TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HİKMET GIDA SANAYİ VE TİCARET A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/4557)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hikmet Gıda
Sanayi ve Ticaret A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan
Esat İLHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru suçta kullanıldığı gerekçesiyle elkonulan
aracın iyi niyetli kabul edilen başvurucuya iade edilmesine rağmen uğranılan
zararının giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu şirket İstanbul'da faaliyet göstermekte olup trafik
siciline göre 34 NRP 65 plaka sayılı Isuzu marka 2002
model kapalı sac kasa bir kamyonun sahibidir.
A. Başvuruya Konu Araca
Yönelik Hırsızlık Suçundan Yürütülen Soruşturma Süreci
9. Başvurucu şirketin çalışanlarından F.T., şirkete ait söz
konusu kamyonun çalındığı şikâyetiyle 11/10/2006 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.
Bu kişi şikâyetçi sıfatıyla kolluk görevlilerine verdiği ifadesinde 10/10/2006
tarihinde saat 18.30 sıralarında evinin önüne park ettiği kamyonu ertesi günü
saat 07.30'da işe gitmek üzere kalktığında yerinde göremediğini ve kamyonun
geceleyin park yerinde ruhsatı ve kamyondaki bazı gıda maddeleri ile birlikte
çalındığını ifade etmiştir.
10. Kadıköy Emniyet Müdürlüğü 1/10/2007 tarihinde başvurucu
şirkete kamyonunun çalındığını ve hâlen bulunamadığını belirten çalıntı belgesi adında bir belge
vermiştir.
B. Elkoyma ve Göçmen Kaçakçılığı Suçuna İlişkin Ceza Davası
Süreci
11. Edirne'nin Enez ilçesine bağlı Büyükevren
köyünde jandarma görevlileri 16/10/2006 tarihinde devriye hâlinde iken göçmen
kaçakçılığı yapıldığı yönündeki ihbar üzerine şüpheli S.S.nin
kullandığı 34 VS 5366 plaka sayılı kamyonu durdurmuştur. Şüpheli S.S., kamyonun
çamura batması üzerine ormanlık bir alanda kamyonda bulunan göçmenleri
indirdiğini kolluk görevlilerine bildirmiş, diğer şüpheli H.İ. ise ormanlık
alanda göçmenlerle birlikte yakalanmıştır. Suçta kullanılan söz konusu kamyona
Enez Sulh Ceza Hâkimliğinin 2006/129 D. İş sayılı kararı uyarınca aynı tarihte
kolluk görevlilerince elkonulmuştur. Bu kamyon
16/10/2006 tarihinden itibaren jandarma komutanlığı gözetiminde etrafı kafes
tel ile çevrili, kapısı açılabilen toprak zemin bir otoparkta muhafaza edilmeye
başlanmıştır.
12. Enez Cumhuriyet Başsavcılığı şüpheliler S.S. ve H.İ.nin göçmen kaçakçılığı suçundan 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 79. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 35.
maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle 17/12/2006 tarihinde iddianame
düzenlemiştir.
13. Dosyanın tevzi edildiği Enez Asliye Ceza Mahkemesince
(Mahkeme) iddianame kabul edilerek görülen yargılama sırasında 31/1/2008
tarihli (7.) oturumda araç üzerinde 1/2/2008 tarihinde keşif yapılmasına karar
verilmiştir. Mahkeme aynı tarihte ayrıca aracın üzerine kayıtlı olduğu şirket
temsilcilerinin araştırılmasına karar vermiştir. Mahkeme 17/7/2008 tarihli (9.)
oturumda bu defa 34 VS 5366 plaka sayılı araç ile ilgili bilgilerin
gönderilmesi için Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına karar vermiştir. Bu
defa 28/5/2009 tarihli (14.) oturumda aracın keşifte tespit edilen şase motor
numarası bildirilmek suretiyle söz konusu aracın gerçek plakası ve sahibinin
belirlenmesi için Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılması yönünde ara kararı
verilmiştir.
14. Mahkeme 1/4/2010 tarihli (17.) oturumda aracın üzerinde M.
Yedek Parça İthalat İhracat Ltd. Şti'ye ait 34 VS
5366 plakalı aracın plakası kopyalanarak suçta kullanıldığı ve dosya kapsamında
bu sahte plakalar ile ilgili herhangi bir işlem yapılmadığı gerekçesiyle bu
hususta resmî belgede sahtecilik suçundan suç duyurusunda bulunulmasına karar
vermiştir. Ayrıca aynı oturumda verilen diğer bir ara kararı ile keşifte tespit
edilen aracın motor ve şase numarası bildirilmek suretiyle söz konusu aracın
gerçek plakası ve sahibinin kimlik ve adresi bilgilerinin tespiti için İlçe
Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.
15. Mahkeme 14/4/2010 tarihinde aracın trafik siciline "satılamaz ve devredilemez"
şerhi konulması için yazı yazılmıştır. Ancak aracın çalıntı kaydı olduğu için
tedbir konulamadığı bildirilince bu defa 24/6/2010 tarihli (18.) oturumda 34
NRP 65 plaka sayılı aracın üzerindeki söz konusu kaydın kaldırılmasına karar
verilmiştir. Buna göre 29/6/2010 tarihinde 34 VS 5366 sayılı sahte demir
plakalar ile yakalandığı belirtilen 34 NRP 65 plaka sayılı aracın trafik
sicilindeki çalıntı kaydının kaldırılması yönünde müzekkere gönderilmiştir.
16. Enez İlçe Jandarma Komutanlığı 23/7/2010 tarihinde Kartal
Emniyet Müdürlüğüne gönderilen bir yazı ile 34 NRP 65 plaka sayılı aracın
16/10/2006 tarihinde 34 VS 5366 sayılı sahte plaka ile göçmen kaçakçılığı
suçunda kullanıldığını, bunun üzerine araç ile ilgili sistemdeki "çalıntı" kaydının "bulundu" olarak
değiştirildiğini belirterek gerekli diğer işlemlerin yapılması hususunu bildirmiştir.
Bu yazı sonrası Emniyet Müdürlüğünce 27/8/2010 tarihinde başvurucu şirket
yetkilisine durum bildirilmiştir.
17. Bu arada yargılamanın 17/9/2010 tarihli (19.) oturumunda
başvurucu vekili aracın iade edilmesi talebinde bulunmuştur. İddia makamı,
yapılan keşifle göçmen kaçakçılığı suçunda kullanılan 34 VS 5366 plaka takılı
aracın gerçek motor ve şase numarasının tespit edilerek 34 NRP 65 plaka sayılı
araç olduğu ve bu aracın da çalıntı olduğu anlaşıldığından araç sahibine
iadesini talep etmiştir. Mahkeme aynı oturumda söz konusu talebi kabul ederek
aracın yediemin sıfatıyla başvurucuya iadesi yönünde ara kararı vermiştir. Söz
konusu kamyon 24/9/2010 tarihinde başvurucu şirketin yetkilisine teslim
edilmiştir.
18. Mahkeme yapılan yargılama sonucunda 3/2/2011 tarihinde;
sanık H.İ.nin beraatine,
sanık S.S.nin ise göçmen kaçakçılığına teşebbüs
suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 2.500 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir.
19. Kararın gerekçesinde, sanık S.S.nin
dolaylı ikrarı ile yakalama tutanağının ve tutanağı düzenleyen kolluk
görevlilerinin ifadelerinin hükme esas alındığı belirtilmiştir. Kararda, adı
geçen sanığın, maddi menfaat elde etmek amacıyla, gerçek plakası 34 NRP 65 olan
ve üzerinde 34 VS 5366 sayılı plaka takılı kapalı kasa kamyon ile suç tarihinde
İstanbul'dan aldığı otuz altı yabancı uyruklu şahsın Yunanistan'a geçmelerine
imkân sağlamaya çalıştığı belirtilmiştir. Mahkeme bu sanığın göçmenleri Enez
ilçesinin Çataltepe Mahallesi'ne getirerek Papaz Çeşme mevkiinde bulunan
ormanlık alanda sakladıktan sonra kaçmaya çalıştığı esnada kolluk
görevlilerince göçmenler ile birlikte yakalandığını belirtmiştir. Sanık H.İ.nin ise atılı suçu işlediğine dair cezalandırılmasına
yeterli bir delil bulunmadığı açıklanmıştır.
20. Mahkeme ayrıca suçta kullanılan ve ruhsat sahibi başvurucu
şirkete ait 36 NRP 65 plaka sayılı kamyonun kararın kesinleşmesi beklenmeksizin
sahibine iadesine ve araç üzerindeki tedbirin de kaldırılmasına karar
vermiştir. Kararda şirket yetkilisinin suç ile herhangi bir ilgisi ve aracın
suçta kullanılacağına dair bilgisi olmadığının anlaşıldığı vurgulanmıştır.
21. Karar Cumhuriyet savcısı ve sanık S.S. tarafından temyiz
edilmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 4/6/2013 tarihinde S.S. hakkında verilen
mahkûmiyet hükmünün onanmasına, ancak sanık H.İ. hakkında verilen beraat
hükmünün bozulmasına karar vermiştir. Yargıtay Dairesi sanık S.S.nin beyanı, yakalama tutanağı ve olay günü sanıklar
arasındaki yoğun görüşme trafiğini ortaya koyan telefon kayıtlarına göre sanık H.İ.nin diğer sanık S.S. ile birlikte eylem ve fikir
birliği içinde göçmen kaçakçılığı suçunu işlediğinin anlaşıldığını
vurgulamıştır.
C. Delil Tespiti Süreci
22. Başvurucu 17/9/2010 tarihinde Enez Sulh Hukuk Mahkemesinden
zararının tespiti için delil tespiti talebinde bulunmuştur. Mahkeme talebi
kabul etmiş, yapılan keşif sonucu düzenlenen 8/10/2010 tarihli makine uzmanı
bilirkişi raporunda, herhangi bir kaza belirtisi olmayan kamyonda hava
şartlarından korunmadığı için paslanma ve çürümeler oluştuğu, camlarının
kırılıp kaporta aksamında ezikler meydana geldiği, bazı parçalarının yerinden
söküldüğü ve zamana bağlı yıpranma sonucu aracın kullanılamaz hâle geldiği
belirtilmiştir. Bilirkişiye göre başvurucunun 19.852 TL maddi zararı
oluşmuştur. Bilirkişi ayrıca araçta 17.000 TL tutarında değer kaybı oluştuğunu
ve araç bağlı kaldığı için 35.747,60 TL kazanç kaybı meydana geldiğini
bildirmiştir.
D. Tazminat Davası Süreci
23. Başvurucu elkoyma nedeniyle
uğradığı zararların tazmini talebiyle Maliye Hazinesi aleyhine 26/11/2010
tarihinde Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Dava
dilekçesinde, elkonulan araç ile ilgili gerekli
koruma tedbirlerinin alınmadığı da vurgulanarak hasar ve tahribat masrafı
olarak 17.625 TL, motor tadilat masrafı olarak 2.200 TL, değer kaybı olarak
17.000 TL, kazanç kaybı olarak 35.747,60 TL, tamir süresince mahrum kalınan
bedel olarak 751 TL olmak üzere toplam 73.323,60 TL tutarında tazminat
talebinde bulunulmuştur. Başvurucu 2/12/2013 tarihinde kazanç kaybı tutarı
yönünden 22.768,16 TL olmak üzere ıslah talebinde bulunmuştur.
24. Mahkeme yeniden bilirkişi incelemesi yaptırmıştır.
14/12/2012 tarihli bilirkişi raporunda, araca el konulması ile özellikle elkoymadan sonra koruma tedbirlerinin alınmaması nedeniyle
araçta hasar olduğu ve maddi zarar ortaya çıktığı belirtilerek araçtaki hasar
bedelinin 17.625 TL, motor yenileme bedelinin 2.200 TL, araçtaki değer kaybının
ise 17.000 TL olduğu belirtilmiştir. Raporda, araç satılmayıp tamir edildiği
için hasardan kaynaklanan değer kaybından bahsedilemeyeceği açıklanmıştır.
25. Mahkeme bu defa muhasebe alanında uzman bir bilirkişiden
28/3/2013 tarihli bir rapor almıştır. Bu raporda, dava konusu aracın tamir
giderlerinin 12.896,55 TL ve aracın tamiri ve boyanması yüzünden oluşan değer
kaybının 1.782,06 TL olduğu belirtilmiştir. Ayrıca aracın mahsur kaldığı 3 yıl
11 ay 20 gün süre zarfında gelir kaybının 35.747,60 TL ve bir aylık tamir
süresi için gelir kaybının da 751 TL olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
Mahkeme muhasebe alanında uzman başka bir bilirkişiden daha rapor almıştır.
27/9/2013 tarihli bu bilirkişi raporunda ise aracın tamir masraflarının katma
değer vergisi (KDV) hariç 12.896,55 TL olduğu, aracın değer kaybı hususunda
somut bir veri bulunmadığından hesaplanamayacağı, yeni araç alımı dolayısıyla
uğranılan zararın ise 22.768,16 TL olduğu belirtilmiştir.
26. Mahkeme 28/3/2013 tarihli bilirkişi raporunu hükme esas
alarak davanın kısmen kabulü ile tamir bedeli olarak 12.896,55 TL, değer kaybı
bedeli olarak 1.782,06 TL ve kazanç kaybı bedeli olarak taleple sınırlı olarak
22.768,16 TL olmak üzere toplam 37.446,77 TL tutarındaki maddi tazminatın
17/10/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı
Hazineden alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Kararın
gerekçesinde, söz konusu aracın çalınarak suçta kullanıldığına vurgu
yapılmıştır. Mahkeme aracın fiilen alıkonulmasından sonra başvurucuya ait
olduğunun belirlenmesiyle birlikte teslimi gerektiğine dikkat çekmiştir.
Mahkeme ayrıca başvurucu şirket yetkililerinin veya çalışanlarının suça iştirak
eden olarak sanık sıfatlarının bulunmadığını ve aracın bakımı için gerekli
tedbirlerin alınmasının zorunlu olduğunu belirterek başvurucu lehine tazminat
isteme koşullarının oluştuğu sonucuna varmıştır.
27. Davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilen karar Yargıtay
12. Ceza Dairesince 10/3/2015 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararının
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacı şirketin sahibi olduğu araca
haksız yere el konulmasından dolayı 5271 sayılı CMK’nın
141. ve devamı maddeleri gereğince tazminat davası açtığı, davaya dayanak
teşkil eden Enez Asliye Ceza Mahkemesinin, 2006/108 Esas - 2011/6 Karar sayılı dosyasında,davacının aracınıdavacıdan
habersiz şekildesuçta kullanansanığın
göçmen kaçakçılığı suçu nedeniylecezalandırılmasına,
davacıya ait aracın iadesine karar verildiği,bu nedenledavacının el koyma işlemi nedeniyle uğradığını iddia
ettiği maddi kaybını davalıdan talep edemeyeceği, bunun yerine davacının
aracını kendisinden habersiz şekilde suçta kullanan sanıktan Borçlar Kanunundakisorumluluk kuralları çerçevesinde talep
edebileceği gözetilerek davanın 5271 sayılı CMK'nın
223/7 maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekirkenyazılı
şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi kanuna aykırı olup ... [bozulmasına
karar verildi] ."
28. Bozma kararına uyan Mahkeme 22/6/2015 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir. Taraflarca temyiz edilen hüküm Daire tarafından
yargılama giderleri yönünden düzeltilmek suretiyle onanmıştır.
29. Nihai karar başvurucu vekiline 29/1/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
30. Başvurucu 24/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
123. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İspat
aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu
oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır.”
32. 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun
işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan
kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
...
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
...
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı
değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması
halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir..."
33. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine,
koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması
için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri
amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
2. Yargıtay İçtihadı
34. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 19/11/2018 tarihli ve
E.2018/4959, K.2018/10881 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Somut olayda, 5607 sayılı Kanuna
aykırılık suçu kapsamında el konulan kamyon iyi niyetli üçüncü kişi konumundaki
davacı şirkete ait olduğu anlaşıldıktan sonra da el koyma tedbirinin fiili
olarak uygulanmasına devam edilmiştir. El konulan aracın fiilen alıkonulması
yerine trafik siciline şerh konulmasının niçin yetersiz kaldığı, 5271 sayılı CMK'nun 128. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca kara,
deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen el koyma kararlarının sicile
şerh verilmek suretiyle icra olunacağı düzenlendiği halde, hangi gerekçe ile
araca fiilen el konulduğu, mahkeme kararından anlaşılamamaktadır. Mahkeme
davacı şirketi somut olay bakımından iyi niyetli üçüncü kişi konumunda olduğunu
kabul ederek aracın kendisine iadesine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin
20/9/2017 tarih ve 2014/14195 başvuru numaralı kararında da belirtiği üzeresuçta kullanılan veya suça konu eşyalara el konulması;
bu eşyaların yeniden suçta kullanılmalarının önüne geçilmesi, caydırıcılığın
sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin sonuçsuz kalmasını önlemek gibi amaçlar
taşımaktadır. Bununla birlikte kamu makamlarının söz konusu tedbirleri alırken
kişilerin mülkiyet haklarının korunmasını da gözetmeleri gerekmektedir. Fiilen
el koyma tedbirinin uygulanması, kişilerin geçici süreyle de olsa mülkünden
yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca yol açmaktadır. El konulan aracın
müsadere edilemeyeceğinin anlaşılmasına ve davacı şirketin aracının sicil
kaydına şerh konulmak suretiyle daha az zarara yol açabilecek bir yolun da
varlığına rağmen yargılama sonuna kadar kamyona fiilen el konulması şeklindeki
müdahalenin 5271 sayılı CMK'nun 128. maddesinin
dördüncü fıkrasına aykırı olduğu gibiölçülülük ilkesi
ile de bağdaşmadığı anlaşılmaktadır. Tüm bu açıklamalar ışığında, davacının
tazminat talebi doğrultusunda zararını karşılayacak uygun bir maddi tazminata
karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi
[kanuna aykırıdır.]..."
35. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 19/11/2018 tarihli ve
E.2018/4959, K.2018/10881 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... 1- Aracın kullanılmamasından
kaynaklı 23.031 TL maddi tazminata, iade tarihi olan 08/11/2007tarihinden
itibaren yasal faiz uygulanması gerektiği gözetilemeden, 10/05/2006 tarihinden
itibaren yasal faiz uygulanması,
2- El koyma nedeniyle oluşacak hasar bedeli
olan 3.917,60 TL'ye aracın teslim tarihi olan 08/11/2007 tarihinden itibaren
yasal faiz uygulanması gerektiği, gerekçeli kararda da bu tarihten itibaren
yasal faiz uygulandığı belirtilmesine karşın, hükmün esasını oluşturan kısa
kararda, 10/11/2007 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanması suretiyle
hükümle gerekçe arasında çelişki yaratılması [kanuna aykırıdır.]..."
B. Uluslararası Hukuk
36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), elkoyma
ve müsadere yoluyla yapılan müdahalelerin sonuçlarını da kararlarında
tartışmaktadır. Buna göre AİHM, her elkoyma ve
müsaderenin muhakkak bir zarara yol açtığını kabul etmektedir. Ancak AİHM, elkoyma ve müsaderenin Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesine göre adil olabilmesi için mülkün sahibinin
güncel zararının kaçınılmaz olandan daha fazla olmaması gerektiğini sıklıkla
vurgulamaktadır (Raimondo/İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, § 33;
Borzhonov/Rusya, B. No: 18274/04, 22/1/2009, § 61; Jucys/Litvanya, B. No: 5457/03, 8/1/2008, §
36).
38. Bu bağlamda Borzhonov/Rusya
kararında, el konulan otobüsün yapılan kanun değişikliğiyle sahibine iadesi
gerektiği hâlde kamu makamlarının altı yıl boyunca hareketsiz kalması
kaçınılmaz olandan daha ağır bir zarar olarak görülmüştür (Borzhonov/Rusya, §§ 61-63). East/West
Alliance Limited/Ukrayna (B. No: 19336/04,
23/1/2014) kararında başvurucunun mülkünden on yıl boyunca yoksun kalmasına yol
açan el atma tedbirinin mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale olduğu sonucuna
varılmıştır (East/West Alliance
Limited/Ukrayna, §§ 166-218). Vendittelli/İtalya (B. No: 14804/89, 18/7/1994)
kararında bir suç isnadı kapsamında başvurucunun taşınmazına konulan tedbirin
hükümden sonra gerek de kalmadığı hâlde on bir ay daha uygulanmaya devam
edilmesi ölçüsüz bir müdahale olarak görülmüştür (Vendittelli/İtalya, §§ 31-40).
39. Jucys/Litvanya kararında ise başvurucunun
kaçakçılık suçundan beraat ettiğini belirten AİHM, başvurucunun kürklerine el
konulan ceza kovuşturmasında uyuşmazlığın sekiz buçuk yıl süren bir yargılama
sonucunda çözülebildiğini vurgulamıştır. AİHM'e göre
yargılamanın uzun sürmesinde başvurucunun bir ihmali de bulunmamaktadır. AİHM
sonuç olarak asılsız bir ceza kovuşturması geçirdikten sonra başvurucunun en
azından bu mallarının semerelerinden uzun yıllar yararlanamadığını belirterek
müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatiyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Jucys/Litvanya, §§ 34-39).
40. Diğer taraftan JGK Statyba Ltd ve Guselnikovas/Lithvanya (B.
No: 3330/12, 5/11/2013) kararında başvurucunun taşınmazı ile ilgili olarak
satışını veya başka suretle devretmesini kısıtlayan bir tedbirin uygulanması,
mülkiyet hakkına müdahale olarak görülmüştür. AİHM, başvuruyu mülkiyetin kamu
yararına kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelemiş ve
müdahalenin meşru bir amacı olsa dahi özellikle tedbirin devam ettiği süre
boyunca başvurucu şirket yönünden yol açtığı olumsuz ekonomik sonuçların ve
meydana gelen kısıtlamaların dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. AİHM
sonuç olarak diğer unsurlar yanında müdahaleye konu tedbirin on yılı aşkın bir
süreden beri devam etmiş olduğuna dikkat çekerek başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin ölçülü olmadığına karar vermiştir (JGK Statyba Ltd ve Guselnikovas/Lithvanya, §§ 111-145).
41. Diğer taraftan Vasilevski/Kuzey
Makedonya Cumhuriyeti (B. No: 22653/08, 28/4/2016, §§ 40-62) kararında,
başvurucunun satın aldığı kamyonun daha önce kamyonun eski maliklerinden biri
tarafından suçta kullanıldığı gerekçesiyle müsaderesi söz konusudur. Hükûmet,
başvurucunun eski maliklere karşı tazminat davası açabileceğini belirterek iç
hukuk yollarının tüketilmediği itirazında bulunmuştur. AİHM ise kamyonu suçta
kullanan ilk sahibinin müsadere tarihinden önce ölmüş olduğunu, mirasçılarının
nerede olduğu ile tazminattan sorumlu olup olmayacakları hususunda hiçbir
bilginin de olmadığını belirtmiştir. Başvurucunun kamyonu satın aldığı sonraki
sahibi olan şirketin ise mevcut olmadığına dikkat çekilmiştir. AİHM sonuç
olarak, bu alanda devletlere tanınan geniş takdir yetkisi tanınmasına rağmen,
müsaderenin uygulanmasının başvurucunun kamyonunun mülkiyetini kaybetmesiyle
sonuçlandığını ve başvurucuya aşırı bir külfet yüklediğini belirtmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
44. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli
ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir. 6384 sayılı Kanun'a eklenen
geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya
eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine
yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi
önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde
yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu
Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
45. Ferat Yüksel (B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37) kararında Anayasa Mahkemesi
yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç
veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018
tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat
Komisyonuna başvuru yolunun ilk bakışta ulaşılabilir ve ihlal iddialarıyla
ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğunu
değerlendirmiştir. Buna göre Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı
sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel,
§§ 27-36).
46. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu, çalınan aracına suçta kullanıldığı gerekçesiyle
bir ceza soruşturması sırasında 3 yıl 10 ay süreyle el konulduğunu belirterek
kamu makamları bu aracın gereği gibi korunması yönünde bir tedbir almadığı için
zararına yol açıldığından yakınmıştır. Başvurucu söz konusu koruma
tedbirlerinin alınması yükümlülüğünün kamu makamlarına ait olup aracı suçta
kullanan sanığın bu yönden bir sorumluluğunun olmadığına dikkat çekmiştir.
Başvurucu ayrıca aracın söz konusu süre boyunca mülkiyetindeki aracından
yararlanamadığını, buna rağmen zararının tazmini amacıyla açtığı davanın haksız
yere reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu sonuç olarak mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
49. Anayasa’nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
51. Başvurucu şirket, adil yargılanma hakkının da ihlal
edildiğini ileri sürmekte ise de ceza soruşturması kapsamında başvurucunun
aracı hakkında uygulanan elkoyma tedbiri nedeniyle
mal varlığı yönünden zarara uğratıldığı yönündeki şikâyetin esas itibarıyla
mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurucunun belirtilen
şikâyetinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
53. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda uyuşmazlığa konu aracın trafik sicilinde başvurucu şirkete ait
olduğu anlaşıldığından el konulan bu aracın başvurucu yönünden mülk teşkil
ettiğinde kuşku bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
54. Malikin, mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve
mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması,
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa
Mahkemesi daha önce bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma
tedbirinin, mülkten geçici süreyle de olsa yoksun bırakma sonucuna yol açtığından
dolayı mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir (Hanife Ensaroğlu,
B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52). Diğer taraftan somut olayda başvurucunun
aracına bir ceza soruşturması sürecinde suçta kullanıldığı şüphesiyle ve
muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için el konulmuştur. Bu durumda
müdahalenin belirtilen amacı da gözetildiğinde mülkiyetin kamu yararına
kullanımının düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi
gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu,
§ 52; Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd.
Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 52).
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
55. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
56. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
57. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
58. Başvuru konusu olayda elkoyma
tedbirinin 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
dayanılarak uygulandığı görülmektedir. Bu hükmün ulaşılabilir, belirli ve
öngörülebilir mahiyette olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla
müdahalenin kanunilik koşulunu taşıdığı anlaşılmaktadır.
(2) Meşru
Amaç
59. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına
imkân verdiğinden, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet
hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda
bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde
korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de
beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu
ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah,B.
No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
60. Somut olayda kamyona fiilen de el konulması yönündeki
tedbirin kamyonun yeniden suçta kullanılmasının önlenmesi, caydırıcılığın
sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin sonuçsuz kalmaması için gerekli
görüldüğü anlaşılmaktadır. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunması hâlinde
ilgili taşınmaz, hak, alacak ve diğer mal varlığı değerlerinin şüpheli veya
sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işleminin yapılabileceği belirtilmiştir.
Dolayısıyla suçta kullanıldığı gerekçesiyle kamyona fiilen de elkonulmasının belirtilen şekilde kamu yararına dayalı
meşru bir amacı bulunmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu,
§ 61).
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
61. Son olarak kamu makamlarınca mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir.
62. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
63. Buna göre mülkiyet hakkını sınırlandıran bir tedbirin
uygulanmasının Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için
bu tedbirin öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması ve
bu tedbirin uygulanması dışında aynı amacı gerçekleştirmeye yarar daha
elverişli başka bir aracın da bulunmaması gerekmektedir. Suçla mücadele
alanında hangi tedbirlerin gerekli olduğunun değerlendirilmesi öncelikli olarak
ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu alanda ne gibi tedbirlerin alınması
gerektiği hakkında sorumlu ve yetkili merciler daha isabetli karar verebilecek
konumdadır. Bu nedenle hangi tedbirin uygulanacağının belirlenmesi hususunda
idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın
gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız
değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz
bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli
olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda
yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve
özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hamdi
Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu,
§ 67).
64. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Anayasa Mahkemesi; müdahalenin orantılılığını değerlendirirken bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
65. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul
olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini
kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak
yapılmalıdır (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı
tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§
75-95; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu,
B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89. Buna karşılık aynı koşulun yargılama
sürecinde sağlanmaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için
bkz. Mahmut Üçüncü, B. No:
2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven,
§§ 57-72).
66. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin
keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde
mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu
makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında
bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet
hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında
olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın
malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının
olması ve iyi niyetli eşya
malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının
tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi
gerekmektedir (Bekir Yazıcı [GK],
B. No: 2013/3044, 17/12/2015, §§ 31-80; Hanife
Ensaroğlu, § 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
67. Bunun yanında söz konusu tedbir gerek kapsamı gerekse de
süresi itibarıyla orantılı olarak uygulanmalıdır. Kamu yararı amacı doğrultusunda
mülkle ilgili olarak bu ve benzeri tedbirlerin uygulanmasının zarara yol açması
ise kaçınılmazdır. Ancak bu zararın kaçınılmaz olandan ağır veya aşırı
sonuçlara da yol açmaması ya da oluşması durumunda böyle bir zararın kamu
makamlarınca makul bir sürede, uygun bir yöntem ve vasıtalarla gideriminin sağlanması gerekmektedir. Buna göre kamu
makamlarının kanuna dayalı olarak ve ilgili kamu yararı amacı doğrultusunda
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirler uygulaması ve bu tedbirlerin
belirli bir süre devam etmesi ancak bireyin mülkiyet hakkının korunmasının
gerekliliklerine uyulduğu takdirde ölçülü görülebilir (Hanife Ensaroğlu,
§ 67).
68. Suçla mücadele bağlamında ihtiyaç duyulan tedbirlerin
alınması ve bu tedbirler kapsamında somut olayda olduğu gibi araçlar üzerinde
belirli bir süreyle hukuki tasarruflarda bulunulmasının sınırlandırılması
bakımından kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi mevcut ise de bu
tedbirlerin uygulanmasının mülk sahibine kaçınılmaz olandan aşırı bir külfet de
yüklememesi gerekmektedir. Bu doğrultuda mülkiyet hakkına yönelik olarak
uygulanan tedbir süreçlerinde kamu makamlarının makul derecede ivedilik ve özen
koşullarına uygun hareket etmeleri beklenir. Diğer bir deyişle tedbiri
uygulayan kamu makamlarının söz konusu tedbirin başvurucunun mülkiyet hakkına
etkilerini de gözetmesi ve ölçüsüz bir müdahaleye yol açmaması gerekmektedir (Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd. Şti.,
§ 66).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
69. Somut olayda elkoyma tedbirinin
uygulanmasının yukarıda değinilen kamu yararı amacını (§ 60) gerçekleştirmeye elverişli olduğu kuşkusuzdur.
70. Gereklilik
ölçütü yönünden ise öncelikle suçla mücadele çerçevesinde suçta kullanılan
eşyaya el konulması bakımından kamu makamlarının belirli bir takdir yetkisinin
olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte bu takdir yetkisi çerçevesinde
yapılan müdahale yönünden kamu makamlarının Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının korunmasının gerektirdiği güvenceleri de
sağlamaları zorunludur.
71. Somut olayda elkoyma işleminin
göçmen kaçakçılığı suçundan yürütülen bir ceza soruşturması çerçevesinde
yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre kamu makamlarınca, sahte plaka takılı
aracın göçmen kaçakçılığı suçunda kullanıldığı şüphesiyle söz konusu araca el
konulmuştur. Suçta kullanılan bir araca muhtemel bir müsadereyi güvence altına
almak, aracın suçta yeniden kullanılmasını önlemek ve caydırıcılığın sağlanması
gibi amaçlarla fiilen el konulması zorunlu görülebilir. Bu bağlamda sadece
trafik siciline şerh verilmesi yeterli de görülmeyebilir. Ancak olayda söz
konusu aracın aslında isnat edilen suç ile bir ilgisi bulunmayan başvurucuya
ait iken çalınan bir araç olduğu ortaya çıkmış ve bu araç ancak 24/9/2010
tarihinde başvurucuya iade edilebilmiştir. Dolayısıyla somut olay bağlamında elkoyma suretiyle yapılan müdahalenin orantılılığının tartışılması
gerekmektedir.
72. Buna göre başvuruya konu olayda başvurucu şirkete ait aracın suçta kullanıldığı tespit edilmekle
birlikte başvurucuya veya herhangi bir yetkilisi ya da çalışanına herhangi bir
suç isnadında bulunulmadığı açıktır. Nitekim bu aracın suçta kullanılmasından
önce 10/10/2006 tarihinde çalındığı yönünde ertesi gün şirket çalışanı
tarafından suç duyurusunda bulunulduğu ve aracın da bundan sonra 16/10/2006
tarihinde sahte plaka takılmak suretiyle suçta kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca
söz konusu kamyon ceza kovuşturması devam ederken mahkemece yediemin sıfatıyla
başvurucuya teslim edilmiş, yargılama sonunda verilen karar ile de araç üzerindeki
elkoyma tedbirinin ve trafik sicilindeki şerhin
kararın kesinleşmesi beklenmeden kaldırılmasına karar verilmiştir.
73. Ceza soruşturması sırasında özellikle suçta kullanılan
eşyanın mülkiyetinin ihtilaflı olduğu durumlarda bu eşyanın sahibine iade
edilmesinin belirli bir süre alması makul görülebilir. Somut olayda çalınan
başvurucuya ait aracın sahte plaka takılarak suçta kullanıldığı dikkate
alındığında bu aracın gerçek sahibinin belirlenmesinin belirli bir süreci
gerektirdiği açıktır. Bununla birlikte araca kamu makamlarınca 16/10/2006
tarihinde el konulduğu, ceza soruşturması sırasında aracın sahipleri ile ilgili
hiçbir araştırma yapılmadığı, nihayet kovuşturma sırasında araç üzerinde keşif
yapılarak sahiplerinin araştırılmasına girişildiği görülmektedir. Nihayet ancak
24/6/2010 tarihli (18.) oturumda verilen ara kararı gereğince 29/6/2010 tarihli
yazıda aracın sahte demir plakalar ile yakalandığı belirtilerek çalıntı şerhinin kaldırılması talep
edilmiş, başvurucuya da bundan sonra aracının bulunduğu bildirilebilmiş ve
24/9/2010 tarihinde araç yediemin sıfatıyla başvurucuya teslim edilebilmiştir.
Üstelik söz konusu araç üzerindeki tedbir ve trafik sicilindeki şerh 3/2/2011
tarihli kararla bütün sonuçlarıyla birlikte kaldırılabilmiştir.
74. Dolayısıyla başvurucunun aracına fiilî olarak yaklaşık 3 yıl
11 ay boyunca el konulduğu görülmektedir. Araca fiilen el konulduğuna göre
aracın gerçek sahiplerinin tespiti kamu makamlarının yükümlülüğündedir. Her ne
kadar aracın sahiplerinin tespitinin belirli bir süre alabileceği kabul
edilebilirse de olaydaki ceza soruşturması ve kovuşturması sırasında kamu
makamlarının tutumları dikkate alındığında (bkz. §§ 11-21) olaydaki sürenin
makul görülemeyeceği açıktır. Buna göre başvurucunun çalınan aracının kamu makamlarınca
başka bir suçta kullanıldığı tespit edilerek el konulmasına rağmen sahibinin
başvurucu olduğu makul bir süre içinde tespit edilememiş, başvurucu da bu süre
boyunca mülkiyetinde bulunan aracından yararlanamamıştır.
75. Diğer taraftan başvurucu fiilen elkoyma
süresince kamu makamları tarafından gerekli koruma tedbirleri alınmadığı için
zarara uğradığından yakınmaktadır. Nitekim başvurucunun talebiyle yapılan delil
tespiti üzerine düzenlenen bilirkişi raporunda herhangi bir kaza belirtisi
olmayan kamyonda hava şartlarından korunmadığı için paslanma ve çürümeler
oluştuğu, camlarının kırılıp kaporta aksamında ezikler meydana geldiği, bazı
parçalarının yerinden söküldüğü ve zamana bağlı yıpranma sonucu aracın
kullanılamaz hâle geldiği açık olarak belirtilmiştir. Üstelik başvurucunun
açtığı tazminat davasında alınan bütün bilirkişi raporlarında da başvurucunun
aracının elkoyma sürecinde zarara uğradığı tespit
edilmiştir (bkz. §§ 24-25).
76. Ancak başvurucunun tazminat talebi Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 10/3/2015 tarihli bozma kararı doğrultusunda ilk derece mahkemesince
reddedilmiş, bu karar da aynı Daire tarafından onanmıştır. Bozma kararında
davanın reddi gerekçesi olarak ise başvurucunun göçmen kaçakçılığı suçundan hakkında
dava açılan sanıklara tazminat davası açabileceği gerekçe gösterilmiştir.
77. Hâlbuki el konulan eşyanın elkoyma
süresince korunması ve muhafaza edilmesi yükümlülüğünün kamu makamlarına ait
olduğu kuşkusuzdur. Üstelik fiilî elkoyma süresinin
makul bir süreyi aşması durumunda oluşacak zarar yönünden de bu sürenin
uzamasına yol açan kamu makamlarının sorumluluğunu gerektirdiği ortadadır.
Nitekim Yargıtay Dairesi sonraki içtihadında da el koymadan doğan bu gibi
zararların kamu makamlarınca karşılanması gerektiğine karar vermiştir (bkz. §§
34-35).
78. Sonuç olarak başvurucunun çalınan kamyonuna suçta
kullanıldığı gerekçesiyle yapılan elkoyma işlemi
yönünden, bu kamyonun gerçek sahibinin tespiti sürecinde yaşanan gecikme
sebebiyle yaklaşık 3 yıl 11 ay iade edilebildiği, bu elkoyma
süresi somut olayın koşullarında makul olmadığı gibi belirtilen sürede araçta
hasara da yol açıldığı anlaşılmaktadır. Buna rağmen başvurucuya elkoymadan kaynaklı söz konusu zararları için herhangi bir
tazminat ise ödenmemiştir. Kamu makamlarınca yapılan elkoyma
işleminden kaynaklanan söz konusu zararların aracı suçta kullanan sanıklar
tarafından karşılanabileceği gerekçesiyle tazminat talebinin reddedilmesi ise
başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemektedir. Dolayısıyla
başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması
gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuş olup müdahale ölçüsüzdür.
79. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
80. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
81. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
82. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
83. İhlalin idari eylem ve işlemden kaynaklandığı durumlarda 6216
saylı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi
her somut olayın koşullarını dikkate alarak yapılması gerekenlere hükmeder.
İdari eylem ve işleme karşı başvurulacak kanun yolları varsa ve bu yollar
tüketildikten sonra yapılan bireysel başvurunun incelenmesi sonucu ihlal
tespiti yapılmışsa yeniden yargılama yoluyla ilgili mahkemenin tespit edilen
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânının bulunduğu durumlarda kararın
bir örneğinin ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilebilir.
84. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
85. Başvurucu maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
86. Somut olayda ceza soruşturması sırasında suçta kullanıldığı
gerekçesiyle elkonulan aracın başvurucuya ait
olduğunun geç belirlenmesi ve bu sürede araçta zarara yol açılması, ancak buna
ilişkin tazminat talebinin derece mahkemelerince reddedilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği ve ihlalin yargı kararlarından kaynaklandığısonucuna varılmıştır.
87. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2015/161, K.2015/220) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
88. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ihlalin
sonuçlarının giderimi bakımından somut olay bağlamında yeterli bir giderim
sağladığından başvurucunun maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
89. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/161, K.2015/220) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.