TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RECEP ÇEKEN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/496)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Recep ÇEKEN
|
|
|
2. Hatice ÇEKEN
|
|
|
3. Gülnar KOTAN
|
|
|
4. Gülüzar KARABACAK
|
|
|
5. Sevda ÇEKEN
|
|
|
6. Kahraman ÇEKEN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Rahman ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ölüm olayından dolayı uğranılan zararın
tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının; zorunlu askerlik hizmeti sırasında meydana gelen
ölüm olayına ilişkin zararların karşılanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından 2016/496 ve 2016/499 numaralı
bireysel başvuru dosyalarının aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması
nedeniyle 2016/496 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin
bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların murisi olan A.Ç. 13/1/2011 tarihinde
askere sevk edilmiş, askerlik hizmeti devam ederken 7/2/2011 tarihinde vefat
etmiştir.
10. Ölüm olayı üzerine yapılan incelemede otopsi
yapılması gerektiğine karar verilmiş, olayla ilgili Hava Eğitim Komutanlığı
Askerî Savcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında İzmir Adli Tıp Kurumunca
otopsi yapılmıştır. Otopsi sonucunda ölüm nedeni 26/3/2011 tarihli raporla kalp
damar hastalığı ve akciğer enfeksiyonu sonucu gelişen solunum yetmezliği olarak
belirlenmiştir.
11. Başvurucular tarafından otopsi raporunun talep
edilmesi üzerine Hava Eğitim Komutanlığı Askerî Savcılığının 6/9/2011 tarihli
yazısıyla müteveffanın kardeşi olan başvurucu Kahraman Çeken'e rapor
gönderilmiştir.
12. Başvurucular 30/9/2013 tarihinde Millî Savunma
Bakanlığından tazminat talep etmiş, taleplerinin zımnen reddedilmesi üzerine
22/1/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası
açmışlardır. Dava dilekçelerinde; murislerinin akciğerlerinden rahatsız olması
ve askere elverişli olmamasına rağmen Kasım 2010 celp döneminde askere
alındığını, askerlik hizmeti sırasında ağır eğitim faaliyetlerine tabi
tutulduğunu, bu eğitime dayanamayan murislerinin 31/1/2011 tarihinde
hastalandığını ve bu tarihten itibaren tedavisinin gecikmesi nedeniyle 7/2/2011
tarihinde vefat ettiğini ileri sürmüşlerdir.
13. AYİM İkinci Dairesinin 8/4/2015 tarihli kararıyla
dava süre aşımından reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, başvurucuların
murisinin askerlik hizmeti sırasında hastalanarak yatırıldığı hastanede vefat
ettiği ve vefat tarihi olan 7/2/2011'de bu durumdan başvurucuların haberdar
olduğu ifade edilmiştir. Bununla birlikte hastalığının ne olduğu ve hangi
nedenlerin vefatına sebebiyet verdiği vefat tarihi itibarıyla bilinmemekle
birlikte bu durumun müteveffanın askerlik hizmeti sırasında rahatsızlandığı
gerçeğini değiştirmeyeceği belirtilmiştir. Bu sebeple 7/2/2011 tarihinden
itibaren bir yıl içinde zorunlu idari müracaatta bulunulmadığı, bir yıllık süre
geçirildikten sonra 30/9/2013 tarihinde yapılan idari müracaatın zımnen reddi
üzerine 22/1/2014 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı sonucuna
varılmıştır.
14. Başvurucuların karar düzeltme talebi aynı Daire
tarafından 11/11/2015 tarihinde reddedilmiştir.
15. Nihai karar 4/12/2015 tarihinde başvurucuların
vekiline tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucular 4/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. İlgili hukuk için bkz. Şuayp Yüksekdağ, B. No:
2015/9921, 26/12/2018, § 22; Murat Dinç ve Rıza Dinç, B. No: 2015/65,
11/6/2018, § 25; Fatma Candaş ve diğerleri, B. No: 2015/18251, 7/2/2019,
§§ 17-21.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular açtıkları tazminat davasının süre aşımı
nedeniyle reddedilmesinin hak arama özgürlüklerini ihlal ettiğini ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların şikâyetlerinin
özü, murislerinin vefatı nedeniyle uğradıkları zararın tazmini istemiyle
açtıkları davada mahkemenin dava açma süresinin başlangıcını tespit etme
noktasında hukuk kurallarını hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde
uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu nedenle başvurucunun belirtilen
şikâyetleri bağlamındaki ihlal iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
23. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil
edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156,
20/4/2017, § 34).
24. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en
etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından
görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden
faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının
tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B.
No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
25. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda
etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye
ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir.
Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:
2012/855, 26/6/2014, § 34).
26. Dava açma sürelerini düzenleyen, son derece karışık
ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumu mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir. Özellikle başvuru mercii ve süresi gösterilmeyen
işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye
erişim hakkını aşırı sınırlandıracak şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerekir
(Mohammed Aynosah, § 40).
27. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava
açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle
yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun
ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin
belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi
tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin
yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında
incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu
kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan
haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü
haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının
varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar
Çoban, § 66).
28. Bireysel başvuruya konu olayda tam yargı davası
açılmasının sebebi başvurucuların murislerinin zorunlu askerlik hizmeti
sırasında vefat etmesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmin
edilmesi isteğidir.
29. Tazminat hukukunun idari yargıda genel kabul gören
prensiplerine göre idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
tam yargı davası açılabilmesi için üç koşul bulunmaktadır. Bunlar; idari eylem,
zarar, zarar ile idari eylem arasında illiyet bağının bulunması koşullarıdır. Buna
göre tam yargı davası açılabilmesi için eylemin idariliğinin, yol açtığı
zararın ve illiyet bağının ortaya konulması zorunludur. Bu bağlamda
başvurucuların da eylem nedeniyle ne zaman zarara uğradıklarını ve oluşan bu
zararı ne zaman öğrendiklerini açıkça ortaya koymaları gerekir. Bu çerçevede
eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının
eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma
süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (benzer yönde
değerlendirmeler için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §
65; Hasan Oğuz ve diğerleri, B. No: 2015/2700, 7/2/2018, § 48).
30. Başvuruya konu kararda AYİM, dava açma süresinin
başlangıcı olarak ölümün gerçekleştiği tarihi esas almıştır. Bu tarihi esas
alırken de başvurucuların müteveffanın öldüğü tarih itibarıyla askerlik hizmeti
sırasında rahatsızlanarak vefat ettiğini ve vefat nedeninin de hastalıktan
kaynaklandığını bildiklerine ilişkin şüphe bulunmadığını belirterek eylemin
idariliğine ilişkin değerlendirme yapmıştır.
31. Her ne kadar AYİM'in dava açma süresini eylem -olay-
tarihinden başlatan yorumu Anayasa Mahkemesinin mahkemeye erişim hakkı
bağlamında ortaya koyduğu yukarıda belirtilen ilkeler yönünden eleştirilebilecek
ise de başvurucular tarafından eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya
da arasındaki illiyet bağının ne zaman öğrenildiği, söz konusu bilgilerin
eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulduğu, dolayısıyla dava açma
süresinin bu tarihlerden sonra başlaması gerektiği yönünde herhangi bir bilgi
ve belge sunulmadığı gibi açıklama da yapılmadığı görülmüştür. Bu bağlamda
mahkeme kararında yer verilen tespitler ve hukuki dayanaklar irdelendiğinde
idari başvuru yapılması gereken sürenin başlangıcına esas alınan 2011 yılı
itibarıyla başvurucular tarafından müteveffanın rahatsızlığının bilindiği ve
dava dilekçesinde de belirttikleri üzere (bkz. § 12) akciğer rahatsızlığından
haberdar oldukları, ölüm sonrası otopsi yapılsa da yapılan otopsiyle müteveffanın
ölüm nedeninin akciğer enfeksiyonu sonucu gelişen solunum yetmezliği olarak
belirtildiği ve farklı bir hastalık tespit edilmediği anlaşılmıştır.
32. Dolayısıyla otopsi sonucu eylemin idariliğine ilişkin
yeni bir gelişme olmadığı dikkate alındığında zorunlu idari başvuru süresinin
başvurucular tarafından zararın öğrenildiğinin kabul edilebileceği bir tarihten
başlatıldığı görülmektedir. Diğer taraftan başvurucular müteveffanın ölüm
sebebine yönelik olarak -zararın 2011 yılı itibarıyla tam olarak kavranmasının
mümkün olmadığını ortaya koyacak nitelikte- yeni bir tespit/tanı yapıldığını
gösteren herhangi bir iddia da ileri sürmemiştir.
33. Bu durumda AYİM'in dava açma süresinin başlatılacağı
tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun ve mevzuata dair değerlendirmesinin
öngörülemez nitelikte olmadığı ve başvurucuların dava açmasını aşırı derecede
zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği
sonucuna varılmıştır.
34. Buna göre başvurucuların mahkemeye erişim hakkına
yönelik müdahalenin ölçülü olduğu, dolayısıyla belirtilen şikâyet bağlamında
mahkemeye erişim haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
36. Başvurucular murislerinin askerlik hizmeti sırasında
vefat ettiğini ve açılan davanın da reddedilmesiyle yaşam hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
37. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşam hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete
pozitif ve negatif ödevler yükler. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki
alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son
vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan
tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin
gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
38. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu
meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
39. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına
ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre
yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş
ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda
mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
40. Öte yandan ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri
göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek
için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi
inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsunlar insanların
hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada
bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddesinin
ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
41. Ayrıca bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli
tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Zorunlu askerlik hizmeti için de
geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için askerî mercilerin kendi
kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk
olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmelerinin gerekip gerekmediğini tespit
etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul
ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden
beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir. Ancak özellikle
insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek
yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi gözönüne alınarak pozitif
yükümlülük, yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır.
Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede basit bir ihmali veya
değerlendirme hatasını aşan bir kusurun askerî yetkililere atfedilip
atfedilemeyeceğinin ortaya konması gerekmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74).
42. Somut olayda başvurucuların, devlete veya kamu
görevlilerine yönelik olarak kasten ya da saldırı veya kötü muamele sonucunda
murislerinin öldürüldüğüne yönelik iddiaları bulunmamaktadır. Başvurucular,
murislerinin ölümü nedeniyle tazminat istemlerinin reddedilmesine yönelik
iddialarda bulunmuşlardır. Başvurucuların açmış olduğu davanın süresinde
açılmaması nedeniyle ihlale sebebiyet verildiğini iddia ettikleri işlemleri
kendilerinden beklenen özen çerçevesinde usulüne uygun olarak yetkili ve
görevli yargısal makamlar önünde hukuksal olarak tartışma konusu yapmaksızın
bireysel başvuruya konu ettikleri, bu kapsamda başvuru yollarını tüketmedikleri
anlaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkinin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA 4/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.