logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Orhan Ok [2.B.], B. No: 2016/4913, 23/10/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ORHAN OK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/4913)

 

Karar Tarihi: 23/10/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mustafa ARI

Başvurucu

:

Orhan OK

Vekili

:

Av. Üzeyir TÜFEKÇİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, köprülü kavşak çalışması sırasında açılan kuyuya düşülmesi sonucu meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması neticesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararı verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/3/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. G.G. Adi Ortaklığı (Ortaklık) Bursa çevre yolu Yalova ayrımı Turanköy köprülü kavşağı II. kısım otoyol işini Karayolları Genel Müdürlüğü 14. Bölge Müdürlüğünden (İdare) ihale suretiyle almış, işin toprak ve hafriyat işini taşeronluk sözleşmesiyle alt yüklenici Ç.İ. İnşaat Ticaret Limitet Şirketine (Şirket) vermiştir.

9. Başlayan çalışmalar sırasında Şirket tarafından köprülü kavşak çalışma alanına 700 metre mesafede yol alanında zemin etüdü amacıyla birkaç yerde çapı 1.5-2, derinliği 2 metre olan kuyular açılmıştır. Kuyuların içleri yağışlar yoluyla ve zeminden çıkan sularla dolmuştur.

10. Turanköy Mahallesi'nde ikamet eden başvurucu 18/4/2009 tarihinde yanında 8 yaşındaki oğlu B.O. ve 6 yaşındaki torunu M.O. olduğu hâlde bu kuyuların bulunduğu mevkiye hayvan otlatmaya gelmiştir.

11. B.O. ve M.O. bir ara oyun oynamak için başvurucunun yanından ayrılarak kuyuların yan tarafında bulunan çimenlik alana gitmiş, oyunun ardından üzerlerini temizlemek için oyun oynadıkları alanın yanında yapım aşamasında olan yolun ortasındaki kuyuların yanına gelmiş, kuyudaki su ile üzerilerini temizledikleri sırada kuyuya düşüp boğularak hayatlarını kaybetmişlerdir.

A. Olayla İlgili Ceza Soruşturması Süreci

12. Olay üzerine Kestel Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından soruşturma başlatılmıştır.

13. Soruşturma kapsamında olay yerinde keşif ve bilirkişi inceleme yapılmıştır. Ayrıca Ortaklığın proje sorumlusu ve şantiye şefi İ.Z.nin, Şirketin şantiye şefi G.Y.nin ve Şirketin ustabaşı yetkisine sahip mühendisi H.Ö.nün şüpheli sıfatıyla, başvurucunun ise müşteki şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınmıştır.

14. Soruşturma aşamasında iş güvenliği uzmanı tarafından hazırlanan 8/5/2009 tarihli bilirkişi raporunda:

i. Zemin etüdü yapmak amacıyla açtırdığı kuyuların bölgeyi kullanan kişilerin güvenliği açısından kapatılmasını ya da uygun yükseklikte korkuluklarla çevrilmesini sağlamayan, özetle sezon bitmesine rağmen bölgeyi kullanma ihtimali yüksek olan köylülerin tehlike arz eden bölümlere girmesini önlemek için gerekli önemleri almayıp uyarı levhalarını asmayan alt işveren konumundaki Şirketin şantiye şefi G.Y.nin asli kusurlu olduğu,

ii. İnşaat hâlinde olan işyerindeki olası tehlikeleri yerince tespit ederek önlem aldıracak donanımda bir sağlık ve güvenlik koordinatörü görevlendirmeyen, özetle doğmuş ve doğabilecek tüm tehlikelere karşı geniş bir kontrol mekanizması oluşturmayan asıl işveren konumundaki Ortaklığın proje sorumlusu İ.Z.nin tali kusurlu olduğu,

iii. B.O. ve M.O.nın yaşları ve akli melekelerinin tam anlamıyla gelişmediği dikkate alındığında çocukları tehlikeli bir durumla karşı karşıya kalmamaları için yeterince koruyup kollamadığı anlaşılan başvurucunun ise tali kusurlu olduğu belirtilmiştir.

15. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde İ.Z., G.Y. H.Ö. ve başvurucu hakkında üzerlerine atılı, taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçunu işledikleri iddiasıyla oluşturduğu dosyayı anılan kişilerle ilgili olarak Bursa Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama yapılabilmesi amacıyla 1/6/2009 tarihli fezleke ile Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ise anılan kişiler hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan cezalandırılmaları talebiyle Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.

16. Mahkemece olay mahallinde keşif yapılmış, neticesinde inşaat yüksek mühendisi/iş güvenliği uzmanı tarafından bilirkişi raporu düzenlenmiştir. Düzenlenen bilirkişi raporunda:

i. Şirketin olay yeri inşaat sahasında 1. derecede sorumlu olan G.Y.nin iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak amacıyla almakla yükümlü olduğu her türlü önlemi dikkatsiz ve tedbirsiz davranmak suretiyle almaması nedeniyle 1. derecede kusurlu olduğu,

ii. Ortaklığın proje sorumlusu ve şantiye şefi İ.Z.nin işyerinde güvenliği sağlamaya yönelik her türlü önlemi almakla yükümlü olmasına rağmen dikkatsiz ve tedbirsizce açılan kuyuların etrafına tel örgü veya işaretleme yapmak suretiyle gerekli önlemleri almaması nedeniyle kazanın meydana gelmesinde 2. derecede kusurlu olduğu,

iii. Başvurucunun ise olay öncesinde mahali ve özellikle su dolu çukurları da bildiği hâlde bu çukurların çocuklar için tehlikeli olabileceğini düşünmeyerek tehlikeli mahal yakınlarında bulunmalarına karşın dikkatli ve özenli davranmaması ve çocukları çukura yaklaşmamaları hususunda uyarmayarak kusurlu davranması nedeniyle kazanın meydana gelmesinde 2. derecede kusurlu olduğu belirtilmiştir.

17. Yapılan yargılama neticesinde Mahkeme 20/4/2010 tarihli kararıyla, taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçunu işledikleri sabit görülen G.Y.nin kusur durumunu dikkate alarak neticeten 3 yıl 4 ay hapis cezası ile, İ.Z.nin kusur durumunu dikkate alarak neticeten 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, meydana gelen olayda kusuru bulunmayan H.Ö.nün de beraatine hükmetmiştir. Mahkeme olayda oğlunu ve torununu kaybeden başvurucu yönünden ise kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın verilmesini gereksiz kılacak şekilde mağdur olduğu gerekçesiyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

18. Anılan karar, sanıklar G.Y. ve İ.Z. ile katılanlar tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesi (Yargıtay) 11/2/2013 tarihli kararıyla, yetersiz bilirkişi heyetinin raporuna göre karar verildiğini belirterek işçi sağlığı ve güvenliği uzmanı inşaat mühendisleri ve hukukçu bilirkişilerden oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınarak sanıkların hukuki durumlarının tespit ve tayin edilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulduğundan bahisle kararın bozulmasına karar vermiştir.

19. Bozma kararına uyan Mahkeme kusur durumunun tespitine yönelik farklı tarihlerde bilirkişi raporları aldırmış olup raporların kusur durumuna ilişkin kısımlarında şu tespitlere yer verilmiştir:

i. 12/12/2013 tarihli bilirkişi raporuna göre olayın meydana gelmesinde G.Y., İ.Z. ve başvurucu tali kusurludur.

ii. 10/4/2015 tarihli bilirkişi raporuna göre G.Y. asli, İ.Z. ve başvurucunun tali kusurlu olup H.Ö.ye ise herhangi bir kusur izafe edilmeyecektir.

iii. 25/4/2015 tarihli bilirkişi raporuna göre olayın meydana gelmesinde G.Y. birinci derecede asli, H.Ö. ikinci derecede tali, ölenler ikinci derecede tali kusurlu olup İ.Z.ye ise kusur izafe edilemeyecektir.

iv. 17/9/2015 tarihli ek bilirkişi raporunda ise 10/4/2015 tarihli raporda ortaya konulan kanaatten farklı bir kanaat oluşmadığı belirtilmiştir.

20. Toplanan deliller ve yapılan yargılama neticesinde Mahkeme 30/12/2015 tarihli kararıyla, taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçunu işledikleri sabit görülen G.Y.nin kusur durumunu dikkate alarak neticeten 3 yıl 4 ay hapis cezası ile, İ.Z.nin kusur durumunu dikkate alarak neticeten 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, İ.Z. hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, meydana gelen olayda kusuru bulunmayan H.Ö.nün de beraatine hükmetmiştir. Mahkeme olayda oğlunu ve torununu kaybeden başvurucu yönünden ise kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın verilmesini gereksiz kılacak şekilde mağdur olduğu gerekçesiyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

21. Anılan kararın İ.Z. ile ilgili kısmına başvurucu vekili tarafından itiraz edilmiştir. İtirazı inceleyen Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi itiraza konu kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle 13/1/2015 tarihinde yapılan itirazı reddetmiş ve bu şekilde karar sanık İ.Z. yönünden kesinleşmiştir.

22. Başvurucu, sanık İ.Z. hakkında verilen kesin kararın 1/2/2016 tarihinde tebliğ alındığını beyan etmiştir.

23. Başvurucu 1/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

24. Mahkemenin verdiği 30/12/2015 tarihli kararın sanık H.Ö. ve G.Y.ye ilişkin hüküm kısmı da başvurucu vekili ve G.Y. tarafından temyiz edilmiştir.

25. Anılan hükümlerin temyiz incelemesini yapan Yargıtay 18/2/2019 tarihli kararıyla, Mahkemenin sanık H.Ö. hakkında verdiği beraat kararının onamasına, G.Y. hakkında verdiği mahkûmiyet kararının ise uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine ilişkin kısmının esas tam gün sayısı gösterecek şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermiştir. Bireysel başvuruya konu edilmeyen mahkeme kararının bu kısmı da böylelikle kesinleşmiştir.

B. Olayla İlgili Tam Yargı Davası Süreci

26. Ölenlerin başvurucunun da aralarında bulunduğu yakınları tarafından Bursa 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) İdarenin davalı, Ortaklık ve Şirketin davalı yanında müdahil sıfatıyla bulunduğu maddi ve manevi tazminat talepli tam yargı davası açılmıştır.

27. İdare Mahkemesi ölenlerin yakınlarının ölüm olayı nedeniyle uğradıkları maddi zararın sorumluların kusurları oranında belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırmıştır.

28. 22/5/2012 tarihli bilirkişi raporunda;

i. B.O.nun ölümü nedeniyle başvurucunun 6.830,37 TL, B.O.nun annesinin 8.556,73 TL destek kaybı olduğu,

ii. M.O.nun ölümü nedeniyle babası V.O.nun 21.231,73 TL, annesinin ise 22.919,43 TL destek kaybının bulunduğu belirtilmiştir.

29. İdare Mahkemesi bilirkişi raporundaki tespitleri hukuki ve bilimsel açıdan doğru bularak bilirkişi raporuna yapılan itirazları reddetmiştir.

30. İdare Mahkemesi 19/7/2012 tarihli kararıyla;

i. B.O.nun ölümü nedeniyle başvurucuya 6.830,37 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat, annesine 8.556,73 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat, B.O.nun altı kardeşinin her birine de 10.000 TL manevi tazminat,

ii. M.O.nun ölümü nedeniyle babası V.O.ya 21.231,73 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat, annesine 22.919,43 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar vermiştir.

31. Anılan karar davalı ve davacılar tarafından temyiz edilmiş olup temyiz incelemesini yapan Danıştay Onuncu Dairesi (Danıştay) 24/3/2014 tarihli kararıyla İdare Mahkemesinin 19/7/2012 tarihli kararının onamasına karar vermiş ve bu şekilde karar kesinleşmiştir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 23/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu; oğlu ve torununun hayatlarını kaybetmesine neden olayla ilgili olarak yapılan yargılama neticesinde Mahkemenin İ.Z. hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan neticeten 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, anılan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermesinin cezalandırma olmayıp ödüllendirme niteliğinde olduğunu, bu karara yapılan itirazı inceleyen Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli karar hakkını ihlal eder nitelikte karar vererek itirazı reddettiğini, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını, bu şekilde adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1- Başvurucuların İddialarının Vasıflandırılması Yönünden

34. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tabi tutulamaz."

35. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, ...kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, yakınlarının ölümüyle ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması neticesinde bir sanık yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle etkili bir soruşturma yürütülmediği iddiasına dayanmaktadır. Bu sebeple başvurucunun diğer haklarla bağlantı kurarak ileri sürdüğü iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutu kapsamında incelenmiştir.

2. İncelemenin Kapsamı Yönünden

37. Başvurucu, oğlu B.O. ve torunu M.O.nun ölümüyle ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması neticesinde sanık İ.Z. yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin bir cezalandırma olmadığı gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu ölüm olayında kusurları olduğu iddia edilen idare ve diğer kişilerle ilgili olarak verilen mahkeme kararları yönünden bir ihlal iddiası ileri sürmemiştir. Ayrıca başvurucu bireysel başvurusunda İdare Mahkemesinde açtığı tazminat davası ve İdare Mahkemesi tarafından verilen karardan bahsetmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun ihlal iddiaları sanık İ.Z. hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği temeline dayandığından inceleme de bu kapsamda yapılmıştır.

38. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili soruşturma yapılmadığı iddialara ilişkin olarak yapılan bireysel başvurularda verdiği önceki birçok kararında etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmediğini tazminat davası açılmasıyla da bu yükümlülüğün yerine getirilebileceğini ifade etmiştir (birçok karar arasından bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 59; Bedriye Demir, B. No: 2015/8309, 13/9/2018, § 37).

39. Bu bakımdan başvurucunun etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkin iddialarının somut olayda etkili yargısal yol olan tazminat davasının etkililiğine zarar verip vermediği, dolayısıyla somut olayda etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

3. Kabul Edilebilirlik Yönünden

40. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucu; B.O.nun babası, M.O.nun ise dedesidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

41. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.

42. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

43. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine getirilebilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 54, 55).

44. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari, hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

45. Bu bakımdan yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 39) somut olayda incelenmesi gereken husus, yaşam hakkı kapsamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün olayda yerine getirilip getirilmediğidir.

46. Somut başvuruda başvurucu, meydana gelen ölüm olayından devletin sorumlu olduğuna yahut ölüm olayının kasıtlı bir eylem sonucunda meydan geldiğine dair herhangi bir iddia ileri sürmemiş; yalnızca ölüm olayı hakkında yürütülen soruşturma sonucunda hükmedilen cezanın yetersizliğinden şikâyet etmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından da bu yönde bir bilgi ya da belgeye ulaşılamamıştır. Bu bakımdan devletin etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün somut olayda mutlaka etkili bir ceza soruşturması yürütülmesini gerektirdiği söylenemez.

47. Ayrıca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelerden ölenlerin başvurucunun da aralarında bulunduğu yakınları tarafından bireysel başvuru tarihinden önce (29/7/2009 tarihinde) olayda sorumluluğu bulunanlar aleyhine İdare Mahkemesinde tam yargı davası açıldığı tespit edilmiştir (bkz. § 26). Söz konusu yargılamada İdare Mahkemesinin verdiği 19/7/2012 tarihli karar Danıştay tarafından 24/3/2014 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.

48. Diğer taraftan yaşam hakkı ihlaline kasten sebebiyet verilmeyen somut olayda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün tazminat davası yolu ile yerine getirilebileceği yönündeki bu kabul, olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa Mahkemesi tarafından incelenemeyeceği anlamına gelmemektedir.

49. Bu noktada ifade etmek gerekir ki tazminat yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların uygulamada da etkili olması gerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi ve bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).

50. Bu açıdan Anayasa Mahkemesi tarafından olayda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediği değerlendirilirken olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının tazminat davasının etkililiğine zarar vermeyecek şekilde yürütülüp yürütülmediğinin de tazminat davası süreciyle birlikte bir bütün olarak incelenmesi gerekmektedir.

51. Somut olayda Başsavcılığın olaydan haberdar olur olmaz soruşturma başlattığı, ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek delillerin tespit edildiği, bu bağlamda olay yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapıldığı, tespit edilen sorumlular hakkında kamu davası açıldığı, Mahkemenin soruşturma dosyasında bulunan bilirkişi raporuyla yetinmeyerek olay mahallinde keşif yaptığı, ayrıca sorumluların kusur durumunun tespitine yönelik yeni bilirkişi raporları aldığı, bu raporları değerlendirerek kusurları nispetinde sorumlular hakkında ceza tayinine gittiği, soruşturma sürecinin kamu denetimine ve gerektiği ölçüde ölenlerin yakınlarının katılabilmelerine olanak verecek biçimde açık olduğu görülmüştür.

52. Tüm bunların yanı sıra açılan tam yargı davası neticesinde oğlunun ölümü nedeniyle başvurucuya 6.830,37 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verildiği (bkz. § 30), başvurucunun anılan tazminat miktarlarının yetersizliği yönünde bir şikâyet ileri sürmediği belirlenmiştir.

53. Sanık İ.Z. yönünden yürütülen ceza soruşturması Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/1/2015 tarihli kararıyla kesinleşerek sona ermiştir. Bu şekilde ceza soruşturması uzun sürmüş ise de; ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması ve tam yargı davası birlikte değerlendirildiğinde -meydana gelen üzücü olayın sorumlularının tespit edilmiş olması, kusurları nispetinde sorumlular hakkında ceza tayinine gidilmiş olması ve ölüm olayı nedeniyle başvurucuya belirli miktarda tazminat ödenmesine karar verilmesi dikkate alındığında- ceza soruşturmasının tazminat davasının etkililiğine zarar vermeyecek şekilde yürütülerek belirsizlik içinde bırakılmadığı görülmüştür.

54. Bu durumda başvurucunun etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.

55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 23/10/2019 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu; oğlu ve torununun hayatlarını kaybetmesine neden olayla ilgili olarak yapılan yargılama neticesinde Mahkemenin İ.Z. hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan neticeten 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, anılan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermesinin cezalandırma olmayıp ödüllendirme niteliğinde olduğunu, bu karara yapılan itirazı inceleyen Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli karar hakkını ihlal eder nitelikte karar vererek itirazı reddettiğini, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını, bu şekilde adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür (§ 33).

2. Dosya incelendiğinde 18.4.2009 tarihinde meydana gelen taksirle ölüm olayıyla ilgili ceza yargılaması 18.02.2019 tarihinde, yaklaşık 10 yılda sonuçlanmıştır. Başvurucu yargılamanın makul sürede tamamlanmadığından şikâyet etmiştir. Mahkememiz çoğunluğu; “Sanık İ.Z. yönünden yürütülen ceza soruşturması Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.1.2015 tarihli kararıyla kesinleşerek sona ermiştir. Bu şekilde ceza soruşturması uzun sürmüş ise de; ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması ve tam yargı davası birlikte değerlendirildiğinde -meydana gelen üzücü olayın sorumlularının tespit edilmiş olması, kusurları nispetinde sorumlular hakkında ceza tayinine gidilmiş olması ve ölüm olayı nedeniyle başvurucuya belirli miktarda tazminat ödenmesine karar verilmesi dikkate alındığında- ceza soruşturmasının tazminat davasının etkililiğine zarar vermeyecek şekilde yürütülerek belirsizlik içinde bırakılmadığı görülmüştür. Bu durumda başvurucunun etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. (§53-54-55).” diyerek başvurucunun makul süre şikâyetini cevapsız bırakmıştır.

3. Mahkememizin 2014/11084 numaralı bireysel başvuru kararı karşı oy yazısında, “Özellikle makul süre şikayetlerinde sözleşmenin 6. maddesinden hareketle " adil yargılanmaya ilişkin güvencelerin .. . ... bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı(nın) sınırlandırılması.." başka bir ifadeyle daraltılması yanlış algılamalara, önemli hak kayıplarına, hakkaniyetsizliklere neden olmaktadır. Başvuruda olduğu gibi bir haksız fiile maruz kalıp mağdur olan başvurucular, makul süre dışına çıkan soruşturma ve kavuşturma süreçleri sonucunda şüpheli sanıkla ilgili, zamanaşımı sonucunda verilen "davanın ortadan kaldırılması" kararı ile bir kez daha mağdur olmakta, haksız fiile uğradıkları yetmezmiş gibi şüpheli sanığın cezasız kalması sonucu bir kez daha yıkıma uğramaktadırlar. Dava zamanaşımı gibi sebeplerle ortadan kalkmasa bile davanın makul sürede sonuçlanmaması da mağdur katılanın tekrar mağduriyetine neden olmaktadır.

Bireysel başvuruya konu mezkur şikayetin şüpheli sanığının makul olmayan soruşturma ve kovuşturma süreci nedeniyle başvuruda bulunması halinde kendisinden bir anlamda "özür dilenerek" tazminat verilirken, mağdur-katılana ise "sen sözleşmenin 6. maddesi kapsamına girmiyorsun o yüzden senin başvurunla ilgili konu bakımından yetkisizim" denilerek başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı vermek vicdanları rahatsız etmekte, hakkaniyete uygun düşmemektedir.

Makul süre şikâyetlerinde, hukuk davalarında davacı - davalı ayrımı yapılmaksızın tazminat verilirken, ceza soruşturma ve kovuşturmalarında, şüpheli-sanığa tazminat verilip, (hatta bazen) aynı soruşturma veya kovuşturmanın şikayetçisine - katılanına tazminat vermemek, Anayasa Mahkemesinin "fail ve suçluları koruyup kollayan mahkeme" olduğu algısına da neden olmaktadır.

Bu algının yerleşmemesi, mahkemece şikayetçi mağdur ile şüpheli sanık yönlerinden makul süre nedeniyle bir ayrım yapılmadığı, her ikisinin de mahkeme nezdinde korunmaya değer haklarının olduğunun tespit ve teslimi amacıyla, Mahkememizin Sözleşmenin 6. maddesi yerine Anayasanın 36. maddesindeki "Adil Yargılanma Hakkı"nda ifade olunan "HERKES" ibaresinden hareketle, (genişletici bir yorumla) şikayetçi - katılanlar lehine bir içtihat geliştirerek, ceza soruşturma ve kovuşturmalarında makul süre şikayetlerinden dolayı, ihlalin tespiti ve talep halinde kendilerine tazminat ödenmesine karar vermesi, hakkaniyete uygun ve vicdanları rahatlatan bir karar olacaktır. (§10-11-12-13).” gerekçesiyle çoğunluk görüşüne katılmamıştım, Bu dosyada da aynı gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılamadım.

4. Bu arada, 6384 sayılı Kanun'la, yargılama sürelerinin uzunluğu ve aynı zamanda yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi konularında Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların Komisyon tarafından değerlendirilerek karara bağlanmasında izlenecek yol olarak belirlenmiş olduğundan, başvurucunun makul süre şikâyeti hakkında başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA karar verilmesi gerekirdi.

 

 

 

 

Üye

 Celal Mümtaz AKINCI

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Orhan Ok [2.B.], B. No: 2016/4913, 23/10/2019, § …)
   
Başvuru Adı ORHAN OK
Başvuru No 2016/4913
Başvuru Tarihi 1/3/2016
Karar Tarihi 23/10/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, köprülü kavşak çalışması sırasında açılan kuyuya düşülmesi sonucu meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması neticesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararı verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi