TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEDAT LAÇİNER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/47628)
Karar Tarihi: 12/2/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Sedat LAÇİNER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutuklama kararını veren hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama ve elkoyma kararının hukuka aykırı olması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, savunma hakkının kısıtlanması, haklarının hatırlatılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, gözaltındaki bazı uygulamalar nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu hakkında Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu bu soruşturma kapsamında 26/12/2015 tarihinde gözaltına alınmış 29/12/2015 tarihinde serbest bırakılmıştır. Başvurucu hakkında Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/12/2015 tarihli kararıyla yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol uygulanmasına karar verilmiştir.
7. Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığının 1/4/2016 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında terör örgütü üyesi olma ve dolandırıcılık suçlarından kamu davası açılmıştır. İddianamede; Çanakkale 18 Mart Üniversitesinde (ÇOMÜ) okuyan Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yakın öğrencilere yine aynı yapılanmaya yakın Çanakkale Girişimci İşadamları ve Sanayicileri Derneği (ÇAGİAD) tarafından Üniversitenin vakfı olan Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Vakfı (ESBAV) aracılığıyla burs verileceği ilan edilip bu şekilde Dernek üyelerinden ve iş adamlarından para toplandığı, bu paranın FETÖ/PDY'nin öğrenci evlerinde kalan öğrencilere verilip daha sonra geri alındığı, bu suretle FETÖ/PDY için himmet toplandığı ileri sürülmüştür. 2011-2015 yılları arasında ÇOMÜ'de rektör olarak görev yapan başvurucunun burs için ÇAGİAD ile protokol yaptığı ve bunu kamuoyuna duyurduğu, kamu kurumu ve Üniversiteye bağlı ESBAV isimli vakfın adının da olayda geçmesini sağlayarak yardım yapılmasında etkin rol oynadığı, alınan tanık beyanlarında FETÖ/PDY'yle bağlantılı bir kişi olduğunun ve Üniversitede bu yönde kadrolaşma yaptığının ifade edildiği belirtilmiştir. İddianamede ayrıca başvurucunun ikametinde yapılan aramada tek yapraktan oluşan bir kâğıt bulunduğu ve bu kâğıdın maddeler hâlinde el yazısı ile yazılmış ve yetkili bir kişi tarafından tabana verilmiş talimatları içeren bir metin olduğu belirtilmiştir. Savcılık, metin içeriğinin Fetullah Gülen'in vaaz ve konuşmalarına benzer olduğunu değerlendirmiştir. İddianameye göre başvurucu bu belgenin kendisine ait olmadığını ileri sürmüş ise de arama sırasında hazır bulunan muhtar, polislerin bu kâğıdı kutuya koyduğunu görmediğini ancak belgenin kutudan çıktığını gördüğünü beyan etmiştir.
8. İddianame Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve yargılamaya Mahkemenin E.2016/157 sayılı dosyası üzerinden başlanmıştır.
9. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları ve soruşturma mercileri -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda FETÖ/PDY olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Bu kapsamda FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmalarına yönelik soruşturmalar yapılmış ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır.
11. Darbe teşebbüsünden sonra Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında FETÖ/PDY'nin Çanakkale 18 Mart Üniversitesi yapılanması kapsamında yeni bir soruşturma başlatılmıştır.
12. Başvurucu bu soruşturma kapsamında20/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucunun 22/7/2016 tarihinde müdafii huzurunda Savcılıkta ifadesi alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya sorulan sorular ve başvurucunun verdiği cevaplar şöyledir:
"Soruldu: Müşteki A.Ş. sizin döneminizde kadroya alınmış olması nedeniyle kendisini FETÖ/PDY toplantılarına gitmek zorunda hissettiğini beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Ben müşteki A.Ş.yi ismen tanıyorum. Kendisi eşi ile birlikte benim dönemimde başka bir üniversiteden ÇOMÜ'ye gelmiştir. Benim Gülen Cemaatinin üniversitedeki yapılanmasında yer aldığım iddiası doğru değildir. A.K. ile aralarındaki ilişkiyi bilemem. Üniversiteler malesef cadı kazanı şeklindedir. Büyük bir iç çekişme ve makam kapabilmek için bölünmeler, çekişmeler söz konusudur. Ben de bunun acısını çekiyorum. Şu an kominizm popüler olsaydı burada kominizm suçlamasıyla bulunacaktım. Ben meslek hayatımda üniversitelerden bu nedenle uzak durmuşumdur. İçişleri Bakanlığında, YÖK'de terör danışmanı olarak görev aldım. A.Ş.nin iddiaları da üniversitedeki bu çekişmelerden kaynaklanmaktadır. A.K.nın gayriresmi dekanlık yapması mümkün değildir. Kaldı ki son iki buçuk yılında profesör sayısı az olmasına rağmen ben A.K.yı idari bir göreve vermedim.
Soruldu: Müşteki A.Ş. ifadesinde; devam eden bir dizi idari olaylar sonrasında sizin derdiniz ne, sizden çektiğimi Prof. Dr. T.K.dan çekmedim, bir ön önce kendinize gelin, bu işin sonu iyi değil, tarafınızı seçin” diyerek tehdit ettiğinizi beyan etmiştir. Yönetiminizde olan Üniversitenin tarafları kim veya kimlerdir ?
Ben böyle bir şey söylemedim. Üniversitenin tarafları olması mümkün değildir. Böyle bir durumda kişi rektör sayılamaz. Okullardaki bazı sorunlar nedeniyle bana görüşmeye gelmişlerdi. Ben kendileriyle bu konuda görüştüm. Tarafınızı seçin gibi sözler söylemedim.
Soruldu: Müşteki A.Ş. İfadesinde, Cemaatin rektör seçtirdiği Sedat LAÇİNER’den cesaret alan cemaat üyelerinin, cemaatin eylem ve hareketlerini açıkça yapmaktan hiçbir sakınca duymadıklarını beyan etmiştir. Üniversitedeki FETÖ yapılanması kim veya kimlerden oluşmaktadır ? Ne tür faaliyetlerde bulunmaktasınız? Fetullah gülen cemaatin üniversitede en etkin isimlerinin başında sizin geldiğinizi beyan etmektedir konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Ben ÇOMÜ rektörlüğüne şu anki Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın isteği ve ısrarıyla geldim. Ben Ankara'da YÖK Başkan Danışmanıydım. YÖK Başkanı Y.Z.Ö. de bunu istedi. O zamanki Cumhurbaşkanı Sayın A.G. ile de görüştük. Onun da uygun görmesiyle ben ÇOMÜ'ye gelip seçim çalışması yaptım ve en yüksek oyu aldım. Dolayısıyla beni cemaat seçtirmemiştir. Cemaatin de benden cesaret aldığı ve faaliyet yürüttüğü doğru değildir.
Soruldu: Müşteki A.Ş. Demokrat Çanakkale adı altında yayın yapan internet sitesinin paralel yapı lehine, FETÖ/PDY muhalif akademisyenler aleyhine yayın yaptığı ve sizinde burda görev aldığınız/görevlendirdiğinizi beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Çanakkale'de bilindiği üzere çok sayıda yerel basın organı vardır. Demokrat Çanakkale isimli internet sitesinin üniversite ile bağlantısı yoktur. Ben burada yazı yazmadım. Burada paralel yapı lehine FETÖ ye muhalif akademisyenler aleyhine yayın yapıldığı konusunda bilgi sahibi değilim. Ben rektörken Star Gazetesinde köşe yazarıydım, sonra internet haber sitesinde yazdım hala Haberdar isimli sitede yazı yazmaktayım. Çanakkalenin sesi isimli internet sitesi bazen benim köşe yazılarımı alıp yayınlamaktadır. Bunların üniversite ile dediğim gibi bir ilgisi yoktur.
Soruldu: Müşteki A.Ş. idareci olduğunuz dönemdeki yaptıklarınızdan, FETÖ/PDY nin üniversitedeki yaptıkların ve Ülkemizin son günlerde yaşamış olduğu kaos ortamındaki rollerinden dolayı FETÖ/PDY yapılanması içerisinde ülkeye zarar veren herkesten bir vatandaşlık görevi olarak şikayetçi olduğunu beyan etmiş, sizi de şikayetçi olduklarından saymıştır. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu konudaki iddiaları kabul etmiyorum.
Soruldu: F.K. ifadesinde; 2011 yılı ocak ayında profesör olup, 2011 yılı şubat ayında rektör olduğunuz ve rektörlük sürecinde A.K.nın etkin bir rol oynadığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Normal şartlarda ben 2010 kasım ayında profesör olacaktım seçilmesinde benim de çaba gösterdiğim önceki rektör Al. K. bunu geciktirdi. Sonradan duyduğuma göre benim kendisine aday olmamdan çekinerek bunu yapmış. Muhtemelen bu durumun kendisine sıkıntıya sokabileceğini düşünerek 2011 ocak ayında profesörlüğümü onayladı. Ben o dönemde Cumhurbaşkanı, Başbakan, YÖK Başkanıyla doğrudan görüşebilen bir kişiydim. Başta da belirttiğim gibi bunların isteği ile ben Çanakkale'ye rektörlük seçimleri için geldim. A.K.yı tanımıyordum, o dönemde pek çok kişiyle görüşmem oldu. Rektör olmam konusunda Aziz Kılınç'ın etkin rol oynadığı doğru değildir.
Soruldu: F.K. ifadesinde; Fethullah Gülen cemaat yapısının, Sedat Laçiner’in göreve gelmesinden sonra Üniversitede kendini ifade etmekten hiç çekinmediğini, insanların gözlerine sokarcasına faaliyetlerini sürdürdüklerini, yüksek Lisans, doktora öğrencileri aldıklarını, akademik kadrolarda da yapılandıklarına ise yakinen şahit olduğunu beyan etmiştir. Sedat Laçiner döneminde alınan bütün yüksek lisans, doktora öğrencileri ve akademik personelin Fethullah Gülen Cemaatinin referansı ile, işe, liyakata bakılmaksızın, Cemaat üyesi olup olmama veya cemaatin çıkarları doğrultusunda hareket edip etmeyeceğine göre seçildiğini beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Benim dönemimde cemaatin üniversitede çekinmeden faaliyet yürüttüğü doğru değildir. Yüksek lisans doktora öğrencilerin nasıl alınacağı yazılı kurallarla bellidir. Ben burada yüksek lisans öğrenci sayısını artırmaya ve üniversitenin araştırmaya yönelik olması için çalıştım. Bu konuda hocalardan genelde tepki gördüm. Çünkü mevcut sistemde hocalar az sayıda asistanı yüksek lisans öğrencisi olarak alıp kullanıyorlardı. Fazla bilimsel çalışma yapılmıyordu. Bu konuda kültür çatışması oldu. Bu alımlar sınavla yapılmaktadır. En son bölüm başkanı onaylamaktadır. Rektörün bir dahili yoktur.
Soruldu: F.K. ifadesinde; Sedat Laçiner rektörlüğü döneminde, Türkçe Eğitimi bölümünden 30ve üzeri doktor ünvanı ile mezuniyet gerçekleştiğini, bunların çoğunun A.K.nın kendisine biat eden öğrencilerden olduğunu beyan etmiştir, Biat etmek nedir , neden biat edilmelidir ? konuyla ilgili ifadenizi veriniz ? F.K. ifadesinde; arkadaşı ile birlikte Fetullahçı grubun ÇOMÜ faaliyetleriyle ilişkili olabilecekleri her şeyi takip ettiklerini, yaptıkları araştırmalar sonucunda sizin bizatihi bu grubun lideri olduğunuzu beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu konuda benim bir bilgim bulunmamaktadır. Ben eğitim fakültesine alınacak yüksek lisans öğrencileri ile ilgili hiç bir istekte bulunmadım. A.K. Dekan da değildi. O dönemki dekan K.Y. vefat etmiştir. A.K.dan korkacağını sanmıyorum.
Soruldu: F.K. ifadesinde ; Sonuç olarak “Fetullah Gülen cemaati Türkiye’ye öğretim elemanı yetiştirmek misyonu ile, 2011-2014 yılları arasında, Rektör Sedat Laçiner yönetiminde, sayısızca Yüksek Lisans ,doktora öğrencisi yetiştirdiğini, Üniversite kadrolarını Fethullah Gülen cemaatine mensup ve bu cemaatin çıkarlarını benimseyen araştırma görevlisi, okutman , öğretim görevlisi, uzman yardımcı doçent, Doçent, Proföser kadroları ile doldurduklarını, S.T. ve M.T.nin eşlerini üniversiteye aldırdıktan sonra ilk maaşlarını Cemaate himmet olarak verdiklerini bizzat ifade ettiklerini, beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu konudaki suçlamaları kabul etmiyorum. Ben Sait Tüzel ve Mehmet Tok'u da tanımam. Eşlerinin ilk maaşlarını cemaate himmet vermeleri konusunda bilgim de yoktur. Ben üniversitede en üst yöneticilik yaptım. Herkesin ne olduğunu bilemem. Kaldı ki bu ortamda çok sayıda yüksek yargı üyesi, milli eğitim personeli, akademik personel görevden alınması söz konusudur. Bunların alımında devletin üst yönetiminin de bilgisi ve imzası vardır. Bir gruplaşma olmaması için ben her türlü titizliği yerine getirdim.
Soruldu: F.K. ifadesinde ; Sedat Laçiner döneminin Fetullah gülen cemaati açısından ÇOMÜ’de altın yılları olduğunu, Bu yapılanmayı yapan rektör Sedat Laçiner'in de bu yapının dışında olmuş olduğunun düşünülemeyeceğini beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu iddiaları kabul etmiyorum. Kadrolaşma iddiası kontrol edilebilecek bir durumdur. Size gerekirse daha ayrıntılı da sunabilirim ancak kabaca söyleyeyim ki şu anki rektör benim dönemimde rektör yardımcısıdır. Halen onun yardımcıları fakülte dekanları 300 civarında bölüm başkanı benim dönemimden sonra halen görevlerinin başındadır. Eğer kadrolaşma olsaydı bunun bu şekilde olmaması gerekirdi. Ben 2011 yılında %34 oy aldım. 2015 yılında bunun biraz altında oy aldım. Kadrolaşsam oy oranım artardı.
Soruldu: H.A.E. ifadesinde ; Sizin rektör olmanız sonrasında Üniversitede kadrolaşma, Devleti ele geçirme faaliyetlerinin iyice arttığını ve Cemaat yapılanmasını üniversitede açıkça alenen yapmaya başladıklarını, kendisinin artık bu Cemaat mensubu şahısların güçlerini Sedat Laçiner’den almakta olduğunu anladığını, Bu şahısların yanına Emniyet müdürlerinin de geldiğini, hatta il Emniyet müdürü O.Z. nun da sık sık geliyor olduğunu, ve A.K.nın her ortamda kendilerinin emniyet savcı ve yargıçlar ile birlikte hareket ettiklerini söyleyerek çok güçlü oldukları izlenimini verdiğini beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Ben belirttiğim gibi cemaat yapılanması iddialarını kabul etmiyorum. Bir dönem il emniyet müdürlüğünü yapan Osman Zoroğlu dışında her zaman iyi ilişkilerim olduğu Valiler, Başsavcılar protokol görüşmelerine gelirdi. Bunlar normal protokol görüşmeleriydi. Benim A.K. ile yakın ilişkiler içinde olduğum da doğru değildir. Kendisiyle çok az bir araya gelmişimdir. Halil Ersin Avcı'yı tanırım.
Soruldu: A.R.E. ifadesinde; ÇOMÜ Tıp Fakültesinde,2011 yılında Rektör olarak seçilen Sedat Laçiner dönemi başladıktan sonra özellikle görevli olduğu fakültede Fetullahçı kadrolaşma aşırı bir şekilde hız kazandığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu konudaki iddiaları da kabul etmiyorum. Fakültelerin iç çekişmeleri bana mal edilmektedir. Rektörler olarak bizim fakültelere dahilimi söz konusu değildir. A..R.E. yi ismen tanırım.
Soruldu: A.A.ifadesinde özetle ; Sedat Laçiner döneminde özellikle A.K.dan izinsiz hiçbir şey yapılamadığını, A.K.nın üniversitede fettuhallahçıların ağır toplarından olduğunu herkesin bildiğini ve konuştuğunu beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ? Sedat Laçiner döneminde, paralel yapı üyesi çok sayıda eleman getirildiğini ve üniversitelerinin paralel yapı elemanları tarafından ele geçirildiğini, son zamanlarda Ülkemizde yaşanan olaylardan da anlaşılacağı üzere bu yapının tüm kurumlarda bu şekilde kadrolaşarak devleti ele geçirmek için plan yaptıklarının anlaşıldığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
A.A.yı inanın tanımıyorum. Üniversitenin 2500 civarı personeli vardır. A.K. ile ilgili yukarıda beyanda bulunuştum. İddiaları doğru değildir.
Soruldu: A.Ş. ifadesinde; 2011 yılı Şubat ya da Mart ayında ÇOMÜ’de Sedat Laçiner Rektör olarak göreve başladıktan sonra ilk işinin kendi kadrolarını kurmak olduğunu ve Tıp fakültesi dekanlığına İstanbul Bezmi Alem üniversitesinden H.Ö.yü getirdiğini, Sedat Laçiner rektör olarak atandıktan sonra fetullahçı yapıya mensup olduğu yönünde duyumlar aldığını, Atamış olduğu dekan H.Ö.nün tıp fakültesinden sınıf arkadaşı olduğunu, H.Ö.nün öğrencilik dönemlerinde de fetullah gülen cemaatinin mensubu olduğu açıkça bilindiğini, Fakültelerine dekan olarak atandıktan sonra fetullahçı kadroların iş başına getirilmeye başlandığının açıkça ortaya çıktığını, resmin netleştiğini, Bu yapının çekirdek kadrosunun üniversitede mevcut olduğunu ve bu şahısların alenen Fetullahçı olarak bilindiğini beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
A.Ş.yi ismen biliyorum. İddiası doğru değildir. Ben H.Ö.nün geçmişi hakkında bilgi sahibi değilim. Bana o dönem herhangi bir uyarı sızlanma da gelmedi. Benim dönemimde 200 civarı başka üniversitelerden hocalar gelmiştir. H.Ö. de bunlardan biridir. Ayrıca rektörlerin dekan atama yetkisi yoktur. Önerdiğimiz 6 isimden birini YÖK atama yapar.
Soruldu: A.Ş. ifadesinde ; ÇOMÜ’de Sedat Laçiner döneminde TÜBİTAK bursu ile birer ve üçer aylık sürelerle yurt dışına gidenlerin incelenmesi halinde bu yapının çekirdek kadrosunun ortaya çıkacağının aşikâr olduğunu, Yurt dışına gidip gelen bütün bu şahısları doçent yaptıklarını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Benim dönemimde YÖK'ün imkanları da iyi idi ve ben akademisyen arkadaşların yurt dışına mutlaka gitmeleri konusunda teşvikte bulundum. Herhalde yarısı gitmiştir. Gidip gelenlerin doçent yapılması konusunda bilgi sahibi değilim. Yine bizim doçent yapma yetkimiz yoktur. Doçentlik ünvanını üniversiteler arası kurul verir. Zor bir işlemdir. İfadede geçen TÜBİTAK bursu bildiğim kadarıyla uzun dönemi ifade eder. Burada bir karıştırma söz konusudur.
Soruldu: M.F.H. ifadesinde; kendisine eski rektör Sedat Laçiner'in eşinin üniversiteye kızlık soyadıyla müracaat ettirilip, evlilik soyadıyla da kadroya geçirilmesini dile getirmesinden dolayı ceza verildiğini, idari mahkemeye açmış olduğu davaları kazandığını, verilen cezaların kaldırıldığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ? Üniversitedeki cemaat yapılanmasını en büyük müsebbibi başta eski rektör Sedat Laçiner diyerek bazı isimleri saymıştır. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?Sedat Laçiner'in dönemi olan 2011-2015 yılları arasındaki kurum dışından yapılan bütün atamaların Fethullah Gülen cemaati mensuplarından seçilerek atanmışlar olduğunu, bu atamalar araştırıldığında üniversitedeki cemaat yapılanması da ortaya çıkacağını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
M.F.H.yi tanırım, kendisi beni çok defa YÖK'e şikayet etmiştir. Bunu inanın bilmiyorum. Dediğim gibi üniversitede çok sayıda personel mevcuttur. Haklarında yapılan işlemler ile ilgili olarak ilgisi olsun olmasın üst kademeyi sorunlu görmektedirler. Eşim benim dönemimde başka kurumdan ÇOMÜ'ye geçiş yapmıştır. Almanca Okutmanıdır. Kendisine eşim ile ilgili olarak kızlık soyadıyla müracaat ettirildi, evlilik soyadıyla kadroya geçirildi diye konuştuğundan dolayı ceza verildiği doğru değildir. Benim eşim Saadet daha önce evliliğimizden önce de çalışmıştır. O dönemde sigorta primlerinin kızlık soyadıyla yatırılması normaldir. Bu kişinin ifadeleri tutarsızdır. İdare mahkemesinde açılan dava konusunda bilgi sahibi değilim. Kendisi kaybettiği idari davadan sonra idare mahkemesi başkanının üniversiteye gelmesini de gerekçe gösterip BİMER'e şikayet etmiştir. Bunlar normal protokol ziyaretidir. H.T.nin cemaatçi olduğu ve memurken İdare İşler Daire Başkanı da yapıldığı doğru değildir, kaldı ki bu mümkün de değildir. Hiç bir zaman H.T. daire başkanı olmadı. Ambardan sorumlu memurdu. F.A.nın Bayramiç'e hizmet süresi dolmadığı halde yüksek okul sekreterliğine atanması konusunda bilgim yoktur. Bu konuda her yıl gerekli denetlemelerde yapılmaktadır.
Soruldu: Ö.K. ifadesinde ; üniversitede fetö cemaatine mensup hocaların dışında, üniversite rektörü Sedat Laçiner'e gülen cemaati tarafından görev verildiği, üniversite rektörlüğü döneminde parlayacağı, daha sonra milli savunma bakanı olarak görevlendirileceği veya başbakan olacağının üniversite ortamında konuşulduğunu, o dönemde üniversite de görev yapan H.Ş., A.K., H.Ö., İ.T., C.A.,M.F.Y., ve rektör Sedat Laçiner’in kardeşi V.L.nin ve adlarını saydığı kşilerin fethullah gülen cemaatinden olduklarını, üniversitede cemaate bağlı çalışmalar yaptıklarının konuşulduğunu beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu kişiyi tanımam. İddiası doğru değildir. Ben o dönemde parlayan bir yıldızdım. Hükümetin bazı politikalarını eleştiren konuşmalarım olmasaydı muhtemelen şimdi bakandım. Bana AK Partiden milletvekilliği teklifi de gelmişti. O dönemde üniversite çevrelerinde benim gelecekte yükselen kişilerden olduğum konuşulmuş olabilir. Devam eden 2016/157 sayılı dosyada sanık olan kişiler bu dosya da da sanık yapılarak o dosya güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu dosyada aleyhe ifade veren kişi sayısı biraz daha arttırılmıştır. Ancak ifadeler soyut ve birbirine yakın ifadelerdir. YÖK'de de hakkımda çok sayıda şikayet vardı ve genelde aynı kişilerdir. Benim o dosyada tutuksuz yargılanmam bunları rahatsız etmiştir.
Soruldu: D.K. ifadesinde ; 2014 yılında yapılan yerel seçimler sonrasında Üniversite içerisinde, başını Sedat Laçiner'in çektiği Fetullahçı örgütün baskısının daha çok hissedilmeye başladığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ? ÇOMÜ’ye, Sedat Laçiner dönenimde paralel yapı üyesi çok sayıda eleman getirildiğini ve Üniversitelerinin, paralel yapı elemanları tarafından ele geçirildiğini, son zamanlarda Ülkede yaşanan olaylardan da anlaşılacağı üzere, bu yapının tüm kurumlarda bu şekilde kadrolaşarak devleti ele geçirmek için plan yaptıklarını beyan etmiştir. konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
D.K.yı tanırım. Kendisini ben rektör danışmanı olarak da atamıştım. Ayrıca BESYO'nun müdürlüğünü de yaptı. Kendisine makam odamın karşısında odada vermiştim. Neden böyle bir ifade verdi anlayamadım. Yarın şu anki rektör hakkında da ifade verebilir. Yakın zamanda dekan yapılmıştır. Belirttiği şekilde 2014 yılında ve 2015 yılında görevden ayrıldığım ilk 3 aylık dönem sonunda çok az sayıda personel alımı yapılmıştır. Kadrosu gelen doçentlere kadrosu verilmiştir ve sayı çok azdır. Ben üniversite tarafından açığa alınmışım. Bana bu konuda bir tebligat yapılmadı. 17 Temmuz pazar günü Çomü haber isimli sitede bunu öğrendim. Açığa alınınca maaşlarda düşüyormuş. Çoluk çocuğumun harcayacağı parayı da düşünerek Ziraat Bankasındaki değerlendirmeyi ve gerekli ödemeleri yapmayı düşündüm. Kardeşim V. bankaya gitmene gerek yok, bu ortamda dışarı çıkma, internet bankacılığını kullan dedi. Ben bu işlerden anlamam. İnternet bankacılığım yoktur. V. bankayı aradı. Sonra görüşme için kampüste bulunan Ziraat Bankası şubesine gitti. Orada gerekli formlar hazırlanacaktı, ben sonra imza atmaya gidecektim. Para çekme girişimi söz konusu değildir. Benim bankada da maaş hesabım dışında 20.000 Dolar civarında para vardır. Başkaca para yoktur.İfadelerde geçtiği üzere A.B. isimli kişinin üniversite imamı olduğu konusunda bilgi sahibi değilim. Ben böyle bir kişi de tanımıyorum.Şüpheli M.F.Y.nin benim hakkımda üniversitede cemaatin etkin elemanını olduğunu duydum şeklindeki beyanını kabul etmiyorum. Bu bir duyumdur. Ben darbelere karşı bir insanım. 15 Temmuz gecesi Sedatlaçinerblogspot isimli sayfamda ve twitter adresimde yazan yazılar incelenecek olursa buna ilk ve en ağır tepkiyi gösterenlerden birisiyim. Benim darbeyle bir ilgim alakam yoktur. 17 Temmuz pazar günü Çomühaber isimli sitede benim kaçtığım yönünde haberler çıktı. Ben buradaydım. Avukatım Ş.T. ile şikayet dilekçesi hazırlandı. Bana avukatım ortamın karışık ve prokatif olduğunu söyleyip şikayet dilekçesinin kendisinin götürmesinin uygun olacağını söyledi. 20 Temmuz sabahı adliyeye kardeşim ile şikayet dilekçesi getirildi. Benim hakkımda devam eden davada verilmiş yurt dışı yasağı şeklinde adli kontrol vardır. Dışarı çıkmam mümkün değildir. Ben gerek ilk davada gerekse bu dosyada evimden polisler tarafından alındım. Yakalanmadım. FETÖ/PDY ile ilgili olarak hiç bir ilgim olmadığını baştan beri söyledim. Ben 15 Temmuz gecesi yapılanları görünce dehşete düştüm. Bu şeklide bir yapı olduğunu da bilmiyordum. Devletin her yerine sızmışlardır, bu da son olayda görülmüştür. Üniversitede benim farketmem ve önleyebilmem mümkün olmamıştır. Hakkımda yapılan tüm suçlamaları kabul etmiyorum."
14. Başvurucu 22/7/2016 tarihinde anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanması talebiyle Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
15. Başvurucu 22/7/2016 tarihinde yapılan sorgusunda "Ben eşime ve çocuklarıma ait cihazlardan ayrıca kendime ait cihazlardan da imaj alınmasını istedim bu isteğim kabul edilmedi imaj alınmaması halinde bu cihazlara eski tarihli eklemeler yapılabilmektedir Evden cemaat, Gülen kitapları arıyorlardı. F.B.nin 'Kim bu Fetullah Gülen' isimli kitabını aldılar daha sonra vazgeçtiler neden vazgeçtiklerini sorduğumda lehe delil olur dediler. Bildiğim kadarıyla lehe ve aleyhe olan tüm deliller toplanmalıdır. F.B. bu kitabında cemaate yönelik ağır eleştiriler yapmaktadır Evimde yapılan arama kanunlara aykırı bir aramadır hakkımda açılmış önceki davada da aynı şeyi yaptılar. Yakalanmış birisi değilim. Aralık ayı sonunda evimde yatak kıyafetlerim ile gözaltına alındım. Çarşamba günü de kardeşimi adliyeye götürmek üzere evden çıkarken beni yine evden gözaltına aldılar. Beni bıraksanız yine beni evimden gözaltına alacaksınız. Hiç yurt dışına kaçma eğilimin olmadı anneme babama kayınpederime bakmak zorundayım. Suçlamaya ilişkin bir tek delil yoktur. Sadece o şunu dedi bu şunu dedi beyanlarla yer almaktadır. Üniversiteler cadı kazanı gibidir. İnsanların ahlaki ve karakter sorunu vardır benim hakkımda şikayetçi olanların yüzde doksanı Eğitim fakültesindendir. Üniversitemde 40 tane okul varken yüzde doksanı Eğitim fakültesinden şikayetçi olanlardır. Ve bu şahısların bir çoğu birbirine çok yakın kimselerdir bu fakülte de arkadaşınız yakalanınca size çok ders yazar ve daha fazla para kazanırsınız büyük şehirlerde bu şekildedir ancak taşrada bu olmamaktadır. Bu kişiler iki yıl öncede şikayetlerde bulunuyorlardı ancak bu şikayetlerinde cemaat cümlesi geçmiyordu. A.Ş. ve eşi E.Ş. o zaman cemaatçi olarak biliniyordu. Bu şahıslar ile görüşmüşlüğüm yoktur. Bu şahıslar birbirleriyle ders yüzünden kavga etmektedirler. A.Ş.nin eşi E.Ş. Sait denilen kişinin arabasını boydan boya çizmiş kocası da buna gözcülük yapmış olay savcılığa intikal etti. Bu olaydan dolayı E.Ş. ceza almıştır kavganın cemaat ya da siyasi boyu yoktur para kavgasıdır. A.Ş. ile E.Ş.nin benim hakkımda hiçbir şikayeti yoktur. Bugün vardır. Şikayetçi A.A. diye birinin ismini hiç duymadım. Müşteki iki kişide Tıp fakültesindendir. M.F.H. de ismini bilmiyorum tanıdığım bir insan değildir. Gerçek dışı beyanları bulunmaktadır beyanlarından normal birisi olmadığı anlaşılmaktadır. Beyanlarında H.T. cemaat ile bağlantısı olduğu için İdari ve Mali işler dairesi başkanı yaptığımı söylemiştir. H.T. hiç bir zaman daire başkanı olmamıştır. Kendisi ambar memuruydu üniversite mezunu olmadığı için daire başkanı olması da mümkün değildir. Önceki dava ile aynı suçlamalar söz konusudur aynı konuda iki dava olmaz bu durumda benim aynı savunmayı burada da yapmam gerekir. Darbeden önce ful mahkemeye gidip geliyordum müşteki ifadelerini not alıyordum. Mahkeme sabah giriyordum telefonumu dışarıda bırakıyordum akşam çıkarken telefonuma kavuşabiliyordum. Eşimi dahi arayamadım. Böyle bir suç içinde olmam mümkün değildir. Duruşma salonu içerisinde hakim savcı avukat herkes oturuyordu. Akşam eve gidince çok yorgun oluyordum ve uyuyordum. Cuma günü de duruşma vardı çok yorgundum. Uyuyacaktım kapı çaldı bir arkadaşım gelmiş bana darbe olduğunu söyledi. Beraber televizyonu açtık. Şaşkın bir şekilde televizyonu izledik. Eşime darbeyi söyleyince eşim bana darbe gerçekleşseydi ilk önce seni alırlardı dedi. Tiwiter hesabımdan saat 00.43 'de Cumhurbaşkanının darbeye tepki vermesi ile aynı zamanda tiwit atmışım ülkemize , devletimize ve demokrasimize sahip çıkalım demişim. Daha sonra yine darbe hiçbir şeye çare değildir, sorunun kaynağını artırır. Diye yazmışım. Daha sonra meclise bomba atıldıktan sonra da tiwit attım. Sanki Cumhurbaşkanının oğlu gibi tiwit atmışım yatıp uyuyabilirdim bunun oyun ve rol olma ihtimali var mı. Asker tanıdığım kimse yoktur darbeci cemaatçi denilen insanlarla bir görüşmüşlüğüm bir yerde bulunduğum telefon görüşmem bile yoktur. Üniversitedeki ve Çanakkale'deki dedikodu hastalığından kaynaklanmaktadır. Öyle bir kin oluşmuş ki kardeşimi de işin içine sokmaktadırlar. Bu işi anlaşarak yapmaktadırlar ifadelerinde aynı cümleler vardır. Bunun ne cemaatle ne siyasetle ilgisi vardır. Bugün solculuk kominizm popüler olsaydı solcu kominist Sedat Laçiner vardı. Bugün popüler olan cemaattir bu nedenle cemaatçilik ile suçluyorlar. Kadrolaşma yaptığım söyleniyor ancak kanıtını getirmiyorlar. Benim oyum azalmıştır. Benim dönemimdeki yöneticiler halen yöneticidir. Dekanlar rektör yardımcıları , hatta rektör yardımcısı Y.A. rektördür. Bana üniversitede cemaatçiler olduğu söylense de benim yapabileceğim bir şey yoktur. Fakülte kurulu karar alır rektörlüğe gönderir rektörlükte bunu üniversite yönetim kuruluna gönderir bunlar içinde cemaatçilerde olabilir Yargıtay üyelerinin de yarısının cemaatçi olduğu söyleniyor. Ordunun generallerinin üçte birinin cemaatçi olduğu söyleniyor. Tüm bunların görev almasında devlet büyüklerinin imzaları vardır. Ve bunlar hakkında raporlar alınmıştır benim rapor alma imkanımda yoktur. Yasaların bana vermiş olduğu yetkilerle üniversitede gruplaşma olmaması için uğraştım. Sadece atfı cürümler vardı. Benim dönemimde cemaatçi girmiş olsa bile benim hiçbir etkim yoktur bunu bilmemde mümkün değildir...Kadrolaşma yoktur. Darbe gecesinin sabahında bu darbe tüm Türkiye'ye yapılmış bir darbe diye uzun bir yazı yazdım yüzbinden fazla insan bu yazıyı okudu. Pazartesi ve Salı günleri de yazı yazdım hukukun üstünlüğünü yazdığım günde gözaltına alındım. 17 Temmuz da ÇOMÜ haberde Sedat Laçiner yurt dışına kaçtı şeklinde haber çıktı. Ben her gün çarşı pazar geziyorum benim bu haberi yalanlamalarımı yayınlamadılar bu haber konusunda Çarşamba sabahı suç duyurusu dilekçesini verdim. Çarşamba günü suç duyurusunu dilekçini veren şahıs nereye kaçacaktır? yazdıkları okunmadan suçlanan insanım. Bir varsayım üzerine bir davada sanık oldum. O davadan dolayı burada sanık oldum burada kardeşim de sanık oldu. Ziraat bankasında 300 bin dolarım olduğu söylenmiş savcı beyde bankada 170 bin TL'miz varmış diye söyledi. Ziraat bankasından maaş hesabım dışında 20-25 bin dolar kadar param olması lazım. Bankadan para çekmek gibi bir girişimim olmadı iftira atan kişilerin beyanları ile öğretim üyeliği görevinden uzaklaştırılmıştım maaşımda azaldığı için faturalarımı internet bankacılığı ile ödemek için internet bankacılığını kullanmak istedim. Kardeşim de bankada tanıdığı memura söyleyip formu hazırlattıracaktı ben de sadece imzaya gidecektim ancak ben internet bankacılığını hiç başlatmamışım o gün gözaltına alındım polisin bir insanın bankada kaç TL parası olduğunu bilmemesi mümkün değildir şahsıma çok ağır suçlama yapılmaktadır." şeklinde beyanda bulunmuştur.
16. Başvurucu Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/7/2016 tarihli kararıyla anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Son dönemde yaşanan somut olay ve olgularla da sabit olduğu üzere demokratik rejimi karşı bir kalkışmanın yaşandığı bu hususun devletin değişik kurumları tarafından hazırlanan raporları ile subuta erdiği bu hali ile kuvvetli suç sebeplerini oluşturan somut olay ve olguların sabit olduğu şüphelilerin üzerine atılı Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçunun CMK.nun 100/3. maddesinde yer alan katalog suçlardan olduğu ilk tutuklama halinde mahkumiyet halinde yeterli derecede delil bulunmasının tutuklama yönünden zorunlu olmadığı CMK.nun 100 maddesine göre kaçma şüphesi ve delilleri karartma tehlikesinin mevcudiyeti halinde tutuklama tedbirine başvurulabileceği soruşturma dosyası kapsamına göre şüphelilerin üzerine atılı suçun niteliği ön görülen ceza miktarı sanık ve müşteki beyanları , CD izleme tutanağı, banka yazısı ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde kaçma şüphesi bulunduğu soruşturmanın henüz başlamış aşamasında olduğu gözönüne alınarak delillerin henüz tam toplanmamış olması nedeniyle delillerin karartılma şüphesi bulunduğu bu aşamada adli kontrol koruma tedbirinin yetersiz olacağı anlaşıldığından şüpheliler ... Sedat Laçiner'in .... CMK'nın 100. ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmalarına...
Şüpheliler ... Sedat Laçiner ...hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Çanakkale 2 Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/157 esas dosyasından derdest dava bulunması nedeniyle birden fazla üyelik söz konusu olamayacağından bu suç bakımından tutuklama talebinin reddine... [karar verildi.]"
17. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiştir. Burhaniye Sulh Ceza Hâkimliği 5/8/2016 tarihinde başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Bu karar 16/8/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 23/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Savcılık 1/2/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etme suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
20. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- ÇOMÜ Tıp Fakültesinde doktor olarak görev yapan A.Ş.nin müşteki sıfatıyla alınan beyanında başvurucunun rektör olmasından sonra başhekim yardımcılığı görevinden alındığını, FETÖ/PDY mensubu kişilerin akademik kadrolara atandığını, bu yapıya mensup olmayan kişilerin görevlerinden alındığını, başvurucunun rektörlüğü döneminde Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) bursu ile yurt dışına gidenlerin bu yapının çekirdek kadrosunu oluşturduğunu, doçentlik başvurusunun FETÖ/PDY'ye biat etmemesi nedeniyle FETÖ/PDY ile bağlantılı jüri üyeleri tarafından engellendiğini ifade etmesi
- ÇOMÜ Tıp Fakültesinde akademisyen olan H.F.A.nın müşteki sıfatıyla alınan beyanında başvurucunun rektör olarak atanmasından sonra Üniversitede FETÖ/PDY lehine kadrolaşma yaşandığını, doçentlik başvurusunun makul bir sebep gösterilmeden reddedildiğini, kendisine mobbing yapıldığını, bu olaylar nedeniyle psikolojik travma yaşadığını, bu olaylara FETÖ/PDY'ye mensup olmadığı için maruz kaldığını, tüm bunların başvurucunun rektörlüğü döneminde yaşandığını ifade etmesi
- ÇOMÜ Sağlık Meslek Yüksek Okulunda akademisyen olan M.R.G.nin müşteki sıfatıyla alınan beyanında başvurucunun göreve gelmesiyle birlikte FETÖ/PDY mensubu olduğu aleni olan ve Üniversitede herkesçe bilinen kişilerin önemli görevlere atandığını, TÜBİTAK'a sunulan projelerin kabulünde bu yapıya mensup öğretim üyelerinin projelerinin onaylandığını, başvurucunun göreve gelmesiyle birlikte kendisinin de dâhil olduğu birçok akademisyenin baskı, tehdit, şantaj ve haksız soruşturmalar yapılmak suretiyle yıldırıldığını ifade etmesi
- ÇOMÜ Sağlık Meslek Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü öğretim üyesi olan A.S.T.nin müşteki sıfatıyla alınan beyanında ÇOMÜ bünyesinde FETÖ/PDY mensubu olarak tanımlanan kesimin kendisine yıllarca mobbing uyguladığını, hakkı olduğu hâlde kendisine beş yıl doçent kadrosu verilmediğini, başvurucunun bu yapının başlıca kişilerinden biri olduğunu ifade etmesi
- ÇOMÜ'de 2000-2014 yılları arasında görev yapan M.Ş.nin hak ettiği hâlde yıllarca profesör kadrosunun verilmediğini, Çanakkale'den ayrılıp Şırnak'a gitmek zorunda kaldığını, eşinin de ÇOMÜ'den istifa ettiğini, FETÖ'nün ÇOMÜ'yü ele geçirme planı çerçevesinde kendilerine kötülük yapıldığını, tüm bunlardan başvurucunun da dâhil olduğu bazı kişilerin sorumlu olduğunu ifade etmesi
- ÇOMÜ'de öğretim üyesi olarak çalışan ve tanık olarak dinlenen F.A.nın ifadesinde rektör olan başvurucunun Üniversitedeki FETÖ yapılanmasının lideri olduğunu, bu yapıya mensup kişilerin akademik kadrolara doldurulduğunu, başvurucunun rektör olduğu dönemin bu yapının altın yılları olduğunu beyan etmesi
- ÇOMÜ'de öğretim üyesi olarak çalışan ve tanık olarak dinlenen pek çok kişinin ifadesinde başvurucunun FETÖ/PDY'nin Üniversitedeki en etkili kişilerinden biri olduğunu, rektör seçilmesiyle birlikte FETÖ/PDY kadrolaşmasının arttığını, Üniversitenin bu yapıya mensup kişilerce ele geçirildiğini, bu yapıya mensup olmayanların mobbing yoluyla yıldırıldığını, haksız soruşturmalarla önlerinin kesilip görevden ayrılmalarına veya başka yerlere tayin yoluyla gitmelerine neden olunduğunu beyan etmesi
21. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili kısmı şöyledir:
"Buna göre, yukarıda da ayrıntılı şekilde açıklanmaya çalışıldığı üzere şüphelilerden Sedat'ın Profesör olup, Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğretim üyesi olduğu, 2011-2015 arası rektörlük görevini yürüttüğü, kardeşi V.L.nin ve diğer şüpheli H.Ş.nin yardımcı doçent kadrosuyla Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğretim üyesi oldukları, şüpheli H.nin profesör olup, Tıp Fakültesinde görevli olduğu ve bir süre dekanlık yaptığı, şüphelilerden C. ve İ. profesör olup, Mühendislik Fakültesinde görev yaptıkları, yine şüpheli A.nın profesör, M.F.nin de doçent olup, Fen Edebiyat Fakültesinde görevli oldukları, çok sayıda müşteki ve tanığın ifadesinde de geçtiği üzere iştirak halinde hareket ettikleri, aralarında örgütsel bağlantı bulunduğu, FETÖ/PDY terör örgütü yapılanması içerisinde yer alıp üyesi bulundukları yaklaşık 40.000 civarında öğrencisi bulunan ve Ülkemizin önde gelen üniversiteleri arasında yerini alan Çanakkale 18 Mart Üniversitesinde örgütün yapılanmasında etkin rol oynadıkları, kadrolaştıkları, iştirak halinde ve örgüt yapısı içerisinde hareket ederek kendi cemaatlerinden gördükleri kişilerin diğer kurum veya üniversitelerden tayinen gelmelerini veya işe alınmalarını ve aynı zamanda görevde yükselmelerini sağlayıp cemaatin karşısında gördükleri veya görüşlerini beğenmedikleri diğer öğretim üyeleri ve personeli sindirme yoluna gittikleri, açılan disiplin soruşturmalarıyla bu kişileri yılgınlığa düşürüp, önlerinin kesildiği, kurumdan tayinen başka yere gitmelerinin sağlandığı, mobing uygulanıp yine bu kişilere yönelik küçük düşürme aşağılama eylemlerinde bulunulduğu, yurtdışı eğitim-izin-seminer ve benzeri konularda zorluklar çıkartıldığı, bu şekilde Fettullah cemaatinin üniversiteyi tamamen ele geçirmesinin amaçlandığı, FETÖ/PDY üyesi olan şüphelilerin anlatılan eylem ve faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olmak suçunu aşıp TCK 309 maddesinde düzenlenen Anayasayı İhlal suçunu oluşturduğu, üniversite gibi önemli bir kurum içerisinde ki yapılanmasında yer alan şüphelilerin doğrudan cebre yönelik eylemleri belirlenemese bile Anayasayı İhlal Suçundan sorumlu tutulmaları gerektiği, ülkemizde pek çok kurumda köklenip güçlenen örgütün uzun zamandır özellikle eğitim faaliyetleriyle güç bulduğunun herkesçe bilindiği, üniversitelerin de bunun içerisinde yer aldığı, anlatıldığı üzere büyük bir devlet üniversitesinin bu şekilde ele geçirilip kadrolaşılmasının aynı suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiği... [değerlendirilmiştir.]"
22. İddianame Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 9/2/2017 tarihinde kabul edilmiş ve dava Mahkemenin E.2017/81 sayılı dosyası üzerinden yürütülmüştür.
23. Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/157 sayılı dosyasında 14/3/2017 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir.
24.E.2016/157 sayılı dosyada Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesi 5/3/2018 tarihli duruşmada bu davanın E.2017/81 sayılı dosyayla birleştirilmek üzere başvurucu yönünden tefrikine karar vermiştir.
25. Savcılık 19/6/2018 tarihli duruşmada esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Mütalaada başvurucunun 2011-2015 yılları arasında ÇOMÜ'de rektör olarak görev yaptığı, burs için ÇAGİAD ile protokol yaparak ve bunu kamuoyuna duyurarak yardım yapılmasında etkin rol oynadığı, ÇOMÜ'de göreve başlamasından kısa bir süre sonra örgüt tarafından Üniversiteye rektör seçtirildiği, rektör olduğu dönemde örgüt üyelerinin Üniversite içinde kadrolaşmasına yönelik yoğun faaliyette bulunduğu, rektör olarak atanmasının ardından bu dosyada da yargılanan sanıkların da aralarında olduğu çekirdek kadro aracılığıyla örgüt ile irtibatı olmayan diğer akademisyenleri kadro vermeme, disiplin soruşturmaları açarak sindirmeye yönelik faaliyette bulunduğu, ikametinde yapılan arama neticesinde çalışma odasındaki kitaplığında bulunan bir kutunun içinde tek yapraktan oluşan, içeriğinde maddeler hâlinde el yazısı ile yazılmış ve yetkili bir kişi tarafından tabana verilmiş talimatların olduğunun değerlendirildiği, söz konusu yazı içeriğinin Fettullah Gülen'in vaaz ve konuşmalarına benzer olduğu, metinde "...yalan, iftira siz hala itibarınızı koruyorsunuz ... masamın üstündeki el-klübut dairaya incil, üstünde Türk bayrağı bulunan seccademe paspas dediler. Yaptığımız şeye dikkat edelim, mahçup olacak şey söylemeyelim ... akademisyen arkadaşlar geçerli neden yoksa yurt dışına çıkmasınlar THY liste tutup servis yapıyor....marifetullah yoluna açılmışsanız sürekli imtihan edileceksiniz ... tamanın moral ve motivasyonunu yüksek tutmalıyız... riyakarlıkta hiç kimse İranlılarla başedemez, Aliye ve Nurcu listesi vermiş, Bitliste böyle Tifliste böyle...adetullah gereği zulmü yapanlar değil destek olanlarda cezalarını görür ... hızı sekize temkili dörde katlayalım, kriz dönemi 28 saat çalışmak lazım, 4 saati nereden bulacağız, bereketle 48 saat bile olur. Bu süreçte doğruyu yaptık, ama ihmalerimiz olmuş olabilir, memleketi perslere peşkeş çekmek isteyenlere destek olmadık ... yeni elemanları gruplara almayalım, devlet hafızasında fazla isim yok ama kişiler bireysel fişleme yapıyor ... meseleyi belden aşağıya indirirseniz, onlarda indirir ... dersane konusu 2004 te Büyükanıta verilmiş bir sözdü ... bunların söylediklerine söyleme denilmez fırlama denilir, halkın bilinçaltını zehirliyorlar, müslüman çalar, cemaat kumpas kurar...firavunun yoldan çıkmasında yüzde elli kendisi ise yüzde elli çevresidir ... bir an Allah'ın kazasına razı olmak lazım (seçim sonuçlarına binaen) ...Aziz Kocaoğlu seçim öncesi şöyle söylemiş, öyle bir protokol yapalım ki seçimi kim kazanırsa siz stadyumları kulanın..." şeklinde cümleler yer aldığı, içerik dikkate alındığında metnin örgütün faaliyet, görüş ve talimatlarını yansıtan bir belge niteliğinde olduğu ve başvurucuya bir şekilde ulaştırıldığı ileri sürülmüştür. Mütalaada, başvurucunun rektörlüğü döneminde Üniversiteye alınanpek çok akademisyenin örgütün mahrem yapılanması içinde rol oynadığı belirtilmiştir. Bu kapsamda mütalaada, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak beyanda bulunan ve mahrem yapılanma içinde bulunan G.E.nin yargılama aşamasında tanık sıfatıyla alınan ifadesine dayanılmıştır. G.E. beyanında, başvurucunun özel bir programla Fethullah Gülen'i ziyaret ettiğini ve Fethullah Gülen'e bizzat Suriye politikası konusunda "İktidar hiçbir şey anlamıyor, sizin ayak tırnağınız kadar bu meseleyi anlamıyorlar." şeklinde sözler söylediğini, aynı ortamda bulunan Şamil kod adlı kişinin bunu kendisine aktardığını, ayrıca tanığın Üniversiteye atanma mevzusunun da Şamil kod adlı kişi tarafından başvurucuya aynı ortamda iletildiğini iddia etmiştir. Mütalaaya göre Şamil kod adlı kişi örgüt içinde TSK Deniz Kuvvetleri sorumlusu olarak faaliyette bulunmuş ve yurt dışında olması nedeniyle hakkında yakalama emri çıkarılmıştır.
26. Savcılık mütalaasında ayrıca anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçundan ve ilk iddianamedeki dolandırıcılık suçundan başvurucunun beraatini talep etmiştir.
27. Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesi 25/9/2018 tarihli kararıyla başvurucunun cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs ve dolandırıcılık suçundan beraatine, terör örgütüne üye olma suçundan 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluğunun devamına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Sedat Laçiner'in FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiye 667 sayılı KHK ile kapatılmasına karar verilen ve merkezi Ankara İlinde bulunan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Derneği'nde (USAK) 2004-2011 yılları arasında kurucu başkanlık yaptığı, 2011-2015 yılları arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde (ÇOMÜ) Rektör olarak görev yaptığı, yine FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesilye 667 sayılı KHK ile kapatılmasına karar verilen Çanakkale Girişimci İş Adamları ve Sanayicileri Derneği (ÇAGİAD)ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Sağlık Ve Bilimsel Araştırma Vakfı (ESBAV) arasında muhtaç öğrencilere burs verileceği konusunda protokol yapıldığı, bu doğrultuda esnaf ve iş adamlarının Vakıf hesabına para yatırdıkları, burs alacak öğrencilerin olması gerekenin aksine Vakıf ya da Üniversite tarafından değil, ÇAGİAD tarafından belirlendiği, öğrencilerin örgüte yakın veya örgütün öğrenci evlerinde ve yurtlarında kalan öğrenciler oldukları, örgüt içinde ev abisi veya ev ablası olarak veya başkaca üst konumlarda faaliyet yürüten şahıslar aracılığı ile öğrencilerin hesaplarına yatan burs paralarının ellerinden alındığı, paranın bir şekilde örgütün üst yönetimine aktarıldığının tespit edildiği, darbe girişiminin ardından yapılan soruşturmalar neticesinde burs alan öğrenciler ile ÇAĞİAD ile bağlantılı birçok kişi hakkında FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan işlem yapıldığı, bu itibarla ÇAGİAD'ın belirlediği öğrencilerin hesabına yatırılan paraların burs verilmesinden ziyade örgüte maddi kaynak sağlamaya ve para aktarmaya yönelik olarak gerçekleştirildiği, sanığın burs olayında ÇAGİAD ile protokol ve kamuoyuna duyuru yaparak, kamu kurumu ve üniversiteye bağlı ESBAV isimli vakfın adının da olayda geçmesini sağlayarak para toplanmasında ve örgüte maddi kaynak sağlanmasında etkin rol oynadığı, dosya kapsamında alınan tanık beyanlarında görüleceği üzere Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nde göreve başlamasından kısa bir süre sonra örgüt tarafından Üniversiteye Rektör seçtirildiği, rektör olduğu dönemde örgüt üyelerinin üniversite içerisinde kadrolaşmasına yönelik olarak yoğun faaliyette bulunduğu , sanığın rektör olarak atanmasının ardından bu dosyada da yargılanan sanıkların da bulunduğu Üniversitenin idari kadrosunda görev yapan çekirdek kadrosu (Rektör Yardımcıları, Dekanlar, bazı Yüksek okulu Müdürleri) aracılığıyla örgüt ile irtibatı olmayan diğer akademisyenleri kadro vermeme ve disiplin soruşturmaları açarak sindirmeye yönelik faaliyette bulunduğu, sanığıni kametinde yapılan arama neticesinde çalışma odasındaki kitaplığında bulunan bir kutunun içerisinde ön ve arka yüzü yazılı A4 büyüklüğünde tek yapraktan oluşan içeriğinde maddeler halinde el yazısı ile yazılmış ve örgüt içinde yetkili bir kişi tarafından tabana verilmiş talimatları oluşturduğu anlaşılan metin olduğu, söz konusu yazı içeriğinin örgüt elebaşı Fettullah Gülen'in sözde vaaz ve konuşmalarına benzer olduğu, metinde örneğin '...yalan, iftira siz hala itibarınızı koruyorsunuz ... masamın üstündeki el-klübut dairaya incil, üstünde Türk bayrağı bulunan seccademe paspas dediler. Yaptığımız şeye dikkat edelim, mahçup olacak şey söylemeyelim....akademisyen arkadaşlar geçerli neden yoksa yurt dışına çıkmasınlar THY liste tutup servis yapıyor ... marifetullah yoluna açılmışsanız sürekli imtihan edileceksiniz ... tamanın moral ve motivasyonunu yüksek tutmalıyız... riyakarlıkta hiç kimse İranlılarla başedemez, Aliye ve Nurcu listesi vermiş, Bitliste böyle Tifliste böyle...adetullah gereği zulmü yapanlar değil destek olanlarda cezalarını görür ... hızı sekize temkili dörde katlayalım, kriz dönemi 28 saat çalışmak lazım, 4 saati nereden bulacağız, bereketle 48 saat bile olur. Bu süreçte doğruyu yaptık, ama ihmallerimiz olmuş olabilir, memleketi perslere peşkeş çekmek isteyenlere destek olmadık...yeni elemanları gruplara almayalım, devlet hafızasında fazla isim yok ama kişiler bireysel fişleme yapıyor...meseleyi belden aşağıya indirirseniz, onlarda indirir....dersane konusu 2004 te Büyükanıta verilmiş bir sözdü...bunların söylediklerine söyleme denilmez fırlama denilir, halkın bilinçaltını zehirliyorlar, müslüman çalar, cemaat kumpas kurar...firavunun yoldan çıkmasında yüzde elli kendisi ise yüzde elli çevresidir...bir an Allah'ın kazasına razı olmak lazım (seçim sonuçlarına binaen) ...A.K. seçim öncesi şöyle söylemiş, öyle bir protokol yapalım ki seçimi kim kazanırsa siz stadyumları kulanın...' şeklinde cümleler yer aldığı, belgede ki yazının içeriği dikkate alındığında, örgütün faaliyet, görüş ve talimatlarını yansıtan belge olduğu ve sanığa bir şeklide ulaştırıldığının anlaşıldığı, sanıkla ilgili olarak açık kaynaklardan yapılan araştırma neticesinde düzenlenen tutanak içeriğine göre; 14/4/2015 Tarihli 'yeniakit.com.tr' isimli sitede yer alan haberde, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yeni Rektörü Y.A.nın eski rektör Sedat Laçiner ile ilgili yaptığı açıklamaları konu alan haber yer almış olup, açıklamada; 'Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sedat Laçiner döneminde adeta paralel yapının merkezi olduğunun' belirtildiği, yine haber içeriğinde, 'eskiden cemaatçi olmayana görev yoktu' şeklinde bölüm geçtiği, yine 23/3/2015 tarihli 'Evrensel Haber Net' isimli sitede de benzer nitelikte bir haber geçildiği, 16/12/2014 tarihli 'habervaktim.com' isimli sitede Sedat Laçiner’e ait köşe yazısı yer almış olup, yazıda özetle; '....hükümeti düşürmek sadece partilerin değil, sivil toplum aktörlerinin de hakkıdır, dolayısıyla Gülen cemaati veya başka bir sivil yapının, derneğin, hükümeti devirmek istemesine ahlaken veya dinen caiz görmeseniz dahi yasa dışı olduğunu iddia etmek mümkün değildir, cemaatlerinde siyasi görüşleri olabilir ve vardırda, bunların görüşlerini hükümetleri değiştirecek kadar ileri götürmeleri yasal sınırlarda kalmak kaydı ile gayrimeşru değildir' şeklinde cümleler yer aldığı, yine 29/5/2014 tarihli 'dinimizan.com' isimli sitede yer alan Sedat Laçiner’e ait köşe yazısında 'Cemaati oyalayabilirsiniz ama yok edemessiniz' şeklinde cümle geçtiğinin tespit edildiği , söz konusu yazıların ülke genelinde örgüt lehine algı oluşturmaya elverişli nitelikte olduğu,yine darbe girişimi sonrasında sanığın üniversitede bulunan odasında yapılan arama neticesinde2 adet Kitap (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-Fettullah Gülen, Gurbette Fettullah Gülen-Nuriye Akman) ile üzerinde 08 Haziran 2011, Seçim 2011 yazılı, Sedat Laçiner yazılı silinip yazılabilme özelliği olmayan DVD ile 6 ayrı kağıt üzerindeki el yazılı not ele geçirildiği , sanığın rektörlüğü döneminde üniversiteye alınan pek çok akademisyenin örgütün mahrem yapılanması içerisinde rol oynadığı, bu kapsamda etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyerek beyanda bulunan ve örgütün Deniz Kuvvetleri Komutanlığı mahrem yapılanması içerisinde Subaylardan Sorumlu Öğretmen pozisyonunda mahrem imam olarak faaliyet yürüten G.E.nin yargılama aşamasında tanık sıfatıyla alanın ifadesinde Sedat Laçiner'in özel bir programla örgüt elebaşı Fethullah Gülen'i ziyaret ettiğini ve Sedat Laçiner'in örgüt elebaşı Fethullah Gülen'e bizzat Suriye politikası konusunda 'iktidar hiçbir şey anlamıyor' şeklinde sözler söylediğini, Sedat Laçiner'in de örgüt elebaşı Fethullah Gülen'e 'sizin ayak tırnağınız kadar bu mesleyi anlamıyorlar 'şeklinde sözler söylediğini, aynı ortamda bulunan Şamil kod adlı kişinin (Şamil Kod adlı kişinin G.K. olduğu, Kocaeli 5 Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/260 sayılı dosyasında TCK 'nın 314/1, 309/1, 109/2-a-b-c , 43/1-2 maddeleri gereğince yargılaması devam etmekte olup yakalama kaydının bulunduğu, şahsın örgüt içerisinde Türkiye TSK Deniz Kuvvetleri Genel Müdürü olarak faaliyette bulunduğu iddiası vardır) bunu kendisine ilettiğini, ayrıca tanığın üniversiteye atanma mevzusunun da Şamil kod adlı kişi tarafından Sedat Laçiner'e aynı ortamda iletildiğini beyan ettiği, dosya kapsamında yer alan Bank Asya hesaplarına ilişkin bilirkişi raporuna göre sanığın örgütün finans ayağını oluşturan Bank Asya'nın Tasarruf Mevduat ve Sigorta Fonu'na devredildiği 29/05/2015 tarihinde bankanın Çanakkale Şubesinden hesap açtırdığının anlaşıldığı, bu hususların; müşteki/katılan beyanları, etkin pişmanlıktan yararlanan bir kısım sanık savunmaları, tanık anlatımları, bilirkişi raporları, tutanak ve diğer raporlar ile tüm dosya kapsamıyla sabit olduğu, ÇOMÜ'deki örgüt yapılanması hakkında dinlenen tanık ve müşteki/katılan beyanlarının sanık Sedat Laçiner'in Rektör olarak görev yaptığı dönemde üniversiteye atanan idari ve akademik personel ile yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin yüzde kaçının Bylock kullanıcısı veya hakkında FETÖ/PDY kapsamında yürütülen soruşturma-kovuşturma olan kişiler olduğu konusunda bilirkişi A.B. tarafından düzenlenen rapor ile doğrulandığı... Her ne kadar sanığın sabit görülen eylemlerinin bir kısmı tek başına örgüt üyeliği suçunun sübutu açısından yeterli delil sayılmasa da yukarıda açıklandığı üzere, sanığın eylemleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde faaliyetlerinin Yargıtayın yerleşik içtihatlarında belirtilen süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk unsurlarını taşıdığı, sanığın örgütün amaçları doğrultusunda hareket ettiği ve örgüt hiyerarşisine dahil olduğu anlaşılmakla, bu suretle sanığın üzerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediği kanaati hasıl olmuştur."
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf kanun yolunda derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili hukuk için bkz. Ömer Ulukapı, B. No: 2017/17771, 17/7/2018, §§ 18-23.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 12/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgular ve tutuklama nedenleri ortaya konulmadan daha önce hakkında açılan ve tahliyesine karar verilen bir soruşturmadan sonra aynı içerikteki başka bir soruşturma kapsamında tutuklandığını, tutuklama kararının vebu karara yaptığı itirazın reddi kararının gerekçeli olmadığını, hukuka aykırı sorgu yöntemiyle alınan ifadesine dayanılarak tutuklandığını, kendisine isnat edilen darbeye teşebbüs suçuyla bir alakasının olmadığını, bu isnada ilişkin hiçbir somut delil gösterilmediğini, bu durumun masumiyet karinesine aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Başvurucu 15/1/2019 tarihli ek beyan dilekçesinde Emniyet Genel Müdürlüğünün Savcılığa gönderdiği talimat niteliğindeki yazı üzerine tutuklandığını, gerekçeli kararın uzun süredir yazılmadığını, bu nedenle tutukluluğuna itiraz edecek bir mercinin bulunmadığını, sağlık durumunun kötüleştiğini belirtmiştir. Başvurucunun Emniyet Genel Müdürlüğünün Savcılığa gönderdiği talimat niteliğindeki yazı üzerine tutuklandığı iddiası tutuklamanın hukukiliğine bağlı bir iddia niteliğinde olduğundan bu iddia yönünden bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Ancak ek beyan dilekçesindeki diğer iddialar -yeni bir bireysel başvuru formunu doldurmak, başvuru harcını yatırmak gibi usul yükümlülüklerini yerine getirmek koşuluyla- bireysel başvuru konusu edilecek önceki şikâyetlere bağlı olmayan yeni iddialar niteliğindedir. Belirtilen nedenle başvurucunun sonradan ileri sürdüğü bu şikâyetler yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
b. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
35. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
37. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
38. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel İlkeler
39. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Şahin Alpay ([GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, §§ 77-91) kararı.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
41. 5271 sayılı Kanun'un 90. maddesinin (2) numaralı fıkrasında kişinin bir suç işlediği şüphesiyle yakalanabilmesi için tutuklama şartlarının varlığı aranmıştır. Diğer bir ifadeyle yakalama emri düzenlenmesini gerektiren diğer nedenlerden (örneğin 5271 sayılı Kanun'un 98. maddesi) farklı olarak tutuklama amacıyla yakalama yapılabilmesi için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunmalıdır. Kanun koyucu suç şüphesiyle yakalanan kimselerin gerek gözaltı süresinin dolması gerekse hâkim kararıyla serbest kalması üzerine özgürlüğüne yönelebilecek keyfî müdahaleleri önlemek amacıyla yakalama yasağı öngörmüştür. Bu yasak itiraz mercii tarafından verilen yakalama kararını kapsamamaktadır.5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamayacaktır. Bu hüküm uyarınca aynı fiilden dolayı ikinci kez yakalama yapılabilmesi için yeni ve yeterli delil elde edilmesi zorunludur. Sözü edilen yeterli delilin 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde belirtilen nitelikte olması gerektiği açıktır. Bu nedenlerle aynı yasağın tutuklama tedbiri açısından da geçerli olması gerekir. Zira yeni ve yeterli delil elde edilmeden verilen yakalama kararı kanuna aykırı olduğunda yakalama kararı sonrasında verilen gözaltı ile tutuklama kararları da evleviyetle kanuna aykırı olacaktır (Atilla Taş, B. No: 2016/30220, 29/5/2019, § 98).
42. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında başlatılan iki soruşturma da her ne kadar FETÖ/PDY'ye ilişkin ise de 1/2/2017 tarihli iddianameye bağlanan ikinci soruşturmanın dayanağının ve muhakeme işlemlerine esas tutulan olguların 1/4/2016 tarihli iddianameye bağlanan birinci soruşturmanın ve bu soruşturma kapsamında icra edilen yakalama, gözaltı ve adli kontrol tedbirlerinin dayanağından temel olarak farklılık göstermektedir. Başka bir deyişle esasen başvurucunun ikinci soruşturma kapsamında tutuklanmasının ilk soruşturma ve o soruşturmada uygulanan muhakeme işlemlerine nazaran yeni nitelikte olgulara dayandığı söylenebilecektir. Bu durumda başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağı bulunmaktadır (benzer yöndeki karar için bkz. Ebru Doğu, B. No: 2016/78911, 10/10/2019, § 54).
43. Başvurucu, Emniyet Genel Müdürlüğünün 17/7/2016 tarihli talimatı üzerine tutuklandığını ileri sürmüştür. Emniyet Genel Müdürlüğünün 17/7/2016 tarihli yazısında FETÖ/PDY’nin darbe girişiminde bulunması ve dolayısıyla suçun mahiyetinin değişmesi nedeniyle daha önceki operasyonlarda haklarında FETÖ/PDY kapsamında işlem yapılıp serbest kalan, başta emekli ve fiilen çalışan polisler olmak üzere tüm şüphelilerin tutukluluk durumlarının yeniden değerlendirilmesi için tüm başsavcılıklara yazılı olarak başvurulması ve neticenin bildirilmesi istenmiştir. Başvurucu bu yazı üzerine hakkında Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca 20/7/2016 tarihinde yakalama talimatı verildiğini ileri sürmüştür. Emniyet Genel Müdürlüğünün yazısı incelendiğinde bunun talimat nilteliğinde değil suç ihbarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Öte yandan Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen yakalama talimatında ve tutuklama kararında da bu belgeye dayanılmamıştır.
44. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
45. Somut olayda başvurucu hakkında verilen tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiş fakat buna ilişkin herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir.
46. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna dair tanık anlatımlarına, görev yaptığı dönemde örgütle irtibatlı olduğu belirtilen diğer yönetici ve akademisyenler ile yakın ilişkide olduğunun tespit edildiği olgularına dayanılmış; ayrıca başvurucunun yönetici olarak görev yaptığı dönemde örgütün aktif olarak Üniversitede faaliyet gösterdiği, başvurucunun da eylem ve işlemleri ile örgütün Üniversitede hâkim olabilmesi için görev yaptığı değerlendirmesinde bulunulmuştur. Dosya kapsamında alınan tanık beyanlarında (bkz. §20) başvurucunun ÇOMÜ'de göreve başlamasından kısa bir süre sonra örgüt tarafından Üniversiteye rektör seçtirildiği, rektör olduğu dönemde örgüt üyelerinin üniversite içerisinde kadrolaşmasına yönelik olarak yoğun faaliyette bulunduğu, rektör olarak atanmasının ardından aralarında yargılandığı davadaki diğer sanıkların da yer aldığı kişiler(Rektör Yardımcıları, Dekanlar, bazı Yüksek okulu Müdürleri ) aracılığıyla örgüt ile irtibatı olmayan diğer akademisyenleri, kadro vermeyerek, disiplin soruşturmaları açarak sindirmeye yönelik faaliyette bulunduğu belirtilmiştir.
47. Buna göre soruşturma mercilerince, yukarıda özetlenen tanık beyanlarında yer alan ve belirli olaylara ilişkin olan açıklamaların başvurucunun ÇÖMÜ'de görev yaptığı dönemde örgütsel bir tavır ile FETÖ/PDY lehine veya bu yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulunduğu, dolayısıyla da bu örgütle bağlantılı bir suç işlediği hususunda kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfi bir yaklaşım olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesi şüpheliler ile FETÖ/PDY arasında örgütsel bir bağlantı bulunduğuna işaret eden ve belirli olaylara ilişkin somut olgular içeren tanık beyanlarının kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edilebileceğine dair çok sayıda karar vermiştir (Bir dekan ile ilgili benzer yöndeki bir karar için bkz. Ömer Ulukapı, §§ 44-46;benzer yöndeki diğer kararlar için bkz. Selçuk Özdemir, § 75; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43; İsmail Çıtak, B. No: 2016/78629, 28/11/2019, § 52).
48. Öte yandan mütalaada ise başvurucunun ikametinde bulunan ve talimat niteliğinde olduğu düşünülen bir belgeye, başvurucunun Fetullah Gülen ile doğrudan görüştüğüne ve Üniversiteye atanma mevzusunun da bir mahrem imam tarafından başvurucuya iletildiğine ilişkin bir tanık beyanına değinilmiştir (bkz. § 25).
49. Soruşturma mercilerince ortaya konulan tüm bu delillerin başvurucunun terörle bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemeyecektir. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir.
50. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272).
51. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
52. Tutuklama kararında tutuklama nedenleri ile ilgili olarak "tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde kaçma şüphesi bulunduğu soruşturmanın henüz başlangıç aşamasında olduğu gözönüne alınarak delillerin henüz tam toplanmamış olması nedeniyle delillerin karartılma şüphesi bulunduğu bu aşamada adli kontrol koruma tedbirinin yetersiz olacağı" olgularına dayanıldığı görülmüştür. Somut olayda Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken somut olguların varlığı nedeniyle tutuklama tedbirinin ölçülü olduğuna ve bu nedenle adli kontrol kararının yetersiz kalabileceğine dikkat çekildiği görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
53. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması, kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
54. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
56. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutuklama Kararı Veren Hâkimlerin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
57. Başvurucu; tutuklanmasına karar veren hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olmadığını, kamuoyunun, basının ve siyasi iktidarın baskısıyla hareket etmek zorunda kaldıklarını, bu süreçte pek çok hâkim ve savcının tutuklandığını, böyle bir ortamda hâkim ve savcıların tarafsız ve bağımsız hareket edebileceğinin söylenemeyeceğini, bu hâkimliklerin doğal hâkim ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
58. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
59. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı ile Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Arama Kararı Yönünden
61. Başvurucu, evinde, mahrem alanlarında yasaya aykırı şekilde arama yapıldığını belirterek özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
62. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar (B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
63. Somut olayda soruşturma mercii tarafından verilmiş arama kararına dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır. Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç delillerini elde etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
64. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi, kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmakta olup başvurucuya da itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Süregelen koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen amaca ulaşmak bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
65. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
66. Özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun bulunması gerektiği değerlendirilmiştir.
2. Elkoyma Kararı Yönünden
67. Başvurucu, hakkındaki suçlama ile ilgisi olmayan özel eşyalarına ve materyallerine el konulduğunu, eşinin ve çocuklarının bilgisayarlarının alındığını, elkoyma işlemi sırasında imaj alınmadığını, yerinde kopyalamaları yapılabilecekken yasaya aykırı olarak toptan el konulduğunu, tutanakla kopyasının verilmediğini belirterek özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
68. Somut olayda başvurucunun dijital materyallerine 5271 sayılı Kanun'un 134. maddesi kapsamında el konulmuştur. Bu elkoyma işleminin hukukiliği ve kesin sonuçları derece mahkemeleri tarafından yapılacak yargılama sonucunda ortaya çıkacaktır. Öte yandan el konulan dijital materyaller ve cep telefonlarının incelenmesi tamamlandıktan başvurucuya iade edilmesi mümkün olacaktır. Son olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (j) bendinde "Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen" kişilerin uğramış olduğu maddi zararları isteyebileceği belirtilmiştir. Başvurucunun yargılama sonunda elkoyma nedeniyle uğradığı zararları bu tazminat yoluna başvurmak suretiyle tazmin edebilmesi de mümkün olacaktır. Dolayısıyla başvurunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeksizin yapıldığı anlaşılmaktadır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
70. Başvurucu; yakalama, arama, elkoyma, gözaltı, sorgu, tutuklama ve tutukluluk aşamalarının tamamında müdafiden yararlanma hakkının elinden alındığını ya da fiilen engellendiğini, sorgusunda müdafi hakkının şeklen yerine getirildiğini, sorguya katılan zorunlu müdafinin dosya hakkında bilgisinin olmadığını, özel bir yerde görüşme yapamadıklarını, bu suretle savunma hakkının fiilen engellendiğini, uykusuz bırakıldığı için doğrudan kendisini de savunamadığını, avukatıyla belge alışverişinde bulunamadığını, kendisine zorluklar çıkarıldığını, avukatla görüşmesinin kameralarla kayıt altına alındığını, bu durumun savunma hazırlıklarının Savcılıkça öğrenilmesine neden olduğunu, Anayasa ve yasa metinlerine dahi ulaşmakta zorlandığını, savunmasını hazırlaması için gereken belgelere ulaşamadığını, tüm itirazlarına rağmen lehine olduğunu iddia ettiği delillerin toplanmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca kimsenin yakınlarını suçlayan beyanda bulunmaya zorlanamayacağını ancak Savcılık sorgusunda kardeşi hakkında kendisine sorular sorulduğunu, susma hakkının olduğunun hatırlatılmadığını ve haklarının okunmadığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
71. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
72. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan müdafi yardımından faydalanma ve savunma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
73. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 16).
74. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
75. Somut olayda başvurucu, hakkında yargılama devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki davanın istinaf incelemesi devam etmektedir. Başvurucunun hakkındaki soruşturma ve yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise şikâyetlerini bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından istinaf/temyiz süreçlerinin sonuçlanması beklenmeden ileri sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
77. Başvurucu; gözaltında sebepsiz yere itilip kalkıldığını, kolluk görevlilerince kendisine bağrıldığını, yasalara uymayan tarzda kendisine davranıldığını, gözaltı süresince kendisine uyuyabileceği bir yatak verilmediğini, 6 metrekarelik hücrede üç kişi tutulduğunu, ışıkların sabaha kadar açık tutulduğunu, düzenli olarak gürültü çıkarıldığını, uykusuz bırakıldığını, bu suretle ifade ve sorgusunun alındığını, tüm bunlardan kolluk görevlilerin, savcının ve hâkimin sorumlu olduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
78. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
79. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
80. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81). Diğer taraftan devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet; bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51). Ayrıca Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında olağanüstü durumlarda dahi kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 196).
81. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli, kesin belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan, § 25).
82. Bununla birlikte bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
83. Somut olayda başvurucu, genel olarak gözaltı sürecinde kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutulma koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir.
84. Başvurucunun iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari bir merciye ilettiğine dair bilgi veya belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut idari veya yargısal başvuru yolları tüketilmeksizin yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gözaltı sürecindeki uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklama kararı veren hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayata ve aile hayatın saygı ile konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın arama kararı yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Özel hayata ve aile hayatın saygı ile konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın elkoyma kararı yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.