TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABBAS ÖZÇELİK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/3193)
|
|
Karar Tarihi: 29/5/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur
ŞENOL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abbas
ÖZÇELİK
|
|
|
2. Ayşe
POLAT
|
|
|
3. Bayram
ÖZÇELİK
|
|
|
4. Doğan
ÖZÇELİK
|
|
|
5. Fatma
ÖZÇELİK
|
|
|
6. Hüseyin
ÖZÇELİK
|
|
|
7. Hüseyin
ŞİMŞEK
|
|
|
8. Mustafa
ÖZÇELİK
|
|
|
9. Neriman
DAŞDAN
|
|
|
10. Şahinali ÖZÇELİK
|
|
|
11. Yeter
ÖZÇELİK
|
|
|
12. Yusuf
ŞİMŞEK
|
|
|
13. Zeynep
ÖZER
|
Vekili
|
:
|
Av. Hikmet
SÖNMEZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ruhsatsız olan binanın yıkılması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Ankara'nın Altındağ ilçesi Yenidoğan
Mahallesi'nde bulunan 6869 ada, 5 parsel sayılı taşınmazın müşterek
sahipleridirler. Bu taşınmaz başvuruculara murislerinden miras yoluyla intikal
etmiştir.
9. Altındağ Belediyesi (Belediye) tarafından imar uygulaması
sonucunda başvuruculara ait taşınmaz üzerinde bulunan ve konut olarak
kullanıldığı belirtilen yapının imar uygulaması sonucunda toplu konut alanında
kaldığı gerekçesiyle yıkımına karar verilmiştir. Bu karar gereğince bina
Belediye tarafından yıkılmıştır. Binanın yıkım tarihi belirtilmemekle birlikte
derece mahkemesine sunulan bilirkişi raporundan binanın 2007 yılında yıkıldığı
anlaşılmaktadır.
10. Başvuru formu ve eklerinde binanın hangi tarihte yapıldığına
ilişkin açık bir bilgi yer almamaktadır. Ancak başvurucular murisleri
tarafından bu binaya ilişkin imar affı müracaatı olduğu belirtilmektedirler.
Başvuru formu ekinde buna ilişkin olarak başvurucuların murisi H.Ö. tarafından
15/4/1983 tarihinde Belediyeye yapılan imar affı müracaatına ilişkin başvuru
formu ve bu başvuruya istinaden muris tarafından 2.000 TL ödendiğine ilişkin
25/4/1983 tarihli makbuz yer almaktadır.
11. Başvurucular, imar uygulaması kapsamında yıkım nedeniyle
oluşan zararının tazmin edilmemesi nedeniyle Belediye aleyhine tazminat davası
açmışlardır. Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi 9/12/2010 tarihinde davanın idari
yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden
reddine karar vermiştir.
12. Başvurucular görevsizlik kararı üzerine 30/12/2010 tarihinde
Ankara 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) yıkım nedeniyle oluşan zararının tazmini
istemiyle tam yargı davası açmışlardır. Mahkeme 13/12/2012 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir. Kararda, başvuruculara ait taşınmazın imar uygulaması
sonucunda toplu konut projesi içinde kaldığı ve binanın ruhsatsız olarak inşa
edildiğine değinilmiştir. Kararda ayrıca Belediye Encümeni tarafından ruhsatsız
ve kaçak yapılar için enkaz bedeli ödenmesi yolunda karar alındığı ancak
başvurucuların yapı bedelinin tamamının ödenmesini talep ettikleri ifade
edilmiştir.
13. Mahkemeye göre 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye
Kanunu'nun 73. maddesi, kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan
yapıların boşaltılması ve yıkılmasına olanak tanımaktadır. Diğer taraftan
20/7/1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu'nun 18. maddesi gereğince de
ruhsatsız olan yapının yıkımı nedeniyle başvuruculara yapı bedeli ödenmemesine
yönelik idari işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
14. Danıştay Ondördüncü Dairesi
3/6/2015 tarihinde kararı onamıştır. Karar düzeltme isteminin de aynı Dairenin
3/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir.
15. Nihai karar, başvurucular vekiline 21/1/2016 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucular 18/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Durali Gümüşbaş, B. No: 2015/6427, 10/10/2018, §§ 19-24.
18. Diğer taraftan yıkıma ilişkin ihlal kararları yönünden
ihlalin sonuçlarının nasıl giderileceği hususu da Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) çeşitli kararlarında tartışılmıştır. Binanın yıkımı
suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılan Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No:
22035/10, 15/11/2016) kararında, maddi tazminat yönünden kamulaştırma tazminatı
ile ilgili içtihada atıfta bulunularak belirlenen miktara değer kaybına uğrayan
tutar eklenip başvuruculara ödenen tutarlar da mahsup edildikten sonra
tazminatın belirlenmesi gerektiği açıklanmıştır (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, § 79). Nitekim Öneryıldız/Türkiye
([BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004) kararında da başvurucunun edindiği
gecekondu yönünden ekonomik değerin maddi tazminatın hesabında dikkate
alınacağı belirtilmiş, bu miktarın da başvurucunun gecekondusunun piyasa
değerine göre hesaplanacağı açıklanmıştır. Ancak somut olay bağlamında
başvurucunun bu gecekonduyu satış vaadi sözleşmesiyle satarak bedelini aldığı
dikkate alınarak yalnızca zarar gören ev eşyaları yönünden tazminat ödenmesine
karar verilmiştir (Öneryıldız/Türkiye, § 169).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 29/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular, imar uygulaması kapsamında Belediye tarafından
binanın yıkılmasına rağmen taşınmaz üzerindeki yapının ruhsatsız olduğu
gerekçesine dayanılarak zararlarının giderilmemesinden yakınmaktadırlar. Bu
bağlamda derece mahkemelerinin davanın reddine yönelik kararının bariz bir
takdir hatası içerdiğini savunan başvurucular, adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, mülkiyet hakkı dışında adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Somut olayda
başvurucuların asıl şikâyetinin, imar planında toplu konut alanında kalan
taşınmazları üzerindeki binanın yıkılmasına rağmen zararlarının giderilmemesine
yönelik olduğu anlaşılmakla başvurucuların bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının
ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Anayasa
Mahkemesi daha önce Durali Gümüşbaş başvurusunda benzer şikâyetleri
incelemiş ve uygulanacak ilkeleri ortaya koymuştur (Durali Gümüşbaş, §§ 27-57).
25. Durali Gümüşbaş kararında başvurucu adına
kayıtlı tapulu taşınmaz üzerindeki ruhsatsız binanın kullanımın başvurucu
bakımından önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği ve başvurucunun
Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken
bir menfaatinin mevcut olduğu kabul edilmiştir (Durali Gümüşbaş, §§ 37-39). Kararda, Belediye tarafından yürütülen
yol açma çalışması sırasında başvurucuya ait binanın yıkılması nedeniyle kamu
makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında başvurucunun
mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale meydana geldiği ifade edilmiştir. Söz
konusu müdahalenin niteliği sebebiyle mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin
genel kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Durali Gümüşbaş, §§ 40-42).
26. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasal dayanağını
3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi oluşturduğundan
müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı belirtilmiş ayrıca imar yolunda kalan
yapının ruhsatı olmadığı gerekçesiyle yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru
bir amacının bulunduğu açıklanmıştır (Durali Gümüşbaş, §§ 45-47). Ölçülülük yönünden yapılan
değerlendirmede ise şehir planlama ve imar uygulamaları çerçevesinde geniş
takdir yetkileri bulunan kamu makamlarının bu takdir yetkilerini zamanında,
makul ve tutarlı bir biçimde kullanmaları gerektiğine vurgu yapılmıştır. Ancak
somut olayda binanın yıkım tarihine kadar yaklaşık yirmi dört yıl boyunca
herhangi bir girişimde bulunmayan kamu makamlarının kendilerinden beklenen
gerekli özeni göstermedikleri ifade edilmiştir. Derece mahkemelerinin olayın
gelişiminde kamu makamlarının edilgen tutumunu dikkate almamasının bütün zarara
tek başına başvurucunun katlanması sonucuna yol açtığı, buna rağmen herhangi
bir tazminat da ödenmemesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklediği kanaatine ulaşılmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkının
korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu
aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı kabul edilmiştir (Durali Gümüşbaş, §§ 48-57).
27. Ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapıldığı gerekçesiyle
yıkılan yapılara ilişkin olarak; binanın hangi tarihte inşa edildiği, binanın
yapıldığı tarihten yıkım işleminin gerçekleştirildiği tarihe kadar kamu
makamlarınca herhangi bir yıkım kararı alınıp alınmadığı, başvurucuların binanın
kullanımına ilişkin kamusal hizmetlerden istifade ettirilip ettirilmedikleri,
bir başka deyişle kamu makamlarının bu süreçte nasıl bir tutum takındıkları da
başvurunun sonucu açısından önem arz etmektedir. Ne var ki somut olayda derece
mahkemelerince bahsedilen hususlara ilişkin herhangi bir inceleme ve
değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.
28. Nitekim başvuru konusu olayda da imar uygulaması sonucunda
başvuruculara ait taşınmazın toplu konut alanında kalması nedeniyle bu taşınmaz
üzerindeki başvuruculara ait ruhsatsız bina yıkılmıştır. Söz konusu binanın
yapım tarihi tam olarak tespit edilememekle birlikte başvurucuların murisi
tarafından bu yapıya ilişkin 1983 yılında yapılan imar affı müracaatı bulunduğu
açıktır. Belediye tarafından 2007 yılında yıkım işleminin gerçekleştirildiği
dikkate alındığında anılan binanın yaklaşık yirmi dört yıldır başvurucuların
murisi ve başvurucular tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır. Somut olayda
olduğu gibi kamu makamlarının binanın yıkımı için uzun süre hareketsiz kalması
binanın yıkılıp yıkılmayacağı noktasında belirsiz bir durumun oluşmasına
sebebiyet vermektedir. Böyle bir durumda başvurucuların kamu makamlarının uzun
bir süre boyunca devam eden edilgen tutumlarının bir anda değişebileceğini
öngörmelerini beklemek hakkaniyete aykırı olacaktır. Nitekim bu kadar uzun bir
süre boyunca söz konusu binanın kullanımının başvurucular bakımından önemli bir
ekonomik menfaat teşkil ettiğini ifade etmek gerekir.
29. Sonuç olarak somut olayda derece mahkemelerinin tek başına
binanın ruhsatsız olduğu olgusundan hareket edip olayın gelişiminde kamu
makamlarının edilgen tutumunu dikkate almamaları bütün zarara tek başına
başvurucuların katlanması sonucuna yol açmaktadır. Bu yaklaşımın da
başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediğini
belirtmek gerekir. Bu durumda başvuruculara herhangi bir tazminat da ödenmediği
dikkate alındığında mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında
olması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu ve müdahalenin
ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
32. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
33. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
34. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının
yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının
nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı
ilgili mercilere gönderir (Mehmet Doğan, §
56).
35. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
36. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine
hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).
37. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır.
Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği
doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla
yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
38. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır
(Mehmet Doğan, § 60).
39. Başvurucular, yeniden yargılama yapılması ya da maddi
tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuşlardır.
40. Somut olayda başvuruculara ait ruhsatsız bina, imar
uygulaması kapsamında yıkılmıştır. Fakat binanın kullanımının başvurucular
açısından mülk teşkil ettiği hususu idare tarafından göz ardı edilerek
başvuruculara herhangi bir tazminat ödenmemiştir. Sonuç olarak başvurucuların
mülkiyet hakkının idari bir eylem nedeniyle ihlal edildiği anlaşılmaktadır.
Ancak somut olayda ihlale yol açan idari eylem ve işleme karşı başvurulabilecek
kanun yolu tüketildikten sonra bireysel başvurunun yapıldığı anlaşıldığına göre
ilgili mahkemenin yeniden yargılama yoluyla tespit edilen ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırma imkânı bulunmaktadır.
41. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal
sonucuna uygun olarak gerekli araştırma yapılmak suretiyle tazminata
hükmedilmesinden ibarettir. Tazminat miktarının belirlenmesi hususu ise bu
konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin takdirindedir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
1. İdare Mahkemesine (E.2010/3029, K.2012/2669) GÖNDERİLMESİNE,
D. Yeniden yargılama yapılmasına karar verildiğinden
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.