TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURSEL AYDOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/35718)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Nursel
AYDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Sinem
COŞKUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, milletvekili hakkında uygulanan yakalama, gözaltına
alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması ve tutukluluğa itirazının gecikmeli olarak karara bağlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ile güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların
ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması,
tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi
nedenleriyle ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri, bölücü amaçları dolayısıyla
anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal
emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak
bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati
sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik
açılım süreci, çözüm süreci
ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi
gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden
itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde
azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden
artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim
olayları ve hendek olayları
olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27).
8. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından Şırnak il merkezi
ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde; Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde;
Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde; Mardin'in Dargeçit, Nusaybin
ve Derik ilçelerinde; Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler
kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar
yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet
sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere
giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin
kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini
sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir.
Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik
görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı madde imha edilmiştir
(Gülser Yıldırım (2), §§ 28-33).
9. PKK 2016 yılında, başvurucunun seçim bölgesi olan
Diyarbakır'da çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirmiş olup bu saldırılarda
çoğunluğu güvenlik görevlisi olmak üzere onlarca kişi hayatını kaybetmiş,
yüzlerce güvenlik görevlisi ve sivil vatandaş yaralanmıştır(Ayrıntılar
için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 19-33).
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
10. Başvurucu 12/6/2011 tarihinde bağımsız olarak (Daha sonra
Barış ve Demokrasi Partisine -BDP- katılmıştır.) 7/6/2015 ve 1/11/2015
tarihlerinde ise Halkların Demokratik Partisinden (HDP) Diyarbakır milletvekili
seçilmiştir. Başvurucunun 9/5/2017 tarihinde, kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunması
nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından milletvekilliği
düşürülmüştür.
11. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı dönemde
işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak farklı Cumhuriyet
başsavcılıklarınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
"Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili,
Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve
yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip
olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyleilgili
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından tutuklama tedbirinin uygulandığı
soruşturmaya konu eylemler yönünden yirmi bir ayrı fezleke düzenlenmiş ve
TBMM'ye sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne
gönderilmiştir.
12. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin
olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. PKK silahlı terör örgütünün güdümünde olan basın ve yayın
organlarınca yapılan çağrılar üzerine 5/10/2011 tarihinde gerçekleştirilen bir
yürüyüş ve basın açıklamasına başvurucunun bilerek ve isteyerek katıldığı ifade
edilmiştir. Düzenlenen bu yürüyüş ve basın açıklaması sırasında PKK terör
örgütünü simgeleyen flamalar ile Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı,
Abdullah Öcalan'ı övücü sloganların atıldığı ve tedbir alan güvenlik güçlerine
yönelik birtakım gruplar tarafından taşlı saldırılarda bulunulduğu tespitine
yer verilmiştir. Bu nedenlerle başvurucunun 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırı davrandığı, örgüt üyesi
olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği ileri sürülmüştür.
ii. PKK silahlı terör örgütünün güdümünde olan basın ve yayın
organlarınca yapılan çağrılar üzerine 21/8/2011 tarihinde gerçekleştirilen bir
yürüyüş ve basın açıklamasına başvurucunun bilerek ve isteyerek katıldığı ve bu
yürüyüş sırasında toplanan kalabalığa hitaben bir konuşma yaptığı ifade
edilmiştir. Düzenlenen bu yürüyüş ve basın açıklaması sırasında PKK terör
örgütünü simgeleyen flamalar ile Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı,
Abdullah Öcalan'ı övücü sloganların atıldığı tespitine yer verilmiştir. Bu
nedenlerle başvurucunun 2911 sayılı Kanun'a aykırı davrandığı, terör örgütünün
propagandasını yaptığı ve örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç
işlediği ileri sürülmüştür.
iii. Başvurucunun 4/1/2012 tarihinde Demokratik Özgür Kadın
Hareketi (DÖKH) organizesinde BDP Diyarbakır Bağlar ilçe binası önünden
Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu önüne kadar "Öcalan’a özgürlük" sloganı ile
düzenlenen yürüyüş ve basın açıklamasında yer aldığı, bu yürüyüş sırasında
kalabalığa hitaben bir konuşma yaptığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu yürüyüş
ve basın açıklamasına etkin bir katılım göstermesi, PKK terör örgütünün
faaliyetlerini övüp amaçlarının meşru olduğunu belirten açıklamalar yapması ve
örgüt elebaşı Abdullah Öcalan'ı sahiplenici söylemlerde bulunması karşısında
terör örgütünün propagandasını yaptığı ve örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt
adına suç işlediği ileri sürülmüştür.
iv. Başvurucunun 14/1/2012 tarihinde Diyarbakır'da PKK terör
örgütünün üst yapılanması olan Kürdistan Toplulukları Birliği/Türkiye
Meclisi-Türkiye Koordinasyonu (KCK/TM)
adı altında faaliyet yürüten terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan
operasyonları protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen bir etkinliğe katıldığı,
burada bir konuşma yaptığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu konuşmasında özetle "... Kürtlerin 30 yıldan beri sürdürerek bu güne getirdiği mücadelesini tasfiye etmek istiyor ... 15
Ağustos 1984'te 12 Eylülün ağır koşullarında neredeyse bir yaprak bile
kımıldamadığı bir dönemde kürt halkının yiğit
evlatları, onurlu evlatları 15 ağustosta direniş başlattılar Siz AKP hükümeti
böylesine şanlı bir direnişin sahibi olan Kürt halkına geri adım attıramazsınız,
sindiremezsiniz ve bu halk 30 yıldır sinmedi, geri adım atmadı. Bundan sonradaalanlarda meydanlarda yaşama dair neresi varsa heryerde direnmeye ve mücadaleyi
zaferle taçlandırıncaya kadar bu yolda yürümeye devam edecektir. Sizde bunu
bilin diyoruz. Bilin ona göre tavır alın..." şeklinde
beyanlarda bulunarak terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
v. BDP Cizre İlçe Teşkilatı tarafından moral ve halkla buluşma
şöleni adı altında BDP Cizre ilçe binası önünde 28/1/2012 tarihinde düzenlenen
bir miting sırasında PKK terör örgütünü simgeleyen flamalar ile terör örgütü
üyelerinin ve Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, Abdullah Öcalan'ı
övücü sloganların atıldığı, başvurucunun da burada bir konuşma yaptığı
belirtilmiştir. Başvurucunun bu konuşmasında "Bütün
bunların bir bileşkesi var, o da en son noktadadır, yaniimralıda
sayın Öcalan'a uygulanan tecrittir, tam altı ayının doldurdu yedinci ayınagiriyor, halen imralıdaçeşitlibahanelerle
hani geçen Adalet Bakanıtelevizyondaçıktıyaartık insanlaradiyemiyoruz denizdedalga
var, poster bozuk, gemi bozuk bunlar artık bunlar inandırıcı değil, biz sizi
göndermeyiz, ha işte böyledoğrusöyleyin, biryasa çıkartarak bu tecriti
hukuksal diyorlar, böylebir çabaları amabizdekendilerine söylüyoruz, bunamüsaade
etmeyeceğiz baharın ne getireceği ne götüreceği bilinmez diyoruz o yüzden eğer
bu baharda bütün Türkiye halkları gerçekten mutlu yaşamak istiyorsa, çatışmasız
bir baharagirmek istiyorsaMeclise
getirmeyeçalıştığınız bu kanun tasarısının asla ve
asla Genel Kuruluna getirmeyin diyoruz, çünkü getirmeniz durumunda yani imralıya yönelik tecrite hukuksal
bir kılıf bulmanız durumunda inanmalısınız ki bu baharda çok kötü geçecek, çok
çatışma geçecek, ölen ve yaşamını yitiren sadece Kürt gençleri olmayacak, Türkiye
gençleri Türkiyegençleri Türkiye Halklarının emekçi
çocukları da bubahardabu iç çatışmalardayaşamınıyitirecek,
biz bukaygıyı taşıyan, kadınlar olarak diyoruzki AKP hükümetine bizim kaygılarımızı sizde taşıyın sizlereyaptığımız bu uyarılarılütfen
kale alın, alın kiartık bu ülkenin çocukları kesinlikleayrım yapmaksızın söylüyorum, Kürt, Türk
çocukları, lazı, Çerkezi
artık bu ülkedeKürt sorunun çözümsüzlüğü nedeniyle
tek bir kişi dahi yaşamınıyitirmesin, Sayın Öcalan'a yönelik AKP iktidarının bu
tutumunu bir kez daha şiddetle kınıyoruz" şeklinde sözler
söyleyerek terör örgütünün propagandasını yaptığı ve 2911 sayılı Kanun'a aykırı
davrandığı ileri sürülmüştür. Bu konuşmanın akabinde miting alanında toplanan
bir grup çocuk, alanı görüntüleyen mobese kamerasını
ve güvenlik için konuşlanmış olan güvenlik güçlerine ait araçları taşlamış;
yine bir grup çocuk İdil Caddesi'ni trafiğe kapatmış ve etrafa saldırmışlardır.
vi. 29/1/2012 tarihinde Diyarbakır'ın İstasyon Meydanı'nda
Diyarbakır Valiliğinin düzenlenmek istenen bir mitinge izin vermemesini
protesto etmek amacıyla BDP Diyarbakır İl Başkanlığı organizesinde basın
açıklaması adı altında bir etkinlik düzenlendiği, düzenlenen etkinlik sırasında
toplanan kalabalık tarafından "Biji Serok Apo
(Yaşasın Başkan Apo), Öcalan Öcalan,
Direne Direne Kazanacağız" vb. şeklinde sloganların atıldığı,
başvurucunun da bu etkinliğe katılarak bir konuşma yaptığı, başvurucunu
konuşmasında özetle "...Diyarbakır
Valiliği direnişin kalesi olan Amed'in
[Diyarbakır] kalesini yıkmak istiyor. Sizin
gücünüz Amed'in kalesini yıkmaya yetmez. Amed Valisine sesleniyorum; dünyada nerede olursa olsun,
her zaman direnenler ve mücadele edenler kazanmıştır. Emniyete, Valiliğe olan
başvuruda Tecrite Hayır Siyasi Soykırıma Son adı
altında başvuru yaptık, bize içerisinde tecrit geçen bir çağrı olmaz dediler.
Sayın Öcalan'ı İmralı'da tek kişilik cezaevine koyacaksın, altı ay boyunca
kimseyle görüşmeyeceksin, bu suçu işleyeceksin, sonra tecridi kabul
etmeyeceksin. AKP hükümeti Erdoğan Suriye'ye Beşar
Esat'a akıl vermeye çalışıyor. Beşar Esat'a diyor ki
halkının taleplerini yerine getirmeyen lider gider. Siz onu bırakın Kürt
Halkının taleplerine bakın. Kürtler 15-20 milyon nüfusuyla isteklerini dile
getirmeye çalışıyor. Sayın Öcalan kürt özgürlük
mücadelesini, önderliğini yapıyor, Öcalan'sız bir
çözüme ulaşmak bu sorunun uzun yıllar sormesini [sürmesini] istiyorum demektir. Hepimizi zor günler bekliyor.
Kürt halkı 17 bin faili meçhul ve birçok bedel ödeyerek Kürdistan coğrafyasının
her yerinden kemik çıktığı böyle bir anda size çözüm elini uzatıyoruz. Asla bu
mücadeleyi bırakmayız. Bu yolun yolcuları asla bu yoldan dönmeyeceklerdir.
Direnişe devam..." şeklinde beyanlarda bulunarak terör
örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
vii. 4/3/2012 tarihinde Diyarbakır'ın İstasyon Meydanı'nda 8 MartDünya Kadınlar Günü
amacıyla gerçekleştirilen bir miting sırasında platform olarak kullanılan BDP'ye ait bir otobüsten ses yükseltici aletler
aracılığıyla toplanan kalabalığa hitaben içeriği itibarıyla PKK terör örgütünün
propagandasını oluşturan "Ape Me, Biji Kürdistan, Ey Şoreşgeri Kürdistan (Ey Kürdistan Devrimcisi), Zap Zap Zape,
PKK Ne (PKK'lıdır),Keça Kürda
(Kürt Kızı)" gibiKürtçe şarkıların çalındığı, terör örgütü elebaşısı Öcalan'ın poster ve terör örgütünü simgeleyen bez
parçalarının açılıp terör örgütü lehine sloganların atıldığı, başvurucunun da
bu mitinge katılarak toplanan kalabalığa hitaben bir konuşma yaptığı
belirtilmiştir. Başvurucunun bu konuşmasında özetle "...Biz bugün kürt sorunun çözümü için
en önemli tek aktör olarak gördümüz Sayın Öcalan'a
özgürlük istemek için alanlardayız. Özgürlük talep etmek için
alanlardayız...Kürt kadınları bu güçlerini dünyadaki devrimci kadın önderlerden
alıyorlar ve elbette ki kürt kadınları bu gücünü beritanlardan, zilanlardan,
semalardan, Zekiye Alkan'lardan alıyorlar. Bütün
kadın özgürlük mücadelesinde yaşamlarını yitiren bütün kadın arkadaşlarımın,
kadın yoldaşlarımın anıları ve mücadeleleri önünde bir kez daha saygıyla
eğiliyorum. Evet selam olsun direnen kadınlara, selam olsun kadın özgürlük
mücadelesinde yaşamını yitirenlere...An azadi An Azadi diyoruz..." şeklinde beyanlarda bulunarak terör örgütünün propagandasını
yaptığı ileri sürülmüştür.
viii. 8/3/2012 günü Elazığ'da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlaması adı
altında yapılan bir toplantıya başvurucunun da katılarak bir konuşma yaptığı
ifade edilmiştir. Bu konuşmada başvurucunun "Savaşan
güçler kimse masaya oturacak güçlerde onlardır. Savaşan güçler kimdir PKK'dir
ve Devlettir. PKK adına PKK adına masaya oturacak kimdir PKK'nin lideri
Öcalan'dır. Öcalan tabiki sadace
PKK lideri değildir, aynı zamanda 3.5 milyon insanın ben önderim ve liderim
olarak görüyorum benim haklarımı savunmak üzere,kürtlerin
haklarını savunmak üzere her türlü yetkimi kendisine veriyorum dediği bir
şahsiyettir, bir kayserdir kendisiyle masanın, masanın elbette ki bir tarafına
sayın Öcalan olacaktır bir tarafında da Devlet olacaktır ve aslında bu bizim
söylediğimiz yeni bir şey değildir, devlet zaten bunun bilincindedir, farkındadır.
Onun içindir ki bir yıldan beri bu masa kurulmuştur, bu masanın bir tarafından
Devlet vardır, bir tarafında Öcalan vardır. Şimdi biz diyoruz ki yaptığınız
doğruydu, bir yıldan beri yaptığınız doğruydu, yanlış olan şey şimdiki
yaptığınızdır yani bu görüşmeleri kesmenizdir, şimdi yapmanız gereken şeybu masanın etrafında tekrardan oturmak, müzakerelere
başlamak ve kürt sorununu çözmektir." şeklinde
ifadeler kullanarak suçu ve suçluyu övdüğü ileri sürülmüştür.
ix. PKK silahlı terör örgütünün güdümünde olan basın ve yayın
organlarınca yapılan çağrılar üzerine 18/3/2012 tarihinde; Diyarbakır Valiliği
tarafından yasaklanmasına rağmen gerçekleştirilen bir yürüyüş ve basın
açıklamasına başvurucunun bilerek ve isteyerek katıldığı, güvenlik güçlerinin ihtarlarının
ve zor kullanmasının ardından dağılmayıp direndiği, BDP seçim otobüsü üzerine
çıkıp örgüt propagandası olabilecek tarzda zafer işareti yaptığı ifade
edilmiştir. Düzenlenen bu yürüyüş sırasında PKK terör örgütünü simgeleyen
flamalar ile Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, PKK terör örgütünü ve
Abdullah Öcalan'ı övücü sloganların atıldığı tespitine yer verilmiştir. Bu
nedenlerle başvurucunun2911 sayılı Kanun'a aykırı davrandığı ve örgüt üyesi
olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği ileri sürülmüştür.
x. Siirt'te 21/3/2012 tarihinde Nevruz kutlaması adı altında bir
etkinlik düzenlendiği, başvurucunun da bu etkinlik sırasında toplanan
kalabalığa hitaben bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Başvurucunun
konuşmasında "... Mazlum Doğan'ın dediği
gibi 'Direnmek Yaşamaktır' diyerek, direnmenin, direnişin öncülüğünü yapan genç
arkadaşlar... Tunus'ta, Libya'da, Yemen'de direnen arapların
ve elbette ki otuz (30) yıldan beri özgürlük mücadelesi veren kürtlerin direniş bayramıdır... Kendi ülkenizde ayağı
kalkan, direnen, özgürlüğünü isteyen, kimliğini isteyen, anadilini isteyen kürt halkına bir selam göndereceksiniz, onun mücadelesini
selamlayacaksınız... Sizin böyle bir gücünüz yok, PKK'yi imha edemezsiniz,
tasfiye edemezsiniz, bu bir realitedir. Bu bir gerçekliktir. Çünkü PKK sadece
dağda Onbingerillayla sınırlı bir hareket değildir. Bu gün PKK alanlarda, meydanlarda, milyonlarca kişidir
artık... Sayın Öcalan özgür olmadan bizim özgürlüğümüz mümkün değildir. Sayın
Öcalan'ın özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür diyor. O nedenle sayın Öcalan özgür
olamadan PKK dağdan inmeden demokratik özgür siyasal yaşama katılmadan tüm
Türkiye'de kürt sorunun çözülmesi mümkün değildir...
Bu inkar, tasfiye, imha politikalarından vazgeçiniz
diyoruz. Ama vazgeçmezseniz bakın demokratik siyasal çözüm önümüzde
istiyorsanız böyle bir çözüm her an gerçekleşebilir ama istemiyorsanız da ben
bugün özgürlük özgürlük diye haykıran kürt halkının önünde şunu ifade etmek isterim ki eğer
özgürlüğün önünü açmazsanız kürt halkı bu zamana kadar
otuz (30) yıldır nasıl direndiyse ödediği bunca bedellerden sonra direnmeye
devam edecektir, bunun böyle bilinmesi gerekir... Ve hep bir ağızdan hep bir
ağızdan bir kez daha bu yoldan dönüş yok, özgürlük yolundan dönüş yok,
mücadeleye devam an azadi an azadi
(Ya Özgürlük Ya Özgürlük) diyorum..." şeklinde ifadeler
kullanarak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xi. Batman BDP il binasında, Abdullah Öcalan'ın özgür
bırakılması adı altında 14 Temmuz günü Diyarbakır'da yapılan ve sokak
eylemlerine dönüşen yasaklanmış olan bir mitinge Batman'dan katılımın
sağlanması için 29/6/2012 tarihinde bir organizasyon yapıldığı; bu
organizasyonda başvurucunun da bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Bu
konuşmada başvurucunun "...Bu son
dönemde görkemli bir miting yaparak Kürt sorunun çözümünde eğer niyetimiz varsa
gerçekçi samimi niyetimiz varsa o zaman yapmamız gereken şey sayın Öcalan'ın
tecridine son verip derhal diyalog ve müzakere sürecini başlatmalıdır. Bir
yerden başlamak bununla birlikte sayın Öcalan'ın kendisinin de tanımladığı gibi
sağlık, güvenlik ve hareket etme koşullarının sağlanması diyalog ve müzakerenin
böylesine bir ortamda sürdürülmesi ve elbette ki bu sürecin sonunda da bizim
talebimiz çözüm ile birlikte sayın Öcalan'ın özgürlüğünün sağlanmasıdır.
...Kürt halkının kendisine Önder ve lider olarak tanımladığı sayın Öcalan
özgürlüğüne kavuşmadan sayın Öcalan gelip Kürt halkının içerisine karışmadan
demokratik siyasal yaşama kavuşmadan bu meselenin çözümü mümkün değildir diyeceğiz.
Esas vermek istediğimiz mesaj budur..." şeklinde ifadeler
kullanarak 2911 sayılı Kanun'a aykırı davrandığı, PKK terör örgütünün
propagandasını yaptığı ve örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç
işlediği ileri sürülmüştür.
xii. 7/8/2012 tarihinde BDP organizesinde Şanlıurfa'nın
Viranşehir ilçesinde düzenlenen bir sanat etkinliğine başvurucunun da katılarak
bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Bu konuşmada başvurucunun "Halkımızı direniş ruhuyla selamlıyorum. Bizleri
bugünlere getiren özgür var olma mücadalesinde
yaşamını yitiren özgürlük ve demokrasi şehitlerimizi saygıyla anıyor ve
eğiliyorum. Roje ve Kürdistan halkına selam olsun.
Başbakan bizler için PKK terör örgütü diyemiyorlar diye hitap ediyor, evet
diyemiyoruz terör örgütü değildir, çünkü Kürt'lerin
kimliğini demokratik yollardan elde edemediği için silahla dağa çıkmış Kürt
kimliğini kabul ettirmeye çalışan Gerilla örgütüdür." şeklinde
açıklamalar yaparak terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xiii. 15/8/2012 tarihinde BDP organizesinde hem 15 Ağustos'un
tarihi önemi ve Azadiya Welat'ın
(Vatanın Özgürlüğü) kuruluş yıl dönümü hem de Suriye Kürtlerini selamlama adına
Diyarbakır'da düzenlenen ve PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen bir
etkinliğe başvurucunun da katıldığı, burada bir konuşma yaptığı ifade
edilmiştir. Başvurucunun bu konuşmasında toplanan kalabalığa hitaben özetle "...İşte bu armağan bu hediye siz değerli Kürt
halkına verildiyse bunu işte sahnemizin arkasındaki resimlerini gördüğümüz
özgür basın şehitlerine, özgürlük mücadelesi, demokrası
mücadelesi veren şehitleremize borçluyuz... Hep
birlikte özgürlük yolunda adım adım ilerleyen, özgürlük devrimini
gerçekleştiren Roja ve Kürdistan halkını
selamlıyorum, hepsini kutluyorum. Ve yine değerli arkadaşlar bugün 15 Ağustos.
Kürt halkı için direniş bayramı. Hepinizin direniş bayramını da kutluyorum...
15 Ağustos bundan 28 yıl önce PKK'nın Şemdinli'de ve Eruh'ta silahlı mücadeleye
başladığı günün adı değerli arkadaşlar. Tarihçiler bugünü yani PKK'nın silahlı
mücadeleye başladığı bugünü, bu yılı Kürt yılı olarak ilan ediyorlar. Kürtlerin
yılı olarak tanımlıyorlar. Evet bizce de doğrudur 1984 yılı Kürt yılıdır. Niçin
Kürtlerin yılıdır. Çünkü 1984'te özgür yaşamak istiyoruz, artık kimliksiz
yaşamak istemiyoruz, bu lanetli yaşama hayır diyoruz diyen gençlerin
örgütlenerek bu sisteme, bu devlete karşı isyan ettiği günün adıdır... Kürt
devriminin efsanevi komutanı da Mahsun Korkmaz[PKK
terör örgütünün ilk komutanı olduğu iddia edilen kişi]'dır. Ben burada sizinle
birlikte hep birlikte halkının özgürlük mücadelesinie
katılan Che Guavere'ları, Diap'ları,
AGİT'leri, Mazlumları selamlıyorum... Ve şunu ifade etmek isterim ki bu gün artık geldiğimiz noktada Kürt halkı adım adım artık
özgürlüğüne yaklaşıyor. Sadece ülkemizde değil Roja
ve Kürdistan'da diğer parçalarda yaşayan Kürtler hepsi 30 yıllık mücadelenin
artık meyvelerini topluyorlar... Sayın Öcalan bu ülkede kurulacak barış
masasının bir tarafına mutlaka oturacak. Ve ancak bu ülkede çözüm eğer
gelecekse Sayın Öcalan'la birlikte gelecek. Bunun dışında bir çözüm
yok..." şeklinde beyanlarda bulunarak terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xiv. PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen PYD ve YPG
tarafından ilan edildiği iddia edilen Batı Kürdistan devriminin yıl dönümü
münasebetiyle "Şenlik"
adı altında Nusaybin ilçe merkezinde bulunan Mitanni
Kültür Merkezi'nde 21/7/2013 tarihinde bir etkinlik düzenlendiği, bu etkinlik
sırasında topluluk içinde yer alan bir grup tarafından PKK terör örgütünü
simgeleyen flamalar ile Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, terör
örgütünün sözde şehitleri için saygı duruşunda bulunulduğu ve marşlarının
okunduğu, başvurucunun da etkinlik sırasında toplanan kalabalığa hitaben bir konuşma
yaptığı ifade edilmiştir. Başvurucunun konuşmasında "Evet değerli arkadaşlar, işte rojavadaki
Kürt halkının bir araya gelerek, örgütlenerek, halk meclislerini kurarak, sokak
meclislerini kurarak, mahalle meclislerini kurarak gerçekleştirdiği bu devrim,
şimdi ülke içinde ve ülke dışındaki güçler tarafından tehdit altındadır, hem
ülke içindeki bazı güçler hem ülke dışındaki bazı güçler rojava
devrimini, rojava devrimini değerli arkadaşlar bozmak
istiyorlar, başarısız kılmak istiyorlar, biz buradan AKP hükümetine seslenmek
istiyoruz rojava devrimi sizin bildiğiniz gibi bir
devrim değildir, yüz binlerce insanın katıldığı, evet genciyle yaşlısıyla
çocuğuyla emeklisiyle işçisiyle yüz binlerce insanın katıldığı bir halk
devrimidir. Gerçek bir halk devrimidir. Hiç bir güç
dünyadaki hiç bir güç böyle bir halk devrimini başarısızlığa uğratamaz değerli
arkadaşlar, o nedenle AKP hükümeti artık kürt
karşıtlığını bırakmalıdır. Hele hele kendi ülkesindeki kürtlerle
barışmak isterken, kendi ülkesindeki kürtlerle demokratik
çözüm için, barış için imralıda kürt
halk önderi sayın öcalanlamasaya oturmuşken artık
kendi ülkesi dışında kürtlerle uğraşmayı
bırakmalıdır. Bu politikadan ne AKP'ye hayır gelir, ne
de Türkiye'nin yararınadır arkadaşlar, bakın, Dışişleri Bakanı
diyor ki rojavada devrim oldu bunu kabul ediyoruz,
ama devrim sonrası eğer PYD kalkar demokratik özerkliği ilan ederse biz oraya
müdahale ederiz diyor, yani açıktan bir tehdit var arkadaşlar (grubun
yuhaladığı) şimdi ben gerçekten sormak istiyorum. Açıkça sormak istiyorum. Rojava kürtlerinin özgürlüklerindenrojavadaki kürtlerin
demokratik özerkliği ilanında Türkiye'nin ne zararı var. Gerçekten sormak
istiyorum. Rojavadaki kürtler
demokratik özerkliği ilan ederse Türkiye bundan ne kadar zarar görür. Görmez
arkadaşlar, olsa olsa yarar görecektir. Evet demokratik özerkliğin ilanıyla
kapılar açılacaktır. Kardeş halklar birbiriyle buluşacaktır. Ekonomi
canlanacaktır. Ticaret canlanacaktır. Kazanan halklar olacaktır. Kazanan
aslında Türkiye'nin kendisi olacaktır. O nedenle AKP hükümeti artık bu tehdit
politikalarından vazgeçmelidir, vazgeçmek zorundadır. (grubun
alkışladığı) Çünkü rojavaya yapılacak bir müdahaleyi kürt halkı, dört bir parça kürdistanda
yaşayan kürt halkı aynen kendisine yapılmış
sayacaktır. Çünkü rojava devrimi kürtler
için çok önemlidir. Dört bir parça kürdistanda
yaşayan kürtler ortadoğuda
yaşayan ezilmiş halklar için rojava devrimi bir
heyecan yaratmaktadır, bir umut yaratmaktadır, bir güven yaratmaktadır değerli
arkadaşlar. O nedenle AKP hükümeti ayağını denk atmalıdır. Eğer söylediği gibi
bir müdahale yapacak olursa tabi şuanda bilmiyoruz.
PYD özerklik ilan eder mi etmez mi ama dışişleri bakanının söylemleri üzerinden
konuşuyorum. Eğer özerkliği ilan ederler Türkiye'nin de bir müdahalesi olursa
bu müdahaleyi hiç bir kürt
asla asla kabul etmeyecektir. Rojava
devriminin yenilmesine, bitirilmesine, başarısızlığına asla müsaade
edilmeyecektir değerli arkadaşlar. AKP'nin bunu bilmesi lazım AKP'nin bunun ...
Çıkartması lazım, ona göre artık kürt karşıtlığından,
kürt düşmanlığından diyeceğim vazgeçmesi gerekir.
Hele hele kürt sorunu çözüm aşamasına gelmişken artık
böyle bir politikaya ihtiyaç yoktur, böyle bir politikanın gereği de yoktur, değerliarkadaşlar şimdi rojavada
o gelişmeler olurken " şeklinde ifadeler kullanarak terör örgütünün
propagandasını yaptığı, suç ve suçluyu övdüğü ve halkı kin ve düşmanlığa alenen
tahrik ettiği ileri sürülmüştür.
xv. Diyarbakır'ın Lice ilçesi Ziyaret köyü Fis
Ovası mevkiinde 27/11/2013 tarihinde PKK terör örgütünün 27/11/1978 tarihinde
sözde kuruluşunun yıl dönümü münasebetiyle BDP Diyarbakır İl Başkanlığı
organizesinde "Demokratik Kurtuluş,
Özgür Yaşam, Diriliş Bayramı" adı altında bir etkinlik
düzenlendiği, düzenlenen etkinliğe başvurucunun da katılarak toplanan kalabalığa
hitaben konuşma yaptığı ve konuşmasında özetle "35
yıldır görkemli mücadelesi ile bu topraklarda tarihlerini yeniden yazanlar
merhaba, merhaba özgür kadınlar, merhaba özgür gençler, merhaba özgür Kürtler
hepinizi en içten duygularımla saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Hepinizin
direniş bayramı özgürlük bayramı kutlu olsun ve yine Kürt halkının bütün
kazanımlarının mimarı Kürt halkının önderi ve lideri bize diriliş bayramını
armağan eden sayın Öcalan’ı da buradan hep birlikte selamlıyoruz. Diriliş bayramını
kutluyoruz.
Değerli Amed’liler
35 yıl önce Kürtler yoktu. 35 yıl önce Kürtlerin kimliği, dili inkâr
ediliyordu, bu ülkede Kürtler korkunç bir asimilasyon politikasına tabi
tutulmuştur. Bu ülkede Kürtler onursuz yaşamaya, kimliksiz yaşamaya mahkûm edilmiştir.
35 yıl önce bu ülkede köle Kürtler vardı, ama şimdi 35 yıl sonra kimliğine,
diline, onuruna sahip çıkan onurlu Kürtler var. Artık görkemli bir mücadele
sürdüren özgür Kürtler var. Demokratik özgür bir yaşamı inşa eden özgür Kürtler
var artık bu ülkede, elbette ki köle Kürtlükten özgür Kürtlüğe geçiş kolay
olmadı. İşte hemen yanı başımızdaki bu dağlarda Kürt halkının en değerli
evlatları özgür bir kimlik için, dili için canlarını verdiler. Ben bir kez daha
bütün devrim şehitlerini, bütün özgürlük şehitlerini saygıyla minnetle şükranla
anıyorum hepsinin önünde, anıları önünde yaşamları önünde saygıyla eğiliyorum.
Biz biliyoruz ki eğer onlar fedakarca canlarını seve
seve bu mücadele için, özgür bir yaşam için, özgür bir Kürt için vermeselerdi
işte bu gün burada bu koşullarda olmayacaktır değerli arkadaşlar ne
kazandıysak, hangi noktaya geldiysek bu uğurda yaşamlarını yitirenler
sayesindedir. Yaşamlarımız boyunca hiçbirini asla ve asla unutmayacağız.
Unutmak demek insanlık değerlerinden uzaklaşmak demektir. Hiçbir zaman insan
olmaktan insanlık değerlerinden mahrum olmayacağız değerli arkadaşlar, Evet
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte hepinizin bildiği gibi bu ülkede inkar ve
asimilasyon politikasına başvuruldu değerli arkadaşlar, işte Cumhuriyetin kuruluşundan
hemen sonra kendilerini Cumhuriyetin kuruluşunda göremeyenler bir isyan
hareketine kalkıştırlar bu ülkede 1924 anayasasıyla teklik zihniyetine karşı
mücadele eden Şeyh Sait 1925’te ilk isyanı başlattı değerli arkadaşlar ve daha
sonra bu ülkede irili ufaklı tam 28 isyan yaşandı. İşte bugün bu topraklarda
hemen yanı başımızdaki evde 22 Kürt ve Türk gencinin birlikte bir araya gelerek
başlattığı isyan 29’uncu isyan PKK isyanıdır ve bize göre değerli arkadaşlar bu
isyan son isyandır. İşte bu isyanı şimdiye kadar ve halen bu isyanı
başlatanlara terörist bu isyanın örgütüne de terörist örgüt diyorlar ben sormak
istiyorum terörist nedir? Terörizm nedir? Bilmek isteyenler öğrenmek isteyenler
açsınlar literatürlere lügatlara baksınlar o zaman
teröristin, terörizmin ne olduğunu anlarlar. PKK hareketi bir isyan
hareketidir. PKK hareketi dili, kimliği yok edilen, yok sayılan bir halkın
isyanıdır değerli arkadaşlar ve değerli arkadaşlar isyan etmek direnmek uluslar arası sözleşmeye göre bir haktır değerli arkadaşlar
birleşmiş milletler yasalarına göre eğer bir halkın dili inkar ediliyorsa
kimliği inkar ediliyorsa asimilasyona tabi tutuluyorsa o halkın dünyanın
neresinde olursa olsun isyan etme hakkı vardır direnme hakkı vardır işte
Kürtler bu hakkı kullanmışlardır. Direnme hakkını kullanmışlardır. İsyan etme
hakkını kullanmışlardır. İşte bu gün İmralı'da Türkiye
Cumhuriyeti Devleti bu isyan hakkını kullanan bu direnme hakkını kullanan Kürt
halkının önderi ve lideri sayın Öcalan’la masaya oturmuştur. Direnme hakkını, isyan
hakkını kullandığı için oturmuştur değerli arkadaşlar. İşte bu
gün artık 35 yıllık görkemli mücadeleden sonra kürt
sorununun çözümünden barışından bahsediyoruz önemli bir aşamaya da geldik.
Değerli arkadaşlar şimdi Kürt halkının talepleri var bu talepler bellidir. Kürt
halkı kimliğini dilini kültürünü istiyor, Kürt halkı bu topraklarda kendi
kendini yönetmek istiyor. bunlar sağlanmadığı müddetçe
bu mücadele inanın ki devam eder Kürt halkı elbette ki bütün kazanımların
mimarı olan önderim liderim dediği sayın Öcalan’ın özgürlüğünü istiyor. Elbette
ki Kürt Halkı özgürlük dağlarında halkının özgürlüğü için mücadele eden
çocuklarının demektik[demokratik] siyasal
yaşama dönmesini istiyor bütün bunlar gerçekleşmeden Kürt sorunu çözülemez
değerli arkadaşlar, bütün bunların AKP hükümeti artık bilincinde olması lazım
artık AKP hükümeti bu halkın direnişini bu halkın mücadelesini bu halkın bu
mücadele nedeniyle kimliklerini kaybettiklerini görmesi ona göre müzakere
masasından Kürt Halkının kazanımlarıyla çıkması için çaba sarf etmelidir. Bunu
kendisi için yapabilir tabi ki ama esasen Kürt Halkı için ve Türkiye Halkları
için Türkiye'nin demokratik geleceği için yapmalıdır. Çünkü herkes şunu çok iyi
bilmeli ki Türkiye'de Kürt sorunu çözülmeden Türkiye'de Kürtler özgür olmadan
bu ülkede diğer hakların[halkların]
özgür olması mümkün değildir. Bu ülkeye demokrasinin gelmesi mümkün değildir.
Bu ülkenin demokratikleşmesi mümkün değildir. Evet değerli arkadaşlar hemen
yanı başımızda da Rojava'da da bir devrim yaşanıyor
burada hep birlikte Rojavadaki devrimi özgürlük
devrimini direnenleri selamlıyoruz. YPG'yi
selamlıyoruz. PYD'yi selamlıyoruz sizinle
birlikteyiz, yanınızdayız sizin mücadeleniz bizim mücadelemizdir. sizin mücadelenizi engellemek isteyenler YPG'nin
PYD'nin Rojavadaki Kürt
halkının devrimini tasfiye etmek isteyenler başaramayacaklar. AKP'ye
sesleniyorum başaramayacaksınız çünkü artık Kürt halkı ulusal birliğe doğru
adım adım ilerliyor. Rojava'daki devrim bizim
devrimimizdir. Bizim devrimimiz Rojavadaki devrimdir.
Kazanımlarımızla birlikte olacaktır. Değerli arkadaşlar, evet 35 yılı görkemli
ve amansız bir mücadele ile Kürt halkı geride bıraktı, 36 ıncı
yıl inanıyorum ki Kürt halkının özgürlüğüne Kürt halkının zaferine giden bir
yıl olacaktır. Ben hepinizi 36 ıncı yılda başarıya
zafere kilitlenmeye davet ediyorum hep birlikte bir yıl içerisinde 36 ıncı yılda Amed'de Dağkapı meydanında Kürt halkının özgürlüğünü Kürt halkının
önderinin özgürlüğünü Kürt halkının en değerli varlıklarının gerillaların Amed de hep birlikte bir arada özgürlük şarkıları
söyleyeceğine olan inancımı bir kez daha belirtiyorum. Hepinize başarılar
diliyorum yola devam diyorum, mücadeleye devam direnişe devam diyorum sağ olun
var olun." şeklinde beyanlarda bulunarak terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xvi. Türkiye'nin birçok yerinde PKK tarafından öz yönetim adı altında özerklik ilan
edildiği ve hendek olaylarının yaşandığı (bkz. §§ 7, 8) bir dönemde;
- Diyarbakır'ın Sur ilçesinde güvenlik güçlerince yürütülen
operasyonları protesto etmek amacıyla Diyarbakır'ın Kayapınar
ilçesinde 2/2/2016 tarihinde Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve HDP
organizesinde toplanan gruplar tarafından basın açıklaması ve oturma eyleminin
gerçekleştirildiği, bu eyleme katılan grup tarafından "Direne Direne Kazanacağız, Biji Berxwadane Suri (Yaşasın Sur
Direnişi), Biji Berxwadane Ciziri (Yaşasın Cizre Direnişi)" şeklinde
sloganlar atıldığı, "Cizredeki Devlet Terörüne Son, Yaşam Kadın Direnişiyle
Güzel, Sur Onurdur, Sur Namustur, Cizreye Ses Ver, Demokratik
Özerkliği Selamlıyoruz" ibareli dövizlerin açıldığı,
başvurucunun da düzenlenen bu basın açıklamasına katılarak toplanan kalabalığa
hitaben bir konuma yaptığı ifade edilmiştir. Başvurucunun konuşmasında "Değerli basının emekçileri saygı değer Amedliler, bugün Surdaki halkımızın direnişinin 63. günü, Cizrede ki halkımızın direnişinin 52. günü, ben buradan hem
Surda hem Cizre de direnen halkımızı selamlıyorum. Direnişlerinin direnişimiz
olduğunu, her daim onlarla birlikte olduğumuzu ve bu direnişten başarıyla,
zaferle çıkıncaya kadar da direnişi hep birlikte sürdüreceğimizi ifade etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlar, tarihte her zaman ezenler ve ezilenlerin
mücadelesinde, yok sayanların ve yok sayılanların mücadelesinde ne zaman
ezilenler yok sayılanlar bir hak talep etmişse ezenler yok sayanlar zamanı
değil şimdi değil diye ezilenlerin yok sayılanların taleplerini
yanıtlamışlardır. Biz biliyoruz ki şimdi değil zamanı değilin
karşılığı, aslında hiç bir zamandır. Fakat tarihte
derin deneyimlerden geçmiş olan ezilenler yok sayılanlar da zamanı değil, şimdi
değilin karşılığının hiç bir
zaman olduğunu bildikleri için, anladıkları için mücadelelerini direnişlerini
sürdürmüşler ve talep ettiklerini her zaman gecikmeli de olsa tarihte elde
etmişler kazanmışlardır. Bu nedenle bugün Kürt halkının talebi olan özyönetim,
AKP Hükümeti tarafından siyasal iktidar tarafından hiçbir zaman şeklinde
yanıtlanmaktadır. Kürt halkı da hiçbir zaman cümlesinin karşılığında direnişini
mücadelesini yükselterek, en yakın zamanda olmasa bile belli bir zaman dilimi
içerisinde özyönetimi kuracak, kendi kendisini bu topraklarda yönetecektir.
Değerli arkadaşlar, hem Sur'da
hem Cizre de devam eden direnişin ve direniş sonucunda ortaya çıkan tablonun
Türkiye Büyük Millet Meclisinde HDP grubu olarak gündemleştirilmesi
için ve Türkiye kamuoyuna Cizre’de Sur’da neler
yaşandığını anlatabilmek için uzun süredir mücadelemiz sürüyor ve devam ediyor.
Özellikle son bir hafta içerisinde meclis grubunda, Meclis Genel Kurulu'nda,
komisyonlarda Cizre'de bir bodrumda, bir vahşet bodrumunda yaralı yaşamak
durumunda kalan ve yaşamını yitiren yine altı yurttaşımız için hem cenazenin
alınması için hem de yirmi dört yurttaşımızın hastanelere götürülmesi için bir
mücadele yürüttük ve yürüttüğümüz mücadeleden hakikaten tam sonuç alma
aşamasında iken AKP Hükümeti baktı ki Cizre’de yaşananlar Sur'da
yaşananlar Türkiye kamuoyu tarafından mecliste grubumuz aracılığıyla
anlaşılmaya başlandı, bilince çıkarılmaya başlandı. Bu noktada Türkiye
kamuoyundan da bir karşı duruş gelmeye başladı bunun üzerine alelacele meclis
bir hafta tatil edildi. Arkadaşlarımızın mecliste mücadelesi sürüyor. Açlık
grevleri dönüşümlü olarak mecliste devam ediyor yürütüyorlar. Ne yazık ki
yaptığımız bütün görüşmelerden İçişleri Bakanı ile yaptığımız görüşmelerden bir
sonuç alamadık. Halen 24 yaralı vahşet bodrumunda bekliyor, halen bu durumdaki
altı cenazeyi alamamış bir durumdayız. Türk Tabipler Birliği ve SES’in [Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri
Sendikası] organizasyonları çerçevesinde
giden hekimler hem hemşireler yaralıların olduğu bölgeye ulaşamadı. Ancak biz
biliyoruz ki ne yaparlarsa yapsınlar ne tür engeller çıkartırlarsa çıkartsınlar
mutlaka direniş kazanacak direnenler kazanacak bu yolda mücadele edenler
kazanacak en kısa zamanda yaralılarımız alınacak oradaki cenazelerimiz alınacak
onlara layık bir şekilde son yolculuklarına uğurlanacak. Ancak tam bu noktada
AKP hükümetinin gerçekten son derece yalana dayalı kirli bir politika
yürüttüğünü söyleyebiliriz. Cizre’de o vahşet bodrumunda bekleyen 22 yaralının
alınmamasının Türkiye kamuoyunda yarattığı tablo nedeniyle AKP Hükümeti yandaş
basın aracılığıyla inanılmaz bir kirli savaş ve kampanya yürütmeye başladı.
Öyle ki bugün çıkan haberlerde o bodrumda kalanların içerisinde iki PKK kadrosunun
olduğu o nedenle oradan yaralıların alınmadığını ve yine Cizre'de 2 Sırplı
nişancının olduğu, bunların parayla tutulduğu maaşla tutulduğu bir tanesinin
öldürüldüğü diğerinin de sağ yakalandığı vb biçimde
yine aynı şekilde Sur’da bir takım
ülkelerden Rusya'dan ya da dünyanın çeşitli yerlerinden keskin nişancıların
olduğu orada bir faaliyet yürütüldüğü biçiminde haberler yapmakta. Türkiye
kamuoyunun bu anlamda Sur’a, Cizre’ye olan ilgisini
bu biçim yalana dayalı haberlerle etkisiz hale getirmeye çalışmaktadırlar. Ama
geçmiş dönemlerden biliyoruz doksanlı yıllardan biliyoruz doksanlı yıllarda da
kirli politika kirli oyunlar çok oynandı ama bu dönemde Kürt halkı nasıl bu
politikaya kirli politikaya yalana dayalı politikaya karşı direndi ise mücadele
ettiyse bugünde halkımız orada Cizre'de Sur’da bu
politikaya karşı direniyor yaralılar içeride yaralılarımızın aileleri şuan Cizre’nin., (anlaşılmadı) herkes çocuklarına bir an
önce ulaşmayı şu çocuklarının biran önce hastaneye kaldırılmasını bekliyor.
Yani biz biraz vicdan, biraz insaf diyoruz. Başarıya giden her yol mubahtır
cümlesinin her zaman geçerli olmadığını ve olamayacağını buradan belirtmek
istiyoruz evet Cizre’de başarılı olmak istiyorsunuz ama bu başarılı olmayı 24
insanımızın bu vahşet bodrumunda yaralı bir şekilde tutularak yalana dayalı
politikalarla, iftiraya dayalı politikalarla sağlayamazsınız oradan da size,
göreceksiniz ki AKP’liler göreceksiniz ki başarıya giden her yolu sizin için de
mubah olmayacaktır. Sizin başarıya giden yol diye tarif ettiğiniz yollar Kürt
halkının direnişinin mücadelesine çarpacak biz sizin yalan politikalarınızı her
zaman her yerde deşifre etmeye, anlatmaya devam edeceğiz. Değerli arkadaşlar,
siz de biliyorsunuz ki özyönetim Kürt halkının Türkiye'deki bütün halklarla birlikte
eşit, özgür yaşama talebidir bu talebe böylesi insanlık dışı bir muameleyle
karşı çıkmak böylesine sivil insanları katlederek bu talebe bu isteme yanıt
vermek elbette ki kabul edilemez bugün dünyanın pek çok yerinde işte Başbakan
Davutoğlu’nun Ispanya'daki Toledo
kentini örnek verdiği şehirde bile öz yönetim var. Özerklik var.Tıpkı Toledo'da olduğu
gibi dünyanın pek çok yerinde insanlar öz yönetimle, özerklikle yönetiliyorlar
o nedenle eğer bu bir gerekçe değilse özyönetimin ilanı ile birlikte başlayan bu
saldırı politikası halka karşı saldırı politikası derhal durdurulmalıdır
diyoruz konuşarak çözülemeyecek hiçbir sorunumuz yoktur bizim. Zaten
konuşularak çözülmediği için bu noktaya gelinmiştir. AKP’liler AKP Hükümeti her
zaman şunu soruyor bu hendekler niye açıldı? Şimdi biz size soruyoruzsiz
Dolmabahçede ki mutabakatı ret etmeseydiniz, siz imralı’da ki görüşme masasını devirmeseydiniz İmralı'ya
gidecek olan gözlemci heyeti yok saymasaydınız şimdi ne hendek olacaktı, ne barikat olacaktı, eğer bugün biz o hendekler
barikatlar var ise sizin Kürt sorununda çözümsüzlük politikasına dayandığınız
içindir çözümsüzlüğü artık çözüm politikasından vazgeçtiğiniz içindir o nedenle
bu konuda suçlu aramaktansa önce dönüp kendinize bakacaksınız. Eğer bu
hendekler barikatlar doğal koşullarda kaldırılmak isteniyorsa, yapılacak tek
şey var ki onu herkes çok iyi biliyordu bizden daha iyi AKP Hükümeti'nin
kendisi biliyor. Çözüm ve müzakere koşullara geri dönmek. Geri dönülürse
elbette ki tartışılacak en önemli konulardan birisi de Kürt halkının talepleri
olacaktır. Çünkü o masa onun için kurulmuştur. O masada yürütülen
tartışmalardan sonra hendeklerin barikatların kapanması elbette ki mümkün
olacaktır. Ama durum öyle gösteriyor ki eğer AKP Hükümeti demokratik çözüm
koşullarını siyasi koşullara geri dönmezse masaya geri dönmezse hepimizi
önümüzde çok zorlu günler bekliyor. Bunu söylemek durumundayız. AKP Hükümeti
başbakan ve diğer AKP’nin kurmayları hendekler kapanacak, ondan sonra gereken
yapılacak diyor. Hendeklerin kapanması için AKP hükümetinden elbette ki bir
çare olması gerekir bir görüşme olması gerekir bir talep olması gerekir. Yeteri
kadar Sur yıkılmıştır artık Sur diye bir ilçe kalmamıştır. Yerle bir edilmiştir
Sur adeta bir toprak haline dönüştürülmüştür. Cizre’nin yarısı yakılıp
yıkılmıştır. Bu saatten sonra yakılıp yıkılacak bir Sur parçası bir Sur ilçesi
bir Cizre ilçesi kalmamıştır. Bu nedenle bu politikayı daha fazla sürdürmek
anlamsızdır bu politikanın daha fazla sürdürülmesi bütün Türkiye için
Türkiye'nin demokratik geleceği için artık daha fazla zarar verecek bu bir
noktaya gelecektir. Biz buradan kendini bir kez daha Türkiye'nin
demokratikleşmesi için demokratik bir Türkiye için değişmiş bir demokrasi için
bu Kürt sorununun çözümü için masaya görüşmelere çözüme davet ediyoruz,
teşekkür ederim” şeklinde sözler söyleyerek terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- Diyarbakır'ın Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına yönelik
yapılan operasyonların sürdüğü sırada bu operasyonları protesto etmek amacıyla
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş tarafından halkın direniş ve yürüyüşe
çağrıldığı, bu çağrı neticesinde birçok yasa dışı eylemlerin meydana geldiği,
bu yasa dışı eylemlerin ilk günü olan 2/3/2016 tarihinde başvurucunun PKK terör
örgütünün Diyarbakır'dan yayın yapan organlarından MED NÜÇE TV isimli
televizyon kanalında Türkçe olarak bir konuşma yaptığı ifade edilmiştir.
Başvurucunun "Bütün izleyicilerin de
bildiği gibi HDP, DTP, DTK[Demokratik
Toplum Kongresinin] kurumlarımızın birlikte
ortak kararıyla bugün saat 16.00'da Sura ses vermek için bir eylem
planlanmıştı. Epey Türkiye gündemini meşgul eden bir eylem oldu. Hem İçişleri
Bakanlığı da çok meşgul ettik, valiliği de çok meşgul ettik çünkü hakikatten
vatandaşlardan gelen ilgi, duyarlılık bu eylemin bu direnişin ne kadar büyük
olacağını daha bir gün öncesinden bize gösteriyordu. Nitekim İçişleri Bakanlığı
da bu tabloyu görmüş olmalı ki hemen yaptığı ilk iş eş genel başkanımızı tehdit
etmek oldu. Halkı sokağa çağıran bunun bedelini de öder dedi. Arkadan yetmedi
Cumhurbaşkanı da bir değerlendirme yaptı. Halkı sokağa çağırın HDP eş başkanı
Sayın Selahattin Demirtaş için Savcıların harekete geçmesi gerektiğini söyledi.
Ve bugün Diyarbakır’a çevre illerden gelen binlerce polis vardı ve yine polis tornaları[tomaları], askeri
araçlar ve zırhlı araçlar Diyarbakır’daydı. Diyarbakır’da gerçekten bugün
ayaktaydı. Uzun süreden beri yapılan en önemli büyük yürüyüşlerden
direnişlerden biriydi. Ben Sura ses verildiğini düşünüyorum. Surdakilerin de bu
sesi duyduğunu bu sesten de bir güç aldıklarını inanıyorum. Şimdi tabiki akşam saatlerindeyiz. Eylemlerin düzeyinde bir
düşüklük oldu tabiki gecenin ilerleyen saatleriyle
birlikte Diyarbakır eylemlerine son verecektir. Ama bu eylemlerin bittiği
anlamına gelmeyecektir. Niye gelmeyecek? Bütün çabamız içerde 150 sivil
olduğunu ve bu sivillerin de yaşamlarım yitirmeden oradan sağlıklı bir şekilde
çıkartılmasıyla ilgiliydi. Bu konuyla ilgili biliyor izleyicilerimiz hükümete
çok çağrı yaptık. Diyarbakır valiliğine çok çağrı yaptık. 150 sivilin nasıl
çıkartılabileceği ilişkin görüşmeler yaptık, tartışmalar yürüttük fakat ne
yazık ki bu zamana kadar bu sivilleri çıkartamadık. Bu akşam saatlerinde
evlerine atılan bomba sonucu 57 yaşındaki S.S.’in,
yine bir çocuğun ve bir erkeğin ayağının koparak yaralandığım öğrenmiş
bulunuyoruz. İşte bu tablo bugünkü yürüyüşümüzün ne kadar önemli olduğunu bize
gösterdi. Bu direnişin ne kadar önemli bir direniş olduğunu gösterdi. Halen
geldiğimiz noktada bile İçişleri Bakanı içerde var olduğu söylenen sivillerin
siviller diye söze giriyor. Yani onların dediklerine göre içerdekilerin sivil olmadığım[olmadığı
gibi] bir algı var ya da biliyorlar bilmemezlikten gelip Sur içinde kalanların hepsini
direnenler gibi değerlendiriyorlar. Bugünkü tablodan, yaralı tablosundan
anlaşıldığı gibi bir çocuk orada yaralanmış herhalde küçücük bir çocuğu da
terörist ilan etmeyecek İçişleri Bakanlığı. Yine de 57 yaşındaki bir annemizin
ve bir erkeğin yaralanması oradaki sivillerin çok zorumda[zor durumda] olduğu[nu] bize gösteriyor. 150 sivilin hayatını kurtarmak için yaptığımız iki
gün önceki öneri son derece önemli ve ciddi bir öneriydi. Hiç olmasa bir gün 24
saat sokağa çıkma yasağını kaldırın sivilleri biz oradan çıkartalım demiştik.
Ama ne yazık ki bu önerimize bir yanıt alamadık. Bu önerimize yanıtları iki
günden beri Sur içinde yaptıkları bombardıman oldu. Nöbet tutuğumuz yerde
neredeyse beş dakika da bir, on dakikada bir şiddeti çok yüksek olan havan
atarları, bomba atarlar oldu. Şuana kadar da zaten
bugünkü direnişe rağmen bir adım atılmadığını görüyoruz. Surdaki mevcut tablo
bu. Bunun sonucunda ne olabilir? Şu olabilir. Demek ki bu abluka kalkıncaya
kadar, bu sokağa çıkma yasağı kaldırılıncaya kadar bu eylemlere bu direnişlere
devam etmek ve hükümet üzerinde bir baskı oluşturmak gerekiyor. Şüphesiz bu
demokratik eylem ve etkinliklerinin tek bir amacı var. Hükümet üzerinde,
iktidar üzerinde baskı oluşturmak ve bu oluşturulan baskıyla oradaki sivil
vatandaşlarımızın dışarıya çıkmasını, sağlıklı bir şekilde dışarıya çıkmasını
sağlamak. Bir cevap alamadığımıza göre demek ki bizde demokratik eylem ve
etkinliklere direnişe ve mücadeleye yarından itibaren devam edeceğiz. Ta ki
abluka kalkıncaya kadar, ta ki sokağa çıkma yasağı kalkıncaya kadar bu
nedenlerle buradan bütün amedlilere dün yaptığımız
çağrıyı tekrar yenilemek istiyorum. Biz ölümü değil yaşamayı savunuyoruz.
Oradaki insanlarımızın yaşam hakları için, bir katliama uğramamaları için
bugünkü direnişimizi, mücadelemizi yarından itibaren kesintisiz orada abluka
kalkıncaya kadar, orada sokağa çıkma yasağı kalkıncaya kadar devam ettireceğiz
diyorum. Bu nedenle herkesi tekrar bu büyük mücadeleye ve direnişe
çağırıyorum." şeklinde bir konuşma yaparak terör örgütünün
propagandasını yaptığı ve halkı kanunlara uymamaya tahrik ettiği ileri
sürümüştür.
xvii. 27/3/2016 tarihinde DBP Diyarbakır İl Başkanlığı
organizesinde Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi DBP İl Binası önünde daha önce
gözaltına alınan birtakım kişilerle ilgili olarak basın açıklaması yapıldığı,
bu basın açıklamasının başvurucu tarafından gerçekleştirildiği, basın
açıklamasının içeriği itibarıyla başvurucunun terör örgütünün propagandasını
yaptığı ileri sürülmüştür.
xviii. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütü elebaşısı
Abdullah ÖCALAN’ınkurulması yönünde talimatlar
verdiği DTK'nın toplantılarınakatıldığı,
bunlardan birinde konuşma yaptığı iddia edilmiştir. Ayrıca başvurucunun DTK
toplantılarında alınan eylem kararları ve PKK silahlı terör örgütünün güdümünde
olan basın ve yayın organlarınca yapılan çağrılar üzerine birçok eyleme
katıldığı ileri sürülmüştür.
- Başvurucunun bu kapsamda DTK'nın
21/4/2013 tarihli toplantısında yaptığı bir konuşmasına yer verilmiştir. Bu
konuşmasında başvurucunun özetle''...Tabi
yeni bir süreç bu sürecinde kendine özgü bir dili var, çözüm ve barış dili var.
Bu sürecin bir tarafı olan PKK’nın kesinlikle bir çözüm ve barış dili
kullandığını biliyoruz, bizim dilimiz zaten barış ve çözüm dilidir ama
muhataplarımızın dili maalesef halen çözüm ve barış dili değil, başta başbakan
olmak üzere kabilenin bütün üyeleri, halen bu dilden çok uzaklar. Örneğin dün
değil önceki gün F.Ş.'nin bir toplantıda yaptığı
konuşmada kullandığı dil, işte nihayet bu terör belasından kurtuluyoruz, bu
terörizm belasından kurtuluyoruz şeklindeydi. Bence bu toplantıdan bugün şöyle
bir karar çıkmalıdır, bir kez daha bu mücadelenin Kürt halkının özgürlük
mücadelesi olduğu, böyle bir mücadelenin terörizm diye adlandırılamayacağı, bu
tip tanımlamanın sürece zarar verdiği, DTK’nın artık
bu noktadan sonra böyle bir tanımlamayı asla kabul edemeyeceği şeklinde
olmalıdır. ...Sayın Öcalan’ın kamu oyununa da yansıyan görüşme notlarında da
ifade ettiği gibi süreç kendisinin çabasıyla elbette ki 4 Nisan’da bize
yüklediği sorumluluklarla sürecek. Ama hepimiz bu sürecin az da olsa bir riski
olduğunun farkına vararak çalışmalarımızda mutlaka bunu kamuoyu ile paylaşmamız
gerekir. Yani olacaksa bir barış, adil onurlu bir barış evet biz varız, Kürt
halkı var. Ama olmayacaksa da Kürt halkı çözüme direnmeye de hazırdır.O nedenle de hesaplarını
da herkes buna göre yapmalıdır diyor yine başkanın o görüşme notunda dikkat
çektiği bir konu, evet eğer bu süreç az bir ihtimalle de olsa başarıya
ulaşmazsa yeni bir dönemin başlayacağıdır. Bu dönemi de halk savaşı olarak
tanımlıyor ve 50 bin kişinin katılacağı bu halk savaşı ile bundan sonraki süreç
o şekilde tamamlanacağını ifade ediyor. Bu önemli bir teori yani bu riski
halkımızla paylaşmamız, Sürece ve döneme bu şekilde hazırlamamız gerekir. Yani
dediğim gibi olacaksa bir barış zaten olacak, ama olmayacaksa da bu direnişin
devam edeceği şeklindeki bir durumu halkımızla da paylaşmamızda ben kendilerine
hazırlama acısından her türlü riski karşı hazırlama açısından doğru görüyorum.
Böyle kısaca teşekkürler…" şeklinde ifadeler kullandığı
belirtilmiştir.
- DTK'nın özerklik ilan ederek
devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden
ayırmaya ve ülkenin birliğini bozmaya dönük kararlar aldığı soruşturma
mercilerince iddia edilmiştir. Başvurucunun da DTK'nın
bu faaliyetlerine aktif olarak katıldığı ve konuşma yaptığı, DTK
toplantılarında alınan eylem kararları üzerine yasa dışı birçok etkinliğe
katıldığı belirtilip -konuşmaların içeriği, toplantılarda alınan kararların
mahiyeti ve alınan eylem kararları üzerine başvurucunun birçok yasa dışı eyleme
katılmış olması hususları dikkate alındığında- tüm bu hususların başvurucunun
PKK terör örgütü üyesi olduğunu gösterdiği ileri sürülmüştür.
xix. Başvurucunun PKK'nın örgütsel faaliyetlerini organize etmek
ve bu doğrultuda kararlar almak, yerel yönetimleri yönlendirmek ve kent
meclisleri vasıtasıyla ideolojik çalışma alanları oluşturmak için Abdullah
Öcalan'ın talimatıyla kurulan KCK/TM adlı yapılanmanın siyasal alan merkezi
içinde örgütsel faaliyetler yürüttüğü ileri sürülmüştür. Soruşturma
mercilerince buna ilişkin dayanılan olgulardan bir kısmı şöyledir:
- Başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün kadın alanı olan DÖKH
yürütmesinde aktif bir şekilde yer aldığı iddia edilmiştir. Bu kapsamda KCK/TM
yapılanmasına yönelik yürütülen bir soruşturma kapsamında Ç. I., P. I., Z. B.
ve E.G.nin adresinde yapılan aramada el konulan flash belleğin içinde
"Pınar.doc" isimli word
belgesinde "Kadın Meclisi Eleştiri-Özeleşritiri [Özeleştiri] Toplantısı (tutanaklar)" adı altında
bir toplantı tutanağına yer verildiği, bu tutanakta PKK/KCK terör örgütünün
kadın alanı olan DÖKH yürütmesinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının bu
alanda faaliyet yürüten örgüt mensupları ile ilgili yaptıkları eleştiri ve
özeleştirilerinin bulunduğu, bu eleştiri ve özeleştirileri yapanlar arasında
başvurucunun da bulunduğu tespitine yer verilmiştir.
- Başvurucunun PKK silahlı terör örgütü mensubu olan ve 2/8/2014
tarihinde Tunceli Pülümür Zage mevkiinde yaralanan
H.Y. ve M.A. isimli kişilerin tedavilerini yaptırmak için aracı olduğu ve bu
konuda yetkili herhangi bir birime haber vermeyerek yaralı örgüt mensuplarının
gizli bir şekilde tedavilerinin yaptırılması için R.B. ve S.A. ile irtibata
geçtiği iddia edilmiştir. Bu kapsamda S.A.nın
bu olaya ilişkin olarak vermiş olduğu ifadesine yer verilmiştir. S.A.
ifadesinde özetle Diyarbakır 112 Komuta kontrol Merkezinde çalıştığını, aynı
zamanda DTK daimi meclis üyesi olduğunu, DTK içinde faaliyet gösteren sağlık
meclisinde de gönüllü olarak çalışmalarda bulunduğunu, Suriye'de meydana gelen
iç çatışmalardan dolayı yaralanan şahısların tedavileri gibi konularla
ilgilendiklerini, yaralı örgüt mensuplarını tanımadığını, şahısların hastaneye
götürülmeden iki üç gün önce başvurucuyla yapmış oldukları görüşmede
başvurucunun Suriye'nin Kobani şehrinde meydana gelen
bir patlamada yaralanan iki şahısla ilgili olarak bu kişilerin sevklerinin
yapılmaya çalışıldığını beyan ederek eğer sevkleri yapılamazsa özel bir
hastanede tedavilerinin yapılması konusunda kendisinden yardımcı olmasını
istediğini; kendisinin de kabul ettiğini beyan ettiği tespitine yer
verilmiştir.
- Başvurucunun Hakkâri'de KCK/TM mensuplarına yönelik yapılan
operasyonlarda gözaltına alınan örgüt üyelerine destek vermek amacıyla
Hakkâri'ye BDP'li milletvekillerinin gönderilmesini
organize ettiği iddia edilmiştir.
- PKK/KCK terör örgütünün öldürülen mensubu teröristlerin
cenazelerinin Trabzon Adli Tıp Kurumundan alınması ile ilgili olarak
başvurucunun ambulans temin ettiği iddia edilmiştir.
- Başvurucunun KCK/TM yapılanması içinde bulunan örgüt
üyelerinin faaliyetlerini yürüttükleri Bağlar Kent Meclisi Bürosu olarak
adlandırılan yere değişik tarihlerde gelip gittiği, burada bizzat örgütsel
konuşmalar yaptığı ve KCK/TM yapılanması içinde yer alan diğer örgüt
mensuplarının kendi aralarında yapmış oldukları konuşmalarda isminin geçtiği
iddia edilmiştir. Bu yerle ilgili olarak yapılan ortam dinlemesi sonucunda
başvurucunun bir konuşmasına delil olarak dayanılmıştır. Konuşmanın içeriği
özetle şöyledir: "...Amed Kürdistan'ın merkezidir, kalbidir, direnişin
kalesidir, mücadelenin başkentidir. Dolayısıyla hem ulusal hem de uluslararası
anlamda herkesin gözü ve kulağı Amed'dedir.
Dolayısıyla biz Hakkari’den 3 (üç) millet vekili çıkarsak ta.…alsak
ta tartışılacak yine Amed olacaktır bu yüzden Amed’de bizlere düşen görev çok fazla. Önderlik belirtmişti
görüşme notunda yaklaşık 2-3 ay önce belirtmişti. Başarıyı ben Amed’de görüyorum demişti. Amed’de
AKP’nin oyunu %5e çekerseniz ben başarıyı öyle addecem demişti. Dün Bismil’deki toplantıda da söyledim
bilemiyorum çekebilir miyiz? Ama önce hedefimiz en azından %40 civarındaki
AKP’nin oyunu bu seçimlerde %10-20’ye çekebilmeliyiz diye düşünüyorum yani
bütün çalışmamız çabamız bu olmalıdır. Elbette ki seçim çalışması zor bir
çalışma bağımsızlar zor çalışma arkadaşlar belirti [belirtti]. Hep birlikte götüreceğiz çevremizde eş dost mücadeleye….veren kim varsa hangi arkadaş varsa onları da
seçim çalışmalarına katarak en kitlesel bir şekilde çalışmaları sürdürmeye
çalışacağız ben inanıyorum yani başaracağımıza inanıyorum AKP’nin buradaki
oyunu %20’ler düzeyine çekeceğimize inanıyorum.…Listedeki herkesin de moral
düzeyi çok yüksektir.En azından …. Kadar AKP’yi
bitireceklerine indireceklerine inanıyorlardır. Bu inançla çalışırsak başarırız
diye düşünüyorum. Teşekkür ediyoruz hepinize başarılar zafer bizimle
olsun."
13. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının
artması dolayısıyla (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-27) siyasi çevrelerde
ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda
yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifi TBMM Başkanlığına 12/4/2016 tarihinde
sunulmuştur. Bu teklif hâlihazırda Adalet Bakanlığında (Bakanlık),
Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden
kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili
olarak Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu
dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini
öngörmektedir.
14. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen
20/5/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen
geçici 20. madde ile "Bu maddenin
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya
soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet
başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar
bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi
hükmü uygulanmaz./ Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması
amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü getirilmiştir.
15. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla
maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 11) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve Adalet
Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM
Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine
iade edileceği öngörülmüştür.
16. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
(AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi
(MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55
milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili
olarak yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar
gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
17. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki çok sayıda fezlekeye konu
olan soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin
takdir ve ifası için Cizre, Nusaybin, Elazığ ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılıklarına
gönderilmiştir.
18. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında
uhdesinde bulunan soruşturma dosyalarından üç tanesinde suç yerinin başka bir
il/ilçe olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek Batman, Siirt ve
Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılıklarına göndermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı başvurucu hakkında uhdesinde bulunan silahlı terör örgütüne üye
olma iddiasına ilişkin soruşturma dosyası haricindeki diğer soruşturma
dosyalarını ise tek soruşturma dosyasında birleştirmiştir.
19. Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkındaki
uhdesinde bulunan soruşturma dosyasını -isnat edilen suçların il ağır ceza mahkemesinin
görevi kapsamında olduğu gerekçesiyle- fezlekeyle Mardin Cumhuriyet
Başsavcılığına, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı ise aynı gerekçe ile Şırnak
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Mardin, Elazığ, Siirt, Batman,
Diyarbakır ve Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılıkları da fezlekeyle gelen ve/veya
uhdelerinde bulunan soruşturma dosyalarını soruşturma dosyaları üzerinden
yürütülen soruşturmaların birlikte yürütülmesinde maddi gerçeğin ortaya
çıkarılması bakımından hukuki bir fayda olacağı ve suçun vasfının tayini
konusunda tüm dosyaların birlikte değerlendirilmesinin önem arz ettiği gibi
gerekçelerle Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere yetkisizlik
kararı vermiştir.
20. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkındaki
fezlekelere konu tüm soruşturma dosyalarının 2016/2359 sayılı soruşturma
dosyasında birleştirilmesine karar verilmiştir. Böylece başvurucu hakkında
farklı Cumhuriyet Başsavcılıklarınca düzenlenen yirmi bir ayrı fezlekede suça konu edilen tüm fiillerin
birlikte değerlendirilmesi mümkün hâle gelmiştir.
21. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma
makamları tarafından 27/7/2016, 8/8/2016, 10/10/2016 ve 26/10/2016 tarihlerinde
-kendisine çağrı kâğıdı/talimat gönderilerek- savcılıklara davet edilmiş ancak
başvurucu bu çağrılara uymamıştır. Bu sürecin öncesinde -dokunulmazlıklara
ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM Başkanlığına sunulmasından sonra-
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 9/4/2016 tarihinde TBMM'de yaptığı
grup konuşmasında "Biz mahkemelerde
süründürüleceğiz, yok öyle bir şey. Sunu da net olarak söyleyeyim: Bu hafta
öbür hafta dokunulmazlıklarımızı kaldırabilirler. Fakat tek bir arkadaşım kendi
ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa kendileri bilirler. Bu
iş öyle kolay olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı kaldırırız,
tereyağından kıl çeker gibi bunları mahkemenin önüne atarız. Yok öyle
yağma!" şeklinde ifadeler kullanmıştır.
22. Başvurucu, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı
uyarınca 4/11/2016 tarihinde Diyarbakır'da gözaltına alınmış ve aynı gün
soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına
getirilmiştir.
23. Öte yandan Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016
tarihinde başvurucunun üzerine atılı suçların
niteliği ve delillerin henüz tam olarak toplanmamış olmasını dikkate alarak
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre şüphelinin ve müdafisinin dosya içindeki belgeleri
incelemelerinin ve örnek almalarının kısıtlanmasına karar verilmesini Şırnak
Sulh Ceza Hâkimliğinden talep etmiştir. Hâkimlik silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan soruşturma
yürütüldüğü, anılan suçun katalog suçlardan olduğu, ilgili dosyada henüz
delillerin toplanmamış olması dikkate alındığında dosya içeriğinin incelenmesi
ve belgelerden örnek alınmasının yürütülen soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebileceği gerekçesiyle 4/11/2016 tarihinde dosya içeriğini inceleme veya
belgelerden örnek alınmasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
24. Başvurucunun ifadesinin alınması işlemi sırasında kendisine müdafii yardımından yararlanma hakkı hatırlatılmış ancak
başvurucu, müdafii yardımından yararlanmadan ifade
vermiştir. İfade tutanağında ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen
suçlamaların başvurucuya açıklandığı belirtilmiştir. Başvurucu, suçlamalarla
ilgili olarak "Türkiye Cumhuriyeti
Demokratik bir hukuk devletidir. 12 Eylül darbe Anayasası içinde olsa da şuan da bu Anayasa ile yönetiliyoruz. Biz bu Anayasa
çerçevesinde milletvekili seçildik ve bu Anayasa da milletvekilinin
dokunulmazlık hakkı tanımlanmıştır. Yani milletvekili seçildiği süre boyunca
dokunulmazlık hakkına sahiptir ve ben 550 milletvekilinin de aynı hakka sahip
olduğunu düşünüyorum. Ama ne yazık ki kürt sorununun
çözümsüzlüğünden kaynaklı son dönemde yaşanan çatışmalar bunun etkileri
nedeniyle mecliste Anayasaya aykırı bir biçimde dokunulmazlığım kaldırılmıştır.
Ben bu mevcut anayasaya göre seçilmiş bir milletvekili olarak bu durumu kabul
etmediğimi ifade etmek isterim. Bunun mevcut siyasi iktidar tarafından
partimize yönelik siyasi bir darbe olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda her zaman
ülkemizde sandıklı seçimler elbetteki önemli
olmuştur. Ama ne yazık ki dokunulmazlığımın kaldırılmasıyla sandıktan çıkan
yani halk iradesi de bana göre yok sayılmıştır. Seçilmiş bir milletvekili
olarak milletvekilliğim sona erdiğinde yani yasal süre içerisinde sona
erdiğinde şahsıma yönelik açılan bütün soruşturma ve kovuşturmaların davalarla
ilgili ifade verme ve mahkemeye katılmaya hazırım. Ancak şimdi bu aşamada
yukarıda saydığım nedenlerden dolayı ifade vermek istemiyorum. Bu konuda da
takdir sizindir diyorum. Nasıl takdir ederseniz öyle" şeklinde
beyanda bulunmuştur.
25. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016 tarihinde "şüphelinin eyleminin [5237 sayılı] Türk Ceza Kanunu'nun 314/2 maddesinde belirtilen
Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu oluşturduğu, şüphelinin birleşen dosya
içeriklerine göre kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, ayrıca kaçma şüphelilerin [şüphesinin] de bulunduğu, ayrıca [5271 sayılı] CMK'nın [Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun] 100'ncü maddesinde
belirtilen katalog suçlardan olması, cezanın altı ve üst sınırı göz önüne
alındığında..." gerekçesine dayanarak tutuklanması istemiyle
başvurucuyu Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
26. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen
suçlamalara ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. Bu bağlamda Savcılık;
başvurucunun eylemlerinin propaganda boyutunu aştığı, silahlı terör örgütüne
üye olma suçunu oluşturduğu iddia etmiştir.
27. Anılan yazı, sorgu işlemi öncesinde Şırnak Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya
isnat edilen suçun anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun üç
avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikteki ifadesinde öncelikle
soruşturma aşamasında Savcılıkta vermiş olduğu ifadesinin doğru ve geçerli
olduğunu belirtmiş ve ek olarak
"...İtham edilen suçlamalar propaganda değil bir tespittir, ancak ben
burada bununla ilgili açıklama yapmak istemiyorum. Çünkü buraya getirilişimizin
hukuksuz olduğunu düşünüyorum. 7 Haziran seçimlerinde partimiz 6 milyon
seçmenin oyunu alarak 80 milletvekili çıkardı. 1 Kasım seçimlerine çatışmalı
ortamda girdik. Hükümetin 1 Kasım yerel seçimlerine girerken tek başına iktidar
olamamaları durumunda ülkeye kaos gelecek ve bu nedenle partimiz olarak 59
milletvekiline düştük. Fakat yine de 5 milyon üzerinde bir oyla halkın
iradesiyle seçilmiş bir milletvekili olarak bulunuyoruz. Tabii tüm ülkenin
sorunlarına bir çözüm olmak için bulunuyor isek de genel olarak Kürt sorunu
üzerinde faaliyetler yaptık. Geçmiş dönemde devam eden barış süreci adı altında
yapılan kardeşlik süreci tamamen bitirildi, çatışmalar ülkemizde başladı.
Çatışmaların başlamasıyla birlikte yine ülkenin her tarafına cenazeler gelmeye
başladı. Siyasi iktidar cenazelerin gelmesini fırsat bilerek bizim
parlamentodaki gücümüzü azaltmayı planladı ve bunun bir halk iradesine
saygısızlık olarak düşünüyorum ve durumu asla kabul etmiyorum. 4 yıllığına
milletvekili olarak seçildim. 12 Eylül darbe yasası olarak da bilinse
milletvekilinin dört yıllığına seçileceği ve dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla
alakalı madde vardır. Bu madde de 550 milletvekilini kapsamaktadır. Tüm
milletvekilleri halkın iradesiyle gelmiş olduğunu düşünürsek sadece bizim
partideki vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının da anayasaya aykırı
olduğunu düşünüyorum. Ayrıca buraya getirilişimizin de hukuka aykırı olduğunu
düşünüyorum, bu nedenle suçlamaların içeriğine yönelik beyanda bulunmuyorum.
Dokunulmazlığımın kaldırılması benim yargı karşısına getirilmem bir hukuksuzluk
ve aynı zamanda halk iradesine saygısızlık olarak nitelendiriyorum. Adil ve
bağımsız bir yargı meselesi bizim ülke de önemlidir. Biz siyasi ve politik
olarak getirildik. Ayrıca buraya getirilmemin siyasi otoritenin yargı üzerinde
bir baskı kurması olarak düşünüyorum. 4 yıllık milletvekilliğim bittikten sonra
hakkımda açılan tüm davalara katılacağım, bu mücadelenin içerisinde yer almam
Kürt sorununa ve ülkenin diğer ortak meselelerine çözüm bulmaktır. Bunun
dışında parti içerisinde bulunmamın bir başka nedeni yoktur, dolayısıyla halen
dokunulmazlığımın devam ettiği bir dönemde 45 dosya ile alakalı dokunulmazlığım
kaldırılmış öte yönden diğer hususlar açısından dokunulmazlığım halen devam
ediyor. Yargının önüne getirilmeyi siyasal iktidarın çözümsüzlük politikaları
nedeniyle biraz halkın tepkisini aşağı indirme çabası ve gayreti olarak
görüyorum. Tutuklansam da tutuklanmasam da demokrasi mücadelemiz devam
edecektir, böylesi bir davalar da serbest bırakılmamı talep edemeyeceğim."
şeklinde beyanda bulunmuş ve kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin bir
açıklama yapmamıştır. Başvurucunun müdafileri ise suçlamaları kabul etmemiş,
yapılan işlemlerin hukuka uygun olmadığını belirterek başvurucunun doğrudan
veya gerekli görülürse adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakılmasını
talep etmişlerdir.
28. Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/11/2016 tarihli kararı ile
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
verilmiştir. Kararda; başvurucuya isnat edilen eylemlere ilişkin olarak
eylemlerin propaganda boyutunu aştığı, eylemlerin silahlı terör örgütü ile bağ
oluşturacak şekilde süreklilik ve yoğunluk oluşturduğu, bu nedenle silahlı
terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
29. Kararda, yukarıdaki olaylara atfen tutuklamanın ön koşulu
olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtildikten sonra tutuklama
nedenlerinin varlığına ilişkin olarak "...şüphelinin
kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması,
...şüphelinin konumu, durumu ve imkanları gözönüne
alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu, ayrıca şüphelinin üzerine atılı
'Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma' suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, suç için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı ve atılı suç için yasada
öngörülen ceza miktarı, isnat edilen suçun CMK 100'de belirtilen katalog
suçlardan olması ve bu nedenle yasal olarak tutuklama nedeninin var olması,
tutukluluğun bu aşamada ölçülülük ilkesine uygun olacağı, bu aşamada adli
kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz olacağı..."
değerlendirmesine yer verilmiştir.
30. Başvurucu 11/11/2016 tarihinde Ankara 5. Sulh Ceza
Hâkimliğine vermiş olduğu dilekçe ile tutuklama kararına itiraz etmiştir.
Dilekçe UYAP sistemi üzerinden Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 14/11/2016
tarihli üst yazısıyla Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmiştir. Bu talebi
değerlendiren Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği 24/11/2016 tarihinde itirazın reddine
karar vermiş ve itirazı değerlendirmek üzere dosyayı Siirt Sulh Ceza
Hâkimliğine göndermiştir. Siirt Sulh Ceza Hâkimliği 8/12/2016 tarihinde
itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
31. Anılan karar 14/12/2016 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
32. Başvurucu 15/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
33. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının 22/12/2016 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü
propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet, halkı
kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve halkı kanunlara uymamaya tahrik etmek
suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
34. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen yirmi
bir ayrı fezlekedeki eylemler (bkz. § 12) suçlamaya
konu edilmiştir. Savcılık, suçlamaya konu olayları fezleke bazlı olarak anlatma
yoluna gitmiş ve her bir fezleke yönünden başvurucuya yöneltilen suçlamalara
ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmelerin
ilgili bölümü şöyledir:
"...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasadışı
PKK terör örgütünün Türkiye Cumhuriyet içerisindeki faaliyetlerini düzenlemek
ve yürütmek amacıyla daha önceden ilan ettikleri KCK sözleşmesi çerçevesinde
kurduğu KCK/TM yapısı ile DTK toplantılarına katılarak siyasi alan merkezi
içerisinde yukarıda genişçe yer verilen örgütsel faaliyetleri kapsamında
organik bağın gerçekleşmiş olduğu, yine bu organik bağa işaret eden yaralı
örgüt mensuplarını hastaneye milletvekili sıfatı ile götürmesi şeklindeki
eylemine de bakıldığında, şüphelinin eylemlerinde süreklilik, çeşitlilik ve
yoğunluk bulunması, bazen de bu olmadan örgüt ile girdiği organik bağ
çerçevesinde, yine geri cephe ve kent çalışmalarına yönelik yoğunluk,
süreklilik ve çeşitlilik gösteren kent faaliyetlerinde bulunması hususları
birlikte değerlendirildiğinde silahlı terör örgütü PKK ile arasında organik
bağın kurulduğu, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olması nedeni ile silahlı
terör örgütü PKK terör örgüte üye olmak suçunu işlediği anlaşılmıştır...
...şüpheli Nursel Aydoğan'ın bir siyasi
partinin millet vekili olmasına rağmen kanlı bir terör örgütü olduğu bütün
dünya tarafından kabul edilen PKK terör örgütünün faaliyetlerini övücü,
amaçlarının meşru olduğu yönündeki açıklamaları yanında örgüt elebaşısı Öcalan'ı sahiplenici söylem ve bu doğrultuda
gerçekleştirilen yürüyüş ve basın açıklamasında etkin bir şekilde yeralmak suretiyle üzerine atılı yasadışı PKK terör
örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yukarıda
açıklanan amaçla gerçekleştirilen etkinlik sırasında toplanan kalabalığa
hitaben yaptığı konuşma içeriğinde yasadışı PKK terör örgütünün ilk kanlı
eylemi olan 15 Ağustos 1984 tarihinden övgü ile bahsedip bunu bir direniş
olarak nitelendirip terör örgütü adına ilk kanlı eylemi başlatan örgüt
mensuplarından kürt halkının yiğit ve onurlu
evlatları olarak bahsederek silahlı mücadeleyi överek terör örgütünün
propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın konuşmacı olarak katıldığısöz konusu mitingin terör örgütünün sözde
bayraklarının açılması, terör örgütünün idealleri doğrultusunda pankartların
açılması, terör örgütü lehine sloganların atılması ile kanunaaykırı
halegelen toplantı ve gösteriyürüşüne
dönüştüğü şüphelinin de bu toplantıya konuşmacı sıfatıyla katılması nedeni ile
2911 sayılı yasanın 28/1 maddesindeki suçu işlediği, ayrıca konuşmanın bütünü
göz önüne alındığında şüphelinin iç çatışmadan bahsetmesi, ölen ve yaşamın yitiren
sadece kürt gençleri olmayacak, Türkiye gençleri de
yaşamın yitirecekşeklindeki söylemi PKK terör
örgütünün eylemlerini meşru göstermeye çalıştığı ve bu eylemi övücü nitelikte
olması nedeni ile terör örgütü propagandası yapmak suçunu da işlediği...
...şüpheli Nursel Aydoğan'ın PKK terör
örgütünün propagandasına dönüşen basın açıklamasına katıldığı ve toplanan
kalabalığa hitaben konuşma yaptığı, terörist başı Abdullah Öcalan'dan önder
şeklinde bahsettiği, şüphelinin, silahlı terör örgütünün kurucusu Abdullah
Öcalan'ın görüş ve düşüncelerinin toplum içinde benimsenmesi ve kökleşmesini
telkin ve teşvik edecek şekilde yaptığı konuşmanın, şüphelinin konumu, hitap
edilen kitle ile hitap edilen kitle tarafından algılanma biçimi dikkate
alındığında, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilmeyeceği bu
nedenle şüphelinin üzerineatılı bulunan PKK terör
örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasa dışı PKK
terör örgütünün propagandasına dönüşen mitinge katılıp, toplanan kalabalığa
hitaben mitigin atmosferine uygun düşecek şekilde
terör örgütü adına ve propagandasını yapmak amacıyla kendini ateşe vererek ölen
örgüt mensuplarından devrimci kadın önderleri, PKK terör örgütünden özgürlük
mücadelesi olarak bahsedip, terör örgütü mensubu olarak faaliyet yürüttükleri
alenen bilindiği halde mücadeleleri önünde saygıyla eğiliyorum, selam olsun
özgürlük mücadelesinde hayatını kaybedenlere ve terör örgütünün son olarak
örgüt elebaşısı Öcalan için başlattığı An azadi An Azadi (ya özgürlük ya
özgürlük) hamlesini sahiplenici, terör örgütü mensuplarını yüceltmeye yönelik
söylemiyle üzerine atılı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu
işlediği...
...şüphelinin açıkça silahlı terör örgütü
PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'ın talimat vererek yaptırdığı silahlı suç
eylemlerini övdüğü suçlu olduğu mahkeme kararı ile sabit olan Abdullah Öcalan'ı
alenen övdüğü, hitap ettiği kitle birlikte değerlendirildiğinde kamu düzeni
açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıktığıbu
nedenle şüphelinin 5237 sayılı TCK’nun 215/1
maddesinde düzenlenen suç ve suçluyu övme suçunu da işlediği...
...Dosya içersindeki
olay tutanaklarından, görüntü inceleme ve tespit tutanaklarından anlaşılacağı
üzere HDP Milletvekili şüpheli Nursel Aydoğan'ın da,
izin alınmadanveörgüt çağrısı üzerine düzenlenen ve dağılmaihtarı yapılmasına rağmen dağılmayan ve bu şekilde
yasadışı PKK terör örgütünün propagandasına dönüşen mitinge katıldıkları ve bu
suretle üzerineatılı 2911 sayılı yasanın 32/1
maddesinde belirtilen suçu da işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasadışı PKK
terör örgütünün propagandasına dönüşen nevruz etkinliğine katılıp, toplanan
kalabalığa hitaben terör örgütü adına ve propagandasını yapmak amacıyla kendini
ateşe vererek ölen örgüt mensubundan kahraman edasıyla, PKK terör örgütünden
özgürlük mücadelesi olarak bahsedip, terör örgütü mensubu olarak faaliyet
yürüttükleri alenen bilindiği halde selamladığı, terör örgütünün cebir şiddet
veya tehdit içeren yöntemlerini meşru göstererek övdüğü bu yöntemlere
başvurmayı teşvik edecek şekilde söylemlerde bulunarak terör örgütünün
stratejisi benimseyen konuşmasının bütünü itibariyle üzerine atılı terör
örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...BDP Diyarbakır milletvekili olan şüpheli
Nursel Aydoğan'ın konuşmasında; güvenlik güçlerimiz ile girdiği çatışmalarda
hayatını kaybeden terör örgütü mensuplarını şehit olarak nitelendirip, örgüt
mensuplarından kahraman edasıyla bahsettiği, terör örgütlerini gerilla olarak niletelendirdiği ve terör örgütünün stratejisi benimseyen
konuşmasının bütünü itibariyle üzerine atılı terör örgütünün propagandasını
yapmak suçunu işlediği...
... Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasa dışı PKK
terör örgütünün propagandasına dönüşen etkinliğe katılıp, toplanan kalabalığa
hitaben mitigin atmosferine uygun düşecek şekilde
terör örgütü adına ve propagandasını yapmak amacıyla kendini ateşe vererek ölen
örgüt mensuplarından devrimci, PKK terör örgütünden özgürlük mücadelesi olarak
bahsedip, terör örgütü mensubu olarak faaliyet yürüttükleri alenen bilindiği
halde selamladığı, örgüt mensuplarından kahraman edasıyla bahsettiği ve terör
örgütünün stratejisi benimseyen konuşmasının bütünü itibariyle üzerine atılı
terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...konuşma içerikleri bir bütün halinde
değerlendirildiğinde milletvekilinin terör örgütü PKK'nın şiddet eylemlerini
meşru göstererek ve överekterör örgütününpropagandasını
yapmak suçunu işlediği...
...şeklinde sözlerle PKK terör örgütünün ülke
içini de kapsayan bölücü eylemlerine meşruluk kazandırmaya yönelik algı
oluşturarak örgütün; cebir, şiddet veya tehdit içeren tüm yöntemlerini meşru
gösterecek, övecek ve de bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde
propagandasını yaptığı, bunun yanında bölücü terör örgütü mensuplarınca yapılan
eylemleri halk devrimi olarak kabul ederek, PKK terör örgütünce lider olarak benimsenenhükümlü Abdullah Öcalan'a '' Kürt halk önderi
sayın'' şeklinde hitap ederek suçu ve suçluyu alenen övmeye yönelik eylemleri
icra ettiği ...belirterek halkın bir bölümünü diğer bir bölümüne karşı alenen
kin ve düşmanlığa tahrik ettiği, ...şüphelinin üzerine atılı bulunan terör
örgütü propagandası yapmak, suç ve suçluyu övmek ve halkı kin ve düşmanlığa
alenen tahrik suçlarını işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın yasa dışı PKK
terör örgütünün propagandasına dönüşen söz konusu açık hava toplantısına
katılıp toplanan kalabalığa hitaben; yasadışı PKK terör örgütünün amaç ve
görüşleri doğrultusunda ve örgüt propagandası olacak şekildePKK
terör örgütünün mücadelesinin bir direniş ve isyan olduğu, örgüt tarafından
kullanılan yöntemlerin meşru olduğu ve bu isyan ve direniş sonucunda Türkiye
Cumhuriyetinin Abdullah Öcalan ile masaya oturduğu, kürt
sorunun ancak örgüt elebaşısı Abdullah Öcalan
marifetiyle çözülebileceği mesajını vererek terör örgütünü meşru göstermeye
çalıştığı ve yineyaptığı konuşmada terör örgütü
mensuplarından gerilla olarak bahsedip konuşma içeriğiyle de örgüt mensuplarını
sahiplenici ve masum gösteren açıklamalarda bulunarak konuşmasının bütünü
itibariyle terör örgütü PKK'nın şiddet eylemlerini övücü söylemlerdebulunduğu
ve bu suretle; terör örgütünün cebir şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini
meşru göstererekövmek, bu yöntemlere başvurmayı
teşvik edecek şekilde söylemlerde bulunmak suretiyle üzerine atılı terör
örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Diyarbakır HDP milletvekili olan şüpheli
Nursel Aydoğan'ın silahlı terör örgütünün propagandasına dönüştürülen basın
açıklaması sırasında yaptığı konuşmasında, silahlı terör örgütünün Devlet
topraklarının bir kısmını cebri yöntemlerle bölmeye ilişkin eylemlerini
"Özgürlük mücadelesi" olarak nitelendirdiği, Diyarbakır ili Sur ilçesinde
ve Şırnak ili Cizre ilçesinde terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan
operasyonlarla ilgili olarak örgüt mensuplarının saldırılarını direniş olarak
gösterip basın açıklamasına katılan kişileri ve halkı direnişe sahip çıkmaya
çağırdığı, güvenlik güçleri tarafından örgüt üyelerine yapılan operasyonları
vahşet olarak adlandırdığı, örgüt mensuplarına yapılan operasyonlar sırasında
örgüt elemanları tarafından kazılan hendeklerden övgü ile bahsederek Diyarbakır
ili Sur ilçesi ve Şırnak ili Cizre ilçesindekihendek
kazma olaylarıyla bağlantı kurarak buradaki eylemlerin kürt
halkının bir direnişi olduğunu ve bu direnişin devam etmesi gerektiğini
söylediği, bu haliyle gerek şüphelinin katıldığı basın açıklamasının terör
örgütünün propagandasına dönüştürülmesi gerekse şüphelinin konuşması sırasında
halkı direnişe davet etmesi hususları bir arada değerlendirildiğinde şüphelinin
konuşmasının örgüt mensuplarını övücü, örgütün cebir ve şiddete dayalı silahlı
faaliyetlerini destekleyici ve meşru gösterici mahiyette olduğu bu şekilde
şüphelinin silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği...
...Konuşmalardaözellikle
son dönemde Sur ilçesinde PKK/KCK bölücü terör örgütü tarafından sözde özerk
bölge oluşturma amacıyla yoğun şekilde gerçekleştirilen hendek kazma, bomba
tuzaklama, güvenlik güçlerine yönelik silahlı ve roketli saldırıların
sahiplenildiği ve bu saldırıların direniş olarak nitelendirildiği, sokağa çıkma
yasağının kalkması durumunda örgüt tarafından kurulan barikatların kalkacağı
tehdidinde bulunarak barikatların ve bu şekilde son dönemdeki örgütsel
eylemlerin benimsendiği, saldırılara yönelik gerçekleştirilen operasyonların
toplu katliam ve abluka olarak, saldırılara iştirak eden silahlı bölücü terör
örgütü mensuplarının ise 'sivil' ve örgüt jargonuna uygun şekilde 'arkadaş' olarakdile getirildiği, bu şekilde bölücü terör örgütüne
açıkça destek verildiği gibi bölücü terör örgütüne yönelik güvenlik güçlerince
gerçekleştirilen operasyonlarla ilgili olumsuz bir algı oluşturulmaya
çalışıldığı, dolayısıyla bu şekilde bölücü terör örgütünün suç içeren
yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ve bu yöntemlere başvurmayı teşvik
edecek, bu yöntemleri sahiplenecek şekilde konuşma yapmak suretiyle terör
örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği, diğer yandan örgüte destek
vermek amacıyla her şekilde vesonuna kadar
direnilmesi, topluca Sur ilçesine yürünmesi ve Sur ilçesindeki örgütsel
eylemlere sahip çıkılması yönünde alenen çağrı yapılarak halkın kanunlara
uymamaya alenen tahrik edildiği, söz konusu açıklama ve çağrıların Med Nüçe isimli televizyon
kanalında yayınlanarak geniş kitlelere ulaştırılmış olması ve ilimizde son
dönemde yaşanan gelişmeler birlikte dikkate alındığında milletvekilleri
tarafından yapılan bu tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olduğu ve
nitekim bir kısım şahısların çağrılar doğrultusunda olay tarihlerinde çeşitli
eylemler gerçekleştirdikleri, bu şekilde Sur ilçesindeki operasyonlar devam
ederken bölücü terör örgütünün çıkarları doğrultusunda kanunlarca öngörülmüş
kamu düzeninin kaos ortamı oluşturularak bozulmaya çalışıldığı bu şekilde
şüphelinin kanunlara uymamaya tahrik suçunu da işlediği...
...Şüpheli Nursel Aydoğan'ın konuşması
incelendiğinde, yukarıda bahsedildiği üzere PKK/KCK üst düzey yöneticilerinin
talimatları doğrultusunda hareket eden örgüt mensuplarına yönelik güvenlik
güçlerince yapılan operasyonları soykırım olarak nitelendirdiği, ayrıca bu
operasyonların terör örgütü PKK'yı tasfiye etme amaçlı olduğunu belirttiği,
örgüt mensuplarınca kazılan hendekleri özgürlük mücadelesi olarak
nitelendirdiği, vatandaşları bu hususta örgüt mensuplarına destek olmaya ve
direnmeye çağırdığı, yine terör örgütü mensuplarının devletin güvenlik güçleri
ile girdikleri silahlı çatışmaları haklı gösterdiği, bu nedenle de konuşma;
içeriği itibariyle bir bütün halinde terör yöntemlerini kullanmaya özendirici
ve terörizmi yüceltici nitelikte olduğu, bu şekilde şüphelinin terör örgütü
propagandası yapma suçunu işlediği..."
35. Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesi 29/12/2016 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/204 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır. Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun
işlediği iddia olunan suçların suç yerinin ve ayrıca temadinin son bulduğu
yerin Diyarbakır ili olduğu gerekçesiyle 2/1/2017 tarihinde yetkisizlik kararı
vermiş; aynı tarihte dava dosyasının Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da hükmetmiştir.
36. Bunun üzerine yargılamaya Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesinde E.2017/41 sayılı dosyası üzerinden başlanmıştır. Davanın ilk
duruşması 21/4/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu bu duruşmadaki
savunmasında özetle hakkında yürütülen ve tutuklanma tedbirinin uygulanmasına
kadar varan sürecin siyasi bir karar sonucunda gerçekleştirildiğini,
iddianamede üzerine atılı eylemlerin hiçbirinin suç unsuru oluşturmadığını,
yasal ve meşru olan birçok eylemin iddianamede suç unsuru olarak gösterildiğini
ancak bu eylemlerin ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlükleri kapsamında
kaldığını, gerçekleştirdiği tüm eylemlerin tamamen Kürt sorununun çözümü ve
barışın sağlanması amacını taşıdığını, bu nedenlerle beraat edeceğini
düşündüğünü belirterek tahliyesini talep etmiştir.
37. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 21/4/2017 tarihindeki ilk
duruşmada, savunmasını tespit ettikten sonra başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Sanığa yüklenen suçun vasıf ve mahiyeti,
delil durumu, delillerin büyük oranda toplanmış olması, sanığın bu aşamadan
sonra kaçma veya delilleri karatma şüphesinin bulunmaması, öngörülen ceza
miktarı, tutuklamayla sağlanmak istenen tedbirin bu aşamadan sonra adli kontrol
ile de sağlanabileceği ve sanığın tutuklu kaldığı süre, yaşı ve ölçülülük
ilkesi gözetilerek, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse CMK'nin 109. maddesi gereğince adli kontrol altına
alınarak, TAHLİYESİNE, CMK 'nin 109/3-a maddesi
gereğince sanığın yurt dışına çıkışının yasaklanmasına, CMK 'nin 109/3-b maddesi gereğince yaşı ve sağlık durumu
gözetilerek haftanın pazartesi ve cuma günleri mesai saatleri içinde ikametine
en yakın kolluk birimine imza atmak suretiyle adli kontrol tedbirine tabi
tutulmasına, CMK 'nin 112. Maddesi gereğince bu
tedbirlere isteyerek uymaması durumunda hükmedilecek hapis cezasının miktarına
bakılmaksızın sanığın tutuklanacağının kendisine ihtarına, (İhtarat
yapıldı)...[karar
verildi]"
38. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca tahliye kararına
itiraz edilmiş, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 28/4/2017 tarihinde itirazın
kabulü ile başvurucu hakkında 5271 sayılı Kanun'un 94. maddesi gereği yakalama
emri çıkartılmasına karar vermiştir. Ancak başvurucu hakkında çıkarılan
yakalama emrinin henüz infaz edilemediği anlaşılmıştır.
39. Başvurucunun 9/5/2017 tarihinde, kesinleşmiş mahkûmiyeti
bulunması nedeniyle TBMM tarafından milletvekilliği düşürülmüştür.
40. Başvurucunun milletvekilliğinin düşmesi sonrasında, suç
oluşturduğu iddiasıyla daha önce fezleke düzenlenen ya da soruşturma aşamasında
olan eylemleri yönünden Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 6/11/2017
tarihinde bir iddianame düzenlenmiştir. Bu iddianame ile başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme
ile halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçlarını işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
41. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 13/11/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/849 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 14/11/2017
tarihli kararıyla, 2017/41 esas sayılı dava dosyası ile 2017/849 esas sayılı bu
dosya arasında hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu gerekçesiyle her iki dosyanın
birleştirilmesine karar vermiştir.
42. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
43. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu, Anayasa ve kanunla öngörülen usullere
uyulmaksızın hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu
tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
46. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
48. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
49. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2) §§ 92-100).
50. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi
bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün
görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi hâkim
tarafından tutuklandığından yakalama veya gözaltı kararının hukuka aykırı
olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı tutuklu
kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel
başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı ancak -talep etmesi
hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
51. Somut olayda başvurucu hakkında verilen yakalama ve gözaltı
kararlarının hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay
12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı
kararı; Günay Dağ ve diğerleri, §
145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına
gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla yakalama
ve gözaltı kararlarının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu
lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
52. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında
dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin
ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi
faaliyette bulunma hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının
hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
55. Başvurucuya göre Kürt sorununa ilişkin barışçıl ve
demokratik çözüm önerileri ile Hükûmetin bu alandaki politikasına yönelik eleştirileri
ve siyasi kimliği gereği halk arasında söylediği sözler veya değişik
platformlarda yaptığı çağrılar ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gerekirken suça konu edilmiş, ayrıca mensubu olduğu siyasi partinin il/ilçe
teşkilatlarınca düzenlenen bazı barışçıl gösterilere -milletvekili sıfatıyla-
katılması da suç olarak değerlendirilmiştir.
56. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi
kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu, bu bağlamda milletvekili olması
nedeniyle dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılması gerektiği, suça konu
eylemlerin ifade ve toplantı-gösteri özgürlüğü çerçevesinde siyasi faaliyetleri
olduğu yönündeki iddialarının karşılanmadığını, adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığı açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine ilişkin bir
gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia etmiştir.
57. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi
faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu, ayrıca Hükûmete ve onun
uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik
ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek
tutuklama kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini
engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını
taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet
odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını, onlarca Kürt
siyasetçinin gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin
susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız
hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama
tedbiri Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle
uygulanmıştır. Başvurucu bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla
bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin 18. maddesinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
58. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
59. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
60. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
61. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§
110-124.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
62. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, yirmi bir ayrı
fezlekeye konu olan eylemler (bkz. § 12) nedeniyle PKK silahlı terör örgütünün
üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
63. Diğer taraftan başvurucu; Anayasa ile öngörülenin dışında
bir usulle dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama
dokunulmazlığından yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri
uygulanamayacağını iddia etmektedir.
64. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinde, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir
milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça
tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı
belirtilmiştir.
65. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM tarafından kabul
edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına
veya Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin
hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 14).
66. Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili
tarafından "dokunulmazlıkların
kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde olduğu" ileri
sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine
başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85. maddesi
kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmadığı,
Anayasa değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa
değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine
karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
67. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate
alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki
dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu
istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
68. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yasama
dokunulmazlığından yararlanması nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu
yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz
Gülser Yıldırım
(2), §§ 125-132; Selahattin
Demirtaş [GK], B. No:
2016/25189, 21/12/2017, §§ 136-143).
69. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
70. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği,başvurucuyla ilgili
somut olgulara atıf yaparak silahlı terör örgütüne üye olma suçuyönünden
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 28). Soruşturma
makamlarının başvurucuya katıldığı toplantılar ve yürüyüşler ile buralarda
söylediği sözler nedeniyle ve KCK/TM adlı yapılanmanın siyasal alan merkezi
içinde örgütsel faaliyetler yürüttüğü iddiasıyla ilgili terörle bağlantılı
suçlamalar yönelttiği anlaşılmaktadır (bkz.
§ 25).
71. Başvurucu; soruşturmaların hukuka aykırı olduğunu ve siyasi
faaliyetleri sebebiyle yargılandığını savunmaktadır (bkz. §§ 24, 27).
72. Başvurucunun;
i. 14/1/2012 tarihinde Diyarbakır'da, Türkiye geneli birçok ilde
terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonları protesto etmek amacıyla
gerçekleştirilen bir etkinlikte "15 Ağustos
1984'te 12 Eylülün ağır koşullarında neredeyse bir
yaprak bile kımıldamadığı bir dönemde kürt halkının
yiğit evlatları, onurlu evlatları 15 ağustosta direniş başlattılar ... bu halk
30 yıldır sinmedi, geri adım atmadı. Bundan sonradaalanlarda
meydanlarda yaşama dair neresi varsa heryerde
direnmeye ve mücadaleyi zaferle taçlandırıncaya kadar
bu yolda yürümeye devam edecektir ... "
ii. BDP Cizre İlçe Teşkilatı tarafından moral ve halkla buluşma
şöleni adı altında 28/1/2012 tairihinde düzenlenen
bir mitingde "... Öcalan'a uygulanan
tecrittir ... biryasa çıkartarak bu tecriti hukuksal diyorlar, böylebir
çabaları amabizdekendilerine söylüyoruz, bunamüsaade etmeyeceğiz baharın ne getireceği ne götüreceği
bilinmez diyoruz o yüzden eğer bu baharda bütün Türkiye halkları gerçekten
mutlu yaşamak istiyorsa, çatışmasız bir baharagirmek istiyorsaMeclise getirmeyeçalıştığınız
bu kanun tasarısının asla ve asla Genel Kuruluna getirmeyin diyoruz, çünkü
getirmeniz durumunda yani imralıya yönelik tecrite hukuksal bir kılıf bulmanız durumunda inanmalısınız
ki bu baharda çok kötü geçecek, çok çatışma geçecek, ölen ve yaşamını yitiren
sadece Kürt gençleri olmayacak, Türkiye gençleri Türkiye gençleri Türkiye
Halklarının emekçi çocukları da bu baharda bu iç çatışmalardayaşamınıyitirecek
..."
iii. Siirt'te 21/3/2012 tarihinde Nevruz kutlaması adı altında
düzenlenen bir etkinlikte "... Sizin
böyle bir gücünüz yok, PKK'yi imha edemezsiniz, tasfiye edemezsiniz, bu bir
realitedir. Bu bir gerçekliktir. Çünkü PKK sadece dağda Onbingerillayla
sınırlı bir hareket değildir. Bu gün PKK alanlarda,
meydanlarda, milyonlarca kişidir artık ... sayın Öcalan özgür olamadan PKK
dağdan inmeden demokratik özgür siyasal yaşama katılmadan tüm Türkiye'de kürt sorunun çözülmesi mümkün değildir ... Bu inkar, tasfiye, imha politikalarından vazgeçiniz diyoruz.
Ama vazgeçmezseniz bakın demokratik siyasal çözüm önümüzde istiyorsanız böyle
bir çözüm her an gerçekleşebilir ama istemiyorsanız da ben bugün özgürlük özgürlük diye haykıran kürt
halkının önünde şunu ifade etmek isterim ki eğer özgürlüğün önünü açmazsanız kürt halkı bu zamana kadar otuz (30) yıldır nasıl
direndiyse ödediği bunca bedellerden sonra direnmeye devam edecektir, bunun
böyle bilinmesi gerekir ..."
iv. 7/8/2012 tarihinde BDP organizesinde Şanlıurfa'nın
Viranşehir ilçesinde düzenlenen bir sanat etkinliğinde "Halkımızı direniş ruhuyla selamlıyorum. Bizleri
bugünlere getiren özgür var olma mücadalesinde
yaşamını yitiren özgürlük ve demokrasi şehitlerimizi saygıyla anıyor ve
eğiliyorum. Roje ve Kürdistan halkına selam olsun.
Başbakan bizler için PKK terör örgütü diyemiyorlar diye hitap ediyor, evet
diyemiyoruz terör örgütü değildir, çünkü Kürt'lerin
kimliğini demokratik yollardan elde edemediği için silahla dağa çıkmış Kürt
kimliğini kabul ettirmeye çalışan Gerilla örgütüdür."
v. 15/8/2012 tarihinde BDP organizesinde Diyarbakır'da
düzenlenen bir etkinlikte "... değerli
arkadaşlar bugün 15 Ağustos. Kürt halkı için direniş bayramı. Hepinizin direniş
bayramını da kutluyorum ... 15 Ağustos bundan 28 yıl önce PKK'nın Şemdinli'de
ve Eruh'ta silahlı mücadeleye başladığı günün adı değerli arkadaşlar.
Tarihçiler bugünü yani PKK'nın silahlı mücadeleye başladığı bugünü, bu yılı
Kürt yılı olarak ilan ediyorlar. Kürtlerin yılı olarak tanımlıyorlar. Evet
bizce de doğrudur 1984 yılı Kürt yılıdır. Niçin Kürtlerin yılıdır. Çünkü
1984'te özgür yaşamak istiyoruz, artık kimliksiz yaşamak istemiyoruz, bu
lanetli yaşama hayır diyoruz diyen gençlerin örgütlenerek bu sisteme, bu
devlete karşı isyan ettiği günün adıdır ..."
vi. DTK'nın 21/4/2013 tarihli
toplantısında "... Yani olacaksa bir
barış, adil onurlu bir barış evet biz varız, Kürt halkı var. Ama olmayacaksa da
Kürt halkı çözüme direnmeye de hazırdır. O nedenle de hesaplarını da herkes
buna göre yapmalıdır diyor yine başkanın [Abdullah Öcalan] o görüşme notunda dikkat çektiği bir konu, evet eğer
bu süreç az bir ihtimalle de olsa başarıya ulaşmazsa yeni bir dönemin
başlayacağıdır. Bu dönemi de halk savaşı olarak tanımlıyor ve 50 bin kişinin katılacağı
bu halk savaşı ile bundan sonraki süreç o şekilde tamamlanacağını ifade ediyor.
Bu önemli bir teori yani bu riski halkımızla paylaşmamız, Sürece ve döneme bu
şekilde hazırlamamız gerekir. Yani dediğim gibi olacaksa bir barış zaten
olacak, ama olmayacaksa da bu direnişin devam edeceği şeklindeki bir durumu
halkımızla da paylaşmamızda ben kendilerine hazırlama acısından her türlü riski
karşı hazırlama açısından doğru görüyorum."
vii. Diyarbakır'ın Lice ilçesi Ziyaret köyü Fis
Ovası mevkiinde 27/11/2013 tarihinde düzenlenen bir etkinlikte "... PKK hareketi bir isyan hareketidir. PKK hareketi
dili, kimliği yok edilen, yok sayılan bir halkın isyanıdır ... isyan etmek
direnmek uluslar arası sözleşmeye göre bir haktır ...
birleşmiş milletler yasalarına göre eğer bir halkın dili inkar ediliyorsa
kimliği inkar ediliyorsa asimilasyona tabi tutuluyorsa o halkın dünyanın
neresinde olursa olsun isyan etme hakkı vardır direnme hakkı vardır işte
Kürtler bu hakkı kullanmışlardır. Direnme hakkını kullanmışlardır. İsyan etme
hakkını kullanmışlardır ...YPG'yi selamlıyoruz. PYD'yi selamlıyoruz sizinle birlikteyiz, yanınızdayız sizin
mücadeleniz bizim mücadelemizdir. sizin mücadelenizi
engellemek isteyenler YPG'nin PYD'nin
Rojavadaki Kürt halkının devrimini tasfiye etmek
isteyenler başaramayacaklar ... evet 35 yılı görkemli ve amansız bir mücadele
ile Kürt halkı geride bıraktı, 36 ıncı yıl inanıyorum
ki Kürt halkının özgürlüğüne Kürt halkının zaferine giden bir yıl olacaktır.
Ben hepinizi 36 ıncı yılda başarıya zafere kilitlenmeye
davet ediyorum hep birlikte bir yıl içerisinde 36 ıncı
yılda Amed'de Dağkapı
meydanında Kürt halkının özgürlüğünü Kürt halkının önderinin özgürlüğünü Kürt
halkının en değerli varlıklarının gerillaların Amed
de hep birlikte bir arada özgürlük şarkıları söyleyeceğine olan inancımı bir
kez daha belirtiyorum ..."
viii. Türkiye'nin birçok yerinde PKK tarafından öz yönetim adı altında özerklik ilan
edildiği ve hendek olaylarının yaşandığı bir
dönemde, 2/2/2016 tarihinde Diyarbakır'da PKK terör örgütü lehine slogan atan
kalabalık bir gruba hitaben yaptığı diğer bir konuşmasında ise "... bugün Surdaki halkımızın direnişinin 63. günü, Cizrede ki halkımızın direnişinin 52. günü, ben buradan hem
Surda hem Cizre de direnen halkımızı selamlıyorum. Direnişlerinin direnişimiz
olduğunu, her daim onlarla birlikte olduğumuzu ve bu direnişten başarıyla,
zaferle çıkıncaya kadar da direnişi hep birlikte sürdüreceğimizi ifade etmek
istiyorum ... Kürt halkı da hiçbir zaman cümlesinin karşılığında direnişini
mücadelesini yükselterek, en yakın zamanda olmasa bile belli bir zaman dilimi
içerisinde özyönetimi kuracak, kendi kendisini bu topraklarda yönetecektir ...
Ancak biz biliyoruz ki ne yaparlarsa yapsınlar ne tür engeller çıkartırlarsa
çıkartsınlar mutlaka direniş kazanacak direnenler kazanacak bu yolda mücadele
edenler kazanacak ..." şeklinde sözler sarf ettiği
belirtilmiştir.
73. Anılan konuşmalardan birisi, PKK'nın -başvurucunun seçim
bölgesi olan Diyarbakır da dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde terör saldırılarını
artırdığı ve PKK'dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği üzerindeki
riskinin ağırlaştığı bir dönemde ve bu şiddet olaylarının yaşandığı bölgede
yapılmıştır (bkz. §§ 8, 9).
74. Demokratik bir toplumda kişilerin ve özellikle siyasetçilerin
-terör propagandası niteliği taşımadıkça- terör operasyonlarının yapılış
şeklini eleştirmesi meşru görülebilir. Bununla birlikte somut olayda
başvurucunun siyasi konumu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönem ve yer,
konuşmaların içeriği ve bağlamı birlikte dikkate alındığında yukarıda yer
verilen sözlerin soruşturma makamlarınca -terör operasyonlarının yapılış
şeklini eleştirmenin ötesinde- güvenlik güçleriyle çatışma hâlinde olan terör
örgütü mensuplarının eylemlerini öven, meşru gösteren hatta sahiplenen
nitelikte değerlendirilmesinin ve başvurucuya bu sözler nedeniyle terörle
bağlantılı suçlamalar yöneltilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Bu
itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin
bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
75. Yapılan bu tespit ve değerlendirmeler dikkate alınarak isnat
edilen diğer eylemlerle ilgili ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek
görülmemiştir. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
76. Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirkenişlendiği iddia olunan silahlı terör
örgütüne üye olma suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına,
suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan
katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 29).
77. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olmasuçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır
cezai yaptırımlar öngörülen suç tiplerindendir (Benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Gülser Yıldırım (2), § 148). İsnat edilen suça
ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır.
78. Bunların yanı sıra yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının
başvurucuyu ifadesini almak üzere çağrı kâğıdıyla davet ettiği ancak
başvurucunun bu çağrılara uymadığı görülmektedir. Ayrıca milletvekili
dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye verilmesi
üzerine başvurucunun da mensubu olduğu HDP'nin Eş
Genel Başkanı, yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla hiçbir milletvekilinin
ifade vermeye gitmeyeceğini belirtmiştir (bkz. § 21). Dolayısıyla başvurucunun
bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde soruşturma ve kovuşturma
süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğu, bu nedenle
devamlılık arz edebileceği söylenebilir.
79. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin
bulunduğu anlaşılmaktadır.
80. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamındaki ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın
tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).
81. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi
faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle
-Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanmasının
ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.
82. Anayasa Mahkemesi; milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili
verdiği Mehmet Haberal (B. No:
2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay (B.
No: 2012/1272, 4/12/2013), Kemal Aktaş ve
Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895,
2/1/2014), Gülser
Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla
bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetlerini
incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir
durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
83. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2) (§§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş (§§ 169, 170, 176)
kararlarında başvurucuların milletvekili
olmaları dolayısıyla tutuklamanın ölçüsüz olduğu yönündeki
iddialarını -tutuklamanın hukukiliği bağlamında- incelerken yasama
dokunulmazlığına istisna getirildiği veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı
durumlarda milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural
bulunmadığını ve milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil
etmediğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kapsamda yaptığı inceleme
sonucunda milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz olmadığını
değerlendirmiştir.
84. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) de milletvekilleri
hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir
tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu
değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla
dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin
tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23878/94...,
26/11/1997, § 40).
85. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel
olarak 2007 ile 2016 yılı arasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla
iddia edilen suçların bazılarının işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra
tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma
süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olup olmadığının da incelenmesi
gerekir.
86. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki (suç tarihi ile
tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu) bazı olaylara
ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur.
87. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından yararlandığı
sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı
göz ardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli aşamadaki dosyalar
için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe
girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları, ilgili Cumhuriyet
Başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa değişikliğinin
yürürlüğe girmesinden yaklaşık beş ay sonra tutuklanmıştır.
88. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesini müteakip Bakanlıkça dosyaların ilgili
Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmesi, Başsavcılıklarca dosyaların
birleştirilmesi ve başvurucunun ifadesinin alınması için talimat yazılması veya
çağrı kâğıdı çıkarılması gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır
(bkz. §§ 16-21). Dolayısıyla soruşturma süreci içinde soruşturma mercileri
başta olmak üzere kamu makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir
(Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin
Demirtaş, §§ 173, 174; Gülser Yıldırım (2),§§ 160,
161).
89. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64; Selahattin Demirtaş, § 175;
Gülser Yıldırım (2),§ 162).
90. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç
için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde
tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının
yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
91. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla
gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
93. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde
suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını
inceleme talebinin kısıtlama
kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, bu nedenlerle kendisine yönelik
suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini ileri sürmüştür. Başvurucu
ayrıca soruşturma mercileri tarafından kısıtlama
kararının kanunda öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, bu bağlamda
incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin de
engellendiğini iddia etmektedir. Başvurucuya göre soruşturma mercilerinin bu
tutumu silahların eşitliği
ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Başvurucu sonuç olarak tutuklamaya karşı etkili bir
şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
94. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
95. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
96. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§
169-174.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
97. Başvurucu, hakkındaki suçlamalarla ilgili olarak gerek
gözaltında gerekse de Savcılıkta ayrıntılı bilgi verilmediğini, ifade işleme
sırasında da dosyayı inceleme taleplerinin kısıtlama kararı gerekçe
gösterilerek reddedildiğini ileri sürmüş ancak kısıtlama kararının verildiği
tarih ve sayısı ile kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda herhangi bir belgeyi veya bilgiyi dosyaya sunmamıştır. Bununla
birlikte Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
29/12/2016 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin
(4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
98. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, yasama dokunulmazlıklarıyla
ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Cumhuriyet Başsavcılıkları
tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere ilişkindir. Bu
fezlekeler ile fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının içeriğinin kısıtlama
kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya müdafilerinin erişimine
açık olmadığı yönünde herhangi bir tespit ya da iddia bulunmamaktadır (Benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin
Demirtaş, § 192; Gülser Yıldırım,§ 177). Öte yandan başvurucuya Şırnak
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi öncesinde üzerine atılı
suçlamalar anlatılmış; başvurucu, soruşturmanın siyasi olduğuna inandığı için
ifade vermek istemediğini söylemiştir (bkz. § 24).
99. Başvurucunun Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusu
sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili Savcılıkta verdiği ifadesini tekrar
ettiği ve ek olarak benzer beyanlarda bulunduğu, sorgu sırasında hazır bulunan
başvurucu müdafilerinin ise suçlamaların esasıyla ilgili ayrıntılı savunma
yaptıkları görülmektedir (bkz. §§ 26, 28).Dolayısıyla
başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
100. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir
süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
101. Diğer taraftan başvurucu; kısıtlama kararının kanunda
öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, incelemeye ve/veya örnek almaya
yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin engellendiğini ileri sürmüşse de
5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasına aykırı olarak
kuralda belirtilen ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklardan hangisine veya hangilerine
erişiminin engellendiğini ortaya koyamamış; özellikle kısıtlamaya ilişkin
kararın tarih ve sayısını bildirmemiştir.
102. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu
başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
103. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun kısıtlama kararı
kapsamında olmayan bilgi ve belgelere erişiminin sağlanması için yetkili
mercilere başvurduğuna ve bu girişiminin sonuçsuz kaldığına yönelik olarak
somut olgulara dayalı bir iddia dile getirilmediği gibi UYAP üzerinden yapılan
incelemede de böyle bir olguya rastlanmamıştır. Nitekim başvurucu müdafilerinin
de sorgu sırasında, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere
erişemedikleri ve bu nedenle tutuklama talebine karşı savunmalarını etkili bir
şekilde dile getiremedikleri yönünde bir iddiaları olmamıştır. Dolayısıyla
başvurucu, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere erişiminin engellendiği
iddiasını temellendirememiştir.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle etkili bir savunma yapamadığı ve tutukluluğa etkili bir şekilde
itirazda bulunamadığı iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
4. Tutukluluğa Yönelik
İtirazın Kısa Süre İçinde İncelenmemesine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
105. Başvurucu; Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin tutukluluğa
itirazı yasal süresi geçtikten sonra incelediğini, itirazın değerlendirilmesi
amacıyla dosyanın gönderildiği Siirt Sulh Ceza Hâkimliğinin de yasal sürelere
uymayarak itirazı reddettiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
106. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın
kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili
bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
107. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
108. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, hürriyeti
kısıtlanan kişinin durumu hakkında karar verilmesini talep etmesi hâlinde bu
talebin karara bağlanması için belirli bir süre öngörülmemişse de kısa sürede karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.Kararın gereken
süratle alınıp alınmadığı, her davanın kendi özel koşullarına göre
değerlendirilir (Ulaş Kaya ve Adnan Ataman, B. No: 2013/4128,
18/11/2015, § 71).
109. Ceza muhakemesi hukukumuzda itiraz usulünün düzenlendiği
5271 sayılı Kanun'un 268. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kararına itiraz
edilen hâkim veya mahkemenin itiraz incelemesini en çok üç gün içinde yapması,
itirazı yerinde görmezse yetkili merciye göndermesi
gerektiği belirtilmiştir. Bu süre, 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (668 sayılı KHK) ile 5237 sayılı
Kanun'un İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci
Bölümü'nde tanımlanan suçlar ie 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen
suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince on gün olarak
düzenlenmiştir.
110. Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme açısından itiraz
incelemesi yönünden 5271 sayılı Kanun'da bir süre öngörülmüş ise de itiraz
merciinin incelemesini ne kadar süre içinde tamamlaması gerektiğine ilişkin bir
düzenleme bulunmamaktadır. Anayasa'nın yukarıda değinilen 19. maddesinin
sekizinci fıkrasında yer alan “kısa sürede”
ibaresi, hürriyeti kısıtlanan kişinin bu kısıtlamanın hukukiliğine karşı
yaptığı itirazın mümkün olan en kısa sürede karara bağlanmasını zorunlu
kılmaktadır (Benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ulaş Kaya ve Adnan Ataman , § 73).
111. 5271 sayılı Kanun'un 268. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (a) bendinde itirazı inceleyecek merciler ayrıntılı bir şekilde
belirtilmiştir. Bu düzenlemede, eğer kararına itiraz edilen hâkimlik ağır ceza
mahkemesinin bulunduğu yerdeki bir sulh ceza hâkimliği ise ve aynı zamanda o
yerde tek sulh ceza hâkimliği bulunuyorsa, itirazı inceleme yetkisinin en yakın
ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine ait olduğu ifade
edilmiştir.
112. Somut olayda başvurucunun tutuklama kararına itiraz
dilekçesini 11/11/2016 tarihinde Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğine verdiği
anlaşılmıştır. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2016 tarihli üst yazısı ile
dilekçeyi Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine göndermiştir. Şırnak Sulh Ceza Hakimliği
24/11/2016 tarihinde itirazı yerinde görmeyerek incelenmek üzere Siirt Sulh
Ceza Hakimliğine dosyayı göndermiştir. Siirt Sulh Ceza Hâkimliği 8/12/2016
tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Bu kapsamda başvurucunun iddiası incelendiğinde
Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin evrakın kendisine gelişinden itibaren on gün
içinde itirazı incelediği görülmektedir. Daha sonra itirazın incelenmesi
amacıyla dosyanın başka bir ilde bulunan Siirt Sulh Ceza Hâkimliğine
gönderildiği ve Hâkimliğin de 14 gün gibi bir sürede kararını verdiği
anlaşılmıştır.
113. Başvurucu hakkında Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen soruşturmanın içinde yirmi bir adet fezleke barındırması yani somut
dosyada yirmi bir ayrı soruşturmanın varlığı karşısında dosyanın kapsamı,
başvurucunun itirazının değerlendirilmek üzere dosyanın başka bir ilde bulunan
Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmiş olması ve somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında başvurucunun tutukluluğa yönelik itirazı
hakkında makul bir süre içinde karar verildiği değerlendirilmiş ve itiraz
aşamasında geçen sürenin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı sonucuna varılmıştır.
114. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
B. İfade Özgürlüğü ile
Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
115. Başvurucu; tutuklamaya dayanak oluşturan ve fezlekelerde
belirtilen konuşma ve açıklamalarının ifade özgürlüğünün koruması altında
olduğunu, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olarak Hükûmete ve onun
siyasetinin ürünü olan uygulamalara yönelik siyasal söylem ve eleştirilerinin
ifade özgürlüğü kapsamında en üst seviyede korunması gerekirken suçlamaya ve
dolayısıyla tutuklamaya konu edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre
mensubu olduğu siyasi partinin geniş bir seçmen kitlesine sahip olduğu yerlerde
o bölgenin sorunlarını tartışmaya açması ve süregelen (silahlı) çatışmalarla
ilgili olarak iktidarı güçlü bir şekilde eleştirmesi de bu bağlamda
değerlendirilmelidir. Başvurucu sonuç olarak ifade özgürlüğü ile seçilme ve
siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
116. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle
tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp
aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet
Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§
105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
117. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 54-92). Bu
kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca
ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında
kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası
yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır
(Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin
Demirtaş, §§ 199-201; Gülser Yıldırım (2),§§ 185-187).
118. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğa yönelik itirazın kısa süre içinde incelenmemesi
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.