurucuya isnat edilen eylemlere ilişkin olarak da bazı değerlendirmelere yer verilmiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun 9/7/2015 ile 13/1/2016 tarihleri arasında Abdullah Öcalan posterlerinin açılıp Abdullah Öcalan lehine sloganların atılması suretiyle terör örgütü propagandasına dönüşen birden çok yürüyüş ve toplantıya katıldığı belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun Kıran Mahallesi'nde polisle çatışanörgüt mensupları için canlı kalkan olarak örgüt mensuplarının kaçmasına sebebiyet verdiğine değinilmiştir.
iii. Başvurucuya isnat edilen tüm bu fiillerin silahlı terör örgütü ile bağ oluşturacak şekilde süreklilik ve yoğunluk oluşturduğu değerlendirilmiştir.
26. Kararda, yukarıdaki olaylara atfen tutuklamanın ön koşulu olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtildikten sonra tutuklama nedenlerinin varlığına ilişkin olarak "şüphelinin üzerine atılı suçun CMK 100/3. maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu ve bu nedenle tutuklama nedeninin var sayıldığı,söz konusu suça ilişkin olarak ön görülen ceza miktarının üst sınırı dikkate alındığında ... adli kontrol hükümlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı anlaşılmakla tutuklama tedbirinin bu aşamada isnat edilen suç ile ölçülü ve orantılı olacağı" değerlendirmesine yer verilmiştir.
27. Başvurucu 10/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir. Yüksekova Sulh Ceza Hâkimliği 20/11/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
28. Anılan karar 23/11/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
29. Başvurucu 30/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
30. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığının 22/11/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
31. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen dokuz ayrı fezlekedeki on dört ayrı eylem (bkz. § 12) suçlamaya konu edilmiştir. Savcılık, suçlamaya konu olaylarla ilgili dosyaların bir bütün olarak değerlendirilip suç nitelendirilmesi yapılması yoluna gidildiğini belirttikten sonra başvurucuya yöneltilen suçlamalara ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmeler özetle şöyledir:
"... TCK 314/2 maddesinde silahlı örgüte üye olma suçu bakımından korunmak istenen hukuki yarar gözönünde tutulduğunda devletin ülkesinin ve ulusun bütünlüğü ve egemenliğin anayasal düzenin ve kişi güvenliğinin korunmasının olduğu ... şüphelinin de KCK'nın söylemlerinde basın açıklamalarında KCK'nın talimatlarından bahsettiği, sözde ana sözleşmede yer alan hükümlerini anlattığı, örgüt üyeliği için aranan, örgüte hakim olan hiyerarjik gücün emrine girdiğinin görüldüğü, nitekim birkaç konuşmasında ertesi gün şu saatte şurda toplanacağız şeklinde beyanlarda bulunarak daha önce PKK/KCK terör örgütünün yayın ve haber ajanslarının talimatlarını dile getirdiği, bunun en açık göstergelerinden biri de 16-22 mayıs 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen PKK KONGRA-GEL terör örgütünün 5. Genel kurulunun sonuç bildirisinde ilan edilen KCK terör örgütü yapılanmasının örgütün amacı doğrultusunda tavana yayılması amacıyla silahlı terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu 4 ayaklı paradigma; 'kent meclisleri, demokratik siyaset akademisi, demokratik toplum kongresi ve kooperatifler hareketinden' oluştuğu, şüphelinin de demokratik toplum kongresi eş başkanı olduğu ve halen bu görevi yürüttüğü,
Bir siyasi partinin milletvekili olan şüphelinin siyasi faaliyet görünümü adı altında gerçekleştirdiği dosyamızda yansıyan ve hemen hemen hepsi şiddet içeren eylemlerinin salt siyasi faaliyet kapsamında görülemeyeceği ve düşünülemeyeceği, eylemlerinin bir bütün halinde silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içindeyer alma suçunu oluşturacağı,
Şüphelinin ... 14 ayrı eyleminin olduğu, eylemler arasında terör örgütü propaandası yapmak, terör örgütü üyelerinin cenazelerine katılıp suç ve suçluyu övmek, kanuna aykırı gösteri ve yürüyüş düzenlemek, ancak bunlardan da önemlisi 28-29/08/2015 tarihinde kıran mahallesinde PKK/KCK terör örgütü mensuplarınca açılan hendek ve barikatların arkasından polislerle çatışmaya giren teröristlerin sıkıştıkları ve öleceklerini anladıkları anda çatışmayı durdurmak için canlı kalkan olmaya çalışması, bu hususun dosyadaki polis telsiz konuşmalarına yansıdığı, canlı kalkan olmaya kalkışması esnasında hendek arkasında polis ile çatışan teröristlerin olay yerinden kaçtıkları, şüpheli Nihat Akdoğan'ın bu şekilde teröristlerin kaçmasına yardım ettiği, şüphelinin 14 ayrı eyleminin zaman aralığı ve sıklığı ile birlikte bir bütün halinde düşünüldüğünde örgüt üyeliği suçunun sabit olduğu, tüm suçlarının örgüt üyeliği içerisinde eriyeceği, örgüt üyeliğiinin temadi eden suç olduğu, şüphelinin yakalanması ile temadinin sona erdiği, yakalamadan önceki eylemlerin üyelik kapsamında değerlendirileceği ve tek suç olacağı [anlaşılmıştır.]"
32. Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesi 22/11/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/249 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesi, kamu güvenliği gerekçesiyle davanın nakline dair Yargıtayın kararı doğrultusunda aynı tarihte dava dosyasının Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine; bu karar ile birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
33. Bunun üzerine yargılamaya Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2017/63 sayılı dosyası üzerinden başlanmıştır. Davanın ilk duruşması 26/4/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu savunmasında aşağıdaki şekilde beyanda bulunmuştur:
"... Öncelikle yasama sorumsuzluğumun ve yasama faaliyetlerimin devam ettiğini belirtmek isterim. Anayasa mahkemesinin Aralık 2013 Mustafa Balbay kararında seçilmiş milletvekilinin, yasama faaliyetine katılmasının önlenemeyeceğini, bunun demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığını vurgulamıştır ... Buda hiç kuşkusuz kişinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla, yetkisini fiilen kullanabilmesini gerektirir. Bu bağlamda seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetlerine katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil, aynı zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına da yönelik bir müdahale teşkil edebilir diyor.
... Ben siyasi bir partinin parti meclis üyeliğini yapmışım, delagasyonu olmuşum, şu anda da milletvekiliyim, yaptığım partimi överken, örgüt propagandası olarak kayıtlara geçmiş. Örgüt propagandası diye çevirisi yapılmış ve bugün bunun hukuk olduğunu, adalet olduğu idda ediliyor. Bu yanlış.
... Bugün sayın heyet, özellikle bütün dünyanın kabul ettiği, hukuk geriye işlemez, bunu avukat arkadaşlarımızda dile getirecekler, bizim yaptığımız çalışmalar şu andaki fezleke olarak karşımızda duran 2015, peki dokunulmazlığın kaldırıldığı sürece bakarsanız hukuk geriye doğru işletiliyor. Ben 2015 'te yaptığım açıklamadan dolayı, yasama faaliyetlerim ve sorumsuzluğum devam ettiğine rağmen, bugün bunların hepsi gözardı edilerek ben bugün mahkemenin karşısına çıkıyorum, ifade vermeye çalışıyorum. Bu her şeyden önce, bunu bütün samimiyetimle söylüyorum, halkın iradesine bir nezaketsizlik olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.
... Özellikle orada birçok yerde geçen, işte basın açıklamaları, yürüyüşler, oturma durumu eylemleri gibi, demokratik değerleri hukukun üstünlüğünü kabul etmiş bütün ülkelerde basın açıklamaları, oturma eylemleri, yürüyüşler engellenemez haklardandır. Eğer basın açıklaması, yürüyüş ya da oturma eyleminin düzenleneceği ilde sıkıyönetim, olağanüstü hal ya da sokağa çıkma yasağı ilan edilmemişse, keyfi bir taleple bu haklar engellenemez, engellenmemeli. Engellenirse başta da belirttiğimiz gibi hukuk devletinin değerlerinden uzaklaşmış bulunuruz. Şimdi bunlardan hiçbiri, kendi ilimle ilgili söylüyorum, bunların hiçbiri uygulanmazken, bizlere müdahale edilmiş olması, keyfiyetçi bir anlayışı göstermiyor mu? ... Sayın heyet, basın açıklamaları, yürüyüşler ya da oturma eylemleri, karar merci bizler değiliz. Bizler nihayetinde seçilmiş olduğumuz illerimizi temsil ederiz. Kurumlar vardır ve kararları kendileri verirler. Bir vekilin şöyle yapın, böyle olsun diye bir dayatması olabilir mi, olamaz. Çünkü o kararlar kurumların ortak kararlarıdır. Hangi pankartın olacağını biz bilemeyiz ki çıkıp bunu bütün diğer bütün siyasi partiler için de söylüyorum, şunu çıkıp şu pankart hazırlanacak, şöyle yapacak, böyle yapacak, hiçbir partinin il başkanından tutun, belediye başkanlarına, milletvekillerine, bakanlarına kadar hiç kimsenin böyle bir dayatması olamaz. Diğer bir şey özellikle bu basın açıklamalarıyla ilgili polisin müdahale etmediği, bakın bunun tanığıyım sayın hakim bey. Orada yazılanlardan hiçbir tanesinde, bütün samimiyetim ile söylüyorum, müdahale edilmeyen hiçbir tanesinde hiç bir sorun ortaya çıkmadı.
... Basın açıklamalarının hepsinin amacı kimseyi övmek değildir. Sadece gidişatın gidişat olmadığına dikkat çekmektir. Kimin hangi değerde olduğunu halkımız daha iyi biliyor. Bu basın açıklamaları ülkenin gidişatına dikkat çekmek içindir. Kimsenin propagandasını bir siyasetçi olarak, siyasetin içerisinde yer alan bir insan olarak hiç doğru bulmuyoruz, yapmıyoruz. Bu çok nettir. Ancak ve ancak mensubu olduğumuz halkımızın propagandasını yaparız. Barışın insan haklarının propagandasını yaparız. Bundan da hiç kaçınmayacağımızı herkesin de bilmesini isteriz. Ama bunu dile getirdiğimiz için bugün bizler birilerini rahatsız ... birilerine rahatsızlık vermiş gözüküyoruz. Barış, kardeşçe yol almak değil midir?
... Ben Hakkari'de bulunduğum zaman, bunu siyaseten söylemiyorum, insanı olarak söylüyorum. Her akşam 2, 3, 4 aileyi ziyaret ederim. Yaşlı, engelli, hasta ziyaretlerini yaparım. Böyle bir ziyaretteyken yanımızda bulunan bir şoför arkadaşımızın çocukları Biçer Mahallesindeydi; sayın vekilim çocuklarımız telefon açıyor, karşı mahallede çatışma var, biz sizin eve geleceğinizden artık korkuyoruz, siz nasıl eve geleceksiniz? Bunu bana söyledi, dedim ki o zaman biz ziyaretimizi bitirelim. Biz sizi Biçer Mahallesine bir götüreceğiz. Birlikte gideceğiz, orada sizi bırakacağız, geri döneceğiz. Bunu dedikten sonra emniyet güçlerini ben kendim aradım. Biçer Mahallesinde olduğumu söyledim. Gittiğimiz mahalleye saat 10.30'da gittik. Yani 22.30'da. Gittiğimiz mahalle ... bakın 10.30'da gitmişim. 11.30'da oradan ayrılmışım. Ondan sonra oradayken de silah sesi karşı mahalleden gelmemiş. Sabah saat 06.00'da gazeteciler arıyor. Sayın vekilim Bağlar Mahallesinde sabaha doğru oradabir kişinin hayatını kaybettiğini söylüyorlar ... mahalleye geçtim, orada 7-8 tane ev zarar görmüş. Burada evleri gezdim. Evleri ziyaret ettim, ederken bir geçmiş olsun temennisinde bulunmuşum. Orada şu söylendi; ilgili kişilerle ...Heyet vardı orada. Heyette evde heyetle birlikte biz evlerin uğradığı hasarı gördük. Bunu dile getirmişiz. Orada fezlekede vicdansızcana ilgili kişilerle, adeta sadece tek kişilerle görüşmüş gibi, adeta sadece orada farklı bir durum yarat, bu vicdansızlıktır. Bu her şeyden önce ahlaka sığmaz. Bu kadar her şeyin açık, beyan, yerelinden tutun ulusal basına kadar herkesin olduğu bir ortamda ilgili kişiyle görüşmesi değil. Biz orada halkla bir araya geldik. Durum tümüyle bunu bütün samimiyetimle söylüyorum, bundan ibarettir.
... Diğer bir konu taziyeler konusu. Türkiye'de daha doğrusu bölgede, taziyelere gitmeyen hiçbir parti yoktur ... Taziyeler konusu insani bir boyuttur. Burada birazdan değineceğim propaganda amaçlı gidilmez ... taziye kişiye değil, hayatını kaybedene değil; taziye aileye yapılır. Taziyenin rengi dili yoktur. Gözyaşının da rengi dili olmadığı gibi.
... Diğer bir olay iddia 8. Bu Kıran Mahallesinde, bu çatışma süreci yaşanırken, sayın hakim bey, ben ilimin dışındaydım. İl dışındayken telefon edildi... Geri döndüm il binamıza geçtim ... Sayın valiyle bizim bir buçuk saat görüşmemiz oldu... Halk görüşmek istiyor. Bu çatışmanın çıkmasını istemiyor. Heyetten istediği vali ile görüşülmesinde istediği buydu; Biz bu mahallede çatışmasının çatışmanın ortaya çıkmasını istemiyoruz. Bu kadar net. Bunu söyledikten sonra oradaki emniyet amiri şunu söyledi; heyet gitsin görüşmesini yapsın, biz de çatışmadan yana değiliz. Görüşmelerini yapsınlar biz de bekleyeceğiz. Tabi görüşmelerini yaptıktan sonra geri geldiler. sonra sayın heyet, biz il binamıza heyetle birlikte ... yani bütün resmi kurumların olduğu yer. Biz de o güzergahtan, MİT Binası, Adliye Binası, Valilik Binası, Valilik Konutu, Özel İda[re], Vergi Dairesi oradan il binamıza geçmişiz. Orada görüşmelerimizi tekrardan yapmışız. Diğer görüşmelerimizi hem emniyetle hem valiyle bir daha telefonda görüşmüşüz. Görüşmelerimiz bittikten sonra diğer vekil arkadaşlarımız da geldi. Akşama doğru gene çok geç saat değil, bu heyetin de gitti yer, bizimle emniyetle birebir kendim görüştüm. Şu anda demin söylediğim asayiş şube ya da güvenlik şube müdürü olan, en son tutuklandığımda da oradaydı, orada akşama doğru gene 50 kişi, elli ya kırkla elli kişi arasında biz gene bu dediğim gibi devlet kurumlarının olduğu yerden mahallenin içerisine adliye binasına 200 metre uzaklıkta olan yere gitmişiz, orada sadece güdülen amaç şu sayın heyet; burada hepimizin müşahede ettiği bir durum vardı. Sur'da Cizre'de diğer bölgelerde ortaya bir yıkımın çıkmaması, halkın yerinden göç etmemesi, çocukların okullarından olmaması adına, halkın içerisinde Rîyê Sipî (Ak Sakallı) ya da kanaat önderi dediğimiz, şahısların bunu emniyetteki bütün telefon görüşmelerimizde geçen de budur. Buradan bir fırsatın tanınması, birinci heyetin tekrardan buradaki çatışmanın önüne geçmesi, buna emniyet amiriyle görüştükten sonra onların da bu konuda bir sorun çıkartmadılar, orada heyet içerisinde halkın olduğu heyet görüşmelerini yaptı, geri geldi... Biz o saat itibariyle belediyenin önüne geçmişiz, herkes misafirlerini, dışarıda milletvekilleri var, arkadaşlarımız belediye başkanları, evlerine gitmişlerdir. Şimdi bütün durum bu bahsedilen durum 8, iddia 8, bütün samimiyetimle söylüyorum, virgülüne noktasına dokunmadan mahkemenin vicdanına sundum.
... Özellikle şunu mahkemenin sunumuna sunmak isterim. Katıldığım toplantı, yürüyüşten dolayı tek bir insan hakkında tutuklama yok. Bırakın tutuklamayı dava açılmış değildir. Kıran Bağlar'daki söylenenler şeyle ilgili, gözaltına alınan, tutuklanan tek bir kişidir. Dava açılmış kimse de yok, benim dışımda ..."şeklinde beyanda bulunmuştur.
34. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 26/4/2017 tarihindeki ilk duruşmada, savunmasını tespit ettikten sonra başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Sanığa yüklenen suç vasfının değişme ihtimali, tutuklu kaldığı süre, delil durumu ve tutuklamayla sağlanmak istenen amacın bu aşamadan sonra adli kontrol ile de sağlanabilecek olması, delillerin büyük oranda toplanmış olması, kaçma şüphesinin bulunmaması dikkate alınarak CMK'nin 109. maddesi gereğince adli kontrol altına alınarak başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse TAHLİYESİNE, CMK'nin 109/3-a maddesi gereğince yurtdışına çıkışının yasaklanmasına, CMK 'nin 109/3-b maddesi gereğince haftanın pazartesi ve cuma günleri ikametine en yakın kolluk birimine mesai saatleri içerisinde imza atmak suretiyle adli kontrole tabi tutulmasına, CMK 'nin 112 maddesi gereğince bu tedbirlere isteyerek uymaması durumunda verilecek hapis cezasının miktarına bakılmaksızın derhal tutuklanacağının kendisine ihtarına, (ihtarat yapıldı) ... [karar verildi]"
35. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca tutuklama nedenleri bulunduğu belirtilip tahliye kararına itiraz edilmiş; Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince anılan tahliye kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilip yapılan itiraz reddedilmiştir.
36. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
37. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 23/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, Anayasa ve kanunla öngörülen usullere uyulmaksızın hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
42. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
43. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
44. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
45. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
46. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrûm kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi hâkim tarafından tutuklandığından, yakalama veya gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı "tutuklu" kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
47. Somut olayda başvurucu hakkında verilen yakalama ve gözaltı kararlarınınhukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla yakalama ve gözaltı kararlarınınhukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
48. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincillik niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
49. Kaldı ki yakalanan veya gözaltına alınan kişi, 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca yakalama işlemine veya gözaltına almaya ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı hemen serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla sulh ceza hâkimine başvurabilmektedir. Kanun bu başvurunun yakalanan kişinin yanı sıra müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısmı tarafından da yapılmasına izin vermektedir. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun yakalama işlemine veya gözaltı emrine karşı sulh ceza hâkimliğine başvuruda bulunduğuna ve bu başvurusunun sonuçsuz kaldığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye yer verilmemiştir. (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Gülser Yıldırım (2), § 101).
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
51. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Başvurucuya göre Kürt sorununa ilişkin barışçıl ve demokratik çözüm önerileri ile Hükûmetin bu alandaki politikasına yönelik eleştirileri ve siyasi kimliği gereği halk arasında söylediği sözler veya değişik platformlarda yaptığı çağrılar ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiş, ayrıca mensubu olduğu siyasi partinin il/ilçe teşkilatlarınca düzenlenen bazı barışçıl gösterilere -milletvekili sıfatıyla- katılması da suç olarak değerlendirilmiştir.
53. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu, bu bağlamda milletvekili olması nedeniyle dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılması gerektiği, suça konu eylemlerin ifade ve toplantı-gösteri özgürlüğü çerçevesinde siyasi faaliyetleri olduğu yönündeki iddialarının karşılanmadığını, adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığı açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine ilişkin bir gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia etmiştir.
54. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu, ayrıca Hükûmete ve onun uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek tutuklama kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını, onlarca Kürt siyasetçinin gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır. Başvurucu bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin 18. maddesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
56. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
57. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
58. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
59. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, dokuz ayrı fezlekeye konu olan eylemler (bkz. § 12) nedeniyle PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
60. Diğer taraftan başvurucu; Anayasa ile öngörülenin dışında bir usulle dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama dokunulmazlığından yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri uygulanamayacağını iddia etmektedir.
61. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin "Meclisin kararı olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
62. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 14).
63. Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85. maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
64. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
65. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığından yararlanması nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz Gülser Yıldırım (2), §§ 125-132; Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 136-143).
66. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
67. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliği,başvurucuyla ilgili somut olgulara atıf yaparak silahlı terör örgütüne üye olma suçuyönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 26).
68. Soruşturma makamlarının başvurucuya; katıldığı toplantılar, cenaze törenlerive yürüyüşler ile buralarda söylediği sözler nedeniyle ve mahallede kurdukları barikatlarda polisle çatışırken sıkışan terör örgütü mensuplarını kurtarmaya çalıştığı iddiasıyla ilgiliterörle bağlantılı suçlamalar yönelttiği anlaşılmaktadır (bkz. § 23).
69. Başvurucu; soruşturmaların hukuka aykırı olduğunu, siyasi faaliyetleri sebebiyle yargılandığını, isnat edilen eylemlerin suç oluşturmadığını savunmaktadır (bkz. § 24).
70. Soruşturma mercilerince başvurucunun;
i. 6/5/2015 tarihinde bir kültür merkezinde yapılan Şehit Arin Mirkan ve Şehit Navdar Colemêrg eğitim devreleri sertifika törenine çok sayıda davetli ile birlikte katıldığı ve burada "Kürt gençlerini ne kadar öldürseler öldürülsün atalarından, anne ve babalarından ama en önemlisi PKK hareketinden aldıkları köklü eğitimle sertifikalarını da bir devrim niteliğinde almış bulunuyorlar ...Sadece Kobani de değil. Dört parça Kürdistan da büyük tehlikelerin altındaydılar ... Biz bugüne kadar birlik olamadık. Her birimiz farklı gruplara bölünmüştük. Mücadelemiz ve fikirlerimiz bir değildi. Kürdistan dört parçaya bölünmüştü. Bu gruplarla da binlerce parçaya bölünmüştük. Ama bugün Önder Apo’nun vermiş olduğu siyasi mücadele ile dindar kesimi, demokrat kesimi ve sosyal kesimini bir araya getirmiştir.” şeklinde konuşma yaptığı,
ii.9/10/2015 tarihinde Hakkâri merkezinde yapılan bir gösteridebaşvurucunun da aralarında olduğu bir grubun "Biji serok apo, gençlik aponun fedaisinidir, baskılar bizi yıldıramaz, direne direne kazanacağız." şeklinde sloganlar attığı,
iii. Öldürülen bir terörist için 13/1/2016 tarihinde Hakkâri'de düzenlenen cenaze töreninde yaptığı konuşmada "Biz bu hareketin adını koymuştuk. Bu hareket affedilecek bir hareket değil. O devlet ki tarihi kan üzerine kurulmuş acımasızlık üzerine kurulmuş ... Şunu iyi bilsin ki ne kadar kalbinize düşmanlık girse de kürt halkı bir kez daha şehitlerine sahip çıkacak. Bundan sonra da onlar bu şekilde ki katliamlarına karşı siz daha fazla kendi davanıza sahip çıkın." şeklinde ifadeler kullandığı tespit edilmiştir.
71. Anılan konuşmalar, PKK'nın -başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari ili de dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde terör saldırılarını artırdığı ve PKK'dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği üzerindeki riskinin ağırlaştığı bir dönemde ve genellikle bu şiddet olaylarının yaşandığı bölgede yapılmıştır (bkz. §§ 8, 9).
72. Ayrıca başvurucunun 28/8/2016 tarihinde, hendek olayları kapsamında güvenlik güçleriyle teröristler arasında çıkan çatışmalar sırasında beraberindeki kişilerle birlikte güvenlik güçlerine yönelik saldırıları gerçekleştiren PKK/KCK terör örgütü mensuplarıyla görüşmeye gittiği, başvurucunun çatışmada sıkışan teröristleri kurtarmak için canlı kalkan olmaya çalıştığı ve bu sırada polisle çatışan teröristlerin kaçtığı ileri sürülmüştür.
73. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alarak bu konuşmaların yapılmasını suç işlendiğine dair bir belirti olarak kabul etmelerinin temelsiz olduğu söylenemez.
74. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
75. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
76. Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 26).
77. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olmasuçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tiplerindendir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), § 148). İsnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır.
78. Bunların yanı sıra yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucuyu ifadesini almak üzere çağrı kâğıdıyla davet ettiği ancak başvurucunun bu çağrılara uymadığı görülmektedir. Ayrıca milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye verilmesi üzerine başvurucunun da mensubu olduğu HDP'nin Eş Genel Başkanı, yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla hiçbir milletvekilinin ifade vermeye gitmeyeceğini belirtmiştir (bkz. § 19). Dolayısıyla başvurucunun bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde soruşturma ve kovuşturma süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğu, bu nedenle devamlılık arz edebileceği söylenebilir.
79. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
80. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamındaki ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).
81. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle -Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanmasının ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.
82. Anayasa Mahkemesi; milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili verdiği Mehmet Haberal (B. No: 2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay (B. No: 2012/1272, 4/12/2013), Kemal Aktaş ve Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895, 2/1/2014), Gülser Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetlerini incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede bulunmamıştır.
83. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2) (bkz. §§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş (bkz. §§ 169, 170, 176) kararlarında başvurucuların "milletvekili olmaları dolayısıyla tutuklamanın ölçüsüz olduğu" yönündeki iddialarını -tutuklamanın hukukiliği bağlamında- incelerken yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulunmadığını ve milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmediğini belirtmiştir. AnayasaMahkemesi bu kapsamda yaptığı inceleme sonucunda, milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz olmadığını değerlendirmiştir.
84. AİHM'in de milletvekilleri hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23878/94-23879/94-23880/94, 26/11/1997, § 40).
85. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel olarak 2015 yılıile 2016 yılıarasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların bazılarının işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak "gerekli" olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
86. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki (suç tarihi ile tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu) bazı olaylara ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur.
87. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından yararlandığı sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı göz ardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli aşamadaki dosyalar için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları, ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden yaklaşık beş ay sonra tutuklanmıştır.
88. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesine müteakip Bakanlıkça dosyaların ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmesi, başsavcılıklarca dosyaların birleştirilmesi ve başvurucunun ifadesinin alınması için talimat yazılması veya çağrı kâğıdı çıkarılması gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 16-19). Dolayısıyla soruşturma süreci içinde soruşturma mercileri başta olmak üzere kamu makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin Demirtaş, §§ 173, 174; Gülser Yıldırım (2),§§ 160, 161).
89. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64; Selahattin Demirtaş, § 175; Gülser Yıldırım (2),§ 162).
90. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
91. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
93. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme talebinin "kısıtlama" kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, bu nedenlerle kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca soruşturma mercileri tarafından "kısıtlama" kararının kanunda öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, bu bağlamda incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin de engellendiğini iddia etmektedir. Başvurucuya göre soruşturma mercilerinin bu tutumu "silahların eşitliği" ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Başvurucu sonuç olarak tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
94. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
95. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
96. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§ 169-174.
97. Başvurucu, hakkındaki suçlamalarla ilgili olarak gerek gözaltında gerekse de Savcılıkta ayrıntılı bilgi verilmediğini, ifade işleme sırasında da dosyayı inceleme taleplerinin kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek reddedildiğini ileri sürmüş ancak kısıtlama kararının verildiği tarih ve sayısı ile kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir belgeyi veya bilgiyi dosyaya sunmamıştır. Bununla birlikte Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 22/11/2016 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
98. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, yasama dokunulmazlıklarıyla ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere ilişkindir. Bu fezlekeler ile fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının içeriğinin kısıtlama kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya müdafilerinin erişimine açık olmadığı yönünde herhangi tespit ya da iddia bulunmamaktadır. (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin Demirtaş, § 192; Gülser Yıldırım,§ 177). Öte yandan başvurucuya, Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi öncesinde üzerine atılı suçlamalar anlatılmış; başvurucu soruşturmanın siyasi olduğuna inandığı için ifade vermek istemediğini söylemiş; isnat edilen her bir eyleme ilişkin ayrıntılı sorulara cevap vermemiştir (bkz. § 21).
99. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamada bulunulduğu görülmektedir. Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 23). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında tutuklamaya sevk edilme süreci ile ilgili genel bir değerlendirme yaptığı ancak suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunmadığı, sorulan sorulara cevap vermeyeceğini ifade ettiği, sorgu sırasında hazır bulunan başvurucu müdafilerinin ise suçlamaların esasıyla ilgili ayrıntılı savunma yaptıkları görülmektedir (bkz. § 24). Hâkimlik, tutuklama kararında da tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 25). Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
100. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
101. Diğer taraftan başvurucu, kısıtlama kararının kanunda öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin engellendiğini ileri sürmüşse de 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda belirtilen "ifadelerini içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar"dan hangisine veya hangilerine erişiminin engellendiğini ortaya koyamamış; özellikle kısıtlamaya ilişkin kararın tarih ve sayısını bildirmemiştir.
102. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
103. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun kısıtlama kararı kapsamında olmayan bilgi ve belgelere erişiminin sağlanması için yetkili mercilere başvurduğuna ve bu girişiminin sonuçsuz kaldığına yönelik olarak somut olgulara dayalı bir iddia dile getirilmediği gibi UYAP üzerinden yapılan incelemede de böyle bir olguya rastlanmamıştır. Nitekim başvurucu müdafilerinin de sorgu sırasında, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere erişemedikleri ve bu nedenle tutuklama talebine karşı savunmalarını etkili bir şekilde dile getiremedikleri yönünde bir iddiaları olmamıştır. Dolayısıyla başvurucu, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere erişiminin engellendiği iddiasını temellendirememiştir.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle etkili bir savunma yapamadığı ve tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ile Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
105. Başvurucu; tutuklamaya dayanak oluşturan ve fezlekelerde belirtilen konuşma ve açıklamalarının ifade özgürlüğünün koruması altında olduğunu, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olarak Hükûmete ve onun siyasetinin ürünü olan uygulamalara yönelik siyasal söylem ve eleştirilerinin ifade özgürlüğü kapsamında en üst seviyede korunması gerekirken suçlamaya ve dolayısıyla tutuklamaya konu edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre mensubu olduğu siyasi partinin geniş bir seçmen kitlesine sahip olduğu yerlerde o bölgenin sorunlarını tartışmaya açması ve süregelen (silahlı) çatışmalarla ilgili olarak iktidarı güçlü bir şekilde eleştirmesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Başvurucu sonuç olarak ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
106. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
107. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 58-91). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş, §§ 199-201; Gülser Yıldırım (2),§§ 185-187).
108. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 23/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.