TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYDAR AKTEPE VE HALİSE AKTEPE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/3030)
|
|
Karar Tarihi: 28/1/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Haydar AKTEPE
|
|
|
2. Halise AKTEPE
|
Vekili
|
:
|
Av. Sinan DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda tutulan hükümlünün sağlık
personeli ve ceza infaz kurumu görevlilerinin ihmalleri nedeniyle ölmesi ve bu
olaya ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucular tarafından 2016/3030 numaralı başvuru 12/2/2016
tarihinde, 2016/5641 numaralı başvuru ise 22/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2016/5641 numaralı başvuru dosyasının konu bakımından hukuki
irtibat nedeniyle 2016/3030 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine,
incelemenin 2016/3030 numaralı dosya üzerinden yapılmasına ve diğer dosyanın
kapatılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan ve Elazığ Cumhuriyet
Başsavcılığından (Cumhuriyet Başsavcılığı) temin edilen soruşturma
dosyalarındaki bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanarak 10/3/2014 tarihinde Elazığ E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna
(İnfaz Kurumu) konulan, 1988 doğumlu Ç.A.nın babası ve annesidir. Ç.A.
rahatsızlanarak 4/11/2014 tarihinde İnfaz Kurumunda vefat etmiştir.
.
10. Ölüm olayı nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı 2014/16503
numaraya kayden derhâl ve resen soruşturma başlatmıştır. Bu kapsamda 4/11/2014
tarihinde Adli Tıp Kurumu (ATK) Elazığ Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından
gerçekleştirilen otopsi işlemine dair tutanakta Ç.A.nın ölümünde haricî bir
travmatik etkinin söz konusu olmadığı, lenfomaya (hodgkin veya nonhodgkin)
sekonder akciğer enfeksiyonu ve/veya diğer komplikasyonlar sonucu öldüğü
kanaati bildirilmiştir. Raporda ayrıca şahsın ceza infaz kurumunda iken ölmesi
nedeniyle ölümünde başkaca bir etken olup olmadığının tespiti için İstanbul ATK
tarafından ileri toksikolojik ve patolojik inceleme yapılması gerektiği
bildirilmiştir.
11. Başvurucular 12/11/2014 tarihli dilekçeyle yakınlarının
ölümünde ihmali olduğunu ileri sürdükleri İnfaz Kurumu personeli ile sağlık
personeli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014/17080 numaraya kaydedilen soruşturma
2014/16503 numaralı soruşturmayla birleştirilmiştir.
12. Daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığı 3/4/2015 tarihinde,
Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Hastane) görevli sağlık personeli
hakkında görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin soruşturmanın -söz konusu
şüphelilerin soruşturulmasının soruşturma izni verilmesine bağlı olması
nedeniyle- ayrılmasına ve 2015/4709 numaraya kayden yürütülmesine karar
vermiştir.
A. Ceza İnfaz Kurumu
Personeli Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci (2014/16503 Numaralı
Soruşturma)
13. Cumhuriyet Başsavcılığı 5/11/2014 tarihinde İstanbul
ATK'dan, otopsi sırasında elde edilen numuneler üzerinde toksikolojik inceleme
yapılmasını istemiştir. Bu inceleme sonucunda düzenlenen rapor İstanbul ATK
tarafından 6/3/2015 tarihinde iletilmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17/11/2014 tarihli
müzekkereyle Hastaneden Ç.A.ya ait tüm tedavi evrakının her bir servis için
ayrıca dosyalanmak suretiyle iletilmesi istenmiştir.
15. Hastane tarafından 26/11/2014 tarihinde iletilen yazıda,
Ç.A.nın 22/10/2014 tarihinde Kulak Burun Boğaz (KBB) Polikliniğine getirildiği,
muayenesi sonrası bu servise yatırılarak tedavi edildiği bildirilmiştir. Yazı
ekindeki belgelerin incelenmesi neticesinde teşhisin akut lenfadenit olarak yazıldığı ve epikriz raporundan
Ç.A.nın 22/10/2014 tarihinde KBB servisine yatış yaptığı, rapora "1,5 aydır boyunda ve vücudun değişik yerlerinde
yer yer LAP'lar çıkmış, hasta tanı amaçlı yatırılmış, lenf biopsisi istenmiş,
23/10/2014 tarihinde boyundan lenf biopsisi alındı, patolojiye gönderildi,
patoloji sonucu takibi tarafınızdan yapılacak sonucu çıkınca hasta kontrole
gelecek" notunun düşüldüğü ve Ç.A.nın 24/10/2014 tarihinde
taburcu edildiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamındaki belgelerden patoloji
raporunun 11/11/2014 tarihinde düzenlendiği görülmüştür.
16. Yine yazıya ekli belgelerden Cildiye Polikliniğince yapılan
muayeneye ait 20/10/2014 tarihli ultrason raporunda cilt altında lenf nodlarına
rastlandığının belirtildiği görülmüştür. Ayrıca Ç.A.nın 16/10/2014 tarihinde
Aile Hekimliği girişiyle, 21/10/2014 tarihinde ise Gastroenteroloji ve Göğüs
Poliklinikleri girişiyle kan tahlillerinin alındığı anlaşılmıştır.
17. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20/11/2014 tarihli
yazıyla İnfaz Kurumundan; olay tarihinde Ç.A.ile aynı koğuşta kalan
hükümlü/tutukluların tanık olarak beyanları alınmak üzere hazır edilmeleri,
İnfaz Kurumunun içi, dışı ve dış kapısı önünde rahatsızlanan Ç.A.ya müdahale
edilmesine dair görüntüleri içeren kamera kayıtlarının iletilmesi, Ç.A.nın
İnfaz Kurumuna alındığı tarihten vefat tarihine kadar Hastaneye müracaatına
ilişkin yazılı başvurularının ve bu taleplere dair işlemlerin bildirilmesi
istenmiştir.
18. İnfaz Kurumu 21/11/2014 tarihli yazıyla aynı koğuşta
kalanların açık kimlik bilgilerini ve bu şahısların beyanlarının alınmak üzere
Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilecekleri tarihi bildirmiş, ayrıca kamera
kayıtlarıyla İnfaz Kurumundaki sağlık dosyasını iletmiştir.
19. İletilen sağlık dosyasındaki sağlık fişinin incelenmesi
neticesinde Ç.A.nın Kuruma girişi sonrası ilk muayenesinin 11/3/2014 tarihinde
yapıldığı ve genel durumunun iyi olduğunun not edildiği görülmüştür. Bu belgeye
göre Ç.A. 25/4/2014 ve 7/5/2014 tarihlerinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından
muayene edilerek gastrit ve dermatit teşhisleriyle ilaç tedavisi almış,
21/5/2014 tarihinde Hastanenin Dermatoloji Polikliniğine sevk edilmiş;
28/5/2014, 30/5/2014 ve 4/6/2014 tarihlerinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından
muayene edilerek gerilim, başağrısı, miyalji ve ülser teşhisleriyle ilaç
tedavisi almış; 9/6/2014 tarihinde Hastanenin Dermatoloji Polikliniğine sevk
edilmiş, 11/6/2014 tarihinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından muayene edilerek
kabızlık teşhisiyle ilaç tedavisi almış, 23/6/2014 ve 26/6/2014 tarihlerinde
Hastanenin Ultrason ve Dermatoloji Polikliniğine sevk edilmiş, 2/7/2014
tarihinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından muayene edilerek ülser teşhisiyle
ilaç tedavisi almış, 11/9/2014 ve 16/9/2014 tarihlerinde Hastanenin Dermatoloji
Polikliniğine sevk edilmiş, 19/9/2014 ve 26/9/2014 tarihlerinde İnfaz Kurumu
doktoru tarafından muayene edilerek miyalji ve konjuktivit teşhisleriyle ilaç
tedavisi almış, 1/10/2014 tarihinde İnfaz Kurumu doktoru tetkik istemiş,
10/10/2014 tarihinde İnfaz Kurumu doktoru tarafından muayene edilerek kronik
tonsilit teşhisiyle ilaç tedavisi almış, 16/10/2014,17/10/2014 ve 20/10/2014
tarihlerinde HastaneninCildiye, Dahiliye, Göğüs Hastalıkları ve Gastroenteroloji
Polikliniklerine sevk edilmiş, 21/10/2014 ve 23/10/2014 tarihlerinde Hastanenin
KBB Polikliniğine, son olarak da 3/11/2014 tarihinde Hastanenin Acil
Polikliniğine sevk edilmiştir.
20. Dosya kapsamındaki belgelerden Ç.A.nın İnfaz Kurumunun dört
farklı doktoru (M.A.D., Y.Y., A.E. ve C.Ş.) tarafından çeşitli tarihlerde
muayene edildiği, ayrıca 24/4/2014 tarihinde revire çıkma talebinde bulunması
üzerine 25/4/2014 tarihinde Kurum doktoru tarafından muayene edildiği tespit
edilmiştir. Başvuru dosyasındaki belgelerde Ç.A.nın başka talep dilekçesine
rastlanmamıştır.
21. Sağlık dosyasındaki belgelerde Cildiye Polikliniğine ait
26/6/2014 tarihli ultrason raporunda "Fokal
kitlesel lezyon saptanmamıştır" tespiti olduğu görülmüştür.
22. Cumhuriyet Başsavcılığının 26/11/2014 tarihli yazısından
İnfaz Kurumu tarafından iletilen, olay yerini gösterir CD'nin adli emanete
alındığı anlaşılmıştır.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/12/2014 tarihli müzekkereyle,
Ç.A.nın İnfaz Kurumundaki sağlık dosyasının incelenmesinden şahsın 3/11/2014
tarihinde acil olarak Hastaneye sevk edildiğinin tespit edilmesi nedeniyle
Hastaneden, 3/11/2014 tarihinden taburcu işlemleri yapılana dek
gerçekleştirilen tüm işlemlere ait bilgi ve belgelerin iletilmesini istemiştir.
24. 18/12/2014 tarihli yazıyla Hastane tarafından iletilen
belgede, Ç.A.nın akut tonsillit tanısıyla Acil Polikliniğine sevk edildiği,
yatışının yapılmadığı, muayene sonucunda kendisine önerilerde bulunularak İnfaz
Kurumuna gönderildiği belirtilmiş; yapılan işlemler ile ilaçların dökümünü
içeren hasta tetkik belgesi ve folyo fatura belge ekinde gönderilmiştir.
25. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3/4/2015 tarihinde İnfaz
Kurumundan istenmesi üzerine 6/4/2015 tarihinde Ç.A.nın ölümü nedeniyle İnfaz
Kurumu personeli hakkında yürütülen disiplin soruşturmasına dair evrak
iletilmiştir.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı 26/5/2015 tarihinde başvurucu Haydar
Aktepe'nin müşteki olarak beyanını almıştır. Başvurucu, beyanında İnfaz Kurumu
personeli ve oğlunun tedavisini yapan doktorlar hakkındaki şikâyetinin devam
ettiğini belirtmiştir.
27.Cumhuriyet Başsavcılığı 24/11/2014 tarihinde Ç.A. ile aynı
koğuşta kalan Y.O., A.B. ve A.G.nin tanık olarak beyanlarını almıştır. A.G.nin
beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...yaklaşık 3-3,5 aydan beri aynı
koğuşta kalıyorduk, bundan yaklaşık 40 gün kadar önce [Ç.de] bir rahatsızlık başladı, boynunda şişlikler
oluşmuştu vücudunun bazı yerlerinde morarmalar vardı, ameliyat oldu, bu süre
zarfında çok şey yemiyordu sürekli su içiyordu, haftada bir kaç defa hastaneye
gidip geliyordu, olay tarihinde de öğlen saatlerinde rahatsızlanması sonucu
hastaneye gitti akşam saatlerinde geri döndü, yatağına yattı, sabah saat 06.30
sıralarında gardiyanın uyarmasıyla ben uyandım benim kulaklarım biraz ağır
işitir öncesini duymadım, kalktığımda koğuşta kalan [A. ve Y.nin]
[Ç.nin] kollarına girmiş olduğunu gördüm,
görevlilerde ordaydı bende yardımcı oldum alt katta bulunan tekerlekli
sandalyeye oturtarak ana kapıya götürdük ancak nefes almakta zorlanıyordu,
kendisini bıraktıktan sonra biz koğuşa döndük daha sonra öğrendik ki
[Ç.] vefat etmiş, ben koğuşta kaldığım süre
zarfında [Ç.nin] hastaneye gidişi
konusunda herhangi bir zorlama daha doğrusu gitmemesi konusunda kendisine
zorluk çıkarıldığına şahit olmadım her defasında hastaneye gidip geldi, ancak
hastalığına bir teşhis konamamıştı, neden öldüğü konusunda da henüz bir bilgim
yok, hastanede tetkiklerinin devam ettiğini biliyorum..."
28.A.B.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...yaklaşık 3-3,5 aydan beri aynı
koğuşta kalıyorduk, bundan yaklaşık 40 gün kadar önce [Ç.de] bir rahatsızlık başladı, boynunda şişlikler
oluşmuştu vücudunun bazı yerlerinde morarmalar vardı, bu süre zarfında
boynundan ve kıl dönmesi nedeniyle ameliyatlar olmuştu, ama hastalığına henüz
teşhis konmamıştı, [Ç.] bu
rahatsızlığı süresi boyunca her talep ettiğinde cezaevi idaresince ilgili
sağlık kuruluşuna gönderildi, olay tarihindeöğlen saatlerinde rahatsızlanması
üzerine hastaneye gitti, akşam saat 18:30 sıralarında geri geldi, biz öğlen
kendisini kollarına girerek ayakta göndermiştik ancak geldiğinde sedye ile
getirildi, koğuşa geldiğinde yatağına yatırdık nefes almakta güçlük çekiyordu,
biz durumu görevlilere bildirdik görevliler geldiler kendisine hastaneye
götürebileceklerini söylediler, o da beni ambulansla gönderecekseniz giderim
aksi halde zaten yarın kontrolüm var pataloji sonucum çıkacak hastaneye
gideceğim o nedenle başka araçla gitmem dedi. kendisine biraz yoğurt yedirdik
ancak gece sabaha doğru tekrar rahatsızlandı, arkadaşlarla birlikte kendisini
gelecek olan ambulansa bindirmek üzere alt kata indirdik, ana kapıya kadar
götürdük, orada bulunan sedyeye yatırdık, ancak durumu çok kötüydü nefes
alamıyordu, kendisini bıraktıktan sonra biz koğuşa tekrar geldik daha sonra
öldüğünü öğrendik, bu süre zarfında iki üç günde bir hastaneye gidip geliyordu
ancak teşhis konulamamıştı, son günde durumu çok kötüydü, olay günü her
defasında çağırdığımızda cezaevindeki görevliler koğuşa geldiler, ambulans
olmayacağı gerekçesiyle gitmek istemedi, hastalığının teşhisinin ne olduğunu
bilmiyorum..."
29.Y.O.nun beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...3-3,5 ay kadar beraber aynı koğuşta
kaldık, olay tarihiden yaklaşık 40 gün kadar önce yüzünde bir sivilce çıktı,
daha sonra deri altında yağ bezesi oluştu, sonra [Ç.] bu yağ bezelerinin (şişlik) arttığını söyledi, bu
süreçte sık sık doktora gidip geldi, olay gününden bir gün önce şikayeti yine
artmıştı her tarafında şişlik vardı, hatta dilinde de şişlik vardı normal
konuşamıyordu ayrıcı 3 günden beri tuvalete gitmediğini hemoroidinin
patladığını söyledi, sıkıntıları vardı, bunun üzerine cezaevi idaresine durumu
bildirildi onlarda hastaneye göndereceklerini söylediler, o gün saat öğleden
sonra 15.30 sıralarında hastaneye gitti, giderken ayakta duramıyordu, iki
arkadaş koluna girerek kendisine yardımcı oldu, hastanede yatışının
yapılacağını zannediyorduk akşam saat 18:00- 18:30 sıraları gardiyan geldi,
arkadaşınızı getirdik yardımcı olun dedi, iki arkadaş kendisine yardımcı olduk,
koğuşa geldi, yatağına yatırdık, kıl dönmesinden dolayı daha önce ameliyat
yapıldığını oranın tekrar patladığını dikiş atıldığını söyledi, o gece birden
çok kez cezaevindeki görevli memurları çağırdık, [Ç.] durumunun iyi olmadığını söyledik onlarda her
seferinde geldiler [Ç.ye]
baktılar, gece saat 22:00 sıralarıydı, geldiklerinde durumunun kötü olduğunu
görünce seni hastaneye götürelim diye teklif ettiler, ancak [Ç.] ambulansla mı götüreceksiniz diye sordu, normalde
ring aracı ile götürürler dedi o da ancak ambulansla gidebileceğini ring
aracıyla gidemeyeceğini söyledi, yarın hastanede biopsi aldıklarını bir kaç gün
içerisinde sonucunun çıkacağını daha doğrusu yarın çıkacağını söylemişler,
ambulansla gidilmeyecekse ben yarın zaten hastaneye gideceğim diyerek kabul
etmedi, gece saatleri olmuştu, uzun saatlerdir yemek yememişti, içeriden
yoğurda biraz tuz kattık, [Ç.ye]
yedirdik, sabah saat 05:00 sıralarıydı kendisini kötü hissettiğini söyledi,
ağrıdan sağa sola dönmeye başlamıştı yatağına yatamıyordu, bizde yere
battaniyenin üzerine yatırdık, ben ölüyorum, bari cezaevinde ölmeyeyim
hastanede öleyim dedi, bizde personeli çağırdık, onlarda 112 ye bildirmek üzere
tekrar gittiler, bir süre sonra ambulansın geldiğini söylediler, arkadaşlarla
beraber kolundan tutarak alt kata indirdik alt katta bulunan tekerlekli
sandalyeye oturttuk cezaevinin girişine kadar götürdük, vardığımızda ambulans
gelmemişti, orada bulunan sedyeye yatırdık zannediyorum ölmüştü, biz orada
bırakıp bizi tekrar koğuşa götürdüler, yaklaşık 30 dakika sonra görevliler
gelip [Ç.nin] vefat ettiğini
söylediler, olay tarihinden yaklaşık 20- 25 gün önce sadece [Ç.] hastaneden sevkli olduğunu ancak hastaneye gidemediğini
söyledi, cezaevi idaresi de hastane tarafından kendilerine bildirim
yapılmadığını beyan ettiler, ancak iki üç gün sonra hastaneye sevki oldu,
zannediyorum babası bu hususta cezaevi idaresi ile görüşmüş [Ç.] de yazılı dilekçe vererek tedavisinin devam etmesini
istemişti. Son kırk gün içerisinde [Ç.nin] 8-10 defa koğuştan ayrıldığını gördüm..."
30. İnfaz Kurumu görevlileri olan T.Ç., N.S., A.B. ve E.Ç.nin
5/11/2014 tarihinde, M.A ve Ad.B.nin ise 7/11/2014 tarihinde tanık olarak
beyanları Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınmıştır. Ad.B.nin beyanının
ilgili kısmı şöyledir:
"...Olay tarihinde saat akşam 18.30
sıralarında göreve başladım. Vardiya Başmemuru olarak görev yapıyordum. İnfaz
Koruma Başmemuru [M.A.]
ile birlikte göreve başladık. Görevi devraldığımızda bizden önceki arkadaşlar [Ç.] isimli hükümlünün gündüz saatlerinde hastaneye
gönderildiğini ancak doktorların yatış yapmadığını hükümlününaynı gün akşam
saatlerinde cezaevine tekrar getirildiğini, durumuna dikkat edin yeeniden
rahatsızlanırsa hastaneye gönderin dediler. Akşam saat 21.00 sıralarında diğer
arkadaş [M.A.] ve Sağlık memuru [A.B.] ile birlikte koğuşa gittik. Hasta ile görüştük.
Bişey söylemedi. 'seni hastaneye tekrar gönderelim' dedik ancak 'ben gitmek
istemiyorum gidiş gelişlerde rahatsız oluyorum' dedi. Durumu kötü değildi.
Bizde kendisine tekrar durumunun kötüleşmesi halinde bize haber verin
gönderelim dedik. Koğuştan ayrıldık. Ayrıca ben o gün nöbetçi sağlık memuru ve
yine psikososyal servisinde görevli infaz koruma memuru [E.Ç.nin] hükümlüyü sık sık kontrol etmeleri konusunda
uyardım. Sabah saat 06.00 sıralarında infaz koruma memuru ve aynı zamanda
revirde görevli [N.] telefonla
beni aradı. 112'yi arayın hükümlü fenalaştı dedi. Bizde 112'yi aradık. Hastayı
kapı altına (ana kapıya) getirin dedik. Çünkü 112 Acil Servis aracı veya
görevlileri içeri girememektedir. Bizde ana kapıya geldik. Bu sırada hükümlü
nefes alamıyordu. Sağlık görevlisi [A.B.] kalp masajı yaptı. Ancak hükümlü eks oldu. Bu sırada 112 acil
görevlileri geldi..."
31. M.A.nın beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...Olay tarihinde saat akşam 18.30
sıralarında göreve başladım. Vardiya Başmemuru olarak görev yapıyordum. İnfaz
Koruma Başmemuru [Ad.B.]
ile birlikte göreve başladık. Görevi devraldığımızda bizden önceki arkadaşlar [Ç.] isimli hükümlünün gündüz saatlerinde hastaneye
gönderildiğini ancak doktorların yatış yapmadığını hükümlününaynı gün akşam
saaatlerindecezaevine tekrar getirildiğini, durumuna dikkat edin yeniden
rahatsızlanırsa hastaneye gönderin dediler. Akşam saat 21.00 sıralarında diğer
arkadaş [Ad.B.] ve Sağlık memuru [A.B.] ile birlikte koğuşa gittik. Hasta ile görüştük.
Bişey söylemedi. 'seni hastaneye tekrar gönderelim' dedik ancak 'ben yeni
hastaneden geldim. Ayrıca kıl dönmesi vardı onu aldılar ben gitmek istemiyorum
gidiş gelişlerde rahatsız oluyorum, ben tuvalete gidemiyorum, bana bir plastik
sandalye verin' dedi. Bizde kendisine verdik. Durumu kötü değildi. Bizde
kendisine tekrar durumunun kötüleşmesi halinde bize haber verin gönderelim
dedik. Koğuştan ayrıldık. Ayrıca ben o gün nöbetçi sağlık memuru ve yine
psikososyal servisinde görevli infaz koruma memuru [E.Ç.nin] hükümlüyü sık sık kontrol etmeleri konusunda
uyardım. Aynı günsaat 04.00 sıralarında nöbetçiler [E.] ve [T.nin]
yanına gittim. hükümlünün akşamki gibi olduğunu söylediler.Sabah saat 06.00 -
06.30 sıralarında infaz koruma memuru ve aynı zamanda revirde görevli [N.] telefonla beni aradı. 112'yi arayın hükümlü
fenalaştı dedi. Bizde 112'yi aradık. Hastayı kapı altına (ana kapıya ) getirin
dedik. Çünkü 112 Acil Servis aracı veya görevlileri içeri girememektedir. Bizde
ana kapıya geldik. Bu sırada hükümlü nefes alamıyordu. Sağlık görevlisi [A.B.] kalp masajı yaptı. Ancak hükümlü eks oldu. Bu sırada
112 acil görevlileri geldi. Onlarda müdahale ettiler..."
32. E.Ç.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...olay tarihinde 18:30 da göreve
başladım, ben psiko sosyal servisi sağ bölümde görev yapmaktayım, buraya PSS
servisi derler, yani ben psikolojik sorunları bulunan mahkumların kaldığı
koğuşlarda görev yapmaktayım, olay tarihinde de 18:30'da görevime başladım, biz
görevi devraldığımızda normal koğuşlardan 11 koğuşta kalan [Ç.] isimli mahkumun gündüz saatlerinde hastaneye
götürüldüğünü akşam saatlerinde geri getirildiğini söylediler, durumunun da
yarın belli olacağını bize ilettiler, ben o koğuşta görevli [T.Ç.ye] yeni göreve başlaması nedeniyle dikkatli ol sık sık
kontrol et dedim, göreve başlayınca şahsın kaldığı koğuşa gittik 4 kişi
kalıyorlardı, zannediyorum saat 19.30 sıralarıydı, sayımdan sonra koğuşa
giderek kontrol ettik, bunun üzerine ben durumu revire ve infaz koruma
başmemurları [Ad.B.] ve [M.A.ya] bildirdim, beraber tekrar gittik, bize kapıda
bekledik, sağlık memuru ve baş memurlar hükümlü ile görüştüler, hasta bugün
hastaneye gittiğini biyopsi sonuçlarının çıkmadığını yarın belli olacağını
söyledi, hastaneye gönderebileceğimizi söyledik, ancak hasta sonuçlarının yarın
belli olacağını şu an gitmek istemediğini söyledi, koğuştan bunun üzerine
ayrıldık, ben de kendi görev yaptığım yere gittim, ben yine de [T.ye] sık sık kontrol et dedim, sabah saat 06:15
sıralarıydı buton yandı, revirci [N.] ile [T.] koğuşa
gittiler, bende infaz koruma baş memurları [Ad.B.] ve [M.A.ya] haber verdim, bende koğuşa gittim, [T.ye] hemen bir tekerlekli sandalye yada sedye getirmesini
söyledim, [N.] de 112'ye haber
vermek üzere revire çıktı, ben [T.]
ve 3 mahkum birlikte kucağımızda hükümlü [Ç.yi] indirdik, tekerlekli sandalyeye bindirdik hemen 112
nin geleceği ana kapıya götürdük, bu sırada nefes almakta güçlük çekiyordu
hırıltılı nefes alıyordu, ana kapıda sedyeye yatırdık, revirde görevli sağlık
memuru kalp masajı yapmaya başladı, bizde [T.yle] birlikte mahkumları koğuşuna götürmek üzere oradan
ayrıldık, bir süre sonra 112 gelmiş, biz sonradan duyduk ve hükümlünün eks olduğunu
öğrendik..."
33. A.B.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...ben Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
hastanesi personeliyim, Sağlık Bakanlığıyla Adalet Bakanlığı arasında yapılan
anlaşma gereği nöbet usulüyle cezaevinde kalan ve psikolojik sorunları bulunan
hükümlülere ilişkin olarak hastane görevlisi olarak görev yapmaktayım, olay
tarihinde bu tür hastalara bakmak amacıyla revirde görevliydim, sabah saat
08.00 de göreve başladım 24 saat nöbet tutmaktayım, benim oradaki görevim
psikolojik sıkıntıları bulunan mahkumlara yardımcı olmadır, benim ayrıca diğer
mahkumların sağlık sorunlarına bakmakla görevim yoktur, ancak ben yinede
yardımcı olmaktayım, olay tarihinde infaz koruma memuru [N.S.] ile görev yapıyordum, gündüz saatlerinde görev
yaptığım sırada telefon çaldı telefona ben baktım o sırada gündüz saatlerinde
görev yapan sağlık personeli [Y.Y.]
görev yapıyordu, telefonu açtığımda [Ç.] isimli hükümlünün rahatsız olduğunu söylediler ben sağlık personeli [Y.] işi olduğu için revire doğru gittim ancak aşağıya
indiğimde hastanın revir giriş kapısına getirildiğini gördüm, ayaklarında
morluk vardı, halsizdi, yukarıya çıkarak [Y.ye] bilgi verdim ve 112 yi aradım 112 geldi, şahsı
hastaneye gönderdim, akşam saat 18:30 sıralarıydı sağlık personeli [Y.nin] mesaisi bitmişti, bu hastanın getirildiğini
söylediler, evraklarını revire getirdiler, baktığımda hemoroid ve kıl dönmesine
bağlı iltihap olduğu yazıyordu, saat 20:30 sıralarında telefonla aradılar bu
mahkumun rahatsız olduğunu söylediler, ben bunun üzerine koğuşa gittim,
baktığımda gündüz olantabloyu gördüm, benim gidip bu hastaya bakma gibi bir
hükümlülüğüm olmamasına rağmen bunu yaptım, yanındaki arkadaşların kötü
olduğunu söyledi o günde hastaneye gidip gelmişti, baş memurlarla görüşüp
tekrar gönderebilirsek göndereceğimizi söyledim, Başmemurlar [Ad.B.] ve [M.A.ya] haber verdim, tekrar onlarla birlikte koğuşa gittik, hükümlüyü
uyandırdık, hastaneye gitmek istiyorsa gönderelim dedik, kendisi gitmek
istemedi, patoloji sonucunun henüz belli olmadığını yarın çıkabileceğini,
çıkarsa zaten yarın hastaneye gidip tedavi olacağını söyledi, zaten hastanede
de bir şey yapmıyorlar, dedi. Koğuş arkadaşlarına herhangi bir sıkıntı olması
halinde haber vermelerini söyleyerek koğuştan ayrıldım. saat zannediyorum 06:00
sıralarıydı [N.S.] yanıma gelerek
hükümlü [Ç.nin] rahatsız olduğunu
söyledi, 112'yi aradı, yaklaşık 5 dakika sonra beni tekrar aradılar, tıbbi
malzemeleri alarak hemen ana kapıya geçtim oraya getirmişlerdi, ambulansı
bekliyorlardı, [Ç.] sedyede
yatıyordu, baktığımda eks olmuştu, kalp masajı yaptım, ancak geri dönmedi, bu
sırada ambulans geldi onlarda baktılar hükümlünün eks olduğunu söylediler,
yukarıda belirttiğim gibi benim bu tür hastalara bakma yükümlülüğüm yoktur
sadece psikolojik sorunları olan hastalara yardım etmem ile görevliyim diğer
mahkumlara sağlık memurları yardım etmektedir ayrıca haftanın belirli günleri
dışarıdan doktorlar gelerek muayene etmektedirler, ayrıca revirde görevli
sağlık memurlarının hastayı hastaneye sevk yetkileri bulunmamaktadır, biz
durumu ilgili personele bildiririz, yetki onlardadır,..."
34. N.S.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...infaz koruma memuru olarak görev
yapmaktayım, cezaevinde revirde görev yapmaktayım, revirde olay günü bir sağlık
memuru [A.B.] ile beraber
görev yapmaktaydım, revirde gece saatlerinde doktor bulunmaz, doktorlar sadece
gündüz saatlerinde haftanın belirli günleri muayeneye gelirler, olay tarihinde
ben sabah saat 08:00 de göreve başladım 24 saat mesai yapmaktayım, gece saat
03.00 sıralarıydı revirde görevliydim, bu sırada infaz koruma memuru olan [T.] telefonla beni aradı, 11 koğuşta kalan bir
hükümlünün rahatsızlandığını söyledi ben hemen 11 koğuşa gittim, koğuşa
gittiğimde infaz koruma memuru [T.]
ordaydı koğuşta 4 kişi vardı, koğuşta isminin sonradan [Ç.] olduğunu öğrendiğim hükümlü yatıyordu, zaten gündüz saatinde
bu hastanın kanser şüphesi ile hastaneye gittiğini akşam saat 18:00 sıralarında
hastaneden döndüğünü biliyordum, koğuşa geldiğimde arkadaşları 1 haftadan beri
yemek yemediğini söylediler bende bir şeyler yedirelim dedim, dolaptan yoğurt
çıkardım biraz ısınmasını bekledim, sonra hastaya yoğurdu yedirin dedim, hasta
konuşmuyordu, daha sonra ayağa kalktı oturdu, yoğurt yedi, ben tekrar görev
alanıma gittim bu sırada ne hükümlü [Ç.] ne de yanındaki hükümlüler hastanın hastaneye kaldırılması yönünde herhangi
bir talepte bulunmadılar, bunun üzerine ben görev yerime döndüm, sağlık memuru [A.B.ye] durumu anlattım bana sık sık kontrol edin dedi, saat
06:00 sıralarındatelefonla yine beni görevli [T.] çağırdı, koğuşa gittim, nefes alıp vermekte güçlük
çekiyordu, hükümlünün hastaneye gitmesi gerekir siz hastayı hazırlayın ben 112
acile haber veriyorum dedim, hükümlü [Ç.] 'ben ölürsem hastanede öleyim' diye sesleniyordu, ben
ordaki görevliye ve hükümlülere hastayı hazırlayarak ana kapıya getirin 112'i
arayacağım dedim, revire çıktım, ve 112 Acil servisi aradım, ana kapıya ve
askerlere haber verdim, ve ana kapıya doğru gittim, hasta ana kapıya gelmişti,
kapıdaki sedyeye yatırdık, şahıs nefes alamıyordu, zannediyorum kalbi durmuştu,
sağlık memuru kontrol etti, sağlık memuru kalp masajı yaptı ancak hastanın eks
olduğunu söyledi, 112 de gelince tekrar muayene edince hastanın öldüğünü
söylediler..."
35. T.Ç.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"... olay tarihinde akşam saat 18:30
sıralarında gece vardiyasına başladım, yaklaşık 13 koğuş sorumluluğum
altındaydı, benden önce nöbetçi olan arkadaş bana 11. Koğuşta üst katta kalan
hükümlü [Ç.A.nın] hasta
olduğunu, sık sık kontrol etmem gerektiğini söyledi bende tamam dedim, ben
göreve yeni başladığım için başmemurun talimatı varmış, bir süre sonra yanıma
infaz koruma memuru [E.Ç.] geldi,
gece boyunca arkadaşım ile birlikte koğuşta kontrolünü yaptık, uyarı olması
nedeniyle özellikle 11 numaralı [Ç.A.nın] kaldığı koğuş sık sık kontrol ettim, bu koğuşta onunla birlikte 3
hükümlü daha kalmaktaydı, gecezannediyorum saat 03:00ü geçmişti, bu sırada
koğuştan bir ses geldi koğuştan hükümlülerden birisi [Ç.] isimli hükümlünün kustuğunu söyledi, bende koğuşun
kapısını açtım, şahıs kustuğunu gördüm, kapıyı tekrar kapatarak revir görevlisi
[N.S.ye] haber verdim, geldi beraber koğuşa
girdik, koğuşta oturuyordu yanındaki hükümlüler bir haftadır bir şey yemediğini
söylediler, [N.] yoğurt verelim
dedi, koğuştaki hükümlüler yoğurdu biraz ısıtarak hükümlü [Ç.ye] verdiler, bu sırada biz tekrar koğuştan çıktık,
zannediyorum saat 06:15 sıralarıydı, koğuşun içerisinde düğmeye basınca ben
tekrar koğuşa gittim, hükümlü [Ç.]
'ben ölüyorum, burada ölmek istemiyorum beni hastaneye götürün' dedi, yine
revirci [N.yi] çağırdım, [N.] geldi, durumu görünce ben 112 Acile haber veriyorum,
siz hükümlüyü hazırlayın dedi. Bende hazırlanmasını bekledim, yanımda
[E.Ç.] vardı, koğuşa girdiğimizde
arkadaşları kolundan tutmuştu bizden yardım istediler yardımcı olduk, hükümlü [Ç.yi]
kucağımıza alarak ana çıkış kapısına doğru
112 gelene kadar kapıya götürelim dedik, bu sırada nefes alış verişi hırıltı
çıkıyordu, üç mahkumda bu sırada bize eşlik etti çünkü kendisi ağırdı, ana
kapının yanındaki sedyeye yatırdıktan sonra sonra ben üç mahkumu yerlerine
götürmek üzere onları alarak tekrar koğuşa döndüm, ondan sonra hükümlünün
öldüğünü duydum..."
36. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/12/2015 tarihinde
İnfaz Kurumu görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçu açısından
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı
şöyledir:
"...otopsi sonucunda [Ç.A.nın] ölümünde harici bir travmatik etkinin söz konusu
olmadığı, kendisinde var olan lenfomaya sekonde akciğer enfeksiyonu ve diğer
komplikasyonlar sonucu öldüğünün anlaşıldığı ancak şahsın cezaevinde hükümlü
iken ölmesi ölümünde başkaca bir etkenin olup olmadığının tespiti için doku ve
organ örneklerinin İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar
verildiği, müştekilerin vekilleri aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığımıza
vermiş oldukları şikayet dilekçesi ile ölümünden önce hastalığı nedeniyle
tedavisini yapan [E.] Eğitim ve
Araştırma hastanesinde görevli doktorlar ile cezaevi yetkilileri hakkında
şikayette bulunduğu, Cumhuriyet Başsavcılığımızca cezaevi yetkililerinin ve
aynı koğuşta kalan diğer hükümlülerin beyanlarına başvurulduğu, tedavisine
ilişkin [E.] Eğitim ve Araştırma
Hastanesine ait tıbbi evrakların temin edildiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu
Başkanlığından gelen tetkikler sonucunda otopsiye yapan Adli Tıp Uzmanının
düzenlemiş olduğu 25/3/2015 tarihli rapordan da anlaşılacağı üzere [Ç.A.nın] ölümünde harici travmatik bir etkinin söz konusu
olmadığı, kendisinde var olan Lenfoma, sekonde akciğer enfeksiyonu ve diğer
komplikasyonlar nedeniyle öldüğünün bildirildiği anlaşılmış ise de, müştekiler
vekilinin hükümlü [Ç.A.nın]
ölümünden önce tedavisi gerçekleştiren [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi yetkililerinden
şikayetçi olmaları, [E.] Eğitim
ve Araştırma Hastanesi yetkililerinin memur olmaları ve görevleriyle ilgili
işledikleri iddia edilen suçların 4483 sayılı yasa gereğice soruşturma iznine
tabi olması nedeniyle [E.] Eğitim
ve Araştırma Hastanesi görevlileri hakkındaki soruşturma evrakının ayrılarak
soruşturma defterinin 2015/4709 sırasına kaydedilmesine karar verildiği,
şüpheli doktorlar hakkında Elazığ Valiliğinin 05/6/2015 tarih ve 2015/67 sayılı
kararı ile soruşturma izni verilmemesine dair karar verildiği, karara
müştekiler vekilinin itirazı üzerine Malatya Bölge İdare Mahkemesinin
06/11/2015 tarih ve 2015/156-176 sayılı kararı ile soruşturma izni
verilmemesine ilişkin kararın kaldırıldığı, soruşturmanın halen devam ettiği,
Cezaevi görevlileri hakkında yapılan idari
soruşturma sonucunda görevlerini ihmal etmedikleri gerekçesiyle disiplin cezası
ile cezalandırılmalarına yer olmadığına dair karar verildiği,
Dosya kapsamı, tanık beyanları dikkate
alındığında, ölen [Ç.A.nın] cezaevinde kaldığı sırada rahatsızlığı nedeniyle birden çok kez
cezaevi yönetimine başvurduğu, cezaevi yönetimince hüküm [Ç.A.nın] sağlık kuruluşlarına sevk edildiği, tedavisinindevam
ettiği, olay gününden bir gün öncede rahatsızlanması nedeniyle tekrar cezaevi
idaresine başvurması üzerine hastaneye sevk edildiği, hastanede yapılan
işlemler sırasında taburcu edildiği, saat 18.30 sıralarında cezaevine geldiği,
koğuşta bulunduğu sırada rahatsızlanması üzerine cezaevi görevlilerinin koğuşa
geldiği, cezaevi görevlilerinin kendisini hastaneye gönderebileceklerini söyledikleri,
ancak hükümlü [Ç.A.nın] yarın
hastanede kontrolü olduğunu, patoloji sonuçlarının çıkması nedeniyle zaten
hastaneye gideceğini belirterek hastaneye gitmek istemediği, durumunun
ağırlaşması üzerine cezaevi idaresince ambulans çağrıldığı, ambulansın beklendiği
sırada görevlilerce tekerlekli sandalyeye oturtularak cezaevi giriş kapısına
götürüldüğü, sedyeye yatırıldığı, ancak ambulans gelmeden öldüğünün
anlaşıldığı, şüpheli cezaevi görevlilerinin görevlerini ihmal ettiklerine ve
ihmalleri sonucu hükümlü [Ç.A.nın]
ölümüne neden olduklarına dair haklarında kamu davası açılmasını gerektirecek
delil bulunmadığı tüm soruşturma dosya kapsamından anlaşılmakla; ..."
37. Karara karşı başvurucular tarafından yapılan itiraz, Elazığ
Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 7/1/2016 tarihli kararıyla kararda
isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
38. Hâkimliğin kararı 13/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve
başvurucular 12/2/2016 tarihinde 2016/3030 numaralı bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Sağlık Personeli Hakkında
Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci (2015/4709 Numaralı Soruşturma)
39. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3/4/2015 tarihinde
verilen ayırma kararı (bkz. § 12) sonrasında 6/4/2015 tarihinde, Elazığ
Valiliğinden (Valilik) Hastanede görevli sağlık personeli yönünden 2/12/1999
tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilmesi istenmiştir.
40. Yapılan ön inceleme sonucunda düzenlenen 3/6/2015 tarihli
raporda, başvurucuların yakınının teşhis ve tedavisinde görev alan onbir
doktordan N.Ö. hakkında soruşturma izni verilmesi, ön inceleme sırasında alınan
beyanlarında diğer on doktor hakkında başvurucuların şikâyetinin olmaması
nedeniyle diğerleri hakkında soruşturma izni verilmemesi yönünde kanaat
bildirilmiştir. N.Ö. hakkında soruşturma izni verilmesine yönelik kanaatte
N.Ö.nün hastayı muayene ettiği, servise yatışını yaptığı, uygun koşullarda
biopsi materyalini aldığı fakat hastaya ve ailesine gerekli bilgilendirmeyi tam
ve düzgün yapmadığı, yapılan eksik bilgilendirme nedeniyle görev ihmalinin
bulunduğu belirtilmiştir.
41. Valilik tarafından 5/6/2015 tarihinde, KBB Hastalıkları
Uzmanı N.Ö., Göğüs Hastalıkları Uzmanı S.M.T., Deri ve Zührevi Hastalıkları
Uzmanları İ.E., F.Ç.G., N.G.G., E.A., pratisyen hekimler H.T. ve A.P., Patoloji
Uzmanı G.Y., Genel Cerrahi Uzmanı F.E., Gastroenteroloji Uzmanı A.Ş. hakkında
soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir.
42. Söz konusu karara karşı başvurucuların itirazını inceleyen
Malatya Bölge İdare Mahkemesi 6/11/2015 tarihli kararıyla Valilik kararının
kaldırılmasına ve haklarında ön soruşturma yapılanlar hakkında soruşturma izni
verilmesine karar vermiştir. Kararda; başvurucuların yakınının birden fazla kez
hastaneye götürüldüğü, her seferinde doğru teşhis konulamadan geri getirildiği,
kesin teşhise otopsi sonucunda ulaşıldığı, tedavi sürecinde ilgililerin ihmali
olduğuna dair emarelerin bulunduğu, ölümle sonuçlanan olayın detaylı olarak
Savcılık aşamasında araştırılmasının gerekeceği, ön inceleme raporu ve ekli
belgelerin isnat edilen fiilden dolayı adı geçen kamu görevlilerinin tamamı
hakkında Savcılık tarafından soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelik ve
yeterlilikte olduğu değerlendirmelerine dayanılmıştır.
43. Soruşturma izni verilmesi kararı üzerine Cumhuriyet
Başsavcılığı 10/8/2015 tarihinde ATK'dan taksirle ölüme neden olma ve görevi
kötüye kullanma suçlarından yürütülen soruşturma kapsamında bahse konu
doktorların kusur durumunun tespitine dair rapor istemiştir.
44. ATK'nın 20/1/2016 tarihli raporuyla Ç.A.nın muayene ve
tedavi sürecinde yer alan sağlık personeli ile İnfaz Kurumu görevlilerine kusur
atfedilemeyeceği kanaati bildirilmiştir. Raporun ilgili kısımları şöyledir:
"...
Uzm. Dr. [S.M.T.nin] alınan ifadesinde, 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Göğüs Hastalıkları
Uzmanı olarak görev yaptığını, Hastanın jandarma nezaretinde poliklinikte
kendisine geldiğini. Muayene ve anemnezden sonra Akciğer Röntgeni ve gerekli
kan tetkiklerinin istendiğini, hasta sonuçları göstermek için tekrar kendisine
başvurmadığından hasta hakkında tarafından herhangi bir işlem yapılmadığını'
beyan ettiği,
5- Uzm. Dr. [İ.E.nin] alınan ifadesinde, 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Deri ve Zührevi
Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını, adı geçen hastayı tanımadığını
ancak İnfaz Koruma Memurları eşliğinde geldiğinden hatırladığını, hastanın
kliniğe başvuru şikayetleri, yapılan fiziki muayene ve hastadan alınan sözel
anamnez sonucundaki, 09/6/2014 tarihindeki muayenesinde deri altı dokunun lokal
enfeksiyonu (Pannikülit) düşünüldüğünü, hastaya bilgi verilerek, tedavisinin
düzenlenip, reçetesinin verildiğini, tedavinin klinik seyrini gözlemek amacıyla
15 (on beş) gün sonraya kontrole çağrıldığını' beyan ettiği,
6- Uzm. Dr. [F.Ç.G.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Deri ve Zührevi
Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını, adı geçen hastayı tanımadığını
ancak İnfaz Koruma Memurları eşliğinde geldiğinden hatırladığını. Hastanın
Kliniğe başvuru şikayetleri, yapılan fiziki muayene ve hastadan alınan sözel
anemnez sonucunda, 20/10/2014 tarihindeki muayenesinde lenfadenopati ön
tanısının düşünüldüğünü, tanımlanmamış yumuşak doku bozukluğu tanısıyla yüzeyel
doku US istenilip, sonucun çıkmasına mukabil sonuçlarla birlikte Hastanemiz
Kulak Burun Boğaz Kliniğine başvurmasının önerildiğini' beyan ettiği,
7- Dr. [H.T.nin] alınanifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinde
Pratisyen Hekim olarak görev yaptığını. Acil Serviste hergün 4 (dört) hekimin
nöbet tuttuğunu, hastanın kabul işleminin kendisi tarafından yapıldığını ancak
hasta yoğunluğu nedeniyle diğer Nöbetçi Doktor [A.P.] tarafından hastanın muayenesinin yapıldığını,
Hastayı muayene eden Dr. [A.P.]
olduğundan hasta hakkında herhangi bir bilgisinin bulunmadığını' beyan ettiği,
8- Uzm. Dr. [G.Y.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Patoloji Uzmanı
olarak görev yaptığını. Adı geçen hastadan alman biyopsi materyalinin
22/10/2014 tarihinde patolojiye geldiğini. Gerekli işlemler materyal üzerinde
yapıldıktan sonra 24/10/2014 tarihinde incelenmek üzere kendisine geldiğini,
Malignite yönünden kuşkulu durum düşünüldüğünden, hizmet alımı sözleşmesi ile
çalıştığımız [F.] Üniversitesi
Hastanesi Patoloji Kliniğine 30/10/2014 tarihinde tanı için gerekli boyamalar
yapılmak üzere gönderildiğini, [F.]
Üniversitesi Hastanesinden gelen özel boyanmalar kendisi tarafından
değerlendirildiğini, Non spesifik boyanmaların varlığının tanıya yardımcı olamadığını.
Bölüm içi ve bölüm dışı yapılan konsültasyonlar sonucunda kesin tanı
verilemediğinden hastanın ileri bir merkezde değerlendirilmesini uygun
gördüğünü, 11/11/2014 tarihinde raporu sonuçlandırdığını beyan ettiği,
9- Uzm. Dr. [N.Ö.nün] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Kulak Burun Boğaz
Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını, Hastanın polikliniğe geldiğinde
boynunda 2 aydır geçmeyen LAB larının olduğunu. Hastaya tanı amaçlı lokal
anestezi altında biyopsi önerildiğini, hastanın kabul ettiğini, yatırılarak
ameliyathane şartlarında lokal anestezi altında biyopsi alındığını, hastanın
genel durumu iyi olduğunu,haliyle taburcu edilerek patoloji sonucunu getirmesi
söylendiğini'beyan ettiği,
10- Uzm. Dr. [N.G.G.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırına Hastanesinde Deri ve Zührevi
Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını, Adı geçen hastayı tanımadığını
ancak İnfaz Koruma Memurları eşliğinde geldiğinden hatırladığını. Hastanın
polikliniğe daha önce aynı şikayetlerle başvurduğunu, düzenlenen tedaviye
rağmen herhangi bir düzelme olmadığını beyan ederek başvurduğunu. Hastadan
alınan anamnez ve daha önceki tetkik ve tedavilerinin incelenmesi neticesinde
Yüzeyel Doku US istendiğini ve Yüzeyel Doku US sonucunda herhangi bir kitle
tespit edilmediğini. Kesin tanı ve biyopsi için Plastik Cerrahi polikliniğine
başvurması önerilerek 2 (iki) ay sonra kontrole çağrıldığını, Hastaya gerekli
önerilerde bulunulduğunu' beyan ettiği,
11- Uzm. Dr. [E.A.] ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırına Hastanesinde Deri ve Zührevi
Hastalıkları Uzmanı olarak görev yaptığını. Adı geçen hastayı hatırladığını,
Hastanın infaz koruma memurları eşliğinde polikliniğe başvurduğunu. Hasta daha
önce kliniğe geldiğini ancak uygulanan tedavilerle şikayetlerinde gerileme
olmadığını ifade ettiğini. Hastanın şikayetleri ve daha önce yapılan tetkik ve
muayenelerinin incelenmesi neticesinde PANNİKÜLİT ? ön tanısı ile daha ileri
tetkik ve tedavi yapılabilmesi için. [E.] [F.] Üniversitesi Hastanesi Dermatoloji Polikliniğine
şevkinin önerildiğini' beyan ettiği,
12- Dr. [A.P.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinde
Pratisyen Hekim olarak görev yaptığını. Hastayı tanımadığını. Ancak infaz
koruma memurları eşliğinde gelmesi ve soruşturma dosyası incelenmesi
neticesinde hatırladığını,. Hastanın acil servise yüksek ateş ve boğaz ağrısı
şikayeti ile başvurduğunu. Öykü alınarak yapılan fiziki muayenesi neticesinde
daha önce hastaneye birkaç kez başvurduğu, çeşitli birimlerce muayene ve
tedavisinin yapıldığı öğrenilmiş, 03/11/2014 tarihinde yapılan muayenesinde
yüksek ateşin ve boğaz ağrısının Tonsillite bağlı olduğunun düşünüldüğünü.
Hasta gözlem odasına alınarak uygun tedavinin düzenlendiğini,. Yaklaşık bir
buçuk saat gözlem odasında takip edilen hastanın ateşinin düşmesi,
şikayetlerinin azalması ve vital bulgularının normale dönmesi sonrası
kontrollere gelmek şartıyla acil servisten tedavisi yapılarak önerilerle
taburcu edildiğini' beyan ettiği,
13- Uzm. Dr. [F.E.] ifadesinde; 'kendisinin [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Genel Cerrahi
Uzmanı olarak görev yaptığını, Hastayı infaz koruma memurları eşliğinde
geldiğinden hatırladığını, Alınan anamnez ve yapılan fiziki muayene sonucunda
yüksek ateş ve boğaz ağrısı olan hastanın acil nöbetçi doktorları tarafından
yapılan muayenesine ek olarak Hemoroidal hastalığı ve pilonidal bölgede yara
yeri enfeksiyonu olması üzerine genel cerrahi konsültan doktoru oladuğumdan
tarafımca konsülte edildiğini, Hastanın Pilonidal Sinüs ameliyatına bağlı
olarak yüzeyel açık yarasının mevcut olduğunu,. Açık Yara pansumanı yapılarak
hastaya Antibiyoterapi ve hemoroidal hastalığa yönelik medikal tedavi reçetesi
verildiğini, Ve günlük pansuman önerilerek 15 (on beş) gün sonra Genel Cerrahi
Poliklinik kontrolünün önerildiğini' beyan ettiği,
14- Yrd. Doç. Dr. [A.Ş.nin] alınan ifadesinde; 'kendisinin belirtilen tarihte [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Gastroenteroloji
Uzmanı olarak görev yapmakta olduğunu, Hastanın jandarma nezaretinde
poliklinikte kendisine geldiğini. Muayene ve anemnezden sonra gerekli kan
tetkikleri istendiğini. Hasta sonuçlan göstermek için tekrar kendisine
başvurmadığından hasta hakkında tarafından herhangi bir işlem yapılmadığını
beyan etmiştir' kayıtlı olduğu,
15- E Tipi kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nun
21.5.2014 tarihli Kurum Tabibi Dr [Ç.S.]
kaşeli kaydında, Fucicort kaydı bulunduğu,
16- E Tipi kapalı Ceza İnfaz
Kurumu’nun21.5.2014 tarihli Kurum Tabibi Dr [Ç.S.] kaşeli notunda, 'dermatoloji polkliniğine sevk'
kaydı bulunduğu,
17- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 9.6.2014 tarihli
Dermatoloji uzmanı Dr [İ.E.]
kaydı bulunduğu
18- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 9.6.2014 tarihli
Dermatoloji uzmanı Dr [N.G.G.]
kaşeli muayanekaydında; 'subkutan kitle, yüzeyel doku USG istenildiği' kaydı
bulunduğu,
19- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 23.6.2014 tarihli
Dermatoloji uzmanı Dr [N.G.G.]
kaşeli kayıtta; 2 ay sonra kontrolünün uygun olduğu kayıtlı olduğu,
20- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 26.6.2014 tarihli
Cildiye 1 polikliniğine ait, Dr [N.G.G.] kayıtlıraporda, 'yüzeyel doku usg de, belirtilen bölgede ciltte yakşık
2 cm kalınlama ve cilt altı yağlı dokuda ödemli görünüm mevcut olduğu, inceleme
sınırlarında fokla kitlesel lezyon saptanmadığı' kaydı bulunduğu,
21- İnvitrolablab nın 28.8.2014 tarihli lab
raporunda,'WBC:3.81, hgb:14.1, htc:41.3, PLT:135, ferritin:94, Vit b12:197,
folat:4.74, Tsh:1.69, AST:33, ALT:38, LDH:498, CK:128, bil total:0.92, albümin:4.46,
demir:78, P:3.77, ASO:89.9, CRP:0.398RF:<20.0' kaydı bulunduğu,
22- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 11.9.2014
tarihlimuayane kaydında,pannikülit?, [F.] Ün. Tıp FakDermatoloji Polikliniğine sevkinin uygun olduğu -dermatoloji
uzmanı Dr[E.G.A.] kaydı
bulunduğu,
23- [E.] [F.]
Ün. Dermatoloji Polikliniği’nin 16.9.2014 tarihli Dr [L.B.] kaşeli muayane kaydında, 'hastanın lezyonlarının
lipom olduğudüşünülüp herhangi bir tedavi önerilmediği' kaydı bulunduğu,
24- İnvitrolab Lab Hizmetleri’nin – Aile
hekimliği – [M.F.D.]
kayıtlı 16.10.2014 tarihli lab raporunda, 'glukoz:81, kolesterol:159, HDL:20,
LDL:75, trigliserid:275, AST:95, ALT:44,ALP:162, GGT:294, LDH:3810, CK:40,
CK_MB:13, Amilaz:55, bil Total:0.78, protein:6.86, ablimin:3.82, üre:47, kreatini.2.05,
ürik asit:8.55, Na.139, K.2.89, CL:96, Ca:8.42,P:5.06, demir:153, IIBC:76,
demir bağlama kapasitesi:229, CRP:4.79, T3:2.71, T4:1.41, TSH:3.10, vit
B12:363, ferritin:644, folat:2.92' tespit edildiği,
25- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 20.10.2014 tarihli
Cildiye 3 Polikliniğine ait Dr [F.Ç.G.] kayıtlıyüzeyel doku US raporunda, 'Bilateral servikal bölgeye yönelik
yapılan değerlendirmede;cilt altındaen büyükleri submandibular alanda 2.5 x12
mm'ye ulaşan ekojen hiluslu lobule konturlu lenf nodları izlenildiği, benzer
karakterde daha küçük boyutlarda intraparatid lenf nodları da mevcut olduğu'
kaydı bulunduğu,
26- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 21.10.2014 tarihli
Dr [A.Ş.] kayıtlı
gastarenteroloji 1 polikliniğine ait raporda, 'HBsAg:negatif, MakroHCV:negatif,
albümin:3.95, D bil:0.37, ALT:18, AST:92, ALP:156, amilaz:59, PTZ:12.8,
INR:1.11, APTT:27.7 sed:74, CRP:4.97, hemogram:tekrar örnek alımımı uygundur'
kaydı bulunduğu,
27- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 22.10.2014 yatış-
24.10.2014 çıkış tarihliKBB 2 Polikliniği Uz Dr [N.Ö.] kayıtlıepikriz raporunda; '1.5 aydır boyunda ve
vücudunundeğişik yerlerindeyer yer LAP lar çıkmış, akut lenadenit ön tanısı ile
hastanın tanı amaçlı kliniğe yatırıldığı, ateş:36.5, nabız:80, TA:120/90 mmHg
ölçüldüğü, lenf biyopisialındığı, spesmen patolojiye gönderildiği, CEfmezin,
Novalgin, Ringer Laktat order edildiği, patoloji sonucu çıkınca hastanın
kontrole geleceği hastaya her gün pansuman önerildiği, post op 9 gün
sütürlerininalınmasıgerektiği söylenildiği,
28- Elazığ E Tipi kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Müdürlüğü’nün 3.11.2014 tarihli 9597 sayılı [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Polikliniğine’ne
hitaben yazısında; muayanesi gerekli tetkik ve tedavisi için gönderildiği kaydı
bulunduğu, Aynı evrak üzerinde yazılı bulunan muayane kaydında, nüks pleidonel
apse+hemoroid, pileniodel bölgeningünlük pansumanı önerildiği kaydı bulunduğu,
29- [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 3.11.2014 tarihli
acil Poliklinik Dr [H.T.] kayıtlı
muayane kaydında, 'akut tonsillit, damar yolu açıldığı, Fenamed 45.5 mg,
İzotonik Nacl,Sedoral 1000mg, Parol uygulanıldığı,önerilerde bulunulduğu' kaydı
bulunduğu,
30- Elazığ E Tipi kapalıCezaİnfaz Kurumu’nun
3.11.2014 tarihli Sağlık Memuru [A.B.]
veİKM ler tarafından düzenlenmiş olan tutanakta; '03/11/2014 Tarihinde Elazığ E
Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumumuzda SOL PSS 11 Nolu odada yatmakta olan Hükümlü [Ç.A.nın]
saat 21:00 sularında sağlık memuru ile
beraber yanına gidilerek durumu soruldu iyi değilsen seni hastaneye gönderelim
diye soruldu, hükümlü [Ç.A.] ben
saat 18:30 hastaneden geldim biopsi sonucumu bekliyorum gitmek istemiyorum diye
beyan etti, bunun üzerine şahsa kendini kötü hissettiğinde bize haber verilmesi
söylendi kaydı bulunduğu,
31- İnfaz Koruma memurları ve PSS Sağlık
memuru [A.B.] imzalı
4.11.2014 tarihli tutanakta; 03.11.2014 Tarihinde Elazığ E Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumumuzda Sol PSS bölümünde yatmakta olan Hükümlü [Ç.A.nın] Saat 21:00 sularında Sağlık Memuru ile beraber yanına
gidilerek seni hastaneye gönderelim mi diye soruldu. Kendisinin ben hastaneden
saat 18:30'da geldim, şuan hastaneye gitmek istemiyorum. Diye beyan etti. Şahsa
kendini kötü hissettiği anda haber verilmesi söylendi. Sabah 06:25 civarlarında
Hükümlü [Ç.A.nın] yanındakilerin
Revir Görevlisi [N.S.yi]
çağırmaları üzerine nöbetçilerle beraber yanına gidildi. Durumunun kötü olduğu
görülünce başmemurlara haber-verilip 06:30 civarı hemenacil arandı. O sırada
Hükümlü [Ç.A.] odasından alınarak
acil servisinin muayene etmesi için kurumun anakapı bölümüne getirilerek acil
servis beklenirken şahıs anakapı bölümünde fenalaştı Sağlık Memuruna bilgi
verildi. Sağlık Memuru geldiğinde şahsın kalbinin durduğu solunumun olmadığı
pupillerin fıx dilate olduğu sağlık memurunca tespit edildi. Gerekli müdahalesi
yapıldığı esnasında 112 acil servisi kuruma giriş yaptı. Şahıs 112 acil
servisin müdahalesine bırakıldı. 112 acil servis tüm müdahalelerine rağmen
şahsın ex olduğu tespit edilerek. Gerekli tutanak tutuldu kaydı bulunduğu,
...
33- Elazığ E Tipi kapalıCezaİnfaz
Kurumu’nunkişiye ait sağlık fişi kaydında,
İlk muayane: 11.3.2014: genel durum iyi, şuuru
açık, koopere, vital bulgular stabil, darp cebir izine rastlanılmadığı, kan
grubu A Rh + ,
3.11.2014 : tanı: açık- EEAH Acil
Polikliniğine sevk,
23.10.2014: tanı: açık- EEAHKBB Polikliniğine
sevk,
21.10.2014: tanı: açık- EEAHKBB Polikliniğine
sevk,
20.10.2014: tanı: açık-
EEAHGöğüs+gastroenteroeloji Polikliniğine sevk,
17.10.2014: tanı: açık- EEAH
cildiye+dahiliyePolikliniğine sevk,
16.10.2014: tanı: açık- EEAH –cildiye pol sevk
10.10.2014: tanı: kronik tonsillit-Suprax,
Klodomin kurum tabibi: Dr [Ç.S.]- ilaç tedavisi
6.10.2014: ta:110/70, KŞ:125, pO2:100 olan
hastanın genel durumu iyi olup:GKS.15 olduğu, vücudundaki uzun süreli(1 aydır)
döküntüden dolayı cezaevinin ring aracıyla ileri tetkik ve tedavi için [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevkinin uygun
olduğu
1.10.2014: tanı: açık- tetkik istenildiği,
26.9.2014: tanı: myalji-dolgit, Aleve, EEAHKBB
Polikliniğine sevk,
19.9.2014: tanı: konjuktivit-Visine, Ruoafin,
16.9.2014: tanı: açık- EEAHDermatoloji
Polikliniğine sevk,
11.9.2014: tanı açık- EEAH Dermatoloji
Polikliniğine sevk,
2.7.2014: tanı. ülser peptik mide-Raneks –ilaç
tedavisi-Kurum tabibi: Dr [M.F.D.],
26.6.2014: tanı açık- EEAH Dermatoloji
Polikliniğine sevk,
23.6.2014: tanı açık- EEAH ultrason
polikliniğine sevk,
11.6.2014: tanı kabızlık:magnesie
9.6.2014: tanı açık- EEAH Dermatoloji
Polikliniğine sevk,
4.6.2014: tanı- ülser peptik mide- Raneks
–ilaç tedavisi,
30.5.2014: tanı: myalji-vermidon- ilaç
tedavisi,
28.5.2014: tanı: gerilim tipi başağrısı
–Arveles,
21.5.2014: tanı. açık - EEAH Dermatoloji
Polikliniğine sevk,
7.5.2014: tanı: dermatit-Fucicort- EEAH
Dermatoloji Polikliniğine sevk,
25.4.2014: tanı: gastrit-raneks, Magnise
kalsine kaydı bulunduğu,
...
SONUÇ:
...
1- Tıbbi belgelerde travmatik bulgu tarif
edilmediği, otopsisinde dış muayanede geçirilmiş tıbbi müdahaleye bağlı izler
dışında travmatik bulgu tarif edilmediği, otopsisinde iç muayenede kafatasında
kırık, kafa içi kanama, büyük damar iç organ yaralanması tarif edilmediğinden;
kişinin travmatik bir tesirle öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı,
2- Tıbbi belglerde intokikasyon bulgusu tarif
edilemediği, otopsi sırasında alınan doku örneklerinin Kimya İhtisas
Dairesi’nde yapılan incelemesinde; .... örnekerinde tespit edilen maddelerin
ilaç etken maddeleri olup toksik düzeyde bulunmadıklarından; kişinin
zehirlenerek öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı,
3- Adli ve Tıbbi belgelerde Kişinin cezaevinde
tutuklu olarak bulunmakta olduğu, İlk muayanesinin 11.3.2014 tarihinde
yapıldığı, yapılan muayanesinde; genel durum iyi, şuuru açık, koopere, vital
bulgular stabil, darp cebir izine rastlanılmadığı, ... farklı tarihlerde
kişinin muayane ve sevk kayıtları bulunduğu, ...
3.11.2014 tarihinde saat 15:25 civarında KKM
tarafından çıkış verildiği, değerlendirilen şahsın vitalleri normal tespit
edilmiş olup cezaeviring aracıyla hastaneye nakledildiği, hastanede tedavisi
yapılanşahıs 3.11.2014 tarihinde saat 18:15 civarındacezaevine tekrar giriş
yapılmış olduğu, ...
Kişinin ölümünden sonra sonuçlanmış olan [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 11.11.2014 tarihli
2014/20138 nolu patoloji raporunda, 'servikal lenf düğümüne ait materyalin
immünhistokimyasal ve histopatolojik incelenmesinde, yaygın nekroz alanları ile
birlikte malign tümör varlığı izlenildiği, ancak malign epitelyal tümör ile
malign lenfoma arasında ayırıcı tanı yapılamadığı'kaydı bulunduğu,
Otopsisinde; Akciğer hiluslarında LAP'lar
olduğu,mediasten büyümüş vaziyette olup yaygın LAP' ların olduğu, bağırsak
mezolan arasında yer yer LAP'lar olduğutarif edildiği,
Otopsi sırasında alınan iç organ parçalarının
histopatolojik tetkikinde; 'myokard, Akciğer, Karaciğer, Böbrek, Dalak:
Parankiminde yaygın malign tümör infıltrasyonu, Lenf Nodüllerinde;
ekstrakapsüler yayılım gösteren malign tümör infıltrasyonu, beyin, beyincik,
beyin Sapında; subaraknoid mesafe ve damarlar lümeninde atipik hücre
infıltrasyonu, hiperemi, periferik yaymada yaygın atipik hücre infıltrasyonu'
tarif edildiği, iç organ örneklerinden hazırlanan hemotoksilen eozin boyalı
kesitlerin incelenmesinde dokularda yayğın malign tümör infıltrasyonu
izlendiği, tümör diffüz infıltrasyon gösteren büyük hiperkromatik nükleuslu,
dar eozinofılik stoplazmalı atipik hücrelerden oluştuğu, histomorfolojik
bulgular 'yüksek gradeli non Hodgkin lenfoma' ile uyumlu değerlendirildiği'
tarif edildiği dikkate alındığında;
Kişinin ölümünün 'yüksek gradeli non Hodgkin
lenfoma' ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu,
4- Adli ve tıbbi belgelerde; ...
Kişinin cezaevinde bulunduğu sürede; farklı
tarihlerde şikayetlerine yönelik muayanesi yapıldığı ve muayanesi tetkik ve
tedavisi için ilgili bölümlere sevkinin yapıldığı, 22.10.2014tarihinde [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin KBB kliniğine
yatışının sağlanıldığı,hastanedeKBB Uzmanı Dr [N.Ö.] tarafından muayanesi yapıldığı, 1.5 aydır boyunda ve
vücudunundeğişik yerlerindeyer yer LAP lar çıktığı anemnezi alındığı, akut
lenfadenit ön tanısı ile lenf biyopisi alındığı, spesmen patolojiye
gönderildiği, Cefamezin, Novalgin, Ringer Laktat order edildiği, patoloji sonucu
çıkınca hastanın kontrole geleceği hastaya her gün pansuman önerildiği, post op
9 gün sütürlerininalınmasıgerektiği söylenilerek taburcu edildiği, 3.11.2014
tarihinde Elazığ E Tipi kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nce [E.] Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Polikliniğine
muayanesi gerekli tetkik ve tedavisi için gönderildiği, 3.11.2014 tarihinde
saat 15:25 civarında KKM tarafındançıkış verildiği,acil Poliklinik de Dr [H.T.] tarafından akut tonsillit teşhisi ile, damar yolu
açıldığı, Fenamed 45.5 mg, İzotonik Nacl, Sedoral 1000mg, Parol uygulanıldığı,
önerilerde bulunulduğu, ayrıca aynı hastanede yapılan muayanesinde, nüks
pleidonel apse+hemoroid, pileniodel bölgeningünlük pansumanı
önerildiği,hastanede tedavisi yapılanşahıs 3.11.2014 tarihinde saat 18:15
civarında cezaevine döndüğü, kişinin patoloji raporunun ölümünden
sonrasonuçlandığı, tetkik aşamasında iken öldüğü göz önüne alındığında; kişinin
muayanesinde, tedavisinde görev alan hekimlere ve yardımcı sağlık personeline,
cezaevi görevlilerine kusur atfedilemeyeceğioy birliğiyle mütalaa olunur."
45. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 18/2/2016 tarihinde,
Hastanede görev yapan ve muayene/tedavi sürecinde yer alan doktorlara kusur
atfedilemeyeceğinin ATK'nın 20/1/2016 tarihli raporuyla ortaya konulduğu
gerekçesiyle doktorlar hakkında taksirle ölüme sebep olma suçundan kovuşturmaya
yer olmadığına karar verilmiştir.
46. Karara karşı başvurucular tarafından yapılan itiraz
Hâkimliğin 3/3/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
47. Hâkimliğin kararı 10/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve
başvurucular 22/3/2016 tarihinde 2016/5641 numaralı bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
48. İlgili hukuk için bkz.
Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 76-80.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
49. Mahkemenin 28/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
50. Başvurucular; yakınlarının vefat etmeden kırk gün önce
rahatsızlandığını, haftada bir gün gelen İnfaz Kurumu doktoru tarafından birkaç
kez muayene edildiği hâlde hastalığının teşhis edilemediğini, İnfaz Kurumu
idaresinin ve doktorunun yakınlarının sağlık sorunlarının arttığını bilmelerine
ve hastaneye sevk talebine rağmen hastayı tam teşekküllü bir hastaneye sevketmeyerek
günlerce beklettiklerini, lenfoma
gibi ağır bir hastalığın erken teşhis ve tedavisinin yapılıp hastalığın
ilerlememesi için hastaneye sevk konusunda gerekli özenin gösterilmediğini,
ayrıca birçok doktor tarafından yapılan muayenelere rağmen yanlış tedaviler
uygulandığını ve her seferinde yakınlarının taburcu edildiğini, ölüm
nedenlerinden olan akciğer enfeksiyonunun oluşmaması için İnfaz Kurumunda temiz
ve hijyenik bir ortamın tesis edilmediğini, bu yönlerden gerekli önlemleri
almayan İnfaz Kurumu personeli ile sağlık görevlilerinin ölüm olayında ihmali
bulunduğunu belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
51. Başvurucular ayrıca olayda ihmali bulunan İnfaz Kurumu
görevlileri hakkında etkili bir soruşturma yürütülmeden kovuşturmaya yer
olmadığına karar verildiğini, adli makamlarca yakınlarının kaç kez revire
çıkarıldığının, ne tür tedaviler uygulandığının araştırılmadığını, Kurum
doktorunun ifadesine başvurulmadığını, İnfaz Kurumu idaresine müteveffa veya
yakınları tarafından hastalıkla ilgili olarak başvuruda bulunulup
bulunulmadığının araştırılmadığını, ATK'dan hastalığın teşhis ve tedavisinde
gecikme olup olmadığına dair rapor temin edilmediğini, yakınlarının vefat
ettiği yerde keşif işlemi yapılmadığını, sağlık görevlileri hakkındaki karara
esas teşkil eden ATK raporunun şüpheleri giderebilecek nitelikte olmayıp sağlık
personelini müdafaa edecek biçimde hazırlandığını, olayın üzerinden iki yılı
aşkın süre geçtiği hâlde deliller ve olayda sorumluluğu bulunan kişiler tespit
edilmeden hatalı değerlendirmeyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar
verildiğini belirterek yaşam hakkının usul boyutunun, adil yargılanma hakkının
ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
52. Bakanlık görüşünde, sağlık personeli hakkındaki
soruşturmanın izne tabi olması nedeniyle ayrıldığı ve bireysel başvuru tarihi
itibarıyla derdest olduğu belirtilmiş; İnfaz Kurumu görevlileri bakımından
yürütülen soruşturmada ise gerçekleştirilen işlemler sayıldıktan sonra
başvurucuların soruşturmaya katılım konusunda bir engelle karşılaşmadıkları,
Savcılığın olaya derhâl el koyarak gerekli tüm işlemleri yapıp ölüm olayını
çevreleyen koşulları araştırdığı ifade edilerek İnfaz Kurumu personeli
hakkındaki disiplin soruşturmasında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına
karar verildiğinin ve başvurucuların tam yargı davası yoluna başvurduklarına
dair bir bilgi bulunmadığının yapılacak incelemede gözönünde bulundurulması
gerektiği belirtilmiştir.
53. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında başvuru
formunda ileri sürdükleri iddialarını yinelemişlerdir.
B. Değerlendirme
54. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
55. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
1- Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve
İncelemenin Kapsamı Yönünden
56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular temel olarak yakınlarının
hastalığının teşhis edilememesi ve buna bağlı olarak ilerlemesi nedeniyle
öldüğünü, İnfaz Kurumu personeli tarafından yaşam hakkını koruyucu önlemlerin
alınmadığını ve olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini iddia etmişlerdir.
Somut başvuruda, başvurucuların İnfaz Kurumunda hijyenik koşulların
sağlanmadığını İnfaz Kurumu personelinin olayda yaşamı korumak için gerekli
önlemlerin alınmasında ihmali olduğu iddialarını destekleyici mahiyette ileri
sürdükleri, İnfaz Kurumunun hijyenik olmayan koşulları nedeniyle yakınlarının
hastalığının ilerlediğine yahut İnfaz Kurumunun fiziki ve tıbbi imkânlarının
yakınlarının sağlık durumuna uygun olmadığına yönelik bir şikâyetlerinin
bulunmadığı anlaşıldığından, söz konusu iddialar yönünden kötü muamele yasağı
bakımından bir inceleme yapılmamıştır. Bu sebeplerle başvurucuların diğer
haklar ile bağlantı kurularak ileri sürdüğü iddiaları da Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
57. Başvurucuların iddiaları; yaşamın korunması için İnfaz
Kurumu personeli tarafından gerekli tedbirlerin alınmadığına, İnfaz Kurumu
personelinin İnfaz Kurumu ortamının hijyenik olmasını sağlamadığına, sağlık
personeli açısından ise hastalığın teşhis ve tedavisi için gerekli özenin
gösterilmediğine, dolayısıyla söz konusu kamu görevlileri tarafından bahsi
geçen nedenlerle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine, ayrıca
oğullarının ölümüyle ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine
ilişkindir. Bu itibarla başvurucuların iddialarının yaşam hakkının koruma
yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile olaya dair etkili ceza soruşturması
yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
58. Başvurucuların İnfaz Kurumu doktorunun -diğer personele
yönelik iddialarıyla benzer olarak- yakınlarının sağlık sorununun arttığını
bilmesine rağmen hastaneye sevkini sağlamadığına yönelik iddiaları
bulunduğundan İnfaz Kurumu doktoru bakımından da İnfaz Kurumu personelinin
olayda sorumluluğu bulunup bulunmadığına dair yürütülmüş olan ceza soruşturması
kapsamında inceleme yapılması uygun görülmüştür.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
59. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların
oğludur. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
a. Sağlık Personeline İlişkin İddialar
60. Olayda sağlık personelinin ihmali bulunduğu iddiasına
ilişkin olarak başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik kriterleri
açısından da değerlendirilmesi gerekir.
61. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,
pozitif bir yükümlülük olarak da yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam
hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§§ 50, 51).
62. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse
özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının
korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde
düzenlemek zorundadır (Nail Artuç,
B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
63. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı
sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
64. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine
bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine
getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında
Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve
cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat
davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali
gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
55).
65. Ancak kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm
olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım
benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline
kasten sebebiyet verilmeyen durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka
ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
66. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen
ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür
olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi
hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu
tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016,
§ 78; Nail Artuç, § 38).
67. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği
aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz
konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir
faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almadığı durumlarda ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar
dahi kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza
soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
68. Aynı durum yetkili kişi ve kurumların mesleki ödevlerini
hiçe sayarak, sağlık kuruluşlarına başvuran hastanın hayatına veya vücut
bütünlüğüne zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen faaliyetlerde de
geçerlidir (Kenan Sayın, B. No:
2013/5376, 14/10/2015, § 47; Nafia Sevin
Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 68).
69. Görüldüğü üzere yaşam hakkı kapsamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğü, olayın niteliğine bağlı olarak farklı nitelikteki hukuki
yolların etkili yürütülmesiyle yerine getirilmiş sayılabilmektedir. Bu durumda
başvuruya konu ölüm olayının niteliğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.
70. Başvuru formu ve eklerinde olayın kasti bir tutumdan
kaynaklandığını gösteren herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Olayın meydana
geldiği koşullar da bu bağlamda herhangi bir şüphe uyandırmamaktadır. Nitekim
başvurucular da söz konusu olayın ilgili sağlık personeli tarafından
yakınlarına zarar verme kastıyla gerçekleştirildiği yönünde bir iddia ileri
sürmemişlerdir. Esasen somut başvurunun bu kısmı tanıda ve tedavide yapıldığı
iddia edilen bir hataya ilişkindir. Bu gibi olaylar ise Anayasa Mahkemesince
tıbbi değerlendirme hatası olarak nitelendirilmektedir.
71. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde
açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş
sayılabilir.
72. Nitekim Anayasa Mahkemesi, hatalı tıbbi uygulamalar ve ihmal
sonucu ölümlerde, vefat eden kişilerin yakınları tarafından hem ilgili sağlık
personelinin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın
ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek tazminat yolunun öncelikle
tüketilmesi gerektiğini önceki birçok kararında ifade etmiştir (Özer Er [GK], B. No: 2014/11770, 15/3/2018, §§ 42-66; Berat Ağardan, B. No: 2014/11076,
27/10/2016, §§ 18-32).
73. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölümü ile
neticelenen olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel
başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki
yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği
takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tam yargı davası yolunu
tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine
sunmamışlardır. Bu durumda yaşam hakkının korunamadığına ilişkin şikâyetler
yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Ceza İnfaz Kurumu Personeline
İlişkin İddialar
75. Başvurucuların İnfaz Kurumu personelinin ihmali ve bu konuda
etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddialarının da diğer kabul edilebilirlik kriterleri açısından da
değerlendirilmesi gerekmektedir. Söz konusu iddialar yaşam hakkının maddi ve
usul boyutları yönünden ayrı ayrı incelenecektir.
i. Yaşam Hakkının Maddi
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
76. Yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 61) Anayasa'nın 17.
maddesinde düzenlenen yaşam hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif
yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
77. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek
gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü
tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).
78. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam
hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının
tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
79. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve
sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi
tedavilerine özen gösterilmesinin yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası
tehditleri engellemeyi de içerir (Murat
Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).
80. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gereken durumlarda
makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde tedbir alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek
yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif
yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
81. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu, yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek
tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve
yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi
hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar insanların hayatının tehlikeye
girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi,
hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin
ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 60).
82. Başvurucular, yakınlarının yaşam hakkının infaz koruma
memurlarınca kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda ölüme
kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da
saptanmamıştır.
83. Somut başvuruda, başvurucuların yakını 10/3/2014 tarihinde
İnfaz Kurumuna alınmış ve ilk muayenesi 11/3/2014 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
Genel durumunun iyi olduğu not edilen Ç.A.nın İnfaz Kurumundaki sağlık
dosyasında yer alan belgelere göre, İnfaz Kurumuna giriş tarihinden vefat
ettiği 4/11/2014 tarihine kadar tespit edildiği kadarıyla oniki kez hastaneye
sevki sağlanmış ve dermatoloji, ultrason, KBB, dahiliye, gastroenteroloji ve
göğüs hastalıkları polikliniklerinde çeşitli doktorlar tarafından muayenesinin
gerçekleştirildiği görülmüştür. Bunun dışında Ç.A. tespit edildiği kadarıyla on
bir kez de İnfaz Kurumuna gelen dört farklı doktor tarafından muayene edilmiş
ve kendisine çeşitli hastalıklara yönelik ilaçlar reçete edilmiş, kan
tahlilleri yapılmıştır (bkz. § 19).
84. Dosyanın incelenmesi neticesinde Ç.A.nın 24/4/2014 tarihinde
revire çıkma talebine dair dilekçesinin bulunduğu ve 25/4/2014 tarihinde Kurum
doktoru tarafından muayene edildiği görülmüştür (bkz. § 20). Ç.A.nın revire
yahut hastaneye sevki için başka bir talep dilekçesine rastlanmamış,
başvurucular tarafından bu yönde talepleri bulunduğuna dair somut bir dilekçe
de başvuru sırasında iletilmemiştir.
85. Başvurucular oğullarının vefatından yaklaşık kırk gün önce
hastalandığını ifade etmektedir. Soruşturma dosyasının incelenmesinden Ç.A.nın
26/6/2014 tarihli ultrason raporunda herhangi bir kitlesel lezyona rastlanmadığı
tespitine yer verildiği (bkz. § 21), 20/10/2014 tarihli ultrason raporunda ise
cilt altında lenf nodlarına rastlandığının not edildiği anlaşılmaktadır (bkz. §
16).
86. Diğer yandan başvurucuların yakını 23/10/2014 tarihinde
biopsisi yapıldıktan sonra taburcu edilmiş (bkz. § 15) ve 3/11/2014 tarihindeki
rahatsızlığında da acil polikliniğine sevki sağlanarak muayenesini müteakip
İnfaz Kurumuna gönderilmiştir (bkz. § 19).
87. Ç.A.nın İnfaz Kurumuna giriş tarihinden itibaren neredeyse
her ay, bazı aylar birkaç kez ve toplam olarak yirmi üç kez Hastane ve İnfaz
Kurumu doktorları tarafından muayene edildiği, Ç.A.nın sık sık Hastaneye gidip
geldiğinin, bu konuda bir zorluk yaşamadığının Ç.A. ile aynı koğuşta kalan
diğer tutuklu/hükümlülerce de teyit edildiği (bkz. §§ 27-29) gözönüne
alındığında Ç.A.nın vefat nedeni olarak belirlenen lenfomaya dair bulguların ve doktorlarca konulan
teşhislerin ötesine geçen bir durum geliştiğinin infaz koruma memurlarınca fark
edilmesinin kendilerinden beklenmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.
Aynı şekilde İnfaz Kurumu doktorları tarafından da Ç.A.nın daha ayrıntılı
muayene edilmek üzere çeşitli tarihlerde Hastanenin çeşitli polikliniklerine on
iki kez sevki sağlanmıştır (bkz. § 19). Vefatından önceki son rahatsızlığında
da Ç.A.ya İnfaz Kurumu personeli tarafından ivedilikle müdahale edildiği,
ambulans çağrıldığı görülmüştür.
88. Yukarıdaki hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde
İnfaz Kurumu personelinin Ç.A.nın hastaneye sevkini sağlamayarak olayda
muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu söylenemeyecektir.
89. Açıklanan gerekçelerle yaşamı koruma yükümlülüğüne yönelik
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
90. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
korumaya ilişkin maddi yönü yanında usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu
yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi
gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili
bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
91. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun
kabul edilebilmesi için;
- Soruşturma makamlarının haberdar olur olmaz resen harekete
geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen
kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine
gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),
- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013,
§ 30) gerekir.
92. Ayrıca soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde
olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekmektedir. Bu
durum sadece hiyerarşik ya da kurumsal bir bağlantının bulunmamasını değil aynı
zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
93. Bunlar dışında soruşturma makamlarınca olayın sebebinin
objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın
soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir
analizine dayalı olması gerekmektedir (Cemil
Danışman, § 99).
94. Soruşturmanın delillerin toplanması açısından etkililiğini
sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü
koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde
ve soruşturmanın gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu
nedenle soruşturmanın delillerin toplanmasına ilişkin etkililiği bakımında her
olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri
bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye
Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
95. Diğer yandan belirtmek gerekir ki devletin söz konusu
pozitif yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması
yükümlülüğü olması, her davada başarılı olunması veya mağdurların olaylarla
ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına
gelmemektedir (Hilmi Düzgüner, B.
No: 2014/9690, 11/5/2017, § 50).
96. Somut olayda başvurucuların oğlunun ölümünden haberdar olan
Cumhuriyet Başsavcılığı derhâl soruşturma başlatmıştır. Diğer yandan
başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli
olduğu ölçüde katılımlarının sağlanmadığı yönünde bir iddiaları olmadığı gibi
yapılan inceleme neticesinde başvurucuların beyanlarının alındığı, dilekçe
sunarak soruşturma dosyasından örnek alabildikleri, soruşturma izni verilmemesi
ve kovuşturmasızlık kararlarına karşı itirazlarını sunabildikleri görüldüğünden
bu konuda bir eksikliğin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca 4/11/2014
tarihinde başlatılan ve 2014/16503 numaraya kayden devam eden soruşturmanın 1 yıl 2 ay gibi makul sayılacak bir
sürede sonuçlandırıldığı anlaşılmıştır.
97. Öte yandan olayın tüm yönlerinin aydınlatılması ve varsa
sorumluların tespit edilebilmesi için bütün delillerin toplanması kapsamında
ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapılmış, toksikolojik ve patolojik inceleme
raporu temin edilmiş, müteveffanın İnfaz Kurumundaki ve Hastanedeki sağlık
dosyaları getirilerek incelenmiş, Ç.A.nın İnfaz Kurumuna alınmasından vefatına
kadar Hastaneye müracaatına dair yazılı başvuruları ve bu taleplere dair
yapılan işlemlerin, ayrıca vefat günü Ç.A.ya müdahale görüntülerini içeren
kamera kaydının iletilmesi istenmiş; olayın aydınlatılabilmesi amacıyla
müteveffayla aynı koğuşta kalanların tanık olarak beyanları alınmış, İnfaz
Kurumu personeli hakkında yürütülmüş olan disiplin soruşturmasına dair dosya
temin edilerek incelenmiş, İnfaz Kurumu personelinin beyanları alınmış ve
gerekçeleri belirtilmek suretiyle kovuşturmasızlık kararları verilmiştir.
98. Burada ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının olayın gelişimine
ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak ileri sürülen her türlü iddiayı ve
talebi karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek
soruşturma işlemlerinin belirleyicisi, yetkili soruşturma makamlarıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No:
2013/6574, 16/12/2015, § 62).
99. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin görevi, soruşturma ve
yargılama makamlarının maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin
yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, §
185). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen
yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir usul, ancak Anayasa
Mahkemesinin somut olaylara ilişkin elinde bulunan kesin, ikna edici
nitelikteki bulgulara dayalı olarak benimsenebilir (Cemil Danışman, § 58).
100. Somut başvuruda, soruşturma makamlarının olayları aydınlatma
isteklerinden şüphe duymayı gerektirecek herhangi bir neden ve vardıkları
sonucun aksi yönde bir sonuca ulaşılmasını mümkün kılan bir bulgu ve bilgi
bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Soruşturma makamları tarafından olayın
gerçekleşme koşullarının açıklığa kavuşturulduğu ve soruşturmada olayı
aydınlatabilecek ve sorumlunun tespitine yarayabilecek bütün delillerin
toplanması konusunda kayda değer bir eksikliğin bulunmadığı
değerlendirilmiştir.
101. Son olarak Ç.A.nın muayene ve tedavi sürecinde yer alan
sağlık personeli ile İnfaz Kurumu görevlilerine kusur atfedilemeyeceği
kanaatini içeren, ATK tarafından sunulan 20/1/2016 tarihli raporun; müteveffaya
ait gerek İnfaz Kurumundaki gerekse Hastanedeki sağlık dosyalarındaki belgeler,
otopsi ve diğer adli raporlar ve ön inceleme raporu incelenerek hazırlandığı
(bkz. § 44) görüldüğünden raporun taraflı bir tutumla hazırlandığına dair
iddiayı destekleyici bir bulguya rastlanmadığı da ifade edilmelidir.
102. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Sağlık personeline yönelik iddialar yönünden yaşam
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Ceza infaz kurumu personeline yönelik iddialar yönünden yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Ceza infaz kurumu personeline yönelik iddialar yönünden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
28/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.