TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NİHAT AKDOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/29411)
|
|
Karar Tarihi: 23/5/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Bekir ÇAĞLAR
|
Başvurucu
|
:
|
Nihat AKDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Rıdvan KURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, milletvekili hakkında uygulanan yakalama, gözaltına
alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere
ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine
getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette
bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri, bölücü amaçları dolayısıyla
anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal
emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak
bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati
sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik
açılım süreci, çözüm süreci
ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi
gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden
itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde
azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden
artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim
olayları ve hendek olayları
olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27).
8. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından Şırnak il merkezi
ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde,
Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin
ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler
kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar
yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet
sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere
giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin
kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini
sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir.
Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik
görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı madde imha edilmiştir
(Gülser Yıldırım (2), §§ 28-33).
9. PKK'nın 2016 yılında, sadece başvurucunun seçim bölgesi olan
Hakkâri'nin Şemdinli ilçesinde gerçekleştirdiği terör saldırısında onu güvenlik
görevlisi olmak üzere on altı kişi hayatını kaybetmiş, on dördü güvenlik
görevlisi olmak üzere yirmi sekiz kişi de yaralanmıştır.
B. Başvurucunun Tutuklanmasına
İlişkin Süreç
10. Başvurucu, 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde Halkların
Demokratik Partisinden (HDP) Hakkâri milletvekili seçilmiştir. Başvurucu, hâlen
milletvekilidir.
11. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı dönemde
işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak Hakkâri Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
"Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili,
Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve
yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip
olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle ilgili Hakkâri
Cumhuriyet Başsavcılığınca dokuz ayrı fezleke düzenlenmiş ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine (TBMM)sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürlüğüne gönderilmiştir.
12. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin
olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun Hakkâri'de uygulanan sokağa çıkma yasağını
protesto eden grupla birlikte 25/12/2015 günü yürüyüşe geçtiği, belediye binası
önünde yaptığı basın açıklamasında "... Hükûmet
daha önce kendine rol model olarak aldığı Sri Lanka modelini uygulayarak Türk
siyasetini boğmak istiyor. Burada her bir vatandaş başına bir zırhlı araç
düşmektedir. Ülkenin iç savaşa girdiği bir yerde halkımızın demokratik dilek ve
taleplerini dile getirilmesine bile izin verilmiyor. Basın açıklaması yapan
milletvekili ve belediye başkanlarına müdahale ediliyor. Yolda yürüyen gençlere
yönelik saldırılar yapılıyor, muhabir haber yaparken polis tarafından gözaltına
alınıyor. Zırhlı aracın içinde 4 mahalle gezdirilerek darp ediliyor. Muhabirin
vücudunun birçok yerinde ezilmeler bulunmaktadır. Cezaevlerinde basın mensubu
yoktur diyen zihniyeti burada kınıyorum. Muhabire yapılan saldırıyı burada
nefretle kınadığımızı belirtmek istiyorum. Burada insan hakları çiğneniyor ve
hukuk yerle bir ediliyor.” şeklinde konuştuğu, bu eylemler bir bütün
olarak değerlendirildiğinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri
düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçunu oluşturduğu ileri
sürülmüştür.
ii. Hendek kazma eylemlerinin sonlandırılması amacıyla emniyet
güçlerince yapılacak olası müdahaleyi önlemek için mahalle girişinde kurulan
barikatlarda 3/11/2015 tarihinde çıkan çatışmada PKK/KCK terör örgütü mensubu
Z.K. isimli teröristin silah ve mühimmatlarıyla birlikte ölü olarak ele
geçtiği, teröristin kent merkezine geliş amacını bilmesine rağmen başvurucunun
olay gecesi ve ertesi günün gündüzünde olay yerine gelip ilgili kişilerle temas
kurarak öldürülen teröristin olayına ilgi gösterdiği, eylemin bir bütün olarak
değerlendirildiğinde terör örgütü propagandası yapmak suçunu oluşturduğu ileri
sürülmüştür.
iii. 11/11/2015 günü saat 15.45'te CODER (Cölemerk
Öğrenci Derneği) organizesinde PKK/KCK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan
üzerinde uygulanan sözde tecrit koşullarını ve Diyarbakır İli Silvan İlçesinde
PKK-KCK terör örgütü mensuplarına yönelik operasyonlar kapsamında ilçede
uygulanan sokağa çıkma yasağını protesto etmek amacıyla Hakkâri Üniversitesi
Eğitim Fakültesi binası bahçesinde toplanan yaklaşık otuz kişilik grup içinde
başvurucu Nihat Akdoğan'ın da bulunduğu, grubun "Önderine, şehidine, kendine, kimliğine sahip çık, şehid namırın (şehitler
ölmez), işgalci TC kürdistandan
defol." şeklinde slogan attığı, bu eylemler bir bütün olarak
değerlendirildiğinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme
yönetme bunların hareketlerine katılma suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
iv. 12/11/2015 tarihinde Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan
sözde tecrit koşullarını protesto amacıyla yasal olmayan yürüyüş düzenlendiği,
saat 12.20 sıralarında Hakkâri Belediye binası önünde toplanan ve aralarında başvurucununda bulunduğu yaklaşık yüz kişilik grubun beş
dakikalık oturma eylemi gerçekleştirdiği, oturma eylemi sırasında grubun
alkışlar eşliğinde "Biji serok apo
(yaşasın önder apo), şehid namırın,
Kürdistan TC'ye mezar olacak, Kürdistan faşizme mezar olacak."
şeklinde sloganlar attığı ve saat 12.45'te grubun dağıldığı, eylemin bir bütün
olarak değerlendirildiğinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri
düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, suçu ve suçluyu övme
suçlarını oluşturduğu ileri sürülmüştür.
v. 9/10/2015 tarihinde Hakkâri merkezinde Barış ve Demokrasi
Partisi (BDP) il binası önünde yaklaşık yüz elli kişilik grubun önünde sarı
renkte, bölücü terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'a ait poster ve "Komploya navretewi ya li di ji
kurdan, u sarokatiye Em şermezar
dikin (Kürtlere ve önderliğe karşı yapılan uluslararası komployu
kınıyoruz)." yazılı pankart bulunduğu hâlde yürüyüşe geçtiği, akabinde
başvurucunun da içinde bulunduğu grubun "Biji serok apo, gençlik
aponun fedaisinidir,
baskılar bizi yıldıramaz, direne direne kazanacağız." şeklinde
sloganlar attığı, eylem bir bütün olarak değerlendirildiğinde kanuna aykırı
toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine
katılma suçu ile suçluyu övme suçlarını oluşturduğu ileri sürülmüştür.
vi. 10/102015 günü saat 15.15'te şehrin değişik caddelerinden
yürüyüşe geçen grupların Hakkâri Belediye binası önüne geldiği, buradaki yolu
trafiğe çift taraflı kapattığı, başvurucunun da bu kalabalık grubun içinde yer
aldığı ve Ankara Tren Garı'nda meydana gelen patlama ile ilgili olarak bir
basın açıklaması yaptığı, sonrasında bu grubun saat 15.30 sıralarında dağıldığı
iddia edilmiştir. Düzenlenen yürüyüş bir bütün olarak değerlendirildiğinde
kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme ve bunların
hareketlerine katılma suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
vii. Öldürülen bir terörist için 13/1/2016 tarihinde Hakkâri'de
düzenlenen cenaze töreninde başvurucunun "Biz
bu hareketin adını koymuştuk. Bu hareket affedilecek bir hareket değil. O
devlet ki tarihi kan üzerine kurulmuş acımasızlık üzerine kurulmuş, bizim
insanımız 12 kardeşimiz Van’da bahtsız bir şekilde, dediler ki uykuda ki
kimseleri öldürdünüz. 12 kardeşimizi dedikleri gibi teker teker yakalayıp infaz
ettiler... Şunu iyi bilsin ki ne kadar kalbinize düşmanlık girse de kürt halkı bir kez daha şehitlerine sahip çıkacak. Bundan
sonra da onlar bu şekilde ki katliamlarına karşı siz daha fazla kendi davanıza
sahip çıkın." şeklinde konuşma yaptığı belirtilmiştir. Yapılan
konuşma ve cenaze töreni bütün olarak değerlendirildiğinde bunun kanuna aykırı
toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine
katılma suçunu oluşturduğu ileri sürülmüştür.
viii. 26/8/2016 tarihinde Yüksekova'da sokağa çıkma yasağı ilan
edilmesi üzerine terör örgütü mensuplarınca ilçede barikatlar kurulup hendekler
kazıldığı polisle çatışmalar yaşandığı, Yüksekova'da olan bu olayları protesto
etmek amacıyla 28/8/2016 tarihinde Hakkâri merkezinde de barikatlar kurulup
hendekler kazıldığı, polis araçlarına ve iş makinelerine silahla ateş edilip el
yapımı patlayıcı ve taşla saldırıldığı, güvenlik güçlerince bu olaylara
müdahale edildiği, başvurucu ve beraberindeki kişilerin ise bu saldırıları
gerçekleştiren PKK/KCK terör örgütü mensuplarıyla görüşmeye gittiği,
başvurucunun çatışmada sıkışan teröristleri kurtarmak için canlı kalkan olmaya
çalıştığı ve bu sırada polisle çatışan teröristlerin kaçtığı ileri sürülmüştür.
Hakkari Haber TV isimli sitede bu olaylarla ilgili "HDP’li Akdoğan, halkını bombalayanın
meşruiyeti yok" başlıklı bir haber yayımlandığı, haber
içeriğinde HDP Hakkari Milletvekili Nihat Akdoğan başkanlığında HDP ve
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) temsilcileriyle ile sivil toplum örgütleri
üyelerinden oluşan heyetin Hakkâri'nin Merkez ilçesinde, iki mahallede
incelemelerde bulunduğu belirtilip başvurucunun gelişen operasyonlara karşı öz
yönetim ilanlarının yapıldığını ifade ettiği konuşmasında "Öz yönetim ilanı arkadaşlarımızın, hareketimizin ve HDP’nin de yanında durduğu desteklediği bir irade
beyanıydı. Ama maalesef AKP hükümeti KCK operasyonlarında olduğu gibi tekrardan
siyasi soykırım operasyonları düzenleniyor, biryandan tecrit politikası yürütülürken,
diğer yandan coğrafyamızın yakılıp yıkılması, evlerin ateşe verilmesi söz
konusudur. Halkımıza ve yöneticilerimize yönelik bir gözaltı ve tutuklama
furyası başlatıldı. İşte geldiğimiz noktada da halkımız kendisine yönelik
AKP’nin gözaltı furyasına karşı kendi mahallesinde güvenliğini sağlamaya
çalışıyor. Öz yönetim bugün Türkiye’nin de tarafı olmak istediği AB’nin yerel
yönetimler şartıyla aynıdır.” şeklinde beyanda bulunduğunun tespit
edildiği belirtilmiştir. Savcılığa göre Abdullah Öcalan tarafından kaleme
alınan KCK Sözleşmesi'nde öz yönetimin yer aldığı, PKK/KCK terör örgütü
yöneticilerinden H.O.nun birçok bölgede öz yönetim
ilan edilmesi konulu demecinden sonra 14/8/2015’te DBP Hakkâri il Başkanlığınca
da öz yönetim ilan edildiği, akabinde bazı mahallelerde öz savunma adında
illegal silahlı birimler kurularak silahlı eylemler yapıldığı, başvurucunun da
gerek kendi adına gerekse HDP adına öz yönetimi benimseyip desteklediklerini
söyleyip öz savunma diye kurulan birimlerdeki şahısların yaptıkları silahlı
eylemlere karşı emniyet güçlerinin yapmış olduğu operasyonları eleştirdiği,
ilgili mahallelerde bu konularda temaslarda bulunarak terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
ix. 6/5/2015 tarihinde bir Kültür Merkezinde yapılan Şehit Arin Mirkan ve Şehit Navdar Colemêrg eğitim devreleri sertifika törenine başvurucu ile
çok sayıda davetlinin katıldığı, başvurucunun burada "Kürt gençlerini ne kadar öldürseler öldürülsün atalarından, anne
ve babalarından ama en önemlisi PKK hareketinden aldıkları köklü eğitimle
sertifikalarını da bir devrim niteliğinde almış bulunuyorlar. İnsan Arin Mirkan (Kobani'deki
çatışmalar sırasında düzenlediği intihar saldırısında ölen YPG mensubu) ve Navdar Colemêr’in (gerçek adı S.Ç. olan ve Kobani'deki çatışmalar sırasında ölen YPG mensubu) isimlerini duyunca tüyleri diken diken
oluyor. Kürt halkının dar zamanlarında kaldığı Kobani
savaşında kahramanca savaşarak şehit düşmüşlerdir. Sadece Kobani
de değil. Dört parça Kürdistan da büyük tehlikelerin altındaydılar. Ama
kardeşimiz Arin Mirkan kapitalist sisteme özellikle
Kürdistan halkı için bu sisteme dur demiştir. Görüldüğü gibi büyük bedeller
verilmiştir. Biz bugüne kadar birlik olamadık. Her birimiz farklı gruplara
bölünmüştük. Mücadelemiz ve fikirlerimiz bir değildi. Kürdistan dört parçaya
bölünmüştü. Bu gruplarla da binlerce parçaya bölünmüştük. Ama bugün Önder Apo’nun vermiş olduğu siyasi mücadele ile dindar kesimi,
demokrat kesimi ve sosyal kesimini bir araya getirmiştir.” şeklinde
konuşma yaptığı ileri sürülmüştür.
x. 19/6/2015 tarihinde Suriye'nin Kobani
bölgesinde, DAEŞ terör örgütü ile girdikleri çatışmada öldürülen YPG terör
örgütü üyeleri N.H. ve N.A.nın
Hakkâri’de toprağa verilmesi nedeniyle düzenlenen cenaze törenine başvurucunun dakatıldığı ve ailelere başsağlığı dilediği, başvurucunun
cenazeler toprağa verilene kadar törende bulunduğu ileri sürülmüştür.
xi. Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) PKK'nın Irak'taki
kamplarına gerçekleştirdiği hava operasyonlarını protesto etmek için 25/07/2015
tarihinde iki saat oturma eylemi düzenlendiği, bu eylemde açıklamada bulunan
başvurucunun "... AKP hükümetinin tek
bir isteği var. Rojavadaki Kürt kantonlarının
birleşmemesi adına elinden geleni düne kadar yaptı başarılı olamadı. Ama ne
zaman ki, Kürt hareketi, YPG, insanlık hareketi sadece Kürtler adına değil,
sadece bir mezhep adına değil, o coğrafyadaki tümü hakların adına o soysuzlar
çetesini Grespi de çıkarttığından beri AKP hükümeti
hem Kürt siyasetine karşı, hem oradaki PYD'ye karşı bir düşmanlık siyasetini izlemeye başladı.
Suruç'taki bombalama olayından partinin PM üyesi, eski ilçe Başkanı, onlarca
parti çalışanımız ve hayatını kaybeden her 32 vatadaş
da nihayetinde bu hareketin sempatizanları, bu harekete oy veren ve bu harekete
gönüldeş olan insanlardı." şeklinde açıklama yaptığı, ayrıca Başbakan
Yardımcısı'nın"Suruç'taki patlamada hiç HDP'li ve DBP'li yoktu." sözlerine karşılık
başvurucunun konuşmasında " ... Özellikle
Cumhurbaşkanı yeni hükümet kurulmasını ve halkın yeni iradesini görmek
istemiyor. 2 gündür Kilis'in karşısındaki Crablus'a
yönelik saldırılar yapıyor. Asıl amacı kamuflaj etmek, manife
etmektir. Buradaki asıl amacın Kürtler olduğunu, barış süreci olduğunu
halkımızın iyi bilmesi gerekiyor." şeklinde beyanda bulunduğu
ileri sürülmüştür.
xii. 23/8/2015 tarihinde Hakkâri'de sözde öz yönetim ilan edilmesi kapsamında
başlatılan soruşturma sürecinde Belediye Başkanı D.H. ve N.Ç.nin
tutuklanmasını protesto etmek amacıyla yapmış olduğu basın açıklamasında
başvurucunun "Türkiye'de hukukun ne
kadar çiğnendiğinin, ne kadar siyasallaştığının en
bariz örneğini bugün burada yaşıyoruz. Halkın iradesini tanımayan bir
zihniyetle karşı karşıyayız. Biz yerel demokrasinin güçlenmesi gerektiğini, Türkiye'nin
demokratikleşmesi gerektiğini söylüyoruz. Bugün tek kişinin söylemiyle harekete
geçen hukukun siyasallaştığını, bu hukukun Türkiye'nin geleceğini kararttığını
söylemek istiyoruz. Bugün bu halk size bir demokrasi dersi vermek istiyor. Türkiye'nin
her yerinde bu halk kendi öz iradeleriyle yönetilmek istiyor. Bu siyasi bir
soykırım operasyonudur. Bu halkın iradesini tanımamadır... Sizin düşündüğünüz
gibi biz düşünmüyoruz. Biz Türkiye’nin parçalanmasından yana değiliz.
Türkiye’nin demokratikleşmesine inanıyoruz... Sadece arkadaşlarımızın söylediği
bu yerel yönetimin yerel demokrasinin buradaki iradenin kabul edilmesi
gerekiyor. Arkadaşlarımızın talebi isteği bu idi. Arkadaşlarımız 302. Maddeden
yargılandılar ve tutuklandılar, Dolayısıyla çok özgün olduğumuzu belirtmek
istiyoruz. Ama bu irade yoluna devam edecektir... biz Türkiye’nin
demokratikleşmesi adına büyük bedeller ödüyoruz. Ama bu yolda asla ve asla geri
dönmeyeceğiz... Biz irademizin arkasındayız. Siz o iradeyi tanımazsanız yerel
demokrasinin güçlenmesinin önünde engel olursanız biz de sizi tanımayız. Bu
ülkede demokrasi bir kişinin kazanıp kazanmamasına bağlı değildir. Bu ülkeye
demokrasi gelecekse hepimiz kazanmak zorundayız.” şeklinde konuştuğu
ileri sürülmüştür.
xiii. Şırnak ve Cizre ilçelerinde 4/9/2015 tarihinde, güvenlik
nedeniyle başlatılan sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek için 12/9/2015
tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu yüzlerce kişinin HDP il binası
önünde yürüyüşe geçtiği, grubun "Bijî berxwedana Cîzirê", "Yaşasın
Cizre’nin direnişi", "Direne
direne kazanacağız." ve "Susma,
sustukça sıra sana gelecek." şeklinde sloganlar attığı, Hakkâri
Belediyesi önünde son bulan yürüyüş sonunda başvurucunun yaptığı basın
açıklamasında "Cizre'deki halkımızın
talepleri bugün hepimizin hem HDP'nin, hem DBP'nin, aslında bu siyasetin içerisinde yer alan bütün
bileşenlerin kabul ettiği metinlerdir, kabul ettiği tüzüklerdir. Ama maalesef
tam 9'uncu güne girmesine rağmen, AKP hükümeti bugünkü Başbakan orada hayatını
kaybeden 22 sivili hiç görmüyor ve bir başsağlığı bile dilemiyor. Sarayın
başkan olamamasından kaynaklı Kürtlere karşı topyekün bir savaş yapılıyor."
şeklinde konuştuğu, aynı gün öğle saatlerinde ise başvurucunun çatışmada
öldürülen PKK’lı D.K. için taziye ziyareti yaptığı ve burada yaptığı açıklamada
"Biz kalıcı barış için çaba
gösterirken, büyük bir savaş patlak verdi. Savaşın önüne geçmek için canlı
kalkan olan insanlarımıza gaz bombası ile saldırıyorlar. Hakarete uğruyorlar.
Bu siyasetin geldiği noktayı gösteriyor. Bu Ortadoğu coğrafyasının bir
gerçekliğidir. Hitler Almanya’da iktidara gelmeden önce 10 yıl için yetki
istedi. Hitler iktidara geldikten sonra çok sayıda insan öldü. İnsanlar
kırımdan geçirildi. AKP’de 13 yıldır iktidardadır hala 2023 ve 2071 planlarını
yapıyorlar. Ancak bu faşizme dayanan bir halkın kırılmasını öngören bir
zihniyettir. O yüzden halkımız hem Türkiye’de hem de Rojava’da
büyük bir direniş sergilemektedir. Biz bu faşizme itiraz ediyoruz”
şeklinde beyanda bulunduğu ileri sürülmüştür.
xiv. 16/5/2007 ile 22/5/2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen
PKK KONGRA-GEL terör örgütünün 5. Genel Kurulunun Sonuç Bildirisi'nde ilan
edilen, KCK terör örgütü yapılanmasının örgütün amacı doğrultusunda tabana
yayılması amacıyla silahlı terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan'ın ortaya
koyduğu dörtayaklı paradigmanın kent meclisleri, demokratik siyaset akademisi,
demokratik toplum kongresi ve kooperatifler hareketinden oluştuğu,
başvurucunun da demokratik toplum kongresi eş başkanı olduğu ve hâlen bu görevi
yürüttüğü, bir siyasi partinin milletvekili olan başvurucunun siyasi faaliyet
görünümü adı altında gerçekleştirdiği, soruşturma dosyasında belirtilen ve
hemen hemen hepsi şiddet içeren eylemlerinin salt siyasi faaliyet kapsamında
görülemeyeceği ve düşünülemeyeceği, eylemlerinin bir bütün hâlinde silahlı
terör örgütü üyeliği suçunu oluşturacağı ileri sürülmüştür.
13. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının
artması dolayısıyla (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-27) siyasi çevrelerde
ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda
yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifi TBMM Başkanlığına 12/4/2016 tarihinde
sunulmuştur. Bu teklif hâlihazırda Adalet Bakanlığında (Bakanlık),
Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla
ilgili olarak Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu
dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini
öngörmektedir.
14. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen
20/5/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen
geçici 20. madde ile "Bu maddenin
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya
soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet
başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri
hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet
komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması
amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü getirilmiştir.
15. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla
maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 11) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve
Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM
Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması
amacıyla yetkili merciine iade edileceği öngörülmüştür.
16. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
(AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi
(MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55 milletvekiline
ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili olarak yasama
dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar gereği için
ilgili mercilere iade edilmiştir.
17. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki dokuz ayrı fezlekeye konu
olan soruşturma dosyaları da Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla
2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası
için Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) gönderilmiştir.
18. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu soruşturma
dosyalarından yedi tanesi 2016/1527 sayılı dosyada birleştirilmiş ve
soruşturmaya devam edilmiş, böylece ayrı ayrı fezlekelerde suça konu edilen tüm
fiillerin birlikte değerlendirilmesi mümkün hâle gelmiştir.
19. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma
makamları tarafından her bir fezlekeye konu soruşturma için ayrıçağrı
kâğıdı gönderilmek suretiyle Savcılığa davet edilmiş, çağrı kâğıtları
başvurucuya 30/6/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ancak başvurucu bu çağrıya
uymamıştır. Bu sürecin öncesinde -dokunulmazlıklara ilişkin Anayasa değişikliği
teklifinin TBMM Başkanlığına sunulmasından sonra- HDP Eş Genel Başkanı
Selahattin Demirtaş 9/4/2016 tarihinde TBMM'de yaptığı grup konuşmasında "Biz mahkemelerde süründürüleceğiz, yok öyle bir
şey. Sunu da net olarak söyleyeyim: Bu hafta öbür hafta dokunulmazlıklarımızı
kaldırabilirler. Fakat tek bir arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye
gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa kendileri bilirler. Bu iş öyle kolay
olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı kaldırırız, tereyağından kıl çeker
gibi bunları mahkemenin önüne atarız. Yok öyle yağma!" şeklinde
ifadeler kullanmıştır.
20. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı "Şüphelinin, çağrı [üzerine] Cumhuriyet başsavcılığımıza gelmediği, kendisine
çağrı yapılamadığı, tüm aramalara kendisine ulaşılamadığı anlaşılmakla, şüpheli
hakkında 5271 sayılı CMK'nın [Ceza
Muhakemesi Kanunu] 94. maddesi [gereği]
YAKALAMA EMRİ düzenlenmesine"
karar verilmesi talebiyle Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğine başvurmuştur.
Hâkimliğin 4/11/2016 tarihli kararı ile başvurucu hakkında "kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri
düzenleme yönetme bunların hareketlerine katılma, suçu ve suçluyu övmek, terör
örgütü propagandası yapmak, silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından,
Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yapıldığı, şüpheli
hakkındaki var olan soruşturma dosyasından, şüpheliye usulüne uygun davetiye
çıkartıldığı, ayrıca kolluk görevlileri tarafından da şüphelinin mevcutlu
olarak hazır edilmesi talimatı verildiği, şüpheliye çıkarılan gerek davetiyenin
gerekse kolluk aracılığı ile mevcutlu olarak getirtilmesi işlemlerinin sonuçsuz
kaldığı, tüm aramalara rağmen kendisine ulaşılamadığı"
gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 94.
maddesi uyarınca yakalama emri düzenlenmesine karar verilmiştir.
21. Yakalama kararı uyarınca başvurucu 7/11/2016 tarihinde
yakalanarak gözaltına alınmış ve aynı gün, hakkında soruşturma işlemlerinin
yürütüldüğü Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına getirilmiştir. Başvurucunun
ifadesinin alınması işlemi sırasında Baro tarafından görevlendirilen müdafi
hazır bulunmuştur. İfade tutanağında ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen
suçlamaların başvurucuya açıklandığı belirtilmiştir. Başvurucu suçlamalarla
ilgili olarak "Ben savunma yapmak
istemiyorum. Demokrasinin olduğu ülkelerde halkın seçtiği kişilerden halk hesap
sorar ... Buradaki bizim tek karşı olduğumuz anayasa aykırı bir girişimin
olmasıdır. Yoksa biz yargıya ifade vermekten kaçınmıyoruz... Biz bu iradenin
yargılanmasını kesinlikle kabul etmediğimiz için ifade vermek istemiyoruz.
Yargı merci siyasetçiler için halk olmalı, yasama faaliyeti biten milletvekili
bir yere kaçmıyor, gidip ifadesini veriyor ve şu an da veren var."
demiş ve bundan sonra sorulan tüm sorulara "savunmam yoktur." şeklinde beyanda bulunarak
suçlamalara ilişkin bir açıklama yapmamış, cevap vermemiştir. Müdafi ise
başvurucunun dokunulmazlığının Anayasa'ya aykırı olarak kaldırıldığını iddia
ederek serbest bırakılmasını talep etmiştir.
22. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı 7/11/2016 tarihinde "silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla, suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut
delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi"
gerekçesine dayanarak tutuklanması istemiyle başvurucuyu Hakkâri Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir.
23. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen
suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. Bu bağlamda
başvurucunun silahlı terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu
dört ayaklı paradigmada belirtilen Demokratik Toplum Kongresi eş başkanı olduğu
ve bu görevi yürüttüğü, başvurucunun çeşitli tarihlerde düzenlenen kanuna
aykırı gösteri ve yürüyüşler ile terör örgütü üyelerinin cenaze törenlerine
katıldığı, 28/8/2015-29/8/2015 tarihlerinde Kıran Mahallesi'nde polislerle
çatışan teröristlerin sıkıştıkları sırada canlı kalkan olmaya yeltenen
başvurucunun teröristlerin olay yerinden kaçmasına yardım ettiği ileri
sürülmüştür. Son olarak yazıda başvurucunun çeşitli tarihlerdeki konuşmalarına
atıf yapılmıştır.
24. Anılan yazı, sorgu işlemi öncesinde Hakkâri Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya
isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada
başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikteki ifadesinde
"... Partim Halkların Demokratik
partisi (HDP) 7 haziran 2015 genel seçimlerinde 80 milletvekili ile parlementoya girmiştir, demokratik siyaset yoluyla ve
sandık iradesiyle AKP'nin tek başına iktidar olmasını ve tek başına Anayasa
yapmasını engellemiştir... başkanlık adı altında dikta rejimine ulaşabilmesi
için önündeki tek engel HDP'dir, partimizin 1 kasım
seçimlerinde de barajı aşarak 59 milletvekili ile parlementoya
girmesi ERDOĞAN'ın tek başına Anayasayı değiştirme
çoğunluğuna ulaşmasını birkez daha engellemiştir...
bizleri 10 yıllarca geriye götürecek uygulamalar ile açık bir şekilde
görmekteyiz, bizler seçilmiş halk temsilcileriyiz, şahsımızı değil bizi seçen
seçmen kitlelerini temsil ederiz, şuanda da yasamanın meclisin dokunulmazlığına
sahip bir üyesi milletvekili sıfatıyla karşınızdayım, benim temsil ettiğim bu
kimliğe ve halkımın iradesine saygısızlık yapılmasına izin vermem mümkün
değildir, ben adil ve tarafsız bir yargı huzurunda hesap vermekten asla
çekinmiyorum, veremeyeceğim hiçbir hesabımda yoktur, ülkemizde yargının
saygınlığı ayaklar altındayken düğmesiz olan cüppelerini iliklemeye çalışan
böylesi bir siyasi yargılamanın öznesi olmayı da asla kabul etmiyeceğim,
şahsınıza ve kişiliğinize yönelik hiçbir tereddütüm
ve saygısızlığım yoktur, ancak şahibeler ile dolu bir
siyasi geçmişe sahip olan ERDOĞAN'ın emretti diye
başlatılan bu yargı tiyatrosunda figüran olmayı kabul etmiyorum, soracağınız
hiçbir soruya cevap vermeyeceğim, yapacağınız hiçbir yargılama faaliyetinin
adil olacağına inancım yoktur... sizden hiçbir talebim ve beklentim yoktur,
siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorguyalabilir."
şeklinde beyanda bulunmuş ve kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin bir
açıklama yapmamıştır. Başvurucunun müdafileri ise suçlamaları kabul etmemiş,
yapılan işlemlerin hukuka uygun olmadığını belirterek başvurucunun doğrudan
veya gerekli görülürse adli kontrol hükümleri uygulanarakserbest
bırakılmasını talep etmişlerdir.
25. Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğinin 7/11/2016 tarihli kararı ile
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
verilmiştir. Kararda, başvurucuya isnat edilen eylemlere ilişkin olarak da bazı
değerlendirmelere yer verilmiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun 9/7/2015 ile 13/1/2016 tarihleri arasında
Abdullah Öcalan posterlerinin açılıp Abdullah Öcalan lehine sloganların
atılması suretiyle terör örgütü propagandasına dönüşen birden çok yürüyüş ve
toplantıya katıldığı belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun Kıran Mahallesi'nde polisle çatışanörgüt
mensupları için canlı kalkan olarak örgüt mensuplarının kaçmasına sebebiyet
verdiğine değinilmiştir.
iii. Başvurucuya isnat
edilen tüm bu fiillerin silahlı terör örgütü ile bağ oluşturacak şekilde
süreklilik ve yoğunluk oluşturduğu değerlendirilmiştir.
26. Kararda, yukarıdaki olaylara atfen tutuklamanın ön koşulu
olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtildikten sonra tutuklama
nedenlerinin varlığına ilişkin olarak "şüphelinin
üzerine atılı suçun CMK 100/3. maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu ve
bu nedenle tutuklama nedeninin var sayıldığı,söz
konusu suça ilişkin olarak ön görülen ceza miktarının üst sınırı dikkate
alındığında ... adli kontrol hükümlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı
anlaşılmakla tutuklama tedbirinin bu aşamada isnat edilen suç ile ölçülü ve
orantılı olacağı" değerlendirmesine yer verilmiştir.
27. Başvurucu 10/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. Yüksekova Sulh Ceza Hâkimliği 20/11/2016 tarihinde itirazın kesin
olarak reddine karar vermiştir.
28. Anılan karar 23/11/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
29. Başvurucu 30/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
30. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığının 22/11/2016 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü
propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
31. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen dokuz ayrı
fezlekedeki on dört ayrı eylem (bkz. § 12) suçlamaya
konu edilmiştir. Savcılık, suçlamaya konu olaylarla ilgili dosyaların bir bütün
olarak değerlendirilip suç nitelendirilmesi yapılması yoluna gidildiğini
belirttikten sonra başvurucuya yöneltilen suçlamalara ilişkin hukuki
değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmeler özetle şöyledir:
"... TCK 314/2 maddesinde silahlı örgüte
üye olma suçu bakımından korunmak istenen hukuki yarar gözönünde
tutulduğunda devletin ülkesinin ve ulusun bütünlüğü ve egemenliğin anayasal
düzenin ve kişi güvenliğinin korunmasının olduğu ... şüphelinin de KCK'nın söylemlerinde basın açıklamalarında KCK'nın talimatlarından bahsettiği, sözde ana sözleşmede
yer alan hükümlerini anlattığı, örgüt üyeliği için aranan, örgüte hakim olan hiyerarjik gücün emrine girdiğinin görüldüğü, nitekim
birkaç konuşmasında ertesi gün şu saatte şurda
toplanacağız şeklinde beyanlarda bulunarak daha önce PKK/KCK terör örgütünün
yayın ve haber ajanslarının talimatlarını dile getirdiği, bunun en açık
göstergelerinden biri de 16-22 mayıs 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen
PKK KONGRA-GEL terör örgütünün 5. Genel kurulunun sonuç bildirisinde ilan
edilen KCK terör örgütü yapılanmasının örgütün amacı doğrultusunda tavana
yayılması amacıyla silahlı terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan'ın ortaya
koyduğu 4 ayaklı paradigma; 'kent meclisleri, demokratik siyaset akademisi,
demokratik toplum kongresi ve kooperatifler hareketinden' oluştuğu, şüphelinin
de demokratik toplum kongresi eş başkanı olduğu ve halen bu görevi yürüttüğü,
Bir siyasi partinin milletvekili olan
şüphelinin siyasi faaliyet görünümü adı altında gerçekleştirdiği dosyamızda
yansıyan ve hemen hemen hepsi şiddet içeren eylemlerinin salt siyasi faaliyet
kapsamında görülemeyeceği ve düşünülemeyeceği, eylemlerinin bir bütün halinde
silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içindeyer
alma suçunu oluşturacağı,
Şüphelinin ... 14 ayrı eyleminin olduğu,
eylemler arasında terör örgütü propaandası yapmak,
terör örgütü üyelerinin cenazelerine katılıp suç ve suçluyu övmek, kanuna
aykırı gösteri ve yürüyüş düzenlemek, ancak bunlardan da önemlisi 28-29/08/2015
tarihinde kıran mahallesinde PKK/KCK terör örgütü mensuplarınca açılan hendek
ve barikatların arkasından polislerle çatışmaya giren teröristlerin
sıkıştıkları ve öleceklerini anladıkları anda çatışmayı durdurmak için canlı
kalkan olmaya çalışması, bu hususun dosyadaki polis telsiz konuşmalarına
yansıdığı, canlı kalkan olmaya kalkışması esnasında hendek arkasında polis ile
çatışan teröristlerin olay yerinden kaçtıkları, şüpheli Nihat Akdoğan'ın bu
şekilde teröristlerin kaçmasına yardım ettiği, şüphelinin 14 ayrı eyleminin
zaman aralığı ve sıklığı ile birlikte bir bütün halinde düşünüldüğünde örgüt
üyeliği suçunun sabit olduğu, tüm suçlarının örgüt üyeliği içerisinde
eriyeceği, örgüt üyeliğiinin temadi eden suç olduğu,
şüphelinin yakalanması ile temadinin sona erdiği, yakalamadan önceki eylemlerin
üyelik kapsamında değerlendirileceği ve tek suç olacağı [anlaşılmıştır.]"
32. Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesi 22/11/2016 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/249 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır. Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesi, kamu güvenliği
gerekçesiyle davanın nakline dair Yargıtayın kararı
doğrultusunda aynı tarihte dava dosyasının Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine; bu karar ile birlikte başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına da karar vermiştir.
33. Bunun üzerine yargılamaya Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesinde E.2017/63 sayılı dosyası üzerinden başlanmıştır. Davanın ilk
duruşması 26/4/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu savunmasında aşağıdaki
şekilde beyanda bulunmuştur:
"... Öncelikle yasama sorumsuzluğumun ve
yasama faaliyetlerimin devam ettiğini belirtmek isterim. Anayasa mahkemesinin
Aralık 2013 Mustafa Balbay kararında seçilmiş milletvekilinin, yasama
faaliyetine katılmasının önlenemeyeceğini, bunun demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun olmadığını vurgulamıştır ... Buda hiç kuşkusuz kişinin
seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla, yetkisini fiilen kullanabilmesini
gerektirir. Bu bağlamda seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetlerine
katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil, aynı zamanda
seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına da yönelik bir müdahale
teşkil edebilir diyor.
... Ben siyasi bir partinin parti meclis
üyeliğini yapmışım, delagasyonu olmuşum, şu anda da
milletvekiliyim, yaptığım partimi överken, örgüt propagandası olarak kayıtlara
geçmiş. Örgüt propagandası diye çevirisi yapılmış ve bugün bunun hukuk
olduğunu, adalet olduğu idda ediliyor. Bu yanlış.
... Bugün sayın heyet, özellikle bütün
dünyanın kabul ettiği, hukuk geriye işlemez, bunu avukat arkadaşlarımızda dile
getirecekler, bizim yaptığımız çalışmalar şu andaki fezleke olarak karşımızda
duran 2015, peki dokunulmazlığın kaldırıldığı sürece bakarsanız hukuk geriye
doğru işletiliyor. Ben 2015 'te yaptığım açıklamadan dolayı, yasama
faaliyetlerim ve sorumsuzluğum devam ettiğine rağmen, bugün bunların hepsi gözardı edilerek ben bugün mahkemenin karşısına çıkıyorum,
ifade vermeye çalışıyorum. Bu her şeyden önce, bunu bütün samimiyetimle
söylüyorum, halkın iradesine bir nezaketsizlik olduğunu özellikle belirtmek
istiyorum.
... Özellikle orada birçok yerde geçen, işte
basın açıklamaları, yürüyüşler, oturma durumu eylemleri gibi, demokratik
değerleri hukukun üstünlüğünü kabul etmiş bütün ülkelerde basın açıklamaları,
oturma eylemleri, yürüyüşler engellenemez haklardandır. Eğer basın açıklaması,
yürüyüş ya da oturma eyleminin düzenleneceği ilde sıkıyönetim, olağanüstü hal ya da sokağa çıkma yasağı ilan edilmemişse, keyfi bir
taleple bu haklar engellenemez, engellenmemeli. Engellenirse başta da
belirttiğimiz gibi hukuk devletinin değerlerinden uzaklaşmış bulunuruz. Şimdi bunlardan
hiçbiri, kendi ilimle ilgili söylüyorum, bunların hiçbiri uygulanmazken,
bizlere müdahale edilmiş olması, keyfiyetçi bir anlayışı göstermiyor mu? ...
Sayın heyet, basın açıklamaları, yürüyüşler ya da oturma eylemleri, karar merci
bizler değiliz. Bizler nihayetinde seçilmiş olduğumuz illerimizi temsil ederiz.
Kurumlar vardır ve kararları kendileri verirler. Bir vekilin şöyle yapın, böyle
olsun diye bir dayatması olabilir mi, olamaz. Çünkü o kararlar kurumların ortak
kararlarıdır. Hangi pankartın olacağını biz bilemeyiz ki çıkıp bunu bütün diğer
bütün siyasi partiler için de söylüyorum, şunu çıkıp şu pankart hazırlanacak,
şöyle yapacak, böyle yapacak, hiçbir partinin il başkanından tutun, belediye
başkanlarına, milletvekillerine, bakanlarına kadar hiç kimsenin böyle bir
dayatması olamaz. Diğer bir şey özellikle bu basın açıklamalarıyla ilgili
polisin müdahale etmediği, bakın bunun tanığıyım sayın hakim
bey. Orada yazılanlardan hiçbir tanesinde, bütün samimiyetim ile söylüyorum,
müdahale edilmeyen hiçbir tanesinde hiç bir sorun
ortaya çıkmadı.
... Basın açıklamalarının hepsinin amacı
kimseyi övmek değildir. Sadece gidişatın gidişat olmadığına dikkat çekmektir.
Kimin hangi değerde olduğunu halkımız daha iyi biliyor. Bu basın açıklamaları
ülkenin gidişatına dikkat çekmek içindir. Kimsenin propagandasını bir siyasetçi
olarak, siyasetin içerisinde yer alan bir insan olarak hiç doğru bulmuyoruz,
yapmıyoruz. Bu çok nettir. Ancak ve ancak mensubu olduğumuz halkımızın
propagandasını yaparız. Barışın insan haklarının propagandasını yaparız. Bundan
da hiç kaçınmayacağımızı herkesin de bilmesini isteriz. Ama bunu dile
getirdiğimiz için bugün bizler birilerini rahatsız ... birilerine rahatsızlık
vermiş gözüküyoruz. Barış, kardeşçe yol almak değil midir?
... Ben Hakkari'de
bulunduğum zaman, bunu siyaseten söylemiyorum, insanı olarak söylüyorum. Her
akşam 2, 3, 4 aileyi ziyaret ederim. Yaşlı, engelli, hasta ziyaretlerini
yaparım. Böyle bir ziyaretteyken yanımızda bulunan bir şoför arkadaşımızın
çocukları Biçer Mahallesindeydi; sayın vekilim çocuklarımız telefon açıyor,
karşı mahallede çatışma var, biz sizin eve geleceğinizden artık korkuyoruz, siz
nasıl eve geleceksiniz? Bunu bana söyledi, dedim ki o zaman biz ziyaretimizi
bitirelim. Biz sizi Biçer Mahallesine bir götüreceğiz. Birlikte gideceğiz,
orada sizi bırakacağız, geri döneceğiz. Bunu dedikten sonra emniyet güçlerini
ben kendim aradım. Biçer Mahallesinde olduğumu söyledim. Gittiğimiz mahalleye
saat 10.30'da gittik. Yani 22.30'da. Gittiğimiz mahalle ... bakın 10.30'da
gitmişim. 11.30'da oradan ayrılmışım. Ondan sonra oradayken de silah sesi karşı
mahalleden gelmemiş. Sabah saat 06.00'da gazeteciler arıyor. Sayın vekilim
Bağlar Mahallesinde sabaha doğru oradabir kişinin
hayatını kaybettiğini söylüyorlar ... mahalleye geçtim, orada 7-8 tane ev zarar
görmüş. Burada evleri gezdim. Evleri ziyaret ettim, ederken bir geçmiş olsun
temennisinde bulunmuşum. Orada şu söylendi; ilgili kişilerle ...Heyet vardı
orada. Heyette evde heyetle birlikte biz evlerin uğradığı hasarı gördük. Bunu
dile getirmişiz. Orada fezlekede vicdansızcana ilgili
kişilerle, adeta sadece tek kişilerle görüşmüş gibi, adeta sadece orada farklı
bir durum yarat, bu vicdansızlıktır. Bu her şeyden önce ahlaka sığmaz. Bu kadar
her şeyin açık, beyan, yerelinden tutun ulusal basına kadar herkesin olduğu bir
ortamda ilgili kişiyle görüşmesi değil. Biz orada halkla bir araya geldik.
Durum tümüyle bunu bütün samimiyetimle söylüyorum, bundan ibarettir.
... Diğer bir konu taziyeler konusu.
Türkiye'de daha doğrusu bölgede, taziyelere gitmeyen hiçbir parti yoktur ...
Taziyeler konusu insani bir boyuttur. Burada birazdan değineceğim propaganda
amaçlı gidilmez ... taziye kişiye değil, hayatını kaybedene değil; taziye
aileye yapılır. Taziyenin rengi dili yoktur. Gözyaşının da rengi dili olmadığı
gibi.
... Diğer bir olay iddia 8. Bu Kıran
Mahallesinde, bu çatışma süreci yaşanırken, sayın hakim
bey, ben ilimin dışındaydım. İl dışındayken telefon edildi... Geri döndüm il
binamıza geçtim ... Sayın valiyle bizim bir buçuk saat görüşmemiz oldu... Halk
görüşmek istiyor. Bu çatışmanın çıkmasını istemiyor. Heyetten istediği vali ile
görüşülmesinde istediği buydu; Biz bu mahallede
çatışmasının çatışmanın ortaya çıkmasını istemiyoruz. Bu kadar net. Bunu
söyledikten sonra oradaki emniyet amiri şunu söyledi; heyet gitsin görüşmesini
yapsın, biz de çatışmadan yana değiliz. Görüşmelerini yapsınlar biz de
bekleyeceğiz. Tabi görüşmelerini yaptıktan sonra geri geldiler. sonra sayın heyet, biz il binamıza heyetle birlikte ... yani
bütün resmi kurumların olduğu yer. Biz de o güzergahtan, MİT Binası, Adliye
Binası, Valilik Binası, Valilik Konutu, Özel İda[re], Vergi Dairesi oradan il binamıza geçmişiz. Orada
görüşmelerimizi tekrardan yapmışız. Diğer görüşmelerimizi hem emniyetle hem
valiyle bir daha telefonda görüşmüşüz. Görüşmelerimiz bittikten sonra diğer
vekil arkadaşlarımız da geldi. Akşama doğru gene çok geç saat değil, bu heyetin
de gitti yer, bizimle emniyetle birebir kendim görüştüm. Şu anda demin
söylediğim asayiş şube ya da güvenlik şube müdürü olan, en son tutuklandığımda
da oradaydı, orada akşama doğru gene 50 kişi, elli ya kırkla elli kişi arasında
biz gene bu dediğim gibi devlet kurumlarının olduğu yerden mahallenin içerisine
adliye binasına 200 metre uzaklıkta olan yere gitmişiz, orada sadece güdülen
amaç şu sayın heyet; burada hepimizin müşahede ettiği bir durum vardı. Sur'da Cizre'de diğer bölgelerde ortaya bir yıkımın
çıkmaması, halkın yerinden göç etmemesi, çocukların okullarından olmaması
adına, halkın içerisinde Rîyê Sipî
(Ak Sakallı) ya da kanaat önderi dediğimiz, şahısların bunu emniyetteki bütün
telefon görüşmelerimizde geçen de budur. Buradan bir fırsatın tanınması,
birinci heyetin tekrardan buradaki çatışmanın önüne geçmesi, buna emniyet
amiriyle görüştükten sonra onların da bu konuda bir sorun çıkartmadılar, orada
heyet içerisinde halkın olduğu heyet görüşmelerini yaptı, geri geldi... Biz o
saat itibariyle belediyenin önüne geçmişiz, herkes misafirlerini, dışarıda
milletvekilleri var, arkadaşlarımız belediye başkanları, evlerine gitmişlerdir.
Şimdi bütün durum bu bahsedilen durum 8, iddia 8, bütün samimiyetimle
söylüyorum, virgülüne noktasına dokunmadan mahkemenin vicdanına sundum.
... Özellikle şunu mahkemenin sunumuna sunmak
isterim. Katıldığım toplantı, yürüyüşten dolayı tek bir insan hakkında
tutuklama yok. Bırakın tutuklamayı dava açılmış değildir. Kıran Bağlar'daki söylenenler şeyle ilgili, gözaltına alınan,
tutuklanan tek bir kişidir. Dava açılmış kimse de yok, benim dışımda
..."şeklinde beyanda bulunmuştur.
34. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 26/4/2017 tarihindeki ilk
duruşmada, savunmasını tespit ettikten sonra başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Sanığa yüklenen suç
vasfının değişme ihtimali, tutuklu kaldığı süre, delil durumu ve tutuklamayla
sağlanmak istenen amacın bu aşamadan sonra adli kontrol ile de sağlanabilecek
olması, delillerin büyük oranda toplanmış olması, kaçma şüphesinin bulunmaması
dikkate alınarak CMK'nin 109. maddesi gereğince adli
kontrol altına alınarak başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse TAHLİYESİNE, CMK'nin 109/3-a maddesi gereğince yurtdışına çıkışının
yasaklanmasına, CMK 'nin 109/3-b maddesi gereğince
haftanın pazartesi ve cuma günleri ikametine en yakın kolluk birimine mesai
saatleri içerisinde imza atmak suretiyle adli kontrole tabi tutulmasına, CMK 'nin 112 maddesi gereğince bu tedbirlere isteyerek uymaması
durumunda verilecek hapis cezasının miktarına bakılmaksızın derhal
tutuklanacağının kendisine ihtarına, (ihtarat
yapıldı) ... [karar verildi]"
35. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca tutuklama nedenleri
bulunduğu belirtilip tahliye kararına itiraz edilmiş; Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesince anılan tahliye kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilip
yapılan itiraz reddedilmiştir.
36. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
37. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 23/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, Anayasa ve kanunla öngörülen usullere
uyulmaksızın hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu
tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
42. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
43. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
44. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Aynı Kanun'un
tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında da karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden
itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir (Zeki Orman, B.
No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
45. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
46. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrûm
kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin
olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa
kişi hâkim tarafından tutuklandığından, yakalama veya gözaltı kararının hukuka
aykırı olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı "tutuklu" kişinin
serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru
kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi hâlinde-
başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
47. Somut olayda başvurucu hakkında verilen yakalama ve gözaltı kararlarınınhukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay
uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752,
K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve
diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının
sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava
yoluyla yakalama ve gözaltı kararlarınınhukuka aykırı
olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
48. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincillik niteliği" ile
bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
49. Kaldı ki yakalanan veya gözaltına alınan kişi, 5271 sayılı
Kanun'un 91. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca yakalama işlemine veya
gözaltına almaya ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı hemen
serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla sulh ceza hâkimine başvurabilmektedir.
Kanun bu başvurunun yakalanan kişinin yanı sıra müdafii
veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısmı tarafından da yapılmasına izin vermektedir. Başvuru
formu ve eklerinde, başvurucunun yakalama işlemine veya gözaltı emrine karşı
sulh ceza hâkimliğine başvuruda bulunduğuna ve bu başvurusunun sonuçsuz
kaldığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye yer verilmemiştir. (Aynı
yöndeki değerlendirme için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§ 101).
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında
dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin
ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi
faaliyette bulunma hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının
hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
52. Başvurucuya göre Kürt sorununa ilişkin barışçıl ve
demokratik çözüm önerileri ile Hükûmetin bu alandaki politikasına yönelik
eleştirileri ve siyasi kimliği gereği halk arasında söylediği sözler veya
değişik platformlarda yaptığı çağrılar ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiş, ayrıca mensubu olduğu siyasi
partinin il/ilçe teşkilatlarınca düzenlenen bazı barışçıl gösterilere
-milletvekili sıfatıyla- katılması da suç olarak değerlendirilmiştir.
53. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi
kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu, bu bağlamda milletvekili olması
nedeniyle dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılması gerektiği, suça konu
eylemlerin ifade ve toplantı-gösteri özgürlüğü çerçevesinde siyasi faaliyetleri
olduğu yönündeki iddialarının karşılanmadığını, adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığı açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine ilişkin bir
gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia etmiştir.
54. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi
faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu, ayrıca Hükûmete ve onun
uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik
ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek
tutuklama kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini
engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını
taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet
odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını, onlarca Kürt
siyasetçinin gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin
susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız
hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama
tedbiri Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle
uygulanmıştır. Başvurucu bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla
bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin 18. maddesinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
55. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
56. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
57. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
58. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§
110-124.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
59. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, dokuz ayrı
fezlekeye konu olan eylemler (bkz. § 12) nedeniyle PKK silahlı terör örgütünün
üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
60. Diğer taraftan başvurucu; Anayasa ile öngörülenin dışında
bir usulle dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama
dokunulmazlığından yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri
uygulanamayacağını iddia etmektedir.
61. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinde, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir
milletvekilinin "Meclisin kararı olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya
çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
62. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM tarafından kabul
edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında
Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 14).
63. Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili
tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde
olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85.
maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar
olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa
değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine
karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
64. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate
alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki
dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu
istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
65. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yasama
dokunulmazlığından yararlanması nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu
yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz
Gülser Yıldırım
(2), §§ 125-132; Selahattin
Demirtaş [GK], B. No:
2016/25189, 21/12/2017, §§ 136-143).
66. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
67. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliği,başvurucuyla ilgili
somut olgulara atıf yaparak silahlı terör örgütüne üye olma suçuyönünden
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 26).
68. Soruşturma makamlarının başvurucuya; katıldığı toplantılar,
cenaze törenlerive yürüyüşler ile buralarda söylediği
sözler nedeniyle ve mahallede kurdukları barikatlarda polisle çatışırken
sıkışan terör örgütü mensuplarını kurtarmaya çalıştığı iddiasıyla ilgiliterörle bağlantılı suçlamalar yönelttiği
anlaşılmaktadır (bkz. § 23).
69. Başvurucu; soruşturmaların hukuka aykırı olduğunu, siyasi faaliyetleri sebebiyle
yargılandığını, isnat edilen eylemlerin suç oluşturmadığını savunmaktadır (bkz.
§ 24).
70. Soruşturma mercilerince başvurucunun;
i. 6/5/2015 tarihinde bir kültür merkezinde yapılan Şehit Arin Mirkan ve Şehit Navdar Colemêrg eğitim devreleri sertifika törenine çok sayıda
davetli ile birlikte katıldığı ve burada "Kürt
gençlerini ne kadar öldürseler öldürülsün atalarından, anne ve babalarından ama
en önemlisi PKK hareketinden aldıkları köklü eğitimle sertifikalarını da bir
devrim niteliğinde almış bulunuyorlar ...Sadece Kobani
de değil. Dört parça Kürdistan da büyük tehlikelerin altındaydılar ... Biz
bugüne kadar birlik olamadık. Her birimiz farklı gruplara bölünmüştük.
Mücadelemiz ve fikirlerimiz bir değildi. Kürdistan dört parçaya bölünmüştü. Bu
gruplarla da binlerce parçaya bölünmüştük. Ama bugün Önder Apo’nun
vermiş olduğu siyasi mücadele ile dindar kesimi, demokrat kesimi ve sosyal
kesimini bir araya getirmiştir.” şeklinde konuşma yaptığı,
ii.9/10/2015 tarihinde Hakkâri merkezinde yapılan bir gösteridebaşvurucunun da aralarında olduğu bir grubun
"Biji serok apo,
gençlik aponun fedaisinidir,
baskılar bizi yıldıramaz, direne direne kazanacağız." şeklinde
sloganlar attığı,
iii. Öldürülen bir terörist için 13/1/2016 tarihinde Hakkâri'de
düzenlenen cenaze töreninde yaptığı konuşmada "Biz bu hareketin adını koymuştuk. Bu hareket affedilecek bir hareket
değil. O devlet ki tarihi kan üzerine kurulmuş acımasızlık üzerine kurulmuş ...
Şunu iyi bilsin ki ne kadar kalbinize düşmanlık girse de kürt
halkı bir kez daha şehitlerine sahip çıkacak. Bundan sonra da onlar bu şekilde
ki katliamlarına karşı siz daha fazla kendi davanıza sahip çıkın."
şeklinde ifadeler kullandığı tespit edilmiştir.
71. Anılan konuşmalar, PKK'nın -başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari ili de dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde
terör saldırılarını artırdığı ve PKK'dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke
güvenliği üzerindeki riskinin ağırlaştığı bir dönemde ve genellikle bu şiddet
olaylarının yaşandığı bölgede yapılmıştır (bkz. §§ 8, 9).
72. Ayrıca başvurucunun 28/8/2016 tarihinde, hendek olayları
kapsamında güvenlik güçleriyle teröristler arasında çıkan çatışmalar sırasında
beraberindeki kişilerle birlikte güvenlik güçlerine yönelik saldırıları
gerçekleştiren PKK/KCK terör örgütü mensuplarıyla görüşmeye gittiği,
başvurucunun çatışmada sıkışan teröristleri kurtarmak için canlı kalkan olmaya
çalıştığı ve bu sırada polisle çatışan teröristlerin kaçtığı ileri sürülmüştür.
73. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi
konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri, konuşmaların
içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alarak bu konuşmaların yapılmasını suç
işlendiğine dair bir belirti olarak kabul etmelerinin temelsiz olduğu
söylenemez.
74. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
75. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
76. Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna
ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında
olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 26).
77. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olmasuçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır
cezai yaptırımlar öngörülen suç tiplerindendir (Benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Gülser Yıldırım (2), § 148). İsnat edilen suça
ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama
nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır.
78. Bunların yanı sıra yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının
başvurucuyu ifadesini almak üzere çağrı kâğıdıyla davet ettiği ancak
başvurucunun bu çağrılara uymadığı görülmektedir. Ayrıca milletvekili
dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye verilmesi
üzerine başvurucunun da mensubu olduğu HDP'nin Eş
Genel Başkanı, yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla hiçbir milletvekilinin
ifade vermeye gitmeyeceğini belirtmiştir (bkz. § 19). Dolayısıyla başvurucunun
bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde soruşturma ve kovuşturma
süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğu, bu nedenle
devamlılık arz edebileceği söylenebilir.
79. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin
bulunduğu anlaşılmaktadır.
80. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamındaki ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın
tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).
81. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi
faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle
-Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanmasının
ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.
82. Anayasa Mahkemesi; milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili
verdiği Mehmet Haberal (B. No:
2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay (B.
No: 2012/1272, 4/12/2013), Kemal Aktaş ve
Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895,
2/1/2014), Gülser
Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla
bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetlerini
incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir
durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
83. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2) (bkz. §§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş (bkz. §§ 169, 170,
176) kararlarında başvurucuların "milletvekili olmaları dolayısıyla
tutuklamanın ölçüsüz olduğu" yönündeki iddialarını -tutuklamanın
hukukiliği bağlamında- incelerken yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği
veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin
tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulunmadığını ve
milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmediğini
belirtmiştir. AnayasaMahkemesi bu kapsamda yaptığı
inceleme sonucunda, milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz
olmadığını değerlendirmiştir.
84. AİHM'in de milletvekilleri
hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir
tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu
değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla
dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin
tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
23878/94-23879/94-23880/94, 26/11/1997, § 40).
85. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel
olarak 2015 yılıile 2016 yılıarasındaki
eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların bazılarının
işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması
nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın
ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak "gerekli" olup olmadığının da
incelenmesi gerekir.
86. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki (suç tarihi ile
tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu) bazı olaylara
ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur.
87. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından yararlandığı
sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı
göz ardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli aşamadaki dosyalar
için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe
girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları, ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarına
gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden
yaklaşık beş ay sonra tutuklanmıştır.
88. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesine müteakip Bakanlıkça dosyaların ilgili
Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmesi, başsavcılıklarca dosyaların
birleştirilmesi ve başvurucunun ifadesinin alınması için talimat yazılması veya
çağrı kâğıdı çıkarılması gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır
(bkz. §§ 16-19). Dolayısıyla soruşturma süreci içinde soruşturma mercileri
başta olmak üzere kamu makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir
(Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin
Demirtaş, §§ 173, 174; Gülser Yıldırım (2),§§ 160,
161).
89. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64; Selahattin Demirtaş, § 175;
Gülser Yıldırım (2),§ 162).
90. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen
suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
91. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla
gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
93. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde
suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını
inceleme talebinin "kısıtlama" kararı gerekçe gösterilerek kabul
edilmediğini, bu nedenlerle kendisine yönelik suçlamaları ve bunların
delillerini öğrenemediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca soruşturma
mercileri tarafından "kısıtlama" kararının kanunda öngörülen kapsamı
aşılarak yorumlandığını, bu bağlamda incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili
olduğu belgelere yönelik erişiminin de engellendiğini iddia etmektedir.
Başvurucuya göre soruşturma mercilerinin bu tutumu "silahların
eşitliği" ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Başvurucu sonuç olarak tutuklamaya
karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
b. Değerlendirme
94. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
95. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
96. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§
169-174.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
97. Başvurucu, hakkındaki suçlamalarla ilgili olarak gerek
gözaltında gerekse de Savcılıkta ayrıntılı bilgi verilmediğini, ifade işleme
sırasında da dosyayı inceleme taleplerinin kısıtlama kararı gerekçe
gösterilerek reddedildiğini ileri sürmüş ancak kısıtlama kararının verildiği
tarih ve sayısı ile kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda herhangi bir belgeyi veya bilgiyi dosyaya sunmamıştır. Bununla
birlikte Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
22/11/2016 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin
(4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
98. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, yasama
dokunulmazlıklarıyla ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Cumhuriyet
başsavcılıkları tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere
ilişkindir. Bu fezlekeler ile fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının
içeriğinin kısıtlama kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya
müdafilerinin erişimine açık olmadığı yönünde herhangi tespit ya da iddia
bulunmamaktadır. (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin Demirtaş, § 192; Gülser Yıldırım,§
177). Öte yandan başvurucuya, Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade
alma işlemi öncesinde üzerine atılı suçlamalar anlatılmış; başvurucu
soruşturmanın siyasi olduğuna inandığı için ifade vermek istemediğini söylemiş;
isnat edilen her bir eyleme ilişkin ayrıntılı sorulara cevap vermemiştir (bkz.
§ 21).
99. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tutuklama
talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin
ayrıntılı şekilde açıklamada bulunulduğu görülmektedir. Bu bağlamda suça konu
edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki
niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 23).
Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya isnat
edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında
tutuklamaya sevk edilme süreci ile ilgili genel bir değerlendirme yaptığı ancak
suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunmadığı, sorulan sorulara cevap
vermeyeceğini ifade ettiği, sorgu sırasında hazır bulunan başvurucu
müdafilerinin ise suçlamaların esasıyla ilgili ayrıntılı savunma yaptıkları
görülmektedir (bkz. § 24). Hâkimlik, tutuklama kararında da tutuklamaya konu
edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili ayrıntılı değerlendirmelerde
bulunmuştur (bkz. § 25). Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen
suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu
anlaşılmaktadır.
100. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir
süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
101. Diğer taraftan başvurucu, kısıtlama kararının kanunda
öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili
olduğu belgelere yönelik erişiminin engellendiğini ileri sürmüşse de 5271
sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda
belirtilen "ifadelerini içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır
bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar"dan
hangisine veya hangilerine erişiminin engellendiğini ortaya koyamamış;
özellikle kısıtlamaya ilişkin kararın tarih ve sayısını bildirmemiştir.
102. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
103. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun kısıtlama kararı
kapsamında olmayan bilgi ve belgelere erişiminin sağlanması için yetkili
mercilere başvurduğuna ve bu girişiminin sonuçsuz kaldığına yönelik olarak
somut olgulara dayalı bir iddia dile getirilmediği gibi UYAP üzerinden yapılan
incelemede de böyle bir olguya rastlanmamıştır. Nitekim başvurucu müdafilerinin
de sorgu sırasında, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere
erişemedikleri ve bu nedenle tutuklama talebine karşı savunmalarını etkili bir
şekilde dile getiremedikleri yönünde bir iddiaları olmamıştır. Dolayısıyla
başvurucu, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere erişiminin
engellendiği iddiasını temellendirememiştir.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle etkili bir savunma yapamadığı ve tutukluluğa etkili bir şekilde
itirazda bulunamadığı iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ile
Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
105. Başvurucu; tutuklamaya dayanak oluşturan ve fezlekelerde
belirtilen konuşma ve açıklamalarının ifade özgürlüğünün koruması altında
olduğunu, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olarak Hükûmete ve onun
siyasetinin ürünü olan uygulamalara yönelik siyasal söylem ve eleştirilerinin ifade
özgürlüğü kapsamında en üst seviyede korunması gerekirken suçlamaya ve
dolayısıyla tutuklamaya konu edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre
mensubu olduğu siyasi partinin geniş bir seçmen kitlesine sahip olduğu yerlerde
o bölgenin sorunlarını tartışmaya açması ve süregelen (silahlı) çatışmalarla
ilgili olarak iktidarı güçlü bir şekilde eleştirmesi de bu bağlamda
değerlendirilmelidir. Başvurucu sonuç olarak ifade özgürlüğü ile seçilme ve
siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
106. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet
Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§
105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
107. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 58-91). Bu
kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca
ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında
kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası
yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır
(Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin
Demirtaş, §§ 199-201; Gülser Yıldırım (2),§§ 185-187).
108. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
23/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.