TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NURSEL AYDOĞAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/35718)
Karar Tarihi: 30/10/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Ömer MENCİK
Başvurucu
Nursel AYDOĞAN
Vekili
Av. Sinem COŞKUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, milletvekili hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması ve tutukluluğa itirazının gecikmeli olarak karara bağlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ile güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması, tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27).
8. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde; Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde; Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde; Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde; Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı madde imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-33).
9. PKK 2016 yılında, başvurucunun seçim bölgesi olan Diyarbakır'da çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirmiş olup bu saldırılarda çoğunluğu güvenlik görevlisi olmak üzere onlarca kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce güvenlik görevlisi ve sivil vatandaş yaralanmıştır(Ayrıntılar için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 19-33).
B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç
10. Başvurucu 12/6/2011 tarihinde bağımsız olarak (Daha sonra Barış ve Demokrasi Partisine -BDP- katılmıştır.) 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde ise Halkların Demokratik Partisinden (HDP) Diyarbakır milletvekili seçilmiştir. Başvurucunun 9/5/2017 tarihinde, kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunması nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından milletvekilliği düşürülmüştür.
11. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı dönemde işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak farklı Cumhuriyet başsavcılıklarınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyleilgili Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından tutuklama tedbirinin uygulandığı soruşturmaya konu eylemler yönünden yirmi bir ayrı fezleke düzenlenmiş ve TBMM'ye sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
12. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. PKK silahlı terör örgütünün güdümünde olan basın ve yayın organlarınca yapılan çağrılar üzerine 5/10/2011 tarihinde gerçekleştirilen bir yürüyüş ve basın açıklamasına başvurucunun bilerek ve isteyerek katıldığı ifade edilmiştir. Düzenlenen bu yürüyüş ve basın açıklaması sırasında PKK terör örgütünü simgeleyen flamalar ile Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, Abdullah Öcalan'ı övücü sloganların atıldığı ve tedbir alan güvenlik güçlerine yönelik birtakım gruplar tarafından taşlı saldırılarda bulunulduğu tespitine yer verilmiştir. Bu nedenlerle başvurucunun 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırı davrandığı, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği ileri sürülmüştür.
ii. PKK silahlı terör örgütünün güdümünde olan basın ve yayın organlarınca yapılan çağrılar üzerine 21/8/2011 tarihinde gerçekleştirilen bir yürüyüş ve basın açıklamasına başvurucunun bilerek ve isteyerek katıldığı ve bu yürüyüş sırasında toplanan kalabalığa hitaben bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Düzenlenen bu yürüyüş ve basın açıklaması sırasında PKK terör örgütünü simgeleyen flamalar ile Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, Abdullah Öcalan'ı övücü sloganların atıldığı tespitine yer verilmiştir. Bu nedenlerle başvurucunun 2911 sayılı Kanun'a aykırı davrandığı, terör örgütünün propagandasını yaptığı ve örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği ileri sürülmüştür.
iii. Başvurucunun 4/1/2012 tarihinde Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) organizesinde BDP Diyarbakır Bağlar ilçe binası önünden Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu önüne kadar "Öcalan’a özgürlük" sloganı ile düzenlenen yürüyüş ve basın açıklamasında yer aldığı, bu yürüyüş sırasında kalabalığa hitaben bir konuşma yaptığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu yürüyüş ve basın açıklamasına etkin bir katılım göstermesi, PKK terör örgütünün faaliyetlerini övüp amaçlarının meşru olduğunu belirten açıklamalar yapması ve örgüt elebaşı Abdullah Öcalan'ı sahiplenici söylemlerde bulunması karşısında terör örgütünün propagandasını yaptığı ve örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği ileri sürülmüştür.
iv. Başvurucunun 14/1/2012 tarihinde Diyarbakır'da PKK terör örgütünün üst yapılanması olan Kürdistan Toplulukları Birliği/Türkiye Meclisi-Türkiye Koordinasyonu (KCK/TM) adı altında faaliyet yürüten terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonları protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen bir etkinliğe katıldığı, burada bir konuşma yaptığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu konuşmasında özetle "... Kürtlerin 30 yıldan beri sürdürerek bu güne getirdiği mücadelesini tasfiye etmek istiyor ... 15 Ağustos 1984'te 12 Eylülün ağır koşullarında neredeyse bir yaprak bile kımıldamadığı bir dönemde kürt halkının yiğit evlatları, onurlu evlatları 15 ağustosta direniş başlattılar Siz AKP hükümeti böylesine şanlı bir direnişin sahibi olan Kürt halkına geri adım attıramazsınız, sindiremezsiniz ve bu halk 30 yıldır sinmedi, geri adım atmadı. Bundan sonradaalanlarda meydanlarda yaşama dair neresi varsa heryerde direnmeye ve mücadaleyi zaferle taçlandırıncaya kadar bu yolda yürümeye devam edecektir. Sizde bunu bilin diyoruz. Bilin ona göre tavır alın..." şeklinde beyanlarda bulunarak terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
v. BDP Cizre İlçe Teşkilatı tarafından moral ve halkla buluşma şöleni adı altında BDP Cizre ilçe binası önünde 28/1/2012 tarihinde düzenlenen bir miting sırasında PKK terör örgütünü simgeleyen flamalar ile terör örgütü üyelerinin ve Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, Abdullah Öcalan'ı övücü sloganların atıldığı, başvurucunun da burada bir konuşma yaptığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu konuşmasında "Bütün bunların bir bileşkesi var, o da en son noktadadır, yaniimralıda sayın Öcalan'a uygulanan tecrittir, tam altı ayının doldurdu yedinci ayınagiriyor, halen imralıdaçeşitlibahanelerle hani geçen Adalet Bakanıtelevizyondaçıktıyaartık insanlaradiyemiyoruz denizdedalga var, poster bozuk, gemi bozuk bunlar artık bunlar inandırıcı değil, biz sizi göndermeyiz, ha işte böyledoğrusöyleyin, biryasa çıkartarak bu tecriti hukuksal diyorlar, böylebir çabaları amabizdekendilerine söylüyoruz, bunamüsaade etmeyeceğiz baharın ne getireceği ne götüreceği bilinmez diyoruz o yüzden eğer bu baharda bütün Türkiye halkları gerçekten mutlu yaşamak istiyorsa, çatışmasız bir baharagirmek istiyorsaMeclise getirmeyeçalıştığınız bu kanun tasarısının asla ve asla Genel Kuruluna getirmeyin diyoruz, çünkü getirmeniz durumunda yani imralıya yönelik tecrite hukuksal bir kılıf bulmanız durumunda inanmalısınız ki bu baharda çok kötü geçecek, çok çatışma geçecek, ölen ve yaşamını yitiren sadece Kürt gençleri olmayacak, Türkiye gençleri Türkiyegençleri Türkiye Halklarının emekçi çocukları da bubahardabu iç çatışmalardayaşamınıyitirecek, biz bukaygıyı taşıyan, kadınlar olarak diyoruzki AKP hükümetine bizim kaygılarımızı sizde taşıyın sizlereyaptığımız bu uyarılarılütfen kale alın, alın kiartık bu ülkenin çocukları kesinlikleayrım yapmaksızın söylüyorum, Kürt, Türk çocukları, lazı, Çerkezi artık bu ülkedeKürt sorunun çözümsüzlüğü nedeniyle tek bir kişi dahi yaşamınıyitirmesin, Sayın Öcalan'a yönelik AKP iktidarının bu tutumunu bir kez daha şiddetle kınıyoruz" şeklinde sözler söyleyerek terör örgütünün propagandasını yaptığı ve 2911 sayılı Kanun'a aykırı davrandığı ileri sürülmüştür. Bu konuşmanın akabinde miting alanında toplanan bir grup çocuk, alanı görüntüleyen mobese kamerasını ve güvenlik için konuşlanmış olan güvenlik güçlerine ait araçları taşlamış; yine bir grup çocuk İdil Caddesi'ni trafiğe kapatmış ve etrafa saldırmışlardır.
vi. 29/1/2012 tarihinde Diyarbakır'ın İstasyon Meydanı'nda Diyarbakır Valiliğinin düzenlenmek istenen bir mitinge izin vermemesini protesto etmek amacıyla BDP Diyarbakır İl Başkanlığı organizesinde basın açıklaması adı altında bir etkinlik düzenlendiği, düzenlenen etkinlik sırasında toplanan kalabalık tarafından "Biji Serok Apo (Yaşasın Başkan Apo), Öcalan Öcalan, Direne Direne Kazanacağız" vb. şeklinde sloganların atıldığı, başvurucunun da bu etkinliğe katılarak bir konuşma yaptığı, başvurucunu konuşmasında özetle "...Diyarbakır Valiliği direnişin kalesi olan Amed'in [Diyarbakır] kalesini yıkmak istiyor. Sizin gücünüz Amed'in kalesini yıkmaya yetmez. Amed Valisine sesleniyorum; dünyada nerede olursa olsun, her zaman direnenler ve mücadele edenler kazanmıştır. Emniyete, Valiliğe olan başvuruda Tecrite Hayır Siyasi Soykırıma Son adı altında başvuru yaptık, bize içerisinde tecrit geçen bir çağrı olmaz dediler. Sayın Öcalan'ı İmralı'da tek kişilik cezaevine koyacaksın, altı ay boyunca kimseyle görüşmeyeceksin, bu suçu işleyeceksin, sonra tecridi kabul etmeyeceksin. AKP hükümeti Erdoğan Suriye'ye Beşar Esat'a akıl vermeye çalışıyor. Beşar Esat'a diyor ki halkının taleplerini yerine getirmeyen lider gider. Siz onu bırakın Kürt Halkının taleplerine bakın. Kürtler 15-20 milyon nüfusuyla isteklerini dile getirmeye çalışıyor. Sayın Öcalan kürt özgürlük mücadelesini, önderliğini yapıyor, Öcalan'sız bir çözüme ulaşmak bu sorunun uzun yıllar sormesini [sürmesini] istiyorum demektir. Hepimizi zor günler bekliyor. Kürt halkı 17 bin faili meçhul ve birçok bedel ödeyerek Kürdistan coğrafyasının her yerinden kemik çıktığı böyle bir anda size çözüm elini uzatıyoruz. Asla bu mücadeleyi bırakmayız. Bu yolun yolcuları asla bu yoldan dönmeyeceklerdir. Direnişe devam..." şeklinde beyanlarda bulunarak terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
vii. 4/3/2012 tarihinde Diyarbakır'ın İstasyon Meydanı'nda 8 MartDünya Kadınlar Günü amacıyla gerçekleştirilen bir miting sırasında platform olarak kullanılan BDP'ye ait bir otobüsten ses yükseltici aletler aracılığıyla toplanan kalabalığa hitaben içeriği itibarıyla PKK terör örgütünün propagandasını oluşturan "Ape Me, Biji Kürdistan, Ey Şoreşgeri Kürdistan (Ey Kürdistan Devrimcisi), Zap Zap Zape, PKK Ne (PKK'lıdır),Keça Kürda (Kürt Kızı)" gibiKürtçe şarkıların çalındığı, terör örgütü elebaşısı Öcalan'ın poster ve terör örgütünü simgeleyen bez parçalarının açılıp terör örgütü lehine sloganların atıldığı, başvurucunun da bu mitinge katılarak toplanan kalabalığa hitaben bir konuşma yaptığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu konuşmasında özetle "...Biz bugün kürt sorunun çözümü için en önemli tek aktör olarak gördümüz Sayın Öcalan'a özgürlük istemek için alanlardayız. Özgürlük talep etmek için alanlardayız...Kürt kadınları bu güçlerini dünyadaki devrimci kadın önderlerden alıyorlar ve elbette ki kürt kadınları bu gücünü beritanlardan, zilanlardan, semalardan, Zekiye Alkan'lardan alıyorlar. Bütün kadın özgürlük mücadelesinde yaşamlarını yitiren bütün kadın arkadaşlarımın, kadın yoldaşlarımın anıları ve mücadeleleri önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum. Evet selam olsun direnen kadınlara, selam olsun kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenlere...An azadi An Azadi diyoruz..." şeklinde beyanlarda bulunarak terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
viii. 8/3/2012 günü Elazığ'da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlaması adı altında yapılan bir toplantıya başvurucunun da katılarak bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Bu konuşmada başvurucunun "Savaşan güçler kimse masaya oturacak güçlerde onlardır. Savaşan güçler kimdir PKK'dir ve Devlettir. PKK adına PKK adına masaya oturacak kimdir PKK'nin lideri Öcalan'dır. Öcalan tabiki sadace PKK lideri değildir, aynı zamanda 3.5 milyon insanın ben önderim ve liderim olarak görüyorum benim haklarımı savunmak üzere,kürtlerin haklarını savunmak üzere her türlü yetkimi kendisine veriyorum dediği bir şahsiyettir, bir kayserdir kendisiyle masanın, masanın elbette ki bir tarafına sayın Öcalan olacaktır bir tarafında da Devlet olacaktır ve aslında bu bizim söylediğimiz yeni bir şey değildir, devlet zaten bunun bilincindedir, farkındadır. Onun içindir ki bir yıldan beri bu masa kurulmuştur, bu masanın bir tarafından Devlet vardır, bir tarafında Öcalan vardır. Şimdi biz diyoruz ki yaptığınız doğruydu, bir yıldan beri yaptığınız doğruydu, yanlış olan şey şimdiki yaptığınızdır yani bu görüşmeleri kesmenizdir, şimdi yapmanız gereken şeybu masanın etrafında tekrardan oturmak, müzakerelere başlamak ve kürt sorununu çözmektir." şeklinde ifadeler kullanarak suçu ve suçluyu övdüğü ileri sürülmüştür.
ix. PKK silahlı terör örgütünün güdümünde olan basın ve yayın organlarınca yapılan çağrılar üzerine 18/3/2012 tarihinde; Diyarbakır Valiliği tarafından yasaklanmasına rağmen gerçekleştirilen bir yürüyüş ve basın açıklamasına başvurucunun bilerek ve isteyerek katıldığı, güvenlik güçlerinin ihtarlarının ve zor kullanmasının ardından dağılmayıp direndiği, BDP seçim otobüsü üzerine çıkıp örgüt propagandası olabilecek tarzda zafer işareti yaptığı ifade edilmiştir. Düzenlenen bu yürüyüş sırasında PKK terör örgütünü simgeleyen flamalar ile Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, PKK terör örgütünü ve Abdullah Öcalan'ı övücü sloganların atıldığı tespitine yer verilmiştir. Bu nedenlerle başvurucunun2911 sayılı Kanun'a aykırı davrandığı ve örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği ileri sürülmüştür.
x. Siirt'te 21/3/2012 tarihinde Nevruz kutlaması adı altında bir etkinlik düzenlendiği, başvurucunun da bu etkinlik sırasında toplanan kalabalığa hitaben bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Başvurucunun konuşmasında "... Mazlum Doğan'ın dediği gibi 'Direnmek Yaşamaktır' diyerek, direnmenin, direnişin öncülüğünü yapan genç arkadaşlar... Tunus'ta, Libya'da, Yemen'de direnen arapların ve elbette ki otuz (30) yıldan beri özgürlük mücadelesi veren kürtlerin direniş bayramıdır... Kendi ülkenizde ayağı kalkan, direnen, özgürlüğünü isteyen, kimliğini isteyen, anadilini isteyen kürt halkına bir selam göndereceksiniz, onun mücadelesini selamlayacaksınız... Sizin böyle bir gücünüz yok, PKK'yi imha edemezsiniz, tasfiye edemezsiniz, bu bir realitedir. Bu bir gerçekliktir. Çünkü PKK sadece dağda Onbingerillayla sınırlı bir hareket değildir. Bu gün PKK alanlarda, meydanlarda, milyonlarca kişidir artık... Sayın Öcalan özgür olmadan bizim özgürlüğümüz mümkün değildir. Sayın Öcalan'ın özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür diyor. O nedenle sayın Öcalan özgür olamadan PKK dağdan inmeden demokratik özgür siyasal yaşama katılmadan tüm Türkiye'de kürt sorunun çözülmesi mümkün değildir... Bu inkar, tasfiye, imha politikalarından vazgeçiniz diyoruz. Ama vazgeçmezseniz bakın demokratik siyasal çözüm önümüzde istiyorsanız böyle bir çözüm her an gerçekleşebilir ama istemiyorsanız da ben bugün özgürlük özgürlük diye haykıran kürt halkının önünde şunu ifade etmek isterim ki eğer özgürlüğün önünü açmazsanız kürt halkı bu zamana kadar otuz (30) yıldır nasıl direndiyse ödediği bunca bedellerden sonra direnmeye devam edecektir, bunun böyle bilinmesi gerekir... Ve hep bir ağızdan hep bir ağızdan bir kez daha bu yoldan dönüş yok, özgürlük yolundan dönüş yok, mücadeleye devam an azadi an azadi (Ya Özgürlük Ya Özgürlük) diyorum..." şeklinde ifadeler kullanarak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xi. Batman BDP il binasında, Abdullah Öcalan'ın özgür bırakılması adı altında 14 Temmuz günü Diyarbakır'da yapılan ve sokak eylemlerine dönüşen yasaklanmış olan bir mitinge Batman'dan katılımın sağlanması için 29/6/2012 tarihinde bir organizasyon yapıldığı; bu organizasyonda başvurucunun da bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Bu konuşmada başvurucunun "...Bu son dönemde görkemli bir miting yaparak Kürt sorunun çözümünde eğer niyetimiz varsa gerçekçi samimi niyetimiz varsa o zaman yapmamız gereken şey sayın Öcalan'ın tecridine son verip derhal diyalog ve müzakere sürecini başlatmalıdır. Bir yerden başlamak bununla birlikte sayın Öcalan'ın kendisinin de tanımladığı gibi sağlık, güvenlik ve hareket etme koşullarının sağlanması diyalog ve müzakerenin böylesine bir ortamda sürdürülmesi ve elbette ki bu sürecin sonunda da bizim talebimiz çözüm ile birlikte sayın Öcalan'ın özgürlüğünün sağlanmasıdır. ...Kürt halkının kendisine Önder ve lider olarak tanımladığı sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan sayın Öcalan gelip Kürt halkının içerisine karışmadan demokratik siyasal yaşama kavuşmadan bu meselenin çözümü mümkün değildir diyeceğiz. Esas vermek istediğimiz mesaj budur..." şeklinde ifadeler kullanarak 2911 sayılı Kanun'a aykırı davrandığı, PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ve örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği ileri sürülmüştür.
xii. 7/8/2012 tarihinde BDP organizesinde Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde düzenlenen bir sanat etkinliğine başvurucunun da katılarak bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Bu konuşmada başvurucunun "Halkımızı direniş ruhuyla selamlıyorum. Bizleri bugünlere getiren özgür var olma mücadalesinde yaşamını yitiren özgürlük ve demokrasi şehitlerimizi saygıyla anıyor ve eğiliyorum. Roje ve Kürdistan halkına selam olsun. Başbakan bizler için PKK terör örgütü diyemiyorlar diye hitap ediyor, evet diyemiyoruz terör örgütü değildir, çünkü Kürt'lerin kimliğini demokratik yollardan elde edemediği için silahla dağa çıkmış Kürt kimliğini kabul ettirmeye çalışan Gerilla örgütüdür." şeklinde açıklamalar yaparak terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xiii. 15/8/2012 tarihinde BDP organizesinde hem 15 Ağustos'un tarihi önemi ve Azadiya Welat'ın (Vatanın Özgürlüğü) kuruluş yıl dönümü hem de Suriye Kürtlerini selamlama adına Diyarbakır'da düzenlenen ve PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen bir etkinliğe başvurucunun da katıldığı, burada bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Başvurucunun bu konuşmasında toplanan kalabalığa hitaben özetle "...İşte bu armağan bu hediye siz değerli Kürt halkına verildiyse bunu işte sahnemizin arkasındaki resimlerini gördüğümüz özgür basın şehitlerine, özgürlük mücadelesi, demokrası mücadelesi veren şehitleremize borçluyuz... Hep birlikte özgürlük yolunda adım adım ilerleyen, özgürlük devrimini gerçekleştiren Roja ve Kürdistan halkını selamlıyorum, hepsini kutluyorum. Ve yine değerli arkadaşlar bugün 15 Ağustos. Kürt halkı için direniş bayramı. Hepinizin direniş bayramını da kutluyorum... 15 Ağustos bundan 28 yıl önce PKK'nın Şemdinli'de ve Eruh'ta silahlı mücadeleye başladığı günün adı değerli arkadaşlar. Tarihçiler bugünü yani PKK'nın silahlı mücadeleye başladığı bugünü, bu yılı Kürt yılı olarak ilan ediyorlar. Kürtlerin yılı olarak tanımlıyorlar. Evet bizce de doğrudur 1984 yılı Kürt yılıdır. Niçin Kürtlerin yılıdır. Çünkü 1984'te özgür yaşamak istiyoruz, artık kimliksiz yaşamak istemiyoruz, bu lanetli yaşama hayır diyoruz diyen gençlerin örgütlenerek bu sisteme, bu devlete karşı isyan ettiği günün adıdır... Kürt devriminin efsanevi komutanı da Mahsun Korkmaz[PKK terör örgütünün ilk komutanı olduğu iddia edilen kişi]'dır. Ben burada sizinle birlikte hep birlikte halkının özgürlük mücadelesinie katılan Che Guavere'ları, Diap'ları, AGİT'leri, Mazlumları selamlıyorum... Ve şunu ifade etmek isterim ki bu gün artık geldiğimiz noktada Kürt halkı adım adım artık özgürlüğüne yaklaşıyor. Sadece ülkemizde değil Roja ve Kürdistan'da diğer parçalarda yaşayan Kürtler hepsi 30 yıllık mücadelenin artık meyvelerini topluyorlar... Sayın Öcalan bu ülkede kurulacak barış masasının bir tarafına mutlaka oturacak. Ve ancak bu ülkede çözüm eğer gelecekse Sayın Öcalan'la birlikte gelecek. Bunun dışında bir çözüm yok..." şeklinde beyanlarda bulunarak terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xiv. PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen PYD ve YPG tarafından ilan edildiği iddia edilen Batı Kürdistan devriminin yıl dönümü münasebetiyle "Şenlik" adı altında Nusaybin ilçe merkezinde bulunan Mitanni Kültür Merkezi'nde 21/7/2013 tarihinde bir etkinlik düzenlendiği, bu etkinlik sırasında topluluk içinde yer alan bir grup tarafından PKK terör örgütünü simgeleyen flamalar ile Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, terör örgütünün sözde şehitleri için saygı duruşunda bulunulduğu ve marşlarının okunduğu, başvurucunun da etkinlik sırasında toplanan kalabalığa hitaben bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Başvurucunun konuşmasında "Evet değerli arkadaşlar, işte rojavadaki Kürt halkının bir araya gelerek, örgütlenerek, halk meclislerini kurarak, sokak meclislerini kurarak, mahalle meclislerini kurarak gerçekleştirdiği bu devrim, şimdi ülke içinde ve ülke dışındaki güçler tarafından tehdit altındadır, hem ülke içindeki bazı güçler hem ülke dışındaki bazı güçler rojava devrimini, rojava devrimini değerli arkadaşlar bozmak istiyorlar, başarısız kılmak istiyorlar, biz buradan AKP hükümetine seslenmek istiyoruz rojava devrimi sizin bildiğiniz gibi bir devrim değildir, yüz binlerce insanın katıldığı, evet genciyle yaşlısıyla çocuğuyla emeklisiyle işçisiyle yüz binlerce insanın katıldığı bir halk devrimidir. Gerçek bir halk devrimidir. Hiç bir güç dünyadaki hiç bir güç böyle bir halk devrimini başarısızlığa uğratamaz değerli arkadaşlar, o nedenle AKP hükümeti artık kürt karşıtlığını bırakmalıdır. Hele hele kendi ülkesindeki kürtlerle barışmak isterken, kendi ülkesindeki kürtlerle demokratik çözüm için, barış için imralıda kürt halk önderi sayın öcalanlamasaya oturmuşken artık kendi ülkesi dışında kürtlerle uğraşmayı bırakmalıdır. Bu politikadan ne AKP'ye hayır gelir, ne de Türkiye'nin yararınadır arkadaşlar, bakın, Dışişleri Bakanı diyor ki rojavada devrim oldu bunu kabul ediyoruz, ama devrim sonrası eğer PYD kalkar demokratik özerkliği ilan ederse biz oraya müdahale ederiz diyor, yani açıktan bir tehdit var arkadaşlar (grubun yuhaladığı) şimdi ben gerçekten sormak istiyorum. Açıkça sormak istiyorum. Rojava kürtlerinin özgürlüklerindenrojavadaki kürtlerin demokratik özerkliği ilanında Türkiye'nin ne zararı var. Gerçekten sormak istiyorum. Rojavadaki kürtler demokratik özerkliği ilan ederse Türkiye bundan ne kadar zarar görür. Görmez arkadaşlar, olsa olsa yarar görecektir. Evet demokratik özerkliğin ilanıyla kapılar açılacaktır. Kardeş halklar birbiriyle buluşacaktır. Ekonomi canlanacaktır. Ticaret canlanacaktır. Kazanan halklar olacaktır. Kazanan aslında Türkiye'nin kendisi olacaktır. O nedenle AKP hükümeti artık bu tehdit politikalarından vazgeçmelidir, vazgeçmek zorundadır. (grubun alkışladığı) Çünkü rojavaya yapılacak bir müdahaleyi kürt halkı, dört bir parça kürdistanda yaşayan kürt halkı aynen kendisine yapılmış sayacaktır. Çünkü rojava devrimi kürtler için çok önemlidir. Dört bir parça kürdistanda yaşayan kürtler ortadoğuda yaşayan ezilmiş halklar için rojava devrimi bir heyecan yaratmaktadır, bir umut yaratmaktadır, bir güven yaratmaktadır değerli arkadaşlar. O nedenle AKP hükümeti ayağını denk atmalıdır. Eğer söylediği gibi bir müdahale yapacak olursa tabi şuanda bilmiyoruz. PYD özerklik ilan eder mi etmez mi ama dışişleri bakanının söylemleri üzerinden konuşuyorum. Eğer özerkliği ilan ederler Türkiye'nin de bir müdahalesi olursa bu müdahaleyi hiç bir kürt asla asla kabul etmeyecektir. Rojava devriminin yenilmesine, bitirilmesine, başarısızlığına asla müsaade edilmeyecektir değerli arkadaşlar. AKP'nin bunu bilmesi lazım AKP'nin bunun ... Çıkartması lazım, ona göre artık kürt karşıtlığından, kürt düşmanlığından diyeceğim vazgeçmesi gerekir. Hele hele kürt sorunu çözüm aşamasına gelmişken artık böyle bir politikaya ihtiyaç yoktur, böyle bir politikanın gereği de yoktur, değerliarkadaşlar şimdi rojavada o gelişmeler olurken " şeklinde ifadeler kullanarak terör örgütünün propagandasını yaptığı, suç ve suçluyu övdüğü ve halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiği ileri sürülmüştür.
xv. Diyarbakır'ın Lice ilçesi Ziyaret köyü Fis Ovası mevkiinde 27/11/2013 tarihinde PKK terör örgütünün 27/11/1978 tarihinde sözde kuruluşunun yıl dönümü münasebetiyle BDP Diyarbakır İl Başkanlığı organizesinde "Demokratik Kurtuluş, Özgür Yaşam, Diriliş Bayramı" adı altında bir etkinlik düzenlendiği, düzenlenen etkinliğe başvurucunun da katılarak toplanan kalabalığa hitaben konuşma yaptığı ve konuşmasında özetle "35 yıldır görkemli mücadelesi ile bu topraklarda tarihlerini yeniden yazanlar merhaba, merhaba özgür kadınlar, merhaba özgür gençler, merhaba özgür Kürtler hepinizi en içten duygularımla saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Hepinizin direniş bayramı özgürlük bayramı kutlu olsun ve yine Kürt halkının bütün kazanımlarının mimarı Kürt halkının önderi ve lideri bize diriliş bayramını armağan eden sayın Öcalan’ı da buradan hep birlikte selamlıyoruz. Diriliş bayramını kutluyoruz.
Değerli Amed’liler 35 yıl önce Kürtler yoktu. 35 yıl önce Kürtlerin kimliği, dili inkâr ediliyordu, bu ülkede Kürtler korkunç bir asimilasyon politikasına tabi tutulmuştur. Bu ülkede Kürtler onursuz yaşamaya, kimliksiz yaşamaya mahkûm edilmiştir. 35 yıl önce bu ülkede köle Kürtler vardı, ama şimdi 35 yıl sonra kimliğine, diline, onuruna sahip çıkan onurlu Kürtler var. Artık görkemli bir mücadele sürdüren özgür Kürtler var. Demokratik özgür bir yaşamı inşa eden özgür Kürtler var artık bu ülkede, elbette ki köle Kürtlükten özgür Kürtlüğe geçiş kolay olmadı. İşte hemen yanı başımızdaki bu dağlarda Kürt halkının en değerli evlatları özgür bir kimlik için, dili için canlarını verdiler. Ben bir kez daha bütün devrim şehitlerini, bütün özgürlük şehitlerini saygıyla minnetle şükranla anıyorum hepsinin önünde, anıları önünde yaşamları önünde saygıyla eğiliyorum. Biz biliyoruz ki eğer onlar fedakarca canlarını seve seve bu mücadele için, özgür bir yaşam için, özgür bir Kürt için vermeselerdi işte bu gün burada bu koşullarda olmayacaktır değerli arkadaşlar ne kazandıysak, hangi noktaya geldiysek bu uğurda yaşamlarını yitirenler sayesindedir. Yaşamlarımız boyunca hiçbirini asla ve asla unutmayacağız. Unutmak demek insanlık değerlerinden uzaklaşmak demektir. Hiçbir zaman insan olmaktan insanlık değerlerinden mahrum olmayacağız değerli arkadaşlar, Evet Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte hepinizin bildiği gibi bu ülkede inkar ve asimilasyon politikasına başvuruldu değerli arkadaşlar, işte Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra kendilerini Cumhuriyetin kuruluşunda göremeyenler bir isyan hareketine kalkıştırlar bu ülkede 1924 anayasasıyla teklik zihniyetine karşı mücadele eden Şeyh Sait 1925’te ilk isyanı başlattı değerli arkadaşlar ve daha sonra bu ülkede irili ufaklı tam 28 isyan yaşandı. İşte bugün bu topraklarda hemen yanı başımızdaki evde 22 Kürt ve Türk gencinin birlikte bir araya gelerek başlattığı isyan 29’uncu isyan PKK isyanıdır ve bize göre değerli arkadaşlar bu isyan son isyandır. İşte bu isyanı şimdiye kadar ve halen bu isyanı başlatanlara terörist bu isyanın örgütüne de terörist örgüt diyorlar ben sormak istiyorum terörist nedir? Terörizm nedir? Bilmek isteyenler öğrenmek isteyenler açsınlar literatürlere lügatlara baksınlar o zaman teröristin, terörizmin ne olduğunu anlarlar. PKK hareketi bir isyan hareketidir. PKK hareketi dili, kimliği yok edilen, yok sayılan bir halkın isyanıdır değerli arkadaşlar ve değerli arkadaşlar isyan etmek direnmek uluslar arası sözleşmeye göre bir haktır değerli arkadaşlar birleşmiş milletler yasalarına göre eğer bir halkın dili inkar ediliyorsa kimliği inkar ediliyorsa asimilasyona tabi tutuluyorsa o halkın dünyanın neresinde olursa olsun isyan etme hakkı vardır direnme hakkı vardır işte Kürtler bu hakkı kullanmışlardır. Direnme hakkını kullanmışlardır. İsyan etme hakkını kullanmışlardır. İşte bu gün İmralı'da Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu isyan hakkını kullanan bu direnme hakkını kullanan Kürt halkının önderi ve lideri sayın Öcalan’la masaya oturmuştur. Direnme hakkını, isyan hakkını kullandığı için oturmuştur değerli arkadaşlar. İşte bu gün artık 35 yıllık görkemli mücadeleden sonra kürt sorununun çözümünden barışından bahsediyoruz önemli bir aşamaya da geldik. Değerli arkadaşlar şimdi Kürt halkının talepleri var bu talepler bellidir. Kürt halkı kimliğini dilini kültürünü istiyor, Kürt halkı bu topraklarda kendi kendini yönetmek istiyor. bunlar sağlanmadığı müddetçe bu mücadele inanın ki devam eder Kürt halkı elbette ki bütün kazanımların mimarı olan önderim liderim dediği sayın Öcalan’ın özgürlüğünü istiyor. Elbette ki Kürt Halkı özgürlük dağlarında halkının özgürlüğü için mücadele eden çocuklarının demektik[demokratik] siyasal yaşama dönmesini istiyor bütün bunlar gerçekleşmeden Kürt sorunu çözülemez değerli arkadaşlar, bütün bunların AKP hükümeti artık bilincinde olması lazım artık AKP hükümeti bu halkın direnişini bu halkın mücadelesini bu halkın bu mücadele nedeniyle kimliklerini kaybettiklerini görmesi ona göre müzakere masasından Kürt Halkının kazanımlarıyla çıkması için çaba sarf etmelidir. Bunu kendisi için yapabilir tabi ki ama esasen Kürt Halkı için ve Türkiye Halkları için Türkiye'nin demokratik geleceği için yapmalıdır. Çünkü herkes şunu çok iyi bilmeli ki Türkiye'de Kürt sorunu çözülmeden Türkiye'de Kürtler özgür olmadan bu ülkede diğer hakların[halkların] özgür olması mümkün değildir. Bu ülkeye demokrasinin gelmesi mümkün değildir. Bu ülkenin demokratikleşmesi mümkün değildir. Evet değerli arkadaşlar hemen yanı başımızda da Rojava'da da bir devrim yaşanıyor burada hep birlikte Rojavadaki devrimi özgürlük devrimini direnenleri selamlıyoruz. YPG'yi selamlıyoruz. PYD'yi selamlıyoruz sizinle birlikteyiz, yanınızdayız sizin mücadeleniz bizim mücadelemizdir. sizin mücadelenizi engellemek isteyenler YPG'nin PYD'nin Rojavadaki Kürt halkının devrimini tasfiye etmek isteyenler başaramayacaklar. AKP'ye sesleniyorum başaramayacaksınız çünkü artık Kürt halkı ulusal birliğe doğru adım adım ilerliyor. Rojava'daki devrim bizim devrimimizdir. Bizim devrimimiz Rojavadaki devrimdir. Kazanımlarımızla birlikte olacaktır. Değerli arkadaşlar, evet 35 yılı görkemli ve amansız bir mücadele ile Kürt halkı geride bıraktı, 36 ıncı yıl inanıyorum ki Kürt halkının özgürlüğüne Kürt halkının zaferine giden bir yıl olacaktır. Ben hepinizi 36 ıncı yılda başarıya zafere kilitlenmeye davet ediyorum hep birlikte bir yıl içerisinde 36 ıncı yılda Amed'de Dağkapı meydanında Kürt halkının özgürlüğünü Kürt halkının önderinin özgürlüğünü Kürt halkının en değerli varlıklarının gerillaların Amed de hep birlikte bir arada özgürlük şarkıları söyleyeceğine olan inancımı bir kez daha belirtiyorum. Hepinize başarılar diliyorum yola devam diyorum, mücadeleye devam direnişe devam diyorum sağ olun var olun." şeklinde beyanlarda bulunarak terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xvi. Türkiye'nin birçok yerinde PKK tarafından öz yönetim adı altında özerklik ilan edildiği ve hendek olaylarının yaşandığı (bkz. §§ 7, 8) bir dönemde;
- Diyarbakır'ın Sur ilçesinde güvenlik güçlerince yürütülen operasyonları protesto etmek amacıyla Diyarbakır'ın Kayapınar ilçesinde 2/2/2016 tarihinde Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve HDP organizesinde toplanan gruplar tarafından basın açıklaması ve oturma eyleminin gerçekleştirildiği, bu eyleme katılan grup tarafından "Direne Direne Kazanacağız, Biji Berxwadane Suri (Yaşasın Sur Direnişi), Biji Berxwadane Ciziri (Yaşasın Cizre Direnişi)" şeklinde sloganlar atıldığı, "Cizredeki Devlet Terörüne Son, Yaşam Kadın Direnişiyle Güzel, Sur Onurdur, Sur Namustur, Cizreye Ses Ver, Demokratik Özerkliği Selamlıyoruz" ibareli dövizlerin açıldığı, başvurucunun da düzenlenen bu basın açıklamasına katılarak toplanan kalabalığa hitaben bir konuma yaptığı ifade edilmiştir. Başvurucunun konuşmasında "Değerli basının emekçileri saygı değer Amedliler, bugün Surdaki halkımızın direnişinin 63. günü, Cizrede ki halkımızın direnişinin 52. günü, ben buradan hem Surda hem Cizre de direnen halkımızı selamlıyorum. Direnişlerinin direnişimiz olduğunu, her daim onlarla birlikte olduğumuzu ve bu direnişten başarıyla, zaferle çıkıncaya kadar da direnişi hep birlikte sürdüreceğimizi ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, tarihte her zaman ezenler ve ezilenlerin mücadelesinde, yok sayanların ve yok sayılanların mücadelesinde ne zaman ezilenler yok sayılanlar bir hak talep etmişse ezenler yok sayanlar zamanı değil şimdi değil diye ezilenlerin yok sayılanların taleplerini yanıtlamışlardır. Biz biliyoruz ki şimdi değil zamanı değilin karşılığı, aslında hiç bir zamandır. Fakat tarihte derin deneyimlerden geçmiş olan ezilenler yok sayılanlar da zamanı değil, şimdi değilin karşılığının hiç bir zaman olduğunu bildikleri için, anladıkları için mücadelelerini direnişlerini sürdürmüşler ve talep ettiklerini her zaman gecikmeli de olsa tarihte elde etmişler kazanmışlardır. Bu nedenle bugün Kürt halkının talebi olan özyönetim, AKP Hükümeti tarafından siyasal iktidar tarafından hiçbir zaman şeklinde yanıtlanmaktadır. Kürt halkı da hiçbir zaman cümlesinin karşılığında direnişini mücadelesini yükselterek, en yakın zamanda olmasa bile belli bir zaman dilimi içerisinde özyönetimi kuracak, kendi kendisini bu topraklarda yönetecektir. Değerli arkadaşlar, hem Sur'da hem Cizre de devam eden direnişin ve direniş sonucunda ortaya çıkan tablonun Türkiye Büyük Millet Meclisinde HDP grubu olarak gündemleştirilmesi için ve Türkiye kamuoyuna Cizre’de Sur’da neler yaşandığını anlatabilmek için uzun süredir mücadelemiz sürüyor ve devam ediyor. Özellikle son bir hafta içerisinde meclis grubunda, Meclis Genel Kurulu'nda, komisyonlarda Cizre'de bir bodrumda, bir vahşet bodrumunda yaralı yaşamak durumunda kalan ve yaşamını yitiren yine altı yurttaşımız için hem cenazenin alınması için hem de yirmi dört yurttaşımızın hastanelere götürülmesi için bir mücadele yürüttük ve yürüttüğümüz mücadeleden hakikaten tam sonuç alma aşamasında iken AKP Hükümeti baktı ki Cizre’de yaşananlar Sur'da yaşananlar Türkiye kamuoyu tarafından mecliste grubumuz aracılığıyla anlaşılmaya başlandı, bilince çıkarılmaya başlandı. Bu noktada Türkiye kamuoyundan da bir karşı duruş gelmeye başladı bunun üzerine alelacele meclis bir hafta tatil edildi. Arkadaşlarımızın mecliste mücadelesi sürüyor. Açlık grevleri dönüşümlü olarak mecliste devam ediyor yürütüyorlar. Ne yazık ki yaptığımız bütün görüşmelerden İçişleri Bakanı ile yaptığımız görüşmelerden bir sonuç alamadık. Halen 24 yaralı vahşet bodrumunda bekliyor, halen bu durumdaki altı cenazeyi alamamış bir durumdayız. Türk Tabipler Birliği ve SES’in [Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası] organizasyonları çerçevesinde giden hekimler hem hemşireler yaralıların olduğu bölgeye ulaşamadı. Ancak biz biliyoruz ki ne yaparlarsa yapsınlar ne tür engeller çıkartırlarsa çıkartsınlar mutlaka direniş kazanacak direnenler kazanacak bu yolda mücadele edenler kazanacak en kısa zamanda yaralılarımız alınacak oradaki cenazelerimiz alınacak onlara layık bir şekilde son yolculuklarına uğurlanacak. Ancak tam bu noktada AKP hükümetinin gerçekten son derece yalana dayalı kirli bir politika yürüttüğünü söyleyebiliriz. Cizre’de o vahşet bodrumunda bekleyen 22 yaralının alınmamasının Türkiye kamuoyunda yarattığı tablo nedeniyle AKP Hükümeti yandaş basın aracılığıyla inanılmaz bir kirli savaş ve kampanya yürütmeye başladı. Öyle ki bugün çıkan haberlerde o bodrumda kalanların içerisinde iki PKK kadrosunun olduğu o nedenle oradan yaralıların alınmadığını ve yine Cizre'de 2 Sırplı nişancının olduğu, bunların parayla tutulduğu maaşla tutulduğu bir tanesinin öldürüldüğü diğerinin de sağ yakalandığı vb biçimde yine aynı şekilde Sur’da bir takım ülkelerden Rusya'dan ya da dünyanın çeşitli yerlerinden keskin nişancıların olduğu orada bir faaliyet yürütüldüğü biçiminde haberler yapmakta. Türkiye kamuoyunun bu anlamda Sur’a, Cizre’ye olan ilgisini bu biçim yalana dayalı haberlerle etkisiz hale getirmeye çalışmaktadırlar. Ama geçmiş dönemlerden biliyoruz doksanlı yıllardan biliyoruz doksanlı yıllarda da kirli politika kirli oyunlar çok oynandı ama bu dönemde Kürt halkı nasıl bu politikaya kirli politikaya yalana dayalı politikaya karşı direndi ise mücadele ettiyse bugünde halkımız orada Cizre'de Sur’da bu politikaya karşı direniyor yaralılar içeride yaralılarımızın aileleri şuan Cizre’nin., (anlaşılmadı) herkes çocuklarına bir an önce ulaşmayı şu çocuklarının biran önce hastaneye kaldırılmasını bekliyor. Yani biz biraz vicdan, biraz insaf diyoruz. Başarıya giden her yol mubahtır cümlesinin her zaman geçerli olmadığını ve olamayacağını buradan belirtmek istiyoruz evet Cizre’de başarılı olmak istiyorsunuz ama bu başarılı olmayı 24 insanımızın bu vahşet bodrumunda yaralı bir şekilde tutularak yalana dayalı politikalarla, iftiraya dayalı politikalarla sağlayamazsınız oradan da size, göreceksiniz ki AKP’liler göreceksiniz ki başarıya giden her yolu sizin için de mubah olmayacaktır. Sizin başarıya giden yol diye tarif ettiğiniz yollar Kürt halkının direnişinin mücadelesine çarpacak biz sizin yalan politikalarınızı her zaman her yerde deşifre etmeye, anlatmaya devam edeceğiz. Değerli arkadaşlar, siz de biliyorsunuz ki özyönetim Kürt halkının Türkiye'deki bütün halklarla birlikte eşit, özgür yaşama talebidir bu talebe böylesi insanlık dışı bir muameleyle karşı çıkmak böylesine sivil insanları katlederek bu talebe bu isteme yanıt vermek elbette ki kabul edilemez bugün dünyanın pek çok yerinde işte Başbakan Davutoğlu’nun Ispanya'daki Toledo kentini örnek verdiği şehirde bile öz yönetim var. Özerklik var.Tıpkı Toledo'da olduğu gibi dünyanın pek çok yerinde insanlar öz yönetimle, özerklikle yönetiliyorlar o nedenle eğer bu bir gerekçe değilse özyönetimin ilanı ile birlikte başlayan bu saldırı politikası halka karşı saldırı politikası derhal durdurulmalıdır diyoruz konuşarak çözülemeyecek hiçbir sorunumuz yoktur bizim. Zaten konuşularak çözülmediği için bu noktaya gelinmiştir. AKP’liler AKP Hükümeti her zaman şunu soruyor bu hendekler niye açıldı? Şimdi biz size soruyoruzsiz Dolmabahçede ki mutabakatı ret etmeseydiniz, siz imralı’da ki görüşme masasını devirmeseydiniz İmralı'ya gidecek olan gözlemci heyeti yok saymasaydınız şimdi ne hendek olacaktı, ne barikat olacaktı, eğer bugün biz o hendekler barikatlar var ise sizin Kürt sorununda çözümsüzlük politikasına dayandığınız içindir çözümsüzlüğü artık çözüm politikasından vazgeçtiğiniz içindir o nedenle bu konuda suçlu aramaktansa önce dönüp kendinize bakacaksınız. Eğer bu hendekler barikatlar doğal koşullarda kaldırılmak isteniyorsa, yapılacak tek şey var ki onu herkes çok iyi biliyordu bizden daha iyi AKP Hükümeti'nin kendisi biliyor. Çözüm ve müzakere koşullara geri dönmek. Geri dönülürse elbette ki tartışılacak en önemli konulardan birisi de Kürt halkının talepleri olacaktır. Çünkü o masa onun için kurulmuştur. O masada yürütülen tartışmalardan sonra hendeklerin barikatların kapanması elbette ki mümkün olacaktır. Ama durum öyle gösteriyor ki eğer AKP Hükümeti demokratik çözüm koşullarını siyasi koşullara geri dönmezse masaya geri dönmezse hepimizi önümüzde çok zorlu günler bekliyor. Bunu söylemek durumundayız. AKP Hükümeti başbakan ve diğer AKP’nin kurmayları hendekler kapanacak, ondan sonra gereken yapılacak diyor. Hendeklerin kapanması için AKP hükümetinden elbette ki bir çare olması gerekir bir görüşme olması gerekir bir talep olması gerekir. Yeteri kadar Sur yıkılmıştır artık Sur diye bir ilçe kalmamıştır. Yerle bir edilmiştir Sur adeta bir toprak haline dönüştürülmüştür. Cizre’nin yarısı yakılıp yıkılmıştır. Bu saatten sonra yakılıp yıkılacak bir Sur parçası bir Sur ilçesi bir Cizre ilçesi kalmamıştır. Bu nedenle bu politikayı daha fazla sürdürmek anlamsızdır bu politikanın daha fazla sürdürülmesi bütün Türkiye için Türkiye'nin demokratik geleceği için artık daha fazla zarar verecek bu bir noktaya gelecektir. Biz buradan kendini bir kez daha Türkiye'nin demokratikleşmesi için demokratik bir Türkiye için değişmiş bir demokrasi için bu Kürt sorununun çözümü için masaya görüşmelere çözüme davet ediyoruz, teşekkür ederim” şeklinde sözler söyleyerek terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- Diyarbakır'ın Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonların sürdüğü sırada bu operasyonları protesto etmek amacıyla HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş tarafından halkın direniş ve yürüyüşe çağrıldığı, bu çağrı neticesinde birçok yasa dışı eylemlerin meydana geldiği, bu yasa dışı eylemlerin ilk günü olan 2/3/2016 tarihinde başvurucunun PKK terör örgütünün Diyarbakır'dan yayın yapan organlarından MED NÜÇE TV isimli televizyon kanalında Türkçe olarak bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Başvurucunun "Bütün izleyicilerin de bildiği gibi HDP, DTP, DTK[Demokratik Toplum Kongresinin] kurumlarımızın birlikte ortak kararıyla bugün saat 16.00'da Sura ses vermek için bir eylem planlanmıştı. Epey Türkiye gündemini meşgul eden bir eylem oldu. Hem İçişleri Bakanlığı da çok meşgul ettik, valiliği de çok meşgul ettik çünkü hakikatten vatandaşlardan gelen ilgi, duyarlılık bu eylemin bu direnişin ne kadar büyük olacağını daha bir gün öncesinden bize gösteriyordu. Nitekim İçişleri Bakanlığı da bu tabloyu görmüş olmalı ki hemen yaptığı ilk iş eş genel başkanımızı tehdit etmek oldu. Halkı sokağa çağıran bunun bedelini de öder dedi. Arkadan yetmedi Cumhurbaşkanı da bir değerlendirme yaptı. Halkı sokağa çağırın HDP eş başkanı Sayın Selahattin Demirtaş için Savcıların harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Ve bugün Diyarbakır’a çevre illerden gelen binlerce polis vardı ve yine polis tornaları[tomaları], askeri araçlar ve zırhlı araçlar Diyarbakır’daydı. Diyarbakır’da gerçekten bugün ayaktaydı. Uzun süreden beri yapılan en önemli büyük yürüyüşlerden direnişlerden biriydi. Ben Sura ses verildiğini düşünüyorum. Surdakilerin de bu sesi duyduğunu bu sesten de bir güç aldıklarını inanıyorum. Şimdi tabiki akşam saatlerindeyiz. Eylemlerin düzeyinde bir düşüklük oldu tabiki gecenin ilerleyen saatleriyle birlikte Diyarbakır eylemlerine son verecektir. Ama bu eylemlerin bittiği anlamına gelmeyecektir. Niye gelmeyecek? Bütün çabamız içerde 150 sivil olduğunu ve bu sivillerin de yaşamlarım yitirmeden oradan sağlıklı bir şekilde çıkartılmasıyla ilgiliydi. Bu konuyla ilgili biliyor izleyicilerimiz hükümete çok çağrı yaptık. Diyarbakır valiliğine çok çağrı yaptık. 150 sivilin nasıl çıkartılabileceği ilişkin görüşmeler yaptık, tartışmalar yürüttük fakat ne yazık ki bu zamana kadar bu sivilleri çıkartamadık. Bu akşam saatlerinde evlerine atılan bomba sonucu 57 yaşındaki S.S.’in, yine bir çocuğun ve bir erkeğin ayağının koparak yaralandığım öğrenmiş bulunuyoruz. İşte bu tablo bugünkü yürüyüşümüzün ne kadar önemli olduğunu bize gösterdi. Bu direnişin ne kadar önemli bir direniş olduğunu gösterdi. Halen geldiğimiz noktada bile İçişleri Bakanı içerde var olduğu söylenen sivillerin siviller diye söze giriyor. Yani onların dediklerine göre içerdekilerin sivil olmadığım[olmadığı gibi] bir algı var ya da biliyorlar bilmemezlikten gelip Sur içinde kalanların hepsini direnenler gibi değerlendiriyorlar. Bugünkü tablodan, yaralı tablosundan anlaşıldığı gibi bir çocuk orada yaralanmış herhalde küçücük bir çocuğu da terörist ilan etmeyecek İçişleri Bakanlığı. Yine de 57 yaşındaki bir annemizin ve bir erkeğin yaralanması oradaki sivillerin çok zorumda[zor durumda] olduğu[nu] bize gösteriyor. 150 sivilin hayatını kurtarmak için yaptığımız iki gün önceki öneri son derece önemli ve ciddi bir öneriydi. Hiç olmasa bir gün 24 saat sokağa çıkma yasağını kaldırın sivilleri biz oradan çıkartalım demiştik. Ama ne yazık ki bu önerimize bir yanıt alamadık. Bu önerimize yanıtları iki günden beri Sur içinde yaptıkları bombardıman oldu. Nöbet tutuğumuz yerde neredeyse beş dakika da bir, on dakikada bir şiddeti çok yüksek olan havan atarları, bomba atarlar oldu. Şuana kadar da zaten bugünkü direnişe rağmen bir adım atılmadığını görüyoruz. Surdaki mevcut tablo bu. Bunun sonucunda ne olabilir? Şu olabilir. Demek ki bu abluka kalkıncaya kadar, bu sokağa çıkma yasağı kaldırılıncaya kadar bu eylemlere bu direnişlere devam etmek ve hükümet üzerinde bir baskı oluşturmak gerekiyor. Şüphesiz bu demokratik eylem ve etkinliklerinin tek bir amacı var. Hükümet üzerinde, iktidar üzerinde baskı oluşturmak ve bu oluşturulan baskıyla oradaki sivil vatandaşlarımızın dışarıya çıkmasını, sağlıklı bir şekilde dışarıya çıkmasını sağlamak. Bir cevap alamadığımıza göre demek ki bizde demokratik eylem ve etkinliklere direnişe ve mücadeleye yarından itibaren devam edeceğiz. Ta ki abluka kalkıncaya kadar, ta ki sokağa çıkma yasağı kalkıncaya kadar bu nedenlerle buradan bütün amedlilere dün yaptığımız çağrıyı tekrar yenilemek istiyorum. Biz ölümü değil yaşamayı savunuyoruz. Oradaki insanlarımızın yaşam hakları için, bir katliama uğramamaları için bugünkü direnişimizi, mücadelemizi yarından itibaren kesintisiz orada abluka kalkıncaya kadar, orada sokağa çıkma yasağı kalkıncaya kadar devam ettireceğiz diyorum. Bu nedenle herkesi tekrar bu büyük mücadeleye ve direnişe çağırıyorum." şeklinde bir konuşma yaparak terör örgütünün propagandasını yaptığı ve halkı kanunlara uymamaya tahrik ettiği ileri sürümüştür.
xvii. 27/3/2016 tarihinde DBP Diyarbakır İl Başkanlığı organizesinde Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi DBP İl Binası önünde daha önce gözaltına alınan birtakım kişilerle ilgili olarak basın açıklaması yapıldığı, bu basın açıklamasının başvurucu tarafından gerçekleştirildiği, basın açıklamasının içeriği itibarıyla başvurucunun terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xviii. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN’ınkurulması yönünde talimatlar verdiği DTK'nın toplantılarınakatıldığı, bunlardan birinde konuşma yaptığı iddia edilmiştir. Ayrıca başvurucunun DTK toplantılarında alınan eylem kararları ve PKK silahlı terör örgütünün güdümünde olan basın ve yayın organlarınca yapılan çağrılar üzerine birçok eyleme katıldığı ileri sürülmüştür.
- Başvurucunun bu kapsamda DTK'nın 21/4/2013 tarihli toplantısında yaptığı bir konuşmasına yer verilmiştir. Bu konuşmasında başvurucunun özetle''...Tabi yeni bir süreç bu sürecinde kendine özgü bir dili var, çözüm ve barış dili var. Bu sürecin bir tarafı olan PKK’nın kesinlikle bir çözüm ve barış dili kullandığını biliyoruz, bizim dilimiz zaten barış ve çözüm dilidir ama muhataplarımızın dili maalesef halen çözüm ve barış dili değil, başta başbakan olmak üzere kabilenin bütün üyeleri, halen bu dilden çok uzaklar. Örneğin dün değil önceki gün F.Ş.'nin bir toplantıda yaptığı konuşmada kullandığı dil, işte nihayet bu terör belasından kurtuluyoruz, bu terörizm belasından kurtuluyoruz şeklindeydi. Bence bu toplantıdan bugün şöyle bir karar çıkmalıdır, bir kez daha bu mücadelenin Kürt halkının özgürlük mücadelesi olduğu, böyle bir mücadelenin terörizm diye adlandırılamayacağı, bu tip tanımlamanın sürece zarar verdiği, DTK’nın artık bu noktadan sonra böyle bir tanımlamayı asla kabul edemeyeceği şeklinde olmalıdır. ...Sayın Öcalan’ın kamu oyununa da yansıyan görüşme notlarında da ifade ettiği gibi süreç kendisinin çabasıyla elbette ki 4 Nisan’da bize yüklediği sorumluluklarla sürecek. Ama hepimiz bu sürecin az da olsa bir riski olduğunun farkına vararak çalışmalarımızda mutlaka bunu kamuoyu ile paylaşmamız gerekir. Yani olacaksa bir barış, adil onurlu bir barış evet biz varız, Kürt halkı var. Ama olmayacaksa da Kürt halkı çözüme direnmeye de hazırdır.O nedenle de hesaplarını da herkes buna göre yapmalıdır diyor yine başkanın o görüşme notunda dikkat çektiği bir konu, evet eğer bu süreç az bir ihtimalle de olsa başarıya ulaşmazsa yeni bir dönemin başlayacağıdır. Bu dönemi de halk savaşı olarak tanımlıyor ve 50 bin kişinin katılacağı bu halk savaşı ile bundan sonraki süreç o şekilde tamamlanacağını ifade ediyor. Bu önemli bir teori yani bu riski halkımızla paylaşmamız, Sürece ve döneme bu şekilde hazırlamamız gerekir. Yani dediğim gibi olacaksa bir barış zaten olacak, ama olmayacaksa da bu direnişin devam edeceği şeklindeki bir durumu halkımızla da paylaşmamızda ben kendilerine hazırlama acısından her türlü riski karşı hazırlama açısından doğru görüyorum. Böyle kısaca teşekkürler…" şeklinde ifadeler kullandığı belirtilmiştir.
- DTK'nın özerklik ilan ederek devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya ve ülkenin birliğini bozmaya dönük kararlar aldığı soruşturma mercilerince iddia edilmiştir. Başvurucunun da DTK'nın bu faaliyetlerine aktif olarak katıldığı ve konuşma yaptığı, DTK toplantılarında alınan eylem kararları üzerine yasa dışı birçok etkinliğe katıldığı belirtilip -konuşmaların içeriği, toplantılarda alınan kararların mahiyeti ve alınan eylem kararları üzerine başvurucunun birçok yasa dışı eyleme katılmış olması hususları dikkate alındığında- tüm bu hususların başvurucunun PKK terör örgütü üyesi olduğunu gösterdiği ileri sürülmüştür.
xix. Başvurucunun PKK'nın örgütsel faaliyetlerini organize etmek ve bu doğrultuda kararlar almak, yerel yönetimleri yönlendirmek ve kent meclisleri vasıtasıyla ideolojik çalışma alanları oluşturmak için Abdullah Öcalan'ın talimatıyla kurulan KCK/TM adlı yapılanmanın siyasal alan merkezi içinde örgütsel faaliyetler yürüttüğü ileri sürülmüştür. Soruşturma mercilerince buna ilişkin dayanılan olgulardan bir kısmı şöyledir:
- Başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün kadın alanı olan DÖKH yürütmesinde aktif bir şekilde yer aldığı iddia edilmiştir. Bu kapsamda KCK/TM yapılanmasına yönelik yürütülen bir soruşturma kapsamında Ç. I., P. I., Z. B. ve E.G.nin adresinde yapılan aramada el konulan flash belleğin içinde "Pınar.doc" isimli word belgesinde "Kadın Meclisi Eleştiri-Özeleşritiri [Özeleştiri] Toplantısı (tutanaklar)" adı altında bir toplantı tutanağına yer verildiği, bu tutanakta PKK/KCK terör örgütünün kadın alanı olan DÖKH yürütmesinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının bu alanda faaliyet yürüten örgüt mensupları ile ilgili yaptıkları eleştiri ve özeleştirilerinin bulunduğu, bu eleştiri ve özeleştirileri yapanlar arasında başvurucunun da bulunduğu tespitine yer verilmiştir.
- Başvurucunun PKK silahlı terör örgütü mensubu olan ve 2/8/2014 tarihinde Tunceli Pülümür Zage mevkiinde yaralanan H.Y. ve M.A. isimli kişilerin tedavilerini yaptırmak için aracı olduğu ve bu konuda yetkili herhangi bir birime haber vermeyerek yaralı örgüt mensuplarının gizli bir şekilde tedavilerinin yaptırılması için R.B. ve S.A. ile irtibata geçtiği iddia edilmiştir. Bu kapsamda S.A.nın bu olaya ilişkin olarak vermiş olduğu ifadesine yer verilmiştir. S.A. ifadesinde özetle Diyarbakır 112 Komuta kontrol Merkezinde çalıştığını, aynı zamanda DTK daimi meclis üyesi olduğunu, DTK içinde faaliyet gösteren sağlık meclisinde de gönüllü olarak çalışmalarda bulunduğunu, Suriye'de meydana gelen iç çatışmalardan dolayı yaralanan şahısların tedavileri gibi konularla ilgilendiklerini, yaralı örgüt mensuplarını tanımadığını, şahısların hastaneye götürülmeden iki üç gün önce başvurucuyla yapmış oldukları görüşmede başvurucunun Suriye'nin Kobani şehrinde meydana gelen bir patlamada yaralanan iki şahısla ilgili olarak bu kişilerin sevklerinin yapılmaya çalışıldığını beyan ederek eğer sevkleri yapılamazsa özel bir hastanede tedavilerinin yapılması konusunda kendisinden yardımcı olmasını istediğini; kendisinin de kabul ettiğini beyan ettiği tespitine yer verilmiştir.
- Başvurucunun Hakkâri'de KCK/TM mensuplarına yönelik yapılan operasyonlarda gözaltına alınan örgüt üyelerine destek vermek amacıyla Hakkâri'ye BDP'li milletvekillerinin gönderilmesini organize ettiği iddia edilmiştir.
- PKK/KCK terör örgütünün öldürülen mensubu teröristlerin cenazelerinin Trabzon Adli Tıp Kurumundan alınması ile ilgili olarak başvurucunun ambulans temin ettiği iddia edilmiştir.
- Başvurucunun KCK/TM yapılanması içinde bulunan örgüt üyelerinin faaliyetlerini yürüttükleri Bağlar Kent Meclisi Bürosu olarak adlandırılan yere değişik tarihlerde gelip gittiği, burada bizzat örgütsel konuşmalar yaptığı ve KCK/TM yapılanması içinde yer alan diğer örgüt mensuplarının kendi aralarında yapmış oldukları konuşmalarda isminin geçtiği iddia edilmiştir. Bu yerle ilgili olarak yapılan ortam dinlemesi sonucunda başvurucunun bir konuşmasına delil olarak dayanılmıştır. Konuşmanın içeriği özetle şöyledir: "...Amed Kürdistan'ın merkezidir, kalbidir, direnişin kalesidir, mücadelenin başkentidir. Dolayısıyla hem ulusal hem de uluslararası anlamda herkesin gözü ve kulağı Amed'dedir. Dolayısıyla biz Hakkari’den 3 (üç) millet vekili çıkarsak ta.…alsak ta tartışılacak yine Amed olacaktır bu yüzden Amed’de bizlere düşen görev çok fazla. Önderlik belirtmişti görüşme notunda yaklaşık 2-3 ay önce belirtmişti. Başarıyı ben Amed’de görüyorum demişti. Amed’de AKP’nin oyunu %5e çekerseniz ben başarıyı öyle addecem demişti. Dün Bismil’deki toplantıda da söyledim bilemiyorum çekebilir miyiz? Ama önce hedefimiz en azından %40 civarındaki AKP’nin oyunu bu seçimlerde %10-20’ye çekebilmeliyiz diye düşünüyorum yani bütün çalışmamız çabamız bu olmalıdır. Elbette ki seçim çalışması zor bir çalışma bağımsızlar zor çalışma arkadaşlar belirti [belirtti]. Hep birlikte götüreceğiz çevremizde eş dost mücadeleye….veren kim varsa hangi arkadaş varsa onları da seçim çalışmalarına katarak en kitlesel bir şekilde çalışmaları sürdürmeye çalışacağız ben inanıyorum yani başaracağımıza inanıyorum AKP’nin buradaki oyunu %20’ler düzeyine çekeceğimize inanıyorum.…Listedeki herkesin de moral düzeyi çok yüksektir.En azından …. Kadar AKP’yi bitireceklerine indireceklerine inanıyorlardır. Bu inançla çalışırsak başarırız diye düşünüyorum. Teşekkür ediyoruz hepinize başarılar zafer bizimle olsun."
13. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması dolayısıyla (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-27) siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi TBMM Başkanlığına 12/4/2016 tarihinde sunulmuştur. Bu teklif hâlihazırda Adalet Bakanlığında (Bakanlık), Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini öngörmektedir.
14. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 20/5/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü getirilmiştir.
15. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 11) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine iade edileceği öngörülmüştür.
16. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55 milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili olarak yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
17. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki çok sayıda fezlekeye konu olan soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası için Cizre, Nusaybin, Elazığ ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmiştir.
18. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında uhdesinde bulunan soruşturma dosyalarından üç tanesinde suç yerinin başka bir il/ilçe olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek Batman, Siirt ve Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılıklarına göndermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkında uhdesinde bulunan silahlı terör örgütüne üye olma iddiasına ilişkin soruşturma dosyası haricindeki diğer soruşturma dosyalarını ise tek soruşturma dosyasında birleştirmiştir.
19. Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkındaki uhdesinde bulunan soruşturma dosyasını -isnat edilen suçların il ağır ceza mahkemesinin görevi kapsamında olduğu gerekçesiyle- fezlekeyle Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı ise aynı gerekçe ile Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Mardin, Elazığ, Siirt, Batman, Diyarbakır ve Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılıkları da fezlekeyle gelen ve/veya uhdelerinde bulunan soruşturma dosyalarını soruşturma dosyaları üzerinden yürütülen soruşturmaların birlikte yürütülmesinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından hukuki bir fayda olacağı ve suçun vasfının tayini konusunda tüm dosyaların birlikte değerlendirilmesinin önem arz ettiği gibi gerekçelerle Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere yetkisizlik kararı vermiştir.
20. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkındaki fezlekelere konu tüm soruşturma dosyalarının 2016/2359 sayılı soruşturma dosyasında birleştirilmesine karar verilmiştir. Böylece başvurucu hakkında farklı Cumhuriyet Başsavcılıklarınca düzenlenen yirmi bir ayrı fezlekede suça konu edilen tüm fiillerin birlikte değerlendirilmesi mümkün hâle gelmiştir.
21. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma makamları tarafından 27/7/2016, 8/8/2016, 10/10/2016 ve 26/10/2016 tarihlerinde -kendisine çağrı kâğıdı/talimat gönderilerek- savcılıklara davet edilmiş ancak başvurucu bu çağrılara uymamıştır. Bu sürecin öncesinde -dokunulmazlıklara ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM Başkanlığına sunulmasından sonra- HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 9/4/2016 tarihinde TBMM'de yaptığı grup konuşmasında "Biz mahkemelerde süründürüleceğiz, yok öyle bir şey. Sunu da net olarak söyleyeyim: Bu hafta öbür hafta dokunulmazlıklarımızı kaldırabilirler. Fakat tek bir arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa kendileri bilirler. Bu iş öyle kolay olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı kaldırırız, tereyağından kıl çeker gibi bunları mahkemenin önüne atarız. Yok öyle yağma!" şeklinde ifadeler kullanmıştır.
22. Başvurucu, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı uyarınca 4/11/2016 tarihinde Diyarbakır'da gözaltına alınmış ve aynı gün soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına getirilmiştir.
23. Öte yandan Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016 tarihinde başvurucunun üzerine atılı suçların niteliği ve delillerin henüz tam olarak toplanmamış olmasını dikkate alarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre şüphelinin ve müdafisinin dosya içindeki belgeleri incelemelerinin ve örnek almalarının kısıtlanmasına karar verilmesini Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinden talep etmiştir. Hâkimlik silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yürütüldüğü, anılan suçun katalog suçlardan olduğu, ilgili dosyada henüz delillerin toplanmamış olması dikkate alındığında dosya içeriğinin incelenmesi ve belgelerden örnek alınmasının yürütülen soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/11/2016 tarihinde dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alınmasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
24. Başvurucunun ifadesinin alınması işlemi sırasında kendisine müdafii yardımından yararlanma hakkı hatırlatılmış ancak başvurucu, müdafii yardımından yararlanmadan ifade vermiştir. İfade tutanağında ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamaların başvurucuya açıklandığı belirtilmiştir. Başvurucu, suçlamalarla ilgili olarak "Türkiye Cumhuriyeti Demokratik bir hukuk devletidir. 12 Eylül darbe Anayasası içinde olsa da şuan da bu Anayasa ile yönetiliyoruz. Biz bu Anayasa çerçevesinde milletvekili seçildik ve bu Anayasa da milletvekilinin dokunulmazlık hakkı tanımlanmıştır. Yani milletvekili seçildiği süre boyunca dokunulmazlık hakkına sahiptir ve ben 550 milletvekilinin de aynı hakka sahip olduğunu düşünüyorum. Ama ne yazık ki kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı son dönemde yaşanan çatışmalar bunun etkileri nedeniyle mecliste Anayasaya aykırı bir biçimde dokunulmazlığım kaldırılmıştır. Ben bu mevcut anayasaya göre seçilmiş bir milletvekili olarak bu durumu kabul etmediğimi ifade etmek isterim. Bunun mevcut siyasi iktidar tarafından partimize yönelik siyasi bir darbe olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda her zaman ülkemizde sandıklı seçimler elbetteki önemli olmuştur. Ama ne yazık ki dokunulmazlığımın kaldırılmasıyla sandıktan çıkan yani halk iradesi de bana göre yok sayılmıştır. Seçilmiş bir milletvekili olarak milletvekilliğim sona erdiğinde yani yasal süre içerisinde sona erdiğinde şahsıma yönelik açılan bütün soruşturma ve kovuşturmaların davalarla ilgili ifade verme ve mahkemeye katılmaya hazırım. Ancak şimdi bu aşamada yukarıda saydığım nedenlerden dolayı ifade vermek istemiyorum. Bu konuda da takdir sizindir diyorum. Nasıl takdir ederseniz öyle" şeklinde beyanda bulunmuştur.
25. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016 tarihinde "şüphelinin eyleminin [5237 sayılı] Türk Ceza Kanunu'nun 314/2 maddesinde belirtilen Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu oluşturduğu, şüphelinin birleşen dosya içeriklerine göre kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, ayrıca kaçma şüphelilerin [şüphesinin] de bulunduğu, ayrıca [5271 sayılı] CMK'nın [Ceza Muhakemesi Kanunu'nun] 100'ncü maddesinde belirtilen katalog suçlardan olması, cezanın altı ve üst sınırı göz önüne alındığında..." gerekçesine dayanarak tutuklanması istemiyle başvurucuyu Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
26. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. Bu bağlamda Savcılık; başvurucunun eylemlerinin propaganda boyutunu aştığı, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu iddia etmiştir.
27. Anılan yazı, sorgu işlemi öncesinde Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçun anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikteki ifadesinde öncelikle soruşturma aşamasında Savcılıkta vermiş olduğu ifadesinin doğru ve geçerli olduğunu belirtmiş ve ek olarak "...İtham edilen suçlamalar propaganda değil bir tespittir, ancak ben burada bununla ilgili açıklama yapmak istemiyorum. Çünkü buraya getirilişimizin hukuksuz olduğunu düşünüyorum. 7 Haziran seçimlerinde partimiz 6 milyon seçmenin oyunu alarak 80 milletvekili çıkardı. 1 Kasım seçimlerine çatışmalı ortamda girdik. Hükümetin 1 Kasım yerel seçimlerine girerken tek başına iktidar olamamaları durumunda ülkeye kaos gelecek ve bu nedenle partimiz olarak 59 milletvekiline düştük. Fakat yine de 5 milyon üzerinde bir oyla halkın iradesiyle seçilmiş bir milletvekili olarak bulunuyoruz. Tabii tüm ülkenin sorunlarına bir çözüm olmak için bulunuyor isek de genel olarak Kürt sorunu üzerinde faaliyetler yaptık. Geçmiş dönemde devam eden barış süreci adı altında yapılan kardeşlik süreci tamamen bitirildi, çatışmalar ülkemizde başladı. Çatışmaların başlamasıyla birlikte yine ülkenin her tarafına cenazeler gelmeye başladı. Siyasi iktidar cenazelerin gelmesini fırsat bilerek bizim parlamentodaki gücümüzü azaltmayı planladı ve bunun bir halk iradesine saygısızlık olarak düşünüyorum ve durumu asla kabul etmiyorum. 4 yıllığına milletvekili olarak seçildim. 12 Eylül darbe yasası olarak da bilinse milletvekilinin dört yıllığına seçileceği ve dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla alakalı madde vardır. Bu madde de 550 milletvekilini kapsamaktadır. Tüm milletvekilleri halkın iradesiyle gelmiş olduğunu düşünürsek sadece bizim partideki vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının da anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca buraya getirilişimizin de hukuka aykırı olduğunu düşünüyorum, bu nedenle suçlamaların içeriğine yönelik beyanda bulunmuyorum. Dokunulmazlığımın kaldırılması benim yargı karşısına getirilmem bir hukuksuzluk ve aynı zamanda halk iradesine saygısızlık olarak nitelendiriyorum. Adil ve bağımsız bir yargı meselesi bizim ülke de önemlidir. Biz siyasi ve politik olarak getirildik. Ayrıca buraya getirilmemin siyasi otoritenin yargı üzerinde bir baskı kurması olarak düşünüyorum. 4 yıllık milletvekilliğim bittikten sonra hakkımda açılan tüm davalara katılacağım, bu mücadelenin içerisinde yer almam Kürt sorununa ve ülkenin diğer ortak meselelerine çözüm bulmaktır. Bunun dışında parti içerisinde bulunmamın bir başka nedeni yoktur, dolayısıyla halen dokunulmazlığımın devam ettiği bir dönemde 45 dosya ile alakalı dokunulmazlığım kaldırılmış öte yönden diğer hususlar açısından dokunulmazlığım halen devam ediyor. Yargının önüne getirilmeyi siyasal iktidarın çözümsüzlük politikaları nedeniyle biraz halkın tepkisini aşağı indirme çabası ve gayreti olarak görüyorum. Tutuklansam da tutuklanmasam da demokrasi mücadelemiz devam edecektir, böylesi bir davalar da serbest bırakılmamı talep edemeyeceğim." şeklinde beyanda bulunmuş ve kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin bir açıklama yapmamıştır. Başvurucunun müdafileri ise suçlamaları kabul etmemiş, yapılan işlemlerin hukuka uygun olmadığını belirterek başvurucunun doğrudan veya gerekli görülürse adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
28. Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararda; başvurucuya isnat edilen eylemlere ilişkin olarak eylemlerin propaganda boyutunu aştığı, eylemlerin silahlı terör örgütü ile bağ oluşturacak şekilde süreklilik ve yoğunluk oluşturduğu, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
29. Kararda, yukarıdaki olaylara atfen tutuklamanın ön koşulu olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtildikten sonra tutuklama nedenlerinin varlığına ilişkin olarak "...şüphelinin kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması, ...şüphelinin konumu, durumu ve imkanları gözönüne alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu, ayrıca şüphelinin üzerine atılı 'Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma' suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suç için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı ve atılı suç için yasada öngörülen ceza miktarı, isnat edilen suçun CMK 100'de belirtilen katalog suçlardan olması ve bu nedenle yasal olarak tutuklama nedeninin var olması, tutukluluğun bu aşamada ölçülülük ilkesine uygun olacağı, bu aşamada adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz olacağı..." değerlendirmesine yer verilmiştir.
30. Başvurucu 11/11/2016 tarihinde Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğine vermiş olduğu dilekçe ile tutuklama kararına itiraz etmiştir. Dilekçe UYAP sistemi üzerinden Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 14/11/2016 tarihli üst yazısıyla Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmiştir. Bu talebi değerlendiren Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği 24/11/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiş ve itirazı değerlendirmek üzere dosyayı Siirt Sulh Ceza Hâkimliğine göndermiştir. Siirt Sulh Ceza Hâkimliği 8/12/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
31. Anılan karar 14/12/2016 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.
32. Başvurucu 15/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
33. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının 22/12/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve halkı kanunlara uymamaya tahrik etmek suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
34. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen yirmi bir ayrı fezlekedeki eylemler (bkz. § 12) suçlamaya konu edilmiştir. Savcılık, suçlamaya konu olayları fezleke bazlı olarak anlatma yoluna gitmiş ve her bir fezleke yönünden başvurucuya yöneltilen suçlamalara ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmelerin ilgili bölümü şöyledir:
"...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasadışı PKK terör örgütünün Türkiye Cumhuriyet içerisindeki faaliyetlerini düzenlemek ve yürütmek amacıyla daha önceden ilan ettikleri KCK sözleşmesi çerçevesinde kurduğu KCK/TM yapısı ile DTK toplantılarına katılarak siyasi alan merkezi içerisinde yukarıda genişçe yer verilen örgütsel faaliyetleri kapsamında organik bağın gerçekleşmiş olduğu, yine bu organik bağa işaret eden yaralı örgüt mensuplarını hastaneye milletvekili sıfatı ile götürmesi şeklindeki eylemine de bakıldığında, şüphelinin eylemlerinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk bulunması, bazen de bu olmadan örgüt ile girdiği organik bağ çerçevesinde, yine geri cephe ve kent çalışmalarına yönelik yoğunluk, süreklilik ve çeşitlilik gösteren kent faaliyetlerinde bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde silahlı terör örgütü PKK ile arasında organik bağın kurulduğu, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olması nedeni ile silahlı terör örgütü PKK terör örgüte üye olmak suçunu işlediği anlaşılmıştır...
...şüpheli Nursel Aydoğan'ın bir siyasi partinin millet vekili olmasına rağmen kanlı bir terör örgütü olduğu bütün dünya tarafından kabul edilen PKK terör örgütünün faaliyetlerini övücü, amaçlarının meşru olduğu yönündeki açıklamaları yanında örgüt elebaşısı Öcalan'ı sahiplenici söylem ve bu doğrultuda gerçekleştirilen yürüyüş ve basın açıklamasında etkin bir şekilde yeralmak suretiyle üzerine atılı yasadışı PKK terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yukarıda açıklanan amaçla gerçekleştirilen etkinlik sırasında toplanan kalabalığa hitaben yaptığı konuşma içeriğinde yasadışı PKK terör örgütünün ilk kanlı eylemi olan 15 Ağustos 1984 tarihinden övgü ile bahsedip bunu bir direniş olarak nitelendirip terör örgütü adına ilk kanlı eylemi başlatan örgüt mensuplarından kürt halkının yiğit ve onurlu evlatları olarak bahsederek silahlı mücadeleyi överek terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın konuşmacı olarak katıldığısöz konusu mitingin terör örgütünün sözde bayraklarının açılması, terör örgütünün idealleri doğrultusunda pankartların açılması, terör örgütü lehine sloganların atılması ile kanunaaykırı halegelen toplantı ve gösteriyürüşüne dönüştüğü şüphelinin de bu toplantıya konuşmacı sıfatıyla katılması nedeni ile 2911 sayılı yasanın 28/1 maddesindeki suçu işlediği, ayrıca konuşmanın bütünü göz önüne alındığında şüphelinin iç çatışmadan bahsetmesi, ölen ve yaşamın yitiren sadece kürt gençleri olmayacak, Türkiye gençleri de yaşamın yitirecekşeklindeki söylemi PKK terör örgütünün eylemlerini meşru göstermeye çalıştığı ve bu eylemi övücü nitelikte olması nedeni ile terör örgütü propagandası yapmak suçunu da işlediği...
...şüpheli Nursel Aydoğan'ın PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen basın açıklamasına katıldığı ve toplanan kalabalığa hitaben konuşma yaptığı, terörist başı Abdullah Öcalan'dan önder şeklinde bahsettiği, şüphelinin, silahlı terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan'ın görüş ve düşüncelerinin toplum içinde benimsenmesi ve kökleşmesini telkin ve teşvik edecek şekilde yaptığı konuşmanın, şüphelinin konumu, hitap edilen kitle ile hitap edilen kitle tarafından algılanma biçimi dikkate alındığında, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilmeyeceği bu nedenle şüphelinin üzerineatılı bulunan PKK terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasa dışı PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen mitinge katılıp, toplanan kalabalığa hitaben mitigin atmosferine uygun düşecek şekilde terör örgütü adına ve propagandasını yapmak amacıyla kendini ateşe vererek ölen örgüt mensuplarından devrimci kadın önderleri, PKK terör örgütünden özgürlük mücadelesi olarak bahsedip, terör örgütü mensubu olarak faaliyet yürüttükleri alenen bilindiği halde mücadeleleri önünde saygıyla eğiliyorum, selam olsun özgürlük mücadelesinde hayatını kaybedenlere ve terör örgütünün son olarak örgüt elebaşısı Öcalan için başlattığı An azadi An Azadi (ya özgürlük ya özgürlük) hamlesini sahiplenici, terör örgütü mensuplarını yüceltmeye yönelik söylemiyle üzerine atılı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...şüphelinin açıkça silahlı terör örgütü PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'ın talimat vererek yaptırdığı silahlı suç eylemlerini övdüğü suçlu olduğu mahkeme kararı ile sabit olan Abdullah Öcalan'ı alenen övdüğü, hitap ettiği kitle birlikte değerlendirildiğinde kamu düzeni açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıktığıbu nedenle şüphelinin 5237 sayılı TCK’nun 215/1 maddesinde düzenlenen suç ve suçluyu övme suçunu da işlediği...
...Dosya içersindeki olay tutanaklarından, görüntü inceleme ve tespit tutanaklarından anlaşılacağı üzere HDP Milletvekili şüpheli Nursel Aydoğan'ın da, izin alınmadanveörgüt çağrısı üzerine düzenlenen ve dağılmaihtarı yapılmasına rağmen dağılmayan ve bu şekilde yasadışı PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen mitinge katıldıkları ve bu suretle üzerineatılı 2911 sayılı yasanın 32/1 maddesinde belirtilen suçu da işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasadışı PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen nevruz etkinliğine katılıp, toplanan kalabalığa hitaben terör örgütü adına ve propagandasını yapmak amacıyla kendini ateşe vererek ölen örgüt mensubundan kahraman edasıyla, PKK terör örgütünden özgürlük mücadelesi olarak bahsedip, terör örgütü mensubu olarak faaliyet yürüttükleri alenen bilindiği halde selamladığı, terör örgütünün cebir şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru göstererek övdüğü bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde söylemlerde bulunarak terör örgütünün stratejisi benimseyen konuşmasının bütünü itibariyle üzerine atılı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...BDP Diyarbakır milletvekili olan şüpheli Nursel Aydoğan'ın konuşmasında; güvenlik güçlerimiz ile girdiği çatışmalarda hayatını kaybeden terör örgütü mensuplarını şehit olarak nitelendirip, örgüt mensuplarından kahraman edasıyla bahsettiği, terör örgütlerini gerilla olarak niletelendirdiği ve terör örgütünün stratejisi benimseyen konuşmasının bütünü itibariyle üzerine atılı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
... Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasa dışı PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen etkinliğe katılıp, toplanan kalabalığa hitaben mitigin atmosferine uygun düşecek şekilde terör örgütü adına ve propagandasını yapmak amacıyla kendini ateşe vererek ölen örgüt mensuplarından devrimci, PKK terör örgütünden özgürlük mücadelesi olarak bahsedip, terör örgütü mensubu olarak faaliyet yürüttükleri alenen bilindiği halde selamladığı, örgüt mensuplarından kahraman edasıyla bahsettiği ve terör örgütünün stratejisi benimseyen konuşmasının bütünü itibariyle üzerine atılı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...konuşma içerikleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde milletvekilinin terör örgütü PKK'nın şiddet eylemlerini meşru göstererek ve överekterör örgütününpropagandasını yapmak suçunu işlediği...
...şeklinde sözlerle PKK terör örgütünün ülke içini de kapsayan bölücü eylemlerine meşruluk kazandırmaya yönelik algı oluşturarak örgütün; cebir, şiddet veya tehdit içeren tüm yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ve de bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yaptığı, bunun yanında bölücü terör örgütü mensuplarınca yapılan eylemleri halk devrimi olarak kabul ederek, PKK terör örgütünce lider olarak benimsenenhükümlü Abdullah Öcalan'a '' Kürt halk önderi sayın'' şeklinde hitap ederek suçu ve suçluyu alenen övmeye yönelik eylemleri icra ettiği ...belirterek halkın bir bölümünü diğer bir bölümüne karşı alenen kin ve düşmanlığa tahrik ettiği, ...şüphelinin üzerine atılı bulunan terör örgütü propagandası yapmak, suç ve suçluyu övmek ve halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçlarını işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasa dışı PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen söz konusu açık hava toplantısına katılıp toplanan kalabalığa hitaben; yasadışı PKK terör örgütünün amaç ve görüşleri doğrultusunda ve örgüt propagandası olacak şekildePKK terör örgütünün mücadelesinin bir direniş ve isyan olduğu, örgüt tarafından kullanılan yöntemlerin meşru olduğu ve bu isyan ve direniş sonucunda Türkiye Cumhuriyetinin Abdullah Öcalan ile masaya oturduğu, kürt sorunun ancak örgüt elebaşısı Abdullah Öcalan marifetiyle çözülebileceği mesajını vererek terör örgütünü meşru göstermeye çalıştığı ve yineyaptığı konuşmada terör örgütü mensuplarından gerilla olarak bahsedip konuşma içeriğiyle de örgüt mensuplarını sahiplenici ve masum gösteren açıklamalarda bulunarak konuşmasının bütünü itibariyle terör örgütü PKK'nın şiddet eylemlerini övücü söylemlerdebulunduğu ve bu suretle; terör örgütünün cebir şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru göstererekövmek, bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde söylemlerde bulunmak suretiyle üzerine atılı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Diyarbakır HDP milletvekili olan şüpheli Nursel Aydoğan'ın silahlı terör örgütünün propagandasına dönüştürülen basın açıklaması sırasında yaptığı konuşmasında, silahlı terör örgütünün Devlet topraklarının bir kısmını cebri yöntemlerle bölmeye ilişkin eylemlerini "Özgürlük mücadelesi" olarak nitelendirdiği, Diyarbakır ili Sur ilçesinde ve Şırnak ili Cizre ilçesinde terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonlarla ilgili olarak örgüt mensuplarının saldırılarını direniş olarak gösterip basın açıklamasına katılan kişileri ve halkı direnişe sahip çıkmaya çağırdığı, güvenlik güçleri tarafından örgüt üyelerine yapılan operasyonları vahşet olarak adlandırdığı, örgüt mensuplarına yapılan operasyonlar sırasında örgüt elemanları tarafından kazılan hendeklerden övgü ile bahsederek Diyarbakır ili Sur ilçesi ve Şırnak ili Cizre ilçesindekihendek kazma olaylarıyla bağlantı kurarak buradaki eylemlerin kürt halkının bir direnişi olduğunu ve bu direnişin devam etmesi gerektiğini söylediği, bu haliyle gerek şüphelinin katıldığı basın açıklamasının terör örgütünün propagandasına dönüştürülmesi gerekse şüphelinin konuşması sırasında halkı direnişe davet etmesi hususları bir arada değerlendirildiğinde şüphelinin konuşmasının örgüt mensuplarını övücü, örgütün cebir ve şiddete dayalı silahlı faaliyetlerini destekleyici ve meşru gösterici mahiyette olduğu bu şekilde şüphelinin silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Konuşmalardaözellikle son dönemde Sur ilçesinde PKK/KCK bölücü terör örgütü tarafından sözde özerk bölge oluşturma amacıyla yoğun şekilde gerçekleştirilen hendek kazma, bomba tuzaklama, güvenlik güçlerine yönelik silahlı ve roketli saldırıların sahiplenildiği ve bu saldırıların direniş olarak nitelendirildiği, sokağa çıkma yasağının kalkması durumunda örgüt tarafından kurulan barikatların kalkacağı tehdidinde bulunarak barikatların ve bu şekilde son dönemdeki örgütsel eylemlerin benimsendiği, saldırılara yönelik gerçekleştirilen operasyonların toplu katliam ve abluka olarak, saldırılara iştirak eden silahlı bölücü terör örgütü mensuplarının ise 'sivil' ve örgüt jargonuna uygun şekilde 'arkadaş' olarakdile getirildiği, bu şekilde bölücü terör örgütüne açıkça destek verildiği gibi bölücü terör örgütüne yönelik güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonlarla ilgili olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışıldığı, dolayısıyla bu şekilde bölücü terör örgütünün suç içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ve bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek, bu yöntemleri sahiplenecek şekilde konuşma yapmak suretiyle terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği, diğer yandan örgüte destek vermek amacıyla her şekilde vesonuna kadar direnilmesi, topluca Sur ilçesine yürünmesi ve Sur ilçesindeki örgütsel eylemlere sahip çıkılması yönünde alenen çağrı yapılarak halkın kanunlara uymamaya alenen tahrik edildiği, söz konusu açıklama ve çağrıların Med Nüçe isimli televizyon kanalında yayınlanarak geniş kitlelere ulaştırılmış olması ve ilimizde son dönemde yaşanan gelişmeler birlikte dikkate alındığında milletvekilleri tarafından yapılan bu tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olduğu ve nitekim bir kısım şahısların çağrılar doğrultusunda olay tarihlerinde çeşitli eylemler gerçekleştirdikleri, bu şekilde Sur ilçesindeki operasyonlar devam ederken bölücü terör örgütünün çıkarları doğrultusunda kanunlarca öngörülmüş kamu düzeninin kaos ortamı oluşturularak bozulmaya çalışıldığı bu şekilde şüphelinin kanunlara uymamaya tahrik suçunu da işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın konuşması incelendiğinde, yukarıda bahsedildiği üzere PKK/KCK üst düzey yöneticilerinin talimatları doğrultusunda hareket eden örgüt mensuplarına yönelik güvenlik güçlerince yapılan operasyonları soykırım olarak nitelendirdiği, ayrıca bu operasyonların terör örgütü PKK'yı tasfiye etme amaçlı olduğunu belirttiği, örgüt mensuplarınca kazılan hendekleri özgürlük mücadelesi olarak nitelendirdiği, vatandaşları bu hususta örgüt mensuplarına destek olmaya ve direnmeye çağırdığı, yine terör örgütü mensuplarının devletin güvenlik güçleri ile girdikleri silahlı çatışmaları haklı gösterdiği, bu nedenle de konuşma; içeriği itibariyle bir bütün halinde terör yöntemlerini kullanmaya özendirici ve terörizmi yüceltici nitelikte olduğu, bu şekilde şüphelinin terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediği..."
35. Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesi 29/12/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/204 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun işlediği iddia olunan suçların suç yerinin ve ayrıca temadinin son bulduğu yerin Diyarbakır ili olduğu gerekçesiyle 2/1/2017 tarihinde yetkisizlik kararı vermiş; aynı tarihte dava dosyasının Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da hükmetmiştir.
36. Bunun üzerine yargılamaya Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2017/41 sayılı dosyası üzerinden başlanmıştır. Davanın ilk duruşması 21/4/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu bu duruşmadaki savunmasında özetle hakkında yürütülen ve tutuklanma tedbirinin uygulanmasına kadar varan sürecin siyasi bir karar sonucunda gerçekleştirildiğini, iddianamede üzerine atılı eylemlerin hiçbirinin suç unsuru oluşturmadığını, yasal ve meşru olan birçok eylemin iddianamede suç unsuru olarak gösterildiğini ancak bu eylemlerin ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlükleri kapsamında kaldığını, gerçekleştirdiği tüm eylemlerin tamamen Kürt sorununun çözümü ve barışın sağlanması amacını taşıdığını, bu nedenlerle beraat edeceğini düşündüğünü belirterek tahliyesini talep etmiştir.
37. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 21/4/2017 tarihindeki ilk duruşmada, savunmasını tespit ettikten sonra başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Sanığa yüklenen suçun vasıf ve mahiyeti, delil durumu, delillerin büyük oranda toplanmış olması, sanığın bu aşamadan sonra kaçma veya delilleri karatma şüphesinin bulunmaması, öngörülen ceza miktarı, tutuklamayla sağlanmak istenen tedbirin bu aşamadan sonra adli kontrol ile de sağlanabileceği ve sanığın tutuklu kaldığı süre, yaşı ve ölçülülük ilkesi gözetilerek, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse CMK'nin 109. maddesi gereğince adli kontrol altına alınarak, TAHLİYESİNE, CMK 'nin 109/3-a maddesi gereğince sanığın yurt dışına çıkışının yasaklanmasına, CMK 'nin 109/3-b maddesi gereğince yaşı ve sağlık durumu gözetilerek haftanın pazartesi ve cuma günleri mesai saatleri içinde ikametine en yakın kolluk birimine imza atmak suretiyle adli kontrol tedbirine tabi tutulmasına, CMK 'nin 112. Maddesi gereğince bu tedbirlere isteyerek uymaması durumunda hükmedilecek hapis cezasının miktarına bakılmaksızın sanığın tutuklanacağının kendisine ihtarına, (İhtarat yapıldı)...[karar verildi]"
38. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca tahliye kararına itiraz edilmiş, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 28/4/2017 tarihinde itirazın kabulü ile başvurucu hakkında 5271 sayılı Kanun'un 94. maddesi gereği yakalama emri çıkartılmasına karar vermiştir. Ancak başvurucu hakkında çıkarılan yakalama emrinin henüz infaz edilemediği anlaşılmıştır.
39. Başvurucunun 9/5/2017 tarihinde, kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunması nedeniyle TBMM tarafından milletvekilliği düşürülmüştür.
40. Başvurucunun milletvekilliğinin düşmesi sonrasında, suç oluşturduğu iddiasıyla daha önce fezleke düzenlenen ya da soruşturma aşamasında olan eylemleri yönünden Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 6/11/2017 tarihinde bir iddianame düzenlenmiştir. Bu iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme ile halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
41. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 13/11/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/849 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 14/11/2017 tarihli kararıyla, 2017/41 esas sayılı dava dosyası ile 2017/849 esas sayılı bu dosya arasında hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu gerekçesiyle her iki dosyanın birleştirilmesine karar vermiştir.
42. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
43. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu, Anayasa ve kanunla öngörülen usullere uyulmaksızın hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
46. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
48. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
49. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2) §§ 92-100).
50. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi hâkim tarafından tutuklandığından yakalama veya gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı tutuklu kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
51. Somut olayda başvurucu hakkında verilen yakalama ve gözaltı kararlarının hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla yakalama ve gözaltı kararlarının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
52. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
54. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Başvurucuya göre Kürt sorununa ilişkin barışçıl ve demokratik çözüm önerileri ile Hükûmetin bu alandaki politikasına yönelik eleştirileri ve siyasi kimliği gereği halk arasında söylediği sözler veya değişik platformlarda yaptığı çağrılar ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiş, ayrıca mensubu olduğu siyasi partinin il/ilçe teşkilatlarınca düzenlenen bazı barışçıl gösterilere -milletvekili sıfatıyla- katılması da suç olarak değerlendirilmiştir.
56. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu, bu bağlamda milletvekili olması nedeniyle dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılması gerektiği, suça konu eylemlerin ifade ve toplantı-gösteri özgürlüğü çerçevesinde siyasi faaliyetleri olduğu yönündeki iddialarının karşılanmadığını, adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığı açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine ilişkin bir gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia etmiştir.
57. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu, ayrıca Hükûmete ve onun uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek tutuklama kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını, onlarca Kürt siyasetçinin gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır. Başvurucu bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin 18. maddesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
59. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
60. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
61. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
62. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, yirmi bir ayrı fezlekeye konu olan eylemler (bkz. § 12) nedeniyle PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
63. Diğer taraftan başvurucu; Anayasa ile öngörülenin dışında bir usulle dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama dokunulmazlığından yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri uygulanamayacağını iddia etmektedir.
64. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
65. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 14).
66. Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85. maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
67. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
68. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığından yararlanması nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz Gülser Yıldırım (2), §§ 125-132; Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 136-143).
69. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
70. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği,başvurucuyla ilgili somut olgulara atıf yaparak silahlı terör örgütüne üye olma suçuyönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 28). Soruşturma makamlarının başvurucuya katıldığı toplantılar ve yürüyüşler ile buralarda söylediği sözler nedeniyle ve KCK/TM adlı yapılanmanın siyasal alan merkezi içinde örgütsel faaliyetler yürüttüğü iddiasıyla ilgili terörle bağlantılı suçlamalar yönelttiği anlaşılmaktadır (bkz. § 25).
71. Başvurucu; soruşturmaların hukuka aykırı olduğunu ve siyasi faaliyetleri sebebiyle yargılandığını savunmaktadır (bkz. §§ 24, 27).
72. Başvurucunun;
i. 14/1/2012 tarihinde Diyarbakır'da, Türkiye geneli birçok ilde terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonları protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen bir etkinlikte "15 Ağustos 1984'te 12 Eylülün ağır koşullarında neredeyse bir yaprak bile kımıldamadığı bir dönemde kürt halkının yiğit evlatları, onurlu evlatları 15 ağustosta direniş başlattılar ... bu halk 30 yıldır sinmedi, geri adım atmadı. Bundan sonradaalanlarda meydanlarda yaşama dair neresi varsa heryerde direnmeye ve mücadaleyi zaferle taçlandırıncaya kadar bu yolda yürümeye devam edecektir ... "
ii. BDP Cizre İlçe Teşkilatı tarafından moral ve halkla buluşma şöleni adı altında 28/1/2012 tairihinde düzenlenen bir mitingde "... Öcalan'a uygulanan tecrittir ... biryasa çıkartarak bu tecriti hukuksal diyorlar, böylebir çabaları amabizdekendilerine söylüyoruz, bunamüsaade etmeyeceğiz baharın ne getireceği ne götüreceği bilinmez diyoruz o yüzden eğer bu baharda bütün Türkiye halkları gerçekten mutlu yaşamak istiyorsa, çatışmasız bir baharagirmek istiyorsaMeclise getirmeyeçalıştığınız bu kanun tasarısının asla ve asla Genel Kuruluna getirmeyin diyoruz, çünkü getirmeniz durumunda yani imralıya yönelik tecrite hukuksal bir kılıf bulmanız durumunda inanmalısınız ki bu baharda çok kötü geçecek, çok çatışma geçecek, ölen ve yaşamını yitiren sadece Kürt gençleri olmayacak, Türkiye gençleri Türkiye gençleri Türkiye Halklarının emekçi çocukları da bu baharda bu iç çatışmalardayaşamınıyitirecek ..."
iii. Siirt'te 21/3/2012 tarihinde Nevruz kutlaması adı altında düzenlenen bir etkinlikte "... Sizin böyle bir gücünüz yok, PKK'yi imha edemezsiniz, tasfiye edemezsiniz, bu bir realitedir. Bu bir gerçekliktir. Çünkü PKK sadece dağda Onbingerillayla sınırlı bir hareket değildir. Bu gün PKK alanlarda, meydanlarda, milyonlarca kişidir artık ... sayın Öcalan özgür olamadan PKK dağdan inmeden demokratik özgür siyasal yaşama katılmadan tüm Türkiye'de kürt sorunun çözülmesi mümkün değildir ... Bu inkar, tasfiye, imha politikalarından vazgeçiniz diyoruz. Ama vazgeçmezseniz bakın demokratik siyasal çözüm önümüzde istiyorsanız böyle bir çözüm her an gerçekleşebilir ama istemiyorsanız da ben bugün özgürlük özgürlük diye haykıran kürt halkının önünde şunu ifade etmek isterim ki eğer özgürlüğün önünü açmazsanız kürt halkı bu zamana kadar otuz (30) yıldır nasıl direndiyse ödediği bunca bedellerden sonra direnmeye devam edecektir, bunun böyle bilinmesi gerekir ..."
iv. 7/8/2012 tarihinde BDP organizesinde Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde düzenlenen bir sanat etkinliğinde "Halkımızı direniş ruhuyla selamlıyorum. Bizleri bugünlere getiren özgür var olma mücadalesinde yaşamını yitiren özgürlük ve demokrasi şehitlerimizi saygıyla anıyor ve eğiliyorum. Roje ve Kürdistan halkına selam olsun. Başbakan bizler için PKK terör örgütü diyemiyorlar diye hitap ediyor, evet diyemiyoruz terör örgütü değildir, çünkü Kürt'lerin kimliğini demokratik yollardan elde edemediği için silahla dağa çıkmış Kürt kimliğini kabul ettirmeye çalışan Gerilla örgütüdür."
v. 15/8/2012 tarihinde BDP organizesinde Diyarbakır'da düzenlenen bir etkinlikte "... değerli arkadaşlar bugün 15 Ağustos. Kürt halkı için direniş bayramı. Hepinizin direniş bayramını da kutluyorum ... 15 Ağustos bundan 28 yıl önce PKK'nın Şemdinli'de ve Eruh'ta silahlı mücadeleye başladığı günün adı değerli arkadaşlar. Tarihçiler bugünü yani PKK'nın silahlı mücadeleye başladığı bugünü, bu yılı Kürt yılı olarak ilan ediyorlar. Kürtlerin yılı olarak tanımlıyorlar. Evet bizce de doğrudur 1984 yılı Kürt yılıdır. Niçin Kürtlerin yılıdır. Çünkü 1984'te özgür yaşamak istiyoruz, artık kimliksiz yaşamak istemiyoruz, bu lanetli yaşama hayır diyoruz diyen gençlerin örgütlenerek bu sisteme, bu devlete karşı isyan ettiği günün adıdır ..."
vi. DTK'nın 21/4/2013 tarihli toplantısında "... Yani olacaksa bir barış, adil onurlu bir barış evet biz varız, Kürt halkı var. Ama olmayacaksa da Kürt halkı çözüme direnmeye de hazırdır. O nedenle de hesaplarını da herkes buna göre yapmalıdır diyor yine başkanın [Abdullah Öcalan] o görüşme notunda dikkat çektiği bir konu, evet eğer bu süreç az bir ihtimalle de olsa başarıya ulaşmazsa yeni bir dönemin başlayacağıdır. Bu dönemi de halk savaşı olarak tanımlıyor ve 50 bin kişinin katılacağı bu halk savaşı ile bundan sonraki süreç o şekilde tamamlanacağını ifade ediyor. Bu önemli bir teori yani bu riski halkımızla paylaşmamız, Sürece ve döneme bu şekilde hazırlamamız gerekir. Yani dediğim gibi olacaksa bir barış zaten olacak, ama olmayacaksa da bu direnişin devam edeceği şeklindeki bir durumu halkımızla da paylaşmamızda ben kendilerine hazırlama acısından her türlü riski karşı hazırlama açısından doğru görüyorum."
vii. Diyarbakır'ın Lice ilçesi Ziyaret köyü Fis Ovası mevkiinde 27/11/2013 tarihinde düzenlenen bir etkinlikte "... PKK hareketi bir isyan hareketidir. PKK hareketi dili, kimliği yok edilen, yok sayılan bir halkın isyanıdır ... isyan etmek direnmek uluslar arası sözleşmeye göre bir haktır ... birleşmiş milletler yasalarına göre eğer bir halkın dili inkar ediliyorsa kimliği inkar ediliyorsa asimilasyona tabi tutuluyorsa o halkın dünyanın neresinde olursa olsun isyan etme hakkı vardır direnme hakkı vardır işte Kürtler bu hakkı kullanmışlardır. Direnme hakkını kullanmışlardır. İsyan etme hakkını kullanmışlardır ...YPG'yi selamlıyoruz. PYD'yi selamlıyoruz sizinle birlikteyiz, yanınızdayız sizin mücadeleniz bizim mücadelemizdir. sizin mücadelenizi engellemek isteyenler YPG'nin PYD'nin Rojavadaki Kürt halkının devrimini tasfiye etmek isteyenler başaramayacaklar ... evet 35 yılı görkemli ve amansız bir mücadele ile Kürt halkı geride bıraktı, 36 ıncı yıl inanıyorum ki Kürt halkının özgürlüğüne Kürt halkının zaferine giden bir yıl olacaktır. Ben hepinizi 36 ıncı yılda başarıya zafere kilitlenmeye davet ediyorum hep birlikte bir yıl içerisinde 36 ıncı yılda Amed'de Dağkapı meydanında Kürt halkının özgürlüğünü Kürt halkının önderinin özgürlüğünü Kürt halkının en değerli varlıklarının gerillaların Amed de hep birlikte bir arada özgürlük şarkıları söyleyeceğine olan inancımı bir kez daha belirtiyorum ..."
viii. Türkiye'nin birçok yerinde PKK tarafından öz yönetim adı altında özerklik ilan edildiği ve hendek olaylarının yaşandığı bir dönemde, 2/2/2016 tarihinde Diyarbakır'da PKK terör örgütü lehine slogan atan kalabalık bir gruba hitaben yaptığı diğer bir konuşmasında ise "... bugün Surdaki halkımızın direnişinin 63. günü, Cizrede ki halkımızın direnişinin 52. günü, ben buradan hem Surda hem Cizre de direnen halkımızı selamlıyorum. Direnişlerinin direnişimiz olduğunu, her daim onlarla birlikte olduğumuzu ve bu direnişten başarıyla, zaferle çıkıncaya kadar da direnişi hep birlikte sürdüreceğimizi ifade etmek istiyorum ... Kürt halkı da hiçbir zaman cümlesinin karşılığında direnişini mücadelesini yükselterek, en yakın zamanda olmasa bile belli bir zaman dilimi içerisinde özyönetimi kuracak, kendi kendisini bu topraklarda yönetecektir ... Ancak biz biliyoruz ki ne yaparlarsa yapsınlar ne tür engeller çıkartırlarsa çıkartsınlar mutlaka direniş kazanacak direnenler kazanacak bu yolda mücadele edenler kazanacak ..." şeklinde sözler sarf ettiği belirtilmiştir.
73. Anılan konuşmalardan birisi, PKK'nın -başvurucunun seçim bölgesi olan Diyarbakır da dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde terör saldırılarını artırdığı ve PKK'dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği üzerindeki riskinin ağırlaştığı bir dönemde ve bu şiddet olaylarının yaşandığı bölgede yapılmıştır (bkz. §§ 8, 9).
74. Demokratik bir toplumda kişilerin ve özellikle siyasetçilerin -terör propagandası niteliği taşımadıkça- terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmesi meşru görülebilir. Bununla birlikte somut olayda başvurucunun siyasi konumu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönem ve yer, konuşmaların içeriği ve bağlamı birlikte dikkate alındığında yukarıda yer verilen sözlerin soruşturma makamlarınca -terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmenin ötesinde- güvenlik güçleriyle çatışma hâlinde olan terör örgütü mensuplarının eylemlerini öven, meşru gösteren hatta sahiplenen nitelikte değerlendirilmesinin ve başvurucuya bu sözler nedeniyle terörle bağlantılı suçlamalar yöneltilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
75. Yapılan bu tespit ve değerlendirmeler dikkate alınarak isnat edilen diğer eylemlerle ilgili ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
76. Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirkenişlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 29).
77. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olmasuçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tiplerindendir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), § 148). İsnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
78. Bunların yanı sıra yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucuyu ifadesini almak üzere çağrı kâğıdıyla davet ettiği ancak başvurucunun bu çağrılara uymadığı görülmektedir. Ayrıca milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye verilmesi üzerine başvurucunun da mensubu olduğu HDP'nin Eş Genel Başkanı, yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla hiçbir milletvekilinin ifade vermeye gitmeyeceğini belirtmiştir (bkz. § 21). Dolayısıyla başvurucunun bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde soruşturma ve kovuşturma süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğu, bu nedenle devamlılık arz edebileceği söylenebilir.
79. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
80. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamındaki ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).
81. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle -Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanmasının ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.
82. Anayasa Mahkemesi; milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili verdiği Mehmet Haberal (B. No: 2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay (B. No: 2012/1272, 4/12/2013), Kemal Aktaş ve Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895, 2/1/2014), Gülser Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetlerini incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede bulunmamıştır.
83. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2) (§§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş (§§ 169, 170, 176) kararlarında başvurucuların milletvekili olmaları dolayısıyla tutuklamanın ölçüsüz olduğu yönündeki iddialarını -tutuklamanın hukukiliği bağlamında- incelerken yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulunmadığını ve milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmediğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kapsamda yaptığı inceleme sonucunda milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz olmadığını değerlendirmiştir.
84. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) de milletvekilleri hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23878/94..., 26/11/1997, § 40).
85. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel olarak 2007 ile 2016 yılı arasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların bazılarının işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
86. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki (suç tarihi ile tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu) bazı olaylara ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur.
87. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından yararlandığı sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı göz ardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli aşamadaki dosyalar için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları, ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden yaklaşık beş ay sonra tutuklanmıştır.
88. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesini müteakip Bakanlıkça dosyaların ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmesi, Başsavcılıklarca dosyaların birleştirilmesi ve başvurucunun ifadesinin alınması için talimat yazılması veya çağrı kâğıdı çıkarılması gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 16-21). Dolayısıyla soruşturma süreci içinde soruşturma mercileri başta olmak üzere kamu makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin Demirtaş, §§ 173, 174; Gülser Yıldırım (2),§§ 160, 161).
89. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64; Selahattin Demirtaş, § 175; Gülser Yıldırım (2),§ 162).
90. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
91. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
93. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme talebinin kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, bu nedenlerle kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca soruşturma mercileri tarafından kısıtlama kararının kanunda öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, bu bağlamda incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin de engellendiğini iddia etmektedir. Başvurucuya göre soruşturma mercilerinin bu tutumu silahların eşitliği ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Başvurucu sonuç olarak tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
94. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
95. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
96. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§ 169-174.
97. Başvurucu, hakkındaki suçlamalarla ilgili olarak gerek gözaltında gerekse de Savcılıkta ayrıntılı bilgi verilmediğini, ifade işleme sırasında da dosyayı inceleme taleplerinin kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek reddedildiğini ileri sürmüş ancak kısıtlama kararının verildiği tarih ve sayısı ile kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir belgeyi veya bilgiyi dosyaya sunmamıştır. Bununla birlikte Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 29/12/2016 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
98. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, yasama dokunulmazlıklarıyla ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere ilişkindir. Bu fezlekeler ile fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının içeriğinin kısıtlama kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya müdafilerinin erişimine açık olmadığı yönünde herhangi bir tespit ya da iddia bulunmamaktadır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin Demirtaş, § 192; Gülser Yıldırım,§ 177). Öte yandan başvurucuya Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi öncesinde üzerine atılı suçlamalar anlatılmış; başvurucu, soruşturmanın siyasi olduğuna inandığı için ifade vermek istemediğini söylemiştir (bkz. § 24).
99. Başvurucunun Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili Savcılıkta verdiği ifadesini tekrar ettiği ve ek olarak benzer beyanlarda bulunduğu, sorgu sırasında hazır bulunan başvurucu müdafilerinin ise suçlamaların esasıyla ilgili ayrıntılı savunma yaptıkları görülmektedir (bkz. §§ 26, 28).Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
100. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
101. Diğer taraftan başvurucu; kısıtlama kararının kanunda öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin engellendiğini ileri sürmüşse de 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda belirtilen ifadelerini içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklardan hangisine veya hangilerine erişiminin engellendiğini ortaya koyamamış; özellikle kısıtlamaya ilişkin kararın tarih ve sayısını bildirmemiştir.
102. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
103. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun kısıtlama kararı kapsamında olmayan bilgi ve belgelere erişiminin sağlanması için yetkili mercilere başvurduğuna ve bu girişiminin sonuçsuz kaldığına yönelik olarak somut olgulara dayalı bir iddia dile getirilmediği gibi UYAP üzerinden yapılan incelemede de böyle bir olguya rastlanmamıştır. Nitekim başvurucu müdafilerinin de sorgu sırasında, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere erişemedikleri ve bu nedenle tutuklama talebine karşı savunmalarını etkili bir şekilde dile getiremedikleri yönünde bir iddiaları olmamıştır. Dolayısıyla başvurucu, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere erişiminin engellendiği iddiasını temellendirememiştir.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle etkili bir savunma yapamadığı ve tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluğa Yönelik İtirazın Kısa Süre İçinde İncelenmemesine İlişkin İddia
105. Başvurucu; Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin tutukluluğa itirazı yasal süresi geçtikten sonra incelediğini, itirazın değerlendirilmesi amacıyla dosyanın gönderildiği Siirt Sulh Ceza Hâkimliğinin de yasal sürelere uymayarak itirazı reddettiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
106. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
107. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
108. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, hürriyeti kısıtlanan kişinin durumu hakkında karar verilmesini talep etmesi hâlinde bu talebin karara bağlanması için belirli bir süre öngörülmemişse de kısa sürede karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.Kararın gereken süratle alınıp alınmadığı, her davanın kendi özel koşullarına göre değerlendirilir (Ulaş Kaya ve Adnan Ataman, B. No: 2013/4128, 18/11/2015, § 71).
109. Ceza muhakemesi hukukumuzda itiraz usulünün düzenlendiği 5271 sayılı Kanun'un 268. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kararına itiraz edilen hâkim veya mahkemenin itiraz incelemesini en çok üç gün içinde yapması, itirazı yerinde görmezse yetkili merciye göndermesi gerektiği belirtilmiştir. Bu süre, 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (668 sayılı KHK) ile 5237 sayılı Kanun'un İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümü'nde tanımlanan suçlar ie 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince on gün olarak düzenlenmiştir.
110. Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme açısından itiraz incelemesi yönünden 5271 sayılı Kanun'da bir süre öngörülmüş ise de itiraz merciinin incelemesini ne kadar süre içinde tamamlaması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Anayasa'nın yukarıda değinilen 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan “kısa sürede” ibaresi, hürriyeti kısıtlanan kişinin bu kısıtlamanın hukukiliğine karşı yaptığı itirazın mümkün olan en kısa sürede karara bağlanmasını zorunlu kılmaktadır (Benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ulaş Kaya ve Adnan Ataman , § 73).
111. 5271 sayılı Kanun'un 268. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde itirazı inceleyecek merciler ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir. Bu düzenlemede, eğer kararına itiraz edilen hâkimlik ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki bir sulh ceza hâkimliği ise ve aynı zamanda o yerde tek sulh ceza hâkimliği bulunuyorsa, itirazı inceleme yetkisinin en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine ait olduğu ifade edilmiştir.
112. Somut olayda başvurucunun tutuklama kararına itiraz dilekçesini 11/11/2016 tarihinde Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğine verdiği anlaşılmıştır. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2016 tarihli üst yazısı ile dilekçeyi Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine göndermiştir. Şırnak Sulh Ceza Hakimliği 24/11/2016 tarihinde itirazı yerinde görmeyerek incelenmek üzere Siirt Sulh Ceza Hakimliğine dosyayı göndermiştir. Siirt Sulh Ceza Hâkimliği 8/12/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Bu kapsamda başvurucunun iddiası incelendiğinde Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin evrakın kendisine gelişinden itibaren on gün içinde itirazı incelediği görülmektedir. Daha sonra itirazın incelenmesi amacıyla dosyanın başka bir ilde bulunan Siirt Sulh Ceza Hâkimliğine gönderildiği ve Hâkimliğin de 14 gün gibi bir sürede kararını verdiği anlaşılmıştır.
113. Başvurucu hakkında Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmanın içinde yirmi bir adet fezleke barındırması yani somut dosyada yirmi bir ayrı soruşturmanın varlığı karşısında dosyanın kapsamı, başvurucunun itirazının değerlendirilmek üzere dosyanın başka bir ilde bulunan Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmiş olması ve somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında başvurucunun tutukluluğa yönelik itirazı hakkında makul bir süre içinde karar verildiği değerlendirilmiş ve itiraz aşamasında geçen sürenin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı sonucuna varılmıştır.
114. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
B. İfade Özgürlüğü ile Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
115. Başvurucu; tutuklamaya dayanak oluşturan ve fezlekelerde belirtilen konuşma ve açıklamalarının ifade özgürlüğünün koruması altında olduğunu, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olarak Hükûmete ve onun siyasetinin ürünü olan uygulamalara yönelik siyasal söylem ve eleştirilerinin ifade özgürlüğü kapsamında en üst seviyede korunması gerekirken suçlamaya ve dolayısıyla tutuklamaya konu edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre mensubu olduğu siyasi partinin geniş bir seçmen kitlesine sahip olduğu yerlerde o bölgenin sorunlarını tartışmaya açması ve süregelen (silahlı) çatışmalarla ilgili olarak iktidarı güçlü bir şekilde eleştirmesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Başvurucu sonuç olarak ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
116. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
117. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 54-92). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş, §§ 199-201; Gülser Yıldırım (2),§§ 185-187).
118. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğa yönelik itirazın kısa süre içinde incelenmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.