TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
K.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/3267)
|
|
Karar Tarihi: 28/1/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
K.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Halit Bülent OK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma işlemine karşı
açılan davanın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı esas alınarak
reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin; gizli nitelikteki belgelerin
incelettirilmemesi ve savunma hakkının kullandırılmaması nedenleriyle de adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) tabip subay olarak görev
yapmakta iken 29/9/2008-7/9/2009 tarihleri arasında emri altındaki hemşire
Z.K.ya yönelik tacizde bulunduğu iddiasıyla başvurucu hakkında kamu davası
açılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda 11/6/2013 tarihli kararla başvurucunun
hiyerarşi ve hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuzu kötüye kullanarak zincirleme
cinsel taciz suçundan 4 ay 15 gün hapis cezası karşılığı adli para cezası ile
cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir. Karar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
7. Söz konusu kararın kesinleşmesinin ardından ilgili
Komutanlıkça TSK'dan ayırma süreci başlatılıp başvurucunun durumu Kuvvet
Komutanlığı bünyesindeki Komisyonda incelenmiş ve sicil yolu ile TSK'dan ayırma
işlemi yapılmasının uygun olacağı hususu Kuvvet Komutanı'nın onayına sunulmuştur.
Kuvvet Komutanı tarafından bu kararın tasvip görmesi üzerine ilgili silsile
takip edilerek nihayetinde 19/3/2014 tarihli kararname ile başvurucunun TSK'dan
ilişiği kesilmiştir.
8. Başvurucu, ayırma işlemine karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır. AYİM Birinci Dairesi (Mahkeme) 8/4/2015
tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme öncelikle ayırma
işleminin uygulandığı tarihteki mevzuat hükümlerini inceleyerek işlemin yetki
ve şekil yönünden hukuka uygun olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme daha sonra
başvurucunun sicil dosyasını ve ceza mahkemesinin gerekçeli kararı ile idarece
gönderilen gizlilik dereceli belgeleri (tanık ifadeleri, iddianame, soruşturma
vb.) incelemiştir. Mahkeme, başvurucunun baştabip olarak görev yaptığı revirde
hiyerarşi ve hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuzunu kötüye kullanarak emri
altında çalışan evli ve çocuklu bir hemşireye yönelik eylemlerinin yoğunluğu ve
işleniş biçimi gözetilerek idare tarafından başvurucunun TSK'nın itibarını
sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğunun kabul edildiğini
belirtmiş ve bu kabule göre uygulanan işlemin ölçülü olduğu, diğer unsurlar
yönünden de hukuka aykırı olmadığı sonuç ve kanaatine varmıştır.
9. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...;İşaret edilen gerekçeli karar ile
idarece gönderilen gizlilik dereceli belgelerin (tanık ifadeleri, iddianame,
soruşturma vb.) incelenmesi neticesinde; davacının, emri altında çalışan
mağdure hemşire Z.K.'ya yönelik eylemlerinin, 'baştabip olarak görev yaptığı
revirde, 2008 yılı Eylül ayı sonlarında hasta muayene odasında yalnızlarken
evli olup olmadığını sorması, mağdurenin 'evli olduğunu' söyleyince de 'seni
daha önce görseydim asla kaçırmazdım, sen de doksanaltılısın, ben de, keşke
okulda karşılaşsaydık' demek suretiyle başladığı; söz konusu eylemlerinin,
revir içerisinde, muhtelif yer ve zamanlarda, bir yıla yakın bir zaman boyunca
çeşitli tezahürlerde devam ettiği; duygusal açıdan yakınlaşmaya çalıştığı
mağdureyi odasına çağırmak ve çeşitli vesilelerle bir araya gelmek suretiyle
"senin neden tek çocuğun var, evliliğinde mutsuzsun onun için tek çocuğun
var, evliliğini gözden geçir, anti depresan ilaçlar kullanıyorsun, büyük
ihtimal de cinsel yönden mutsuzsun, bu ilaçları bu neden yüzünden kullanıyorsun,
ben senin bir kilo aldığını veya verdiğini anlıyorum, Z[...] gel elimi tut korkuyorum, sen de güzel bir bayansın,
bu kız güzel evet sana benziyor, yakında sen benim sana olan ilgimi de
söylersin" şeklinde sözler sarfetmek suretiyle 'hiyerarşi ve hizmet
ilişkisinden kaynaklanan nüfuzunu kötüye kullanarak cinsel taciz eylemlerinde
bulunduğu' anlaşılmıştır.
Aynı gerekçeli karada yer verilen tespitlere
göre, davacının eylemlerinin sadece sözlü tacizle de kalmadığı; mağdurenin
rahatsızlığını belirtip kendisini terslemesine rağmen müteaddit defalar elini
omzuna atmak ve çay, sigara içmek, konuşmak veya iş bahanesi ile odasına
çağırmak ve elinden, kolundan tutmak suretiyle fiiliyata da döküldüğü
görülmüştür.
Davacı hakkında yapılan soruşturmada dinlenen
ve eylemlerinin vehamet dercesini gösteren tanık beyanlarına göre; davacının,
emri altındaki mağdureye karşı bir yıla yakın bir süre devam eden ve
cinsel/duygusal ilgisini gösteren eylemlerinin dışarıdan, bütün hastane
personelince açıkça gözlenebilir seviyede olduğu; mağdurenin beyanlarında, 'tüm
revir personelinin "bu durumdan nasıl kurtuluruz" düşüncesiyle çaba
sarf ettiği'ni ifade ettiği; keza anılan eylemler sebebiyle, mağdurenin, yakın
çevresine "davacı tarafından çağrılması halinde odasından bir bahane ile
çıkartılmasını sağlamalarını" söyleyecek derecede rahatsızlık duyduğunun
anlaşıldığı; mağdurenin iç dünyasının ne derece olumsuz etkilendiğinin
göstergesi olan iş bu vakıaların, aynı zamanda davacının, ayırmaya esas alınan
eylemlerini alenen ve yoğun olarak sergilediğinin ispatı olduğu kanaatine
varılmıştır."
10. Başvurucunun karar düzeltme istemi Mahkemenin 19/1/2016
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 28/1/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
11. Başvurucu 12/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
12. 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği'nin işlem tarihinde yürürlükte olan mülga
91. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik
veya ahlaki durumları gereği Türk Silahlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu
rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun
görülmeyenler hakkında hizmet süresine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır:
...
e. Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını
sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunması.
…”
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
13. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...'
'Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
a. Genel Olarak
14. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme ile korunan
hak ve özgürlükleri ihlal etmediği sürece ulusal mahkemelerce yapılan hukuki ya
da maddi hataları ele almanın kendi görevi olmadığını belirtmektedir (García Ruiz/İspanya [BD], B.No: 30544/96,
21/1/1999, § 28; Perez/Fransa [BD],
B. No: 47287/99,12/2/2004, § 82). Bu içtihada göre Sözleşme'nin 6. maddesi,
adil yargılanma hakkını güvenceye almakla birlikte delillerin kabul
edilebilirliğine ya da delillerin nasıl değerlendirileceğine ilişkin herhangi
bir kural koymaz; bu hususlar öncelikli olarak ulusal hukukun ve mahkemelerin
düzenleme alanına girer. Normal şartlarda ulusal mahkemelerin belirli delil
unsurlarına ya da çözmeleri gereken uyuşmazlıktaki tespit ya da değerlendirmelere
tanıyacakları ağırlık gibi meseleler AİHM'in yeniden inceleme alanına girmez. AİHM,
dördüncü derece yargı yeri gibi davranmaması gerektiğinden, keyfî olduğu ya da
makul olmadığı açıkça görülebilecek tespitlerde bulunmadıkları takdirde ulusal
mahkemelerin kararlarını 6. maddenin (1) numaralı fıkrası kapsamında sorgulamaz
(Bochan/Ukrayna (No.2) [BD], B.
No: 22251/08, 5/2/1015, § 61).
b. Masumiyet Karinesine
İlişkin İçtihat
15. Sanığı yargılayan mahkemenin veya bu mahkemenin üyelerinin
sanığa isnat edilen suçu işlediği ön yargısıyla hareket etmemesini ifade eden
ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen masumiyet
karinesi, (1) numaralı fıkrada teminat altına alınan adil yargılanma hakkının
en önemli unsurlarından biridir (Minelli/İsviçre,
B. No: 8660/79, 25/3/1983, § 27; Telfner/Avusturya,
B. No: 33501/96, 20/3/2001, § 15).
16. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı
yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar”
çerçevesinde değerlendirilen idari davalar kural olarak masumiyet karinesinin
uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan
maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza
mahkemesinin daha önce verdiği cezai sorumluluğun bulunmadığını tespit eden
kararına uygun hareket etmelidir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. X/Avusturya (k.k.), B. No: 9295/81,
6/10/1982; C/Birleşik Krallık
(k.k.), B. No: 11882/85, 7/10/1987). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat
kararı sorgulanmadığı sürece aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat
standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi
tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Ringvold/Norveç,
B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38).
17. Masumiyet karinesi ile ilgili ayrıntılı AİHM içtihatlarının
yer aldığı Anayasa Mahkemesi kararı için bkz. Galip
Şahin (B. No: 2015/6075, 11/6/2018, §§ 18-30) başvurusu.
c. Disiplin Cezalarına
İlişkin İçtihat
18. AİHM, disiplin hukukunun kapsamına giren bir suçtan dolayı
meslekten ihraç kararlarına karşı yapılan başvurularda, olayın Sözleşme'nin 6.
maddesine göre medeni haklar kapsamında incelenebileceğini kabul etmektedir.
AİHM, meslekten çıkarmayla ilgili soruşturmanın olayın kendine özgü koşulları
altında “bir suç isnadının karara
bağlanmasını içermediği”ni, dolayısıyla 6. maddenin cezai yönü
bakımından uygulanamayacağını belirtmektedir (Oleksandr
Volkov/Ukrayna, B. No: 21722/11, 9/1/2013, §§ 92-95).
19. Ayrıca AİHM içtihatlarına göre medeni hak ve yükümlüklerle ilgili uyuşmazlıklara karar
veren bir yargısal organ, 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının gereklerini bazı
açılardan yerine getirmese bile bu organ önündeki yargılamalar sonradan tam
yargı yetkisine sahip ve 6. maddenin (1) numaralı fıkrasındaki güvenceleri
sağlayan yargısal bir organın denetimine tabi olursa Sözleşme ihlal edilmemiş
olabilir (Albert And Le Compte/Belçika [GK], B. No: 7299/75, 7496/76, 10/2/1983, §
29).
20. Memurluk görevinden çıkarma disiplin cezasının uygulanması
sırasında Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) önünde savunma yapılamamasına ilişkin
bir şikâyet daha önce AİHM önüne taşınmıştır. Melek
Sima Yılmaz/Türkiye (B. No: 37829/05, 30/9/2008) kararına konu
olayda başvurucu; YDK tarafından 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 129. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan yazılı veya
sözlü olarak kendisi veya temsilcisi vasıtasıyla savunma yapmak, şahit
dinletmek, soruşturma raporunu incelemek gibi haklar konusunda bilgilendirilmediği
için bu tür hakları olduğundan haberi olmadığını, bu nedenle YDK önünde savunma
hakkına saygı gösterilmediğini iddia etmiştir.
21. AİHM, başvurucunun YDK tarafından verilen görevden alınma
kararına yasal yollarla itiraz etme imkânı bulduğunu ve savunma hakkının
çiğnendiği iddiasını idari mahkemelerin önüne götürebildiğini tespit etmiştir.
AİHM, söz konusu idari davada, esas itibarıyla ilgili tüm belge ve bilgilerin
ilgili şahsa sunulduğu ve disiplin dosyasında yer alan tutanaklar da dâhil olmak
üzere karşı tarafın bütün argümanlarına itiraz etme şansı bulabildiği
hususlarına da dikkat çekerek başvurucunun bu şikâyetleri yönünden adil
yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır (Melek Sima Yılmaz/Türkiye, §§ 26-28).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 28/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; hakkındaki ceza davasında hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verildiğini, bu kararın kural olarak kendisi hakkında
hiçbir hukuki sonuç doğurmaması gerektiği hâlde AYİM kararının bu karara
dayandığını, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Genel İlkeler
24. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Galip Şahin, § 37).
25. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl
olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu
ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §
26).
26. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır (Galip Şahin, § 38).
27. Güvencenin birinci yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması
sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir
suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu
olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında
erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar.Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece
ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda
diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda
bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza
yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen
diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet
karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip
Şahin, § 39).
28. Masumiyet karinesinin ikinci yönü ceza yargılaması sonucunda
mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki
yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe
duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu
izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
29. Bir başka ifadeyle masumiyet karinesi, ceza yargılaması
kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın
uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için, beraat eden veya
bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu
görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu
kapsamda ceza davasını takip eden ve ceza
yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada da
masumiyet karinesine özen gösterilmelidir (Mustafa
Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, § 38).
30. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen
durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat
bulunmakta ve bu kanaat kasten yeni bir suç
işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten hükmün
açıklanmasının geri bırakılması; mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış
mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre
zarfında hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasını ve bu süre
sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün
ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder (Kürşat Eyol, § 28).
31. Diğer taraftan ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukuku
farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku; kurumun iç
düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma
düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak
yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen
bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili, ceza hukuku
kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de
sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Özcan Pektaş, B. No:
2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol,
§ 30). Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet
karinesinin, bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin
işlemlerinin yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak
devam etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını
belirtmek gerekir (M.E.T., B. No:
2014/11920, 3/7/2018, § 61).
32. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu işlemediğine
dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından
doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi
aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında
başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özcan
Pektaş, § 25; Kürşat Eyol,
§ 30).
33. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların
disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca (idari/adli)
ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre
işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem ve
yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile istinat edilmesi ya
da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış
olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil
etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi
suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet
karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin
sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün
olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip
Şahin, § 48).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Somut olayda başvurucu, hakkındaki ceza davasında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine ve bu kararın, kural olarak
kendisi hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmamasını gerektirmesine rağmen AYİM
kararının bu karara dayandığını, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu gerek idarenin ihraç kararında gerekse
AYİM kararında geçen somut herhangi bir ifadeden şikâyet etmemiş, bir bütün
olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının içeriğine
dayanılmasından yakınmıştır.
35. Olayda başvurucu hakkındaki disiplin sürecinin ceza
yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinden sonra
başlatılıp sonuçlandırıldığı, bir başka ifadeyle başvurucunun suçluluğunun
hükmen sabit olmadığı görülmektedir. Bu itibarla başvuruda, masumiyet
karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönü devreye girmektedir.
36. AYİM Dairesinin gerekçeli kararında (bkz. §§ 9) bahse konu
ceza yargılaması dosyasına ve verilen gerekçeli kararın içeriğine değinildiği,
bunlardan hareketle değerlendirme yapılarak bir sonuca varıldığı görülmektedir.
Bununla birlikte ayırma işlemine konu eylemin ceza hukuku yönünden suç oluşturup
oluşturmadığı hususunun tartışılmadığı, bundan ayrı ve bağımsız olarak disiplin
hukuku yönünden değerlendirme yapıldığı, kararda bu noktaya özellikle dikkat
çekildiği, başvurucunun ceza hukuku anlamında suçlu olduğunu ifade veya ima
eden bir ibareye yer verilmediği görülmektedir. Bir başka ifadeyle AYİM
tarafından sonuca ulaşılırken ceza davasının sonucundan değil yargılamaya neden
olan olgulardan hareketle bu olguların başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak
şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunup bulunmadığının ortaya konulması
yönünden değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
37. Dolayısıyla başvuruya konu AYİM kararında başvurucunun suçlu
olduğuna yönelik bir ithamın bulunmadığı, suç vasfının ve mahiyetinin
tartışılmadığı, yalnızca somut olayın mevzuat bağlamında disiplin açısından
değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm
kurulduğu görüldüğünden bireysel başvuruya konu edilen AYİM kararında masumiyet
karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesine yönelik bir
ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, davalı idare tarafından sunulan gizli dereceli
bilgilerin kendisine yeteri kadar incelettirilmediğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine
göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir
şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza
davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 32).
41. Diğer taraftan bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği,
başvurucunun temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle
yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi,
bu konudaki bilgi ve kanıtlarını zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda
bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz.
42. Başvurucunun karar düzeltme yoluna başvurduğu hâlde, anılan
şikâyetle ilgili olarak karar düzeltme aşamasında iddialarını ileri sürmediği
anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Savunma Alınmamasına
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu, ihracına ilişkin iddialarla ilgili olarak
savunması alınmadan işlem yapılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi
hükümlerine göre adil yargılanma hakkı dava sürecine özgülenmiştir. Dolayısıyla
söz konusu hak kapsamındaki güvenceler, esas olarak mahkemedeki yargılama
sürecine uygulanmaktadır. Ancak dava öncesi ya da sonrasındaki süreçte yaşanan
birtakım ihlal ya da eksiklikler yargılamanın bir bütün olarak adilliğine zarar
verebilecek nitelikte ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin dava
öncesi ya da sonrasındaki süreçler için de uygulanması gerekmektedir. Bu
gereklilik adil yargılanma hakkının tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi
amacından kaynaklanmaktadır. Örneğin bir suç şüphesi ile yakalanan kişinin
polis tarafından sorgulanması aşaması, dava öncesine ilişkin bir aşama olmakla
birlikte adil yargılanma hakkı kapsamındadır. Zira sorgulama sırasında şüpheli
kişinin bu hakkın getirdiği güvencelerden yararlanmaksızın vermiş olduğu
ifadelerin mahkemede delil olarak kullanılması bir bütün olarak muhakemenin
adil bir şekilde gerçekleştirilmesini tehlikeye sokabilir. Yine, yargı
mercileri önünde dava açılmasından önce idari bir başvuru yolunun
tüketilmesinin zorunlu olduğu bazı hâllerde, adil yargılanma hakkına ilişkin
güvencelerin idari süreç bakımından da uygulanması gerekebilmektedir. Adil
yargılanma hakkının davadan önceki ve sonraki aşamalara uygulanması uyuşmazlığa
konu olayın ve yargılama sürecinin koşullarına bağlı olup her davada ayrıca
incelenmesi gereken bir husustur (Yusuf
Gezer, B. No: 2013/2103, 14/1/2014, § 24).
46. Somut olayda başvurucu, ayırma işleminin iptali istemiyle
tarafsız ve bağımsız yargılama yapan AYİM nezdinde dava açarak anılan işleme
yönelik bilgi ve kanıtlar ile iddia ve savunmalarını yargı mercilerine sunma
fırsatı elde etmiştir. Yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde işlemin
tesisi aşamasında savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
yargılamanın adil bir şekilde yürütülmesini engelleyecek bir duruma yol açacak
nitelikte olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu; ayırma işleminin ölçülü olmadığını, daha vahim
durumda olan personel için ayrıma işlemi uygulanmadığını belirterek hukuk
devleti ilkesi ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların özü söz
konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir.
50. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
51. Başvuruya konu olayda, başvurucunun ileri sürdüğü iddiaya ilişkin
olarak AYİM tarafından değerlendirme yapılmış ve gerekçede (bkz. §§ 9) ilgili
mevzuat hükmü, olay ve işlem incelenerek ayırma işlemi ölçülü ve hukuka uygun
bulunmuştur.
52. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece
mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında, ihlal iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Masumiyet karinesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Savunma alınmamasına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.