TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAVA SİPAHİOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/4317)
|
|
Karar Tarihi: 12/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucular
|
:
|
Hava
SİPAHİOĞLU ve diğerleri [bkz. ekli (1) numaralı tablo]
|
Vekili
|
:
|
Av. Seçkin
ATAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvuruculara ait taşınmazların imar planında kamu
hizmeti alanına ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 23/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2016/4317, 2016/4318, 2016/4319, 2016/4320, 2016/4321,
2016/4322, 2016/4323, 2016/4324 ve 2016/4326 numaralı bireysel başvuru
dosyalarının aralarındaki hukuki bağlantı nedeniyle 2016/4317 numaralı bireysel
başvuru dosyası ile birleştirilmesine; incelemenin 2016/4317 başvuru numaralı
bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların maliki oldukları başvuruya konu Zonguldak ili
Alaplı ilçesi Aşağıdoğancılar köyü, Örenci mevkii 132 ada 17, 19, 20, 21, 25, 31, 32, 35, 38,
43 ve 44 sayılı parseller 1986 yılında yapılan 1/1000 ölçekli uygulama imar
planıyla yüksek öğretim tesis alanı vasfıyla
kamu hizmeti alanına ayrılmıştır.
10. Başvurucular, imar planındaki bu vasfa rağmen taşınmazların
kamulaştırılmaması üzerine Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesinde ayrı ayrı
kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davası açmışlardır.
11. Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesi, farklı tarihlerde davaların
kabulüne karar vermiş ve başvurucular lehine tazminata hükmetmiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 25/11/2013
tarihinde ilk derece mahkemesi kararlarını bozmuştur. Bozma kararlarının
gerekçesinde 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun ek 1.
maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle fiilî olarak el atılmayan taşınmazlara
yönelik kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davalarında görevli yargı
yolunun idari yargı yolu olduğu
vurgulanmıştır. İlk derece mahkemesince bozma kararına uyularak farklı
tarihlerde dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucular, idari yargı mercilerinin görevli olduğunun
tespiti üzerine bu kez Zonguldak İdare Mahkemesinde (Mahkeme) ayrı ayrı maddi
tazminat istemiyle idare aleyhine tam yargı davası açmışlardır.
14. Mahkeme 11/6/2015, 19/6/2015 ve 25/6/2015 tarihli kararlar
ile davaların reddine karar vermiştir. Anılan benzer mahiyetteki kararlarda,
imar kısıtlılığı nedeniyle kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası
açılabilmesi için idarenin kamulaştırma iradesinin devam etmesi gerektiğine
işaret edilmiştir. Mahkemeye göre somut olaylar itibarıyla davalı idarenin dava
tarihine kadar taşınmazlara ilişkin fiilî veya hukuki bir tasarrufunun söz
konusu olmaması ve bu süreç içinde taşınmazların yüksek öğretim tesis alanı vasfının değiştirilmesi için
Belediye Başkanlığına birçok kez müracaat etmesi kamulaştırmadan vazgeçme
yönündeki iradesine delalet etmektedir. Mahkeme, bu saptamadan hareketle
kamulaştırma iradesi bulunmaması nedeniyle tazminat ödenemeyeceği ve ayrıca
başvurucuların imar durumunun değiştirilmesi amacıyla Belediye Başkanlığına
müracaatta bulunabileceği kanaatindedir.
15. Başvurucular verilen kararlara itiraz etmiş, Zonguldak Bölge
İdare Mahkemesi 6/11/2015 tarihinde itirazları reddetmiştir. Aynı Bölge İdare
Mahkemesinin 14/1/2016 ve 21/1/2016 tarihli kararlarıyla başvurucuların karar
düzeltme isteminin de reddedilmesi üzerine hükümler kesinleşmiştir.
16. Nihai kararlar 25/1/2016 tarihinde başvurucular vekiline
tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular, nihai kararın tebliği üzerine 23/2/2016
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Hüseyin Ünal (B. No: 2017/24715, 20/9/2018, §§ 17-29)
başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvuruculardan Şaban
Ergene, Hüseyin Aydın, Nezahat Aygör,
Nuriye Yazkurt ve Ümmiye Güllü Yönünden
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi gereği
başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla
bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde
başvuru reddedilir ve ilgilinin yargılama giderleri dışında 2.000 Türk
lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar
verilir.
21. Genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele
alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve
başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye
edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının yukarıda belirtilen
düzenlemelerle bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı
görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan
ve Anayasa Mahkemesinin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen
davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi
mümkündür (S.Ö., B. No:
2013/7087, 18/9/2014, § 28).
22. Bu kapsamda özellikle Anayasa Mahkemesini yanıltmak amacıyla
gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya Anayasa Mahkemesine bu
nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında
esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi
sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikteki yeni
ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesinin bilgilendirilmemesi
suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi,
medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru
amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup
kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal
ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette
içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye
kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö.,
§ 29; Mehmet Güven Ulusoy [GK],
B. No: 2013/1013, 2/7/2015; Osman Sandıkçı,
B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman Kapan ve
diğerleri, B. No: 2013/7302, 20/4/2016).
23. Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama
neticesinde başvuruculardan Şaban Ergene'nin bireysel başvuru tarihinden önce
10/12/2014 tarihinde; Hüseyin Aydın'ın bireysel başvuru tarihinden önce
31/10/2015 tarihinde; Nezahat Aygör'ün
bireysel başvuru tarihinden önce 18/9/2013 tarihinde; Nuriye Yazkurt'un bireysel başvuru tarihinden önce 9/12/2011
tarihinde; Ümmiye Güllü'nün bireysel başvuru
tarihinden önce 25/12/2013 tarihinde öldükleri tespit edilmiş ancak Av. Seçkin
Atar tarafından başvurucunun anayasal haklarının ihlal edildiğinden bahisle
verilen 23/2/2016 tarihli başvuru formunda başvurucuların öldükleri konusunda
bir bilgiye yer verilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşılmıştır.
24. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel
başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından
bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).
25. Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş
olan başvurucular adına vekâlet ilişkisi sona ermiş bulunan avukat tarafından yapılan
bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
26. Bu durumda Av. Seçkin Atar hakkında Anayasa Mahkemesini
yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi
ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi
gerekir.
B. Başvurucular Adem Arslancan, Baki Mudanya,
Melahat Şentürk ve Recep Mudanya Yönünden
27. Başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir
sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar
verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük'ün 80.
maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması
veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi gerektiği ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine
devam edilebileceği öngörülmüştür (Bayram
Şahin, B. No: 2013/463, 16/5/2013, § 16).
28. Başvuru tarihinden sonra ölen başvurucunun mirasçılarının
makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönündeki iradelerini Anayasa
Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine
varılabilir (İskender Kaya ve diğerleri,
B. No: 2014/7674, 23/3/2017, §§ 18-21).
29. Somut olayda başvuruculardan Adem Arslancan, Baki Mudanya, Melahat Şentürk ve Recep Mudanya
başvuru tarihinden sonra sırasıyla 15/11/2016, 5/7/2019, 19/9/2016 ve 7/4/2018
tarihinde vefat etmiş ancak mirasçıları başvuruya devam etme yönündeki
iradelerini makul bir süre içinde bildirmemişlerdir. Somut olayda başvurunun
incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün
80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de
bulunmamaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurucular Adem
Arslancan, Baki Mudanya, Melahat Şentürk ve Recep
Mudanya başvurusunun düşmesine karar
verilmesi gerekir.
C. Diğer Başvurucular
Yönünden
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
32. Bireysel başvuru sonrasında 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı
Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair
Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
33. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyon) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
34. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).
35. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 33-36). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
36. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
38. Başvurucular; taşınmazların 1986 yılında yapılan imar
planında kamu hizmeti alanına ayrılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil
ettiğini, bu müdahale sebebiyle taşınmazlarını diledikleri gibi
kullanamadıklarını belirtmişlerdir. Başvurucular, kamu hizmeti alanına
ayrılmasına rağmen taşınmazlarının yaklaşık otuz yıldır kamulaştırılmayıp bu
yüzden uğradıkları zararların da tazmin edilmemesinin mülkiyet hakkının
ihlaline yol açtığını ifade etmişlerdir.
39. Diğer taraftan başvurucular, açmış oldukları davalardan bir
netice elde edememeleri nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğinden yakınmışlardır. Başvurucular ayrıca derece mahkemelerinin davanın
reddine ilişkin kararlarında tatmin edici bir gerekçe bulunmadığını belirterek
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
40. Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, mülkiyet hakkı dışında
mahkemeye erişim ve gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğinden de
yakınmaktadırlar. Ancak başvurucuların asıl şikâyetinin imar uygulamasında kamu
hizmeti alanı olarak ayrılması sebebiyle maliki oldukları bu taşınmazlarından
diledikleri gibi yararlanamadıklarına ve tasarruf edemediklerine,
taşınmazlarını kullanamadıklarına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda
başvurucuların makul sürede yargılanma hakkı dışındaki bütün şikâyetleri
mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Mülkün
Varlığı
43. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır.
Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer
ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını
kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda imar
uygulamasına konu taşınmaz, tapuda başvurucular adına tescillidir. Bu bağlamda
tapuda kayıtlı olan taşınmazın Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil
ettiği açıktır.
(2) Müdahalenin
Varlığı
44. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, onun
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
45. Anayasa Mahkemesi, bir taşınmazın uygulama imar planında
kamu hizmeti alanına ayrılmasından şikâyet edildiği Hüseyin Ünal (aynı kararda bkz. § 41) başvurusunda taşınmazın
kamulaştırılmadığı süreçte müdahalenin yol açtığı kısıtlamaları gözeterek
müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde
incelemiştir. Somut olayda da başvuruculara ait taşınmaz kamu hizmeti alanına
ayrılmış olup müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural
çerçevesinde incelenmesi gerekir.
(3) Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(a) Kanunilik
48. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
49. Somut olayda müdahalenin 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı
İmar Kanunu'nun ilgili hükümlerine dayandığı anlaşılmakta olup başvurucular da
müdahalenin kanuni bir dayanağının olmadığını ortaya koyamamışlardır.
(b) Meşru
Amaç
50. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah,B. No:
2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar,
B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
51. 3194 sayılı Kanun'un 1. maddesinde, yerleşim yerleri ile bu
yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak
teşekkülünü sağlamak amacıyla Kanun'un düzenlendiği belirtilmiştir. Kanun'un
belirtilen amacı çerçevesinde arazi ve arsaların düzenlemesi sırasında
taşınmazın imar durumunun belirlenmesi yönündeki müdahalenin kamu yararına
dayalı, meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmelidir.
(c) Ölçülülük
(i) Genel
İlkeler
52. Son olarak kamu makamlarınca başvurucuların mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ve bu amacın
gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
53. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
54. Ölçülülük ilkesi
elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt
ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 38).
55. Orantılılık ilkesi gereği, kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
56. Kamu makamlarının özellikle büyük şehirlerin gelişmeleri
gibi karmaşık ve zor bir alanda kendi imar politikalarını uygulamak için geniş
bir takdir alanı kullanmaları doğal olmakla birlikte belirtilen takdir
yetkisinin Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını ve
Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen güvence ölçütlerini gözetecek şekilde
kullanıp kullanmadığının denetlenmesi zorunludur (AYM, E.2012/100, K.2013/84,
4/7/2013).
(ii) İlkelerin
Olaya Uygulanması
57. Anayasa Mahkemesi Hüseyin
Ünal (aynı kararda bkz. §§ 51-62) başvurusunda ölçülülük yönünden
yapılan değerlendirmede uygulama imar planının onaylanmasından itibaren beş
yıldan fazla süre geçmesine rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan
taşınmazın kamulaştırılmamasının ve herhangi bir tazminat da ödenmemesinin
başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine ulaşmıştır. Bu sebeple
başvurucuların mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması
gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğunu ve müdahalenin ölçülü
olmadığını kabul etmiştir.
58. Somut başvuruda da başvuruculara ait aynı ada içinde bulunan
taşınmazlar 1986 yılında yapılan uygulama imar planında yüksek öğretim tesis alanı olarak
ayrılmıştır. Bu taşınmazların uzunca bir süre kamulaştırılmaması üzerine
başvurucular tarafından öncelikle adli yargı yerinde kamulaştırmasız el atmaya
dayalı alacak davası açılmışsa da 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinde
yapılan değişiklik uyarınca uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girdiği
gerekçesiyle davalar reddedilmiştir. İdari yargıda açılan tam yargı davaları
ise idarenin kamulaştırma iradesinin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
59. İmar planlarında kamu hizmetine ayrılan taşınmazların -diğer
yollarla temini mümkün olmadığı takdirde- belirli bir süre içinde
kamulaştırılması gerektiği, kamulaştırma süresinin uzamasının mülkiyet hakkının
tanıdığı yetkilerin kullanımı noktasında belirsizliğe yol açacağı kuşkusuzdur.
Somut olayda başvuruculara ait taşınmazlar 1986 yılında yapılan uygulama imar
planıyla kamu hizmeti alanına ayrılmıştır. Buna göre taşınmazlar üzerindeki
kısıtlamanın 1986 yılından itibaren yaklaşık otuz üç yıldan beri devam ettiği
dikkate alınmalıdır. İdare tarafından bu taşınmazların kamulaştırılmasından
vazgeçildiği belirtilmiş ise de kamu hizmeti alanına ayrılmasından kaynaklanan
kısıtlamaların devam ettiği görülmektedir. Bu kısıtlamaların ise ancak imar
planı tadilatı yapılması üzerine taşınmazların kamu hizmeti alanından
çıkarılmasıyla ortadan kalkacağı açıktır. Fakat başvurucuların talebine rağmen
kamu makamlarının bugüne kadar imar planı değişikliğini yapmadığı açıktır.
60. Dolayısıyla taşınmazların kamu hizmeti alanına ayrıldığı
tarihten bugüne kadar başvurucuların mülkiyet haklarından diledikleri gibi
istifade edemedikleri ortadadır. Buna göre taşınmazların kamu hizmeti alanı
olarak belirlenmesinden sonra beş yıl gibi bir süre kamulaştırılmaması makul
görülebilirse de somut olayda olduğu gibi yaklaşık otuz üç yıldır devam eden
kısıtlamanın malikler yönünden aşırı bir külfete yol açtığı kuşkusuzdur. Öte
yandan başvurucular adli yargıda açtıkları tazminat ve idari yargıda açtıkları
tam yargı davalarından da bir sonuç elde edememiştir. İdarenin kamulaştırma
iradesinin bulunmaması nedeniyle kısıtlamanın kaldırılmasının mümkün olduğu
kabul edilse dahi başvurucuların kısıtlamanın yol açtığı maddi zararlarının
karşılanması talebi de bulunmaktadır.
61. Yukarıda da değinildiği üzere başvurucuların taşınmazları
üzerinde otuz üç yıl boyunca inşaat yasağı gibi kısıtlamalar devam etmiştir.
Başvurucular, bu taşınmazları diledikleri gibi hukuki işlemlere konu edememiş
ve taşınmazın değeriyle ilgili olarak olumsuz bir durumla karşılaşmışlardır.
Nitekim başvurucular, dava aşamasında şerhin uzun sürmesi nedeniyle zarara
uğradıklarını açıkça belirtmişlerdir. Buna göre tazminat istemlerinin yalnızca
kamulaştırma bedeli ile sınırlı olmadığı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle
başvurucular kısıtlama sebebiyle uğradıkları zararın tazminini talep ettikleri
hâlde açtıkları dava derece mahkemelerince kamulaştırma bedeli ödenemeyeceği
gerekçesiyle reddedilmiştir. Hâlbuki kısıtlama suretiyle yapılan müdahalenin
ölçülü olabilmesi için başvurucular yönünden anılan kısıtlamaların yol açtığı
zararların da tazmin edilmesi gerekir.
62. Sonuç olarak somut olayda kamu makamlarının taşınmazın
kamulaştırılması ya da kamulaştırılmaya gerek duyulmaması durumunda imar planı
değişikliğiyle taşınmaz üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması hususundaki
edilgen tutumlarının, bunun karşılığında herhangi bir tazminat ödenmemesinin
başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediğini
belirtmek gerekir. Bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkının korunması ile
kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine
bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
64. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
66. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
67. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının
yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının
nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı
ilgili mercilere gönderir (Mehmet Doğan, §
56).
68. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal idari eylem ve işlemlerden, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
69. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).
70. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
71. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır
(Mehmet Doğan, § 60).
72. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
73. Somut olayda başvuruculara ait taşınmaz, imar planında kamu
hizmeti alanına ayrılmıştır. Başvurucuların açmış olduğu tazminat davalarında
derece mahkemeleri, idare tarafından kamulaştırma işleminden vazgeçildiğinden
ret kararı vermiştir. Sonuç olarak müdahalenin temeli olan taşınmazın imar
planında kamu hizmetine ayrılması idari bir işlem niteliğindedir.
Başvurucuların mülkiyet hakkının idari bir işlem nedeniyle ihlal edildiği
anlaşılmaktadır. Ancak somut olayda ihlale yol açan idari eylem ve işleme karşı
başvurulabilecek kanun yolu tüketildikten sonra bireysel başvurunun yapıldığı
anlaşıldığına göre ilgili mahkemenin yeniden yargılama yoluyla tespit edilen
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânı bulunmaktadır.
74. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna
göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal
sonucuna uygun olarak tazminata hükmedilmesinden ibarettir. Tazminat miktarının
belirlenmesi hususu ise bu konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin
takdirindedir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
75. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal sonucu açısından yeterli bir
giderim sağladığı anlaşıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
76. Dosyadaki belgelerden tespit edilen toplam 1.535,86 TL
harcın başvuruculara ekli (2) numaralı tabloda belirtildiği üzere ve 2.475 TL
vekâlet ücretinin de müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şaban Ergene, Hüseyin Aydın, Nezahat
Aygör, Nuriye Yazkurt ve
Ümmiye Güllü'ye vekâleten Av. Seçkin Atar tarafından
yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanılması nedeniyle REDDİNE,
B. Başvurucular Adem Arslancan, Baki Mudanya, Melahat Şentürk ve Recep Mudanya
tarafından yapılan başvurunun DÜŞMESİNE,
C. 1. Diğer başvurucular yönünden makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer başvurucular yönünden mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Diğer başvurucular yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Zonguldak İdare Mahkemesine (E.2014/953, E.2014/954, E.2014/956, E.2014/1178,
E.2014/1179, E.2014/1180, E.2014/1181,E.2015/1252,E.201514
) GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
G. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin para
cezasının Av. Seçkin ATAR'dan TAHSİLİNE,
H. Dosyadaki belgelerden tespit edilen toplam 1.535,86 TL harcın
başvuruculara ekli (2) numaralı tabloda belirtildiği üzere ve 2.475 TL vekâlet
ücretinin de MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
İ. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.