TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLİZAR KIZILTAŞ VE GÜLTEKİN KIZILTAŞ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/3849)
|
|
Karar Tarihi: 23/10/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Mustafa ARI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Gülizar
KIZILTAŞ
|
|
|
2. Gültekin
KIZILTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Yiğit
Salih TOZLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm
olayı ile ilgili olarak etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Gülizar Kızıltaş 26/8/2013 tarihinde Muğla Sıtkı
Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Hastane) miadında ağrılı
gebe olarak yatırılmış ve Hastanenin Kadın Doğum Servisinde ebe olarak görev
yapan N.D. ve F.S. tarafından doğum gerçekleştirilmiştir.
8. Doğum sırasında bebeğin başı çıktıktan sonra omzu takılmış,
bir süre bebek oksijensiz kalmış ve ardından aspire
edilmiştir.
9. Doğumun hemen ardından ebe N.D. bebeği elinden düşürmüş ve
yapılan tetkiklerde bebeğin kafatasında kırık oluştuğu, bebeğin hayati
tehlikesinin bulunduğu tespit edilmiştir.
10. Hayati tehlikesinin bulunması nedeniyle bebek, önce Adnan
Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesine, burada yapılan müdahalenin ardından da
Dr. Behçet Uz Çocuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiş; kalp
anomalisi nedeniyle ameliyat edilmiş ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen
bebek 3/10/2013 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
11. Yaşanan elim olayın ardından başvurucu Gültekin Kızıltaş
doğuma katılan ebeler ile doğuma katılmayan Kadın Doğum Uzmanı Dr. M.N.A.
hakkında Muğla Cumhuriyet Başsavcılığında (Başsavcılık) suç duyurusunda
bulunmuştur.
12. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında
anılan doktor ve ebeler hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca Muğla
Valiliğinden soruşturma izni talep edilmiştir.
13. Muğla Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğünün 14/1/2014
tarihli kararıyla, Dr. M.N.A. için olayda herhangi bir müdahalesinin ve
kusurunun olmadığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesine, ebeler N.D. ve
F.S. için ise hastanın anemnezini eksik aldıkları,
teşhis ile tedaviye müdahalede eksiklerinin ve ihmallerinin olduğu gerekçesiyle
haklarında soruşturma izni verilmesine karar verilmiştir.
14. Anılan karara başvurucu Gültekin Kızıltaş, ebe F.S. ve
Başsavcılık tarafından itiraz edilmiştir. İtirazı inceleyen Aydın Bölge İdare
Mahkemesi 26/3/2014 tarihli kararıyla, ebe F.S.nin
itirazının reddine karar verirken Başsavcılık ve başvurucu Gültekin Kızıltaş'ın
itirazlarını kabul ederek Dr. M.N.A. hakkında soruşturma izni verilmemesine
dair kararın kaldırılmasına karar vermiştir.
15. Başsavcılık yaşanan elim olayından dolayı doktor ve ebelerin
varsa kusurlarının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci Adli Tıp
İhtisas Kurulundan (Adli Tıp) rapor aldırmıştır.
16. Adli Tıp 27/7/2015 tarihli raporunda; doğuma katılan ebe N.D.nin doğum esnasında dikkatsiz ve özensiz davranarak
bebeği elinden düşürdüğünü, yapılan tetkiklerde bebeğin kafatasında kırık
oluştuğunu, bu olgular dikkate alındığında ebe N.D.nin
kusurlu olduğunu ancak kusurlu eylemi sonrası bebekte kafatası kırığı oluşmasına
rağmen beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti
oluşmadığını, bebeğin ölümünün doğumsal büyük damar ve kalp anomali nedeniyle
yapılan ameliyat ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana geldiğini, bu
nedenle ebe N.D.nin kusurlu eylemi ile bebeğin ölümü
arasında illiyet bağı bulunmadığı gibi Dr. M.N.A. ve ebe F.S.ye atfı kabil
kusur olmadığı sonucuna vardığını mütalaa etmiştir.
17. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde 24/11/2015
tarihinde şüpheliler N.D., F.S. ve M.N.A. hakkında suçun yasal unsurlarının
oluşmaması ve illiyet bağının bulunmaması gerekçeleriyle anılan şüphelilerin
üzerlerine atılı taksirle ölüme neden olma suçundan ek kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar (kovuşturmasızlık) vermiştir.
18. Başsavcılık 24/11/2015 tarihli iddianame ile ebe N.D.
hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan Muğla 2. Asliye
Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
19. Başvurucuların kovuşturmasızlık
kararına yaptıkları 17/12/2015 tarihli itiraz Muğla 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin
24/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar başvurucular vekiline
25/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucular 23/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
21. Muğla 2. Asliye Ceza Mahkemesi 9/6/2016 tarihli kararıyla
sanık N.D.nin üzerine atılı taksirle bir kişinin
yaralanmasına neden olma suçundan neticeten 4.500 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına hükmetmiş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir.
22. Anılan karar, Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesine yapılan
itirazın 24/6/2016 tarihli kararla reddedilmesiyle kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. İlgili hukuk için bkz.
Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri ([GK], B. No: 2014/14844,
1/12/2016, §§ 34-36), Nimet Bacaklılar ([GK],
B. No: 2014/19349, 15/3/2018, §§45-50) başvuruları hakkında verilen kararlar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 23/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular; sağlık kuruluşlarından alınan raporlarla
bebeklerinin kesin ölüm nedeninin tespit edilemediğini, Hastane ile Adli Tıp
raporları arasındaki çelişki bulunduğunu, buna rağmen Adli Tıp Genel Kurulundan
rapor aldırılmadığını, ölüm olayının sorumlularının tespit edilemediğini,
etkili bir soruşturma yürütülmediği gibi eksik soruşturma ile kovuşturmasızlık kararı verildiğini ve bu karara yapılan
itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek yaşam hakkı ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, temel olarak bebeklerinin
yaşamının korunamamasından ve olay hakkında etkili bir ceza soruşturması
yürütülmemesinden şikâyet etmektedirler. Bu sebeple başvurucuların tüm
iddialarının yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
27. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
29. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen bebeğin anne ve babasıdır.
Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
30.
Somut olayda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamakla birlikte
başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi kuralı yönünden ayrıca
değerlendirilmesi gerekir.
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
33. Başvuru konusu olayda başvurucular, tüm ihlal iddialarını
doğumu gerçekleştiren ebeler ile doğuma katılmayan doktor hakkında verilen kovuşturmasızlık kararı kapsamında ileri sürmüşlerdir. Buna
karşın bireysel başvuruda bulunmalarının ardından ebe N.D. hakkında yürütülüp
kesinleşen ceza yargılaması ile ilgili bir ihlal iddiası ileri sürmemişlerdir.
Öte yandan başvurucular, yaşanan olayla ilgili olarak idare mahkemeleri önünde
tam yargı davası açıp açmadıkları hususunda Anayasa Mahkemesine herhangi bir
bilgi vermemişlerdir.
34. Bu durumda somut olayda öncelikle etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün
başvuruculara idare mahkemeleri önünde açabilecekleri bir tam yargı davası yolu
imkânının sağlanmasıyla yerine getirilmiş sayılıp sayılamayacağı hususunun
değerlendirilmesi gerekir.
35. Bu değerlendirmede öncelikle devletin yaşam hakkı
kapsamındaki yükümlülüklerinin çerçevesinin belirlenmesi gerekir.
36. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50). Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki
alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son
vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
37. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse
özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının
korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde
düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
38. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı
sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
39. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine
bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine
getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında
Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve
cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat
davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali
gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
55).
40. Ancak kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına
ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu
kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline kasten sebebiyet
verilmeyen durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası
açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili
hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
41. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen
ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür
olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi
hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit
adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016,
§ 78; Nail Artuç,
§ 38).
42. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği
aşan bir kusuru olduğu ya da olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz
konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir
faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri
almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi-
kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza
soruşturmasının yürütülmesi gerekir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
43. Aynı durum yetkili kişi ve kurumların sağlık kuruluşlarına
başvuran hastanın hayatına veya vücut bütünlüğüne mesleki ödevlerini hiçe
sayarak zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen faaliyetlerde de
geçerlidir (Kenan Sayın, B. No:
2013/5376, 14/10/2015, § 47; Nafia Sevin
Ergün Sefada ve diğerleri, § 68).
44. Görüldüğü üzere yaşam hakkı kapsamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğü, olayın niteliğine bağlı olarak farklı nitelikteki hukuki
yolların etkili yürütülmesiyle yerine getirilmiş sayılabilmektedir. Bu durumda
başvuruya konu ölüm olayının niteliğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.
45. Başvuru formu ve eklerinde başvurucuların yaşadığı üzüntü
verici olayın kasti bir tutumdan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bilgi ve
belge bulunmamaktadır. Nitekim başvurucular da olayın kasten gerçekleştirildiği
yönünde bir iddia ileri sürmemişlerdir. Olayın meydana geldiği koşullar da bu
bağlamda herhangi bir şüphe uyandırmamaktadır.
46. Esasen mevcut başvurunun merkezinde doğum öncesi, doğum
sırası ve sonrasında yapıldığı iddia edilen hatalar yer almaktadır. Bu gibi
olaylar ise Anayasa Mahkemesince tıbbi değerlendirme hatası olarak
nitelendirilmektedir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin
sahip olduğu etkili yargısal sistem kurma
yönündeki pozitif yükümlülük, somut olayda mağdurlara idari yargı mercileri
önünde tam yargı davası açma yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş
sayılabilir.
47. Somut olayda başvurucular, yeni doğan bebeklerinin ölümü
üzerine Başsavcılık tarafından Hastanenin Kadın Doğum Servisinde görevli ebeler
N.D. ve F.S. ile Dr. M.N.A. hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan
yürütülen ceza soruşturması sürecinin kesinleşmesinden sonra bireysel başvuruda
bulunmuşlardır. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan
olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın
ödenmesini sağlayabilecek olan tam yargı davası yolunu tükettiklerine ilişkin
herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır. Bu durumda
yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
23/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.