TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAYDAR AKTEPE VE HALİSE AKTEPE BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/3030)
Karar Tarihi: 28/1/2020
Başkan
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Haydar AKTEPE
2. Halise AKTEPE
Vekili
Av. Sinan DEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda tutulan hükümlünün sağlık personeli ve ceza infaz kurumu görevlilerinin ihmalleri nedeniyle ölmesi ve bu olaya ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucular tarafından 2016/3030 numaralı başvuru 12/2/2016 tarihinde, 2016/5641 numaralı başvuru ise 22/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2016/5641 numaralı başvuru dosyasının konu bakımından hukuki irtibat nedeniyle 2016/3030 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2016/3030 numaralı dosya üzerinden yapılmasına ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan ve Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığından (Cumhuriyet Başsavcılığı) temin edilen soruşturma dosyalarındaki bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanarak 10/3/2014 tarihinde Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) konulan, 1988 doğumlu Ç.A.nın babası ve annesidir. Ç.A. rahatsızlanarak 4/11/2014 tarihinde İnfaz Kurumunda vefat etmiştir.
.
10. Ölüm olayı nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı 2014/16503 numaraya kayden derhâl ve resen soruşturma başlatmıştır. Bu kapsamda 4/11/2014 tarihinde Adli Tıp Kurumu (ATK) Elazığ Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen otopsi işlemine dair tutanakta Ç.A.nın ölümünde haricî bir travmatik etkinin söz konusu olmadığı, lenfomaya (hodgkin veya nonhodgkin) sekonder akciğer enfeksiyonu ve/veya diğer komplikasyonlar sonucu öldüğü kanaati bildirilmiştir. Raporda ayrıca şahsın ceza infaz kurumunda iken ölmesi nedeniyle ölümünde başkaca bir etken olup olmadığının tespiti için İstanbul ATK tarafından ileri toksikolojik ve patolojik inceleme yapılması gerektiği bildirilmiştir.
11. Başvurucular 12/11/2014 tarihli dilekçeyle yakınlarının ölümünde ihmali olduğunu ileri sürdükleri İnfaz Kurumu personeli ile sağlık personeli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014/17080 numaraya kaydedilen soruşturma 2014/16503 numaralı soruşturmayla birleştirilmiştir.
12. Daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığı 3/4/2015 tarihinde, Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Hastane) görevli sağlık personeli hakkında görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin soruşturmanın -söz konusu şüphelilerin soruşturulmasının soruşturma izni verilmesine bağlı olması nedeniyle- ayrılmasına ve 2015/4709 numaraya kayden yürütülmesine karar vermiştir.
A. Ceza İnfaz Kurumu Personeli Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci (2014/16503 Numaralı Soruşturma)
13. Cumhuriyet Başsavcılığı 5/11/2014 tarihinde İstanbul ATK'dan, otopsi sırasında elde edilen numuneler üzerinde toksikolojik inceleme yapılmasını istemiştir. Bu inceleme sonucunda düzenlenen rapor İstanbul ATK tarafından 6/3/2015 tarihinde iletilmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17/11/2014 tarihli müzekkereyle Hastaneden Ç.A.ya ait tüm tedavi evrakının her bir servis için ayrıca dosyalanmak suretiyle iletilmesi istenmiştir.
15. Hastane tarafından 26/11/2014 tarihinde iletilen yazıda, Ç.A.nın 22/10/2014 tarihinde Kulak Burun Boğaz (KBB) Polikliniğine getirildiği, muayenesi sonrası bu servise yatırılarak tedavi edildiği bildirilmiştir. Yazı ekindeki belgelerin incelenmesi neticesinde teşhisin akut lenfadenit olarak yazıldığı ve epikriz raporundan Ç.A.nın 22/10/2014 tarihinde KBB servisine yatış yaptığı, rapora "1,5 aydır boyunda ve vücudun değişik yerlerinde yer yer LAP'lar çıkmış, hasta tanı amaçlı yatırılmış, lenf biopsisi istenmiş, 23/10/2014 tarihinde boyundan lenf biopsisi alındı, patolojiye gönderildi, patoloji sonucu takibi tarafınızdan yapılacak sonucu çıkınca hasta kontrole gelecek" notunun düşüldüğü ve Ç.A.nın 24/10/2014 tarihinde taburcu edildiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamındaki belgelerden patoloji raporunun 11/11/2014 tarihinde düzenlendiği görülmüştür.
16. Yine yazıya ekli belgelerden Cildiye Polikliniğince yapılan muayeneye ait 20/10/2014 tarihli ultrason raporunda cilt altında lenf nodlarına rastlandığının belirtildiği görülmüştür. Ayrıca Ç.A.nın 16/10/2014 tarihinde Aile Hekimliği girişiyle, 21/10/2014 tarihinde ise Gastroenteroloji ve Göğüs Poliklinikleri girişiyle kan tahlillerinin alındığı anlaşılmıştır.
17. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20/11/2014 tarihli yazıyla İnfaz Kurumundan; olay tarihinde Ç.A.ile aynı koğuşta kalan hükümlü/tutukluların tanık olarak beyanları alınmak üzere hazır edilmeleri, İnfaz Kurumunun içi, dışı ve dış kapısı önünde rahatsızlanan Ç.A.ya müdahale edilmesine dair görüntüleri içeren kamera kayıtlarının iletilmesi, Ç.A.nın İnfaz Kurumuna alındığı tarihten vefat tarihine kadar Hastaneye müracaatına ilişkin yazılı başvurularının ve bu taleplere dair işlemlerin bildirilmesi istenmiştir.
18. İnfaz Kurumu 21/11/2014 tarihli yazıyla aynı koğuşta kalanların açık kimlik bilgilerini ve bu şahısların beyanlarının alınmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilecekleri tarihi bildirmiş, ayrıca kamera kayıtlarıyla İnfaz Kurumundaki sağlık dosyasını iletmiştir.
19. İletilen sağlık dosyasındaki sağlık fişinin incelenmesi neticesinde Ç.A.nın Kuruma girişi sonrası ilk muayenesinin 11/3/2014 tarihinde yapıldığı ve genel durumunun iyi olduğunun not edildiği görülmüştür. Bu belgeye göre Ç.A. 25/4/2014 ve 7/5/2014 tarihlerinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından muayene edilerek gastrit ve dermatit teşhisleriyle ilaç tedavisi almış, 21/5/2014 tarihinde Hastanenin Dermatoloji Polikliniğine sevk edilmiş; 28/5/2014, 30/5/2014 ve 4/6/2014 tarihlerinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından muayene edilerek gerilim, başağrısı, miyalji ve ülser teşhisleriyle ilaç tedavisi almış; 9/6/2014 tarihinde Hastanenin Dermatoloji Polikliniğine sevk edilmiş, 11/6/2014 tarihinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından muayene edilerek kabızlık teşhisiyle ilaç tedavisi almış, 23/6/2014 ve 26/6/2014 tarihlerinde Hastanenin Ultrason ve Dermatoloji Polikliniğine sevk edilmiş, 2/7/2014 tarihinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından muayene edilerek ülser teşhisiyle ilaç tedavisi almış, 11/9/2014 ve 16/9/2014 tarihlerinde Hastanenin Dermatoloji Polikliniğine sevk edilmiş, 19/9/2014 ve 26/9/2014 tarihlerinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından muayene edilerek miyalji ve konjuktivit teşhisleriyle ilaç tedavisi almış, 1/10/2014 tarihinde İnfaz Kurumu doktoru tetkik istemiş, 10/10/2014 tarihinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından muayene edilerek kronik tonsilit teşhisiyle ilaç tedavisi almış, 16/10/2014,17/10/2014 ve 20/10/2014 tarihlerinde HastaneninCildiye, Dahiliye, Göğüs Hastalıkları ve Gastroenteroloji Polikliniklerine sevk edilmiş, 21/10/2014 ve 23/10/2014 tarihlerinde Hastanenin KBB Polikliniğine, son olarak da 3/11/2014 tarihinde Hastanenin Acil Polikliniğine sevk edilmiştir.
20. Dosya kapsamındaki belgelerden Ç.A.nın İnfaz Kurumunun dört farklı doktoru (M.A.D., Y.Y., A.E. ve C.Ş.) tarafından çeşitli tarihlerde muayene edildiği, ayrıca 24/4/2014 tarihinde revire çıkma talebinde bulunması üzerine 25/4/2014 tarihinde Kurum doktoru tarafından muayene edildiği tespit edilmiştir. Başvuru dosyasındaki belgelerde Ç.A.nın başka talep dilekçesine rastlanmamıştır.
21. Sağlık dosyasındaki belgelerde Cildiye Polikliniğine ait 26/6/2014 tarihli ultrason raporunda "Fokal kitlesel lezyon saptanmamıştır" tespiti olduğu görülmüştür.
22. Cumhuriyet Başsavcılığının 26/11/2014 tarihli yazısından İnfaz Kurumu tarafından iletilen, olay yerini gösterir CD'nin adli emanete alındığı anlaşılmıştır.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/12/2014 tarihli müzekkereyle, Ç.A.nın İnfaz Kurumundaki sağlık dosyasının incelenmesinden şahsın 3/11/2014 tarihinde acil olarak Hastaneye sevk edildiğinin tespit edilmesi nedeniyle Hastaneden, 3/11/2014 tarihinden taburcu işlemleri yapılana dek gerçekleştirilen tüm işlemlere ait bilgi ve belgelerin iletilmesini istemiştir.
24. 18/12/2014 tarihli yazıyla Hastane tarafından iletilen belgede, Ç.A.nın akut tonsillit tanısıyla Acil Polikliniğine sevk edildiği, yatışının yapılmadığı, muayene sonucunda kendisine önerilerde bulunularak İnfaz Kurumuna gönderildiği belirtilmiş; yapılan işlemler ile ilaçların dökümünü içeren hasta tetkik belgesi ve folyo fatura belge ekinde gönderilmiştir.
25. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3/4/2015 tarihinde İnfaz Kurumundan istenmesi üzerine 6/4/2015 tarihinde Ç.A.nın ölümü nedeniyle İnfaz Kurumu personeli hakkında yürütülen disiplin soruşturmasına dair evrak iletilmiştir.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı 26/5/2015 tarihinde başvurucu Haydar Aktepe'nin müşteki olarak beyanını almıştır. Başvurucu, beyanında İnfaz Kurumu personeli ve oğlunun tedavisini yapan doktorlar hakkındaki şikâyetinin devam ettiğini belirtmiştir.
27.Cumhuriyet Başsavcılığı 24/11/2014 tarihinde Ç.A. ile aynı koğuşta kalan Y.O., A.B. ve A.G.nin tanık olarak beyanlarını almıştır. A.G.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...yaklaşık 3-3,5 aydan beri aynı koğuşta kalıyorduk, bundan yaklaşık 40 gün kadar önce [Ç.de] bir rahatsızlık başladı, boynunda şişlikler oluşmuştu vücudunun bazı yerlerinde morarmalar vardı, ameliyat oldu, bu süre zarfında çok şey yemiyordu sürekli su içiyordu, haftada bir kaç defa hastaneye gidip geliyordu, olay tarihinde de öğlen saatlerinde rahatsızlanması sonucu hastaneye gitti akşam saatlerinde geri döndü, yatağına yattı, sabah saat 06.30 sıralarında gardiyanın uyarmasıyla ben uyandım benim kulaklarım biraz ağır işitir öncesini duymadım, kalktığımda koğuşta kalan [A. ve Y.nin] [Ç.nin] kollarına girmiş olduğunu gördüm, görevlilerde ordaydı bende yardımcı oldum alt katta bulunan tekerlekli sandalyeye oturtarak ana kapıya götürdük ancak nefes almakta zorlanıyordu, kendisini bıraktıktan sonra biz koğuşa döndük daha sonra öğrendik ki [Ç.] vefat etmiş, ben koğuşta kaldığım süre zarfında [Ç.nin] hastaneye gidişi konusunda herhangi bir zorlama daha doğrusu gitmemesi konusunda kendisine zorluk çıkarıldığına şahit olmadım her defasında hastaneye gidip geldi, ancak hastalığına bir teşhis konamamıştı, neden öldüğü konusunda da henüz bir bilgim yok, hastanede tetkiklerinin devam ettiğini biliyorum..."
28.A.B.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...yaklaşık 3-3,5 aydan beri aynı koğuşta kalıyorduk, bundan yaklaşık 40 gün kadar önce [Ç.de] bir rahatsızlık başladı, boynunda şişlikler oluşmuştu vücudunun bazı yerlerinde morarmalar vardı, bu süre zarfında boynundan ve kıl dönmesi nedeniyle ameliyatlar olmuştu, ama hastalığına henüz teşhis konmamıştı, [Ç.] bu rahatsızlığı süresi boyunca her talep ettiğinde cezaevi idaresince ilgili sağlık kuruluşuna gönderildi, olay tarihindeöğlen saatlerinde rahatsızlanması üzerine hastaneye gitti, akşam saat 18:30 sıralarında geri geldi, biz öğlen kendisini kollarına girerek ayakta göndermiştik ancak geldiğinde sedye ile getirildi, koğuşa geldiğinde yatağına yatırdık nefes almakta güçlük çekiyordu, biz durumu görevlilere bildirdik görevliler geldiler kendisine hastaneye götürebileceklerini söylediler, o da beni ambulansla gönderecekseniz giderim aksi halde zaten yarın kontrolüm var pataloji sonucum çıkacak hastaneye gideceğim o nedenle başka araçla gitmem dedi. kendisine biraz yoğurt yedirdik ancak gece sabaha doğru tekrar rahatsızlandı, arkadaşlarla birlikte kendisini gelecek olan ambulansa bindirmek üzere alt kata indirdik, ana kapıya kadar götürdük, orada bulunan sedyeye yatırdık, ancak durumu çok kötüydü nefes alamıyordu, kendisini bıraktıktan sonra biz koğuşa tekrar geldik daha sonra öldüğünü öğrendik, bu süre zarfında iki üç günde bir hastaneye gidip geliyordu ancak teşhis konulamamıştı, son günde durumu çok kötüydü, olay günü her defasında çağırdığımızda cezaevindeki görevliler koğuşa geldiler, ambulans olmayacağı gerekçesiyle gitmek istemedi, hastalığının teşhisinin ne olduğunu bilmiyorum..."
29.Y.O.nun beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...3-3,5 ay kadar beraber aynı koğuşta kaldık, olay tarihiden yaklaşık 40 gün kadar önce yüzünde bir sivilce çıktı, daha sonra deri altında yağ bezesi oluştu, sonra [Ç.] bu yağ bezelerinin (şişlik) arttığını söyledi, bu süreçte sık sık doktora gidip geldi, olay gününden bir gün önce şikayeti yine artmıştı her tarafında şişlik vardı, hatta dilinde de şişlik vardı normal konuşamıyordu ayrıcı 3 günden beri tuvalete gitmediğini hemoroidinin patladığını söyledi, sıkıntıları vardı, bunun üzerine cezaevi idaresine durumu bildirildi onlarda hastaneye göndereceklerini söylediler, o gün saat öğleden sonra 15.30 sıralarında hastaneye gitti, giderken ayakta duramıyordu, iki arkadaş koluna girerek kendisine yardımcı oldu, hastanede yatışının yapılacağını zannediyorduk akşam saat 18:00- 18:30 sıraları gardiyan geldi, arkadaşınızı getirdik yardımcı olun dedi, iki arkadaş kendisine yardımcı olduk, koğuşa geldi, yatağına yatırdık, kıl dönmesinden dolayı daha önce ameliyat yapıldığını oranın tekrar patladığını dikiş atıldığını söyledi, o gece birden çok kez cezaevindeki görevli memurları çağırdık, [Ç.] durumunun iyi olmadığını söyledik onlarda her seferinde geldiler [Ç.ye] baktılar, gece saat 22:00 sıralarıydı, geldiklerinde durumunun kötü olduğunu görünce seni hastaneye götürelim diye teklif ettiler, ancak [Ç.] ambulansla mı götüreceksiniz diye sordu, normalde ring aracı ile götürürler dedi o da ancak ambulansla gidebileceğini ring aracıyla gidemeyeceğini söyledi, yarın hastanede biopsi aldıklarını bir kaç gün içerisinde sonucunun çıkacağını daha doğrusu yarın çıkacağını söylemişler, ambulansla gidilmeyecekse ben yarın zaten hastaneye gideceğim diyerek kabul etmedi, gece saatleri olmuştu, uzun saatlerdir yemek yememişti, içeriden yoğurda biraz tuz kattık, [Ç.ye] yedirdik, sabah saat 05:00 sıralarıydı kendisini kötü hissettiğini söyledi, ağrıdan sağa sola dönmeye başlamıştı yatağına yatamıyordu, bizde yere battaniyenin üzerine yatırdık, ben ölüyorum, bari cezaevinde ölmeyeyim hastanede öleyim dedi, bizde personeli çağırdık, onlarda 112 ye bildirmek üzere tekrar gittiler, bir süre sonra ambulansın geldiğini söylediler, arkadaşlarla beraber kolundan tutarak alt kata indirdik alt katta bulunan tekerlekli sandalyeye oturttuk cezaevinin girişine kadar götürdük, vardığımızda ambulans gelmemişti, orada bulunan sedyeye yatırdık zannediyorum ölmüştü, biz orada bırakıp bizi tekrar koğuşa götürdüler, yaklaşık 30 dakika sonra görevliler gelip [Ç.nin] vefat ettiğini söylediler, olay tarihinden yaklaşık 20- 25 gün önce sadece [Ç.] hastaneden sevkli olduğunu ancak hastaneye gidemediğini söyledi, cezaevi idaresi de hastane tarafından kendilerine bildirim yapılmadığını beyan ettiler, ancak iki üç gün sonra hastaneye sevki oldu, zannediyorum babası bu hususta cezaevi idaresi ile görüşmüş [Ç.] de yazılı dilekçe vererek tedavisinin devam etmesini istemişti. Son kırk gün içerisinde [Ç.nin] 8-10 defa koğuştan ayrıldığını gördüm..."
30. İnfaz Kurumu görevlileri olan T.Ç., N.S., A.B. ve E.Ç.nin 5/11/2014 tarihinde, M.A ve Ad.B.nin ise 7/11/2014 tarihinde tanık olarak beyanları Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınmıştır. Ad.B.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...Olay tarihinde saat akşam 18.30 sıralarında göreve başladım. Vardiya Başmemuru olarak görev yapıyordum. İnfaz Koruma Başmemuru [M.A.] ile birlikte göreve başladık. Görevi devraldığımızda bizden önceki arkadaşlar [Ç.] isimli hükümlünün gündüz saatlerinde hastaneye gönderildiğini ancak doktorların yatış yapmadığını hükümlününaynı gün akşam saatlerinde cezaevine tekrar getirildiğini, durumuna dikkat edin yeeniden rahatsızlanırsa hastaneye gönderin dediler. Akşam saat 21.00 sıralarında diğer arkadaş [M.A.] ve Sağlık memuru [A.B.] ile birlikte koğuşa gittik. Hasta ile görüştük. Bişey söylemedi. 'seni hastaneye tekrar gönderelim' dedik ancak 'ben gitmek istemiyorum gidiş gelişlerde rahatsız oluyorum' dedi. Durumu kötü değildi. Bizde kendisine tekrar durumunun kötüleşmesi halinde bize haber verin gönderelim dedik. Koğuştan ayrıldık. Ayrıca ben o gün nöbetçi sağlık memuru ve yine psikososyal servisinde görevli infaz koruma memuru [E.Ç.nin] hükümlüyü sık sık kontrol etmeleri konusunda uyardım. Sabah saat 06.00 sıralarında infaz koruma memuru ve aynı zamanda revirde görevli [N.] telefonla beni aradı. 112'yi arayın hükümlü fenalaştı dedi. Bizde 112'yi aradık. Hastayı kapı altına (ana kapıya) getirin dedik. Çünkü 112 Acil Servis aracı veya görevlileri içeri girememektedir. Bizde ana kapıya geldik. Bu sırada hükümlü nefes alamıyordu. Sağlık görevlisi [A.B.] kalp masajı yaptı. Ancak hükümlü eks oldu. Bu sırada 112 acil görevlileri geldi..."
31. M.A.nın beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...Olay tarihinde saat akşam 18.30 sıralarında göreve başladım. Vardiya Başmemuru olarak görev yapıyordum. İnfaz Koruma Başmemuru [Ad.B.] ile birlikte göreve başladık. Görevi devraldığımızda bizden önceki arkadaşlar [Ç.] isimli hükümlünün gündüz saatlerinde hastaneye gönderildiğini ancak doktorların yatış yapmadığını hükümlününaynı gün akşam saaatlerindecezaevine tekrar getirildiğini, durumuna dikkat edin yeniden rahatsızlanırsa hastaneye gönderin dediler. Akşam saat 21.00 sıralarında diğer arkadaş [Ad.B.] ve Sağlık memuru [A.B.] ile birlikte koğuşa gittik. Hasta ile görüştük. Bişey söylemedi. 'seni hastaneye tekrar gönderelim' dedik ancak 'ben yeni hastaneden geldim. Ayrıca kıl dönmesi vardı onu aldılar ben gitmek istemiyorum gidiş gelişlerde rahatsız oluyorum, ben tuvalete gidemiyorum, bana bir plastik sandalye verin' dedi. Bizde kendisine verdik. Durumu kötü değildi. Bizde kendisine tekrar durumunun kötüleşmesi halinde bize haber verin gönderelim dedik. Koğuştan ayrıldık. Ayrıca ben o gün nöbetçi sağlık memuru ve yine psikososyal servisinde görevli infaz koruma memuru [E.Ç.nin] hükümlüyü sık sık kontrol etmeleri konusunda uyardım. Aynı günsaat 04.00 sıralarında nöbetçiler [E.] ve [T.nin] yanına gittim. hükümlünün akşamki gibi olduğunu söylediler.Sabah saat 06.00 - 06.30 sıralarında infaz koruma memuru ve aynı zamanda revirde görevli [N.] telefonla beni aradı. 112'yi arayın hükümlü fenalaştı dedi. Bizde 112'yi aradık. Hastayı kapı altına (ana kapıya ) getirin dedik. Çünkü 112 Acil Servis aracı veya görevlileri içeri girememektedir. Bizde ana kapıya geldik. Bu sırada hükümlü nefes alamıyordu. Sağlık görevlisi [A.B.] kalp masajı yaptı. Ancak hükümlü eks oldu. Bu sırada 112 acil görevlileri geldi. Onlarda müdahale ettiler..."
32. E.Ç.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...olay tarihinde 18:30 da göreve başladım, ben psiko sosyal servisi sağ bölümde görev yapmaktayım, buraya PSS servisi derler, yani ben psikolojik sorunları bulunan mahkumların kaldığı koğuşlarda görev yapmaktayım, olay tarihinde de 18:30'da görevime başladım, biz görevi devraldığımızda normal koğuşlardan 11 koğuşta kalan [Ç.] isimli mahkumun gündüz saatlerinde hastaneye götürüldüğünü akşam saatlerinde geri getirildiğini söylediler, durumunun da yarın belli olacağını bize ilettiler, ben o koğuşta görevli [T.Ç.ye] yeni göreve başlaması nedeniyle dikkatli ol sık sık kontrol et dedim, göreve başlayınca şahsın kaldığı koğuşa gittik 4 kişi kalıyorlardı, zannediyorum saat 19.30 sıralarıydı, sayımdan sonra koğuşa giderek kontrol ettik, bunun üzerine ben durumu revire ve infaz koruma başmemurları [Ad.B.] ve [M.A.ya] bildirdim, beraber tekrar gittik, bize kapıda bekledik, sağlık memuru ve baş memurlar hükümlü ile görüştüler, hasta bugün hastaneye gittiğini biyopsi sonuçlarının çıkmadığını yarın belli olacağını söyledi, hastaneye gönderebileceğimizi söyledik, ancak hasta sonuçlarının yarın belli olacağını şu an gitmek istemediğini söyledi, koğuştan bunun üzerine ayrıldık, ben de kendi görev yaptığım yere gittim, ben yine de [T.ye] sık sık kontrol et dedim, sabah saat 06:15 sıralarıydı buton yandı, revirci [N.] ile [T.] koğuşa gittiler, bende infaz koruma baş memurları [Ad.B.] ve [M.A.ya] haber verdim, bende koğuşa gittim, [T.ye] hemen bir tekerlekli sandalye yada sedye getirmesini söyledim, [N.] de 112'ye haber vermek üzere revire çıktı, ben [T.] ve 3 mahkum birlikte kucağımızda hükümlü [Ç.yi] indirdik, tekerlekli sandalyeye bindirdik hemen 112 nin geleceği ana kapıya götürdük, bu sırada nefes almakta güçlük çekiyordu hırıltılı nefes alıyordu, ana kapıda sedyeye yatırdık, revirde görevli sağlık memuru kalp masajı yapmaya başladı, bizde [T.yle] birlikte mahkumları koğuşuna götürmek üzere oradan ayrıldık, bir süre sonra 112 gelmiş, biz sonradan duyduk ve hükümlünün eks olduğunu öğrendik..."
33. A.B.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...ben Ruh Sağlığı ve Hastalıkları hastanesi personeliyim, Sağlık Bakanlığıyla Adalet Bakanlığı arasında yapılan anlaşma gereği nöbet usulüyle cezaevinde kalan ve psikolojik sorunları bulunan hükümlülere ilişkin olarak hastane görevlisi olarak görev yapmaktayım, olay tarihinde bu tür hastalara bakmak amacıyla revirde görevliydim, sabah saat 08.00 de göreve başladım 24 saat nöbet tutmaktayım, benim oradaki görevim psikolojik sıkıntıları bulunan mahkumlara yardımcı olmadır, benim ayrıca diğer mahkumların sağlık sorunlarına bakmakla görevim yoktur, ancak ben yinede yardımcı olmaktayım, olay tarihinde infaz koruma memuru [N.S.] ile görev yapıyordum, gündüz saatlerinde görev yaptığım sırada telefon çaldı telefona ben baktım o sırada gündüz saatlerinde görev yapan sağlık personeli [Y.Y.] görev yapıyordu, telefonu açtığımda [Ç.] isimli hükümlünün rahatsız olduğunu söylediler ben sağlık personeli [Y.] işi olduğu için revire doğru gittim ancak aşağıya indiğimde hastanın revir giriş kapısına getirildiğini gördüm, ayaklarında morluk vardı, halsizdi, yukarıya çıkarak [Y.ye] bilgi verdim ve 112 yi aradım 112 geldi, şahsı hastaneye gönderdim, akşam saat 18:30 sıralarıydı sağlık personeli [Y.nin] mesaisi bitmişti, bu hastanın getirildiğini söylediler, evraklarını revire getirdiler, baktığımda hemoroid ve kıl dönmesine bağlı iltihap olduğu yazıyordu, saat 20:30 sıralarında telefonla aradılar bu mahkumun rahatsız olduğunu söylediler, ben bunun üzerine koğuşa gittim, baktığımda gündüz olantabloyu gördüm, benim gidip bu hastaya bakma gibi bir hükümlülüğüm olmamasına rağmen bunu yaptım, yanındaki arkadaşların kötü olduğunu söyledi o günde hastaneye gidip gelmişti, baş memurlarla görüşüp tekrar gönderebilirsek göndereceğimizi söyledim, Başmemurlar [Ad.B.] ve [M.A.ya] haber verdim, tekrar onlarla birlikte koğuşa gittik, hükümlüyü uyandırdık, hastaneye gitmek istiyorsa gönderelim dedik, kendisi gitmek istemedi, patoloji sonucunun henüz belli olmadığını yarın çıkabileceğini, çıkarsa zaten yarın hastaneye gidip tedavi olacağını söyledi, zaten hastanede de bir şey yapmıyorlar, dedi. Koğuş arkadaşlarına herhangi bir sıkıntı olması halinde haber vermelerini söyleyerek koğuştan ayrıldım. saat zannediyorum 06:00 sıralarıydı [N.S.] yanıma gelerek hükümlü [Ç.nin] rahatsız olduğunu söyledi, 112'yi aradı, yaklaşık 5 dakika sonra beni tekrar aradılar, tıbbi malzemeleri alarak hemen ana kapıya geçtim oraya getirmişlerdi, ambulansı bekliyorlardı, [Ç.] sedyede yatıyordu, baktığımda eks olmuştu, kalp masajı yaptım, ancak geri dönmedi, bu sırada ambulans geldi onlarda baktılar hükümlünün eks olduğunu söylediler, yukarıda belirttiğim gibi benim bu tür hastalara bakma yükümlülüğüm yoktur sadece psikolojik sorunları olan hastalara yardım etmem ile görevliyim diğer mahkumlara sağlık memurları yardım etmektedir ayrıca haftanın belirli günleri dışarıdan doktorlar gelerek muayene etmektedirler, ayrıca revirde görevli sağlık memurlarının hastayı hastaneye sevk yetkileri bulunmamaktadır, biz durumu ilgili personele bildiririz, yetki onlardadır,..."
34. N.S.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...infaz koruma memuru olarak görev yapmaktayım, cezaevinde revirde görev yapmaktayım, revirde olay günü bir sağlık memuru [A.B.] ile beraber görev yapmaktaydım, revirde gece saatlerinde doktor bulunmaz, doktorlar sadece gündüz saatlerinde haftanın belirli günleri muayeneye gelirler, olay tarihinde ben sabah saat 08:00 de göreve başladım 24 saat mesai yapmaktayım, gece saat 03.00 sıralarıydı revirde görevliydim, bu sırada infaz koruma memuru olan [T.] telefonla beni aradı, 11 koğuşta kalan bir hükümlünün rahatsızlandığını söyledi ben hemen 11 koğuşa gittim, koğuşa gittiğimde infaz koruma memuru [T.] ordaydı koğuşta 4 kişi vardı, koğuşta isminin sonradan [Ç.] olduğunu öğrendiğim hükümlü yatıyordu, zaten gündüz saatinde bu hastanın kanser şüphesi ile hastaneye gittiğini akşam saat 18:00 sıralarında hastaneden döndüğünü biliyordum, koğuşa geldiğimde arkadaşları 1 haftadan beri yemek yemediğini söylediler bende bir şeyler yedirelim dedim, dolaptan yoğurt çıkardım biraz ısınmasını bekledim, sonra hastaya yoğurdu yedirin dedim, hasta konuşmuyordu, daha sonra ayağa kalktı oturdu, yoğurt yedi, ben tekrar görev alanıma gittim bu sırada ne hükümlü [Ç.] ne de yanındaki hükümlüler hastanın hastaneye kaldırılması yönünde herhangi bir talepte bulunmadılar, bunun üzerine ben görev yerime döndüm, sağlık memuru [A.B.ye] durumu anlattım bana sık sık kontrol edin dedi, saat 06:00 sıralarındatelefonla yine beni görevli [T.] çağırdı, koğuşa gittim, nefes alıp vermekte güçlük çekiyordu, hükümlünün hastaneye gitmesi gerekir siz hastayı hazırlayın ben 112 acile haber veriyorum dedim, hükümlü [Ç.] 'ben ölürsem hastanede öleyim' diye sesleniyordu, ben ordaki görevliye ve hükümlülere hastayı hazırlayarak ana kapıya getirin 112'i arayacağım dedim, revire çıktım, ve 112 Acil servisi aradım, ana kapıya ve askerlere haber verdim, ve ana kapıya doğru gittim, hasta ana kapıya gelmişti, kapıdaki sedyeye yatırdık, şahıs nefes alamıyordu, zannediyorum kalbi durmuştu, sağlık memuru kontrol etti, sağlık memuru kalp masajı yaptı ancak hastanın eks olduğunu söyledi, 112 de gelince tekrar muayene edince hastanın öldüğünü söylediler..."
35. T.Ç.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"... olay tarihinde akşam saat 18:30 sıralarında gece vardiyasına başladım, yaklaşık 13 koğuş sorumluluğum altındaydı, benden önce nöbetçi olan arkadaş bana 11. Koğuşta üst katta kalan hükümlü [Ç.A.nın] hasta olduğunu, sık sık kontrol etmem gerektiğini söyledi bende tamam dedim, ben göreve yeni başladığım için başmemurun talimatı varmış, bir süre sonra yanıma infaz koruma memuru [E.Ç.] geldi, gece boyunca arkadaşım ile birlikte koğuşta kontrolünü yaptık, uyarı olması nedeniyle özellikle 11 numaralı [Ç.A.nın] kaldığı koğuş sık sık kontrol ettim, bu koğuşta onunla birlikte 3 hükümlü daha kalmaktaydı, gecezannediyorum saat 03:00ü geçmişti, bu sırada koğuştan bir ses geldi koğuştan hükümlülerden birisi [Ç.] isimli hükümlünün kustuğunu söyledi, bende koğuşun kapısını açtım, şahıs kustuğunu gördüm, kapıyı tekrar kapatarak revir görevlisi [N.S.ye] haber verdim, geldi beraber koğuşa girdik, koğuşta oturuyordu yanındaki hükümlüler bir haftadır bir şey yemediğini söylediler, [N.] yoğurt verelim dedi, koğuştaki hükümlüler yoğurdu biraz ısıtarak hükümlü [Ç.ye] verdiler, bu sırada biz tekrar koğuştan çıktık, zannediyorum saat 06:15 sıralarıydı, koğuşun içerisinde düğmeye basınca ben tekrar koğuşa gittim, hükümlü [Ç.] 'ben ölüyorum, burada ölmek istemiyorum beni hastaneye götürün' dedi, yine revirci [N.yi] çağırdım, [N.] geldi, durumu görünce ben 112 Acile haber veriyorum, siz hükümlüyü hazırlayın dedi. Bende hazırlanmasını bekledim, yanımda [E.Ç.] vardı, koğuşa girdiğimizde arkadaşları kolundan tutmuştu bizden yardım istediler yardımcı olduk, hükümlü [Ç.yi] kucağımıza alarak ana çıkış kapısına doğru 112 gelene kadar kapıya götürelim dedik, bu sırada nefes alış verişi hırıltı çıkıyordu, üç mahkumda bu sırada bize eşlik etti çünkü kendisi ağırdı, ana kapının yanındaki sedyeye yatırdıktan sonra sonra ben üç mahkumu yerlerine götürmek üzere onları alarak tekrar koğuşa döndüm, ondan sonra hükümlünün öldüğünü duydum..."
36. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/12/2015 tarihinde İnfaz Kurumu görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçu açısından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...otopsi sonucunda [Ç.A.nın] ölümünde harici bir travmatik etkinin söz konusu olmadığı, kendisinde var olan lenfomaya sekonde akciğer enfeksiyonu ve diğer komplikasyonlar sonucu öldüğünün anlaşıldığı ancak şahsın cezaevinde hükümlü iken ölmesi ölümünde başkaca bir etkenin olup olmadığının tespiti için doku ve organ örneklerinin İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar verildiği, müştekilerin vekilleri aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığımıza vermiş oldukları şikayet dilekçesi ile ölümünden önce hastalığı nedeniyle tedavisini yapan [E.] Eğitim ve Araştırma hastanesinde görevli doktorlar ile cezaevi yetkilileri hakkında şikayette bulunduğu, Cumhuriyet Başsavcılığımızca cezaevi yetkililerinin ve aynı koğuşta kalan diğer hükümlülerin beyanlarına başvurulduğu, tedavisine ilişkin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesine ait tıbbi evrakların temin edildiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığından gelen tetkikler sonucunda otopsiye yapan Adli Tıp Uzmanının düzenlemiş olduğu 25/3/2015 tarihli rapordan da anlaşılacağı üzere [Ç.A.nın] ölümünde harici travmatik bir etkinin söz konusu olmadığı, kendisinde var olan Lenfoma, sekonde akciğer enfeksiyonu ve diğer komplikasyonlar nedeniyle öldüğünün bildirildiği anlaşılmış ise de, müştekiler vekilinin hükümlü [Ç.A.nın] ölümünden önce tedavisi gerçekleştiren [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi yetkililerinden şikayetçi olmaları, [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi yetkililerinin memur olmaları ve görevleriyle ilgili işledikleri iddia edilen suçların 4483 sayılı yasa gereğice soruşturma iznine tabi olması nedeniyle [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi görevlileri hakkındaki soruşturma evrakının ayrılarak soruşturma defterinin 2015/4709 sırasına kaydedilmesine karar verildiği, şüpheli doktorlar hakkında Elazığ Valiliğinin 05/6/2015 tarih ve 2015/67 sayılı kararı ile soruşturma izni verilmemesine dair karar verildiği, karara müştekiler vekilinin itirazı üzerine Malatya Bölge İdare Mahkemesinin 06/11/2015 tarih ve 2015/156-176 sayılı kararı ile soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararın kaldırıldığı, soruşturmanın halen devam ettiği,
Cezaevi görevlileri hakkında yapılan idari soruşturma sonucunda görevlerini ihmal etmedikleri gerekçesiyle disiplin cezası ile cezalandırılmalarına yer olmadığına dair karar verildiği,
Dosya kapsamı, tanık beyanları dikkate alındığında, ölen [Ç.A.nın] cezaevinde kaldığı sırada rahatsızlığı nedeniyle birden çok kez cezaevi yönetimine başvurduğu, cezaevi yönetimince hüküm [Ç.A.nın] sağlık kuruluşlarına sevk edildiği, tedavisinindevam ettiği, olay gününden bir gün öncede rahatsızlanması nedeniyle tekrar cezaevi idaresine başvurması üzerine hastaneye sevk edildiği, hastanede yapılan işlemler sırasında taburcu edildiği, saat 18.30 sıralarında cezaevine geldiği, koğuşta bulunduğu sırada rahatsızlanması üzerine cezaevi görevlilerinin koğuşa geldiği, cezaevi görevlilerinin kendisini hastaneye gönderebileceklerini söyledikleri, ancak hükümlü [Ç.A.nın] yarın hastanede kontrolü olduğunu, patoloji sonuçlarının çıkması nedeniyle zaten hastaneye gideceğini belirterek hastaneye gitmek istemediği, durumunun ağırlaşması üzerine cezaevi idaresince ambulans çağrıldığı, ambulansın beklendiği sırada görevlilerce tekerlekli sandalyeye oturtularak cezaevi giriş kapısına götürüldüğü, sedyeye yatırıldığı, ancak ambulans gelmeden öldüğünün anlaşıldığı, şüpheli cezaevi görevlilerinin görevlerini ihmal ettiklerine ve ihmalleri sonucu hükümlü [Ç.A.nın] ölümüne neden olduklarına dair haklarında kamu davası açılmasını gerektirecek delil bulunmadığı tüm soruşturma dosya kapsamından anlaşılmakla; ..."
37. Karara karşı başvurucular tarafından yapılan itiraz, Elazığ Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 7/1/2016 tarihli kararıyla kararda isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
38. Hâkimliğin kararı 13/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucular 12/2/2016 tarihinde 2016/3030 numaralı bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Sağlık Personeli Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci (2015/4709 Numaralı Soruşturma)
39. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3/4/2015 tarihinde verilen ayırma kararı (bkz. § 12) sonrasında 6/4/2015 tarihinde, Elazığ Valiliğinden (Valilik) Hastanede görevli sağlık personeli yönünden 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilmesi istenmiştir.
40. Yapılan ön inceleme sonucunda düzenlenen 3/6/2015 tarihli raporda, başvurucuların yakınının teşhis ve tedavisinde görev alan onbir doktordan N.Ö. hakkında soruşturma izni verilmesi, ön inceleme sırasında alınan beyanlarında diğer on doktor hakkında başvurucuların şikâyetinin olmaması nedeniyle diğerleri hakkında soruşturma izni verilmemesi yönünde kanaat bildirilmiştir. N.Ö. hakkında soruşturma izni verilmesine yönelik kanaatte N.Ö.nün hastayı muayene ettiği, servise yatışını yaptığı, uygun koşullarda biopsi materyalini aldığı fakat hastaya ve ailesine gerekli bilgilendirmeyi tam ve düzgün yapmadığı, yapılan eksik bilgilendirme nedeniyle görev ihmalinin bulunduğu belirtilmiştir.
41. Valilik tarafından 5/6/2015 tarihinde, KBB Hastalıkları Uzmanı N.Ö., Göğüs Hastalıkları Uzmanı S.M.T., Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzmanları İ.E., F.Ç.G., N.G.G., E.A., pratisyen hekimler H.T. ve A.P., Patoloji Uzmanı G.Y., Genel Cerrahi Uzmanı F.E., Gastroenteroloji Uzmanı A.Ş. hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir.
42. Söz konusu karara karşı başvurucuların itirazını inceleyen Malatya Bölge İdare Mahkemesi 6/11/2015 tarihli kararıyla Valilik kararının kaldırılmasına ve haklarında ön soruşturma yapılanlar hakkında soruşturma izni verilmesine karar vermiştir. Kararda; başvurucuların yakınının birden fazla kez hastaneye götürüldüğü, her seferinde doğru teşhis konulamadan geri getirildiği, kesin teşhise otopsi sonucunda ulaşıldığı, tedavi sürecinde ilgililerin ihmali olduğuna dair emarelerin bulunduğu, ölümle sonuçlanan olayın detaylı olarak Savcılık aşamasında araştırılmasının gerekeceği, ön inceleme raporu ve ekli belgelerin isnat edilen fiilden dolayı adı geçen kamu görevlilerinin tamamı hakkında Savcılık tarafından soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlilikte olduğu değerlendirmelerine dayanılmıştır.
43. Soruşturma izni verilmesi kararı üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı 10/8/2015 tarihinde ATK'dan taksirle ölüme neden olma ve görevi kötüye kullanma suçlarından yürütülen soruşturma kapsamında bahse konu doktorların kusur durumunun tespitine dair rapor istemiştir.
44. ATK'nın 20/1/2016 tarihli raporuyla Ç.A.nın muayene ve tedavi sürecinde yer alan sağlık personeli ile İnfaz Kurumu görevlilerine kusur atfedilemeyeceği kanaati bildirilmiştir. Raporun ilgili kısımları şöyledir:
"...
Uzm. Dr. [S.M.T.nin] alınan ifadesinde, 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Göğüs Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını, Hastanın jandarma nezaretinde poliklinikte kendisine geldiğini. Muayene ve anemnezden sonra Akciğer Röntgeni ve gerekli kan tetkiklerinin istendiğini, hasta sonuçları göstermek için tekrar kendisine başvurmadığından hasta hakkında tarafından herhangi bir işlem yapılmadığını' beyan ettiği,
5- Uzm. Dr. [İ.E.nin] alınan ifadesinde, 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını, adı geçen hastayı tanımadığını ancak İnfaz Koruma Memurları eşliğinde geldiğinden hatırladığını, hastanın kliniğe başvuru şikayetleri, yapılan fiziki muayene ve hastadan alınan sözel anamnez sonucundaki, 09/6/2014 tarihindeki muayenesinde deri altı dokunun lokal enfeksiyonu (Pannikülit) düşünüldüğünü, hastaya bilgi verilerek, tedavisinin düzenlenip, reçetesinin verildiğini, tedavinin klinik seyrini gözlemek amacıyla 15 (on beş) gün sonraya kontrole çağrıldığını' beyan ettiği,
6- Uzm. Dr. [F.Ç.G.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını, adı geçen hastayı tanımadığını ancak İnfaz Koruma Memurları eşliğinde geldiğinden hatırladığını. Hastanın Kliniğe başvuru şikayetleri, yapılan fiziki muayene ve hastadan alınan sözel anemnez sonucunda, 20/10/2014 tarihindeki muayenesinde lenfadenopati ön tanısının düşünüldüğünü, tanımlanmamış yumuşak doku bozukluğu tanısıyla yüzeyel doku US istenilip, sonucun çıkmasına mukabil sonuçlarla birlikte Hastanemiz Kulak Burun Boğaz Kliniğine başvurmasının önerildiğini' beyan ettiği,
7- Dr. [H.T.nin] alınanifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinde Pratisyen Hekim olarak görev yaptığını. Acil Serviste hergün 4 (dört) hekimin nöbet tuttuğunu, hastanın kabul işleminin kendisi tarafından yapıldığını ancak hasta yoğunluğu nedeniyle diğer Nöbetçi Doktor [A.P.] tarafından hastanın muayenesinin yapıldığını, Hastayı muayene eden Dr. [A.P.] olduğundan hasta hakkında herhangi bir bilgisinin bulunmadığını' beyan ettiği,
8- Uzm. Dr. [G.Y.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Patoloji Uzmanı olarak görev yaptığını. Adı geçen hastadan alman biyopsi materyalinin 22/10/2014 tarihinde patolojiye geldiğini. Gerekli işlemler materyal üzerinde yapıldıktan sonra 24/10/2014 tarihinde incelenmek üzere kendisine geldiğini, Malignite yönünden kuşkulu durum düşünüldüğünden, hizmet alımı sözleşmesi ile çalıştığımız [F.] Üniversitesi Hastanesi Patoloji Kliniğine 30/10/2014 tarihinde tanı için gerekli boyamalar yapılmak üzere gönderildiğini, [F.] Üniversitesi Hastanesinden gelen özel boyanmalar kendisi tarafından değerlendirildiğini, Non spesifik boyanmaların varlığının tanıya yardımcı olamadığını. Bölüm içi ve bölüm dışı yapılan konsültasyonlar sonucunda kesin tanı verilemediğinden hastanın ileri bir merkezde değerlendirilmesini uygun gördüğünü, 11/11/2014 tarihinde raporu sonuçlandırdığını beyan ettiği,
9- Uzm. Dr. [N.Ö.nün] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını, Hastanın polikliniğe geldiğinde boynunda 2 aydır geçmeyen LAB larının olduğunu. Hastaya tanı amaçlı lokal anestezi altında biyopsi önerildiğini, hastanın kabul ettiğini, yatırılarak ameliyathane şartlarında lokal anestezi altında biyopsi alındığını, hastanın genel durumu iyi olduğunu,haliyle taburcu edilerek patoloji sonucunu getirmesi söylendiğini'beyan ettiği,
10- Uzm. Dr. [N.G.G.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırına Hastanesinde Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını, Adı geçen hastayı tanımadığını ancak İnfaz Koruma Memurları eşliğinde geldiğinden hatırladığını. Hastanın polikliniğe daha önce aynı şikayetlerle başvurduğunu, düzenlenen tedaviye rağmen herhangi bir düzelme olmadığını beyan ederek başvurduğunu. Hastadan alınan anamnez ve daha önceki tetkik ve tedavilerinin incelenmesi neticesinde Yüzeyel Doku US istendiğini ve Yüzeyel Doku US sonucunda herhangi bir kitle tespit edilmediğini. Kesin tanı ve biyopsi için Plastik Cerrahi polikliniğine başvurması önerilerek 2 (iki) ay sonra kontrole çağrıldığını, Hastaya gerekli önerilerde bulunulduğunu' beyan ettiği,
11- Uzm. Dr. [E.A.] ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırına Hastanesinde Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını. Adı geçen hastayı hatırladığını, Hastanın infaz koruma memurları eşliğinde polikliniğe başvurduğunu. Hasta daha önce kliniğe geldiğini ancak uygulanan tedavilerle şikayetlerinde gerileme olmadığını ifade ettiğini. Hastanın şikayetleri ve daha önce yapılan tetkik ve muayenelerinin incelenmesi neticesinde PANNİKÜLİT ? ön tanısı ile daha ileri tetkik ve tedavi yapılabilmesi için. [E.] [F.] Üniversitesi Hastanesi Dermatoloji Polikliniğine şevkinin önerildiğini' beyan ettiği,
12- Dr. [A.P.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinde Pratisyen Hekim olarak görev yaptığını. Hastayı tanımadığını. Ancak infaz koruma memurları eşliğinde gelmesi ve soruşturma dosyası incelenmesi neticesinde hatırladığını,. Hastanın acil servise yüksek ateş ve boğaz ağrısı şikayeti ile başvurduğunu. Öykü alınarak yapılan fiziki muayenesi neticesinde daha önce hastaneye birkaç kez başvurduğu, çeşitli birimlerce muayene ve tedavisinin yapıldığı öğrenilmiş, 03/11/2014 tarihinde yapılan muayenesinde yüksek ateşin ve boğaz ağrısının Tonsillite bağlı olduğunun düşünüldüğünü. Hasta gözlem odasına alınarak uygun tedavinin düzenlendiğini,. Yaklaşık bir buçuk saat gözlem odasında takip edilen hastanın ateşinin düşmesi, şikayetlerinin azalması ve vital bulgularının normale dönmesi sonrası kontrollere gelmek şartıyla acil servisten tedavisi yapılarak önerilerle taburcu edildiğini' beyan ettiği,
13- Uzm. Dr. [F.E.] ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Genel Cerrahi Uzmanı olarak görev yaptığını, Hastayı infaz koruma memurları eşliğinde geldiğinden hatırladığını, Alınan anamnez ve yapılan fiziki muayene sonucunda yüksek ateş ve boğaz ağrısı olan hastanın acil nöbetçi doktorları tarafından yapılan muayenesine ek olarak Hemoroidal hastalığı ve pilonidal bölgede yara yeri enfeksiyonu olması üzerine genel cerrahi konsültan doktoru oladuğumdan tarafımca konsülte edildiğini, Hastanın Pilonidal Sinüs ameliyatına bağlı olarak yüzeyel açık yarasının mevcut olduğunu,. Açık Yara pansumanı yapılarak hastaya Antibiyoterapi ve hemoroidal hastalığa yönelik medikal tedavi reçetesi verildiğini, Ve günlük pansuman önerilerek 15 (on beş) gün sonra Genel Cerrahi Poliklinik kontrolünün önerildiğini' beyan ettiği,
14- Yrd. Doç. Dr. [A.Ş.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin belirtilen tarihte [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Gastroenteroloji Uzmanı olarak görev yapmakta olduğunu, Hastanın jandarma nezaretinde poliklinikte kendisine geldiğini. Muayene ve anemnezden sonra gerekli kan tetkikleri istendiğini. Hasta sonuçlan göstermek için tekrar kendisine başvurmadığından hasta hakkında tarafından herhangi bir işlem yapılmadığını beyan etmiştir' kayıtlı olduğu,
15- E Tipi kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nun 21.5.2014 tarihli Kurum Tabibi Dr [Ç.S.] kaşeli kaydında, Fucicort kaydı bulunduğu,
16- E Tipi kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nun21.5.2014 tarihli Kurum Tabibi Dr [Ç.S.] kaşeli notunda, 'dermatoloji polkliniğine sevk' kaydı bulunduğu,
17- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 9.6.2014 tarihli Dermatoloji uzmanı Dr [İ.E.] kaydı bulunduğu
18- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 9.6.2014 tarihli Dermatoloji uzmanı Dr [N.G.G.] kaşeli muayanekaydında; 'subkutan kitle, yüzeyel doku USG istenildiği' kaydı bulunduğu,
19- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 23.6.2014 tarihli Dermatoloji uzmanı Dr [N.G.G.] kaşeli kayıtta; 2 ay sonra kontrolünün uygun olduğu kayıtlı olduğu,
20- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 26.6.2014 tarihli Cildiye 1 polikliniğine ait, Dr [N.G.G.] kayıtlıraporda, 'yüzeyel doku usg de, belirtilen bölgede ciltte yakşık 2 cm kalınlama ve cilt altı yağlı dokuda ödemli görünüm mevcut olduğu, inceleme sınırlarında fokla kitlesel lezyon saptanmadığı' kaydı bulunduğu,
21- İnvitrolablab nın 28.8.2014 tarihli lab raporunda,'WBC:3.81, hgb:14.1, htc:41.3, PLT:135, ferritin:94, Vit b12:197, folat:4.74, Tsh:1.69, AST:33, ALT:38, LDH:498, CK:128, bil total:0.92, albümin:4.46, demir:78, P:3.77, ASO:89.9, CRP:0.398RF:<20.0' kaydı bulunduğu,
22- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 11.9.2014 tarihlimuayane kaydında,pannikülit?, [F.] Ün. Tıp FakDermatoloji Polikliniğine sevkinin uygun olduğu -dermatoloji uzmanı Dr[E.G.A.] kaydı bulunduğu,
23- [E.] [F.] Ün. Dermatoloji Polikliniği’nin 16.9.2014 tarihli Dr [L.B.] kaşeli muayane kaydında, 'hastanın lezyonlarının lipom olduğudüşünülüp herhangi bir tedavi önerilmediği' kaydı bulunduğu,
24- İnvitrolab Lab Hizmetleri’nin – Aile hekimliği – [M.F.D.] kayıtlı 16.10.2014 tarihli lab raporunda, 'glukoz:81, kolesterol:159, HDL:20, LDL:75, trigliserid:275, AST:95, ALT:44,ALP:162, GGT:294, LDH:3810, CK:40, CK_MB:13, Amilaz:55, bil Total:0.78, protein:6.86, ablimin:3.82, üre:47, kreatini.2.05, ürik asit:8.55, Na.139, K.2.89, CL:96, Ca:8.42,P:5.06, demir:153, IIBC:76, demir bağlama kapasitesi:229, CRP:4.79, T3:2.71, T4:1.41, TSH:3.10, vit B12:363, ferritin:644, folat:2.92' tespit edildiği,
25- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 20.10.2014 tarihli Cildiye 3 Polikliniğine ait Dr [F.Ç.G.] kayıtlıyüzeyel doku US raporunda, 'Bilateral servikal bölgeye yönelik yapılan değerlendirmede;cilt altındaen büyükleri submandibular alanda 2.5 x12 mm'ye ulaşan ekojen hiluslu lobule konturlu lenf nodları izlenildiği, benzer karakterde daha küçük boyutlarda intraparatid lenf nodları da mevcut olduğu' kaydı bulunduğu,
26- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 21.10.2014 tarihli Dr [A.Ş.] kayıtlı gastarenteroloji 1 polikliniğine ait raporda, 'HBsAg:negatif, MakroHCV:negatif, albümin:3.95, D bil:0.37, ALT:18, AST:92, ALP:156, amilaz:59, PTZ:12.8, INR:1.11, APTT:27.7 sed:74, CRP:4.97, hemogram:tekrar örnek alımımı uygundur' kaydı bulunduğu,
27- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 22.10.2014 yatış- 24.10.2014 çıkış tarihliKBB 2 Polikliniği Uz Dr [N.Ö.] kayıtlıepikriz raporunda; '1.5 aydır boyunda ve vücudunundeğişik yerlerindeyer yer LAP lar çıkmış, akut lenadenit ön tanısı ile hastanın tanı amaçlı kliniğe yatırıldığı, ateş:36.5, nabız:80, TA:120/90 mmHg ölçüldüğü, lenf biyopisialındığı, spesmen patolojiye gönderildiği, CEfmezin, Novalgin, Ringer Laktat order edildiği, patoloji sonucu çıkınca hastanın kontrole geleceği hastaya her gün pansuman önerildiği, post op 9 gün sütürlerininalınmasıgerektiği söylenildiği,
28- Elazığ E Tipi kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nün 3.11.2014 tarihli 9597 sayılı [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Polikliniğine’ne hitaben yazısında; muayanesi gerekli tetkik ve tedavisi için gönderildiği kaydı bulunduğu, Aynı evrak üzerinde yazılı bulunan muayane kaydında, nüks pleidonel apse+hemoroid, pileniodel bölgeningünlük pansumanı önerildiği kaydı bulunduğu,
29- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 3.11.2014 tarihli acil Poliklinik Dr [H.T.] kayıtlı muayane kaydında, 'akut tonsillit, damar yolu açıldığı, Fenamed 45.5 mg, İzotonik Nacl,Sedoral 1000mg, Parol uygulanıldığı,önerilerde bulunulduğu' kaydı bulunduğu,
30- Elazığ E Tipi kapalıCezaİnfaz Kurumu’nun 3.11.2014 tarihli Sağlık Memuru [A.B.] veİKM ler tarafından düzenlenmiş olan tutanakta; '03/11/2014 Tarihinde Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumumuzda SOL PSS 11 Nolu odada yatmakta olan Hükümlü [Ç.A.nın] saat 21:00 sularında sağlık memuru ile beraber yanına gidilerek durumu soruldu iyi değilsen seni hastaneye gönderelim diye soruldu, hükümlü [Ç.A.] ben saat 18:30 hastaneden geldim biopsi sonucumu bekliyorum gitmek istemiyorum diye beyan etti, bunun üzerine şahsa kendini kötü hissettiğinde bize haber verilmesi söylendi kaydı bulunduğu,
31- İnfaz Koruma memurları ve PSS Sağlık memuru [A.B.] imzalı 4.11.2014 tarihli tutanakta; 03.11.2014 Tarihinde Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumumuzda Sol PSS bölümünde yatmakta olan Hükümlü [Ç.A.nın] Saat 21:00 sularında Sağlık Memuru ile beraber yanına gidilerek seni hastaneye gönderelim mi diye soruldu. Kendisinin ben hastaneden saat 18:30'da geldim, şuan hastaneye gitmek istemiyorum. Diye beyan etti. Şahsa kendini kötü hissettiği anda haber verilmesi söylendi. Sabah 06:25 civarlarında Hükümlü [Ç.A.nın] yanındakilerin Revir Görevlisi [N.S.yi] çağırmaları üzerine nöbetçilerle beraber yanına gidildi. Durumunun kötü olduğu görülünce başmemurlara haber-verilip 06:30 civarı hemenacil arandı. O sırada Hükümlü [Ç.A.] odasından alınarak acil servisinin muayene etmesi için kurumun anakapı bölümüne getirilerek acil servis beklenirken şahıs anakapı bölümünde fenalaştı Sağlık Memuruna bilgi verildi. Sağlık Memuru geldiğinde şahsın kalbinin durduğu solunumun olmadığı pupillerin fıx dilate olduğu sağlık memurunca tespit edildi. Gerekli müdahalesi yapıldığı esnasında 112 acil servisi kuruma giriş yaptı. Şahıs 112 acil servisin müdahalesine bırakıldı. 112 acil servis tüm müdahalelerine rağmen şahsın ex olduğu tespit edilerek. Gerekli tutanak tutuldu kaydı bulunduğu,
...
33- Elazığ E Tipi kapalıCezaİnfaz Kurumu’nunkişiye ait sağlık fişi kaydında,
İlk muayane: 11.3.2014: genel durum iyi, şuuru açık, koopere, vital bulgular stabil, darp cebir izine rastlanılmadığı, kan grubu A Rh + ,
3.11.2014 : tanı: açık- EEAH Acil Polikliniğine sevk,
23.10.2014: tanı: açık- EEAHKBB Polikliniğine sevk,
21.10.2014: tanı: açık- EEAHKBB Polikliniğine sevk,
20.10.2014: tanı: açık- EEAHGöğüs+gastroenteroeloji Polikliniğine sevk,
17.10.2014: tanı: açık- EEAH cildiye+dahiliyePolikliniğine sevk,
16.10.2014: tanı: açık- EEAH –cildiye pol sevk
10.10.2014: tanı: kronik tonsillit-Suprax, Klodomin kurum tabibi: Dr [Ç.S.]- ilaç tedavisi
6.10.2014: ta:110/70, KŞ:125, pO2:100 olan hastanın genel durumu iyi olup:GKS.15 olduğu, vücudundaki uzun süreli(1 aydır) döküntüden dolayı cezaevinin ring aracıyla ileri tetkik ve tedavi için [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevkinin uygun olduğu
1.10.2014: tanı: açık- tetkik istenildiği,
26.9.2014: tanı: myalji-dolgit, Aleve, EEAHKBB Polikliniğine sevk,
19.9.2014: tanı: konjuktivit-Visine, Ruoafin,
16.9.2014: tanı: açık- EEAHDermatoloji Polikliniğine sevk,
11.9.2014: tanı açık- EEAH Dermatoloji Polikliniğine sevk,
2.7.2014: tanı. ülser peptik mide-Raneks –ilaç tedavisi-Kurum tabibi: Dr [M.F.D.],
26.6.2014: tanı açık- EEAH Dermatoloji Polikliniğine sevk,
23.6.2014: tanı açık- EEAH ultrason polikliniğine sevk,
11.6.2014: tanı kabızlık:magnesie
9.6.2014: tanı açık- EEAH Dermatoloji Polikliniğine sevk,
4.6.2014: tanı- ülser peptik mide- Raneks –ilaç tedavisi,
30.5.2014: tanı: myalji-vermidon- ilaç tedavisi,
28.5.2014: tanı: gerilim tipi başağrısı –Arveles,
21.5.2014: tanı. açık - EEAH Dermatoloji Polikliniğine sevk,
7.5.2014: tanı: dermatit-Fucicort- EEAH Dermatoloji Polikliniğine sevk,
25.4.2014: tanı: gastrit-raneks, Magnise kalsine kaydı bulunduğu,
SONUÇ:
1- Tıbbi belgelerde travmatik bulgu tarif edilmediği, otopsisinde dış muayanede geçirilmiş tıbbi müdahaleye bağlı izler dışında travmatik bulgu tarif edilmediği, otopsisinde iç muayenede kafatasında kırık, kafa içi kanama, büyük damar iç organ yaralanması tarif edilmediğinden; kişinin travmatik bir tesirle öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı,
2- Tıbbi belglerde intokikasyon bulgusu tarif edilemediği, otopsi sırasında alınan doku örneklerinin Kimya İhtisas Dairesi’nde yapılan incelemesinde; .... örnekerinde tespit edilen maddelerin ilaç etken maddeleri olup toksik düzeyde bulunmadıklarından; kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı,
3- Adli ve Tıbbi belgelerde Kişinin cezaevinde tutuklu olarak bulunmakta olduğu, İlk muayanesinin 11.3.2014 tarihinde yapıldığı, yapılan muayanesinde; genel durum iyi, şuuru açık, koopere, vital bulgular stabil, darp cebir izine rastlanılmadığı, ... farklı tarihlerde kişinin muayane ve sevk kayıtları bulunduğu, ...
3.11.2014 tarihinde saat 15:25 civarında KKM tarafından çıkış verildiği, değerlendirilen şahsın vitalleri normal tespit edilmiş olup cezaeviring aracıyla hastaneye nakledildiği, hastanede tedavisi yapılanşahıs 3.11.2014 tarihinde saat 18:15 civarındacezaevine tekrar giriş yapılmış olduğu, ...
Kişinin ölümünden sonra sonuçlanmış olan [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 11.11.2014 tarihli 2014/20138 nolu patoloji raporunda, 'servikal lenf düğümüne ait materyalin immünhistokimyasal ve histopatolojik incelenmesinde, yaygın nekroz alanları ile birlikte malign tümör varlığı izlenildiği, ancak malign epitelyal tümör ile malign lenfoma arasında ayırıcı tanı yapılamadığı'kaydı bulunduğu,
Otopsisinde; Akciğer hiluslarında LAP'lar olduğu,mediasten büyümüş vaziyette olup yaygın LAP' ların olduğu, bağırsak mezolan arasında yer yer LAP'lar olduğutarif edildiği,
Otopsi sırasında alınan iç organ parçalarının histopatolojik tetkikinde; 'myokard, Akciğer, Karaciğer, Böbrek, Dalak: Parankiminde yaygın malign tümör infıltrasyonu, Lenf Nodüllerinde; ekstrakapsüler yayılım gösteren malign tümör infıltrasyonu, beyin, beyincik, beyin Sapında; subaraknoid mesafe ve damarlar lümeninde atipik hücre infıltrasyonu, hiperemi, periferik yaymada yaygın atipik hücre infıltrasyonu' tarif edildiği, iç organ örneklerinden hazırlanan hemotoksilen eozin boyalı kesitlerin incelenmesinde dokularda yayğın malign tümör infıltrasyonu izlendiği, tümör diffüz infıltrasyon gösteren büyük hiperkromatik nükleuslu, dar eozinofılik stoplazmalı atipik hücrelerden oluştuğu, histomorfolojik bulgular 'yüksek gradeli non Hodgkin lenfoma' ile uyumlu değerlendirildiği' tarif edildiği dikkate alındığında;
Kişinin ölümünün 'yüksek gradeli non Hodgkin lenfoma' ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu,
4- Adli ve tıbbi belgelerde; ...
Kişinin cezaevinde bulunduğu sürede; farklı tarihlerde şikayetlerine yönelik muayanesi yapıldığı ve muayanesi tetkik ve tedavisi için ilgili bölümlere sevkinin yapıldığı, 22.10.2014tarihinde [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin KBB kliniğine yatışının sağlanıldığı,hastanedeKBB Uzmanı Dr [N.Ö.] tarafından muayanesi yapıldığı, 1.5 aydır boyunda ve vücudunundeğişik yerlerindeyer yer LAP lar çıktığı anemnezi alındığı, akut lenfadenit ön tanısı ile lenf biyopisi alındığı, spesmen patolojiye gönderildiği, Cefamezin, Novalgin, Ringer Laktat order edildiği, patoloji sonucu çıkınca hastanın kontrole geleceği hastaya her gün pansuman önerildiği, post op 9 gün sütürlerininalınmasıgerektiği söylenilerek taburcu edildiği, 3.11.2014 tarihinde Elazığ E Tipi kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nce [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Polikliniğine muayanesi gerekli tetkik ve tedavisi için gönderildiği, 3.11.2014 tarihinde saat 15:25 civarında KKM tarafındançıkış verildiği,acil Poliklinik de Dr [H.T.] tarafından akut tonsillit teşhisi ile, damar yolu açıldığı, Fenamed 45.5 mg, İzotonik Nacl, Sedoral 1000mg, Parol uygulanıldığı, önerilerde bulunulduğu, ayrıca aynı hastanede yapılan muayanesinde, nüks pleidonel apse+hemoroid, pileniodel bölgeningünlük pansumanı önerildiği,hastanede tedavisi yapılanşahıs 3.11.2014 tarihinde saat 18:15 civarında cezaevine döndüğü, kişinin patoloji raporunun ölümünden sonrasonuçlandığı, tetkik aşamasında iken öldüğü göz önüne alındığında; kişinin muayanesinde, tedavisinde görev alan hekimlere ve yardımcı sağlık personeline, cezaevi görevlilerine kusur atfedilemeyeceğioy birliğiyle mütalaa olunur."
45. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 18/2/2016 tarihinde, Hastanede görev yapan ve muayene/tedavi sürecinde yer alan doktorlara kusur atfedilemeyeceğinin ATK'nın 20/1/2016 tarihli raporuyla ortaya konulduğu gerekçesiyle doktorlar hakkında taksirle ölüme sebep olma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
46. Karara karşı başvurucular tarafından yapılan itiraz Hâkimliğin 3/3/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
47. Hâkimliğin kararı 10/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucular 22/3/2016 tarihinde 2016/5641 numaralı bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
48. İlgili hukuk için bkz. Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 76-80.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
49. Mahkemenin 28/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
50. Başvurucular; yakınlarının vefat etmeden kırk gün önce rahatsızlandığını, haftada bir gün gelen İnfaz Kurumu doktoru tarafından birkaç kez muayene edildiği hâlde hastalığının teşhis edilemediğini, İnfaz Kurumu idaresinin ve doktorunun yakınlarının sağlık sorunlarının arttığını bilmelerine ve hastaneye sevk talebine rağmen hastayı tam teşekküllü bir hastaneye sevketmeyerek günlerce beklettiklerini, lenfoma gibi ağır bir hastalığın erken teşhis ve tedavisinin yapılıp hastalığın ilerlememesi için hastaneye sevk konusunda gerekli özenin gösterilmediğini, ayrıca birçok doktor tarafından yapılan muayenelere rağmen yanlış tedaviler uygulandığını ve her seferinde yakınlarının taburcu edildiğini, ölüm nedenlerinden olan akciğer enfeksiyonunun oluşmaması için İnfaz Kurumunda temiz ve hijyenik bir ortamın tesis edilmediğini, bu yönlerden gerekli önlemleri almayan İnfaz Kurumu personeli ile sağlık görevlilerinin ölüm olayında ihmali bulunduğunu belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
51. Başvurucular ayrıca olayda ihmali bulunan İnfaz Kurumu görevlileri hakkında etkili bir soruşturma yürütülmeden kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, adli makamlarca yakınlarının kaç kez revire çıkarıldığının, ne tür tedaviler uygulandığının araştırılmadığını, Kurum doktorunun ifadesine başvurulmadığını, İnfaz Kurumu idaresine müteveffa veya yakınları tarafından hastalıkla ilgili olarak başvuruda bulunulup bulunulmadığının araştırılmadığını, ATK'dan hastalığın teşhis ve tedavisinde gecikme olup olmadığına dair rapor temin edilmediğini, yakınlarının vefat ettiği yerde keşif işlemi yapılmadığını, sağlık görevlileri hakkındaki karara esas teşkil eden ATK raporunun şüpheleri giderebilecek nitelikte olmayıp sağlık personelini müdafaa edecek biçimde hazırlandığını, olayın üzerinden iki yılı aşkın süre geçtiği hâlde deliller ve olayda sorumluluğu bulunan kişiler tespit edilmeden hatalı değerlendirmeyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verildiğini belirterek yaşam hakkının usul boyutunun, adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
52. Bakanlık görüşünde, sağlık personeli hakkındaki soruşturmanın izne tabi olması nedeniyle ayrıldığı ve bireysel başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu belirtilmiş; İnfaz Kurumu görevlileri bakımından yürütülen soruşturmada ise gerçekleştirilen işlemler sayıldıktan sonra başvurucuların soruşturmaya katılım konusunda bir engelle karşılaşmadıkları, Savcılığın olaya derhâl el koyarak gerekli tüm işlemleri yapıp ölüm olayını çevreleyen koşulları araştırdığı ifade edilerek İnfaz Kurumu personeli hakkındaki disiplin soruşturmasında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verildiğinin ve başvurucuların tam yargı davası yoluna başvurduklarına dair bir bilgi bulunmadığının yapılacak incelemede gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
53. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında başvuru formunda ileri sürdükleri iddialarını yinelemişlerdir.
B. Değerlendirme
54. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
55. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1- Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular temel olarak yakınlarının hastalığının teşhis edilememesi ve buna bağlı olarak ilerlemesi nedeniyle öldüğünü, İnfaz Kurumu personeli tarafından yaşam hakkını koruyucu önlemlerin alınmadığını ve olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini iddia etmişlerdir. Somut başvuruda, başvurucuların İnfaz Kurumunda hijyenik koşulların sağlanmadığını İnfaz Kurumu personelinin olayda yaşamı korumak için gerekli önlemlerin alınmasında ihmali olduğu iddialarını destekleyici mahiyette ileri sürdükleri, İnfaz Kurumunun hijyenik olmayan koşulları nedeniyle yakınlarının hastalığının ilerlediğine yahut İnfaz Kurumunun fiziki ve tıbbi imkânlarının yakınlarının sağlık durumuna uygun olmadığına yönelik bir şikâyetlerinin bulunmadığı anlaşıldığından, söz konusu iddialar yönünden kötü muamele yasağı bakımından bir inceleme yapılmamıştır. Bu sebeplerle başvurucuların diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürdüğü iddiaları da Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
57. Başvurucuların iddiaları; yaşamın korunması için İnfaz Kurumu personeli tarafından gerekli tedbirlerin alınmadığına, İnfaz Kurumu personelinin İnfaz Kurumu ortamının hijyenik olmasını sağlamadığına, sağlık personeli açısından ise hastalığın teşhis ve tedavisi için gerekli özenin gösterilmediğine, dolayısıyla söz konusu kamu görevlileri tarafından bahsi geçen nedenlerle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine, ayrıca oğullarının ölümüyle ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu itibarla başvurucuların iddialarının yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile olaya dair etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
58. Başvurucuların İnfaz Kurumu doktorunun -diğer personele yönelik iddialarıyla benzer olarak- yakınlarının sağlık sorununun arttığını bilmesine rağmen hastaneye sevkini sağlamadığına yönelik iddiaları bulunduğundan İnfaz Kurumu doktoru bakımından da İnfaz Kurumu personelinin olayda sorumluluğu bulunup bulunmadığına dair yürütülmüş olan ceza soruşturması kapsamında inceleme yapılması uygun görülmüştür.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
59. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların oğludur. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
a. Sağlık Personeline İlişkin İddialar
60. Olayda sağlık personelinin ihmali bulunduğu iddiasına ilişkin olarak başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik kriterleri açısından da değerlendirilmesi gerekir.
61. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, pozitif bir yükümlülük olarak da yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
62. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
63. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
64. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
65. Ancak kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline kasten sebebiyet verilmeyen durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
66. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).
67. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
68. Aynı durum yetkili kişi ve kurumların mesleki ödevlerini hiçe sayarak, sağlık kuruluşlarına başvuran hastanın hayatına veya vücut bütünlüğüne zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen faaliyetlerde de geçerlidir (Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47; Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 68).
69. Görüldüğü üzere yaşam hakkı kapsamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, olayın niteliğine bağlı olarak farklı nitelikteki hukuki yolların etkili yürütülmesiyle yerine getirilmiş sayılabilmektedir. Bu durumda başvuruya konu ölüm olayının niteliğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.
70. Başvuru formu ve eklerinde olayın kasti bir tutumdan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Olayın meydana geldiği koşullar da bu bağlamda herhangi bir şüphe uyandırmamaktadır. Nitekim başvurucular da söz konusu olayın ilgili sağlık personeli tarafından yakınlarına zarar verme kastıyla gerçekleştirildiği yönünde bir iddia ileri sürmemişlerdir. Esasen somut başvurunun bu kısmı tanıda ve tedavide yapıldığı iddia edilen bir hataya ilişkindir. Bu gibi olaylar ise Anayasa Mahkemesince tıbbi değerlendirme hatası olarak nitelendirilmektedir.
71. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.
72. Nitekim Anayasa Mahkemesi, hatalı tıbbi uygulamalar ve ihmal sonucu ölümlerde, vefat eden kişilerin yakınları tarafından hem ilgili sağlık personelinin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek tazminat yolunun öncelikle tüketilmesi gerektiğini önceki birçok kararında ifade etmiştir (Özer Er [GK], B. No: 2014/11770, 15/3/2018, §§ 42-66; Berat Ağardan, B. No: 2014/11076, 27/10/2016, §§ 18-32).
73. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tam yargı davası yolunu tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır. Bu durumda yaşam hakkının korunamadığına ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Ceza İnfaz Kurumu Personeline İlişkin İddialar
75. Başvurucuların İnfaz Kurumu personelinin ihmali ve bu konuda etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının da diğer kabul edilebilirlik kriterleri açısından da değerlendirilmesi gerekmektedir. Söz konusu iddialar yaşam hakkının maddi ve usul boyutları yönünden ayrı ayrı incelenecektir.
i. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
76. Yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 61) Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
77. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).
78. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
79. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesinin yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).
80. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gereken durumlarda makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde tedbir alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
81. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu, yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
82. Başvurucular, yakınlarının yaşam hakkının infaz koruma memurlarınca kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda ölüme kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır.
83. Somut başvuruda, başvurucuların yakını 10/3/2014 tarihinde İnfaz Kurumuna alınmış ve ilk muayenesi 11/3/2014 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Genel durumunun iyi olduğu not edilen Ç.A.nın İnfaz Kurumundaki sağlık dosyasında yer alan belgelere göre, İnfaz Kurumuna giriş tarihinden vefat ettiği 4/11/2014 tarihine kadar tespit edildiği kadarıyla oniki kez hastaneye sevki sağlanmış ve dermatoloji, ultrason, KBB, dahiliye, gastroenteroloji ve göğüs hastalıkları polikliniklerinde çeşitli doktorlar tarafından muayenesinin gerçekleştirildiği görülmüştür. Bunun dışında Ç.A. tespit edildiği kadarıyla on bir kez de İnfaz Kurumuna gelen dört farklı doktor tarafından muayene edilmiş ve kendisine çeşitli hastalıklara yönelik ilaçlar reçete edilmiş, kan tahlilleri yapılmıştır (bkz. § 19).
84. Dosyanın incelenmesi neticesinde Ç.A.nın 24/4/2014 tarihinde revire çıkma talebine dair dilekçesinin bulunduğu ve 25/4/2014 tarihinde Kurum doktoru tarafından muayene edildiği görülmüştür (bkz. § 20). Ç.A.nın revire yahut hastaneye sevki için başka bir talep dilekçesine rastlanmamış, başvurucular tarafından bu yönde talepleri bulunduğuna dair somut bir dilekçe de başvuru sırasında iletilmemiştir.
85. Başvurucular oğullarının vefatından yaklaşık kırk gün önce hastalandığını ifade etmektedir. Soruşturma dosyasının incelenmesinden Ç.A.nın 26/6/2014 tarihli ultrason raporunda herhangi bir kitlesel lezyona rastlanmadığı tespitine yer verildiği (bkz. § 21), 20/10/2014 tarihli ultrason raporunda ise cilt altında lenf nodlarına rastlandığının not edildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 16).
86. Diğer yandan başvurucuların yakını 23/10/2014 tarihinde biopsisi yapıldıktan sonra taburcu edilmiş (bkz. § 15) ve 3/11/2014 tarihindeki rahatsızlığında da acil polikliniğine sevki sağlanarak muayenesini müteakip İnfaz Kurumuna gönderilmiştir (bkz. § 19).
87. Ç.A.nın İnfaz Kurumuna giriş tarihinden itibaren neredeyse her ay, bazı aylar birkaç kez ve toplam olarak yirmi üç kez Hastane ve İnfaz Kurumu doktorları tarafından muayene edildiği, Ç.A.nın sık sık Hastaneye gidip geldiğinin, bu konuda bir zorluk yaşamadığının Ç.A. ile aynı koğuşta kalan diğer tutuklu/hükümlülerce de teyit edildiği (bkz. §§ 27-29) gözönüne alındığında Ç.A.nın vefat nedeni olarak belirlenen lenfomaya dair bulguların ve doktorlarca konulan teşhislerin ötesine geçen bir durum geliştiğinin infaz koruma memurlarınca fark edilmesinin kendilerinden beklenmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Aynı şekilde İnfaz Kurumu doktorları tarafından da Ç.A.nın daha ayrıntılı muayene edilmek üzere çeşitli tarihlerde Hastanenin çeşitli polikliniklerine on iki kez sevki sağlanmıştır (bkz. § 19). Vefatından önceki son rahatsızlığında da Ç.A.ya İnfaz Kurumu personeli tarafından ivedilikle müdahale edildiği, ambulans çağrıldığı görülmüştür.
88. Yukarıdaki hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde İnfaz Kurumu personelinin Ç.A.nın hastaneye sevkini sağlamayarak olayda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu söylenemeyecektir.
89. Açıklanan gerekçelerle yaşamı koruma yükümlülüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
90. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin korumaya ilişkin maddi yönü yanında usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
91. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;
- Soruşturma makamlarının haberdar olur olmaz resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),
- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30) gerekir.
92. Ayrıca soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekmektedir. Bu durum sadece hiyerarşik ya da kurumsal bir bağlantının bulunmamasını değil aynı zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
93. Bunlar dışında soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 99).
94. Soruşturmanın delillerin toplanması açısından etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın delillerin toplanmasına ilişkin etkililiği bakımında her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
95. Diğer yandan belirtmek gerekir ki devletin söz konusu pozitif yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olması, her davada başarılı olunması veya mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına gelmemektedir (Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017, § 50).
96. Somut olayda başvurucuların oğlunun ölümünden haberdar olan Cumhuriyet Başsavcılığı derhâl soruşturma başlatmıştır. Diğer yandan başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılımlarının sağlanmadığı yönünde bir iddiaları olmadığı gibi yapılan inceleme neticesinde başvurucuların beyanlarının alındığı, dilekçe sunarak soruşturma dosyasından örnek alabildikleri, soruşturma izni verilmemesi ve kovuşturmasızlık kararlarına karşı itirazlarını sunabildikleri görüldüğünden bu konuda bir eksikliğin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca 4/11/2014 tarihinde başlatılan ve 2014/16503 numaraya kayden devam eden soruşturmanın 1 yıl 2 ay gibi makul sayılacak bir sürede sonuçlandırıldığı anlaşılmıştır.
97. Öte yandan olayın tüm yönlerinin aydınlatılması ve varsa sorumluların tespit edilebilmesi için bütün delillerin toplanması kapsamında ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapılmış, toksikolojik ve patolojik inceleme raporu temin edilmiş, müteveffanın İnfaz Kurumundaki ve Hastanedeki sağlık dosyaları getirilerek incelenmiş, Ç.A.nın İnfaz Kurumuna alınmasından vefatına kadar Hastaneye müracaatına dair yazılı başvuruları ve bu taleplere dair yapılan işlemlerin, ayrıca vefat günü Ç.A.ya müdahale görüntülerini içeren kamera kaydının iletilmesi istenmiş; olayın aydınlatılabilmesi amacıyla müteveffayla aynı koğuşta kalanların tanık olarak beyanları alınmış, İnfaz Kurumu personeli hakkında yürütülmüş olan disiplin soruşturmasına dair dosya temin edilerek incelenmiş, İnfaz Kurumu personelinin beyanları alınmış ve gerekçeleri belirtilmek suretiyle kovuşturmasızlık kararları verilmiştir.
98. Burada ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak ileri sürülen her türlü iddiayı ve talebi karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi, yetkili soruşturma makamlarıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
99. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin görevi, soruşturma ve yargılama makamlarının maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir usul, ancak Anayasa Mahkemesinin somut olaylara ilişkin elinde bulunan kesin, ikna edici nitelikteki bulgulara dayalı olarak benimsenebilir (Cemil Danışman, § 58).
100. Somut başvuruda, soruşturma makamlarının olayları aydınlatma isteklerinden şüphe duymayı gerektirecek herhangi bir neden ve vardıkları sonucun aksi yönde bir sonuca ulaşılmasını mümkün kılan bir bulgu ve bilgi bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Soruşturma makamları tarafından olayın gerçekleşme koşullarının açıklığa kavuşturulduğu ve soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumlunun tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması konusunda kayda değer bir eksikliğin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
101. Son olarak Ç.A.nın muayene ve tedavi sürecinde yer alan sağlık personeli ile İnfaz Kurumu görevlilerine kusur atfedilemeyeceği kanaatini içeren, ATK tarafından sunulan 20/1/2016 tarihli raporun; müteveffaya ait gerek İnfaz Kurumundaki gerekse Hastanedeki sağlık dosyalarındaki belgeler, otopsi ve diğer adli raporlar ve ön inceleme raporu incelenerek hazırlandığı (bkz. § 44) görüldüğünden raporun taraflı bir tutumla hazırlandığına dair iddiayı destekleyici bir bulguya rastlanmadığı da ifade edilmelidir.
102. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Sağlık personeline yönelik iddialar yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Ceza infaz kurumu personeline yönelik iddialar yönünden yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Ceza infaz kurumu personeline yönelik iddialar yönünden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 28/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.