TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ORHAN OK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/4913)
|
|
Karar Tarihi: 23/10/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Mustafa ARI
|
Başvurucu
|
:
|
Orhan OK
|
Vekili
|
:
|
Av. Üzeyir
TÜFEKÇİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, köprülü kavşak çalışması sırasında açılan kuyuya
düşülmesi sonucu meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza
soruşturması neticesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararı
verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. G.G. Adi Ortaklığı (Ortaklık) Bursa çevre yolu Yalova ayrımı Turanköy köprülü kavşağı II. kısım otoyol işini Karayolları
Genel Müdürlüğü 14. Bölge Müdürlüğünden (İdare) ihale suretiyle almış, işin
toprak ve hafriyat işini taşeronluk sözleşmesiyle alt yüklenici Ç.İ. İnşaat
Ticaret Limitet Şirketine (Şirket) vermiştir.
9. Başlayan çalışmalar sırasında Şirket tarafından köprülü
kavşak çalışma alanına 700 metre mesafede yol alanında zemin etüdü amacıyla
birkaç yerde çapı 1.5-2, derinliği 2 metre olan kuyular açılmıştır. Kuyuların
içleri yağışlar yoluyla ve zeminden çıkan sularla dolmuştur.
10. Turanköy Mahallesi'nde ikamet eden
başvurucu 18/4/2009 tarihinde yanında 8 yaşındaki oğlu B.O. ve 6 yaşındaki
torunu M.O. olduğu hâlde bu kuyuların bulunduğu mevkiye
hayvan otlatmaya gelmiştir.
11. B.O. ve M.O. bir ara oyun oynamak için başvurucunun yanından
ayrılarak kuyuların yan tarafında bulunan çimenlik alana gitmiş, oyunun
ardından üzerlerini temizlemek için oyun oynadıkları alanın yanında yapım
aşamasında olan yolun ortasındaki kuyuların yanına gelmiş, kuyudaki su ile üzerilerini temizledikleri sırada kuyuya düşüp boğularak
hayatlarını kaybetmişlerdir.
A. Olayla İlgili Ceza
Soruşturması Süreci
12. Olay üzerine Kestel Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık)
tarafından soruşturma başlatılmıştır.
13. Soruşturma kapsamında olay yerinde keşif ve bilirkişi
inceleme yapılmıştır. Ayrıca Ortaklığın proje sorumlusu ve şantiye şefi İ.Z.nin, Şirketin şantiye şefi G.Y.nin
ve Şirketin ustabaşı yetkisine sahip mühendisi H.Ö.nün şüpheli sıfatıyla, başvurucunun ise müşteki
şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınmıştır.
14. Soruşturma aşamasında iş güvenliği uzmanı tarafından
hazırlanan 8/5/2009 tarihli bilirkişi raporunda:
i. Zemin etüdü yapmak amacıyla açtırdığı kuyuların bölgeyi
kullanan kişilerin güvenliği açısından kapatılmasını ya da uygun yükseklikte
korkuluklarla çevrilmesini sağlamayan, özetle sezon bitmesine rağmen bölgeyi
kullanma ihtimali yüksek olan köylülerin tehlike arz eden bölümlere girmesini
önlemek için gerekli önemleri almayıp uyarı levhalarını asmayan alt işveren
konumundaki Şirketin şantiye şefi G.Y.nin asli
kusurlu olduğu,
ii. İnşaat hâlinde olan işyerindeki olası tehlikeleri yerince
tespit ederek önlem aldıracak donanımda bir sağlık ve güvenlik koordinatörü
görevlendirmeyen, özetle doğmuş ve doğabilecek tüm tehlikelere karşı geniş bir
kontrol mekanizması oluşturmayan asıl işveren konumundaki Ortaklığın proje
sorumlusu İ.Z.nin tali kusurlu olduğu,
iii. B.O. ve M.O.nın
yaşları ve akli melekelerinin tam anlamıyla gelişmediği dikkate alındığında
çocukları tehlikeli bir durumla karşı karşıya kalmamaları için yeterince
koruyup kollamadığı anlaşılan başvurucunun ise tali kusurlu olduğu
belirtilmiştir.
15. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde İ.Z., G.Y. H.Ö.
ve başvurucu hakkında üzerlerine atılı, taksirle birden fazla kişinin ölümüne
neden olma suçunu işledikleri iddiasıyla oluşturduğu dosyayı anılan kişilerle
ilgili olarak Bursa Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama yapılabilmesi amacıyla
1/6/2009 tarihli fezleke ile Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ise anılan kişiler hakkında taksirle birden fazla
kişinin ölümüne neden olma suçundan cezalandırılmaları talebiyle Bursa 2. Ağır
Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.
16. Mahkemece olay mahallinde keşif yapılmış, neticesinde inşaat
yüksek mühendisi/iş güvenliği uzmanı tarafından bilirkişi raporu
düzenlenmiştir. Düzenlenen bilirkişi raporunda:
i. Şirketin olay yeri inşaat sahasında 1. derecede sorumlu olan G.Y.nin iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak amacıyla almakla
yükümlü olduğu her türlü önlemi dikkatsiz ve tedbirsiz davranmak suretiyle
almaması nedeniyle 1. derecede kusurlu olduğu,
ii. Ortaklığın proje sorumlusu ve şantiye şefi İ.Z.nin işyerinde güvenliği sağlamaya yönelik her türlü
önlemi almakla yükümlü olmasına rağmen dikkatsiz ve tedbirsizce açılan
kuyuların etrafına tel örgü veya işaretleme yapmak suretiyle gerekli önlemleri
almaması nedeniyle kazanın meydana gelmesinde 2. derecede kusurlu olduğu,
iii. Başvurucunun ise olay öncesinde mahali
ve özellikle su dolu çukurları da bildiği hâlde bu çukurların çocuklar için
tehlikeli olabileceğini düşünmeyerek tehlikeli mahal yakınlarında bulunmalarına
karşın dikkatli ve özenli davranmaması ve çocukları çukura yaklaşmamaları
hususunda uyarmayarak kusurlu davranması nedeniyle kazanın meydana gelmesinde
2. derecede kusurlu olduğu belirtilmiştir.
17. Yapılan yargılama neticesinde Mahkeme 20/4/2010 tarihli
kararıyla, taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçunu işledikleri
sabit görülen G.Y.nin kusur durumunu dikkate alarak
neticeten 3 yıl 4 ay hapis cezası ile, İ.Z.nin kusur
durumunu dikkate alarak neticeten 1 yıl 8 ay hapis cezası ile
cezalandırılmalarına, meydana gelen olayda kusuru bulunmayan H.Ö.nün de beraatine
hükmetmiştir. Mahkeme olayda oğlunu ve torununu kaybeden başvurucu yönünden ise
kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın verilmesini gereksiz
kılacak şekilde mağdur olduğu gerekçesiyle hakkında ceza verilmesine yer
olmadığına karar vermiştir.
18. Anılan karar, sanıklar G.Y. ve İ.Z. ile katılanlar
tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 12. Ceza
Dairesi (Yargıtay) 11/2/2013 tarihli kararıyla, yetersiz bilirkişi heyetinin
raporuna göre karar verildiğini belirterek işçi sağlığı ve güvenliği uzmanı
inşaat mühendisleri ve hukukçu bilirkişilerden oluşan bilirkişi heyetinden
rapor alınarak sanıkların hukuki durumlarının tespit ve tayin edilmesi
gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulduğundan bahisle kararın bozulmasına
karar vermiştir.
19. Bozma kararına uyan Mahkeme kusur durumunun tespitine
yönelik farklı tarihlerde bilirkişi raporları aldırmış olup raporların kusur
durumuna ilişkin kısımlarında şu tespitlere yer verilmiştir:
i. 12/12/2013 tarihli bilirkişi raporuna göre olayın meydana
gelmesinde G.Y., İ.Z. ve başvurucu tali kusurludur.
ii. 10/4/2015 tarihli bilirkişi raporuna göre G.Y. asli, İ.Z. ve
başvurucunun tali kusurlu olup H.Ö.ye ise herhangi bir kusur izafe
edilmeyecektir.
iii. 25/4/2015 tarihli bilirkişi raporuna göre olayın meydana
gelmesinde G.Y. birinci derecede asli, H.Ö. ikinci derecede tali, ölenler
ikinci derecede tali kusurlu olup İ.Z.ye ise kusur izafe edilemeyecektir.
iv. 17/9/2015 tarihli ek bilirkişi raporunda ise 10/4/2015
tarihli raporda ortaya konulan kanaatten farklı bir kanaat oluşmadığı
belirtilmiştir.
20. Toplanan deliller ve yapılan yargılama neticesinde Mahkeme
30/12/2015 tarihli kararıyla, taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma
suçunu işledikleri sabit görülen G.Y.nin kusur
durumunu dikkate alarak neticeten 3 yıl 4 ay hapis cezası ile, İ.Z.nin kusur durumunu dikkate alarak neticeten 1 yıl 8 ay
hapis cezası ile cezalandırılmalarına, İ.Z. hakkında verilen hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına, meydana gelen olayda kusuru bulunmayan H.Ö.nün de beraatine
hükmetmiştir. Mahkeme olayda oğlunu ve torununu kaybeden başvurucu yönünden ise
kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın verilmesini gereksiz
kılacak şekilde mağdur olduğu gerekçesiyle hakkında ceza verilmesine yer
olmadığına karar vermiştir.
21. Anılan kararın İ.Z. ile ilgili kısmına başvurucu vekili
tarafından itiraz edilmiştir. İtirazı inceleyen Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi
itiraza konu kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle
13/1/2015 tarihinde yapılan itirazı reddetmiş ve bu şekilde karar sanık İ.Z.
yönünden kesinleşmiştir.
22. Başvurucu, sanık İ.Z. hakkında verilen kesin kararın
1/2/2016 tarihinde tebliğ alındığını beyan etmiştir.
23. Başvurucu 1/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Mahkemenin verdiği 30/12/2015 tarihli kararın sanık H.Ö. ve
G.Y.ye ilişkin hüküm kısmı da başvurucu vekili ve G.Y. tarafından temyiz
edilmiştir.
25. Anılan hükümlerin temyiz incelemesini yapan Yargıtay
18/2/2019 tarihli kararıyla, Mahkemenin sanık H.Ö. hakkında verdiği beraat
kararının onamasına, G.Y. hakkında verdiği mahkûmiyet kararının ise uzun süreli
hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine ilişkin kısmının esas tam gün
sayısı gösterecek şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermiştir. Bireysel
başvuruya konu edilmeyen mahkeme kararının bu kısmı da böylelikle
kesinleşmiştir.
B. Olayla İlgili Tam
Yargı Davası Süreci
26. Ölenlerin başvurucunun da aralarında bulunduğu yakınları
tarafından Bursa 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) İdarenin davalı,
Ortaklık ve Şirketin davalı yanında müdahil sıfatıyla bulunduğu maddi ve manevi
tazminat talepli tam yargı davası açılmıştır.
27. İdare Mahkemesi ölenlerin yakınlarının ölüm olayı nedeniyle
uğradıkları maddi zararın sorumluların kusurları oranında belirlenmesi için
bilirkişi incelemesi yaptırmıştır.
28. 22/5/2012 tarihli bilirkişi raporunda;
i. B.O.nun ölümü nedeniyle
başvurucunun 6.830,37 TL, B.O.nun annesinin 8.556,73
TL destek kaybı olduğu,
ii. M.O.nun ölümü nedeniyle babası V.O.nun 21.231,73 TL, annesinin ise 22.919,43 TL destek
kaybının bulunduğu belirtilmiştir.
29. İdare Mahkemesi bilirkişi raporundaki tespitleri hukuki ve
bilimsel açıdan doğru bularak bilirkişi raporuna yapılan itirazları
reddetmiştir.
30. İdare Mahkemesi 19/7/2012 tarihli kararıyla;
i. B.O.nun ölümü nedeniyle başvurucuya
6.830,37 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat, annesine 8.556,73 TL maddi,
30.000 TL manevi tazminat, B.O.nun altı kardeşinin
her birine de 10.000 TL manevi tazminat,
ii. M.O.nun ölümü nedeniyle babası V.O.ya 21.231,73 TL maddi, 30.000
TL manevi tazminat, annesine 22.919,43 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat
ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar vermiştir.
31. Anılan karar davalı ve davacılar tarafından temyiz edilmiş
olup temyiz incelemesini yapan Danıştay Onuncu Dairesi (Danıştay) 24/3/2014
tarihli kararıyla İdare Mahkemesinin 19/7/2012 tarihli kararının onamasına
karar vermiş ve bu şekilde karar kesinleşmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 23/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; oğlu ve torununun hayatlarını kaybetmesine neden
olayla ilgili olarak yapılan yargılama neticesinde Mahkemenin İ.Z. hakkında
taksirle ölüme neden olma suçundan neticeten 1 yıl 8 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına, anılan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
vermesinin cezalandırma olmayıp ödüllendirme niteliğinde olduğunu, bu karara
yapılan itirazı inceleyen Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli karar
hakkını ihlal eder nitelikte karar vererek itirazı reddettiğini, yargılamanın
makul sürede tamamlanmadığını, bu şekilde adil yargılanma hakkı ile eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1- Başvurucuların İddialarının
Vasıflandırılması Yönünden
34. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
"Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller
dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî
deneylere tabi tutulamaz."
35. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin
temel amaç ve görevleri, ...kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik
ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi
için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, yakınlarının
ölümüyle ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması neticesinde bir sanık
yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle
etkili bir soruşturma yürütülmediği iddiasına dayanmaktadır. Bu sebeple
başvurucunun diğer haklarla bağlantı kurarak ileri sürdüğü iddiaları
Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutu
kapsamında incelenmiştir.
2. İncelemenin Kapsamı Yönünden
37. Başvurucu, oğlu B.O. ve torunu M.O.nun
ölümüyle ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması neticesinde sanık İ.Z.
yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin bir
cezalandırma olmadığı gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu
ölüm olayında kusurları olduğu iddia edilen idare ve diğer kişilerle ilgili
olarak verilen mahkeme kararları yönünden bir ihlal iddiası ileri sürmemiştir.
Ayrıca başvurucu bireysel başvurusunda İdare Mahkemesinde açtığı tazminat
davası ve İdare Mahkemesi tarafından verilen karardan bahsetmemiştir.
Dolayısıyla başvurucunun ihlal iddiaları sanık İ.Z. hakkında hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı verilmesinin etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal
ettiği temeline dayandığından inceleme de bu kapsamda yapılmıştır.
38. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün
ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili soruşturma yapılmadığı
iddialara ilişkin olarak yapılan bireysel başvurularda verdiği önceki birçok
kararında etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün her olayda mutlaka ceza
davası açılmasını gerektirmediğini tazminat davası açılmasıyla da bu
yükümlülüğün yerine getirilebileceğini ifade etmiştir (birçok karar arasından
bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B.
No: 2012/752, 17/9/2013, § 59; Bedriye Demir,
B. No: 2015/8309, 13/9/2018, § 37).
39. Bu bakımdan başvurucunun etkili soruşturma yürütülmediğine
ilişkin iddialarının somut olayda etkili yargısal yol olan tazminat davasının
etkililiğine zarar verip vermediği, dolayısıyla somut olayda etkili yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
3. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka
yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucu; B.O.nun babası, M.O.nun ise
dedesidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
41. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
42. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
43. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı
sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Yaşam hakkına ilişkin bu usul
yükümlülüğü olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki
soruşturmalarla yerine getirilebilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 54, 55).
44. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline
kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir
yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda
mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari, hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
45.
Bu bakımdan yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 39) somut olayda incelenmesi
gereken husus, yaşam hakkı kapsamında devletin etkili
bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün olayda
yerine getirilip getirilmediğidir.
46. Somut başvuruda başvurucu, meydana gelen ölüm olayından
devletin sorumlu olduğuna yahut ölüm olayının kasıtlı bir eylem sonucunda
meydan geldiğine dair herhangi bir iddia ileri sürmemiş; yalnızca ölüm olayı
hakkında yürütülen soruşturma sonucunda hükmedilen cezanın yetersizliğinden
şikâyet etmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından da bu yönde bir bilgi ya da
belgeye ulaşılamamıştır. Bu bakımdan devletin etkili
yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün somut olayda
mutlaka etkili bir ceza soruşturması yürütülmesini gerektirdiği söylenemez.
47. Ayrıca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla
erişilen belgelerden ölenlerin başvurucunun da aralarında bulunduğu yakınları
tarafından bireysel başvuru tarihinden önce (29/7/2009 tarihinde) olayda
sorumluluğu bulunanlar aleyhine İdare Mahkemesinde tam yargı davası açıldığı
tespit edilmiştir (bkz. § 26). Söz konusu yargılamada İdare Mahkemesinin
verdiği 19/7/2012 tarihli karar Danıştay tarafından 24/3/2014 tarihinde
onanarak kesinleşmiştir.
48. Diğer taraftan yaşam hakkı ihlaline kasten sebebiyet
verilmeyen somut olayda etkili bir yargısal
sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün tazminat davası yolu ile
yerine getirilebileceği yönündeki bu kabul, olay hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının Anayasa Mahkemesi tarafından incelenemeyeceği anlamına
gelmemektedir.
49. Bu noktada ifade etmek gerekir ki tazminat yollarının sadece
hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların uygulamada da etkili
olması gerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam
etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara
bağlayabilmesi ve bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde
etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir
Canan, § 26; Filiz Aka,
B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).
50. Bu açıdan Anayasa Mahkemesi tarafından olayda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediği değerlendirilirken olay
hakkında yürütülen ceza soruşturmasının tazminat davasının etkililiğine zarar
vermeyecek şekilde yürütülüp yürütülmediğinin de tazminat davası süreciyle
birlikte bir bütün olarak incelenmesi gerekmektedir.
51. Somut olayda Başsavcılığın olaydan haberdar olur olmaz
soruşturma başlattığı, ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek delillerin tespit edildiği, bu bağlamda olay yerinde keşif ve
bilirkişi incelemesi yapıldığı, tespit edilen sorumlular hakkında kamu davası
açıldığı, Mahkemenin soruşturma dosyasında bulunan bilirkişi raporuyla
yetinmeyerek olay mahallinde keşif yaptığı, ayrıca sorumluların kusur durumunun
tespitine yönelik yeni bilirkişi raporları aldığı, bu raporları değerlendirerek
kusurları nispetinde sorumlular hakkında ceza tayinine gittiği, soruşturma
sürecinin kamu denetimine ve gerektiği ölçüde ölenlerin yakınlarının
katılabilmelerine olanak verecek biçimde açık olduğu görülmüştür.
52. Tüm bunların yanı sıra açılan tam yargı davası neticesinde
oğlunun ölümü nedeniyle başvurucuya 6.830,37 TL maddi ve 30.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verildiği (bkz. § 30), başvurucunun anılan tazminat
miktarlarının yetersizliği yönünde bir şikâyet ileri sürmediği belirlenmiştir.
53. Sanık İ.Z. yönünden yürütülen ceza soruşturması Bursa 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin 13/1/2015 tarihli kararıyla kesinleşerek sona ermiştir.
Bu şekilde ceza soruşturması uzun sürmüş ise de; ölüm olayıyla ilgili olarak
yürütülen ceza soruşturması ve tam yargı davası birlikte değerlendirildiğinde
-meydana gelen üzücü olayın sorumlularının tespit edilmiş olması, kusurları nispetinde
sorumlular hakkında ceza tayinine gidilmiş olması ve ölüm olayı nedeniyle
başvurucuya belirli miktarda tazminat ödenmesine karar verilmesi dikkate
alındığında- ceza soruşturmasının tazminat davasının etkililiğine zarar
vermeyecek şekilde yürütülerek belirsizlik içinde bırakılmadığı görülmüştür.
54. Bu durumda başvurucunun etkili
yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
23/10/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu; oğlu ve torununun hayatlarını kaybetmesine neden
olayla ilgili olarak yapılan yargılama neticesinde Mahkemenin İ.Z. hakkında
taksirle ölüme neden olma suçundan neticeten 1 yıl 8 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına, anılan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
vermesinin cezalandırma olmayıp ödüllendirme niteliğinde olduğunu, bu karara
yapılan itirazı inceleyen Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli karar
hakkını ihlal eder nitelikte karar vererek itirazı reddettiğini, yargılamanın
makul sürede tamamlanmadığını, bu şekilde adil yargılanma hakkı ile eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür (§ 33).
2. Dosya incelendiğinde 18.4.2009 tarihinde meydana gelen
taksirle ölüm olayıyla ilgili ceza yargılaması 18.02.2019 tarihinde, yaklaşık
10 yılda sonuçlanmıştır. Başvurucu yargılamanın makul sürede tamamlanmadığından
şikâyet etmiştir. Mahkememiz çoğunluğu; “Sanık İ.Z. yönünden yürütülen ceza
soruşturması Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.1.2015 tarihli kararıyla
kesinleşerek sona ermiştir. Bu şekilde ceza soruşturması uzun sürmüş ise de;
ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturması ve tam yargı davası
birlikte değerlendirildiğinde -meydana gelen üzücü olayın sorumlularının tespit
edilmiş olması, kusurları nispetinde sorumlular hakkında ceza tayinine gidilmiş
olması ve ölüm olayı nedeniyle başvurucuya belirli miktarda tazminat ödenmesine
karar verilmesi dikkate alındığında- ceza soruşturmasının tazminat davasının
etkililiğine zarar vermeyecek şekilde yürütülerek belirsizlik içinde
bırakılmadığı görülmüştür. Bu durumda başvurucunun etkili yargısal sistem kurma
yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. (§53-54-55).”
diyerek başvurucunun makul süre şikâyetini cevapsız bırakmıştır.
3. Mahkememizin 2014/11084 numaralı bireysel başvuru kararı
karşı oy yazısında, “Özellikle makul süre şikayetlerinde sözleşmenin 6.
maddesinden hareketle " adil yargılanmaya ilişkin güvencelerin
.. . ... bir suç isnadının esasının karara
bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı(nın) sınırlandırılması.." başka bir ifadeyle
daraltılması yanlış algılamalara, önemli hak kayıplarına, hakkaniyetsizliklere
neden olmaktadır. Başvuruda olduğu gibi bir haksız fiile maruz kalıp mağdur
olan başvurucular, makul süre dışına çıkan soruşturma ve kavuşturma süreçleri
sonucunda şüpheli sanıkla ilgili, zamanaşımı sonucunda verilen "davanın
ortadan kaldırılması" kararı ile bir kez daha mağdur olmakta, haksız fiile
uğradıkları yetmezmiş gibi şüpheli sanığın cezasız kalması sonucu bir kez daha
yıkıma uğramaktadırlar. Dava zamanaşımı gibi sebeplerle ortadan kalkmasa bile
davanın makul sürede sonuçlanmaması da mağdur katılanın tekrar mağduriyetine
neden olmaktadır.
Bireysel başvuruya konu mezkur
şikayetin şüpheli sanığının makul olmayan soruşturma ve kovuşturma süreci
nedeniyle başvuruda bulunması halinde kendisinden bir anlamda "özür
dilenerek" tazminat verilirken, mağdur-katılana ise "sen sözleşmenin
6. maddesi kapsamına girmiyorsun o yüzden senin başvurunla ilgili konu
bakımından yetkisizim" denilerek başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı
vermek vicdanları rahatsız etmekte, hakkaniyete uygun düşmemektedir.
Makul süre şikâyetlerinde, hukuk davalarında davacı
- davalı ayrımı yapılmaksızın tazminat verilirken, ceza soruşturma ve
kovuşturmalarında, şüpheli-sanığa tazminat verilip, (hatta bazen) aynı
soruşturma veya kovuşturmanın şikayetçisine - katılanına tazminat vermemek,
Anayasa Mahkemesinin "fail ve suçluları koruyup kollayan mahkeme"
olduğu algısına da neden olmaktadır.
Bu algının yerleşmemesi, mahkemece şikayetçi mağdur ile şüpheli
sanık yönlerinden makul süre nedeniyle bir ayrım yapılmadığı, her ikisinin de
mahkeme nezdinde korunmaya değer haklarının olduğunun tespit ve teslimi
amacıyla, Mahkememizin Sözleşmenin 6. maddesi yerine Anayasanın 36.
maddesindeki "Adil Yargılanma Hakkı"nda
ifade olunan "HERKES" ibaresinden hareketle, (genişletici bir yorumla)
şikayetçi - katılanlar lehine bir içtihat geliştirerek, ceza soruşturma ve
kovuşturmalarında makul süre şikayetlerinden dolayı, ihlalin tespiti ve talep
halinde kendilerine tazminat ödenmesine karar vermesi, hakkaniyete uygun ve
vicdanları rahatlatan bir karar olacaktır. (§10-11-12-13).” gerekçesiyle
çoğunluk görüşüne katılmamıştım, Bu dosyada da aynı
gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılamadım.
4. Bu arada, 6384 sayılı Kanun'la, yargılama sürelerinin
uzunluğu ve aynı zamanda yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da
icra edilmemesi konularında Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların
Komisyon tarafından değerlendirilerek karara bağlanmasında izlenecek yol olarak
belirlenmiş olduğundan, başvurucunun makul süre şikâyeti hakkında başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA karar verilmesi gerekirdi.