logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İlhan İşbilen, B. No: 2016/3704, 29/5/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İLHAN İŞBİLEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/3704)

 

Karar Tarihi: 29/5/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Murat BAŞPINAR

Başvurucu

:

İlhan İŞBİLEN

Vekilleri

:

1. Av. Atilla KART

 

 

2. Av. Merve UÇANOK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; yürütülen soruşturma kapsamında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma aşamasında bağımsız ve tarafsız olmayan savcılık ve Sulh Ceza Hâkimliklerince kararlar verilmesi, soruşturma dosyasına erişimin engellenmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, hâkimliklerce keyfî ve dayanaksız yöntemlerle kararlar verilmesi nedeniyle de masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/2/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Kişi ve konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2016/5992, 2016/7822, 2016/10108 ve 2016//12770 numaralı bireysel başvuruların 2016/3704 numaralı bireysel başvuru ile birleştirilmesine; incelemenin 2016/3704 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Tutuklamaya İlişkin Süreç

8. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında 13/12/2015 tarihinde ilgili kolluk birimi tarafından 24. dönem Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir milletvekili olan başvurucunun ifadesi alınmıştır. Bu ifade işlemi sırasında başvurucuya FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) ile ilgili bazı isnatlar yöneltilmiştir.

9. Başvurucu 14/12/2015 tarihinde ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifadesi şöyledir:

"...Beni milletvekilliği yaptığım dönemdeki milletvekilleri, ayrıca Adalet Bakanı B.B.ye sorup hakkımda bilgi alabilirsiniz. B.Y., İ.Y. beni iyi tanır. B.A. hakkımda olumlu şeyler söylemişti. Siyasete girişimi ifademde ayrıntılı şekilde anlattım. Ben bana yöneltilen hiçbir suçlamayı kabul etmem. 24 dönem TBMM'de cemaatten hiçbir milletvekili yoktur. Siyaseten parti içerisindeki bir kavga nedeniyle bu olaylar yaşandı. Durdurmak için elimden gelen bütün gayreti gösterdim. Ben milletvekili olduğum dönemde Bakanlar ve milletvekilleri ile içiçeydim. Hiçbir suçla ilgim olmadığını onlar çok iyi bilirler. Hükümet ve Devlet aleyhine şimdiye kadar hiçbir faaliyetim olmadı. Yurt dışına bu süre içinde defalarca çıkıp geri döndüm. Ben bir iş adamıyım. İstesem yurt dışında kalabilirdim. Vicdanen ve gerçekten suçlu olmadığımı düşündüğüm için ülkeme geri döndüm. Benim ailem Devletine bağlıdır. Bu ülke ve Devlet için şehit vermiş bir aileyim. Ailemde birçok subay vardır. Olan olaylar siyasi parti içerisindeki güç dengesi, güç kavgasıdır. B.Y. milletvekilliğine aday olduğu için ben İzmir'e bile gitmedim. Seçimin sonuçları benim gidişimle etkilenebilir düşüncesiyle ben yanlış anlaşılabilirdim. Suçlamaların hiçbirini kabul etmem."

10. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 14/12/2015 tarihinde başvurucuyu bir kısım şüphelilerle birlikte silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanmaları istemiyle Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Savcılığın talep yazısında başvurucuya isnat edilen eylemlerle ilgili değerlendirmeler yapılmak suretiyle özetle şöyle ifade edilmiştir:

"...Fetullah Gülen tarafından kurulup yönetilen örgütlenmenin dini cemaat olmadığı, kamu kurumlarında sınav sorularını çalarak kadrolaştığı, kadrolaşmanın Emniyet, Adalet, Mülkiye TSK gibi birimlere yayıldığı, Devletin kritik kurumlarında kamu hiyerarşisi dışında ayrı hiyerarşiye bağlı bir örgütlenme oluşturulduğu, bu örgütlenmenin kişilerin haberleşmesinin gizliliğini ihlal ettiği, konuşmaları dinlediği, kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal ettiği, kişisel verilerin kaydedilip depolandığı, örgütlenmenin siyasi ve askeri casusluk, dini duyguları istismar ederek dolandırıcılık, kamu kuruluşuna karşı dolandırıcılık, resmi evrakta sahtecilik, yağma, ihmalle öldürme, işkence, tehdit, kişi hürriyetini kısıtlamak, nitelikli hırsızlık, irtikap, iftira, suç uydurma, suç delilini gizleme gibi suçları işlediği, bu suçların örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar olduğu, örgütün yöneticisi şüphelilerin bu suçlardan da ayrıca sorumlu olduğu... "

11. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:

"1946 Uzunköprü doğumluyum, astubay bir babanın oğluyum, Çankırı ve İzmir'de eğitimimi tamamladım, 1972 yılında Ege Üniversitesinde göreve başladım, 9 Eylül Üniversitesinin de kurucu genel sekreteriyim, Manisa'da Vakıflar Müdürlüğü yaptım, 1989-2004 yılları arasında Türkder Dersanesi yönetim kurulu başkanlığını yaptım, 2005 yılında Cezayirde bir tersane kurdum, yaptığımız geminin ilk kaynağını B.A. ve denize indirilmesi töreninde K.T. bey yaptılar, 2011 yılı milletvekili seçimleri için sayın R.T.E. halen bakan olan S. Hanımı aracı ederek bana milletvekilliği teklif ettiler. Meclise girdim ve 4 yıl vekillik yaptım, bu süre içinde ne parti, ne meclis ne de hükümetimizin mevzuatına veya işleyişine bir olumsuz müdahalem olmadığı gibi birlikte çalıştığım diğer vekiller ve kamu görevlileri tarafından takdir edilmişimdir, ayrıldıktan sonra da hiçbir şekilde partim veya sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı hakkında herhangi bir eleştirim veya müdahalem olmadı, hatta sayın Başbakan bazı şahıslar hakkında eleştiriler yapsa da hakkımda tek bir söz söylememiştir, memleketim İzmir'dir. İzmir'den B.Y. bey adaylığını koyduğu için son seçim sürecinde de çağrıldığım halde hiçbir içtimai veya siyasi organizasyona da yanlış anlaşılır saikiyle icabet etmedim. Benim gibi çalışmalarda bilen bir kişinin terörle bir ilgisi olamaz. Ben Fethullah Gülen ile nasıl tanıştığımı emniyette de açıkça anlattım. Ben hem okuyup hem çalışırken aynı zamanda berberlik de yapıyordum, esnaflık yaptığım için pek çok insanla temasım olmuştur, ben gençlik zamanımdan beri dini bütün bir insan olarak yetiştim, namazımı ve ibadetimi hep yerine getirdim. Bana sorulan tüm soruları samimiyetle cevapladım, ben Asya Finanstan ayrıldıktan sonra bu firmanın hiçbir ürününü kullanmadım, benden sonra Tuna Gayrimenkul diye bir yer kurulmuş MASAK inceleme yaparken beni de yanlışlıkla diğer ortaklar içinde görülmüş, 2004 Haziranda benim ilişkim bitmiştir, bu firma 2009 yılında kurulmuştur, bunun da bir yanlışlık neticesinde olduğunu düşünüyorum, böyle birşey söz konusu değildir, ben uzun süre ticari faaliyette bulundum benim ticari hayatımda karanlık hiçbir nokta yoktur, benim hiçbir milli eğitim faaliyetim olmadı, ben ticaretin içindeyim ancak bana savcılıkta sınav sorularının çalınması, casusluk, dolandırıcılık, yağma, iftira, nitelikli hırsızlık vb bazı suçlamalarla ilgili sorular yöneltildi. Benim şahsi geçmişim ve kişisel duruşum söz konusu suçlamalarla adımı yan yana getirecek vasıfta değildir. Benim kaçma şüphemin olması da söz konusu değildir, kendi işlerimle uğraşan birisiyim aynı zamanda ben kaçacak bir kişi olsaydım, ticari sebeplerle şahsi sebeplerle yurtdışına çıkıp geliyorum, bu da söz konusu değildir. Milletvekili iken tedavi amaçlı yurt dışına çıktım ve bu çıkışımda devlet erkanından M.Ş. bey, A.D. bey, E.E. bey gibigörevlilerle Washington'da ziyaretlere iştirak ettim. Bu esnada Fethullah Gülen ile görüşmüş olmam ileri sürülmektedir, ancak ben kendisi ile yıllar öncesinden İzmir'den tanışıklığım vardır, ayrıca devlet erkanındaki pek çok insan da M.Ş. bey, A.D. bey, E.E. bey vb gibigörevliler de kendisine ziyarete gitmiştir. Herhangi bir gizli kapaklı görüşme söz konusu değildir, Mecliste parlamento dostluk gruplarında görev yaptım, bu sebeple yurt dışından gelen heyetleri de ağırlama vazifemiz vardı. Bunun dışında yurt dışından gelen heyetlerin burdaki görüşmelerinde randevu almaları ile ilgili tarafımca yapılmış herhangi çalışma olmamıştır, kimse için randevu almış değilim. Dosyada gizlilik vardır, detayından bilgim yoktur, ancak bahsi geçen tarihlerde benim bu faaliyetlerde bulunmam hayatın normal akışına uygundur, B.Y. bey, B.A. bey, K.T bey vs pek çok siyasetçi de benim gemicilikle ilgili yurtdışındaki ticari faaliyetlerim sırasında moral katkı sunmuşlardır. Örgüt faaliyeti iddiası vardır, ancak bana bununla ilgili herhangi bir delil sorulmamıştır veya ibraz edilmemiştir, ben güya örgüt yöneticisi olarak sunulmaktayım, ben K.A. dışında huzurdaki diğer şüphelileri tanımam, tanımadığım daha önce bilmediğim insanlarla örgütsel bir birliktelik içerisinde olmam mümkün değildir, bu kadar siyasi ve ticari yaşamdan sonra bu suçlamaları kabul etmem söz konusu değildir, ben milletvekili olarak ve siyasi yaşamın içerisindeyken de partimin kararlarına ve kurallarına aynen uymuş birisiyim, 11 yaşından beri hem çalıştım hem okudum, devlet ve toplum yaşamında ve ticari yaşamda faaliyetlerde bulundum, liyakati olmayan bir insan olsaydım, fakülte sekreterliklerini, kurucu üniversite sekreterliğini vb işleri yapamazdım, hakkımdaki suçlamalarla ilgili şaşkınlık içindeyim, halihazırda ben ve eşim tüm servetimizi bir eğitim vakfı kurarak milletimize vakfettik, eşim de bir holdingin %11 hissesine sahip bir insandır, söz konusu eylemleri ben işlemiş olsaydım, bu zamana kadar devletin emniyet ve istihbarat kurumlarının hakkımda takibatta bulunması gerekirdi, bunun dışında herhangi bir adli sorunum soruşturmam da olmamıştır, Vakıflar Bölge Müdürlüğü gibi üçlü kararname ile atama yapılabilen bir kuruma ve hatta B.A. beyin isteği ile müdürlük yaptım, isteklerle vazife kabul eden ve onurlu biçimde vazifelerini bırakan bir insan olarak hakkımdaki suçlamalardan dolayı rencide olmuş durumdayım, zaten kalp ve tansiyon hastalığım vardır, hakkımdaki tüm suçlamalar asılsızdır, suçlamaları kabul etmem. Vatikan ziyaretine ilişkin olarak olay şöyledir, söz konusu tarihte Dinlerarası Diyalog çalışmaları yapılmaktaydı. Vatikan İstanbul temsilcisi M. Vatikandan bir randevu talebinde bulunmuştu, Vatikanda bir Türkiye büyükelçiliği vardır, oraya gidildi ziyaretler yapıldı. Bana bununla ilgili sorulan husus el öpme meselesidir. Gidilen yer Vatikandır, protokol kurallarının en sıkı uygulandığı yerdir, buranın görevlileri tarafından uygulanacak protokol ile ilgili yönlendirmeler yapılmaktadır. Ziyaret sırasında papa Jean Paul'ün protokol kuralları içerisinde elini öpmüş bulunduk ancak biz kendi kendimize böyle birşey yapmış değiliz. Bir mahsuru görülmüş olsaydı Dışişleri ve hükümetin ilgili birimleri tarafından müdahaleler yapılırdı."

12. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 14/12/2015 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir.

13. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren MASAK raporu, tanık beyanları, tape kayıtları ve tüm dosya kapsamı çerçevesinde somut olguların bulunması, atılı suçun CMK'nın 100/3 maddesinde öngörülen suçlardan oluşu ve atılı suç ile tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir niteliğini taşıması dikkate alınarakşüpheliler K.A., İlhan İşbilen ve D.A.nın isnat edilen silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından ayrı ayrı tutuklanmasına..."

14. Başvurucunun verilen tutuklama kararlarına karşı yaptığı itiraz, Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/12/2015 tarihli verdiği kararla kesin olarak reddedilmiştir.

15. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 12/2/2016 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş ve bu karara karşı başvurucu müdafince yapılan itiraz Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 18/2/2016 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.

16. Başvurucu 25/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda 6/6/2016 tarihli ve E.2016/24769 sayılı iddianame ile FETÖ/PDY'nin kurucusu ve liderinin de aralarında olduğu başvurucuyla birlikte yetmiş üç örgüt yöneticisi hakkında silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, siyasi ve askerî casusluk yapma, zimmet, nitelikli dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkasına verme, yayma, ele geçirme suçlarını işledikleri iddiasıyla dava açılmıştır.

18. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hangi tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir. Devamında ise örgütün yapılanmasına ilişkin unsurlara yer verilmiştir.

19. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir. Başvurucunun;

i. Fetullah Gülen’in "Ben Cemaat’i iki deli ve bir veli ile kurdum." şeklindeki söyleminde deli olarak bahsedilen şahıs olduğu,

ii. Fetullah Gülen’in sohbet ve vaazlarının kaset, CD vb. hâline getirilerek çoğaltılmasından bizzat sorumlu olduğu,

iii. 1980’li yıllarda Akyazılı Orta ve Yüksek Öğretim Vakfı sekreterliği yaptığı,

iv. 1995 yılında Feza Gazetecilik Anonim Şirketi eski genel müdürlüğü yaptığı,

v.FETÖ İstişare Kurulunda görev yaptığı,

vi. FETÖ Tayin Heyetinde yer aldığı,

vii.FETÖ Üst Kurulu üyesi olduğu,

viii. Fetullah Gülen’in operasyon ekibi içinde yer aldığı,

ix. FETÖ Erzurum il imamlığı yaptığı,

x. FETÖ Azerbaycan imamlığı yaptığı,

xi. 2006 yılı itibarıyla Zaman gazetesi sarı basın kartı sahibi olduğu,

xii. Geçmiş dönemde Asya Finans A.Ş.'de murakıp üye olarak görev yaptığı,

xiii. FETÖ’nin siyasi kanadında yer aldığı,

xiv. Adalet ve Kalkınma Partisi 24. dönem milletvekiliyken 17/25 Aralık operasyonları sonrası süreçte istifa ettiği,

xv. 25. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'ne bağımsız aday olarak katılıp seçilemediği,

xvi. HTS ve baz istasyon analizinde FETÖ üyeleri ile sık sık bir araya geldiği ileri sürülmüştür.

20. Tanık beyanlarında başvurucu hakkında belirtilen hususlar özetle şöyledir:

- S.Ç. beyanında; FETÖ/PDY’nin ana kadrosu içinde yer aldığını, ayrıca Zaman gazetesinin ilk genel müdürü olduğunu ifade etmiştir.

- K.Ö. beyanında; İlhan İşbilen’in Fetullah Gülen ile İzmir’e geldiğinden beri beraber olduğunu, Manisa’da Kurşunluhan Öğrenci Yurt Müdürlüğü yaptığını, Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı başkanlığı yaptığını, bir dönemde Erzurum’da örgüt imamlığı yaptığını, Medya Genel Müdürlüğü (Zaman gazetesi, Samanyolu TV) yaptığını, Asya Finans ortaklığı olduğunu, Bankanın murakıplığını yaptığını, bu Bankanın kurucusu olduğunu, Türkter Tersanesi Yönetim Kurulu başkanlığı yaptığını, Mayna Denizcilik Limitet Şirketini, Cezayir’de Türk Maritime Limitet Şirketini ve tersanesini kurduğunu, Evyap Holding Yönetim Kurulu ve Oruç Reis Denizciler Kulübü Yönetim Kurulu üyelikleri yaptığını ve şu anda İzmir bağımsız milletvekili olduğunu, Başyüceler Kurulunda bulunduğunu ifade etmiştir.

- A.K. beyanında; cemaat yapılanmasında İlhan İşbilen’in 5. kademede olduğunu, Zaman grubu içinde yer aldığını, Fethullah Gülen’in operasyon ekibinden olduğunu, PDY’nin siyasi kanadında bulunduğunu, ayrıca ana kadro içinde yer aldığını ifade etmiştir.

- L.E. beyanında; hizmette üst düzey görevde bulunduğunu, örgüt içinde Akyazı Vakfının genel müdürlüğünü, Erzurum imamlığını, Zaman gazetesi ve Samanyolu TV’nin genel yayın yönetmenliğini yaptığını, örgütün Tayin Heyetinde de yer aldığını, cemaat içinde kendisinin ayrı bir özel ekibinin olduğunu, mülki amirlerle (vali ve kaymakam) koordine sağladığını, bürokrasiyi bildiğini, Asya Finans Başkanlığı ve Ege Üniversitesi genel sekreterliği ile Manisa Vakıflar bölge müdürlüğü yaptığını, cemaat içinde önemli bir isim olduğunu, Vatikan ile Fetullah Gülen’in görüşmelerinin cemaatin Vatikan görevlisi olan ancak şu an hayatta olmayan M. tarafından sağlandığını, Gülen’in Vatikan’a ziyaretinde ise A.K., İlhan İşbilen, M.E. ve C.T.nin de bulunduğunu ifade etmiştir.

- Ç.A. beyanında; ...örgüt içinde 1985 ve 1986 yıllarında Erzurum imamlığı ile 1992 yılı sonrasında yurt dışına açılım kapsamında Azerbaycan imamlığı yaptığını duyduğunu, Fetullah Gülen’in vaazlarının kasetler ve videolar aracılığı ile çoğaltılması işlemi ile bizzat kendisinin ilgilendiğini, bu şahıs ile 1988-1990 yılları arasında yaklaşık beş altı ay kadar aynı örgüt evinde birlikte kaldıklarını, bu dönemde Zaman gazetesi genel müdürü olduğunu, 1988-90 yılları arasında Zaman gazetesi genel müdürü olan İlhan İşbilen'in Ankara’ya geldiğinde H.C.nin kaldığı evde kaldığını, bu evde kendisi ile birlikte H.C.nin de kaldığını, Afganistan’da Raşit Dostum’a karşı yapılan darbe girişimi ile ilgili olarak N.G.nin Afganistan’a problemi çözmek için bizzat Fetullah Gülen tarafından gönderildiğini, iddia edilen Azerbaycan darbe girişiminin gerçeklik payının olması durumunda bu konuda o dönemin Azerbaycan İmamı İlhan İşbilen ve Y.A.nın yakın diyaloğunun dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir.

- H.A. beyanında, İlhan İşbilen'in örgüt içinde faaliyet yürüttüğünü ifade etmiştir.

- N.V. beyanında; FETÖ/PDY'nin başlangıç tarihi olan 1960'dan beri üst düzeyde görev alan ve görevine devam eden şahıslardan birisinin de İlhan İşbilen olduğunu, 1997 yılında Fetullah Gülen'in Zaman gazetesinin eski sahibi A.K. vasıtası ile eski Halk Partili Dışişleri Bakanı K.G. aracılığı ile Vatikan'la temasa geçtiğini öğrendiğini, ABD ile irtibatı olduğunu duyduğunu, K.G.nin kız kardeşinin de Amerika'da albay rütbesi ile asker olduğunu duyduğunu, yurt dışından bir seyahatten döndüğünde Altunizade Fem'de Fetullah Gülen ile birlikte D.O. (Türkiye'deki Yahudi cemaatinin başkanı), İ.H. (Yahudi Cemaati Başkanı), o zamanki Ermeni Cemaati Başkanı M., Ortadoks Kilisesi Başkanı B. ile gizli bir toplantı yaptıklarını gördüğünü, bu şahısların Fetullah Gülen ile fotoğraf çektirdiklerini, Fetullah Gülen'in orta büyüklükte sandıklar içinde bu şahıslara hediyeler takdim ettiğini, Vatikan tarafından her hafta kendisine dua edildiğinin M. tarafından halka açık her yerde ilan edildiğini, daha sonra 1997 yılında yanında İlhan İşbilen, A.K., M.E., M.K.nın ağabeyi olduğunu bildiği ancak ismini bilmediği kişi ile birlikte Vatikan'a Papa Jean Paul'ü ziyarete gidip çok kıymetli halı ve vazolar götürüp hürmetlerini ve bağlılıklarını ilettikleri, Papa'nın elini öptüklerini ifade etmiştir.

- B.Ç. beyanında; cemaatle ilk tanıştığı 1986 yılında hizmetteki abiler arasında bilmediği bir sebepten kavga çıktığını, o tarihte bütün yetkili abilerin görevden alındığını, tüm yetkinin İlhan İşbilen'e verildiğini, İlhan İşbilen'in isteği üzerine yanında kalmaya başladığını, kendisini örgüt içinde yetiştiren kişinin İlhan İşbilen olduğunu, o zamanki görevinin doğu ve güneydoğu illerinin sorumluluğu ile Akyazılı Vakfının genel müdürlüğü olduğunu, İlhan İşbilen ile beraber çalıştığı dönem Muş valisi ile görüşme yaptığını, İçişlerinden bir kişinin kendisini arayarak kaymakam olmak için destek istediğini, Samanyolu televizyonunun kurulması ile ilgili işlerin başında olduğunu, televizyon kuruluşu ile ilgili tek yetkili kişi olduğunu, Fetullah Gülen’in vaaz video kasetlerine bandrol alınıp resmî yoldan satılması için çalıştığını, örgütün illegal işlerinin başına getirilen ilk kişi olduğunu, istihbarat ve devletin kritik kurumlarındaki özel yapıyı hazırladığını, daha sonra bu yapının K.Ö.ye devredildiğini, İlhan İşbilen ile K.Ö. arasında sürtüşme olduğunu ve bunun sebebinin bu görev devri olduğunu ifade etmiştir.

- Gizli tanık G. beyanında; bu görüşmede Ş.A.T., H.K., İlhan İşbilen, S.Y., M.A.Ş., E.D.nin de olduğunu, toplantıda İlhan İşbilen’in Ş.A.T.yı dinlediğini, o konuşmada yapılacak olanın kendileri tarafından yapılacağının kamuoyuna söyleneceğini, bunu da cemaat yaptırdı diye bir savunma geliştirileceğini, bu durumun kendi aleyhlerine olabileceğini, bu durumun önlemini almak gerektiğini söylediğini, 2011 yılı başlarında kendisini M.Ö.nün telefon ile aradığını, bu telefonun normal bir telefon olmadığını, bir firma tarafından temin edilen kriptolu bir telefon olduğunu, Gaziantep, Ankara ve İstanbul'da da görüşmelerinin olduğunu, İstanbul’daki görüşmelere Ş.A.T., M.Y., C.U. ile isimlerini hatırlamadığı kişilerin katıldığını, bu görüşmelere kendilerinin alınmadığını, Ş.A.T., M.Y., C.U. ve İlhan İşbilen'in kendi aralarında görüşmelerini ve müzakerelerini yaptıktan sonra kendilerine toplantıda alınan kararlar hakkında bilgi verdiklerini, kendilerine bildirilen kararın "Bulunduğunuz illerde devlet büyüklerinin, bürokrasideki üst düzey görevlilerin, AK Partiye yakın siyasi ve mütahitlerin aile yapısının, ne iş yaptıklarının, özellikle özel hayatlarının organize bürolar tarafından ayrıntılı olarak araştırılmasını istediklerini, bir siyasinin gizli çekilmiş cinsel içerikli görüntüsünü izlettiklerini, bu şekilde görüntüler olursa daha güzel olur." şeklinde bildirildiğini ifade etmiştir.

- Gizli Tanık K. beyanında; Fetullah Gülen'in Bank Asya'da kendi görevlendirdiği gerek genel müdür, gerekse murakıp İlhan İşbilen gibi üst düzey bir kişi olarak adamı olduğunu, bu kişilerin Hoca'ya direkt bağlı olduklarını, Bank Asya üzerinden yapılan işlemlerin bu kişi/kişiler aracılığıyla yapıldığını bildiğini, ayrıca Bank Asya tarafından yeterli görülmeyen kişi veya kuruluşlara verilecek kredilerde M.Ö. ve onun gibi etkili kişilerin devreye girmesiyle hak edilmeyen krediler verildiğini, Bank Asyanın ağırlıklı ortağının cemaate bağlı (Kaynak Holding, Sürat Kargo vs.) bazı şirketler olduğunu düşündüğünü ifade etmiştir.

21. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili bölümü ise şöyledir:

"Fetullahçı Terör Örgütü içerisinde siyasi işlerden sorumlu imam olarak faaliyet yürüttüğü, 24. Dönem İzmir AKP Milletvekili olduğu ve fakat 17-25 Aralık sonrası partisinden istifa ettiği, Fetullah Gülen’in operasyon ekibi içerisinde yer aldığı, FETÖ içerisinde üst düzey sorumlulardan olduğu, Samanyolu TV ve Zaman Gazetesi Genel Müdür olarak görev yaptığı, çeşitli tarihlerde örgüt mensupları ile aynı otel, konaklama yerlerinde bir araya geldiği, Fetullah Gülen'e yakınlığı ile bilindiği, örgüt içerisinde halen 'İstişare Heyeti Üyesi' olarak faaliyetlerine devam ettiği [anlaşılmıştır]."

22. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 22/7/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/238 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı gün yapılan tensip incelemesi ile "atılı suçların niteliği, yasada öngörülen cezasının üst sınırı, kuvvetli suç şüphesinin varlığına dair, müşteki ve tanık beyanları, HTS analiz raporları, MASAK Raporu, bilirkişi raporları, soruşturma raporları, iddianame ve karar suretleri, atılı suçun CMK.nun 100/3-a maddesinde sayılan suçlardan olması, sanıkların kaçma şüphesi, eylem ile tutuklama tedbiri arasında orantılılık bulunması, bu aşamada adli kontroltedbirlerinin yetersiz kalacağı" gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.

23. Başvurucu aynı konulardaki şikâyetleriyle ilgili olarak 30/3/2016 tarihinde 2016/5992 numaralı, 26/4/2016 tarihinde 2016/7822 numaralı, 31/5/2016 tarihinde 2016/10108 numaralı ve 18/7/2016 tarihinde 2016//12770 numaralı bireysel başvurular da bulunmuş ve bu başvuruların 2016/3704 numaralı bireysel başvuru ile birleştirilmesini talep etmiştir.

24. Başvurucu kovuşturma aşamasındaki savunmasında da suçlamaları kabul etmeyerek soruşturmadaki beyanları yönünde ifade vermiştir.

25. Mahkemece kovuşturma aşamasında yapılan araştırmada Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan 8/2/2017 tarihli rapor içeriğine göre başvurucunun ByLock programını 3/11/2015 tarihine kadar kullandığı ve değişik hatlar üzerinden belirtilen cihazlarla sorgulanan tarih aralığında toplam 48.800 kez internet üzerinden bu programa erişim sağladığı belirtilmiştir.

26. Yapılan yargılama sonucu Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/6/2018 tarihli kararıyla başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçundan 10 yıl 8 ay hapis ve 48.000 TL adli para cezası ile dinî inanç ve duyguları istismar etmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan 6 yıl 8 ay hapis ve 32.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Kararın ilgi kısmı şöyledir:

" ...

Fetullah Gülen'in 'Ben Cemaat’i iki deli ve bir veli ile kurdum' şeklinde geçen söyleminde deli olarak bahsedilen şahıs, F.Gülen ile cemaatin kuruluşundan itibaren toplantılar yapıp cemaate bağlı öğrencilerin yetiştirilmesini, eğitim, askeriye, mülkiye, adliye ve emniyetin ele geçirilmesi konusunda istişareler yapan, Fetullah Gülen ’in sohbet ve vaazlarının kaset, cd vb. haline getirilerek çoğaltılmasından bizzat sorumlu olan, 1980’li yıllarda Akyazılı Orta ve Yüksek Öğretim Vakfı sekreterliği yapan, 1995 yılında Feza Gazetecilik Anonim Şirketi Eski Genel Müdürlüğü yapan, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü İstişare Kurulunda görev alan, Tayin Heyetinde yer alan,Üst Kurulu üyesi, Fetullah Gülen’in operasyon ekibi içerisinde bulunan, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü Erzurum İl İmamlığı,Azerbaycan İmamlığı yapan, 2006 yılı itibarıyla Zaman Gazetesi Sarı Basın Kartı sahibi olan, Asya Bank'ın kuruluşunda görev alıp bankanın %6.5 hissesine sahip olan ve murakıp üye olarak görev yapan, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü’nin siyasi kanadında görev üstlenen, dinler arası diyalog projeleri içinde yer alıp F.Gülen ile birlikte Papa ziyaretine katılan, kuruluşundan itibaren sürekli ve hatta Milletvekilliği döneminde F.Gülen ile ABD'de birçok kez bizzat görüşebilen, 2011 yılında F.Gülen'in tavsiyesi ile Ak Partiden milletvekili olan 4 kişiden biri olan ve 24. Dönem Milletvekiliyken, 17/25 Aralık Operasyonları sonrası sözde cemaat lehine tepki olarak partisinden istifa eden ve açıklamasında F.Güleni 50 yıldır tanıdığını, F.Gülen'i terör örgütü lideri olarak görmediğini ve cemaat ile parti arasında aracı olabileceğini beyan ve kabul eden, 25. Dönem Milletvekili Seçimlerine bağımsız aday olarak katılıp seçilemeyen, Emniyet birimlerinin kullandığı böcek ve ortam dinlemesi yapan aletlerin temin edildiği Hacking Team şirketinin sahibi ile Beren Tarım Hayvancılık şirketinin yönetim kurulunda beraber yer alan sanık İlhan İşbilen'in istişare heyeti üyesi olarak FETÖ/PDY silahlı terör örgütü/PDY silahlı terör örgütününkurucusu ve yöneticisi olduğu ...

..."

27. Başvurucu verilen hükmü 10/6/2018 tarihinde istinaf etmiştir.

28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Ankara Bölge Adliye Mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.

B. İlgili Süreç

29. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

30. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).

IV. İLGİLİ HUKUK

31. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mahir Kanaat (B. No: 2017/12653, 30/10/2018, §§ 28-48).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 29/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

33. Başvurucu; herhangi bir suç işlememesine, aleyhine suçla ilgili kuvvetli belirtiye dayanan somut bir suçlama yapılmamasına ve tutuklama tedbiri için mevzuatta öngörülen koşullar gerçekleşmemesine rağmen tutuklanmasına karar verilerek özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, tahliye talepleri ile tutukluluğa yönelik itirazlarının da gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Bakanlık, başvurucunun tutuklanmasına ilişkin kararı veren sulh ceza hâkimliğinin hukuki yetki ve görevleri çerçevesinde karar verdiğini, delilleri tartıştığını ve başvurucunun hangi suçlar kapsamında tutuklanması gerektiğini belirttiğine değinerek verilen tutuklama kararının hukuka uygun ve ölçülü bir tedbir olduğunu ifade etmiştir. Bakanlık sonuç olarak başvurucunun bu bölümdeki iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu görüşündedir.

35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin koşullarının bulunmadığını belirterek bu görüşü kabul etmediğini ifade etmiştir.

b. Değerlendirme

36. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

37. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

i. Genel İlkeler

38. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

39. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).

40. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek, inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).

41. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçmayı ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).

42. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).

43. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

44. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu 14/12/2015 tarihinde, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

45.Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

46. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında başvurucunun suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) raporu, tanık beyanları ve tape kayıtları gibi dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 13).

47. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun FETÖ/PDY içinde siyasi işlerden sorumlu imam olarak faaliyet yürütmesine, 24. Dönem Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir milletvekili olarak 17-25 Aralık sonrası Partisinden istifa etmesine, Fetullah Gülen'in operasyon ekibi içinde yer almasına, FETÖ/PDY'nin üst düzey sorumlularından olmasına, Samanyolu TV ve Zaman gazetesinde genel müdür olarak görev yapmasına, çeşitli tarihlerde örgüt mensupları ile aynı otelde veya konaklama yerlerinde bir araya gelmesine, Fetullah Gülen'e yakınlığı ile bilinmesine, örgüt içinde hâlen İstişare Heyeti üyesi olarak ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesine dayanılmıştır (bkz. §§ 17-20). Mahkûmiyet kararında da başvurucunun aynı olgularla birlikte ByLock kullanıcısı olduğuna dair kayıtlar bulunmasına dayanılarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 25, 26).

48. Soruşturma ve kovuşturma dosyasında beyanda bulunan tanıklarca başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna, bu yapılanmaya yönetici sıfatıyla mensup olduğuna, örgüt lideriyle yakın irtibatta bulunduğuna yönelik anlatımlarda bulundukları görülmektedir (bkz. § 20). Bu tanıklardan S.Ç., başvurucunun FETÖ’nün ana kadrosunda yer aldığını, ayrıca Zaman gazetesinin ilk genel müdürü olduğunu; K.Ö., başvurucunun Fetullah Gülen ile İzmir’e geldiğinden itibaren beraber olduğunu, medya genel müdürlüğü yaptığını, Asya Finans'a ortalığının bulunduğunu ve bu bankanın kurucusu olduğunu; A.K., başvurucunun bu yapılanmada 5. kademede olduğunu, Zaman grubu içinde yer aldığını, Fethullah Gülen’in operasyon ekibinden olduğunu, PDY'nin siyasi kanadında yer aldığını, ayrıca ana kadro içinde bulunduğunu; L.E., başvurucunun örgütün Tayin Heyetinde de yer aldığını, mülki amirlerle koordine sağladığını, Gülen'in Vatikan ziyaretinde ise A.K., M.E. ve C.T. ile birlikte bulunduğunu; Ç.A., başvurucunun yurt dışına açılım kapsamında Azerbaycan imamlığı yaptığını, Fetullah Gülen’in vaazlarının kasetler ve videolar aracılığı ile çoğaltılması işlemi ile bizzat ilgilendiğini; H.A., N.V. ile gizli tanıklar G. ve K. da özetle başvurucunun örgüt içinde faaliyet yürüttüğünü ifade etmişlerdir. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).

49. Soruşturma mercilerince yapılan tespitlere ve tanık beyanlarına göre başvurucunun Zaman gazetesinde ilk genel müdür olarak görev yaptığı, Samanyolu televizyonunun kurulması işleriyle uğraştığı ve medya genel müdürlüğü görevinin bulunduğu, sonraki süreçlerde siyasi işlerden sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum da FETÖ/PDY içindeki önemli organlarda yönetici/sorumlu düzeyde görev almanın soruşturma makamlarınca terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Özdemir, B. No: 2017/37283, 29/11/2018, § 84, Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, §§ 45, 46, 47; Ali Şeker, B. No: 2016/68962, 20/9/2018, § 60).

50. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.

51. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.

52. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suçların vasıf ve mahiyetine, suçlara ilişkin olarak kanunda öngörülen cezaların ağırlığına, mevcut delil durumuna, isnat edilen suçların katalog suçlar arasında olmasına ve tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir niteliği taşımasına dayanıldığı görülmektedir.

53. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçları, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 31) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 30; Gülser Yıldırım (2), § 148).

54. Somut olayda Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir niteliği taşımasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13).

55. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelik tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.

56. Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).

57. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).

58. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçun niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

60. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğun devamı kararları ile itiraz ve tahliye taleplerinin reddi kararlarının gerekçesiz olduğunu, tutukluluğun devamını haklı gösterecek makul bir sebep de bulunmadığını, hâkimliklerce keyfî ve dayanaksız yöntemlerle verilen kararlarla masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ve tutukluluğunun makul süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

61. Başvurucunun tutukluluğun uzun sürdüğü ve makul süreyi aştığına ilişkin şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

62. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

63.6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

64. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

65. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise -hüküm kesinleşmemiş olsa da- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).

66. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/6/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen (bkz. § 26) başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3.Soruşturma Aşamasında Görev Alan Sulh Ceza Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsızlık ve Tarafsızlık İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

68. Başvurucu; soruşturmayı yürüten savcılık makamı ile tutuklama kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığını, sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulduğunu, tutuklama kararını veren hâkimin kararlarına karşı yapılan itirazlarla ilgili olarak adeta kapalı devre usulüyle çalışılması ve bir altlık-üstlük durumu olmadan incelenmesi dolayısıyla etkili başvuru haklarının kullanılamaz hale getirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

69. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).

70. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4.Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

72. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararı nedeniyle suçlamalara ilişkin delillere erişemediğini, atılı suçla ilgili fiillerin ve somut delillerin kendisine gösterilmediğini, soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere erişiminin engellendiğini belirterek savunma hakkının kısıtlandığını iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

73.Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."

74. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

75. Anayasa Mahkemesi, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesine göre verilen kısıtlama kararlarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile özellikle tutuklu kişilerin tutukluluğa yönelik itirazda bulunma hakları üzerindeki etkisini birçok kararında incelemiş; anılan kararlarda inceleme yöntemine ilişkin ilkelerini belirtmiştir (Günay Dağ ve diğerleri, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107; Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 46-48; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).

76. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası; yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 168).

77. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde, adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).

78. Özellikle üçüncü kişilerin temel haklarını korumak, kamu menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla soruşturma aşamasında bazı delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebilir. Bu nedenle soruşturma evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla müdafinin dosya inceleme yetkisinin kısıtlanmasının demokratik toplum düzeni bakımından gerekli olmadığı söylenemez. Ancak dosyaya erişim hakkına getirilecek kısıtlamanın kısıtlama kararıyla ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olması, savunma hakkının yeterince kullanılmasını engelleyecek nitelikte bulunmaması gerekmektedir (AYM, E.2014/195, K.2015/116, 23/12/2015, § 107).

79. Yakalanan bir kişiye yakalanmasının temel maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan, anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece kişi uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).

80. İfadesi ya da savunması alınırken erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin olarak başvurucuya sorular sorulmuş ve başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

81. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 6/6/2016 tarihli iddianameden anlaşıldığı üzere başvurucu hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin olarak dosyayı incelemesinin veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafinin soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına karar verilmiştir. Bununla birlikte Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 22/7/2016 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.

82. Başvurucuya yöneltilen suçlamaya ilişkin olgular temelde başvurucunun FETÖ/PDY içinde siyasi işlerden sorumlu imam olarak faaliyet yürütmesi, 24. Dönem Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir milletvekili olarak 17-25 Aralık sonrası Partisinden istifa etmesi, Fetullah Gülen’in operasyon ekibi içinde yer alması, FETÖ/PDY içinde üst düzey sorumlulardan olması, Samanyolu TV ve Zaman gazetesinde genel müdür olarak görev yapması, çeşitli tarihlerde örgüt mensupları ile aynı otel ya da konaklama yerlerinde bir araya gelmesi, Fetullah Gülen'e yakınlığı ile bilinmesi ve örgüt içinde hâlen İstişare Heyeti üyesi olarak faaliyetlerine devam etmesidir. Başvurucunun alınan ifadeleri incelendiğinde kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin olarak kendisine açıklamalarda bulunulduğu ve bu suçlamalara konu eylemlerle ilgili sorular yöneltildiği, başvurucunun da isnat edilen eylem ve suçlamalara karşı savunma yaptığı ve savunmasında suçlamayı kabul etmediği görülmektedir.

83. Diğer taraftan Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgu sırasında başvurucuya yüklenen suçların kendisine anlatıldığı ve bu sırada başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu anlaşılmıştır. Başvurucu, suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin bilgi ve belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle birlikte hâkim önünde savunmasını sözlü olarak dile getirmiş; bu savunmasında da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul etmemiş ve ticari faaliyetler yaptığını beyan etmiştir.

84. Öte yandan başvurucu, Hâkimliğin tutuklama kararında tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 13). Ayrıca tutukluluğa itiraz dilekçesinde başvurucu müdafii tarafından usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir şekilde savunma yapılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.

85. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya veya müdafiine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunmasını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında yaklaşık altı ay süren soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Deniz Özfırat, B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 91).

86. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle tutukluluğa itiraz bağlamında savunma hakkının kısıtlandığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

87. Başvurucu, bireysel başvuru konusu soruşturma ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

88. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).

89. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).

90. Mevcut başvurularda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

91. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 29/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(İlhan İşbilen, B. No: 2016/3704, 29/5/2019, § …)
   
Başvuru Adı İLHAN İŞBİLEN
Başvuru No 2016/3704
Başvuru Tarihi 25/2/2016
Karar Tarihi 29/5/2019
Birleşen Başvurular 2016/5992, 2016/7822, 2016/10108, 2016/12770

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yürütülen soruşturma kapsamında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma aşamasında bağımsız ve tarafsız olmayan savcılık ve Sulh Ceza Hâkimliklerince kararlar verilmesi, soruşturma dosyasına erişimin engellenmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, hâkimliklerce keyfî ve dayanaksız yöntemlerle kararlar verilmesi nedeniyle de masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 3
5
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
109
141
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi