TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İLHAN İŞBİLEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/3704)
|
|
Karar Tarihi: 29/5/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
İlhan
İŞBİLEN
|
Vekilleri
|
:
|
1. Av.
Atilla KART
|
|
|
2. Av. Merve
UÇANOK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yürütülen soruşturma kapsamında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma
aşamasında bağımsız ve tarafsız olmayan savcılık ve Sulh Ceza Hâkimliklerince
kararlar verilmesi, soruşturma dosyasına erişimin engellenmesi nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, hâkimliklerce keyfî ve
dayanaksız yöntemlerle kararlar verilmesi nedeniyle de masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Kişi ve konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle
2016/5992, 2016/7822, 2016/10108 ve 2016//12770 numaralı bireysel başvuruların
2016/3704 numaralı bireysel başvuru ile birleştirilmesine; incelemenin
2016/3704 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu,
Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Tutuklamaya İlişkin
Süreç
8. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma
kapsamında 13/12/2015 tarihinde ilgili kolluk birimi tarafından 24. dönem
Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir milletvekili olan başvurucunun ifadesi
alınmıştır. Bu ifade işlemi sırasında başvurucuya FETÖ/PDY (Fetullahçı
Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) ile ilgili bazı isnatlar
yöneltilmiştir.
9. Başvurucu 14/12/2015 tarihinde ise Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifadesi şöyledir:
"...Beni milletvekilliği yaptığım
dönemdeki milletvekilleri, ayrıca Adalet Bakanı B.B.ye sorup hakkımda bilgi
alabilirsiniz. B.Y., İ.Y. beni iyi tanır. B.A. hakkımda olumlu şeyler
söylemişti. Siyasete girişimi ifademde ayrıntılı şekilde anlattım. Ben bana
yöneltilen hiçbir suçlamayı kabul etmem. 24 dönem TBMM'de cemaatten hiçbir
milletvekili yoktur. Siyaseten parti içerisindeki bir kavga nedeniyle bu
olaylar yaşandı. Durdurmak için elimden gelen bütün gayreti gösterdim. Ben
milletvekili olduğum dönemde Bakanlar ve milletvekilleri ile içiçeydim. Hiçbir suçla ilgim olmadığını onlar çok iyi
bilirler. Hükümet ve Devlet aleyhine şimdiye kadar hiçbir faaliyetim olmadı.
Yurt dışına bu süre içinde defalarca çıkıp geri döndüm. Ben bir iş adamıyım.
İstesem yurt dışında kalabilirdim. Vicdanen ve gerçekten suçlu olmadığımı
düşündüğüm için ülkeme geri döndüm. Benim ailem Devletine bağlıdır. Bu ülke ve
Devlet için şehit vermiş bir aileyim. Ailemde birçok subay vardır. Olan olaylar
siyasi parti içerisindeki güç dengesi, güç kavgasıdır. B.Y. milletvekilliğine
aday olduğu için ben İzmir'e bile gitmedim. Seçimin sonuçları benim gidişimle
etkilenebilir düşüncesiyle ben yanlış anlaşılabilirdim. Suçlamaların hiçbirini
kabul etmem."
10. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 14/12/2015 tarihinde
başvurucuyu bir kısım şüphelilerle birlikte silahlı terör örgütü kurma veya
yönetme, Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmaya engellemeye teşebbüs etme ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme suçlarından tutuklanmaları istemiyle Ankara 5. Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir. Savcılığın talep yazısında başvurucuya isnat edilen
eylemlerle ilgili değerlendirmeler yapılmak suretiyle özetle şöyle ifade
edilmiştir:
"...Fetullah
Gülen tarafından kurulup yönetilen örgütlenmenin dini cemaat olmadığı, kamu
kurumlarında sınav sorularını çalarak kadrolaştığı, kadrolaşmanın Emniyet,
Adalet, Mülkiye TSK gibi birimlere yayıldığı, Devletin kritik kurumlarında kamu
hiyerarşisi dışında ayrı hiyerarşiye bağlı bir örgütlenme oluşturulduğu, bu
örgütlenmenin kişilerin haberleşmesinin gizliliğini ihlal ettiği, konuşmaları
dinlediği, kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal ettiği, kişisel verilerin
kaydedilip depolandığı, örgütlenmenin siyasi ve askeri casusluk, dini duyguları
istismar ederek dolandırıcılık, kamu kuruluşuna karşı dolandırıcılık, resmi
evrakta sahtecilik, yağma, ihmalle öldürme, işkence, tehdit, kişi hürriyetini
kısıtlamak, nitelikli hırsızlık, irtikap, iftira, suç uydurma, suç delilini
gizleme gibi suçları işlediği, bu suçların örgüt faaliyeti kapsamında işlenen
suçlar olduğu, örgütün yöneticisi şüphelilerin bu suçlardan da ayrıca sorumlu
olduğu... "
11. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:
"1946 Uzunköprü doğumluyum, astubay bir babanın oğluyum, Çankırı ve İzmir'de eğitimimi
tamamladım, 1972 yılında Ege Üniversitesinde göreve başladım, 9 Eylül
Üniversitesinin de kurucu genel sekreteriyim, Manisa'da Vakıflar Müdürlüğü
yaptım, 1989-2004 yılları arasında Türkder Dersanesi yönetim kurulu başkanlığını yaptım, 2005 yılında Cezayirde bir tersane kurdum, yaptığımız geminin ilk
kaynağını B.A. ve denize indirilmesi töreninde K.T. bey yaptılar, 2011 yılı
milletvekili seçimleri için sayın R.T.E. halen bakan olan S. Hanımı aracı
ederek bana milletvekilliği teklif ettiler. Meclise girdim ve 4 yıl vekillik
yaptım, bu süre içinde ne parti, ne meclis ne de hükümetimizin mevzuatına veya
işleyişine bir olumsuz müdahalem olmadığı gibi birlikte çalıştığım diğer
vekiller ve kamu görevlileri tarafından takdir edilmişimdir, ayrıldıktan sonra
da hiçbir şekilde partim veya sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı hakkında herhangi
bir eleştirim veya müdahalem olmadı, hatta sayın Başbakan bazı şahıslar
hakkında eleştiriler yapsa da hakkımda tek bir söz söylememiştir, memleketim
İzmir'dir. İzmir'den B.Y. bey adaylığını koyduğu için son seçim sürecinde de
çağrıldığım halde hiçbir içtimai veya siyasi organizasyona da yanlış anlaşılır saikiyle icabet etmedim. Benim gibi çalışmalarda bilen bir
kişinin terörle bir ilgisi olamaz. Ben Fethullah
Gülen ile nasıl tanıştığımı emniyette de açıkça anlattım. Ben hem okuyup hem
çalışırken aynı zamanda berberlik de yapıyordum, esnaflık yaptığım için pek çok
insanla temasım olmuştur, ben gençlik zamanımdan beri dini bütün bir insan
olarak yetiştim, namazımı ve ibadetimi hep yerine getirdim. Bana sorulan tüm
soruları samimiyetle cevapladım, ben Asya Finanstan ayrıldıktan sonra bu firmanın
hiçbir ürününü kullanmadım, benden sonra Tuna Gayrimenkul diye bir yer kurulmuş
MASAK inceleme yaparken beni de yanlışlıkla diğer ortaklar içinde görülmüş,
2004 Haziranda benim ilişkim bitmiştir, bu firma 2009 yılında kurulmuştur,
bunun da bir yanlışlık neticesinde olduğunu düşünüyorum, böyle birşey söz konusu değildir, ben uzun süre ticari faaliyette
bulundum benim ticari hayatımda karanlık hiçbir nokta yoktur, benim hiçbir
milli eğitim faaliyetim olmadı, ben ticaretin içindeyim ancak bana savcılıkta
sınav sorularının çalınması, casusluk, dolandırıcılık, yağma, iftira, nitelikli
hırsızlık vb bazı suçlamalarla ilgili sorular
yöneltildi. Benim şahsi geçmişim ve kişisel duruşum söz konusu suçlamalarla
adımı yan yana getirecek vasıfta değildir. Benim kaçma şüphemin olması da söz
konusu değildir, kendi işlerimle uğraşan birisiyim aynı zamanda ben kaçacak bir
kişi olsaydım, ticari sebeplerle şahsi sebeplerle yurtdışına çıkıp geliyorum,
bu da söz konusu değildir. Milletvekili iken tedavi amaçlı yurt dışına çıktım
ve bu çıkışımda devlet erkanından M.Ş. bey, A.D. bey, E.E. bey gibigörevlilerle Washington'da ziyaretlere iştirak ettim.
Bu esnada Fethullah Gülen ile görüşmüş olmam ileri
sürülmektedir, ancak ben kendisi ile yıllar öncesinden İzmir'den tanışıklığım
vardır, ayrıca devlet erkanındaki pek çok insan da M.Ş. bey, A.D. bey, E.E. bey
vb gibigörevliler de
kendisine ziyarete gitmiştir. Herhangi bir gizli kapaklı görüşme söz konusu
değildir, Mecliste parlamento dostluk gruplarında görev yaptım, bu sebeple yurt
dışından gelen heyetleri de ağırlama vazifemiz vardı. Bunun dışında yurt
dışından gelen heyetlerin burdaki görüşmelerinde
randevu almaları ile ilgili tarafımca yapılmış herhangi çalışma olmamıştır,
kimse için randevu almış değilim. Dosyada gizlilik vardır, detayından bilgim
yoktur, ancak bahsi geçen tarihlerde benim bu faaliyetlerde bulunmam hayatın
normal akışına uygundur, B.Y. bey, B.A. bey, K.T bey vs
pek çok siyasetçi de benim gemicilikle ilgili yurtdışındaki ticari
faaliyetlerim sırasında moral katkı sunmuşlardır. Örgüt faaliyeti iddiası
vardır, ancak bana bununla ilgili herhangi bir delil sorulmamıştır veya ibraz
edilmemiştir, ben güya örgüt yöneticisi olarak sunulmaktayım, ben K.A. dışında
huzurdaki diğer şüphelileri tanımam, tanımadığım daha önce bilmediğim
insanlarla örgütsel bir birliktelik içerisinde olmam mümkün değildir, bu kadar
siyasi ve ticari yaşamdan sonra bu suçlamaları kabul etmem söz konusu değildir,
ben milletvekili olarak ve siyasi yaşamın içerisindeyken de partimin
kararlarına ve kurallarına aynen uymuş birisiyim, 11 yaşından beri hem çalıştım
hem okudum, devlet ve toplum yaşamında ve ticari yaşamda faaliyetlerde
bulundum, liyakati olmayan bir insan olsaydım, fakülte sekreterliklerini,
kurucu üniversite sekreterliğini vb işleri yapamazdım,
hakkımdaki suçlamalarla ilgili şaşkınlık içindeyim, halihazırda ben ve eşim tüm
servetimizi bir eğitim vakfı kurarak milletimize vakfettik, eşim de bir
holdingin %11 hissesine sahip bir insandır, söz konusu eylemleri ben işlemiş
olsaydım, bu zamana kadar devletin emniyet ve istihbarat kurumlarının hakkımda
takibatta bulunması gerekirdi, bunun dışında herhangi bir adli sorunum
soruşturmam da olmamıştır, Vakıflar Bölge Müdürlüğü gibi üçlü kararname ile
atama yapılabilen bir kuruma ve hatta B.A. beyin isteği ile müdürlük yaptım,
isteklerle vazife kabul eden ve onurlu biçimde vazifelerini bırakan bir insan
olarak hakkımdaki suçlamalardan dolayı rencide olmuş durumdayım, zaten kalp ve
tansiyon hastalığım vardır, hakkımdaki tüm suçlamalar asılsızdır, suçlamaları
kabul etmem. Vatikan ziyaretine ilişkin olarak olay şöyledir, söz konusu
tarihte Dinlerarası Diyalog çalışmaları
yapılmaktaydı. Vatikan İstanbul temsilcisi M. Vatikandan
bir randevu talebinde bulunmuştu, Vatikanda bir
Türkiye büyükelçiliği vardır, oraya gidildi ziyaretler yapıldı. Bana bununla
ilgili sorulan husus el öpme meselesidir. Gidilen yer Vatikandır,
protokol kurallarının en sıkı uygulandığı yerdir, buranın görevlileri
tarafından uygulanacak protokol ile ilgili yönlendirmeler yapılmaktadır. Ziyaret
sırasında papa Jean Paul'ün protokol kuralları
içerisinde elini öpmüş bulunduk ancak biz kendi kendimize böyle birşey yapmış değiliz. Bir mahsuru görülmüş olsaydı
Dışişleri ve hükümetin ilgili birimleri tarafından müdahaleler yapılırdı."
12. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 14/12/2015 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme
ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanmasına
karar verilmiştir.
13. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren MASAK raporu, tanık
beyanları, tape kayıtları ve tüm dosya kapsamı
çerçevesinde somut olguların bulunması, atılı suçun CMK'nın
100/3 maddesinde öngörülen suçlardan oluşu ve atılı suç ile tutuklama
tedbirinin orantılı bir tedbir niteliğini taşıması dikkate alınarakşüpheliler
K.A., İlhan İşbilen ve D.A.nın isnat edilen silahlı
terör örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme, anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından ayrı ayrı tutuklanmasına..."
14. Başvurucunun verilen tutuklama kararlarına karşı yaptığı
itiraz, Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/12/2015 tarihli verdiği kararla
kesin olarak reddedilmiştir.
15. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 12/2/2016 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş ve bu karara karşı
başvurucu müdafince yapılan itiraz Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 18/2/2016
tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
16. Başvurucu 25/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
sonucunda 6/6/2016 tarihli ve E.2016/24769 sayılı iddianame ile FETÖ/PDY'nin kurucusu ve liderinin de aralarında olduğu
başvurucuyla birlikte yetmiş üç örgüt yöneticisi hakkında silahlı terör örgütü
kurma ve yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya
görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, siyasi ve askerî casusluk yapma,
zimmet, nitelikli dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan
mal varlığı değerlerini aklama, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak
kaydedilmesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkasına verme, yayma, ele
geçirme suçlarını işledikleri iddiasıyla dava açılmıştır.
18. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin
kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna,
hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hangi tür hukuka
aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir. Devamında ise örgütün
yapılanmasına ilişkin unsurlara yer verilmiştir.
19. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir.
Başvurucunun;
i. Fetullah Gülen’in "Ben Cemaat’i iki deli
ve bir veli ile kurdum." şeklindeki söyleminde deli olarak
bahsedilen şahıs olduğu,
ii. Fetullah Gülen’in sohbet ve
vaazlarının kaset, CD vb. hâline getirilerek çoğaltılmasından bizzat sorumlu
olduğu,
iii. 1980’li yıllarda Akyazılı Orta ve Yüksek Öğretim Vakfı
sekreterliği yaptığı,
iv. 1995 yılında Feza Gazetecilik Anonim Şirketi eski genel
müdürlüğü yaptığı,
v.FETÖ İstişare Kurulunda görev yaptığı,
vi. FETÖ Tayin Heyetinde yer aldığı,
vii.FETÖ Üst Kurulu üyesi olduğu,
viii. Fetullah Gülen’in operasyon
ekibi içinde yer aldığı,
ix. FETÖ Erzurum il imamlığı yaptığı,
x. FETÖ Azerbaycan imamlığı yaptığı,
xi. 2006 yılı itibarıyla Zaman gazetesi sarı basın kartı sahibi
olduğu,
xii. Geçmiş dönemde Asya Finans A.Ş.'de
murakıp üye olarak görev yaptığı,
xiii. FETÖ’nin siyasi kanadında yer
aldığı,
xiv. Adalet ve Kalkınma Partisi 24. dönem milletvekiliyken 17/25
Aralık operasyonları sonrası süreçte istifa ettiği,
xv. 25. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'ne
bağımsız aday olarak katılıp seçilemediği,
xvi. HTS ve baz istasyon analizinde FETÖ üyeleri ile sık sık bir
araya geldiği ileri sürülmüştür.
20. Tanık beyanlarında başvurucu hakkında belirtilen hususlar
özetle şöyledir:
- S.Ç. beyanında; FETÖ/PDY’nin ana
kadrosu içinde yer aldığını, ayrıca Zaman gazetesinin ilk genel müdürü olduğunu
ifade etmiştir.
- K.Ö. beyanında; İlhan İşbilen’in Fetullah
Gülen ile İzmir’e geldiğinden beri beraber olduğunu, Manisa’da Kurşunluhan Öğrenci Yurt Müdürlüğü yaptığını, Akyazılı Orta
ve Yüksek Eğitim Vakfı başkanlığı yaptığını, bir dönemde Erzurum’da örgüt
imamlığı yaptığını, Medya Genel Müdürlüğü (Zaman gazetesi, Samanyolu TV)
yaptığını, Asya Finans ortaklığı olduğunu, Bankanın murakıplığını yaptığını, bu
Bankanın kurucusu olduğunu, Türkter Tersanesi Yönetim
Kurulu başkanlığı yaptığını, Mayna Denizcilik Limitet Şirketini, Cezayir’de
Türk Maritime Limitet Şirketini ve tersanesini
kurduğunu, Evyap Holding Yönetim Kurulu ve Oruç Reis Denizciler Kulübü Yönetim
Kurulu üyelikleri yaptığını ve şu anda İzmir bağımsız milletvekili olduğunu, Başyüceler Kurulunda bulunduğunu ifade etmiştir.
- A.K. beyanında; cemaat yapılanmasında İlhan İşbilen’in 5.
kademede olduğunu, Zaman grubu içinde yer aldığını, Fethullah
Gülen’in operasyon ekibinden olduğunu, PDY’nin siyasi
kanadında bulunduğunu, ayrıca ana kadro içinde yer aldığını ifade etmiştir.
- L.E. beyanında; hizmette üst düzey görevde bulunduğunu, örgüt
içinde Akyazı Vakfının genel müdürlüğünü, Erzurum imamlığını, Zaman gazetesi ve
Samanyolu TV’nin genel yayın yönetmenliğini yaptığını, örgütün Tayin Heyetinde
de yer aldığını, cemaat içinde kendisinin ayrı bir özel ekibinin olduğunu, mülki
amirlerle (vali ve kaymakam) koordine sağladığını, bürokrasiyi bildiğini, Asya
Finans Başkanlığı ve Ege Üniversitesi genel sekreterliği ile Manisa Vakıflar
bölge müdürlüğü yaptığını, cemaat içinde önemli bir isim olduğunu, Vatikan ile Fetullah Gülen’in görüşmelerinin cemaatin Vatikan görevlisi
olan ancak şu an hayatta olmayan M. tarafından sağlandığını, Gülen’in Vatikan’a
ziyaretinde ise A.K., İlhan İşbilen, M.E. ve C.T.nin
de bulunduğunu ifade etmiştir.
- Ç.A. beyanında; ...örgüt içinde 1985 ve 1986 yıllarında
Erzurum imamlığı ile 1992 yılı sonrasında yurt dışına açılım kapsamında
Azerbaycan imamlığı yaptığını duyduğunu, Fetullah
Gülen’in vaazlarının kasetler ve videolar aracılığı ile çoğaltılması işlemi ile
bizzat kendisinin ilgilendiğini, bu şahıs ile 1988-1990 yılları arasında
yaklaşık beş altı ay kadar aynı örgüt evinde birlikte kaldıklarını, bu dönemde
Zaman gazetesi genel müdürü olduğunu, 1988-90 yılları arasında Zaman gazetesi
genel müdürü olan İlhan İşbilen'in Ankara’ya geldiğinde H.C.nin
kaldığı evde kaldığını, bu evde kendisi ile birlikte H.C.nin
de kaldığını, Afganistan’da Raşit Dostum’a karşı
yapılan darbe girişimi ile ilgili olarak N.G.nin
Afganistan’a problemi çözmek için bizzat Fetullah
Gülen tarafından gönderildiğini, iddia edilen Azerbaycan darbe girişiminin
gerçeklik payının olması durumunda bu konuda o dönemin Azerbaycan İmamı İlhan
İşbilen ve Y.A.nın yakın diyaloğunun dikkate alınması
gerektiğini ifade etmiştir.
- H.A. beyanında, İlhan İşbilen'in örgüt içinde faaliyet
yürüttüğünü ifade etmiştir.
- N.V. beyanında; FETÖ/PDY'nin
başlangıç tarihi olan 1960'dan beri üst düzeyde görev alan ve görevine devam
eden şahıslardan birisinin de İlhan İşbilen olduğunu, 1997 yılında Fetullah Gülen'in Zaman gazetesinin eski sahibi A.K.
vasıtası ile eski Halk Partili Dışişleri Bakanı K.G. aracılığı ile Vatikan'la
temasa geçtiğini öğrendiğini, ABD ile irtibatı olduğunu duyduğunu, K.G.nin kız kardeşinin de Amerika'da albay rütbesi ile
asker olduğunu duyduğunu, yurt dışından bir seyahatten döndüğünde Altunizade Fem'de Fetullah Gülen ile birlikte D.O. (Türkiye'deki Yahudi
cemaatinin başkanı), İ.H. (Yahudi Cemaati Başkanı), o zamanki Ermeni Cemaati
Başkanı M., Ortadoks Kilisesi Başkanı B. ile gizli
bir toplantı yaptıklarını gördüğünü, bu şahısların Fetullah
Gülen ile fotoğraf çektirdiklerini, Fetullah Gülen'in
orta büyüklükte sandıklar içinde bu şahıslara hediyeler takdim ettiğini,
Vatikan tarafından her hafta kendisine dua edildiğinin M. tarafından halka açık
her yerde ilan edildiğini, daha sonra 1997 yılında yanında İlhan İşbilen, A.K.,
M.E., M.K.nın ağabeyi olduğunu bildiği ancak ismini
bilmediği kişi ile birlikte Vatikan'a Papa Jean Paul'ü
ziyarete gidip çok kıymetli halı ve vazolar götürüp hürmetlerini ve
bağlılıklarını ilettikleri, Papa'nın elini öptüklerini ifade etmiştir.
- B.Ç. beyanında; cemaatle ilk tanıştığı 1986 yılında hizmetteki
abiler arasında bilmediği bir
sebepten kavga çıktığını, o tarihte bütün yetkili abilerin görevden alındığını, tüm yetkinin İlhan İşbilen'e
verildiğini, İlhan İşbilen'in isteği üzerine yanında kalmaya başladığını,
kendisini örgüt içinde yetiştiren kişinin İlhan İşbilen olduğunu, o zamanki
görevinin doğu ve güneydoğu illerinin sorumluluğu ile Akyazılı Vakfının genel
müdürlüğü olduğunu, İlhan İşbilen ile beraber çalıştığı dönem Muş valisi ile
görüşme yaptığını, İçişlerinden bir kişinin kendisini arayarak kaymakam olmak
için destek istediğini, Samanyolu televizyonunun kurulması ile ilgili işlerin
başında olduğunu, televizyon kuruluşu ile ilgili tek yetkili kişi olduğunu, Fetullah Gülen’in vaaz video kasetlerine bandrol alınıp
resmî yoldan satılması için çalıştığını, örgütün illegal işlerinin başına
getirilen ilk kişi olduğunu, istihbarat ve devletin kritik kurumlarındaki özel
yapıyı hazırladığını, daha sonra bu yapının K.Ö.ye devredildiğini, İlhan
İşbilen ile K.Ö. arasında sürtüşme olduğunu ve bunun sebebinin bu görev devri
olduğunu ifade etmiştir.
- Gizli tanık G. beyanında; bu görüşmede Ş.A.T., H.K., İlhan
İşbilen, S.Y., M.A.Ş., E.D.nin de olduğunu,
toplantıda İlhan İşbilen’in Ş.A.T.yı dinlediğini, o
konuşmada yapılacak olanın kendileri tarafından yapılacağının kamuoyuna
söyleneceğini, bunu da cemaat yaptırdı diye bir savunma geliştirileceğini, bu
durumun kendi aleyhlerine olabileceğini, bu durumun önlemini almak gerektiğini
söylediğini, 2011 yılı başlarında kendisini M.Ö.nün
telefon ile aradığını, bu telefonun normal bir telefon olmadığını, bir firma
tarafından temin edilen kriptolu bir telefon olduğunu, Gaziantep, Ankara ve
İstanbul'da da görüşmelerinin olduğunu, İstanbul’daki görüşmelere Ş.A.T., M.Y.,
C.U. ile isimlerini hatırlamadığı kişilerin katıldığını, bu görüşmelere
kendilerinin alınmadığını, Ş.A.T., M.Y., C.U. ve İlhan İşbilen'in kendi
aralarında görüşmelerini ve müzakerelerini yaptıktan sonra kendilerine
toplantıda alınan kararlar hakkında bilgi verdiklerini, kendilerine bildirilen
kararın "Bulunduğunuz illerde devlet
büyüklerinin, bürokrasideki üst düzey görevlilerin, AK Partiye yakın siyasi ve mütahitlerin aile yapısının, ne iş yaptıklarının, özellikle
özel hayatlarının organize bürolar tarafından ayrıntılı olarak araştırılmasını
istediklerini, bir siyasinin gizli çekilmiş cinsel içerikli görüntüsünü
izlettiklerini, bu şekilde görüntüler olursa daha güzel olur."
şeklinde bildirildiğini ifade etmiştir.
- Gizli Tanık K. beyanında; Fetullah
Gülen'in Bank Asya'da kendi görevlendirdiği gerek genel müdür, gerekse murakıp
İlhan İşbilen gibi üst düzey bir kişi olarak adamı olduğunu, bu kişilerin
Hoca'ya direkt bağlı olduklarını, Bank Asya üzerinden yapılan işlemlerin bu kişi/kişiler
aracılığıyla yapıldığını bildiğini, ayrıca Bank Asya tarafından yeterli
görülmeyen kişi veya kuruluşlara verilecek kredilerde M.Ö. ve onun gibi etkili
kişilerin devreye girmesiyle hak edilmeyen krediler verildiğini, Bank Asyanın ağırlıklı ortağının cemaate bağlı (Kaynak Holding,
Sürat Kargo vs.) bazı şirketler olduğunu düşündüğünü ifade etmiştir.
21. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak
yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili bölümü ise şöyledir:
"Fetullahçı Terör Örgütü içerisinde siyasi işlerden sorumlu imam olarak faaliyet
yürüttüğü, 24. Dönem İzmir AKP Milletvekili olduğu ve fakat 17-25 Aralık
sonrası partisinden istifa ettiği, Fetullah Gülen’in
operasyon ekibi içerisinde yer aldığı, FETÖ içerisinde üst düzey sorumlulardan
olduğu, Samanyolu TV ve Zaman Gazetesi Genel Müdür olarak görev yaptığı,
çeşitli tarihlerde örgüt mensupları ile aynı otel, konaklama yerlerinde bir
araya geldiği, Fetullah Gülen'e yakınlığı ile
bilindiği, örgüt içerisinde halen 'İstişare Heyeti Üyesi' olarak faaliyetlerine
devam ettiği [anlaşılmıştır]."
22. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 22/7/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2016/238 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı
gün yapılan tensip incelemesi ile "atılı
suçların niteliği, yasada öngörülen cezasının üst sınırı, kuvvetli suç
şüphesinin varlığına dair, müşteki ve tanık beyanları, HTS analiz raporları,
MASAK Raporu, bilirkişi raporları, soruşturma raporları, iddianame ve karar
suretleri, atılı suçun CMK.nun 100/3-a maddesinde
sayılan suçlardan olması, sanıkların kaçma şüphesi, eylem ile tutuklama tedbiri
arasında orantılılık bulunması, bu aşamada adli kontroltedbirlerinin
yetersiz kalacağı" gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun
devamına karar verilmiştir.
23. Başvurucu aynı konulardaki şikâyetleriyle ilgili olarak
30/3/2016 tarihinde 2016/5992 numaralı, 26/4/2016 tarihinde 2016/7822 numaralı,
31/5/2016 tarihinde 2016/10108 numaralı ve 18/7/2016 tarihinde 2016//12770
numaralı bireysel başvurular da bulunmuş ve bu başvuruların 2016/3704 numaralı
bireysel başvuru ile birleştirilmesini talep etmiştir.
24. Başvurucu kovuşturma aşamasındaki savunmasında da suçlamaları
kabul etmeyerek soruşturmadaki beyanları yönünde ifade vermiştir.
25. Mahkemece kovuşturma aşamasında yapılan araştırmada Emniyet
Genel Müdürlüğünce hazırlanan 8/2/2017 tarihli rapor içeriğine göre
başvurucunun ByLock programını 3/11/2015 tarihine
kadar kullandığı ve değişik hatlar üzerinden belirtilen cihazlarla sorgulanan
tarih aralığında toplam 48.800 kez internet üzerinden bu programa erişim
sağladığı belirtilmiştir.
26. Yapılan yargılama sonucu Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin
8/6/2018 tarihli kararıyla başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etmek suçundan
ağırlaştırılmış müebbet hapis, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini
aklama suçundan 10 yıl 8 ay hapis ve 48.000 TL adli para cezası ile dinî inanç
ve duyguları istismar etmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan 6 yıl 8
ay hapis ve 32.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir. Kararın ilgi kısmı şöyledir:
" ...
Fetullah Gülen'in 'Ben Cemaat’i iki deli ve bir veli
ile kurdum' şeklinde geçen söyleminde deli olarak bahsedilen şahıs, F.Gülen ile cemaatin kuruluşundan itibaren toplantılar
yapıp cemaate bağlı öğrencilerin yetiştirilmesini, eğitim, askeriye, mülkiye,
adliye ve emniyetin ele geçirilmesi konusunda istişareler yapan, Fetullah Gülen ’in sohbet ve vaazlarının kaset, cd vb.
haline getirilerek çoğaltılmasından bizzat sorumlu olan, 1980’li yıllarda
Akyazılı Orta ve Yüksek Öğretim Vakfı sekreterliği yapan, 1995 yılında Feza
Gazetecilik Anonim Şirketi Eski Genel Müdürlüğü yapan, FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü İstişare Kurulunda görev alan, Tayin Heyetinde yer alan,Üst
Kurulu üyesi, Fetullah Gülen’in operasyon ekibi
içerisinde bulunan, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü Erzurum İl İmamlığı,Azerbaycan İmamlığı yapan, 2006 yılı itibarıyla
Zaman Gazetesi Sarı Basın Kartı sahibi olan, Asya Bank'ın kuruluşunda görev
alıp bankanın %6.5 hissesine sahip olan ve murakıp üye olarak görev yapan,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü’nin siyasi kanadında
görev üstlenen, dinler arası diyalog projeleri içinde yer alıp F.Gülen ile birlikte Papa ziyaretine katılan, kuruluşundan
itibaren sürekli ve hatta Milletvekilliği döneminde F.Gülen
ile ABD'de birçok kez bizzat görüşebilen, 2011 yılında F.Gülen'in
tavsiyesi ile Ak Partiden milletvekili olan 4 kişiden biri olan ve 24. Dönem
Milletvekiliyken, 17/25 Aralık Operasyonları sonrası sözde cemaat lehine tepki
olarak partisinden istifa eden ve açıklamasında F.Güleni
50 yıldır tanıdığını, F.Gülen'i terör örgütü lideri
olarak görmediğini ve cemaat ile parti arasında aracı olabileceğini beyan ve
kabul eden, 25. Dönem Milletvekili Seçimlerine bağımsız aday olarak katılıp
seçilemeyen, Emniyet birimlerinin kullandığı böcek ve ortam dinlemesi yapan
aletlerin temin edildiği Hacking Team şirketinin sahibi ile Beren Tarım
Hayvancılık şirketinin yönetim kurulunda beraber yer alan sanık İlhan
İşbilen'in istişare heyeti üyesi olarak FETÖ/PDY silahlı terör örgütü/PDY
silahlı terör örgütününkurucusu ve yöneticisi olduğu
...
..."
27. Başvurucu verilen hükmü 10/6/2018 tarihinde istinaf
etmiştir.
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Ankara Bölge Adliye Mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu
devam etmektedir.
B. İlgili Süreç
29. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez
uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
30. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mahir Kanaat (B. No: 2017/12653,
30/10/2018, §§ 28-48).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 29/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; herhangi bir suç işlememesine, aleyhine suçla
ilgili kuvvetli belirtiye dayanan somut bir suçlama yapılmamasına ve tutuklama
tedbiri için mevzuatta öngörülen koşullar gerçekleşmemesine rağmen
tutuklanmasına karar verilerek özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, tahliye
talepleri ile tutukluluğa yönelik itirazlarının da gerekçesiz olarak reddedildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
34. Bakanlık, başvurucunun tutuklanmasına ilişkin kararı veren
sulh ceza hâkimliğinin hukuki yetki ve görevleri çerçevesinde karar verdiğini,
delilleri tartıştığını ve başvurucunun hangi suçlar kapsamında tutuklanması
gerektiğini belirttiğine değinerek verilen tutuklama kararının hukuka uygun ve
ölçülü bir tedbir olduğunu ifade etmiştir. Bakanlık sonuç olarak başvurucunun
bu bölümdeki iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu görüşündedir.
35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin koşullarının bulunmadığını belirterek bu görüşü
kabul etmediğini ifade etmiştir.
b. Değerlendirme
36. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
37. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
i. Genel İlkeler
38. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
39. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
40. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek, inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
41. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçmayı ya da
delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir.
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesine göre
de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran
somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme,
gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde
tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin
bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
42. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
43. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine
dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup
bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan
tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir [GK],
B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §
76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
44. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu 14/12/2015
tarihinde, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme
ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesi uyarınca Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır.
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
45.Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
46. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında başvurucunun
suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK)
raporu, tanık beyanları ve tape kayıtları gibi
dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 13).
47. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun
FETÖ/PDY içinde siyasi işlerden sorumlu imam olarak faaliyet yürütmesine, 24.
Dönem Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir milletvekili olarak 17-25 Aralık sonrası
Partisinden istifa etmesine, Fetullah Gülen'in
operasyon ekibi içinde yer almasına, FETÖ/PDY'nin üst
düzey sorumlularından olmasına, Samanyolu TV ve Zaman gazetesinde genel müdür
olarak görev yapmasına, çeşitli tarihlerde örgüt mensupları ile aynı otelde
veya konaklama yerlerinde bir araya gelmesine, Fetullah
Gülen'e yakınlığı ile bilinmesine, örgüt içinde hâlen İstişare Heyeti üyesi olarak ve örgütün
amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesine dayanılmıştır (bkz. §§ 17-20).
Mahkûmiyet kararında da başvurucunun aynı olgularla birlikte ByLock kullanıcısı olduğuna dair kayıtlar bulunmasına
dayanılarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 25, 26).
48. Soruşturma ve kovuşturma dosyasında beyanda bulunan
tanıklarca başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna, bu yapılanmaya yönetici
sıfatıyla mensup olduğuna, örgüt lideriyle yakın irtibatta bulunduğuna yönelik
anlatımlarda bulundukları görülmektedir (bkz. § 20). Bu tanıklardan S.Ç.,
başvurucunun FETÖ’nün ana kadrosunda yer aldığını,
ayrıca Zaman gazetesinin ilk genel müdürü olduğunu; K.Ö., başvurucunun Fetullah Gülen ile İzmir’e geldiğinden itibaren beraber
olduğunu, medya genel müdürlüğü yaptığını, Asya Finans'a ortalığının
bulunduğunu ve bu bankanın kurucusu olduğunu; A.K., başvurucunun bu yapılanmada
5. kademede olduğunu, Zaman grubu içinde yer aldığını, Fethullah
Gülen’in operasyon ekibinden olduğunu, PDY'nin siyasi
kanadında yer aldığını, ayrıca ana kadro içinde bulunduğunu; L.E., başvurucunun
örgütün Tayin Heyetinde de yer aldığını, mülki amirlerle koordine sağladığını,
Gülen'in Vatikan ziyaretinde ise A.K., M.E. ve C.T. ile birlikte bulunduğunu;
Ç.A., başvurucunun yurt dışına açılım kapsamında Azerbaycan imamlığı yaptığını,
Fetullah Gülen’in vaazlarının kasetler ve videolar
aracılığı ile çoğaltılması işlemi ile bizzat ilgilendiğini; H.A., N.V. ile
gizli tanıklar G. ve K. da özetle başvurucunun örgüt içinde faaliyet
yürüttüğünü ifade etmişlerdir. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini
doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa
Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak
görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar
için bkz. Metin Evecen, B. No:
2017/744, 4/4/2018, § 58).
49. Soruşturma mercilerince yapılan tespitlere ve tanık
beyanlarına göre başvurucunun Zaman gazetesinde ilk genel müdür olarak görev
yaptığı, Samanyolu televizyonunun kurulması işleriyle uğraştığı ve medya genel
müdürlüğü görevinin bulunduğu, sonraki süreçlerde siyasi işlerden sorumlu
olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum da FETÖ/PDY içindeki önemli organlarda
yönetici/sorumlu düzeyde görev almanın soruşturma makamlarınca terörle
bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz
ve keyfî olduğu söylenemez (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Özdemir, B. No: 2017/37283, 29/11/2018,
§ 84, Recep Uygun, B. No:
2016/76351, 12/6/2018, §§ 45, 46, 47; Ali
Şeker, B. No: 2016/68962, 20/9/2018, § 60).
50. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
51. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
52. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia
olunan suçların vasıf ve mahiyetine, suçlara ilişkin olarak kanunda öngörülen
cezaların ağırlığına, mevcut delil durumuna, isnat edilen suçların katalog
suçlar arasında olmasına ve tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir niteliği
taşımasına dayanıldığı görülmektedir.
53. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya
veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme ve anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçları, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai
yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 31) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen
cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran
Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç,
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 30; Gülser Yıldırım (2), § 148).
54. Somut olayda Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve tutuklama
tedbirinin orantılı bir tedbir niteliği taşımasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 13).
55. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 5. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelik tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
56. Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
57. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
58. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçun niteliğini ve
önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının
yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğun devamı kararları ile
itiraz ve tahliye taleplerinin reddi kararlarının gerekçesiz olduğunu,
tutukluluğun devamını haklı gösterecek makul bir sebep de bulunmadığını,
hâkimliklerce keyfî ve dayanaksız yöntemlerle verilen kararlarla masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ve tutukluluğunun makul süreyi aştığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
61. Başvurucunun tutukluluğun uzun sürdüğü ve makul süreyi
aştığına ilişkin şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
62. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
63.6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
64. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
65. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise -hüküm kesinleşmemiş olsa da- 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
66. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/6/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen (bkz. § 26)
başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3.Soruşturma Aşamasında Görev Alan Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsızlık ve Tarafsızlık İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
68. Başvurucu; soruşturmayı yürüten savcılık makamı ile
tutuklama kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız
olmadığını, sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olarak
kurulduğunu, tutuklama kararını veren hâkimin kararlarına karşı yapılan
itirazlarla ilgili olarak adeta kapalı devre usulüyle çalışılması ve bir
altlık-üstlük durumu olmadan incelenmesi dolayısıyla etkili başvuru haklarının
kullanılamaz hale getirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
69. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini
sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa itirazın bu
yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı
etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar
Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
70. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4.Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararı nedeniyle
suçlamalara ilişkin delillere erişemediğini, atılı suçla ilgili fiillerin ve
somut delillerin kendisine gösterilmediğini, soruşturma dosyasındaki bilgi ve
belgelere erişiminin engellendiğini belirterek savunma hakkının kısıtlandığını
iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
73.Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
74. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
75. Anayasa Mahkemesi, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesine göre
verilen kısıtlama kararlarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile özellikle
tutuklu kişilerin tutukluluğa yönelik itirazda bulunma hakları üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiş; anılan kararlarda inceleme yöntemine
ilişkin ilkelerini belirtmiştir (Günay Dağ
ve diğerleri, §§
168-176; Hidayet Karaca [GK], B.
No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107; Erdem
Gül ve Can Dündar, §§
46-48; Süleyman Bağrıyanık
ve diğerleri, §§
248-257).
76. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası; yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
77. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde, adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
78. Özellikle üçüncü kişilerin temel haklarını korumak, kamu
menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları
yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla soruşturma aşamasında bazı
delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebilir. Bu nedenle
soruşturma evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla müdafinin
dosya inceleme yetkisinin kısıtlanmasının demokratik toplum düzeni bakımından
gerekli olmadığı söylenemez. Ancak dosyaya erişim hakkına getirilecek
kısıtlamanın kısıtlama kararıyla ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olması,
savunma hakkının yeterince kullanılmasını engelleyecek nitelikte bulunmaması
gerekmektedir (AYM, E.2014/195, K.2015/116, 23/12/2015, § 107).
79. Yakalanan bir kişiye yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan, anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Anayasa'nın 19. maddesinin
dördüncü fıkrası yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin yakalanan
veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini, bir
başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin bildirilmesini ya da
açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ
ve diğerleri, § 175).
80. İfadesi ya da savunması alınırken erişimi kısıtlanan
belgelerin içeriğine ilişkin olarak başvurucuya sorular sorulmuş ve
başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine
atıfta bulunmuş olması durumunda tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve
bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme
imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi,
tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye
sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
81. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 6/6/2016
tarihli iddianameden anlaşıldığı üzere başvurucu hakkında yürütülen
soruşturmaya ilişkin olarak dosyayı incelemesinin veya belgelerden örnek
almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafinin
soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına karar verilmiştir.
Bununla birlikte Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
22/7/2016 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin
(4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
82. Başvurucuya yöneltilen suçlamaya ilişkin olgular temelde
başvurucunun FETÖ/PDY içinde siyasi işlerden sorumlu imam olarak faaliyet
yürütmesi, 24. Dönem Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir milletvekili olarak 17-25
Aralık sonrası Partisinden istifa etmesi, Fetullah
Gülen’in operasyon ekibi içinde yer alması, FETÖ/PDY içinde üst düzey
sorumlulardan olması, Samanyolu TV ve Zaman gazetesinde genel müdür olarak
görev yapması, çeşitli tarihlerde örgüt mensupları ile aynı otel ya da
konaklama yerlerinde bir araya gelmesi, Fetullah
Gülen'e yakınlığı ile bilinmesi ve örgüt içinde hâlen İstişare Heyeti üyesi olarak
faaliyetlerine devam etmesidir. Başvurucunun alınan ifadeleri incelendiğinde
kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin olarak kendisine açıklamalarda
bulunulduğu ve bu suçlamalara konu eylemlerle ilgili sorular yöneltildiği,
başvurucunun da isnat edilen eylem ve suçlamalara karşı savunma yaptığı ve
savunmasında suçlamayı kabul etmediği görülmektedir.
83. Diğer taraftan Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgu sırasında başvurucuya yüklenen suçların kendisine anlatıldığı ve bu
sırada başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu
anlaşılmıştır. Başvurucu, suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin
bilgi ve belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle
birlikte hâkim önünde savunmasını sözlü olarak dile getirmiş; bu savunmasında
da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul etmemiş ve ticari
faaliyetler yaptığını beyan etmiştir.
84. Öte yandan başvurucu, Hâkimliğin tutuklama kararında
tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili değerlendirmelerde
bulunmuştur (bkz. § 13). Ayrıca tutukluluğa itiraz dilekçesinde başvurucu müdafii tarafından usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir
şekilde savunma yapılmıştır. Dolayısıyla
başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
85. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafiine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara
karşı savunmasını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında
yaklaşık altı ay süren soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki bir değerlendirme
için bkz. Deniz Özfırat,
B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 91).
86. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa itiraz bağlamında savunma hakkının kısıtlandığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
87. Başvurucu, bireysel başvuru konusu soruşturma ve
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
88. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
89. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı
sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel,
§§ 35, 36).
90. Mevcut başvurularda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
91. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
29/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.