Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Sedat LAÇİNER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutuklama kararını veren hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olmaması nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama ve elkoyma kararının hukuka aykırı
olması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, savunma hakkının kısıtlanması,
haklarının hatırlatılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, gözaltındaki
bazı uygulamalar nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu hakkında Çanakkale Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu bu soruşturma kapsamında
26/12/2015 tarihinde gözaltına alınmış 29/12/2015 tarihinde serbest bırakılmıştır.
Başvurucu hakkında Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/12/2015 tarihli
kararıyla yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol uygulanmasına karar
verilmiştir.
7. Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığının 1/4/2016 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında terör örgütü üyesi olma ve dolandırıcılık
suçlarından kamu davası açılmıştır. İddianamede; Çanakkale 18 Mart
Üniversitesinde (ÇOMÜ) okuyan Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet
Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yakın öğrencilere yine aynı yapılanmaya yakın
Çanakkale Girişimci İşadamları ve Sanayicileri Derneği (ÇAGİAD) tarafından
Üniversitenin vakfı olan Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Vakfı (ESBAV)
aracılığıyla burs verileceği ilan edilip bu şekilde Dernek üyelerinden ve iş
adamlarından para toplandığı, bu paranın FETÖ/PDY'nin öğrenci evlerinde kalan
öğrencilere verilip daha sonra geri alındığı, bu suretle FETÖ/PDY için himmet
toplandığı ileri sürülmüştür. 2011-2015 yılları arasında ÇOMÜ'de rektör olarak
görev yapan başvurucunun burs için ÇAGİAD ile protokol yaptığı ve bunu
kamuoyuna duyurduğu, kamu kurumu ve Üniversiteye bağlı ESBAV isimli vakfın
adının da olayda geçmesini sağlayarak yardım yapılmasında etkin rol oynadığı,
alınan tanık beyanlarında FETÖ/PDY'yle bağlantılı bir kişi olduğunun ve Üniversitede
bu yönde kadrolaşma yaptığının ifade edildiği belirtilmiştir. İddianamede
ayrıca başvurucunun ikametinde yapılan aramada tek yapraktan oluşan bir kâğıt
bulunduğu ve bu kâğıdın maddeler hâlinde el yazısı ile yazılmış ve yetkili bir
kişi tarafından tabana verilmiş talimatları içeren bir metin olduğu
belirtilmiştir. Savcılık, metin içeriğinin Fetullah Gülen'in vaaz ve
konuşmalarına benzer olduğunu değerlendirmiştir. İddianameye göre başvurucu bu
belgenin kendisine ait olmadığını ileri sürmüş ise de arama sırasında hazır
bulunan muhtar, polislerin bu kâğıdı kutuya koyduğunu görmediğini ancak
belgenin kutudan çıktığını gördüğünü beyan etmiştir.
8. İddianame Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
kabul edilmiş ve yargılamaya Mahkemenin E.2016/157 sayılı dosyası üzerinden
başlanmıştır.
9. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları ve
soruşturma mercileri -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında
Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda
FETÖ/PDY olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir
(Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Bu kapsamda FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki eğitim,
sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmalarına
yönelik soruşturmalar yapılmış ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır.
11. Darbe teşebbüsünden sonra Çanakkale Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında FETÖ/PDY'nin Çanakkale 18 Mart
Üniversitesi yapılanması kapsamında yeni bir soruşturma başlatılmıştır.
12. Başvurucu bu soruşturma kapsamında20/7/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucunun 22/7/2016 tarihinde müdafii huzurunda
Savcılıkta ifadesi alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya sorulan
sorular ve başvurucunun verdiği cevaplar şöyledir:
"Soruldu: Müşteki A.Ş. sizin
döneminizde kadroya alınmış olması nedeniyle kendisini FETÖ/PDY toplantılarına
gitmek zorunda hissettiğini beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Ben müşteki A.Ş.yi ismen tanıyorum.
Kendisi eşi ile birlikte benim dönemimde başka bir üniversiteden ÇOMÜ'ye
gelmiştir. Benim Gülen Cemaatinin üniversitedeki yapılanmasında yer aldığım
iddiası doğru değildir. A.K. ile aralarındaki ilişkiyi bilemem. Üniversiteler
malesef cadı kazanı şeklindedir. Büyük bir iç çekişme ve makam kapabilmek için
bölünmeler, çekişmeler söz konusudur. Ben de bunun acısını çekiyorum. Şu an
kominizm popüler olsaydı burada kominizm suçlamasıyla bulunacaktım. Ben meslek
hayatımda üniversitelerden bu nedenle uzak durmuşumdur. İçişleri Bakanlığında,
YÖK'de terör danışmanı olarak görev aldım. A.Ş.nin iddiaları da üniversitedeki
bu çekişmelerden kaynaklanmaktadır. A.K.nın gayriresmi dekanlık yapması mümkün
değildir. Kaldı ki son iki buçuk yılında profesör sayısı az olmasına rağmen ben
A.K.yı idari bir göreve vermedim.
Soruldu: Müşteki A.Ş. ifadesinde; devam
eden bir dizi idari olaylar sonrasında sizin derdiniz ne, sizden çektiğimi
Prof. Dr. T.K.dan çekmedim, bir ön önce kendinize gelin, bu işin sonu iyi
değil, tarafınızı seçin” diyerek tehdit ettiğinizi beyan etmiştir.
Yönetiminizde olan Üniversitenin tarafları kim veya kimlerdir ?
Ben böyle bir şey söylemedim.
Üniversitenin tarafları olması mümkün değildir. Böyle bir durumda kişi rektör
sayılamaz. Okullardaki bazı sorunlar nedeniyle bana görüşmeye gelmişlerdi. Ben
kendileriyle bu konuda görüştüm. Tarafınızı seçin gibi sözler söylemedim.
Soruldu: Müşteki A.Ş. İfadesinde,
Cemaatin rektör seçtirdiği Sedat LAÇİNER’den cesaret alan cemaat üyelerinin,
cemaatin eylem ve hareketlerini açıkça yapmaktan hiçbir sakınca duymadıklarını
beyan etmiştir. Üniversitedeki FETÖ yapılanması kim veya kimlerden oluşmaktadır
? Ne tür faaliyetlerde bulunmaktasınız ? Fetullah gülen cemaatin üniversitede
en etkin isimlerinin başında sizin geldiğinizi beyan etmektedir konuyla ilgili
ifadenizi veriniz ?
Ben ÇOMÜ rektörlüğüne şu anki
Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın isteği ve ısrarıyla geldim. Ben
Ankara'da YÖK Başkan Danışmanıydım. YÖK Başkanı Y.Z.Ö. de bunu istedi. O
zamanki Cumhurbaşkanı Sayın A.G. ile de görüştük. Onun da uygun görmesiyle ben
ÇOMÜ'ye gelip seçim çalışması yaptım ve en yüksek oyu aldım. Dolayısıyla beni
cemaat seçtirmemiştir. Cemaatin de benden cesaret aldığı ve faaliyet yürüttüğü
doğru değildir.
Soruldu: Müşteki A.Ş. Demokrat Çanakkale
adı altında yayın yapan internet sitesinin paralel yapı lehine, FETÖ/PDY
muhalif akademisyenler aleyhine yayın yaptığı ve sizinde burda görev
aldığınız/görevlendirdiğinizi beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz
?
Çanakkale'de bilindiği üzere çok sayıda
yerel basın organı vardır. Demokrat Çanakkale isimli internet sitesinin
üniversite ile bağlantısı yoktur. Ben burada yazı yazmadım. Burada paralel yapı
lehine FETÖ ye muhalif akademisyenler aleyhine yayın yapıldığı konusunda bilgi
sahibi değilim. Ben rektörken Star Gazetesinde köşe yazarıydım, sonra
internethaber sitesinde yazdım hala Haberdar isimli sitede yazı yazmaktayım.
Çanakkalenin sesi isimli internet sitesi bazen benim köşe yazılarımı alıp
yayınlamaktadır. Bunların üniversite ile dediğim gibi bir ilgisi yoktur.
Soruldu: Müşteki A.Ş. idareci olduğunuz
dönemdeki yaptıklarınızdan, FETÖ/PDY nin üniversitedeki yaptıkların ve
Ülkemizin son günlerde yaşamış olduğu kaos ortamındaki rollerinden dolayı
FETÖ/PDY yapılanması içerisinde ülkeye zarar veren herkesten bir vatandaşlık
görevi olarak şikayetçi olduğunu beyan etmiş, sizi de şikayetçi olduklarından
saymıştır. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu konudaki iddiaları kabul etmiyorum.
Soruldu: F.K. ifadesinde; 2011 yılı ocak
ayında profesör olup, 2011 yılı şubat ayında rektör olduğunuz ve rektörlük
sürecinde A.K.nın etkin bir rol oynadığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili
ifadenizi veriniz ?
Normal şartlarda ben 2010 kasım ayında
profesör olacaktım seçilmesinde benim de çaba gösterdiğim önceki rektör Al. K.
bunu geciktirdi. Sonradan duyduğuma göre benim kendisine aday olmamdan
çekinerek bunu yapmış. Muhtemelen bu durumun kendisine sıkıntıya sokabileceğini
düşünerek 2011 ocak ayında profesörlüğümü onayladı. Ben o dönemde
Cumhurbaşkanı, Başbakan, YÖK Başkanıyla doğrudan görüşebilen bir kişiydim. Başta
da belirttiğim gibi bunların isteği ile ben Çanakkale'ye rektörlük seçimleri
için geldim. A.K.yı tanımıyordum, o dönemde pek çok kişiyle görüşmem oldu.
Rektör olmam konusunda Aziz Kılınç'ın etkin rol oynadığı doğru değildir.
Soruldu: F.K. ifadesinde; Fethullah
Gülen cemaat yapısının, Sedat Laçiner’in göreve gelmesinden sonra Üniversitede
kendini ifade etmekten hiç çekinmediğini, insanların gözlerine sokarcasına
faaliyetlerini sürdürdüklerini, yüksek Lisans, doktora öğrencileri aldıklarını,
akademik kadrolarda da yapılandıklarına ise yakinen şahit olduğunu beyan
etmiştir. Sedat Laçiner döneminde alınan bütün yüksek lisans, doktora
öğrencileri ve akademik personelin Fethullah Gülen Cemaatinin referansı ile,
işe, liyakata bakılmaksızın, Cemaat üyesi olup olmama veya cemaatin çıkarları
doğrultusunda hareket edip etmeyeceğine göre seçildiğini beyan etmiştir.
Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Benim dönemimde cemaatin üniversitede
çekinmeden faaliyet yürüttüğü doğru değildir. Yüksek lisans doktora
öğrencilerin nasıl alınacağı yazılı kurallarla bellidir. Ben burada yüksek
lisans öğrenci sayısını artırmaya ve üniversitenin araştırmaya yönelik olması
için çalıştım. Bu konuda hocalardan genelde tepki gördüm. Çünkü mevcut sistemde
hocalar az sayıda asistanı yüksek lisans öğrencisi olarak alıp kullanıyorlardı.
Fazla bilimsel çalışma yapılmıyordu. Bu konuda kültür çatışması oldu. Bu
alımlar sınavla yapılmaktadır. En son bölüm başkanı onaylamaktadır. Rektörün
bir dahili yoktur.
Soruldu: F.K. ifadesinde; Sedat Laçiner
rektörlüğü döneminde, Türkçe Eğitimi bölümünden 30ve üzeri doktor ünvanı ile
mezuniyet gerçekleştiğini, bunların çoğunun A.K.nın kendisine biat eden
öğrencilerden olduğunu beyan etmiştir, Biat etmek nedir , neden biat
edilmelidir ? konuyla ilgili ifadenizi veriniz ? F.K. ifadesinde; arkadaşı ile
birlikte Fetullahçı grubun ÇOMÜ faaliyetleriyle ilişkili olabilecekleri her
şeyi takip ettiklerini, yaptıkları araştırmalar sonucunda sizin bizatihi bu
grubun lideri olduğunuzu beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu konuda benim bir bilgim
bulunmamaktadır. Ben eğitim fakültesine alınacak yüksek lisans öğrencileri ile
ilgili hiç bir istekte bulunmadım. A.K. Dekan da değildi. O dönemki dekan K.Y.
vefat etmiştir. A.K.dan korkacağını sanmıyorum.
Soruldu: F.K. ifadesinde ; Sonuç olarak
“Fetullah Gülen cemaati Türkiye’ye öğretim elemanı yetiştirmek misyonu ile,
2011-2014 yılları arasında, Rektör Sedat Laçiner yönetiminde, sayısızca Yüksek
Lisans ,doktora öğrencisi yetiştirdiğini, Üniversite kadrolarını Fethullah
Gülen cemaatine mensup ve bu cemaatin çıkarlarını benimseyen araştırma
görevlisi, okutman , öğretim görevlisi, uzman yardımcı doçent, Doçent, Proföser
kadroları ile doldurduklarını, S.T. ve M.T.nin eşlerini üniversiteye
aldırdıktan sonra ilk maaşlarını Cemaate himmet olarak verdiklerini bizzat
ifade ettiklerini, beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu konudaki suçlamaları kabul etmiyorum.
Ben [S.T.] ve [M.T.]i da tanımam. Eşlerinin ilk maaşlarını cemaate himmet
vermeleri konusunda bilgim de yoktur. Ben üniversitede en üst yöneticilik
yaptım. Herkesin ne olduğunu bilemem. Kaldı ki bu ortamda çok sayıda yüksek
yargı üyesi, milli eğitim personeli, akademik personel görevden alınması söz
konusudur. Bunların alımında devletin üst yönetiminin de bilgisi ve imzası
vardır. Bir gruplaşma olmaması için ben her türlü titizliği yerine getirdim.
Soruldu: F.K. ifadesinde ; Sedat Laçiner
döneminin Fetullah gülen cemaati açısından ÇOMÜ’de altın yılları olduğunu, Bu
yapılanmayı yapan rektör Sedat Laçiner'in de bu yapının dışında olmuş olduğunun
düşünülemeyeceğini beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu iddiaları kabul etmiyorum. Kadrolaşma
iddiası kontrol edilebilecek bir durumdur. Size gerekirse daha ayrıntılı da
sunabilirim ancak kabaca söyleyeyim ki şu anki rektör benim dönemimde rektör
yardımcısıdır. Halen onun yardımcıları fakülte dekanları 300 civarında bölüm
başkanı benim dönemimden sonra halen görevlerinin başındadır. Eğer kadrolaşma
olsaydı bunun bu şekilde olmaması gerekirdi. Ben 2011 yılında %34 oy aldım.
2015 yılında bunun biraz altında oy aldım. Kadrolaşsam oy oranım artardı.
Soruldu: H.A.E. ifadesinde ; Sizin
rektör olmanız sonrasında Üniversitede kadrolaşma, Devleti ele geçirme
faaliyetlerinin iyice arttığını ve Cemaat yapılanmasını üniversitede açıkça
alenen yapmaya başladıklarını, kendisinin artık bu Cemaat mensubu şahısların
güçlerini Sedat Laçiner’den almakta olduğunu anladığını, Bu şahısların yanına
Emniyet müdürlerinin de geldiğini, hatta il Emniyet müdürü O.Z. nun da sık sık
geliyor olduğunu, ve A.K.nın her ortamda kendilerinin emniyet savcı ve
yargıçlar ile birlikte hareket ettiklerini söyleyerek çok güçlü oldukları
izlenimini verdiğini beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Ben belirttiğim gibi cemaat yapılanması
iddialarını kabul etmiyorum. Bir dönem il emniyet müdürlüğünü yapan Osman
Zoroğlu dışında her zaman iyi ilişkilerim olduğu Valiler, Başsavcılar protokol
görüşmelerine gelirdi. Bunlar normal protokol görüşmeleriydi. Benim A.K. ile
yakın ilişkiler içinde olduğum da doğru değildir. Kendisiyle çok az bir araya
gelmişimdir. Halil Ersin Avcı'yı tanırım.
Soruldu: A.R.E. ifadesinde; ÇOMÜ Tıp
Fakültesinde,2011 yılında Rektör olarak seçilen Sedat Laçiner dönemi
başladıktan sonra özellikle görevli olduğu fakültede Fetullahçı kadrolaşma
aşırı bir şekilde hız kazandığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi
veriniz ?
Bu konudaki iddiaları da kabul
etmiyorum. Fakültelerin iç çekişmeleri bana mal edilmektedir. Rektörler olarak
bizim fakültelere dahilimi söz konusu değildir. A..R.E. yi ismen tanırım.
Soruldu: A.A. ifadesinde özetle ; Sedat
Laçiner döneminde özellikle A.K.dan izinsiz hiçbir şey yapılamadığını, A.K.nın
üniversitede fettuhallahçıların ağır toplarından olduğunu herkesin bildiğini ve
konuştuğunu beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ? Sedat Laçiner
döneminde, paralel yapı üyesi çok sayıda eleman getirildiğini ve
üniversitelerinin paralel yapı elemanları tarafından ele geçirildiğini, son
zamanlarda Ülkemizde yaşanan olaylardan da anlaşılacağı üzere bu yapının tüm
kurumlarda bu şekilde kadrolaşarak devleti ele geçirmek için plan yaptıklarının
anlaşıldığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
A.A.yı inanın tanımıyorum. Üniversitenin
2500 civarı personeli vardır. A.K. ile ilgili yukarıda beyanda bulunuştum.
İddiaları doğru değildir.
Soruldu: A.Ş. ifadesinde; 2011 yılı
Şubat ya da Mart ayında ÇOMÜ’de Sedat Laçiner Rektör olarak göreve başladıktan
sonra ilk işinin kendi kadrolarını kurmak olduğunu ve Tıp fakültesi dekanlığına
İstanbul Bezmi Alem üniversitesinden H.Ö.yü getirdiğini, Sedat Laçiner rektör
olarak atandıktan sonra fetullahçı yapıya mensup olduğu yönünde duyumlar
aldığını, Atamış olduğu dekan H.Ö.nün tıp fakültesinden sınıf arkadaşı
olduğunu, H.Ö.nün öğrencilik dönemlerinde de fetullah gülen cemaatinin mensubu
olduğu açıkça bilindiğini, Fakültelerine dekan olarak atandıktan sonra
fetullahçı kadroların iş başına getirilmeye başlandığının açıkça ortaya
çıktığını, resmin netleştiğini, Bu yapının çekirdek kadrosunun üniversitede
mevcut olduğunu ve bu şahısların alenen Fetullahçı olarak bilindiğini beyan
etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
A.Ş.yi ismen biliyorum. İddiası doğru
değildir. Ben H.Ö.nün geçmişi hakkında bilgi sahibi değilim. Bana o dönem
herhangi bir uyarı sızlanma da gelmedi. Benim dönemimde 200 civarı başka
üniversitelerden hocalar gelmiştir. H.Ö. de bunlardan biridir. Ayrıca
rektörlerin dekan atama yetkisi yoktur. Önerdiğimiz 6 isimden birini YÖK atama
yapar.
Soruldu: A.Ş. ifadesinde ; ÇOMÜ’de Sedat
Laçiner döneminde TÜBİTAK bursu ile birer ve üçer aylık sürelerle yurt dışına
gidenlerin incelenmesi halinde bu yapının çekirdek kadrosunun ortaya
çıkacağının aşikâr olduğunu, Yurt dışına gidip gelen bütün bu şahısları doçent
yaptıklarını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Benim dönemimde YÖK'ün imkanları da iyi
idi ve ben akademisyen arkadaşların yurt dışına mutlaka gitmeleri konusunda
teşvikte bulundum. Herhalde yarısı gitmiştir. Gidip gelenlerin doçent yapılması
konusunda bilgi sahibi değilim. Yine bizim doçent yapma yetkimiz yoktur.
Doçentlik ünvanını üniversiteler arası kurul verir. Zor bir işlemdir. İfadede
geçen TÜBİTAK bursu bildiğim kadarıyla uzun dönemi ifade eder. Burada bir
karıştırma söz konusudur.
Soruldu: M.F.H. ifadesinde; kendisine
eski rektör Sedat Laçiner'in eşinin üniversiteye kızlık soyadıyla müracaat
ettirilip, evlilik soyadıyla da kadroya geçirilmesini dile getirmesinden dolayı
ceza verildiğini, idari mahkemeye açmış olduğu davaları kazandığını, verilen
cezaların kaldırıldığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Üniversitedeki cemaat yapılanmasını en büyük müsebbibi başta eski rektör Sedat
Laçiner diyerek bazı isimleri saymıştır. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz
?Sedat Laçiner'in dönemi olan 2011-2015 yılları arasındaki kurum dışından
yapılan bütün atamaların Fethullah Gülen cemaati mensuplarından seçilerek
atanmışlar olduğunu, bu atamalar araştırıldığında üniversitedeki cemaat
yapılanması da ortaya çıkacağını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz
?
M.F.H.yi tanırım, kendisi beni çok defa
YÖK'e şikayet etmiştir. Bunu inanın bilmiyorum. Dediğim gibi üniversitede çok
sayıda personel mevcuttur. Haklarında yapılan işlemler ile ilgili olarak ilgisi
olsun olmasın üst kademeyi sorunlu görmektedirler. Eşim benim dönemimde başka
kurumdan ÇOMÜ'ye geçiş yapmıştır. Almanca Okutmanıdır. Kendisine eşim ile
ilgili olarak kızlık soyadıyla müracaat ettirildi, evlilik soyadıyla kadroya
geçirildi diye konuştuğundan dolayı ceza verildiği doğru değildir. Benim eşim
Saadet daha önce evliliğimizden önce de çalışmıştır. O dönemde sigorta
primlerinin kızlık soyadıyla yatırılması normaldir. Bu kişinin ifadeleri
tutarsızdır. İdare mahkemesinde açılan dava konusunda bilgi sahibi değilim.
Kendisi kaybettiği idari davadan sonra idare mahkemesi başkanının üniversiteye
gelmesini de gerekçe gösterip BİMER'e şikayet etmiştir. Bunlar normal protokol
ziyaretidir. H.T.nin cemaatçi olduğu ve memurken İdare İşler Daire Başkanı da
yapıldığı doğru değildir, kaldı ki bu mümkün de değildir. Hiç bir zaman H.T.
daire başkanı olmadı. Ambardan sorumlu memurdu. F.A.nın Bayramiç'e hizmet
süresi dolmadığı halde yüksek okul sekreterliğine atanması konusunda bilgim
yoktur. Bu konuda her yıl gerekli denetlemelerde yapılmaktadır.
Soruldu: Ö.K. ifadesinde ; üniversitede
fetö cemaatine mensup hocaların dışında, üniversite rektörü Sedat Laçiner'e
gülen cemaati tarafından görev verildiği, üniversite rektörlüğü döneminde
parlayacağı, daha sonra milli savunma bakanı olarak görevlendirileceği veya
başbakan olacağının üniversite ortamında konuşulduğunu, o dönemde üniversite de
görev yapan H.Ş., A.K., H.Ö., İ.T., C.A.,M.F.Y., ve rektör Sedat Laçiner’in
kardeşi V.L.nin ve adlarını saydığı kşilerin fethullah gülen cemaatinden
olduklarını, üniversitede cemaate bağlı çalışmalar yaptıklarının konuşulduğunu
beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
Bu kişiyi tanımam. İddiası doğru
değildir. Ben o dönemde parlayan bir yıldızdım. Hükümetin bazı politikalarını
eleştiren konuşmalarım olmasaydı muhtemelen şimdi bakandım. Bana AK Partiden
milletvekilliği teklifi de gelmişti. O dönemde üniversite çevrelerinde benim
gelecekte yükselen kişilerden olduğum konuşulmuş olabilir. Devam eden 2016/157
sayılı dosyada sanık olan kişiler bu dosya da da sanık yapılarak o dosya güçlendirilmeye
çalışılmaktadır. Bu dosyada aleyhe ifade veren kişi sayısı biraz daha
arttırılmıştır. Ancak ifadeler soyut ve birbirine yakın ifadelerdir. YÖK'de de
hakkımda çok sayıda şikayet vardı ve genelde aynı kişilerdir. Benim o dosyada
tutuksuz yargılanmam bunları rahatsız etmiştir.
Soruldu: D.K. ifadesinde ; 2014 yılında
yapılan yerel seçimler sonrasında Üniversite içerisinde, başını Sedat
Laçiner'in çektiği Fetullahçı örgütün baskısının daha çok hissedilmeye
başladığını beyan etmiştir. Konuyla ilgili ifadenizi veriniz ? ÇOMÜ’ye, Sedat
Laçiner dönenimde paralel yapı üyesi çok sayıda eleman getirildiğini ve
Üniversitelerinin, paralel yapı elemanları tarafından ele geçirildiğini, son
zamanlarda Ülkede yaşanan olaylardan da anlaşılacağı üzere, bu yapının tüm
kurumlarda bu şekilde kadrolaşarak devleti ele geçirmek için plan yaptıklarını
beyan etmiştir. konuyla ilgili ifadenizi veriniz ?
D.K.yı tanırım. Kendisini ben rektör
danışmanı olarak da atamıştım. Ayrıca BESYO'nun müdürlüğünü de yaptı. Kendisine
makam odamın karşısında odada vermiştim. Neden böyle bir ifade verdi
anlayamadım. Yarın şu anki rektör hakkında da ifade verebilir. Yakın zamanda
dekan yapılmıştır. Belirttiği şekilde 2014 yılında ve 2015 yılında görevden
ayrıldığım ilk 3 aylık dönem sonunda çok az sayıda personel alımı yapılmıştır.
Kadrosu gelen doçentlere kadrosu verilmiştir ve sayı çok azdır. Ben üniversite
tarafından açığa alınmışım. Bana bu konuda bir tebligat yapılmadı. 17 Temmuz
pazar günü Çomü haber isimli sitede bunu öğrendim. Açığa alınınca maaşlarda
düşüyormuş. Çoluk çocuğumun harcayacağı parayı da düşünerek Ziraat Bankasındaki
değerlendirmeyi ve gerekli ödemeleri yapmayı düşündüm. Kardeşim V. bankaya
gitmene gerek yok, bu ortamda dışarı çıkma, internet bankacılığını kullan dedi.
Ben bu işlerden anlamam. İnternet bankacılığım yoktur. V. bankayı aradı. Sonra
görüşme için kampüste bulunan Ziraat Bankası şubesine gitti. Orada gerekli
formlar hazırlanacaktı, ben sonra imza atmaya gidecektim. Para çekme girişimi
söz konusu değildir. Benim bankada da maaş hesabım dışında 20.000 Dolar
civarında para vardır. Başkaca para yoktur. İfadelerde geçtiği üzere A.B.
isimli kişinin üniversite imamı olduğu konusunda bilgi sahibi değilim. Ben
böyle bir kişi de tanımıyorum. Şüpheli M.F.Y.nin benim hakkımda üniversitede
cemaatin etkin elemanını olduğunu duydum şeklindeki beyanını kabul etmiyorum.
Bu bir duyumdur. Ben darbelere karşı bir insanım. 15 Temmuz gecesi
Sedatlaçinerblogspot isimli sayfamda ve twitter adresimde yazan yazılar
incelenecek olursa buna ilk ve en ağır tepkiyi gösterenlerden birisiyim. Benim
darbeyle bir ilgim alakam yoktur. 17 Temmuz pazar günü Çomühaber isimli sitede
benim kaçtığım yönünde haberler çıktı. Ben buradaydım. Avukatım Ş.T. ile
şikayet dilekçesi hazırlandı. Bana avukatım ortamın karışık ve prokatif
olduğunu söyleyip şikayet dilekçesinin kendisinin götürmesinin uygun olacağını
söyledi. 20 Temmuz sabahı adliyeye kardeşim ile şikayet dilekçesi getirildi.
Benim hakkımda devam eden davada verilmiş yurt dışı yasağı şeklinde adli kontrol
vardır. Dışarı çıkmam mümkün değildir. Ben gerek ilk davada gerekse bu dosyada
evimden polisler tarafından alındım. Yakalanmadım. FETÖ/PDY ile ilgili olarak
hiç bir ilgim olmadığını baştan beri söyledim. Ben 15 Temmuz gecesi yapılanları
görünce dehşete düştüm. Bu şeklide bir yapı olduğunu da bilmiyordum. Devletin
her yerine sızmışlardır, bu da son olayda görülmüştür. Üniversitede benim
farketmem ve önleyebilmem mümkün olmamıştır. Hakkımda yapılan tüm suçlamaları
kabul etmiyorum."
14. Başvurucu 22/7/2016 tarihinde anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından
tutuklanması talebiyle Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
15. Başvurucu 22/7/2016 tarihinde yapılan sorgusunda "Ben
eşime ve çocuklarıma ait cihazlardan ayrıca kendime ait cihazlardan da imaj
alınmasını istedim bu isteğim kabul edilmedi imaj alınmaması halinde bu
cihazlara eski tarihli eklemeler yapılabilmektedir Evden cemaat, Gülen
kitapları arıyorlardı. F.B.nin 'Kim bu Fetullah Gülen' isimli kitabını aldılar
daha sonra vazgeçtiler neden vazgeçtiklerini sorduğumda lehe delil olur
dediler. Bildiğim kadarıyla lehe ve aleyhe olan tüm deliller toplanmalıdır.
F.B. bu kitabında cemaate yönelik ağır eleştiriler yapmaktadır Evimde yapılan
arama kanunlara aykırı bir aramadır hakkımda açılmış önceki davada da aynı şeyi
yaptılar. Yakalanmış birisi değilim. Aralık ayı sonunda evimde yatak
kıyafetlerim ile gözaltına alındım. Çarşamba günü de kardeşimi adliyeye
götürmek üzere evden çıkarken beni yine evden gözaltına aldılar. Beni
bıraksanız yine beni evimden gözaltına alacaksınız. Hiç yurt dışına kaçma
eğilimin olmadı anneme babama kayınpederime bakmak zorundayım. Suçlamaya
ilişkin bir tek delil yoktur. Sadece o şunu dedi bu şunu dedi beyanlarlar yer
almaktadır. Üniversiteler cadı kazanı gibidir. İnsanların ahlaki ve karakter
sorunu vardır benim hakkımda şikayetçi olanların yüzde doksanı Eğitim
fakültesindendir. Üniversitemde 40 tane okul varken yüzde doksanı Eğitim
fakültesinden şikayetçi olanlardır. Ve bu şahısların bir çoğu birbirine çok
yakın kimselerdir bu fakülte de arkadaşınız yakalanınca size çok ders yazar ve
daha fazla para kazanırsınız büyük şehirlerde bu şekildedir ancak taşrada bu
olmamaktadır. Bu kişiler iki yıl öncede şikayetlerde bulunuyorlardı ancak bu
şikayetlerinde cemaat cümlesi geçmiyordu. A.Ş. ve eşi E.Ş. o zaman cemaatçi
olarak biliniyordu. Bu şahıslar ile görüşmüşlüğüm yoktur. Bu şahıslar
birbirleriyle ders yüzünden kavga etmektedirler. A.Ş.nin eşi E.Ş. [S.] denilen
kişinin arabasını boydan boya çizmiş kocası da buna gözcülük yapmış olay
savcılığa intikal etti. Bu olaydan dolayı E.Ş. ceza almıştır kavganın cemaat ya
da siyasi boyu yoktur para kavgasıdır. A.Ş. ile E.Ş.nin benim hakkımda hiçbir
şikayeti yoktur. Bugün vardır. Şikayetçi A.A. diye birinin ismini hiç duymadım.
Müşteki iki kişide Tıp fakültesindendir. M.F.H. de ismini bilmiyorum tanıdığım
bir insan değildir. Gerçek dışı beyanları bulunmaktadır beyanlarından normal
birisi olmadığı anlaşılmaktadır. Beyanlarında H.T.cemaat ile bağlantısı olduğu
için İdari ve Mali işler dairesi başkanı yaptığımı söylemiştir. H.T. hiç bir
zaman daire başkanı olmamıştır. Kendisi ambar memuruydu üniversite mezunu
olmadığı için daire başkanı olması da mümkün değildir. Önceki dava ile aynı
suçlamalar söz konusudur aynı konuda iki dava olmaz bu durumda benim aynı
savunmayı burada da yapmam gerekir. Darbeden önce ful mahkemeye gidip
geliyordum müşteki ifadelerini not alıyordum. Mahkeme sabah giriyordum
telefonumu dışarıda bırakıyordum akşam çıkarken telefonuma kavuşabiliyordum.
Eşimi dahi arayamadım. Böyle bir suç içinde olmam mümkün değildir. Duruşma
salonu içerisinde hakim savcı avukat herkes oturuyordu. Akşam eve gidince çok
yorgun oluyordum ve uyuyordum. Cuma günü de duruşma vardı çok yorgundum.
Uyuyacaktım kapı çaldı bir arkadaşım gelmiş bana darbe olduğunu söyledi.
Beraber televizyonu açtık. Şaşkın bir şekilde televizyonu izledik. Eşime
darbeyi söyleyince eşim bana darbe gerçekleşseydi ilk önce seni alırlardı dedi.
Tiwiter hesabımdan saat 00.43 'de Cumhurbaşkanının darbeye tepki vermesi ile
aynı zamanda tiwit atmışım ülkemize , devletimize ve demokrasimize sahip
çıkalım demişim. Daha sonra yine darbe hiçbir şeye çare değildir, sorunun
kaynağını artırır. Diye yazmışım. Daha sonra meclise bomba atıldıktan sonra da tiwit
attım. Sanki Cumhurbaşkanının oğlu gibi tiwit atmışım yatıp uyuyabilirdim bunun
oyun ve rol olma ihtimali var mı. Asker tanıdığım kimse yoktur darbeci cemaatçi
denilen insanlarla bir görüşmüşlüğüm bir yerde bulunduğum telefon görüşmem bile
yoktur. Üniversitedeki ve Çanakkale'deki dedikodu hastalığından
kaynaklanmaktadır. Öyle bir kin oluşmuş ki kardeşimi de işin içine
sokmaktadırlar. Bu işi anlaşarak yapmaktadırlar ifadelerinde aynı cümleler
vardır. Bunun ne cemaatle ne siyasetle ilgisi vardır. Bugün solculuk kominizm
popüler olsaydı solcu kominist Sedat Laçiner vardı. Bugün popüler olan
cemaattir bu nedenle cemaatçilik ile suçluyorlar. Kadrolaşma yaptığım
söyleniyor ancak kanıtını getirmiyorlar. Benim oyum azalmıştır. Benim
dönemimdeki yöneticiler halen yöneticidir. Dekanlar rektör yardımcıları , hatta
rektör yardımcısı Y.A.rektördür. Bana üniversitede cemaatçiler olduğu söylense
de benim yapabileceğim bir şey yoktur. Fakülte kurulu karar alır rektörlüğe
gönderir rektörlükte bunu üniversite yönetim kuruluna gönderir bunlar içinde
cemaatçilerde olabilir Yargıtay üyelerinin de yarısının cemaatçi olduğu
söyleniyor. Ordunun generallerinin üçte birinin cemaatçi olduğu söyleniyor. Tüm
bunların görev almasında devlet büyüklerinin imzaları vardır. Ve bunlar hakkında
raporlar alınmıştır benim rapor alma imkanımda yoktur. Yasaların bana vermiş
olduğu yetkilerle üniversitede gruplaşma olmaması için uğraştım. Sadece atfı
cürümler vardı. Benim dönemimde cemaatçi girmiş olsa bile benim hiçbir etkim
yoktur bunu bilmemde mümkün değildir...Kadrolaşma yoktur. Darbe gecesinin
sabahında bu darbe tüm Türkiye'ye yapılmış bir darbe diye uzun bir yazı yazdım
yüzbinden fazla insan bu yazıyı okudu. Pazartesi ve Salı günleri de yazı yazdım
hukukun üstünlüğünü yazdığım günde gözaltına alındım. 17 Temmuz da ÇOMÜ haberde
Sedat Laçiner yurt dışına kaçtı şeklinde haber çıktı.Ben her gün çarşı pazar
geziyorum benim bu haberi yalanlamalarımı yayınlamadılar bu haber konusunda
Çarşamba sabahı suç duyurusu dilekçesini verdim. Çarşamba günü suç duyurusunu
dilekçini veren şahıs nereye kaçacaktır? yazdıkları okunmadan suçlanan insanım.
Bir varsayım üzerine bir davada sanık oldum. O davadan dolayı burada sanık
oldum burada kardeşim de sanık oldu. Ziraat bankasında 300 bin dolarım olduğu
söylenmiş savcı beyde bankada 170 bin TL'miz varmış diye söyledi. Ziraat
bankasından maaş hesabım dışında 20-25 bin dolar kadar param olması lazım.
Bankadan para çekmek gibi bir girişimim olmadı iftira atan kişilerin beyanları
ile öğretim üyeliği görevinden uzaklaştırılmıştım maaşımda azaldığı için
faturalarımı internet bankacılığı ile ödemek için internet bankacılığını
kullanmak istedim. Kardeşim de bankada tanıdığı memura söyleyip formu
hazırlattıracaktı ben de sadece imzaya gidecektim ancak ben internet bankacılığını
hiç başlatmamışım o gün gözaltına alındım polisin bir insanın bankada kaç TL
parası olduğunu bilmemesi mümkün değildir şahsıma çok ağır suçlama
yapılmaktadır." şeklinde beyanda bulunmuştur.
16. Başvurucu Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/7/2016
tarihli kararıyla anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan
tutuklanmıştır. Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Son dönemde yaşanan somut olay ve
olgularla da sabit olduğu üzere demokratik rejimi karşı bir kalkışmanın yaşandığı
bu hususun devletin değişik kurumları tarafından hazırlanan raporları ile
subuta erdiği bu hali ile kuvvetli suç sebeplerini oluşturan somut olay ve
olguların sabit olduğu şüphelilerin üzerine atılı Anayasal Düzeni Ortadan
Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçunun CMK.nun 100/3. maddesinde yer alan katalog
suçlardan olduğu ilk tutuklama halinde mahkumiyet halinde yeterli derecede
delil bulunmasının tutuklama yönünden zorunlu olmadığı CMK.nun 100 maddesine
göre kaçma şüphesi ve delilleri karartma tehlikesinin mevcudiyeti halinde
tutuklama tedbirine başvurulabileceği soruşturma dosyası kapsamına göre
şüphelilerin üzerine atılı suçun niteliği ön görülen ceza miktarı sanık ve
müşteki beyanları , CD izleme tutanağı, banka yazısı ve tüm deliller birlikte
değerlendirildiğinde kaçma şüphesi bulunduğu soruşturmanın henüz başlamış
aşamasında olduğu gözönüne alınarak delillerin henüz tam toplanmamış olması
nedeniyle delillerin karartılma şüphesi bulunduğu bu aşamada adli kontrol
koruma tedbirinin yetersiz olacağı anlaşıldığından şüpheliler ... Sedat
Laçiner'in .... CMK'nın 100. ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmalarına...
Şüpheliler ... Sedat Laçiner ...hakkında
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Çanakkale 2 Ağır Ceza Mahkemesinin
2016/157 esas dosyasından derdest dava bulunması nedeniyle birden fazla üyelik
söz konusu olamayacağından bu suç bakımından tutuklama talebinin reddine... [karar verildi.]"
17. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiştir.
Burhaniye Sulh Ceza Hâkimliği 5/8/2016 tarihinde başvurucunun itirazının
reddine karar vermiştir. Bu karar 16/8/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 23/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Savcılık 1/2/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun
anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etme suçundan cezalandırılması istemiyle
aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
20. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak
gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer
aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle
özetlenebilir:
- ÇOMÜ Tıp Fakültesinde doktor olarak görev yapan A.Ş.nin
müşteki sıfatıyla alınan beyanında başvurucunun rektör olmasından sonra
başhekim yardımcılığı görevinden alındığını, FETÖ/PDY mensubu kişilerin
akademik kadrolara atandığını, bu yapıya mensup olmayan kişilerin görevlerinden
alındığını, başvurucunun rektörlüğü döneminde Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) bursu ile yurt dışına gidenlerin bu yapının çekirdek
kadrosunu oluşturduğunu, doçentlik başvurusunun FETÖ/PDY'ye biat etmemesi
nedeniyle FETÖ/PDY ile bağlantılı jüri üyeleri tarafından engellendiğini ifade
etmesi
- ÇOMÜ Tıp Fakültesinde akademisyen olan H.F.A.nın
müşteki sıfatıyla alınan beyanında başvurucunun rektör olarak atanmasından
sonra Üniversitede FETÖ/PDY lehine kadrolaşma yaşandığını, doçentlik
başvurusunun makul bir sebep gösterilmeden reddedildiğini, kendisine mobbing
yapıldığını, bu olaylar nedeniyle psikolojik travma yaşadığını, bu olaylara
FETÖ/PDY'ye mensup olmadığı için maruz kaldığını, tüm bunların başvurucunun
rektörlüğü döneminde yaşandığını ifade etmesi
- ÇOMÜ Sağlık Meslek Yüksek Okulunda akademisyen olan
M.R.G.nin müşteki sıfatıyla alınan beyanında başvurucunun göreve gelmesiyle
birlikte FETÖ/PDY mensubu olduğu aleni olan ve Üniversitede herkesçe bilinen
kişilerin önemli görevlere atandığını, TÜBİTAK'a sunulan projelerin kabulünde
bu yapıya mensup öğretim üyelerinin projelerinin onaylandığını, başvurucunun
göreve gelmesiyle birlikte kendisinin de dâhil olduğu birçok akademisyenin
baskı, tehdit, şantaj ve haksız soruşturmalar yapılmak suretiyle yıldırıldığını
ifade etmesi
- ÇOMÜ Sağlık Meslek Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü
öğretim üyesi olan A.S.T.nin müşteki sıfatıyla alınan beyanında ÇOMÜ bünyesinde
FETÖ/PDY mensubu olarak tanımlanan kesimin kendisine yıllarca mobbing
uyguladığını, hakkı olduğu hâlde kendisine beş yıl doçent kadrosu
verilmediğini, başvurucunun bu yapının başlıca kişilerinden biri olduğunu ifade
etmesi
- ÇOMÜ'de 2000-2014 yılları arasında görev yapan M.Ş.nin
hak ettiği hâlde yıllarca profesör kadrosunun verilmediğini, Çanakkale'den
ayrılıp Şırnak'a gitmek zorunda kaldığını, eşinin de ÇOMÜ'den istifa ettiğini,
FETÖ'nün ÇOMÜ'yü ele geçirme planı çerçevesinde kendilerine kötülük
yapıldığını, tüm bunlardan başvurucunun da dâhil olduğu bazı kişilerin sorumlu
olduğunu ifade etmesi
- ÇOMÜ'de öğretim üyesi olarak çalışan ve tanık olarak
dinlenen F.A.nın ifadesinde rektör olan başvurucunun Üniversitedeki FETÖ
yapılanmasının lideri olduğunu, bu yapıya mensup kişilerin akademik kadrolara
doldurulduğunu, başvurucunun rektör olduğu dönemin bu yapının altın yılları
olduğunu beyan etmesi
- ÇOMÜ'de öğretim üyesi olarak çalışan ve tanık olarak
dinlenen pek çok kişinin ifadesinde başvurucunun FETÖ/PDY'nin Üniversitedeki en
etkili kişilerinden biri olduğunu, rektör seçilmesiyle birlikte FETÖ/PDY
kadrolaşmasının arttığını, Üniversitenin bu yapıya mensup kişilerce ele
geçirildiğini, bu yapıya mensup olmayanların mobbing yoluyla yıldırıldığını,
haksız soruşturmalarla önlerinin kesilip görevden ayrılmalarına veya başka
yerlere tayin yoluyla gitmelerine neden olunduğunu beyan etmesi
21. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin
olarak yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili kısmı şöyledir:
"Buna göre, yukarıda da ayrıntılı
şekilde açıklanmaya çalışıldığı üzere şüphelilerden Sedat'ın Profesör olup,
Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğretim üyesi olduğu, 2011-2015 arası rektörlük
görevini yürüttüğü, kardeşi V.L.nin ve diğer şüpheli H.Ş.ninyardımcı doçent
kadrosuyla Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğretim üyesi oldukları, şüpheli H.nin
profesör olup, Tıp Fakültesinde görevli olduğu ve bir süre dekanlık yaptığı,
şüphelilerden C. ve İ. profesör olup, Mühendislik Fakültesinde görev
yaptıkları, yine şüpheli A.nın profesör, M.F.nin de doçent olup, Fen Edebiyat
Fakültesinde görevli oldukları, çok sayıda müşteki ve tanığın ifadesinde de
geçtiği üzere iştirak halinde hareket ettikleri, aralarında örgütsel bağlantı
bulunduğu, FETÖ/PDY terör örgütü yapılanması içerisinde yer alıp üyesi
bulundukları yaklaşık 40.000 civarında öğrencisi bulunan ve Ülkemizin önde
gelen üniversiteleri arasında yerini alan Çanakkale 18 Mart Üniversitesinde
örgütün yapılanmasında etkin rol oynadıkları, kadrolaştıkları, iştirak halinde
ve örgüt yapısı içerisinde hareket ederek kendi cemaatlerinden gördükleri
kişilerin diğer kurum veya üniversitelerden tayinen gelmelerini veya işe
alınmalarını ve aynı zamanda görevde yükselmelerini sağlayıp cemaatin
karşısında gördükleri veya görüşlerini beğenmedikleri diğer öğretim üyeleri ve
personeli sindirme yoluna gittikleri, açılan disiplin soruşturmalarıyla bu
kişileri yılgınlığa düşürüp, önlerinin kesildiği, kurumdan tayinen başka yere
gitmelerinin sağlandığı, mobing uygulanıp yine bu kişilere yönelik küçük düşürme
aşağılama eylemlerinde bulunulduğu, yurtdışı eğitim-izin-seminer ve benzeri
konularda zorluklar çıkartıldığı, bu şekilde Fettullah cemaatinin üniversiteyi
tamamen ele geçirmesinin amaçlandığı, FETÖ/PDY üyesi olan şüphelilerin
anlatılan eylem ve faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olmak suçunu aşıp TCK
309 maddesinde düzenlenen Anayasayı İhlal suçunu oluşturduğu, üniversite gibi
önemli bir kurum içerisinde ki yapılanmasında yer alan şüphelilerin doğrudan
cebre yönelik eylemleri belirlenemese bile Anayasayı İhlal Suçundan sorumlu
tutulmaları gerektiği, ülkemizde pek çok kurumda köklenip güçlenen örgütün uzun
zamandır özellikle eğitim faaliyetleriyle güç bulduğunun herkesçe bilindiği,
üniversitelerin de bunun içerisinde yer aldığı, anlatıldığı üzere büyük bir
devlet üniversitesinin bu şekilde ele geçirilip kadrolaşılmasının aynı suç
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği... [değerlendirilmiştir.]"
22. İddianame Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
9/2/2017 tarihinde kabul edilmiş ve dava Mahkemenin E.2017/81 sayılı dosyası
üzerinden yürütülmüştür.
23. Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/157 sayılı
dosyasında 14/3/2017 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir.
24.E.2016/157 sayılı dosyada Çanakkale 2. Ağır Ceza
Mahkemesi 5/3/2018 tarihli duruşmada bu davanın E.2017/81 sayılı dosyayla
birleştirilmek üzere başvurucu yönünden tefrikine karar vermiştir.
25. Savcılık 19/6/2018 tarihli duruşmada esas hakkındaki
mütalaasını sunmuştur. Mütalaada başvurucunun 2011-2015 yılları arasında
ÇOMÜ'de rektör olarak görev yaptığı, burs için ÇAGİAD ile protokol yaparak ve
bunu kamuoyuna duyurarak yardım yapılmasında etkin rol oynadığı, ÇOMÜ'de göreve
başlamasından kısa bir süre sonra örgüt tarafından Üniversiteye rektör
seçtirildiği, rektör olduğu dönemde örgüt üyelerinin Üniversite içinde
kadrolaşmasına yönelik yoğun faaliyette bulunduğu, rektör olarak atanmasının
ardından bu dosyada da yargılanan sanıkların da aralarında olduğu çekirdek
kadro aracılığıyla örgüt ile irtibatı olmayan diğer akademisyenleri kadro
vermeme, disiplin soruşturmaları açarak sindirmeye yönelik faaliyette
bulunduğu, ikametinde yapılan arama neticesinde çalışma odasındaki kitaplığında
bulunan bir kutunun içinde tek yapraktan oluşan, içeriğinde maddeler hâlinde el
yazısı ile yazılmış ve yetkili bir kişi tarafından tabana verilmiş talimatların
olduğunun değerlendirildiği, söz konusu yazı içeriğinin Fettullah Gülen'in vaaz
ve konuşmalarına benzer olduğu, metinde "...yalan, iftira siz hala itibarınızı
koruyorsunuz ... masamın üstündeki el-klübut dairaya incil, üstünde Türk
bayrağı bulunan seccademe paspas dediler. Yaptığımız şeye dikkat edelim, mahçup
olacak şey söylemeyelim ... akademisyen arkadaşlar geçerli neden yoksa yurt
dışına çıkmasınlar THY liste tutup servis yapıyor....marifetullah yoluna
açılmışsanız sürekli imtihan edileceksiniz ... tamanın moral ve motivasyonunu
yüksek tutmalıyız... riyakarlıkta hiç kimse İranlılarla başedemez, Aliye ve
Nurcu listesi vermiş, Bitliste böyle Tifliste böyle...adetullah gereği zulmü
yapanlar değil destek olanlarda cezalarını görür ... hızı sekize temkili dörde
katlayalım, kriz dönemi 28 saat çalışmak lazım, 4 saati nereden bulacağız,
bereketle 48 saat bile olur. Bu süreçte doğruyu yaptık, ama ihmalerimiz olmuş
olabilir, memleketi perslere peşkeş çekmek isteyenlere destek olmadık ... yeni
elemanları gruplara almayalım, devlet hafızasında fazla isim yok ama kişiler
bireysel fişleme yapıyor ... meseleyi belden aşağıya indirirseniz, onlarda
indirir ... dersane konusu 2004 te Büyükanıta verilmiş bir sözdü ... bunların
söylediklerine söyleme denilmez fırlama denilir, halkın bilinçaltını
zehirliyorlar, müslüman çalar, cemaat kumpas kurar...firavunun yoldan
çıkmasında yüzde elli kendisi ise yüzde elli çevresidir ... bir an Allah'ın
kazasına razı olmak lazım (seçim sonuçlarına binaen) ...Aziz Kocaoğlu seçim
öncesi şöyle söylemiş, öyle bir protokol yapalım ki seçimi kim kazanırsa siz
stadyumları kulanın..." şeklinde cümleler yer aldığı, içerik dikkate
alındığında metnin örgütün faaliyet, görüş ve talimatlarını yansıtan bir belge
niteliğinde olduğu ve başvurucuya bir şekilde ulaştırıldığı ileri sürülmüştür.
Mütalaada, başvurucunun rektörlüğü döneminde Üniversiteye alınanpek çok
akademisyenin örgütün mahrem yapılanması içinde rol oynadığı belirtilmiştir. Bu
kapsamda mütalaada, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak beyanda bulunan
ve mahrem yapılanma içinde bulunan G.E.nin yargılama aşamasında tanık sıfatıyla
alınan ifadesine dayanılmıştır. G.E. beyanında, başvurucunun özel bir programla
Fethullah Gülen'i ziyaret ettiğini ve Fethullah Gülen'e bizzat Suriye
politikası konusunda "İktidar hiçbir şey anlamıyor, sizin ayak
tırnağınız kadar bu meseleyi anlamıyorlar." şeklinde sözler
söylediğini, aynı ortamda bulunan Şamil kod adlı kişinin bunu kendisine
aktardığını, ayrıca tanığın Üniversiteye atanma mevzusunun da Şamil kod adlı
kişi tarafından başvurucuya aynı ortamda iletildiğini iddia etmiştir. Mütalaaya
göre Şamil kod adlı kişi örgüt içinde TSK Deniz Kuvvetleri sorumlusu olarak
faaliyette bulunmuş ve yurt dışında olması nedeniyle hakkında yakalama emri
çıkarılmıştır.
26. Savcılık mütalaasında ayrıca anayasal düzeni
değiştirmeye teşebbüs suçundan ve ilk iddianamedeki dolandırıcılık suçundan
başvurucunun beraatini talep etmiştir.
27. Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesi 25/9/2018 tarihli
kararıyla başvurucunun cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka
bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs ve
dolandırıcılık suçundan beraatine, terör örgütüne üye olma suçundan 9 yıl 4 ay
15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluğunun
devamına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Sedat Laçiner'in FETÖ/PDY
Silahlı Terör Örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiye 667 sayılı KHK ile
kapatılmasına karar verilen ve merkezi Ankara İlinde bulunan Uluslararası
Stratejik Araştırmalar Kurumu Derneği'nde (USAK) 2004-2011 yılları arasında
kurucu başkanlık yaptığı, 2011-2015 yılları arasında Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesinde (ÇOMÜ) Rektör olarak görev yaptığı,yine FETÖ/PDY Silahlı Terör
Örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiye 667 sayılı KHK ile kapatılmasına karar
verilen Çanakkale Girişimci İş Adamları ve Sanayicileri Derneği (ÇAGİAD)ile
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Sağlık Ve Bilimsel Araştırma Vakfı
(ESBAV) arasında muhtaç öğrencilere burs verileceği konusunda protokol
yapıldığı, bu doğrultuda esnaf ve iş adamlarının Vakıf hesabına para
yatırdıkları, burs alacak öğrencilerin olması gerekenin aksine Vakıf ya da
Üniversite tarafından değil, ÇAGİAD tarafından belirlendiği, öğrencilerin
örgüte yakın veya örgütün öğrenci evlerinde ve yurtlarında kalan öğrenciler
oldukları, örgüt içinde ev abisi veya ev ablası olarak veya başkaca üst
konumlarda faaliyet yürüten şahıslar aracılığı ile öğrencilerin hesaplarına
yatan burs paralarının ellerinden alındığı, paranın bir şekilde örgütün üst
yönetimine aktarıldığının tespit edildiği, darbe girişiminin ardından yapılan
soruşturmalar neticesinde burs alan öğrenciler ile ÇAĞİAD ile bağlantılı birçok
kişi hakkındaFETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan işlem yapıldığı,
bu itibarla ÇAGİAD'ın belirlediği öğrencilerin hesabına yatırılan paraların
burs verilmesinden ziyade örgüte maddi kaynak sağlamaya ve para aktarmaya
yönelik olarak gerçekleştirildiği, sanığın burs olayında ÇAGİAD ile protokol ve
kamuoyuna duyuru yaparak, kamu kurumu ve üniversiteye bağlı ESBAV isimli vakfın
adının da olayda geçmesini sağlayarak para toplanmasında ve örgüte maddi kaynak
sağlanmasında etkin rol oynadığı, dosya kapsamında alınan tanık beyanlarında
görüleceği üzere Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nde göreve başlamasından
kısa bir süre sonra örgüt tarafından Üniversiteye Rektör seçtirildiği, rektör
olduğu dönemde örgüt üyelerinin üniversite içerisinde kadrolaşmasına yönelik
olarak yoğun faaliyette bulunduğu , sanığın rektör olarak atanmasının ardından
bu dosyada da yargılanan sanıkların da bulunduğu Üniversitenin idari kadrosunda
görev yapan çekirdek kadrosu (Rektör Yardımcıları, Dekanlar, bazı Yüksek okulu
Müdürleri) aracılığıyla örgüt ile irtibatı olmayan diğer akademisyenleri kadro
vermeme ve disiplin soruşturmaları açarak sindirmeye yönelik faaliyette bulunduğu,
sanığın ikametinde yapılan arama neticesinde çalışma odasındaki kitaplığında
bulunan bir kutunun içerisinde ön ve arka yüzü yazılı A4 büyüklüğünde tek
yapraktan oluşan içeriğinde maddeler halinde el yazısı ile yazılmış ve örgüt
içinde yetkili bir kişi tarafından tabana verilmiş talimatları oluşturduğu
anlaşılan metin olduğu, söz konusu yazı içeriğinin örgüt elebaşı Fettullah
Gülen'in sözde vaaz ve konuşmalarına benzer olduğu, metinde örneğin '...yalan,
iftira siz hala itibarınızı koruyorsunuz ... masamın üstündeki el-klübut
dairaya incil, üstünde Türk bayrağı bulunan seccademe paspas dediler.
Yaptığımız şeye dikkat edelim, mahçup olacak şey söylemeyelim....akademisyen
arkadaşlar geçerli neden yoksa yurt dışına çıkmasınlar THY liste tutup servis
yapıyor ... marifetullah yoluna açılmışsanız sürekli imtihan edileceksiniz ...
tamanın moral ve motivasyonunu yüksek tutmalıyız... riyakarlıkta hiç kimse
İranlılarla başedemez, Aliye ve Nurcu listesi vermiş, Bitliste böyle Tifliste
böyle...adetullah gereği zulmü yapanlar değil destek olanlarda cezalarını görür
... hızı sekize temkili dörde katlayalım, kriz dönemi 28 saat çalışmak lazım, 4
saati nereden bulacağız, bereketle 48 saat bile olur. Bu süreçte doğruyu
yaptık, ama ihmalerimiz olmuş olabilir, memleketi perslere peşkeş çekmek
isteyenlere destek olmadık...yeni elemanları gruplara almayalım, devlet
hafızasında fazla isim yok ama kişiler bireysel fişleme yapıyor...meseleyi
belden aşağıya indirirseniz, onlarda indirir....dersane konusu 2004 te
Büyükanıta verilmiş bir sözdü...bunların söylediklerine söyleme denilmez
fırlama denilir, halkın bilinçaltını zehirliyorlar, müslüman çalar, cemaat
kumpas kurar...firavunun yoldan çıkmasında yüzde elli kendisi ise yüzde elli
çevresidir...bir an Allah'ın kazasına razı olmak lazım (seçim sonuçlarına
binaen) ...A.K. seçim öncesi şöyle söylemiş, öyle bir protokol yapalım ki
seçimi kim kazanırsa siz stadyumları kulanın...' şeklinde cümleler yer aldığı,
belgede ki yazının içeriği dikkate alındığında, örgütün faaliyet, görüş ve talimatlarını
yansıtan belge olduğu ve sanığa bir şeklide ulaştırıldığının anlaşıldığı, sanıkla
ilgili olarak açık kaynaklardan yapılan araştırma neticesinde düzenlenen
tutanak içeriğine göre; 14/4/2015 Tarihli 'yeniakit.com.tr' isimli sitede yer
alan haberde, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yeni Rektörü Y.A.nın eski
rektör Sedat Laçiner ile ilgili yaptığı açıklamaları konu alan haber yer almış
olup, açıklamada; 'Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sedat Laçiner döneminde adeta
paralel yapının merkezi olduğunun' belirtildiği, yine haber içeriğinde,'eskiden
cemaatçi olmayana görev yoktu' şeklinde bölüm geçtiği, yine 23/3/2015 tarihli
'Evrensel Haber Net' isimli sitede de benzer nitelikte bir haber geçildiği,
16/12/2014 tarihli 'habervaktim.com' isimli sitede Sedat Laçiner’e ait köşe
yazısı yer almış olup, yazıda özetle; '....hükümeti düşürmek sadece partilerin
değil, sivil toplum aktörlerinin de hakkıdır, dolayısıyla Gülen cemaati veya
başka bir sivil yapının, derneğin, hükümeti devirmek istemesine ahlaken veya dinen
caiz görmeseniz dahi yasa dışı olduğunu iddia etmek mümkün değildir,
cemaatlerinde siyasi görüşleri olabilir ve vardırda, bunların görüşlerini
hükümetleri değiştirecek kadar ileri götürmeleri yasal sınırlarda kalmak kaydı
ile gayrimeşru değildir' şeklinde cümleler yer aldığı, yine 29/5/2014 tarihli
'dinimizan.com' isimli sitede yer alan Sedat Laçiner’e ait köşe
yazısında'Cemaati oyalayabilirsiniz ama yok edemessiniz' şeklinde cümle
geçtiğinin tespit edildiği , söz konusu yazıların ülke genelinde örgüt lehine
algı oluşturmaya elverişli nitelikte olduğu,yine darbe girişimi sonrasında sanığın
üniversitede bulunan odasında yapılan arama neticesinde2 adet Kitap (Ruhumuzun
Heykelini Dikerken-Fettullah Gülen, Gurbette Fettullah Gülen-Nuriye Akman) ile
üzerinde 08 Haziran 2011, Seçim 2011 yazılı, Sedat Laçiner yazılı silinip
yazılabilme özelliği olmayan DVD ile 6 ayrı kağıt üzerindeki el yazılı not ele
geçirildiği , sanığın rektörlüğü döneminde üniversiteye alınan pek çok
akademisyenin örgütün mahrem yapılanması içerisinde rol oynadığı, bu kapsamda
etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyerek beyanda bulunan ve örgütün
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı mahrem yapılanması içerisinde Subaylardan Sorumlu
Öğretmen pozisyonunda mahrem imam olarak faaliyet yürüten G.E.nin yargılama
aşamasında tanık sıfatıyla alanın ifadesinde Sedat Laçiner'in özel bir
programla örgüt elebaşı Fethullah Gülen'i ziyaret ettiğini ve Sedat Laçiner'in
örgüt elebaşı Fethullah Gülen'e bizzat Suriye politikası konusunda 'iktidar
hiçbir şey anlamıyor' şeklinde sözler söylediğini, Sedat Laçiner'in de örgüt
elebaşı Fethullah Gülen'e 'sizin ayak tırnağınız kadar bu mesleyi anlamıyorlar'
şeklinde sözler söylediğini, aynı ortamda bulunan Şamil kod adlı kişinin (Şamil
Kod adlı kişinin G.K. olduğu, Kocaeli 5 Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/260 sayılı
dosyasında TCK 'nın 314/1, 309/1, 109/2-a-b-c , 43/1-2 maddeleri gereğince
yargılaması devam etmekte olup yakalama kaydının bulunduğu, şahsın örgüt
içerisinde Türkiye TSK Deniz Kuvvetleri Genel Müdürü olarak faaliyette bulunduğu
iddiası vardır) bunu kendisine ilettiğini, ayrıca tanığın üniversiteye atanma
mevzusunun da Şamil kod adlı kişi tarafından Sedat Laçiner'e aynı ortamda iletildiğini
beyan ettiği, dosya kapsamında yer alan Bank Asya hesaplarına ilişkin bilirkişi
raporuna göre sanığın örgütün finans ayağını oluşturan Bank Asya'nın Tasarruf
Mevduat ve Sigorta Fonu'na devredildiği 29/05/2015 tarihinde bankanın Çanakkale
Şubesinden hesap açtırdığının anlaşıldığı, bu hususların; müşteki/katılan
beyanları, etkin pişmanlıktan yararlanan bir kısım sanık savunmaları, tanık
anlatımları, bilirkişi raporları, tutanak ve diğer raporlar ile tüm dosya
kapsamıyla sabit olduğu, ÇOMÜ'deki örgüt yapılanması hakkında dinlenen tanık ve
müşteki/katılan beyanlarının sanık Sedat Laçiner'in Rektör olarak görev yaptığı
dönemde üniversiteye atanan idari ve akademik personel ile yüksek lisans ve
doktora öğrencilerinin yüzde kaçının Bylock kullanıcısı veya hakkında FETÖ/PDY
kapsamında yürütülen soruşturma-kovuşturma olan kişiler olduğu konusunda bilirkişi
A.B. tarafından düzenlenen rapor ile doğrulandığı... Her ne kadar sanığın sabit
görülen eylemlerinin bir kısmı tek başına örgüt üyeliği suçunun sübutu
açısından yeterli delil sayılmasa da yukarıda açıklandığı üzere, sanığın
eylemleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde faaliyetlerinin Yargıtayın
yerleşik içtihatlarında belirtilen süreklilik, çeşitlililik ve yoğunluk
unsurlarını taşıdığı, sanığın örgütün amaçları doğrultusunda hareket ettiği ve
örgüt hiyerarşisine dahil olduğu anlaşılmakla, bu suretle sanığın üzerine atılı
Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediği kanaati hasıl olmuştur."
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla istinaf kanun yolunda derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
29. İlgili hukuk için bkz. Ömer Ulukapı, B. No:
2017/17771, 17/7/2018, §§ 18-23.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 12/2/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
31. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut olgular ve tutuklama nedenleri ortaya konulmadan daha önce hakkında
açılan ve tahliyesine karar verilen bir soruşturmadan sonra aynı içerikteki başka
bir soruşturma kapsamında tutuklandığını, tutuklama kararının ve bu karara
yaptığı itirazın reddi kararının gerekçeli olmadığını, hukuka aykırı sorgu
yöntemiyle alınan ifadesine dayanılarak tutuklandığını, kendisine isnat edilen
darbeye teşebbüs suçuyla bir alakasının olmadığını, bu isnada ilişkin hiçbir
somut delil gösterilmediğini, bu durumun masumiyet karinesine aykırı olduğunu
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
32. Başvurucu 15/1/2019 tarihli ek beyan dilekçesinde
Emniyet Genel Müdürlüğünün Savcılığa gönderdiği talimat niteliğindeki yazı
üzerine tutuklandığını, gerekçeli kararın uzun süredir yazılmadığını, bu
nedenle tutukluluğuna itiraz edecek bir mercinin bulunmadığını, sağlık durumunun
kötüleştiğini belirtmiştir. Başvurucunun Emniyet Genel Müdürlüğünün Savcılığa
gönderdiği talimat niteliğindeki yazı üzerine tutuklandığı iddiası tutuklamanın
hukukiliğine bağlı bir iddia niteliğinde olduğundan bu iddia yönünden bir
değerlendirme yapılması gerekmektedir. Ancak ek beyan dilekçesindeki diğer
iddialar -yeni bir bireysel başvuru formunu doldurmak, başvuru harcını yatırmak
gibi usul yükümlülüklerini yerine getirmek koşuluyla- bireysel başvuru konusu
edilecek önceki şikâyetlere bağlı olmayan yeni iddialar niteliğindedir.
Belirtilen nedenle başvurucunun sonradan ileri sürdüğü bu şikâyetler yönünden
ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
b. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim
veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
35. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
37. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır.
Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
38. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel
İlkeler
39. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Şahin Alpay ([GK], B. No: 2016/16092,
11/1/2018, §§ 77-91) kararı.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
41. 5271 sayılı Kanun'un 90. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında kişinin bir suç işlediği şüphesiyle yakalanabilmesi için tutuklama
şartlarının varlığı aranmıştır. Diğer bir ifadeyle yakalama emri düzenlenmesini
gerektiren diğer nedenlerden (örneğin 5271 sayılı Kanun'un 98. maddesi) farklı
olarak tutuklama amacıyla yakalama yapılabilmesi için kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut deliller bulunmalıdır. Kanun koyucu suç şüphesiyle
yakalanan kimselerin gerek gözaltı süresinin dolması gerekse hâkim kararıyla
serbest kalması üzerine özgürlüğüne yönelebilecek keyfî müdahaleleri önlemek
amacıyla yakalama yasağı öngörmüştür. Bu yasak itiraz mercii tarafından verilen
yakalama kararını kapsamamaktadır.5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (6)
numaralı fıkrasına göre gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı
üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili
yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı
olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamayacaktır. Bu hüküm
uyarınca aynı fiilden dolayı ikinci kez yakalama yapılabilmesi için yeni ve
yeterli delil elde edilmesi zorunludur. Sözü edilen yeterli delilin 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesinde belirtilen nitelikte olması gerektiği açıktır. Bu
nedenlerle aynı yasağın tutuklama tedbiri açısından da geçerli olması gerekir.
Zira yeni ve yeterli delil elde edilmeden verilen yakalama kararı kanuna aykırı
olduğunda yakalama kararı sonrasında verilen gözaltı ile tutuklama kararları da
evleviyetle kanuna aykırı olacaktır (Atilla Taş, B. No:
2016/30220, 29/5/2019, § 98).
42. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında başlatılan iki soruşturma da her ne kadar
FETÖ/PDY'ye ilişkin ise de 1/2/2017 tarihli iddianameye bağlanan ikinci
soruşturmanın dayanağının ve muhakeme işlemlerine esas tutulan olguların
1/4/2016 tarihli iddianameye bağlanan birinci soruşturmanın ve bu soruşturma
kapsamında icra edilen yakalama, gözaltı ve adli kontrol tedbirlerinin
dayanağından temel olarak farklılık göstermektedir. Başka bir deyişle esasen
başvurucunun ikinci soruşturma kapsamında tutuklanmasının ilk soruşturma ve o
soruşturmada uygulanan muhakeme işlemlerine nazaran yeni nitelikte olgulara
dayandığı söylenebilecektir. Bu durumda başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağı bulunmaktadır (benzer yöndeki karar için bkz. Ebru Doğu, B. No:
2016/78911, 10/10/2019, § 54).
43. Başvurucu, Emniyet Genel Müdürlüğünün 17/7/2016
tarihli talimatı üzerine tutuklandığını ileri sürmüştür. Emniyet Genel
Müdürlüğünün 17/7/2016 tarihli yazısında FETÖ/PDY’nin darbe girişiminde
bulunması ve dolayısıyla suçun mahiyetinin değişmesi nedeniyle daha önceki
operasyonlarda haklarında FETÖ/PDY kapsamında işlem yapılıp serbest kalan,
başta emekli ve fiilen çalışan polisler olmak üzere tüm şüphelilerin tutukluluk
durumlarının yeniden değerlendirilmesi için tüm başsavcılıklara yazılı olarak
başvurulması ve neticenin bildirilmesi istenmiştir. Başvurucu bu yazı üzerine
hakkında Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca 20/7/2016 tarihinde yakalama
talimatı verildiğini ileri sürmüştür. Emniyet Genel Müdürlüğünün yazısı
incelendiğinde bunun talimat nilteliğinde değil suç ihbarı niteliğinde olduğu
görülmektedir. Öte yandan Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen yakalama
talimatında ve tutuklama kararında da bu belgeye dayanılmamıştır.
44. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
45. Somut olayda başvurucu hakkında verilen tutuklama ve
tutukluluğa itirazın reddi kararlarında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak
dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiş fakat buna ilişkin herhangi bir
bilgiye yer verilmemiştir.
46. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede,
başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna dair tanık anlatımlarına, görev
yaptığı dönemde örgütle irtibatlı olduğu belirtilen diğer yönetici ve
akademisyenler ile yakın ilişkide olduğunun tespit edildiği olgularına
dayanılmış; ayrıca başvurucunun yönetici olarak görev yaptığı dönemde örgütün
aktif olarak Üniversitede faaliyet gösterdiği, başvurucunun da eylem ve
işlemleri ile örgütün Üniversitede hâkim olabilmesi için görev yaptığı
değerlendirmesinde bulunulmuştur. Dosya kapsamında alınan tanık beyanlarında
(bkz. §20) başvurucunun ÇOMÜ'de göreve başlamasından kısa bir süre sonra örgüt
tarafından Üniversiteye rektör seçtirildiği, rektör olduğu dönemde örgüt
üyelerinin üniversite içerisinde kadrolaşmasına yönelik olarak yoğun faaliyette
bulunduğu, rektör olarak atanmasının ardından aralarında yargılandığı davadaki
diğer sanıkların da yer aldığı kişiler(Rektör Yardımcıları, Dekanlar, bazı
Yüksek okulu Müdürleri ) aracılığıyla örgüt ile irtibatı olmayan diğer akademisyenleri,
kadro vermeyerek, disiplin soruşturmaları açarak sindirmeye yönelik faaliyette
bulunduğu belirtilmiştir.
47. Buna göre soruşturma mercilerince, yukarıda özetlenen
tanık beyanlarında yer alan ve belirli olaylara ilişkin olan açıklamaların
başvurucunun ÇÖMÜ'de görev yaptığı dönemde örgütsel bir tavır ile FETÖ/PDY
lehine veya bu yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulunduğu,
dolayısıyla da bu örgütle bağlantılı bir suç işlediği hususunda kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfi bir yaklaşım olduğunu kabul
etmek mümkün değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesi şüpheliler ile FETÖ/PDY
arasında örgütsel bir bağlantı bulunduğuna işaret eden ve belirli olaylara
ilişkin somut olgular içeren tanık beyanlarının kuvvetli suç belirtisi olarak
kabul edilebileceğine dair çok sayıda karar vermiştir (Bir dekan ile ilgili
benzer yöndeki bir karar için bkz. Ömer Ulukapı, §§ 44-46;benzer yöndeki
diğer kararlar için bkz. Selçuk Özdemir, § 75; Metin Evecen, B.
No: 2017/744, 4/4/2018, § 58; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018,
§ 43; İsmail Çıtak, B. No: 2016/78629, 28/11/2019, § 52).
48. Öte yandan mütalaada ise başvurucunun ikametinde
bulunan ve talimat niteliğinde olduğu düşünülen bir belgeye, başvurucunun
Fetullah Gülen ile doğrudan görüştüğüne ve Üniversiteye atanma mevzusunun da
bir mahrem imam tarafından başvurucuya iletildiğine ilişkin bir tanık beyanına
değinilmiştir (bkz. § 25).
49. Soruşturma mercilerince ortaya konulan tüm bu
delillerin başvurucunun terörle bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemeyecektir. Bu
itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin
bulunduğu görülmektedir.
50. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir.
Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha
fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272).
51. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen anayasal
düzeni değiştirmeye teşebbüs suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai
yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır.
52. Tutuklama kararında tutuklama nedenleri ile ilgili
olarak "tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde kaçma şüphesi
bulunduğu soruşturmanın henüz başlangıç aşamasında olduğu gözönüne alınarak
delillerin henüz tam toplanmamış olması nedeniyle delillerin karartılma şüphesi
bulunduğu bu aşamada adli kontrol koruma tedbirinin yetersiz olacağı" olgularına
dayanıldığı görülmüştür. Somut olayda Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken somut olguların varlığı nedeniyle
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğuna ve bu nedenle adli kontrol kararının
yetersiz kalabileceğine dikkat çekildiği görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama
kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen
özel koşulları ile Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın
içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
53. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması, kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer
ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
54. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
56. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve
19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutuklama
Kararı Veren Hâkimlerin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
57. Başvurucu; tutuklanmasına karar veren hâkimlerin
bağımsız ve tarafsız olmadığını, kamuoyunun, basının ve siyasi iktidarın
baskısıyla hareket etmek zorunda kaldıklarını, bu süreçte pek çok hâkim ve
savcının tutuklandığını, böyle bir ortamda hâkim ve savcıların tarafsız ve bağımsız
hareket edebileceğinin söylenemeyeceğini, bu hâkimliklerin doğal hâkim ilkesine
aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
58. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini
sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda
sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No:
2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
59. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin
olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Özel Hayata
ve Aile Hayatına Saygı ile Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Arama Kararı Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
61. Başvurucu, evinde, mahrem alanlarında yasaya aykırı
şekilde arama yapıldığını belirterek özel hayatın gizliliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
62. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar (B. No:
2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal
ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin
sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir
uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda
olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu
doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan
ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak
kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapması
gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
63. Somut olayda soruşturma mercii tarafından verilmiş
arama kararına dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama
yapılmıştır. Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve konut
dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu
tedbirin suç delillerini elde etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
64. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa
Mahkemesi, kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu
koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç
şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve
kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmakta olup başvurucuya da itirazlarını
sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır.
Bundan başka tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Süregelen
koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen
amaca ulaşmak bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
65. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi,
uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır
olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu
da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
66. Özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle başvurunun
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun bulunması gerektiği değerlendirilmiştir.
2. Elkoyma
Kararı Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları
67. Başvurucu, hakkındaki suçlama ile ilgisi
olmayan özel eşyalarına ve materyallerine el konulduğunu, eşinin ve
çocuklarının bilgisayarlarının alındığını, elkoyma işlemi sırasında imaj
alınmadığını, yerinde kopyalamaları yapılabilecekken yasaya aykırı olarak
toptan el konulduğunu, tutanakla kopyasının verilmediğini belirterek özel hayata
saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
68. Somut olayda başvurucunun dijital materyallerine 5271
sayılı Kanun'un 134. maddesi kapsamında el konulmuştur. Bu elkoyma işleminin
hukukiliği ve kesin sonuçları derece mahkemeleri tarafından yapılacak yargılama
sonucunda ortaya çıkacaktır. Öte yandan el konulan dijital materyaller ve cep
telefonlarının incelenmesi tamamlandıktan başvurucuya iade edilmesi mümkün
olacaktır. Son olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(j) bendinde "Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları
oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya
da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında
geri verilmeyen" kişilerin uğramış olduğu maddi zararları
isteyebileceği belirtilmiştir. Başvurucunun yargılama sonunda elkoyma nedeniyle
uğradığı zararları bu tazminat yoluna başvurmak suretiyle tazmin edebilmesi de
mümkün olacaktır. Dolayısıyla başvurunun hukuk sisteminde mevcut idari ve
yargısal yollar tüketilmeksizin yapıldığı anlaşılmaktadır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
70. Başvurucu; yakalama, arama, elkoyma, gözaltı, sorgu,
tutuklama ve tutukluluk aşamalarının tamamında müdafiden yararlanma hakkının
elinden alındığını ya da fiilen engellendiğini, sorgusunda müdafi hakkının
şeklen yerine getirildiğini, sorguya katılan zorunlu müdafinin dosya hakkında
bilgisinin olmadığını, özel bir yerde görüşme yapamadıklarını, bu suretle
savunma hakkının fiilen engellendiğini, uykusuz bırakıldığı için doğrudan
kendisini de savunamadığını, avukatıyla belge alışverişinde bulunamadığını,
kendisine zorluklar çıkarıldığını, avukatla görüşmesinin kameralarla kayıt
altına alındığını, bu durumun savunma hazırlıklarının Savcılıkça öğrenilmesine
neden olduğunu, Anayasa ve yasa metinlerine dahi ulaşmakta zorlandığını,
savunmasını hazırlaması için gereken belgelere ulaşamadığını, tüm itirazlarına
rağmen lehine olduğunu iddia ettiği delillerin toplanmadığını belirterek
Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca kimsenin yakınlarını suçlayan beyanda
bulunmaya zorlanamayacağını ancak Savcılık sorgusunda kardeşi hakkında
kendisine sorular sorulduğunu, susma hakkının olduğunun hatırlatılmadığını ve
haklarının okunmadığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
71. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
72. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun
iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan müdafi yardımından
faydalanma ve savunma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
73. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel
hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu
ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi
idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin
ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri
sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 16).
74. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
75. Somut olayda başvurucu, hakkında yargılama devam
ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa
Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki
davanın istinaf incelemesi devam etmektedir. Başvurucunun hakkındaki soruşturma
ve yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında
ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise şikâyetlerini bu aşamalarda inceletme
imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından istinaf/temyiz
süreçlerinin sonuçlanması beklenmeden ileri sürülen adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerin bireysel başvuruya konu edildiği
görülmüştür.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
77. Başvurucu; gözaltında sebepsiz yere itilip
kalkıldığını, kolluk görevlilerince kendisine bağrıldığını, yasalara uymayan
tarzda kendisine davranıldığını, gözaltı süresince kendisine uyuyabileceği bir
yatak verilmediğini, 6 metrekarelik hücrede üç kişi tutulduğunu, ışıkların
sabaha kadar açık tutulduğunu, düzenli olarak gürültü çıkarıldığını, uykusuz
bırakıldığını, bu suretle ifade ve sorgusunun alındığını, tüm bunlardan kolluk
görevlilerin, savcının ve hâkimin sorumlu olduğunu belirterek kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
78. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz."
79. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir
(Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
80. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif
ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81). Diğer taraftan devletin -pozitif
bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi
varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse
kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma
yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet; bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü
tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51). Ayrıca Anayasa'nın 15.
maddesi kapsamında olağanüstü durumlarda dahi kişinin maddi ve manevi
varlığının bütünlüğüne dokunulamaz (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 196).
81. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır. Devletin sahip olduğu
etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında işkence veya kötü muameleyi gösteren
yeterli, kesin belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden
gelmiş olsa dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma
açılmasının sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan, § 25).
82. Bununla birlikte bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
83. Somut olayda başvurucu, genel olarak gözaltı
sürecinde kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve
insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri
sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü
muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında
tutulma koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de bu kapsamda maruz
kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya
ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça
belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan
incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu
bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli
ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir.
84. Başvurucunun iddialarını herhangi bir adli ve/veya
idari bir merciye ilettiğine dair bilgi veya belge sunmadığı da gözetildiğinde
hukuk sisteminde mevcut idari veya yargısal başvuru yolları tüketilmeksizin
yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gözaltı sürecindeki
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili
olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklama kararı veren hâkimlerin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayata ve aile hayatın saygı ile konut
dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın arama kararı
yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Özel hayata ve aile hayatın saygı ile konut
dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın elkoyma kararı
yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
6. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 12/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.