TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
K.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/3267)
Karar Tarihi: 28/1/2020
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Mehmet Sadık YAMLI
Başvurucu
K.Ş.
Vekili
Av. Halit Bülent OK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma işlemine karşı açılan davanın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı esas alınarak reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin; gizli nitelikteki belgelerin incelettirilmemesi ve savunma hakkının kullandırılmaması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) tabip subay olarak görev yapmakta iken 29/9/2008-7/9/2009 tarihleri arasında emri altındaki hemşire Z.K.ya yönelik tacizde bulunduğu iddiasıyla başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda 11/6/2013 tarihli kararla başvurucunun hiyerarşi ve hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuzu kötüye kullanarak zincirleme cinsel taciz suçundan 4 ay 15 gün hapis cezası karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Karar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
7. Söz konusu kararın kesinleşmesinin ardından ilgili Komutanlıkça TSK'dan ayırma süreci başlatılıp başvurucunun durumu Kuvvet Komutanlığı bünyesindeki Komisyonda incelenmiş ve sicil yolu ile TSK'dan ayırma işlemi yapılmasının uygun olacağı hususu Kuvvet Komutanı'nın onayına sunulmuştur. Kuvvet Komutanı tarafından bu kararın tasvip görmesi üzerine ilgili silsile takip edilerek nihayetinde 19/3/2014 tarihli kararname ile başvurucunun TSK'dan ilişiği kesilmiştir.
8. Başvurucu, ayırma işlemine karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır. AYİM Birinci Dairesi (Mahkeme) 8/4/2015 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme öncelikle ayırma işleminin uygulandığı tarihteki mevzuat hükümlerini inceleyerek işlemin yetki ve şekil yönünden hukuka uygun olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme daha sonra başvurucunun sicil dosyasını ve ceza mahkemesinin gerekçeli kararı ile idarece gönderilen gizlilik dereceli belgeleri (tanık ifadeleri, iddianame, soruşturma vb.) incelemiştir. Mahkeme, başvurucunun baştabip olarak görev yaptığı revirde hiyerarşi ve hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuzunu kötüye kullanarak emri altında çalışan evli ve çocuklu bir hemşireye yönelik eylemlerinin yoğunluğu ve işleniş biçimi gözetilerek idare tarafından başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğunun kabul edildiğini belirtmiş ve bu kabule göre uygulanan işlemin ölçülü olduğu, diğer unsurlar yönünden de hukuka aykırı olmadığı sonuç ve kanaatine varmıştır.
9. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...;İşaret edilen gerekçeli karar ile idarece gönderilen gizlilik dereceli belgelerin (tanık ifadeleri, iddianame, soruşturma vb.) incelenmesi neticesinde; davacının, emri altında çalışan mağdure hemşire Z.K.'ya yönelik eylemlerinin, 'baştabip olarak görev yaptığı revirde, 2008 yılı Eylül ayı sonlarında hasta muayene odasında yalnızlarken evli olup olmadığını sorması, mağdurenin 'evli olduğunu' söyleyince de 'seni daha önce görseydim asla kaçırmazdım, sen de doksanaltılısın, ben de, keşke okulda karşılaşsaydık' demek suretiyle başladığı; söz konusu eylemlerinin, revir içerisinde, muhtelif yer ve zamanlarda, bir yıla yakın bir zaman boyunca çeşitli tezahürlerde devam ettiği; duygusal açıdan yakınlaşmaya çalıştığı mağdureyi odasına çağırmak ve çeşitli vesilelerle bir araya gelmek suretiyle "senin neden tek çocuğun var, evliliğinde mutsuzsun onun için tek çocuğun var, evliliğini gözden geçir, anti depresan ilaçlar kullanıyorsun, büyük ihtimal de cinsel yönden mutsuzsun, bu ilaçları bu neden yüzünden kullanıyorsun, ben senin bir kilo aldığını veya verdiğini anlıyorum, Z[...] gel elimi tut korkuyorum, sen de güzel bir bayansın, bu kız güzel evet sana benziyor, yakında sen benim sana olan ilgimi de söylersin" şeklinde sözler sarfetmek suretiyle 'hiyerarşi ve hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuzunu kötüye kullanarak cinsel taciz eylemlerinde bulunduğu' anlaşılmıştır.
Aynı gerekçeli karada yer verilen tespitlere göre, davacının eylemlerinin sadece sözlü tacizle de kalmadığı; mağdurenin rahatsızlığını belirtip kendisini terslemesine rağmen müteaddit defalar elini omzuna atmak ve çay, sigara içmek, konuşmak veya iş bahanesi ile odasına çağırmak ve elinden, kolundan tutmak suretiyle fiiliyata da döküldüğü görülmüştür.
Davacı hakkında yapılan soruşturmada dinlenen ve eylemlerinin vehamet dercesini gösteren tanık beyanlarına göre; davacının, emri altındaki mağdureye karşı bir yıla yakın bir süre devam eden ve cinsel/duygusal ilgisini gösteren eylemlerinin dışarıdan, bütün hastane personelince açıkça gözlenebilir seviyede olduğu; mağdurenin beyanlarında, 'tüm revir personelinin "bu durumdan nasıl kurtuluruz" düşüncesiyle çaba sarf ettiği'ni ifade ettiği; keza anılan eylemler sebebiyle, mağdurenin, yakın çevresine "davacı tarafından çağrılması halinde odasından bir bahane ile çıkartılmasını sağlamalarını" söyleyecek derecede rahatsızlık duyduğunun anlaşıldığı; mağdurenin iç dünyasının ne derece olumsuz etkilendiğinin göstergesi olan iş bu vakıaların, aynı zamanda davacının, ayırmaya esas alınan eylemlerini alenen ve yoğun olarak sergilediğinin ispatı olduğu kanaatine varılmıştır."
10. Başvurucunun karar düzeltme istemi Mahkemenin 19/1/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 28/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 12/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
12. 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği'nin işlem tarihinde yürürlükte olan mülga 91. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlaki durumları gereği Türk Silahlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında hizmet süresine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır:
...
e. Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunması.
…”
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
13. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...'
'Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
a. Genel Olarak
14. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme ile korunan hak ve özgürlükleri ihlal etmediği sürece ulusal mahkemelerce yapılan hukuki ya da maddi hataları ele almanın kendi görevi olmadığını belirtmektedir (García Ruiz/İspanya [BD], B.No: 30544/96, 21/1/1999, § 28; Perez/Fransa [BD], B. No: 47287/99,12/2/2004, § 82). Bu içtihada göre Sözleşme'nin 6. maddesi, adil yargılanma hakkını güvenceye almakla birlikte delillerin kabul edilebilirliğine ya da delillerin nasıl değerlendirileceğine ilişkin herhangi bir kural koymaz; bu hususlar öncelikli olarak ulusal hukukun ve mahkemelerin düzenleme alanına girer. Normal şartlarda ulusal mahkemelerin belirli delil unsurlarına ya da çözmeleri gereken uyuşmazlıktaki tespit ya da değerlendirmelere tanıyacakları ağırlık gibi meseleler AİHM'in yeniden inceleme alanına girmez. AİHM, dördüncü derece yargı yeri gibi davranmaması gerektiğinden, keyfî olduğu ya da makul olmadığı açıkça görülebilecek tespitlerde bulunmadıkları takdirde ulusal mahkemelerin kararlarını 6. maddenin (1) numaralı fıkrası kapsamında sorgulamaz (Bochan/Ukrayna (No.2) [BD], B. No: 22251/08, 5/2/1015, § 61).
b. Masumiyet Karinesine İlişkin İçtihat
15. Sanığı yargılayan mahkemenin veya bu mahkemenin üyelerinin sanığa isnat edilen suçu işlediği ön yargısıyla hareket etmemesini ifade eden ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen masumiyet karinesi, (1) numaralı fıkrada teminat altına alınan adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biridir (Minelli/İsviçre, B. No: 8660/79, 25/3/1983, § 27; Telfner/Avusturya, B. No: 33501/96, 20/3/2001, § 15).
16. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği cezai sorumluluğun bulunmadığını tespit eden kararına uygun hareket etmelidir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. X/Avusturya (k.k.), B. No: 9295/81, 6/10/1982; C/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 11882/85, 7/10/1987). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı sorgulanmadığı sürece aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38).
17. Masumiyet karinesi ile ilgili ayrıntılı AİHM içtihatlarının yer aldığı Anayasa Mahkemesi kararı için bkz. Galip Şahin (B. No: 2015/6075, 11/6/2018, §§ 18-30) başvurusu.
c. Disiplin Cezalarına İlişkin İçtihat
18. AİHM, disiplin hukukunun kapsamına giren bir suçtan dolayı meslekten ihraç kararlarına karşı yapılan başvurularda, olayın Sözleşme'nin 6. maddesine göre medeni haklar kapsamında incelenebileceğini kabul etmektedir. AİHM, meslekten çıkarmayla ilgili soruşturmanın olayın kendine özgü koşulları altında “bir suç isnadının karara bağlanmasını içermediği”ni, dolayısıyla 6. maddenin cezai yönü bakımından uygulanamayacağını belirtmektedir (Oleksandr Volkov/Ukrayna, B. No: 21722/11, 9/1/2013, §§ 92-95).
19. Ayrıca AİHM içtihatlarına göre medeni hak ve yükümlüklerle ilgili uyuşmazlıklara karar veren bir yargısal organ, 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının gereklerini bazı açılardan yerine getirmese bile bu organ önündeki yargılamalar sonradan tam yargı yetkisine sahip ve 6. maddenin (1) numaralı fıkrasındaki güvenceleri sağlayan yargısal bir organın denetimine tabi olursa Sözleşme ihlal edilmemiş olabilir (Albert And Le Compte/Belçika [GK], B. No: 7299/75, 7496/76, 10/2/1983, § 29).
20. Memurluk görevinden çıkarma disiplin cezasının uygulanması sırasında Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) önünde savunma yapılamamasına ilişkin bir şikâyet daha önce AİHM önüne taşınmıştır. Melek Sima Yılmaz/Türkiye (B. No: 37829/05, 30/9/2008) kararına konu olayda başvurucu; YDK tarafından 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 129. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan yazılı veya sözlü olarak kendisi veya temsilcisi vasıtasıyla savunma yapmak, şahit dinletmek, soruşturma raporunu incelemek gibi haklar konusunda bilgilendirilmediği için bu tür hakları olduğundan haberi olmadığını, bu nedenle YDK önünde savunma hakkına saygı gösterilmediğini iddia etmiştir.
21. AİHM, başvurucunun YDK tarafından verilen görevden alınma kararına yasal yollarla itiraz etme imkânı bulduğunu ve savunma hakkının çiğnendiği iddiasını idari mahkemelerin önüne götürebildiğini tespit etmiştir. AİHM, söz konusu idari davada, esas itibarıyla ilgili tüm belge ve bilgilerin ilgili şahsa sunulduğu ve disiplin dosyasında yer alan tutanaklar da dâhil olmak üzere karşı tarafın bütün argümanlarına itiraz etme şansı bulabildiği hususlarına da dikkat çekerek başvurucunun bu şikâyetleri yönünden adil yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır (Melek Sima Yılmaz/Türkiye, §§ 26-28).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 28/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; hakkındaki ceza davasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, bu kararın kural olarak kendisi hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmaması gerektiği hâlde AYİM kararının bu karara dayandığını, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Genel İlkeler
24. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Galip Şahin, § 37).
25. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
26. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır (Galip Şahin, § 38).
27. Güvencenin birinci yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar.Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, § 39).
28. Masumiyet karinesinin ikinci yönü ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
29. Bir başka ifadeyle masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için, beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden ve ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada da masumiyet karinesine özen gösterilmelidir (Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, § 38).
30. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat kasten yeni bir suç işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten hükmün açıklanmasının geri bırakılması; mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder (Kürşat Eyol, § 28).
31. Diğer taraftan ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku; kurumun iç düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili, ceza hukuku kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol, § 30). Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet karinesinin, bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin işlemlerinin yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak devam etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını belirtmek gerekir (M.E.T., B. No: 2014/11920, 3/7/2018, § 61).
32. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, § 25; Kürşat Eyol, § 30).
33. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem ve yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile istinat edilmesi ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Somut olayda başvurucu, hakkındaki ceza davasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine ve bu kararın, kural olarak kendisi hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmamasını gerektirmesine rağmen AYİM kararının bu karara dayandığını, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu gerek idarenin ihraç kararında gerekse AYİM kararında geçen somut herhangi bir ifadeden şikâyet etmemiş, bir bütün olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının içeriğine dayanılmasından yakınmıştır.
35. Olayda başvurucu hakkındaki disiplin sürecinin ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinden sonra başlatılıp sonuçlandırıldığı, bir başka ifadeyle başvurucunun suçluluğunun hükmen sabit olmadığı görülmektedir. Bu itibarla başvuruda, masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönü devreye girmektedir.
36. AYİM Dairesinin gerekçeli kararında (bkz. §§ 9) bahse konu ceza yargılaması dosyasına ve verilen gerekçeli kararın içeriğine değinildiği, bunlardan hareketle değerlendirme yapılarak bir sonuca varıldığı görülmektedir. Bununla birlikte ayırma işlemine konu eylemin ceza hukuku yönünden suç oluşturup oluşturmadığı hususunun tartışılmadığı, bundan ayrı ve bağımsız olarak disiplin hukuku yönünden değerlendirme yapıldığı, kararda bu noktaya özellikle dikkat çekildiği, başvurucunun ceza hukuku anlamında suçlu olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer verilmediği görülmektedir. Bir başka ifadeyle AYİM tarafından sonuca ulaşılırken ceza davasının sonucundan değil yargılamaya neden olan olgulardan hareketle bu olguların başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunup bulunmadığının ortaya konulması yönünden değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
37. Dolayısıyla başvuruya konu AYİM kararında başvurucunun suçlu olduğuna yönelik bir ithamın bulunmadığı, suç vasfının ve mahiyetinin tartışılmadığı, yalnızca somut olayın mevzuat bağlamında disiplin açısından değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu görüldüğünden bireysel başvuruya konu edilen AYİM kararında masumiyet karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, davalı idare tarafından sunulan gizli dereceli bilgilerin kendisine yeteri kadar incelettirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
41. Diğer taraftan bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konudaki bilgi ve kanıtlarını zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz.
42. Başvurucunun karar düzeltme yoluna başvurduğu hâlde, anılan şikâyetle ilgili olarak karar düzeltme aşamasında iddialarını ileri sürmediği anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Savunma Alınmamasına İlişkin İddia
44. Başvurucu, ihracına ilişkin iddialarla ilgili olarak savunması alınmadan işlem yapılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
45. Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi hükümlerine göre adil yargılanma hakkı dava sürecine özgülenmiştir. Dolayısıyla söz konusu hak kapsamındaki güvenceler, esas olarak mahkemedeki yargılama sürecine uygulanmaktadır. Ancak dava öncesi ya da sonrasındaki süreçte yaşanan birtakım ihlal ya da eksiklikler yargılamanın bir bütün olarak adilliğine zarar verebilecek nitelikte ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin dava öncesi ya da sonrasındaki süreçler için de uygulanması gerekmektedir. Bu gereklilik adil yargılanma hakkının tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi amacından kaynaklanmaktadır. Örneğin bir suç şüphesi ile yakalanan kişinin polis tarafından sorgulanması aşaması, dava öncesine ilişkin bir aşama olmakla birlikte adil yargılanma hakkı kapsamındadır. Zira sorgulama sırasında şüpheli kişinin bu hakkın getirdiği güvencelerden yararlanmaksızın vermiş olduğu ifadelerin mahkemede delil olarak kullanılması bir bütün olarak muhakemenin adil bir şekilde gerçekleştirilmesini tehlikeye sokabilir. Yine, yargı mercileri önünde dava açılmasından önce idari bir başvuru yolunun tüketilmesinin zorunlu olduğu bazı hâllerde, adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin idari süreç bakımından da uygulanması gerekebilmektedir. Adil yargılanma hakkının davadan önceki ve sonraki aşamalara uygulanması uyuşmazlığa konu olayın ve yargılama sürecinin koşullarına bağlı olup her davada ayrıca incelenmesi gereken bir husustur (Yusuf Gezer, B. No: 2013/2103, 14/1/2014, § 24).
46. Somut olayda başvurucu, ayırma işleminin iptali istemiyle tarafsız ve bağımsız yargılama yapan AYİM nezdinde dava açarak anılan işleme yönelik bilgi ve kanıtlar ile iddia ve savunmalarını yargı mercilerine sunma fırsatı elde etmiştir. Yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde işlemin tesisi aşamasında savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların yargılamanın adil bir şekilde yürütülmesini engelleyecek bir duruma yol açacak nitelikte olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
48. Başvurucu; ayırma işleminin ölçülü olmadığını, daha vahim durumda olan personel için ayrıma işlemi uygulanmadığını belirterek hukuk devleti ilkesi ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların özü söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir.
50. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
51. Başvuruya konu olayda, başvurucunun ileri sürdüğü iddiaya ilişkin olarak AYİM tarafından değerlendirme yapılmış ve gerekçede (bkz. §§ 9) ilgili mevzuat hükmü, olay ve işlem incelenerek ayırma işlemi ölçülü ve hukuka uygun bulunmuştur.
52. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında, ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Savunma alınmamasına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.