logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Cumhur Yakut [2.B.], B. No: 2016/4998, 2/6/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CUMHUR YAKUT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/4998)

 

Karar Tarihi: 2/6/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Hikmet Murat AKKAYA

Başvurucu

:

Cumhur YAKUT

Vekilleri

:

Av. Tülay BEKAR

 

:

Av. Gökçe ATABEK

 

:

Av. Murat BALCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; aleyhe kanun değişikliği dikkate alınarak cezanın artırılması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin, ses ve görüntü aktarımı suretiyle duruşmaya katılımın sağlanması nedeniyle duruşmada hazır bulunma hakkının, yargılama sırasında ismi geçen birtakım kişilerin sorgulanması talebinin reddedilmesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının, seçilen müdafi yardımından yararlanamama nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkının, yeterli gerekçe gösterilmeden mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının, anlatımları mahkûmiyete esas alınan tanığın usule aykırı şekilde yemin ettirilerek dinlenilmesi ve lehe delillerin göz ardı edilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/3/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Yapılan incelemede sonunda 2016/4998 numaralı bireysel başvuru dosyasının kişi ve konu yönünden fiilî ve hukuki irtibat nedeniyle 2016/4999 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, 2016/4999 numaralı bireysel başvuru dosyasının esasının kapatılmasına, incelemenin 2016/4998 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine 18/3/2016 tarihinde karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen ek bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:

A. Uyuşmazlığın Arka Planı

1. 29/12/2000 ve 30/12/2000 Tarihlerinde Yunanistan'da Ele Geçirilen Uyuşturucularla İlgili Süreç

9. X muhbirin Bursa'dan hareket edecek olan iki otobüsle Yunanistan üzerinden Avrupa ülkelerine uyuşturucu madde (eroin) götürüleceğini 20/12/2000 tarihinde ihbar etmesi üzerine Narkotik Şube tarafından tutanak düzenlenmiş ve soruşturma başlatılmıştır. Söz konusu otobüslerin plakaları aynı zamanda Yunanistan'daki adli makamlara bildirilmiş, otobüsler İpsala sınır kapısından çıkış yapmış, otobüsler hakkında yapılan teknik takibe Yunanistan'daki adli makamlarca devam edilmiştir. Otobüslerin Yunanistan'da durdurulması üzerine yapılan aramada her iki otobüsün gizli bölmelerinde bulunan toplamda yaklaşık 516 kg eroin ele geçirilmiştir.

10. Ele geçirilen bu uyuşturucularla ilgili olarak İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığınca 22/2/2001 tarihinde sekiz şüpheli hakkında iddianame düzenlenmiştir. İlk etapta H.Ş.nin söz konusu soruşturmada yer almadığı anlaşılmaktadır.

11. Daha sonra farklı tarihlerde başka şüpheliler hakkında beş kere daha iddianame düzenlenmiştir. Söz konusu iddianamelerde yer alan kişilerin dosyaları ilk dosyayla birleştirilmiştir.

a. H. Ş. ve Ş. S. Hakkındaki Yargılama Süreci

12. 12/3/2001 tarihinde ele geçirilen uyuşturucular (bkz. §§ 25-27) sebebiyle H.Ş.nin yakalanması akabinde H.Ş. hakkında da bu başlık altında yer alan dosya kapsamında -23/10/2001 tarihinde- iddianame düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda şüpheliler hakkında teşekkül hâlinde uyuşturucu madde ihraç etme suçundan soruşturma yürütüldüğü sırada H.Ş. ve daha sonra H.Ş.nin 19/3/2001 tarihindeki ek ifadesi üzerine soruşturmaya dâhil edilen Ş.S. uyuşturucu maddelerin sahibinin başvurucu olduğunu beyan etmiştir. Bu sebeple başvurucu hakkında da 2001 yılında İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır.

13. Süreç içinde DGM'lerin kapatılması nedeniyle görevli ve yetkili mahkemenin (kapatılan) İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile yetkili) olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun kaçması ve yakalanamaması nedeniyle yargılaması bu Mahkemede yapılamamıştır. Toplam on yedi kişinin yargılandığı dosyada iki sanık beraat etmiş, bir sanığın da ceza infaz kurumunda öldürülmesi nedeniyle davası düşmüştür. Davada yer alan diğer sanıklar hakkında ise mahkûmiyet kararı verilmiştir.

14. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/3/2006 tarihli ve E.2001/85, K.2006/54 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Ortada, uyuşturucu ticareti yapmak amacıyla kurulmuş bir örgütün bulunduğu ve bu örgütte ..., [Ş.S.] ve ....'nin lider-patron konumunda oldukları, ....'nin bu sanıklarla birlikte sürekli bir araçlarına zula yaparak örgüte yardım ettiği, [H.Ş]nin bu örgütün uyuşturucu maddelerini presleme işini üstlendiği ve birden fazla bu şekilde yardımcı olduğu,..."

15. Yerel mahkeme tüm sanıklar hakkında 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun lehe olduğunu belirtmiştir. Hakkında teşekkül hâlinde uyuşturucu madde ihraç etme suçundan mahkûmiyet kararı verilen sanıkların temel cezaları öncelikle suça konu maddenin eroin olması nedeniyle bir kat artırılmıştır. Daha sonra da suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiği gerekçesiyle 765 sayılı Kanun'un 403. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca ceza yarı oranında artırılmıştır. Bununla birlikte Ş.S. ve H.Ş.nin hazırlıktaki beyanlarıyla olaydaki rollerini, aynı zamanda diğer sanıkların da rollerini ortaya çıkardığından haklarında verilen cezalar 765 sayılı Kanun'un 405. maddesinin ikinci fıkrası gereğince yarı oranında indirilmiştir. Yine bu sanıklar hakkında 765 sayılı Kanun'un 403. maddesinin onuncu fıkrası uyarınca dava açıldığı, söz konusu suçun 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki suçu oluşturduğu gerekçeli kararda belirtilmiştir. Ancak H.Ş. ve Ş.S.nin gözaltına alındıkları diğer suç için verdikleri ifade sırasında, güvenlik güçlerince haber alınmadan ve tahkikata başlanmadan söz konusu davada yer alan suçları da kendi anlatımlarıyla ortaya çıkardıkları gerekçesiyle H.Ş ve Ş.S. hakkında 5237 sayılı Kanun'un 221. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına dair karar da verilmiştir.

16. Yargıtay 10. Ceza Dairesi 19/7/2007 tarihinde hükmü düzelterek onamıştır.

b. Başvurucu Hakkındaki Yargılama Süreci

17. Başvurucuya uzun bir süre ulaşılamaması üzerine ifadesinin alınabilmesi için o dönem yürürlükte bulunan 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 104. maddesi uyarınca hakkında 25/11/2002 tarihinde gıyabi tevkif kararı çıkarılmış ve buna dayalı olarak da başvurucunun yurt dışında olması ihtimali için Kırmızı Bülten yoluyla uluslararası çapta aranmasına başlanmıştır.

18. Başvurucu hakkındaki gıyabi tevkif kararının infazı beklenirken suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Kanun'a göre atılı suçun olağan zamanaşımı süresinin dolmasına kısa bir süre kala hakkında teşekkül hâlinde uyuşturucu madde ihraç etmekten 765 sayılı Kanun'un 403. maddenin ikinci, altıncı ve yedinci fıkraları kapsamında 23/12/2009 tarihinde iddianame düzenlenerek dava açılmıştır.

19. Dava açıldıktan sonra kovuşturma aşamasında da başvurucu uzun süre yakalanamamıştır. Başvurucu 26/4/2013 tarihinde, gizlendiği villasında güvenlik güçlerinin operasyonu neticesinde yakalanmıştır. Villada yapılan aramada ise H.Ş.ye ait nüfus cüzdanı başvurucunun kasasından çıkmıştır.

20. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 4/12/2013 tarihli kararıyla, başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede yer alan sevk maddelerinden (bkz. § 18) mahkûmiyet kararı vermiştir. Mahkûmiyet kararı verildikten sonra 765 sayılı Kanun ile 5237 sayılı Kanun'un karşılaştırması neticesinde 765 sayılı Kanun'un lehe olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamdaki gerekçede, 5237 sayılı Kanun'da yapılan değişiklikler öncesi hâl ile uyuşturucu madde ihraç etme suçundan temel ceza yanında suçun konusunun eroin olması ve örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi nedeniyle takdirî indirim uygulandığında sonuç cezanın 22 yıl 6 ay hapis olduğu belirtilmiş; ayrıca başvurucuya suç işlemek amacıyla örgüt kurmadan dolayı da 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasına karar verilmesinin gerekeceği ifade edilmiştir. Bu kapsamda 765 sayılı Kanun'a göre temel ceza belirlendikten sonra başvurucunun cezası, suça konu maddenin eroin olması nedeniyle bir kat artırılmış; daha sonra da suçun teşekkül hâlinde işlenmesi nedeniyle cezası yarı oranında bir kez daha artırılarak 27 yıl hapis cezası bulunmuştur. Ancak aynı Kanun'un 13. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başvurucunun cezasının 24 yıl hapis cezasına indirilmesi gerekeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda başvurucu hakkında neticeten 24 yıl hapis ve 47.575 TL adli para cezası verilmiştir.

21. Mahkûmiyet kararının gerekçesinde ise başvurucunun Yunanistan'da ele geçirilen 516 kg eroinin yurt dışına gönderilmesi için gerekli eleman ve eroin temini, depolanması, araç tedariki, araçların zulalanması, para alışverişinin yapılması, araçların yurt dışına çıkışının zamanlaması kararını verdiği belirtilmiştir. Ayrıca uyuşturucunun yurt dışında pazarlaması yapılacak yerlerin tespiti noktasında başvurucunun karar verici konumda bulunarak suça konu uyuşturucuların sahibi olduğu ve tüm organizasyonu (teşekkülü) oluşturduğu da ifade edilmiştir.

22. Yargıtay 10. Ceza Dairesi 10/12/2015 tarihinde oyçokluğuyla hükmü bozmuştur. Bozma kararının gerekçesi, başvurucunun Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) nedeniyle savunma hakkının kısıtlanmasına ve hükme esas alınan tanık ifadelerinin kovuşturma evresinde dinlenmemesine dayanmaktadır. Karşıoy kullanan üyeler ise davanın zamanaşımı nedeniyle düşeceğini belirtmiştir.

23. Bu arada 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile eklenen geçici 14. madde uyarınca özel yetkili mahkemeler kaldırılmıştır. Aynı Kanun uyarınca bu mahkemelerde bulunan derdest dosyaların yetkili ve görevli mahkemelere devredilmesine karar verilmiş olması nedeniyle bozma sonrası yargılamanın Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde görülmeye devam ettiği anlaşılmıştır.

24. Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi 7/1/2016 tarihinde uyuşturucu madde ihraç etme suçu kapsamında başvurucu hakkında açılan kamu davasının 30/12/2015 tarihi itibarıyla olağanüstü zamanaşımına uğradığını belirterek davanın düşmesine karar vermiştir. Karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

2. 12/3/2001 Tarihinde Ele Geçirilen Uyuşturuculara İlişkin Süreç

25. X muhbirin 12/3/2001 tarihinde H.Ş.nin elinde büyük bir miktarda uyuşturucu bulunduğunu, 34 ... 26 plakalı aracın H.Ş.ye ait olduğunu ve 13/3/2001 tarihinde H.Ş.nin bir gazete binası önünde uyuşturucu maddeyi alıcılara teslim edebileceğini Narkotik Şubeye ihbar etmesi sonucunda gerekli tedbirler alınmıştır.

26. Aynı yere 34 ... 815 plakalı başka bir aracın da gelmesi üzerine araçta bulunan N.E. ve M.Y.nin H.Ş. ile bir görüşme yaptığı tespit edilmiştir. Yapılan görüşme sonrasında H.Ş. ile ayrılan N.E. ve M.Y.nin İstanbul'un Gazi Mahallesi'ndeki bir binaya girdikleri tespit edilmiştir.

27. H.Ş.nin gazete binası önüne bıraktığı 34 ... 26 plakalı otomobili almak için geldiğinde yapılan operasyon sonucu yakalandığı anlaşılmıştır. H.Ş.nin yakalanmasından sonra N.E. ve M.Y.nin gitmiş olduğu adreslerin belirlendiği ve yapılan fiziki takipler sonunda bu kişilerin de yakalandığı anlaşılmıştır. 34 ... 815 plakalı otomobilin bagajında ise toplam 105 paket hâlinde, daralı ağırlığı 107 kg gelen eroin bulunmuştur. Daha sonra H.Ş. tarafından Gazi Mahallesi'ndeki binanın deposunda uyuşturucu madde olduğunun belirtilmesi üzerine arama yapılmıştır. Yapılan arama sonucunda uyuşturucu preslemesinde kullanılan bir pres makinesi ve toplam 191 kg uyuşturucu madde tespit edilmiştir. Ayrıca söz konusu depoda uyuşturucu madde taşınmasında kullanıldığı değerlendirilen bir minibüste ve minibüsün içindeki gizli bir bölmede yine yaklaşık 24 kg uyuşturucu bulunmuştur.

a. H.Ş., N.E. ve M.Y. Hakkındaki Yargılama Süreci

28. (Kapatılan) İstanbul 4 No.lu DGM'nin 16/4/2003 tarihli ve E.2001/98, K.2003/45 sayılı kararıyla söz konusu kişilerin teşekkül hâlinde uyuşturucu madde ticareti yapmaktan 765 sayılı Kanun'un 403. maddesinin beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmiştir. H.Ş. yönünden verilen cezanın 765 sayılı Kanun'un 405. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yarı oranında indirildiği, kararın Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 12/2/2004 tarihli kararı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.

29. Kararın gerekçesinde, yargılanan sanıkların teşekkül hâlinde yurt dışına gönderilmek amacıyla Türkiye'de eroin bulundurdukları belirtilmiştir. Bu kapsamda ayrıca hakkındaki evrak tefrik edilen başvurucu Cumhur Yakut'un, H.Ş.nin ifadelerinde adını vermiş olduğu Ş.S.nin, İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 2001/719 Hazırlık sırasına tefrik edilerek kayıt edilen şahısların ve gerçek ismi tespit edilemeyen İranlı Ali olarak bilinen bir kişinin de yurt dışına gönderilmek amacıyla Türkiye'de eroin bulundurdukları ifade edilmiştir. Bu kapsamda yakalanan eroinlerle ilgili olarak İranlı Ali isimli şahsın bu uyuşturucuların sahibi olduğu, başvurucunun bu uyuşturucuların satışını yapan kişi olduğu, Ş.S.nin ise bu malın nakliyesini yapan kişi olduğu gerekçede yer almaktadır.

30. Karar infaz edilirken 5237 sayılı Kanun'un 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca lehe kanun uygulaması yapılmıştır. DGM'lerin bu süreçte kapatılması sebebiyle görevli ve yetkili mahkeme olarak (kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile yetkili) tayin edildiği anlaşılmaktadır. Bu Mahkemenin 5/5/2006 tarihli ek kararı ile sanıklar hakkında örgütlü şekilde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan daha lehe olan 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (3), (4) ve (5) numaralı fıkraları uyarınca cezalandırılmaları yoluna gidilmiştir. Ayrıca etkin pişmanlık hükümleri çerçevesinde 5237 sayılı Kanun'un 192. maddesinin (3) numaralı fıkrası uygulanarak H.Ş. yönünden verilen cezanın indirildiği anlaşılmıştır.

31. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 8/2/2007 tarihli kararıyla hükümlü H.Ş. yönünden kararın düzeltilerek onandığı görülmüştür. N.E. ve M.Y. hakkındaki hükümler ise aynı kararla "eksik gerekçe" sebebiyle bozulmuştur.

b. Bozma Sonrası N.E. ve M.Y. Hakkındaki Yargılama Süreci

32. Bozma üzerine yapılan yargılama sonucu yerel mahkemenin 24/3/2008 tarihli kararıyla birtakım gerekçeler gösterilerek N.E. ve M.Y.nin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu ticareti suçunu işlediği kabul edilmiş ve aynı şekilde yeniden mahkûmiyetlerine karar verilmiştir.

33. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 7/6/2011 tarihli kararıyla hüküm yine bozulmuştur. Bozma gerekçelerinden biri şu şekildedir:

"...

Somut olayda; örgüt oluşturmak için sanıkların sayısı yeterli ise de, suç işleme iradelerinde devamlılık ve aralarında hiyerarşik ilişki saptanamamıştır. Bu durum karşısında hükümlüler hakkında 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin ve buna bağlı olarak aynı Kanunun 188/5. maddesinin uygulanmasının koşullarının bulunmadığı gözetilmeden; uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan dolayı hükümlülerin cezalarının TCK’nın 188. maddesinin 5. fıkrası uyarınca artırılması,

..."

34. Bozma sonrasında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/12/2011 tarihli kararıyla bu iki kişi hakkında uyuşturucu madde ticareti kapsamında verilen cezanın 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (5) numaralı fıkrası kapsamında artırılmadığı görülmüştür. Hüküm, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

c. G.Ç. Hakkındaki Yargılama Süreci

35. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28/7/2003 tarihli iddianamesi ile H.Ş.nin yakalanmadan önce üç parça hâlindeki uyuşturucuyu G.Ç.ye teslim ettiği ileri sürülmüştür. Yapılan yargılama sonunda (kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile yetkili) 4/9/2006 tarihli kararıyla G.Ç. hakkında da 5237 sayılı Kanun'un lehe olduğu tespit edilerek uyuşturucu madde ticareti sebebiyle mahkûmiyet kararı verilmiştir. Temel ceza belirlendikten sonra suça konu maddenin eroin olması nedeniyle ceza bir kat artırılmış, daha sonra suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği gerekçesiyle yarı oranında bir kez daha artırılmıştır.

36. Gerekçede; başvurucu Cumhur Yakut, Ş.S., İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 2001/719 Hazırlık sırasına tefrik edilerek kayıt edilen şahıslar, daha önce aynı Mahkemenin E.2001/98, K.2003/45 sayılı dosyasında yer alan H.Ş., N.E. ve M.Y. ile -gerçek ismi tespit edilemeyen- İranlı Ali olarak bilinen bir kişi ile birlikte G.Ç.nin de yurt dışına gönderilmek amacıyla Türkiye'de eroin bulundurduğu ifade edilmiştir.

37. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 22/3/2007 tarihli kararıyla hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

B. Bireysel Başvuruya Konu Yargılama Süreci

38. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 18/1/2010 tarihli iddianamesinde yukarıda aktarılan olayların bir kısmına değinilerek 12/3/2001 tarihinde ele geçirilen uyuşturucu maddenin asıl sahibinin başvurucu olduğu ifade edilmiştir. İddianamede ayrıca başvurucunun tüm dosyalarından kaçak durumda olduğu, hakkında gıyabi tevkif müzekkeresi çıkarılmasına karşın yakalanamadığından ve savunması alınamadığından hakkında isnat edilen suç ile ilgili olarak zamanaşımının kesilmesini temin etmek maksadıyla kamu davası açılmasının zaruret teşkil ettiği belirtilmiştir. Bu kapsamda 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (3), (4) ve (5) numaralı fıkraları uyarınca başvurucunun cezalandırılması talep edilmiştir.

39. Başvurucu 27/4/2013 tarihinde yakalanmış ve daha sonra aynı gün nöbetçi mahkemece tutuklanmıştır. İlk derece mahkemesindeki tüm yargılaması boyunca başvurucunun tutuklu kaldığı anlaşılmıştır. Başvurucu tutuklandıktan iki gün sonra Bakırköy/Metris 1 No.lu T tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Tekirdağ 1 No.lu F tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevk edilmiştir.

40. Başvurucu, yakalanmamak için kaçtığı sırada her iki ayağının kırılması sebebiyle 28/6/2013 tarihli duruşmaya katılamamıştır. Başvurucuya koroner anjiografi yapılması nedeniyle 1/10/2013 tarihli duruşmaya da katılamamış, duruşma 24/10/2013 tarihine ertelenmiştir. Bir sonraki celsede, duruşmanın yapılacağı gün başvurucunun Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi Servisine götürüldüğünün anlaşılması nedeniyle başvurucunun yine hazır edilemediği görülmüştür.

41. 5/11/2013, 12/11/2013, 21/11/2013 tarihlerinde yapılan duruşmalarda da başvurucunun yine hastanede bulunması nedeniyle savunması alınamamıştır. Bu kapsamda 27/11/2013 tarihli duruşmada; başvurucunun ceza infaz kurumuna dönme ihtimaline binaen mahkemece hazır edilmesi hâlinde savunmasının huzurda alınmasına, başvurucunun duruşma günü ceza infaz kurumunda olup mahkemede hazır edilemediği takdirde ise bulunduğu ceza infaz kurumundan SEGBİS yoluyla savunmasının alınmasına dair ara kararı verilmiştir.

42. 4/12/2013 tarihli 15. celsede başvurucu, Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşma salonunda yer alan SEGBİS ile katılım sağlamıştır. Başvurucu bu aşamada iddianamenin kendisine tebliğ edilmediğini, avukatlarıyla görüşme yapmadığını, sağlık sorunları olduğunu, savunma yapmak için süre istediğini belirtmiştir. Bunun üzerine iddianame okunmuş, hakkındaki suçlamalardan bahsedilmiştir. Duruşma sonunda başvurucuya iddianame ve dosyanın tamamının onaylı bir sureti çıkarılarak tedavi gördüğü belirtilen hastaneye APS yoluyla tebliğ edilmesine dair ara kararı verilmiştir. Ayrıca iddianame ve dosyanın tamamının tebliğine rağmen başvurucunun bir sonraki celsede mazeretsiz olarak savunmasını yapmak istememesi hâlinde savunma yapmaktan kaçınıldığı kabul edilip başvurucunun savunmasını yapmış sayılacağı hususu ihtar edilmiştir.

43. 26/12/2013 tarihli duruşma zaptından başvurucunun yüksekten atlama nedeniyle omzunda oluşan yırtık sebebiyle 25/12/2013 tarihinde ameliyat olduğu ve bu sebeple duruşmaya katılım sağlayamadığı anlaşılmıştır. Duruşma 23/1/2014 tarihine ertelenmiştir.

44. Başvurucu, hastanede tedavisine devam edilmesi nedeniyle 23/1/2014 tarihli duruşmaya yine SEGBİS ile katılım sağlamıştır. Posta görevlisinin başvurucunun tedavi görmesi sebebiyle imza atamayacak durumda olduğunu belirterek tebligatı yapamadığı anlaşılmıştır. Ancak dosya içindeki iddianamenin ve dosyanın bir sureti başvurucuya tebliğ edilmek üzere başvurucunun müdafilerinden birine celse arasında tebliğ edilmiştir. 23/1/2014 tarihi itibarıyla başvurucu, savunmasını yapmış; hakkında ifade veren H.Ş.yi Mamak'taki ceza infaz kurumundan tanıdığını, isnatları kabul etmediğini, N.E., M.Y. ve G.Ç.yi ise tanımadığını söylemiştir. İsminin soruşturma kapsamında geçtiğini basından öğrendiğini, kendine iftira atıldığını, korktuğu için gelip ifade veremediğini söylemiştir. Başvurucu müdafilerinin H.Ş.nin dinlenmesi yönündeki istemleri bu duruşmada reddedilmiştir. Duruşma sonunda ayrıca başvurucunun tedavi gördüğü hastaneden taburcu edilip bulunduğu ceza infaz kurumuna götürülmesi hâlinde yargılandığı mahkemede hazır edilmesine dair ara kararı verilmiştir. Ayrıca duruşmaya katılmasına engel bir durumunun olması ya da duruşmada hazır edilememesi hâlinde başvurucunun bulunduğu ceza infaz kurumu müdürlüğünde SEGBİS yoluyla hazır edilmesine, tedavisine hastanede devam edilmesi hâlinde ise nöbetçi Edirne Ağır Ceza Mahkemesinde yer alan SEGBİS ile duruşmaya katılımının sağlanmasına dair ara kararı verilmiştir.

45. Başvurucu, 13/2/2014 tarihli bir sonraki duruşmada yine tedavisinin devam ediyor olması nedeniyle Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinin duruşma salonunda yer alan SEGBİS aracılığıyla hazır edilmiştir. Başvurucu müdafileri, H.Ş.nin dinlenmesi yönündeki taleplerini tekrar iletmiştir. (Kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile yetkili) bir önceki celsede verdiği ara kararından vazgeçerek H.Ş.nin dinlenilmesi yönünde ara kararı tesis etmiştir. Duruşma 25/3/2014 tarihine ertelenmiştir.

46. Başvurucunun Trakya Üniversitesinde tedavisine devam edilmesi nedeniyle bir sonraki duruşmaya SEGBİS ile katılım sağlaması için nöbetçi Edirne Ağır Ceza Mahkemesine 19/2/2014 tarihinde yazı yazılmıştır. Bu arada 6526 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'a eklenen geçici 14. madde uyarınca özel yetkili mahkemeler kaldırılmıştır. Aynı Kanun uyarınca bu mahkemelerde bulunan derdest dosyaların yetkili ve görevli mahkemelere devredilmesine karar verilmiş olması nedeniyle yargılamaya Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde devam edilmiştir.

47. Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/3/2014 tarihli tensip zaptına göre 18/4/2014 tarihinde yapılacak duruşma günü başvurucunun yargılandığı mahkemede hazır edilmesi veya SEGBİS yolu ile katılım sağlaması için bulunduğu ceza infaz kurumuna yazı yazılmasına karar verilmiştir. Ayrıca hakkında daha önce etkin pişmanlık uygulanarak mahkûmiyet hükmü kesinleşen ve başvurucu hakkında aleyhe ifade veren H.Ş.nin de duruşmada hazır edilmesi için yazı yazılmasına karar verilmiştir.

48. Başvurucu 18/4/2014 tarihli duruşmaya bulunduğu ceza infaz kurumunda yer alan SEGBİS ile katılım sağlamıştır. Başvurucu müdafileri, başvurucunun duruşmaya getirilerek tanıkla yüzleştirilmesini talep etmiştir. Başvurucunun SEGBİS ile duruşmaya katılımının sağlanması yönünde ara kararı verilmekle duruşmaya devam edilmiştir. Duruşma zaptının ilgili kısmı şu şekildedir:

"Sanık Cumhur YAKUT un[TMK'nın] 10 madde ile yetkili İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/31 Esas sayılı dosyasında 23/01/2014 tarihli celsede esas itibariyle savunmasının alınmış olduğu, bu oturumda sanık Cumhur YAKUT hakkında ifade veren Tanık [H.Ş.'nin] dinlenmesinin yapılacağı, sanık vekillerinin duruşmada hazır bulundukları gibi, sanık Cumhur'un da SEGBİS yolu ile duruşmada hazır bulunduğu ve sanık Cumhur'un da bu sistem marifetiyle tanığa soru yöneltebileceği anlaşıldığından, sanık Cumhur YAKUT'un SEGBİS sistemi ile duruşmada hazır bulunup kendisinin mahkememiz duruşma salonunda hazır bulunmamasının bu celse tanık[H.Ş.'nin] dinlenmesine engel olmayacağı, bu hususta savunma hakkına bir zarar verilmiş olmayacağı anlaşıldığından bu celse oturumun SEGBİS yolu ile yapılmasına ... oy çokluğu ile karar verildi açık yargılamaya devam olundu."

49. Duruşma zaptında H.Ş.ye ifade vermeden önce usulen yemin ettirildiği belirtilmiştir. H.Ş. duruşmada daha önce vermiş olduğu ifadelerini tekrarlayarak hem Yunanistan'da hem de depoda bulunan uyuşturucuların sahibinin başvurucu olduğunu ileri sürmüştür. Duruşma sırasında başvurucunun SEGBİS aracılığıyla tanığın sözünü kesmesi ve tanığa müdahale etmesi üzerine başvurucu uyarılmış; daha sonra da verilen söz üzerine tanığın yalan söylediğini, iftira attığını ifade etmiştir. Başvurucu müdafileri ise tanığa sorularını sormuştur.

50. Bir sonraki duruşmada başvurucu, mahkeme salonunda hazır bulundurulmuştur. Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını sunduktan sonra başvurucu müdafileri daha önce yargılanıp hakkındaki hüküm kesinleşen N.E.nin dinlenilmesini talep etmiştir. Aynı şekilde daha önce başvurucunun otelinde işçi olarak çalışan M.S.G.nin de dinlenilmesi istenmiştir. Ayrıca söz konusu tanıkların hazır edildiği belirtilerek 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 178. maddesinin uygulanması istenmiştir. Bunun üzerine M.S.G. ile N.E. tanık olarak ifade vermiştir. Söz konusu tanıklar H.Ş.nin beyanlarına karşı olacak şekilde birtakım ifadelerde bulunmuştur. Bu kapsamda N.E., başvurucuyu tanımadığını ifade etmiştir. Diğer tanık ise H.Ş.nin 2000 yılının Temmuz ayında başvurucudan bir alacağının olduğunu iddia ederek çalıştığı otelde tartışma çıkardığını belirtmiştir. Duruşma sonunda, başvurucu müdafilerinin dinlenilmesini istediği başka tanıkların reddine karar verilmiştir.

51. 23/9/2014 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı esas hakkında mütalaada bulunmuştur. Başvurucu müdafilerince tanık H.Ş.nin yemin verdirilerek dinlendiği, bu nedenle bu dinlemenin usule aykırı olduğu ileri sürülmüş; tekrar dinlenilmesi talep edilmiştir. Tanık H.Ş.nin usule uygun olarak, yeminsiz şekilde yeniden dinlenmesi yolundaki talebin sonuca etkili olmayacağından reddine karar verilmiştir. Telefon görüşmelerinin getirtilmesi yolundaki talep de suç tarihi ve dosya kapsamına göre Mahkeme tarafından reddedilmiştir. Duruşma sonunda esas hakkında mütalaaya karşı savunma yapılması için bir sonraki celseye kadar süre verilmiştir.

52. 17/12/2014 tarihli duruşmada başvurucunun hastalığı nedeniyle müdafileriyle görüşemediğinden savunma için süre istediği, 11/2/2015 tarihli duruşmada ise bu sefer başvurucu müdafilerinin mazereti nedeniyle esas hakkında mütalaaya karşı cevap vermek için süre istediği anlaşılmıştır.

53. 2/4/2015 tarihli bir sonraki duruşmada başvurucu, mahkeme salonunda hazır bulundurulmuştur. Başvurucu müdafilerinin bir kez daha mazeret göstermeleri nedeniyle talepleri reddedilmiştir. Bunun üzerine duruşmada başvurucuyu temsilen yer alan üç müdafi davadan çekilip duruşma salonundan ayrılmıştır. Duruşma sonunda başvurucunun üzerine atılı suçun zorunlu müdafiyi gerektirmesi nedeniyle başvurucuya bir müdafi görevlendirmek için İstanbul Barosuna yazı yazılmasına karar verilmiştir.

54. 3/4/2015 tarihinde yapılan duruşmada, Baro tarafından atanan müdafi tarafından dava dosyasının incelenmesi için süre istenmiştir. Başvurucu müdafiinin talebi kabul edilerek Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı savunma hazırlamak için müdafiye süre verilmiştir.

55. 7/4/2015 tarihli duruşmada da başvurucu için atanan müdafi, dosyanın hacimli olması nedeniyle makul bir süre daha talep etmiştir. Talep kabul edilerek duruşma 16/4/2015 tarihine ertelenmiştir.

56. 16/4/2015 tarihli duruşmada başvurucu için atanan müdafi, soruşturma aşamasında görev yapan memurların ve X muhbir olarak geçen şahsın dinlenmesini talep etmiştir. Mahkemece tevsi tahkikat taleplerinin toplanan delillerle dosyanın yeterince aydınlanmış olduğu gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. Esas hakkındaki mütalaaya karşı sunulan yazılı metinlerin ardından başvurucuya bu duruşmada son sözü sorularak hüküm verilmiştir.

57. Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/4/2015 tarihli kararıyla başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde yukarıda aktarılan olaylar ve delillerin de bir bütün olarak dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda özellikle;

i. İranlı Ali olarak bilinen şahıstan uyuşturucu maddelerin ihraç edilmek üzere başvurucu tarafından alındığı, H.Ş. tarafından presleme işi yapıldığı, daha önce ele geçirilemeyen bir kısım uyuşturucunun nakliyesinde G.Ç.nin de yer aldığı hatırlatılmıştır.

ii. Yine yakalanan uyuşturucularla ilgili olarak tanık H.Ş.nin ifadelerinde istikrarlı bir şekilde başvurucuyu işaret ettiği ifade edilmiştir. 29/1/2001 ile 13/3/2001 tarihleri arasında her iki kişinin birçok kez görüşme yaptığının HTS raporlarından anlaşıldığı söylenmiştir. Ayrıca H.Ş.nin soruşturmanın başında başvurucuyu fotoğrafla teşhis ettiğine ilişkin tutanağa yer verilmiş, başvurucuya iftira atmasını gerektirir bir sebebin bulunmadığı gerekçeli kararda yer almıştır.

iii. Başvurucunun H.Ş., İranlı Ali, Ş.S. ile birlikte örgüt dâhilinde uyuşturucu maddeyi ihraç etmek amacıyla Türkiye'de bulundurma suçunu işlediği ve müsnet suçtan dolayı cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

iv.Bunun yanında gerekçeli kararda başvurucunun bu olayın meydana geldiği tarihlerde ciddi biçimde uyuşturucu madde ticareti ile uğraştığı, Yunanistan'da ele geçirilen uyuşturucuların sahibi olduğunun da iddia edildiği, bu konuyla ilgili olarak başvurucu hakkında açılan kamu davasının temyiz aşamasında olduğu ifade edilmiştir.

58. Suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı Kanun ile yargılamanın yapıldığı sırada geçerli olan 5237 sayılı Kanun'un karşılaştırmasında sonraki Kanun'un başvurucu lehine olduğu da belirtilerek hüküm kurulmuştur. Hükmün ilgili kısmı şu şekildedir:

"1- Sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCK'Nun 7/2 maddesi delaletiyle 5237 sayılı TCK. Nun 188/3 maddesine istinaden takdiren suçun önem ve değeri ile işleniş biçimi de nazara alınarak teşdiden 11 yıl hapis ve TCK. nun 52/2 maddesi gereği sanığın ekonomik ve diğer şahsi halleri degöz önünde bulundurularak takdiren günlüğü 20 TL den takdiren 300 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına,

TCK nun 188/4 maddesine istinaden sanığın cezasının yarı oranında artırılarak 16 yıl 6 ay hapis ve 450gün adli para cezası ile cezalandırılmasına,

TCK'Nun 188/5 maddesine istinaden sanığın cezasının yarı oranında artırılarak 24 Yıl 9 Ay hapis ve 675 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına,

Sanığın duruşmadaki tutum ve davranışı lehine takdirsel indirim sebebi sayıldığından cezasının TCK.nun 62/1 maddesine istinaden takdiren 1/6 oranında indirilerek 20 yıl 7 ay 15 gün hapis ve taktiren günlüğü 20 TL. den 562 gün karşılığı11240,00TL. Adli para cezası ile cezalandırılmasına.

TCK'Nun 49. Maddesi gereği hapis cezası 20 yıldan fazla olamayacağından sonuç olarak sanığın 20 YIL HAPİS VE 11240,00 TL ADLİ PARA CEZASI LE CEZALANDIRILMASINA,

Sanığın cezasından başkaca artırım ve indirim yapılmasına yer olmadığına.

..."

59. Başvurucu müdafilerinin temyizi üzerine duruşmalı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda Anayasa Mahkemesinin 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinde yer bazı hükümleri iptal etmesi dikkate alınarak hükmün düzeltilerek onanmasına dair karar verilmiştir. Ayrıca Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 18/2/2016 tarihli kararının gerekçesinde hükmolunacak sonuç hapis cezasının üst sınırının 5237 sayılı Kanun'un 61. maddesine göre 30 yıl olarak öngörüldüğü gözetilmeden 20 yıl 7 ay 15 gün olarak belirlenen hapis cezasının 20 yıla indirilmesi suretiyle eksik hapis cezası tayin edilmesinin karşı temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmadığı da belirtilmiştir. Aynı gün başvurucunun müdafilerine hüküm tefhim edilmiştir.

60. 16/3/2016 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

61. 5237 sayılı Kanun'un "Zaman bakımından uygulama" kenar başlıklı 7. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.

Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur."

62. 765 sayılı mülga Kanun'un 403. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

"(Değişik madde: 06/06/1991- 3756/6 md.)

1. Uyuşturucu maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal veya ithal edenlere on yıldan yirmi yıla kadar ağır hapis ve uyuşturucu maddenin her gram ve küsuru için ellibin lira ağır para cezası verilir.

2. 1 numaralı fıkrada yazılı maddeleri ihraç edenlere, altı yıldan oniki yıla kadar ağır hapis ve uyuşturucu maddenin her gram ve küsuru için ellibin lira ağır para cezası verilir.

3. Uyuşturucu maddeleri imal veya ithal ettikten sonra ihraç edenler hakkında 1 numaralı fıkrada gösterilen cezalara da ayrıca hükmolunur.

4. Böylece ihraç edilmiş maddeler dolayısıyla yabancı memlekette hükmedilmiş ve çekilmiş veya yabancı ülkede çekilmemiş olmakla beraber Türkiye'de infazı kabil cezalar çekildikleri takdirde, ihraç sebebiyle hükmedilecek cezadan indirilir.

5. Uyuşturucu maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak satanlara veya satışa arz edenlere veya satın alanlara veya yanında yahut başka bir yerde bulunduranlara veya bu maddeleri parasız devredenlere yahut bu suretle devralanlara veya sevk veya nakledenlere veya bunların alınıp satılmasına veya devrine veya ne suretle olursa olsun tedarik edilmesine aracı olanlara dört yıldan on yıla kadar ağır hapis ve uyuşturucu maddenin her gram ve küsuru için ellibin lira ağır para cezası verilir.

6. Yukarıdaki fıkralarda gösterilen uyuşturucu madde eroin, kokain, baz morfin, morfin ise, fail hakkında verilecek ceza bir katı oranında artırılır.

7. Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, teşekkül oluşturanlar ile idare edenler veya bu teşekküle dahil bulunanlar tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza ayrıca yarı oranında artırılır.

...

10. Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemek maksadı ile teşekkül oluşturanlar ile bunları idare edenlere veya bunlara dahil olanlara beş yıldan on yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

11. Birden ziyade kimsenin bu suçları işlemek için önceden anlaşmaları teşekkül sayılır.

..."

63. 765 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"(Değişik cümle: 14/07/2004 - 5218 S.K./1.mad) Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ve müebbet ağır hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder. Muvakkat ağır hapis, kanunda tasrih edilmiyen yerlerde 1 seneden 24 seneye kadardır."

64. 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik öncesi 5237 sayılı Kanun'un "Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti" kenar başlıklı 188. maddesinin (3), (4) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:

"Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, (Ek ibare: 29.06.2005-5377/22 md.) sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

Uyuşturucu (Ek ibare: 29.06.2005-5377/22 md.) veya uyarıcı maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

65. 5237 sayılı Kanun'un "Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti" kenar başlıklı 188. maddesinin (3), (4) ve (5) numaralı fıkralarının hâlihazırda şekli şöyledir:

"Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.

 (Değişik: 27/3/2015-6638/11 md.) a) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması,

b) Üçüncü fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi,

hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

 (Değişik: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır."

66. 5237 sayılı Kanun'un "Etkin pişmanlık" kenar başlıklı 192. maddesinin ilgili kısımları şu şekildedir:

"(1) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına iştirak etmiş olan kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

 (2) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, bu maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiğini merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaştırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz.

 (3) Bu suçlar haber alındıktan sonra gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kişi hakkında verilecek ceza, yardımın niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir."

67. 5237 sayılı Kanun'un "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin (1) ve (4) numaralı fıkraları şu şekildedir:

"Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

...

Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur."

68. 5271 sayılı Kanun'un "Sanığın duruşmadan bağışık tutulması" kenar başlıklı 196. maddesinin (4) numaralı fıkrası "Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır." şeklinde iken 15/8/2017 tarihli ve 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 147. maddesi ile "Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir." şeklinde değiştirilmiştir. Bu KHK hükmü 1/2/2018 tarihli ve 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 142. maddesi ile aynen kabul edilmiştir.

69. 5271 sayılı Kanun'un "Sanığın duruşmadan bağışık tutulması" kenar başlıklı 196. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir."

70. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Nakiller" kenar başlıklı 53. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hükümlüler, kendi istekleri veya toplu sevk, disiplin, asayiş ve güvenlik, hastalık, eğitim, öğretim, suç ve yargılama yeri nedenleriyle başka bir kuruma nakledilebilirler."

71. 5275 sayılı Kanun'un "Zorunlu nedenlerle nakil" kenar başlıklı 56. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlüler, yargı çevresi dışında Adalet Bakanlığınca belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilirler."

72. 20/9/2011 tarihli ve 28060 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmelik'in "Ceza infaz kurumunda bulunanlar" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

"(1) Teknik altyapının hazır olması durumunda ceza infaz kurumunda bulunan kişi SEGBİS ile dinlenebileceği gibi, SEGBİS üzerinden duruşmalara da katılabilir.

 (2) Talep eden makam, dinleme yapacağı kişinin kimlik bilgilerini, dinleme zamanını ve dinleme için yapılması gereken hazırlıkları ilgili ceza infaz kurumu yönetimine bildirir.

 (3) İlgili ceza infaz kurumu görevlisi, ikinci fıkrada belirtilen talimatlar doğrultusunda, dinlenecek kişiyi, dinleme odasında hazır eder.

 (4) Talep eden makam ayrıca belirtmediği sürece, dinlenecek kişinin dinleme talebinde belirtilen kişi olduğuna dair bir tutanak, ceza infaz kurumu görevlisince düzenlenir ve imzalanır."

73. 5271 sayılı Kanun'un "Doğrudan soru yöneltme" kenar başlıklı 201. maddesi şöyledir:

"(1) Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.

 (2) Heyet halinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler, birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir."

74. 5271 sayılı Kanun'un "Duruşmada okunmayacak belgeler" başlıklı 210. maddesi şöyledir:

"(1) Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.

 (2) Tanıklıktan çekinebilecek olan kişi, duruşmada tanıklıktan çekindiğinde, önceki ifadesine ilişkin tutanak okunamaz."

75. 5271 sayılı Kanun'un "Delilleri takdir yetkisi" 217. maddesi şöyledir:

"(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

 (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir."

76. 5271 sayılı Kanun'un "Kararların gerekçeli olması" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"(1) Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.

 (2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

77. Mahkemenin 2/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

78. Başvurucu; suç tarihinin eski olması nedeniyle yerel mahkeme tarafından lehe kanun değerlendirmesi yapıldığını, 5237 sayılı Kanun'un lehe olduğu değerlendirilip buna göre hüküm kurulduğunu ve bunun doğru olduğunu belirtmiştir. Ancak başvurucu; 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (5) numaralı fıkrasına istinaden cezanın yarı oranında artırıldığını, söz konusu maddenin 6545 sayılı Kanun'la değiştirildiğini ifade etmiştir. Bu kapsamda önceki hâliyle suçun ancak örgütlü olarak işlenmesi hâlinde cezanın yarı oranında artırılabildiğini, hakkında örgüt yöneticisi veya üyesi olduğundan bahisle herhangi bir soruşturma veya kovuşturma yapılmadığını, dolayısıyla mahkemenin cezayı bu hükme dayanarak vermediğini iddia etmiştir. Yine dosyada başka yargılanan kimse bulunmadığını, suçun üçten fazla kişiyle işlenmesinin tartışılmadığını da ileri sürmüştür. Bu yönüyle mahkeme kararının yeterli gerekçe içermediğini, 6545 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki metnin lehe olması nedeniyle değişiklik öncesi metne göre hüküm kurulması gerekirken bu hususun dikkate alınmamasının hukuka aykırı olduğunu, dolayısıyla suç ve cezada kanunilik ilkesi ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ifade etmiştir. Bunun yanında şikâyetin Yargıtay tarafından göz ardı edilmesi nedeniyle davanın zamanaşımı nedeniyle düşmediğini, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca aynı olayla ilgili olarak yargılanan M.Y. ve N.E. hakkında suç örgütü unsurlarının oluşmadığına karar verilmiş olmasına rağmen hakkında 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca cezasının artırılmasının çelişkili olduğunu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.

79. Bakanlık görüşünde suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir açıklamaya yer verilmemiştir.

80. Bakanlık görüşüne karşı cevap yazısında başvurucu, şikâyetlerini tekrarlanmış; bu kapsamda somut olayda 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (5) numaralı fıkrası kapsamında yapılan artırımın 6545 sayılı Kanun değişikliğinden önceki düzenlemeye göre mi yoksa değişiklik sonrası düzenlemeye göre mi yapıldığı konusunun aydınlatılamadığını, kararda hiçbir biçimde 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesi anlamında bir örgütsel olgunun varlığının tartışılmamış olmasının bu gerekçeyle artırım yapılmadığına delalet olduğunu ileri sürmüştür. Dolayısıyla yerel mahkemenin 6545 sayılı Kanun sonrası hâline göre artırım yaptığının açık olduğunu, suçun işlendiği tarihte "suçun üç veya daha fazla kişiyle birlikte işlenmesi" hâlinin artırım nedeni olmaması gözönüne alındığında bu yönde kurulan hükmün Anayasa'nın 38. maddesine aykırı olduğunu belirtmiştir.

2. Değerlendirme

81.Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.''

82. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ve bu başlık altında ileri sürülen gerekçeli karar hakkına ilişkin iddialar suç ve cezaların kanuniliği ilkesi kapsamında değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

83. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

84. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerinde kanunla düzenleme ilkesine pek çok maddede ayrı ayrı yer verildiği gibi 13. maddede ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların ancak kanunla yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve cezaları düzenleyen 38. maddesinde de suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi özel olarak güvence altına alınmıştır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31).

85. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında “Kimse, ...kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.” denilerek suçların kanuniliği, üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.” denilerek cezaların kanuniliği ilkeleri güvence altına alınmıştır. Anayasa’da öngörülen suç ve cezaların kanuniliği ilkesi insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 38. maddesine benzer şekilde 5237 sayılı Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesi uyarınca hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011).

86. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahip olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., § 32).

87. Nitekim lehe olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması kuralı 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasında “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” şeklinde de ifade edilmiştir. Bu ilkeye göre sonradan yürürlüğe giren yasanın bir fiili suç olmaktan çıkarması -suçun unsurlarında veya diğer cezalandırılabilme şartlarında- bu suçtan dolayı mahkûmiyetin yasal neticelerinde ceza hatta güvenlik tedbirlerinde değişiklik yapması ve bu değişikliğin failin lehine sonuç vermesi durumunda yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenen suçlar hakkında da uygulanması gerekecektir. Bu değişiklik, kesinleşmiş ancak infazı henüz tamamlanmamış hükümler ile infazı tamamlanmış hükümler bakımından da söz konusudur (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E.2011/11-239, K.2011/281, 20/12/2011).

ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

88. 12/3/2001 tarihinde ele geçirilen uyuşturucular kapsamında depoculuk yaptığı sonradan anlaşılan H.Ş. yakalanmıştır. H.Ş.nin yakalanmasından sonra hem bu ele geçirilen uyuşturucuların hem de 29/12/2000 ve 30/12/2000 tarihlerinde Yunanistan'da ele geçirilen uyuşturucuların sahibinin başvurucu olduğu önce H.Ş., daha sonra da Ş.S. tarafından soruşturma evresinde ifade edilmiştir. Bunun üzerine başvurucu hakkında her iki durum nedeniyle ayrı ayrı soruşturma ve daha sonra da kovuşturma yapılmıştır.

89. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince 4/12/2013 tarihinde, Yunanistan'da ele geçirilen uyuşturucular sebebiyle uyuşturucu madde ihraç etme suçundan başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmiştir. Başvurucunun bu suçu işlediği kabul edilen zaman diliminde 765 sayılı Kanun'un yürürlükte olması nedeniyle lehe kanun değerlendirmesi yapılması gerekmiştir.

90. Mahkeme lehe kanun değerlendirmesi yaparken her iki Kanun'da öngörülen cezaları ayrı ayrı belirlemiştir. Bu kapsamda 5237 sayılı Kanun hükümlerinin aleyhe olarak belirlenmesine giden süreçte başvurucunun eroin ihracatı yanında ayrıca suç örgütü kurması nedeniyle de cezalandırılacak olmasının dikkate alındığı anlaşılmıştır. Bu kapsamda 765 sayılı Kanun hükümleri bir bütün olarak dikkate alınarak neticeten verilecek sonuç cezanın 765 sayılı Kanun'un 13. maddesinin ikinci fıkrası gereği daha lehe olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte başvurucu hakkındaki bu dava, Yargıtayın 10/12/2015 tarihli bozma kararı sonrasında zamanaşımı nedeniyle düşmüştür (bkz. §§ 20-24).

91. Başvurucu, Yargıtayın yukarıda anılan kararından önce Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesince 16/4/2015 tarihinde bu sefer uyuşturucu madde ticareti sebebiyle mahkûm edilmiştir. Başvurucu hakkında lehe kanun değerlendirilmesi yapılırken her iki Kanun'a göre uyuşturucu madde ticareti sebebiyle verilebilecek asgari ceza miktarları dikkate alınmıştır. Daha sonra suç karşılığı öngörülen cezanın 765 sayılı mülga Kanun'un 403. maddesinin 5., 6. ve 7 maddeleri gereği sonuç olarak 12 yıl hapis cezası olduğu oysa 5237 sayılı Kanun uygulandığı takdirde -o zaman yürürlükte olduğu hâliyle- 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (3), (4) ve (5) numaralı fıkraları gereği sonuç olarak 10 yıl 15 ay hapis cezası verilmesi gerektiği tespit edilmiştir.

92. 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (5) numaralı fıkrasının ilk hâlinde, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde anılan Kanun'un 188. maddesinin (1), (2), (3) ve (4) numaralı fıkralarında yer alan suçların işlenmesi durumunda verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı düzenlenmiştir. Hâlihazırdaki maddeye bakıldığında ise 6545 sayılı Kanun'la söz konusu (5) numaralı fıkrada değişiklik yapıldığı anlaşılmıştır. Buna göre suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde söz konusu suçların işlenmesi hâlinde verilecek cezanın bir kat artırılacağı, üç veya daha fazla kişinin birlikte işlemesi hâlinde ise yarı oranında artırım yapılacağı belirtilmiştir.

93. Somut olayda lehe kanun tespitinde 765 sayılı Kanun yerine 5237 Kanun'un belirlenmesine başvurucunun bir itirazı bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucu; başvuru formunda Yunanistan'da ele geçirilen uyuşturucularla ilgili süreçten ve yapılan yargılamalardan, ayrıca H.Ş., ve G.Ç. hakkında 12/3/2001 tarihinde ele geçirilen uyuşturucular sebebiyle yapılan yargılamalardan hiç bahsetmeden cezasının 6545 sayılı Kanun sonrası yapılan değişiklik kapsamında yarı oranında artırım yapıldığını, hakkında bu maddeden ceza verilemeyeceğini, nitekim N.E. ve M.Y. hakkında verilen kararların ortada örgüt olmadığı gerekçesiyle Yargıtay tarafından bozulduğunu ileri sürmüştür.

94. Bu kapsamda yapılan değerlendirmede başvurucu hakkındaki temel ceza "suçun önem ve değeri ile işleniş biçimi de nazara alınarak teşdiden" 11 yıl hapis cezası olarak belirlenmiştir. Suça konu maddenin eroin olması nedeniyle 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereği artırım yapılmıştır. Başvurucu hakkında verilen cezanın daha sonra 6545 sayılı Kanun'la değişiklik yapılmadan önceki hükümleri dikkate alınarak suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği gerekçesiyle yarı oranında artırıldığı anlaşılmıştır (bkz. § 58).

95. Nitekim benzer şekilde, ele geçirilen uyuşturucular sebebiyle daha önce yargılanan kişiler haklarında verilen cezalar da tıpkı başvurucu gibi aynı şekilde örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiği kabul edilerek yarı oranında artırılmıştır. Bu kapsamda H.Ş., Ş.S. ve G.Ç. hakkında verilen cezaların daha önceden Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini ifade etmek gerekir.

96. N.E. ve M.Y. hakkında verilen cezaların bozulma sebebi (bkz. § 33) dikkate alındığında Yargıtay kararlarıyla kesinleşen diğer mahkeme kararları karşısında bu hususun tek başına ortada bir örgütün olmadığını göstermeye yetmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca bireysel başvuruya konuda davadaki iddianamede başvurucunun hangi suçlardan cezalandırılması gerektiğinin yazıldığı (bkz. § 38), bu kapsamda 5237 sayılı Kanun'un 188. maddenin (5) numaralı fıkrasının da iddianamede yer aldığı açıktır. Bunun yanında daha sonradan zamanaşımı nedeniyle düşen diğer dosyada Yargıtayın henüz bozma kararı vermediği dönemde, başvurucu hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma sebebiyle lehe kanun uygulaması yapılarak bir değerlendirme yapıldığı, mevcut davada iddianamedeki sevk maddeleri çerçevesinde başvurucu hakkında 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesi kapsamında ayrıca bir ceza verilmediği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte gerekçeli kararda masumiyet karinesine uygun biçimde söz konusu diğer davaya temas edilmekle yetinilmiştir.

97. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Duruşmada Hazır Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

98. Başvurucu; bir kısım tanığın dinlenilmesi esnasında özellikle duruşmada hazır bulunmak istemesine rağmen SEGBİS yöntemiyle savunmasının alındığını, mahkemedeki duruşmada hazır edilmediğini, rızası alınmadan esaslı işlemlerin yapıldığı oturumun SEGBİS yöntemiyle yapılmasının savunma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu belirtmiştir.

99. Bakanlık görüşünde bu kısımla ilgili olarak SEGBİS ile ilişkili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına yer verilmiştir. Ayrıca SEGBİS'in alınan savunmalarda yüz yüzelik ve doğrudanlık ilkelerini ihlal etmediği de belirtilmiştir. Daha sonra ne başvurucunun ne de müdafilerinin duruşma salonundakileri net bir biçimde görebilme, söylenenleri duyabilme ve diğer tarafa soru yöneltebilme konusunda duruşmada veya temyiz aşamasında açık bir itirazları olduğunun dosya kapsamında tespit edilemediği vurgulanmıştır.

100. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında ise yerel mahkeme kararının tanık beyanları ile muhbir istihbaratına dayandığını, SEGBİS ile ilgili tespitlerinin kabul edilebilir olmadığını, sistemin özelikle ses kısmının yüksek kalitede çalışmadığını, duruşmalar esnasında birçok defa ses kayması ve kesinti olduğunu, bahsedilen bu eksikliklerin tanık ifadelerine karşı alınan beyanlarda savunma zaafiyeti doğurduğunu belirtmiştir.

2. Değerlendirme

101. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

102. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

103. Başvurucunun adil yargılanma hakkı bağlamında savunma hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında ileri sürdüğü şikâyetlerinin duruşmada hazır bulunma hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür. Nitekim Şehrivan Çoban [GK], (B. No: 2017/22672, 6/2/2020) kararı da bu yöndedir.

104. Diğer taraftan bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

105. Sunulan belgelerden yargılama sırasında başvurucunun ve yargılama sırasında kendisini temsil eden müdafilerinin ihlale neden olduğunu ileri sürdükleri iddiaları temyiz dilekçesinde dile getirmediği anlaşılmaktadır. Bu sebeple somut olayda iddialara ilişkin bilgi veya belge sunulmadığı, böylece başvuru yollarının usulüne uygun tüketilmediği değerlendirilmiştir.

106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

107. Başvurucu; bir kısım müdafinin istifa etmiş olmasına karşın vekâletname ile yetkili başka müdafilerinin bulunduğunu, kendi seçtiği müdafi ile savunma yapma hakkından mahrum bırakıldığını, bu hâlde barodan zorunlu müdafi tayin edilerek onun huzurunda savunmasının alınıp mahkûmiyet kararı verildiğini, bu şekliyle savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

108. Bakanlık cevabında bu konu hakkında bir değerlendirme yapılmamıştır.

2. Değerlendirme

109. Müdafi, şüpheli veya sanığın ceza yargılamasında savunmasını yapan avukat olarak tanımlanmaktadır. Şüpheli veya sanığın müdafii aracılığıyla savunulması hususunda tercih yapma olanağına sahip olduğu hâllerde görev yapan müdafi ihtiyari müdafi, görevlendirilmesi hususunda şüpheli veya sanığın iradesinin önem taşımadığı hâllerde görev yapan müdafi ise zorunlu müdafidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E.2011/10-182, K.2011/204, 11/1/2011).

110. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen "meşru vasıta ve yollardan" yararlandırılması da gerekir. Savunmada başvurulacak meşru vasıta ve yollar arasında avukatların teknik bilgilerinden ve tecrübelerinden yararlanma olanağı da bulunmaktadır. Şüpheli ve sanık için Anayasa'nın 36. maddesinde sözü edilen meşru vasıta ve yollardan en önemlisi müdafi yardımından yararlanmaktır. Diğer bir ifadeyle müdafi yardımından yararlanma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollar kavramı kapsamındadır. Bu itibarla müdafi yardımından yararlanmanın adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla suç isnadı altındaki kişi, adil yargılanma hakkı kapsamında kendisini bizzat savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma hakkına sahiptir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 72).

111. Müdafi yardımından yararlanma hakkı mutlak değildir. Bu hakkın istisnai hâllerde sınırlandırılması mümkündür. Zorunlu sebeplerin ortaya çıkması hâlinde bu hak kısıtlanabilir. Avukat erişiminin sağlanmamasına istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile böylesi bir kısıtlama şüphelinin/sanığın adil yargılanma bağlamında güvence altına alınan haklarına zarar vermemelidir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §§ 118, 137). Müdafi yardımından yararlanma hakkı bakımından önemli olan, yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında şüphelinin/sanığın müdafi yardımından etkili bir biçimde yararlanmış olmasıdır. Ancak avukata erişim yönünden getirilen kısıtlama yargılamanın sonraki aşamalarında telafi edilmiş ise savunma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz. (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 78).

112. Somut olayda duruşmada hazır olan ve başvurucuyu vekâletnameyle temsil eden üç müdafinin davadan çekilmesi üzerine başvurucunun üzerine atılı suçun zorunlu müdafiliği gerektirmesi nedeniyle barodan müdafi tayin edilmek zorunda kalınmıştır. Davadan çekilen üç müdafi dışında başvurucuyu vekâletname ile temsil edilen başka müdafilerin olduğu ilk derece mahkemesi aşamasında başvurucu tarafından ileri sürülmediği gibi sonraki duruşmalarda barodan tayin edilen müdafi yanında başvurucuyu vekâletname ile temsil eden herhangi bir müdafinin duruşmayı takip etmediği anlaşılmıştır. Ayrıca somut olayda başvurucuyu vekâletname ile temsil eden diğer müdafilerin sonraki duruşmalara katılımının engellendiğine dair bir şikâyet de bulunmamaktadır.

113. Diğer taraftan başvurucu hakkındaki yargılamada başvurucunun yakalanmasından sonra 6526 sayılı Kanun öncesi dönemde başvurucunun seçtiği müdafiler yanında on celse yapılmıştır. 6526 sayılı Kanun sonrası dönemde ise Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde dokuz celse daha yapılarak yargılama sürdürülmüştür. Somut olayda esas hakkındaki mütalaa 23/9/2014 tarihli celsede sunulmuştur. Başvurucunun seçtiği üç müdafinin 2/4/2015 tarihli duruşmada davadan çekilme kararı vermesi üzerine başvurucuya isnat edilen suçun niteliği dikkate alınarak zorunlu müdafi atanmıştır. Daha sonra yargılama, esas hakkındaki mütalaaya cevap verilebilmesi için zorunlu müdafi tarafından istenen süre uyarınca iki kez ertelenmiştir. Mahkûmiyet kararı ise 16/4/2015 tarihli oturumda verilmiştir.

114. Bu kapsamda anılan ilkeler dikkate alınıp yargılamanın bütünlüğü gözetildiğinde başvurucunun müdafi yardımından yararlandığı anlaşılmaktadır.

115. Açıklanan gerekçelerle müdafi yardımından yararlanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

116. Başvurucu; X muhbirin huzurda dinletilmeden ve X muhbire soru sorma hakkı tanınmadan karar verildiğini, X muhbiri sorgulama talebinin yok sayıldığını, diğer taraftan Ş.S.nin yargılandığı dosyada soruşturma evresinde verilen ifadelerin hükme esas alındığını hâlbuki Ş.S. hakkında yapılan kovuşturmada kendisi aleyhine verilen ifadelerden geri dönüldüğünü, bu kişinin de duruşmada dinletme talebinin reddedildiğini belirtmiştir. Bu kapsamda silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

117. Bakanlık görüşünde başvuru konusu yargılamanın adil olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın bütününe bakılması gerektiği hatırlatılmıştır. Bu kapsamda başvurucunun bazı tanıkların dinlenmesinin niçin önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için neden dinlenilmesinin gerekli olduğunu açıklamak suretiyle desteklemesi gerektiği belirtilmiştir.

118. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında X muhbirin dinlenilmesi yönündeki talebin haksız olarak reddedildiğini tekrar ileri sürmüştür. Bu talebin reddedilmesiyle isnat edilen suç kapsamında delil oluşturduğu iddia edilen hususların savunma makamınca irdelenmesinin engellendiğini, savunmada zaafiyet oluşturulduğunu belirtmiştir.

2. Değerlendirme

119. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi (müşteki) devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı da tanık olabilir (Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).

120. Anayasa Mahkemesi yine benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin birçok kararında tanık dinletme ve sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir.

121. Sanığın, hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; AZ.M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45). Bu bakımdan adli makamlar, beyanı hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır.

122. Somut olayda başvurucu, olayların içinde yer aldığını belirttiği X muhbiri ve Ş.S.yi mahkeme huzurunda sorgulatma imkânı tanınmamasından şikâyet etmektedir. Bununla birlikte başvuru formunda, mahkeme huzuruna getirtilerek dinlenilmediği ifade edilen Ş.S.nin sorgulanmasının hangi nedenlerle önemli olduğuna ve gerçeğin ortaya çıkması için neden gerekli olduğuna dair bir açıklamada bulunulmamıştır. Ayrıca Ş.S.nin kovuşturma evresinde başvurucu hakkında nasıl bir beyanda bulunduğu başvuru formunda ifade edilmediği gibi ilgili duruşma zaptının da başvuru formuna eklenmediği anlaşılmıştır.

123. Diğer taraftan yapılan inceleme neticesinde X muhbirin ihbarı üzerine başlatılan soruşturmada başvuruya konu uyuşturucuların ele geçirildiği anlaşılmıştır. X muhbirin dinletilmesi talebi son duruşmada, geçirilen safahat itibarıyla dosyanın yeterince aydınlanmış olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Ayrıca 12/3/2001 tarihinde ele geçirilen uyuşturucular sonrasında H.Ş.nin ifadelerinin başvurucu hakkındaki yargılamada belirleyici delil niteliğinde olduğu açıktır. Nitekim H.Ş.nin ifadesi üzerine başvurucu hakkında soruşturma(lar) başlatılmıştır. Yerel mahkeme kararının gerekçesinden anlaşıldığı üzere tanık olarak dinlenilen H.Ş., hem yurt dışında hem de yurt içinde ele geçirilen uyuşturucuların başvurucuya ait olduğunu aşamalarda belirtmiştir. Başvurucu hakkında ifade veren H.Ş.nin duruşmada mahkeme huzurunda ve başvurucu müdafilerinin bizzat katıldığı celsede dinlenildiği, başvurucu tarafından da sorgulanabildiği, söz konusu tanığa soruların sorulabildiği anlaşılmıştır.

124. Dolayısıyla mahkûmiyetin yüzleşilmeyen X muhbirin ihbarına dayanmadığı anlaşıldığından bu durumun yargılamanın bütünü itibarı ile adil olmadığını ortaya koyan temel bir unsur olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

125. Açıklanan gerekçelerle tanık sorgulama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

126. Başvurucu mahkûmiyet kararı gerekçesinde delillerin arka arka sıralandığını, hükme esas alınan telefon hattının kendisine ait olmadığına dair GSM şirket belgesinden hiç bahsedilmediği, temyiz başvurusu sonucunda da bir gerekçe gösterilmediğini, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini sürmüştür.

127. Bakanlık görüşünde Anayasa'nın gerekçeli hakkına ilişkin 141. maddesine ve Anayasa Mahkemesinin ilke kararlarında yer alan metinlerine yer verilmiş, gerekçeli karar hakkının yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamayacağı ifade edilmiştir.

128. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında benzer şikâyetler ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

129. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

130. Ancak derece mahkemelerinin taraflarca ileri sürülen tüm iddialara cevap verme zorunluluğu bulunmayıp hükme esas teşkil eden gerekçelerin nelerden ibaret olduğunu ortaya koyması yeterlidir. Diğer taraftan kanun yolu mercilerince onama, itiraz veya başvurunun reddi kararları verilmesi hâlinde ilk derece mahkemelerinin kararlarında gösterdiği gerekçeler kabul edilmiş olacağından anılan kararlarda ayrıca gerekçe gösterilmesine gerek bulunmamaktadır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 25).

131. Somut olayda başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede H.Ş.nin beyanlarından olayların olduğu tarihlerde başvurucunun kullanmış olduğu cep telefonu hattının belirlendiği ifade edilmiş, geriye dönük aldırılan HTS raporlarından 29/1/2001 ile 13/3/2001 tarihleri arasında başvurucu ile H.Ş.nin birçok kez görüşme yaptığı tespit edilmiştir. Ayrıca H.Ş.nin başvurucuyu soruşturma evresinde fotoğrafından da teşhis etmiş olduğu yine iddianamede belirtilmektedir.

132. Bu kapsamda başvurucu 23/1/2014 tarihli duruşmada iddianamede yer alan cep telefonu hattının kendisine ait olmadığını, olayın üzerinden uzun bir zaman geçtiğini belirterek tanık H.Ş. ile görüşüp görüşmediğini de hatırlamadığını beyan etmiştir. İddianamede yer alan hususlara ilişkin olarak başvurucunun kullanmış olduğu telefon hatlarının ne olduğunun müdafiler tarafından tanık H.Ş.ye 18/4/2014 tarihli duruşmada sorulduğu anlaşılmaktadır. Tanık söz konusu hatların numarasını hatırlamadığını, ayrıca başvurucu ile konuşurken kullandığı telefonların kime ait olduğunu da bilmediğini, konuştuğu cep telefonlarının başvurucu tarafından verildiğini ve bu telefonlarla başvurucuyla konuştuğunu beyan etmiştir.

133. Bu şekliyle iddianamede yer alan hususların gerekçeli kararda da kabul edildiği, dolayısıyla başvurucu ile tanığın irtibat halinde olduğunun somut olayla bağlantı kurularak açıklandığı, dosya kapsamında başvurucunun bahsettiği belgenin bir öneminin bulunmadığı anlaşılmıştır.

134. Diğer taraftan başvuru konusu olayda temyiz mercii de başvurucu hakkında sadece eksik hapis cezası tayin edilmesini hukuka aykırı görmüş, bu hususu ise başvurucu aleyhine kanun yoluna başvurulmamasını gözönüne alarak bozma nedeni saymamıştır.

135. Açıklanan gerekçelerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurucunun bu yöndeki iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

F. Diğer İhlal İddiaları

136. Başvurucu, tanık H.Ş.nin hükümlü olması dolayısıyla usule aykırı olarak yemin ettirilerek dinletildiğini, aynı dosya kapsamında yargılanan N.E.nin tanıklığına ise yemin verdirilmeden başvurulduğunu ifade etmiş; H.Ş.nin hükme tek başına esas alınan ifadelerinin hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür. Diğer taraftan başvurucu; iddianamede Ş.S.nin isminin geçmediğini, N.E. ve M.Y.nin de örgüt üyesi olmadığının Yargıtay kararı ile belirlendiğini söylemiştir. Bu kapsamda bir örgütün olması için en az üç kişinin bulunması gerektiğini, kendisinin Ş.S. ve diğerleriyle örgüt oluşturduğuna dair bir dava olmadığını, bu konuda savunmasının alınmadığını ve kendisine ek savunma hakkı verilmediğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca lehe delillerin hiçbiri hakkında da değerlendirme yapılmadığını iddia etmiştir.

137. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

138. Yerel mahkeme, tanık H.Ş.nin yemin ettirilmeden yeniden dinlenilmesi talebini sonuca etkili görmediğinden reddetmiştir (bkz. § 51). Diğer taraftan bireysel başvuruya konu dava, tek sanıklı gözükmesine karşın başvurucunun yakalanamaması nedeniyle hakkındaki evrakın tefrik edildiği açıktır. Yukarıda detaylı olarak aktarılan her iki olay nedeniyle yargılanan diğer şahıslar hakkında çeşitli değerlendirmelerin yapıldığı, bu kapsamda ilgili sanıkların cezalarının suçun örgüt çerçevesinde işlendiği gerekçesiyle artırıldığı açıktır. Mevcut başvuruda, başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ve esas hakkındaki mütalaada söz konusu yargılamalara yer verildiği dikkate alındığında başvurucunun örgüt kurduğuna dair bir dava olmadığına, bu konuda ek savunma hakkı tanınmadığına, lehe delillerin göz ardı edildiğine ilişkin şikayetler konusunda daha fazla bir açıklama yapılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucu tarafından adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürülen diğer ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

139. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Duruşmada hazır bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Cumhur Yakut [2.B.], B. No: 2016/4998, 2/6/2020, § …)
   
Başvuru Adı CUMHUR YAKUT
Başvuru No 2016/4998
Başvuru Tarihi 16/3/2016
Karar Tarihi 2/6/2020
Birleşen Başvurular 2016/4999

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, aleyhe kanun değişikliği dikkate alınarak cezanın artırılması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin, ses ve görüntü aktarımı suretiyle duruşmaya katılımın sağlanması nedeniyle duruşmada hazır bulunma hakkının, yargılama sırasında ismi geçen birtakım kişilerin sorgulanması talebinin reddedilmesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının, seçilen müdafi yardımından yararlanamama nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkının, yeterli gerekçe gösterilmeden mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının, anlatımları mahkûmiyete esas alınan tanığın usule aykırı şekilde yemin ettirilerek dinlenilmesi ve lehe delillerin göz ardı edilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi Suç ve cezada kanunilik İhlal Olmadığı
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Sözlü yargılanma hakkı (aleni yargılanma, duruşmada hazır bulunma vs.) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Müdafi yardımından yararlanma hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 7
188
192
220
765 Türk Ceza Kanunu 403
13
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 196
201
210
217
34
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 53
56
KHK 694 Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 147
Yönetmelik 20/9/2011 Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmelik 14
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi