TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MAHMUT DURMAZ VE AYHAN ÇELİKBAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/25250)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/11/2020-31295
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mahmut DURMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet BEKAR
|
|
|
2. Ayhan ÇELİKBAY
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim Taner TÜYSÜZOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, adli yargı tarafından verilen görevsizlik
kararı üzerine davaya bakan idare mahkemesinin davalı Kırgızistan-Türkiye Manas
Üniversitesinin Türk İdari Teşkilatında yer almadığı gerekçesiyle davanın
incelenmeksizin reddine karar vermesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 26/5/2017 ve 3/4/2018 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurucu Ayhan Çelikbay'a ait 2018/9088 numaralı
başvurunun konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/25250 başvuru numaralı
dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan
Bilgisi
9. Türkiye ve Kırgızistan arasında 30/9/1995 günü
İzmir’de Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Kırgızistan'ın Başkenti Bişkek Şehrinde Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi
Kurulmasına Dair Anlaşma (anlaşma) imzalanmıştır. Anlaşma, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 20/6/1996 tarihli ve 4144 sayılı Kanunu ile onaylanmış; 23/6/1996
tarihli ve 22675 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
10. Anlaşma kapsamında Kırgızistan-Türkiye Manas
Üniversitesi (Üniversite) yönetiminin Türkiye ve Kırgızistan devletleri
tarafından müşterek işlemlerle oluşturulacağı belirtilmiştir.
11. Anlaşma gereğince Üniversitenin statüsü 23/9/1996
tarihli ve 22766 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Tüzüğü (Tüzük) ile belirlenmiştir. Söz
konusu Tüzük 19/3/2013 tarihli ve 28592 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmiş olan Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Tüzüğü Hakkında Mutabakat
zaptına ek tüzük ile yürürlükten kaldırılmıştır.
12. Tüzük'ün "Akademik ve İdari Personel"
başlıklı 17. maddesinde öğretim elemanlarının üniversitede görevli profesör,
doçent, yardımcı doçent, öğretim görevlisi, okutman, uzman ve araştırma
görevlisi unvanına sahip kişilerden oluşacağı ve sözleşmeli olarak
çalışacakları belirtilmiştir.
13. Tüzük'e göre öğretim elemanları haricen yapılacak bir
sözleşme ile veya Türkiye'den 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu'nun 39. maddesine göre yapılacak görevlendirme ile çalıştırılabilecektir.
B. Somut
Başvurulara İlişkin Olgular
14. Başvurucular muhtelif tarihlerde Üniversitede öğretim
görevlisi olarak görev yapmıştır.
15. Başvuruculardan Mahmut Durmaz kıdem ve ihbar
tazminatları ile fazla mesai ücreti, yıllık ve tatil ücretleri gibi alacakları
ile manevi tazminat talebiyle; başvurucu Ahmet Çelikbay kıdem tazminatı
talebiyle Üniversite aleyhine iş mahkemelerinde dava açmıştır. İş mahkemeleri
uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik
kararı vermiştir. Söz konusu karar gerekçelerinde, davalı Üniversitenin Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kırgızistan Cumhuriyeti Hükûmeti arasında imzalanan
30/9/1995 tarihli anlaşma ile kurulmuş olduğu vurgulanmış; sözleşme hükümleri
kapsamında başvurucuların sürekli nitelikteki bir kamu hizmetinde çalışmaları
sebebiyle kamu personeli sayıldıkları gerekçesiyle davanın idari yargının görev
alanına girdiği belirtilmiştir.
16. Görevsizlik kararı üzerine başvurucular tarafından
Ankara 2. İdare Mahkemesi ve Ankara 14. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemeleri)
dava açılmıştır. Ankara 2. İdare Mahkemesinin 4/11/2016 tarihli ve Ankara 14.
İdare Mahkemesinin 25/5/2014 tarihli kararlarıyla Türk yargı sisteminde Türk
makamlarınca tesis edilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve
maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olması dolayısıyla iptali için
menfaatleri ihlal edilenler tarafından iptal ya da tam yargı davalarının
açılabileceği, Üniversitenin Türk idari teşkilatı içinde yer almadığı
gerekçesiyle davanın esasının incelenme olanağının bulunmaması sebebiyle
1/6/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama ve Usulü Kanunu'nun 15.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının b bendi gereğince davanın incelenmeksizin
reddine karar verilmiştir.
17. Başvurucuların istinaf ve temyiz başvuruları
reddedilmiştir.
18. Başvurucular 26/5/2017 ve 3/4/2018 tarihlerinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanun
19. 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel
Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un "Milletlerarası yetki"
kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
"Türk mahkemelerinin
milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin
eder."
20. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun "Dava şartları" kenar başlıklı 114. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava şartları şunlardır:
a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının
bulunması.
b) Yargı yolunun caiz olması.
..."
21. 6100 sayılı Kanun'un "Dava şartlarının
incelenmesi" kenar başlıklı 115. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, dava şartı noksanlığını
tespit ederse davanın usulden reddine karar verir."
22. 2577 sayılı Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk
inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Dilekçeler, ...
a) Görev ve yetki,
b)
İdari merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu olacak kesin ve
yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
e) Süre aşımı
...
Yönlerinden sırasıyla incelenir."
23. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine
verilecek kararlar" kenar başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay veya idare ve vergi
mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna
aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
a)
3/a bendine göre adli
yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine; idari yargının
görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan
davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya
yetkili mahkemeye gönderilmesine,
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı
hallerde davanın reddine,
...
Karar verilir."
24. 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un "Olumsuz görev
uyuşmazlığı" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"Olumsuz görev uyuşmazlığının
bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli ve idari yargı mercilerinin
tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve
bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.
Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi,
ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilir."
25. 2247 sayılı Kanun'un "Yargı merciince
yapılacak işlemler" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Olumsuz görev uyuşmazlıklarında
dava dosyaları, son görevsizlik kararını veren yargı merciince, bu kararın
kesinleşmesinden sonra taraflardan birinin istemi üzerine, ilk görevsizlik
kararını veren yargı merciine ait dava dosyası da temin edilerek Uyuşmazlık
Mahkemesine gönderilir ve görevli yargı merciinin belirlenmesi istenir."
26. 2247 sayılı Kanun'un "Yargı merciilerinin
uyuşmazlık mahkemesine başvurmaları" kenar başlıklı 19. maddesi
şöyledir:
"Adli ve idari yargı mercilerinden
birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir
davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada
görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir
karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve
elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin
erteler.
Yargı merciince, önceki görevsizlik
kararına ilişkin dava dosyası da temin edilerek, gerekçeli başvuru kararı ile
birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir."
2. Uyuşmazlık
Mahkemesi İçtihadı
27. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 29/12/2014
tarihli ve E.2014/1093, K.2014/1141 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Manas Üniversitesi bünyesinde çalışacak
öğretim elemanlarının sözleşme ile işe alınacağı, Türkiye’den yapılacak
görevlendirmelerde de yine sözleşmenin imzalanacağını kaleme almaktadır. Ancak
daha önce de belirtildiği üzere, davacının, davalı üniversitede Yüksek Öğretim
Kurumu tarafından görevlendirildiğine dair bir iddiası olmadığı gibi dosyası
kapsamında da bu konuya ilişkin bir bilgi yada belge bulunmamaktadır.
Davacının, 1991 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi’ni bitirdiği, 01.07.1991 tarihinde Ankara Üniversitesi TÖMER
Kurumu’nda Türkçe Okutmanı olarak göreve başladığı, 06.04.1993-31.03.1994
tarihleri arasında görevli olarak Kırgızistan’da bulunduğu, 06.04.1999
tarihinde, Manas Üniversitesi’ne müracaat ettiği ve okutman olarak çalışma
talebinde bulunduğu, talebinin uygun bulunması üzerine, taraflar arasında
imzalanan yıllık sözleşmeler ile 16.10.1999-31.08.2008 tarihleri arasında
davalı kurumda Türkçe Okutmanı olarak görev yaptığı, 24.10.2008 tarih ve 920-10
sayılı yazı ile 2008-2009 Eğitim-Öğretim Dönemi içinde sözleşmenin
yenilenmeyeceği belirtilerek, davacının görevine son verildiği anlaşılmıştır.
Ayrıca, Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığı’nın 03.10.2013 gün ve 24033795/741/0600199209617 sayılı yazı
içeriğinden, davacının 1999 yılının 10. ayından, 2008 yılının 8. ayına kadar
SSK sigorta sicil numarası ile isteğe bağlı sigortalı statüsünde çalıştığı
tespit edilmiştir.
Tüm bu tespitler ışığında, davacının
davalı üniversitede 2547 sayılı Kanun kapsamında değil, taraflar arasında
imzalanan iş sözleşmesi gereğince 1999-2007 tarihleri arasında çalıştığı, bu
sırada sigorta primlerini kendi isteği ile SSK sicil numarası üzerinden
ödediği, 2008 yılı Eğitim ve Öğretim Dönemine ilişkin olarak sözleşmesinin
yenilenmemesi üzerine görevinin sona erdiği; davacı tarafından, davalı kurumda
çalıştığı döneme ilişkin olarak kıdem alacağı ve kendisi tarafından ödenmek
zorunda kalınan sigorta primlerinin ödenmesinin istendiği anlaşılmakla; davaya
konu uyuşmazlığın, özel hukuk hükümleri çerçevesinde (Türk Mahkemelerinin, ulusal
açıdan yargılama görev ve yetkisine ilişkin değerlendirme hakkı saklı kalmak
kaydı ile) adli yargı yerinde görülmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
..."
28. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 11/4/2016
tarihli ve E.2016/203, K.2016/242 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“...
Türkiye ve Kırgızistan Devletleri
arasında, 30.09.1995 tarihinde İzmir’de imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgızistan'ın Başkenti Bişkek
Şehrinde Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Kurulmasına Dair Anlaşma’nın
imzalandığı ve bu anlaşmanın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 4144 sayılı
Kanunu ile onaylandığı, 23.06.1996 gün ve 22675 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girdiği anlaşılmıştır.
…davacının, davalı Üniversitede ilk
olarak 2002-2003 öğretim yılında Üniversitenin kararı ve Kırgızistan tarafından
atanan rektörün ve Türkiye tarafından atanan rektör vekilinin talebi üzerine ve
İstanbul Üniversitesi'nin uygun görmesi ile işe başladığı; 2004 yılında İstanbul
Üniversitesinden emekli olduğu,2004-2005 yılından sözleşmesinin feshedildiği
tarihe kadar sadece davalı Üniversitenin Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde
öğretim üyesi olarak hizmet verdiği; bu süreçte bölüm başkanlığı ve dekanlık
görevlerinde de bulunduğu; davacının davalı Üniversitede her yıl yenilenen
hizmet sözleşmesi ile 2002 yılından 08.11.2012 tarihine kadar kesintisiz olarak
görev yaptığı; iş sözleşmesinin haklı bir neden olmaksızın feshedildiğinden ve
çalışma süresi kıdem tazminatı almasını gerektirecek sürede olduğundan bahisle,
İş Kanunu hükümleri kapsamında kıdem tazminatı alacağının; iş sözleşmesinin
08.11.2012 tarihinde haklı bir nedene dayanmadan feshedildiğinden,
sözleşmesinin yenilenmeyeceğine ilişkin yazılı bildirimin ise sözleşmede öngörülen
sürede yapılmadığından iş sözleşmesi kendiliğinden bir yıl daha uzamış
olduğundan bahisle bakiye süre ücret alacağının ve son olarak da manevi
tazminatın ödenmesi istemiyle dava açtığı anlaşılmıştır.
Tüm bu tespitler ışığında, davacının
davalı üniversitede 2547 sayılı Kanun kapsamında değil, taraflar arasında
imzalanan iş/hizmet sözleşmesi gereğince çalıştığı, sözleşmesinin yenilenmemesi
üzerine görevinin sona erdiği; davacı tarafından, davalı kurumda çalıştığı
döneme ilişkin olarak kıdem tazminatı, bakiye süre ücret alacağı ve manevi
tazminat ödenmesinin istenildiği anlaşılmakla; davaya konu uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümleri çerçevesinde(Türk Mahkemelerinin, ulusal açıdan yargılama görev
ve yetkisine ilişkin değerlendirme hakkı saklı kalmak kaydı ile) adli yargı
yerinde görülmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
...”
3. Yargıtay İçtihadı
29. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28/1/2016 tarihli ve
E.2015/15747, K.2016/971 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, hizmet tespiti ile
sigorta primine esas kazanç (ücret) tutarının belirlenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde
davanın kabulüne karar verilmiştir.
...
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere,
hükmün dayandığı gerektirici sebeplere ve özellikle; Uyuşmazlık Mahkemesi'nin
29.12.2014 tarih, 2014/1093 Esas ve 2014/1141 Karar sayılı kararında da
belirtildiği üzere, davalı Manas Üniversitesi’nin 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu kapsamındaya da 5018 sayılı Kanun ile Milli Bütçeye dahil edilen
kurumlar arasında yer almaması nedeni ile Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde ayrı
bir Kamu Tüzel Kişiliğine sahip üniversite olarak değerlendirilmesinin mümkün
olmaması, davacının da, davalı üniversite nezdinde 2547 sayılı Kanun kapsamında
değil, iş sözleşmesine bağlı olarak çalışması karşısında, hizmet tespiti ile
sigorta primine esas kazanç (ücret) tutarının belirlenmesi istemiyle açılan
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğunun açık olmasına göre, davalı
Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
...
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular
göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm
kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalılar vekillerinin bu
yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
"
30. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 20/2/2019 tarihli ve
E.2018/1294, K.2019/1474 sayılı kararlarının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, hizmet ve prime esas
kazancın tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilâmında
belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya
uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre,
yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarınınreddiyle usul ve kanuna uygun olan
hükmün ONANMASINA,
aşağıda yazılı temyiz harcının davalılardan Kırgızistan-Türkiye Manas
Üniversitesi'nden alınmasına 20.02.2019 gününde oybirliğiyle karar
verildi."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir
mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre
Sözleşme'nin 6. maddesinin medeni hukuk alanına giren konularda
uygulanabilirliği, ilk olarak bir uyuşmazlığın varlığına bağlıdır. İkinci
olarak uyuşmazlık en azından savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış
olduğu söylenebilecek hak ve yükümlülükler ile ilgili olmalıdır. Son olarak ise
bu hak ve yükümlülükler -her ne kadar bizzat 6. madde bu hak ve yükümlülüklere
Sözleşmeci devletlerin hukuk sistemi içinde belirli bir anlam atfetmese de-
Sözleşme anlamında medeni nitelikte olmalıdır (James ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 81).
33. AİHM, uyuşmazlık tespit edilirken görünüşün ve
kullanılan dilin ötesine geçilerek her davanın koşullarına göre durumun
gerçeklerine yoğunlaşılması gerektiğini belirtmiştir (Gorou/Yunanistan (No.
2) [BD], B. No: 12686/03, 20/3/2009, § 29).
34. AİHM; Sözleşme'nin 6. maddesinin Sözleşmeci
devletlerin iç hukukunda geçen bir hak için belirli bir anlam
öngörmediğini, bir hakkın var olup olmadığını karara bağlamada ilke olarak iç
hukuka başvurulacağını, ulusal mahkemelerin bu konudaki değerlendirmelerinden
farklı bir sonuca ulaşılması için de güçlü gerekçelere sahip olunması
gerektiğini, yetkililerin belli bir başvuran tarafından talep edilen tedbirin
kabul edilip edilmemesine karar vermede takdir hakkının kullanıp
kullanmadığının dikkate alınabileceğini hatta bu durumun belirleyici
olabileceğini, bununla birlikte salt bir kanun hükmünün lafzında bir takdir
unsurunun bulunmasının bir hakkın varlığını tek başına hükümsüz kılmayacağını,
benzer durumlarda iddia edilen hakkın yerel mahkemelerce tanınması veya yerel
mahkemelerin başvuranın talebinin esasını incelemesi hususunun da gözönüne
alınması gerektiğini belirtmiştir (Boulois/Lüksemburg [BD], B. No:
37575/04, 3/4/2012, §§ 91-94).
35. İlgili diğer AİHM içtihadı için bkz. Yusuf Bilin,
B. No: 2014/14498, 26/12/2017, §§ 28-30.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
36. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
37. Başvurucular, hizmet tespiti talebiyle Üniversite
aleyhine açtıkları davaların Ankara 8. ve 41. İş Mahkemelerinde derdest iken
alacak ve tazminat talebiyle açtıkları davaların Türk mahkemeleri tarafından
görülmemesinin eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
38. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi
içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz…”
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların görev yaptıkları Üniversiteden alacaklarının tahsili
amacıyla açtıkları davanın adli ve idari yargı tarafından bakılmadığı
iddiasının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan
Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında;
herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal
sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence
altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36.
maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14.
maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama
hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın
36. maddesine söz konusu ibarenin eklenme amacının Sözleşme'de düzenlenen adil
yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar
Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken
Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve
buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan
Solmaz, § 22).
42. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri
sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını
güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının
esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı
bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan
Solmaz, § 23).
43. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni
hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da
uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni
meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış
veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması
gerekir. Bu hakkın Anayasa'da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve
güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan
kanunla kişilere tanınan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri
sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına
dâhildir. İkinci olarak bu hakka dair ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir
uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık, ihtilaf konusu hakkın
tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz
etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, §
28).
44. Bireysel başvuruya konu olayda, uluslararası anlaşma
ile kurulmuş ve Kırgızistan'da bulunan bir üniversitede görev yapmış olan
başvurucuların Üniversiteden olan alacaklarına ilişkin açtıkları davaların adli
yargı yerince idari yargı yerinin görevli olduğu, idari yargı yerince
Üniversitenin Türk idari teşkilatında yer almadığı gerekçesiyle reddedildiği
görülmektedir.
45. İş sözleşmesinin feshi veya devamı sırasında ortaya
çıkan ücret, kıdem ve ihbar tazminatları, fazla mesai, yıllık izin ve tatil
ücretleri gibi işçilik alacakları 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanunu'nda tanınmış hak ve menfaatlerdir. Bu nedenle işçi ile işveren
arasındaki iş sözleşmesinden doğan hak ve menfaatlerin medeni hak olarak
değerlendirilmesi gerektiği hususunda kuşku bulunmamaktadır.
46. Somut başvurudaki dava konusunun işçilik alacakları
bakımından ayrılan yönü işveren Üniversitenin hukuki statüsü nedeniyle Türk
mahkemelerinin ulusal anlamda yargı yetkisinin bulunup bulunmadığı sorunudur.
47. Bir davanın adli veya idari yargı yeri tarafından
görülebilmesinin ilk şartı Türk mahkemelerinin ulusal anlamda yargı yetkisinin
bulunmasıdır. Türk mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunup bulunmadığına
ilişkin değerlendirmenin 5718 sayılı Kanun kapsamında yine Türk mahkemeleri
tarafından yapılması gerekmektedir.
48. Nitekim benzer statüde olan davacılar tarafından yine
benzer konular hakkında Üniversiteye karşı açılan davalarda adli ve idari yargı
yerleri arasında çıkan olumsuz görev uyuşmazlığı üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi
içtihatlarında (bkz. §§ 27, 28) görevli yargı yerinin tespiti yapılırken Türk
mahkemelerinin ulusal açıdan yargılama görev ve yetkisine ilişkin değerlendirme
yapma haklarının saklı olduğu belirtilerek davaların özel hukuk kapsamında adli
yargı yerinde görülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi
kararları üzerine Yargıtayın bazı davalarda (bkz. §§ 29, 30) esas yönünden
inceleme yapmak suretiyle davacı işçiler lehine karar verdiği tespit
edilmiştir.
49. Bu durumda başvurucunun işçilik alacaklarını dava
konusu etmesinin ulusal hukukta savunulabilir bir temelinin bulunduğu sonucuna
varıldığından ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının
kapsamında yer aldığının kabulü gerekir.
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
51. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini
belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
52. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en
etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından
görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden
faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının
tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B.
No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
53. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
54. Başvurucuların adli yargıda işçilik alacaklarına
ilişkin açtıkları davaların idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görev
yönünden reddedilmesi üzerine idari yargıda açtıkları davaların incelenmeksizin
reddine karar verilmiştir. Türk hukuk sisteminde işçilik alacakları hakkında
dava açılabileceği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak somut olayda
İdare Mahkemelerinin incelenmeksizin ret kararı vermesi sonucunda işçilik
alacaklarına ilişkin taleplerin dava edilebilirliği imkânı kalmamıştır.
Dolayısıyla başvurucuların mahkemeye erişim haklarına müdahalede bulunulduğu
sonucuna ulaşılmaktadır.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
55. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
56. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesini ihlal
edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma,
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
57. Somut başvuruda, davanın incelenmeksizin reddi
yönündeki mahkeme kararının 2577 sayılı Kanun'un 15. maddesine dayandığı
görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
58. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması
mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin
bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak
bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz
(AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
59. Yargılama usullerinin düzenlenmesinde usul
ekonomisinin gözetilmesi, bu suretle iyi adalet ve kamu yönetiminin de
sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde
düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biridir. Dolayısıyla usul
ekonomisi ile iyi adalet ve kamu yönetimi ilkeleri gözetilerek idari işlemlerin
dava konusu edilebilirliğinin belli koşullara bağlanması mümkündür (Ali
Diren, B. No: 2015/13108, 18/4/2018, § 57).
60. Somut olayda usul kurallarını yorumlayan derece
mahkemelerinin Türk idari teşkilatı içinde yer almayan idarelerin tesis ettiği
bir idari işlem bulunmadığı gerekçesiyle açılan davanın incelenmeksizin
reddetmesinin yukarıda değinilen kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik
meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
61. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
62. Ölçülülük ilkesi, elverişlilik, gereklilik ve
orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani
aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2016/16,
K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 38).
63. Müdahale için seçilen aracın gerekliliğinin
değerlendirilmesi öncelikle ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Müdahale
ile ulaşılmak istenen somut kamu yararı amacının gerçekleştirilmesi yetkili
idarelerin sorumluluğunda olup amaca ulaşılmasında ne tür bir aracın daha
etkili ve verimli sonuçlar doğuracağı hususunda sorumlu ve yetkili otoriteler,
en isabetli kararı verebilecek konumdadır. Bu nedenle hangi aracın seçileceği
konusunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki
seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir
yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen
amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince
müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa
Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim seçilen aracın isabet derecesine
yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına
dönüktür (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §
70).
64. Orantılılık, kamu yararının korunması ile bireyin hak
ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir.
Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda
müdahalenin orantılı, dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla
uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip
yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir (Ali Diren, § 61).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
65. Bireysel başvuruya konu dava, başvurucuların
uluslararası anlaşma ile kurulan Üniversitede sözleşmeli olarak görev
yaptıkları döneme dair alacaklarının ve tazminatlarının tahsiline ilişkindir.
66. Başvurucuların iş mahkemelerinde açtıkları davalarda
görevsizlik kararı verilmiş, İdare Mahkemelerinde açtıkları davalar Türk idari
teşkilatı kapsamındaki bir idare tarafından tesis edilmiş kesin ve yürütülmesi
zorunlu bir idari işlem bulunmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin
reddedilmiştir.
67. Üniversitenin hukuki statüsü ve Kırgızistan'da
kurulmuş olması sebebiyle başvuruya konu uyuşmazlığın çözümünde Türk
mahkemelerinin ulusal açıdan yargılama görev ve yetkisinin bulunup bulunmadığı
yine Türk mahkemeleri tarafından 5718 sayılı Kanun'a göre belirlenecektir.
Benzer uyuşmazlıklarda adli ve idari yargı yerlerince görevsizlik kararı
verilmesi üzerine görevli yargı yerini belirleyen Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında
(bkz. §§ 27, 28) da görüldüğü üzere dava konusunun ve Üniversitenin hukuki
statüsü değerlendirilmek suretiyle (Türk mahkemelerinin ulusal görev ve
yetkilerine ilişkin değerlendirme haklarının saklı bulunduğu belirtilerek)
uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi kararları üzerine Yargıtayın benzer
uyuşmazlıklarda (bkz. §§ 29, 30) esasa ilişkin olmak üzere davacılar lehine
karar verdiği tespit edilmiştir.
68. Anayasa Mahkemesinin görevi, Türk mahkemelerinin
ulusal açıdan yargı yetkisini veya uyuşmazlığın hangi yargı yolu tarafından
görülmesi gerektiğini belirlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın
başvurucuların mahkemeye erişim hakkını Anayasa'ya aykırı olarak kısıtlayıp
kısıtlamadığını denetlemektir.
69. Derece mahkemeleri davaları, dava konularının
niteliğini irdelemek suretiyle değil Üniversitenin Türk idari teşkilatı
kapsamında bulunmaması yani hukuki statüsü sebebiyle reddetmiştir. İdare
mahkemelerinin görevsizlik kararı vermek yerine Üniversitenin hukuki statüsünü
gerekçe göstererek davayı incelenmeksizin reddetmesi nedeniyle başvurucular
görevli mahkemenin belirlenmesi talebiyle Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma
imkânından mahrum kalmışlardır.
70. Derece mahkemelerinin davaların usulüne yönelik
yaptıkları değerlendirmelerin başvurucuların dava edilebilirliği bulunan
uyuşmazlıkları bir mahkeme tarafından görülmesini engellediği, bu durumun
başvuruculara ağır bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu sebeple
başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu
sonucuna varılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
72. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden
yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
73. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
74. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
75. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi,
ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
76. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından
ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul
hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin
yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir
yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
77. İncelenen başvuruda derece mahkemelerinin
incelenmeksizin ret kararı vermek suretiyle başvurucuların Uyuşmazlık
Mahkemesine başvurmalarına engel olması sebebiyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
78. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara İdare Mahkemelerine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
79. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
80. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin
başvurucu Ayhan Çelikbay'a, 257,50 TL ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucu Mahmut Durmaz'a ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Ankara 14. İdare Mahkemesine (E.2015/1178, K.2015/642) ve Ankara 2. İdare
Mahkemesine (E.2004/855, K.2006/2833) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucu Ayhan Çelikbay'a, 257,50 TL
harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama
giderinin Mahmut Durmaz'a ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.