TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İBRAHİM OKUR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/50394)
Karar Tarihi: 27/2/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Fatih HATİPOĞLU
Başvurucu
İbrahim OKUR
Vekili
Av. Sevim ÇALIŞGAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, resen gerçekleştirilen tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmaması ve tahliye taleplerinin değerlendirilmemesi, avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla kayda alınması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; bir kısım kamu görevlisinin açıklamaları nedeniyle masumiyet karinesinin, usule uygun yapılmayan arama işlemi ve meslekten ihraç edilme nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ve mal varlığına tedbir konulması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 19/9/2016 ve 17/1/2018 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Yapılan incelemede 2018/3368 numaralı başvurunun -konu ve kişi bakımından irtibat olması nedeniyle- 2016/50394 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yargıtay ve Danıştay üyesi ile bazı Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeleri hakkında tutuklama tedbiri uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
11. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu26/9/2017 tarihinde (E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmıştır.
12. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitlere önceki kararlarda ayrıntılı şekilde yer verilmiştir (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin Süreç
13. Başvurucu, Cumhuriyet savcısı olarak mesleğe başlamış; sonrasında ise Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde tetkik hâkimi, daire başkanı, genel müdür yardımcısı, genel müdür ve Bakanlık müsteşar yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. Başvurucu 2010 yılında HSYK üyesi seçilmiş ve dört yıl -hâkim ve savcıların atanması ve yetkilerinin belirlenmesine ilişkin karar vermekle görevli olan- HSYK Birinci Dairesi başkanlığı yapmıştır. 2014 yılında yeniden HSYK üyesi seçilemeyen başvurucu, İstanbul Anadolu Adliyesi 3. İş Mahkemesine hâkim olarak atanmıştır. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
14. HSYK 16/7/2016 tarihinde başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına, 24/8/2016 tarihinde ise meslekten ihraç edilmesine karar vermiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı üzerine başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla 17/7/2016 tarihinde İstanbul'da gözaltına alınmıştır.
16. Başvurucunun ilk ifadesi İstanbul Adliyesinde 20/7/2016 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınmıştır. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar açıklanmıştır. Başvurucu ifadesinde hayatının hiçbir döneminde "cemaat" (FETÖ/PDY) ile bir bağlantısının olmadığını ileri sürerek suçlamaları kabul etmemiştir.
17. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde, terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından tutuklanması istemiyle Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısımları şöyledir:
"15/7/2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan silahlı FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan bir kısım askerlerin Türkiye Cumhuriyeti Hükumetine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanına yönelik darbe girişiminde bulundukları, HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığının 16/7/2016 tarihli ön raporunda belirtilen 2735 Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcısı ile İdari Yargı Hakimlerinin söz konusu darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu askerler ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduklarına dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu değerlendirmesiyle bu Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının 2802 sayılı yasanın 77/1. ve 81/1. maddeleri gereğince 3 ay süreyle görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, bu şahıslar hakkında FETÖ/PDY terör örgütü suçlaması nedeniyle, listede bulunan Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının görev yaptıkları yer Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç ihbarında bulunulduğu, bu ihbar üzerine TCK'nın 309/1. ve 314/2. maddeleri gereğince Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs, silahlı terör örgütüne üye olmak suçlarından soruşturmaya başlanıldığı,
HSYK 2. Dairesi tarafından 16/7/2016 tarih ve 2016/4 tedbir, 2016/345 karar sayılı listede bulunan Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının görevden uzaklaştırılmalarına (açığa alınmalarına) ilişkin kararın temin edilerek dosyaya konulduğu, bu kararın gerekçesinde açıkça 'görevden uzaklaştırılan Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının 15/7/2016 tarihli darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan askerler ile birlikte, fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduklarına dair kuvvetli delil ve şüphenin bulunduğu, ilgililerin görevlerine devamlarının soruşturmanın selametine, yargı erkinin nüfus ve itibarına zarar vereceği' kabul edilerek görevden uzaklaştırıldıkları,
HSYK 2. Dairesinin görevden uzaklaştırma kararında yazdığı gerekçede açıkça belirtildiği üzere sevk edilen şüphelilerin her ne kadar Hakimlik ve Savcılık mesleğini yapıyor olsalar da, silahlı terör örgütü olan FETÖ/PDY üyesi oldukları, örgüt üyeliği bilinç ve kastı ile örgütün diğer mensupları Devletin tüm silah imkanlarını kullanan askerler tarafından yapılan darbe girişimine fikir ve eylem birliği olarak katıldıkları, ayrıca Ülkemizde halen darbe tehlikesinin henüz ortadan kalkmadığı, her an yeni darbe girişimlerinde bulunulmasının muhtemel olduğu, şüphelilerin önceki darbe girişimine verdikleri fikir ve eylem desteği gibi yeni darbe girişiminde bulunulması halinde aynı şekilde yeni girişimlere de destek verme ihtimallerinin oldukça yüksek olduğu, FETÖ/PDY üyesi olan bir kısım şüphelilerin imkan buldukça yurtdışına kaçtıkları, serbest kalmaları halinde kaçma ihtimallerinin yüksek olduğu, suç delillerini karartabilecekleri, diğer örgüt üyelerine her türlü fiili ve hukuki yardımda bulunabilecekleri, müsnet suçların tutuklanmayı gerektiren katolog suçlardan olması, yine müsnet suçlar için öngörülen cezaların yüksekliği ve adli kontrol kararının yetersiz kalacağı anlaşıldığından ...
... şüphelilerin müsnet 5237 sayılı TCK'nın 309/1. ve 314/2. maddelerinde tanımlanan suçlarından sorgularının yapılarak CMK'nın 100. ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına karar verilmesi kamu adına talep olunur."
18. Başvurucunun sorgusu İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 20/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Başvurucunun Hâkimlikteki ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar açıklanmıştır. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Hakkımdaki suçlamalar savcılıkta da olduğu gibi genel bir suçlama şeklidir. Somut delillere dayanmamaktadrr. FETÖ örgütü ... ile aramda ne tür bir illiyet kurulduğu tarafıma açıklanmamıştır. Savunma yapabilmem için bunu bilmem gerekir ... Hakkımdaki iddialar HSYK'daki görevim sırasındaki iş ve işlemlere ilişkin ise; bunun soruşturma ve kovuşturma usulü özel usule tabi olduğundan İstanbul Anadolu Cumhurivet Bassavcılığı ve Sulh Ceza Hâkimliği bu hususta yetkili değildir. Evrakın ayrılarak HSYK'ya gönderilmesi gerekir. Eğer şu anda görevimi yürüttüğüm iş mahkemesi ile alakalı bir suçlama var ise 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda özel düzenlemeye tabidir. Bu [durumda] da en yakın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilidir. Yine 2802 sayılı yasanın 88/2. maddesine göre Hâkim ve Savcıların suçüstü haller dışında yakalanması mümkün değildir. Bu nedenlerle usul ve yasaya uygun olmayan gözaltı kararı sonrası sevkimin salıverilmeyle sonuçlanmasını talep ediyorum. Söz konusu FETO örgütüne üyeliğim ya da herhangi bir yardımım söz konusu değildir. Yazılı savunmalarımda bu hususlar daha ayrıntılı belirtilmiştir. Hakkımdaki suçlamalar açık ve net olarak belirtildiği takdirde savunmalarımı da buna göre yapacağım. Hakkımda herhangi bir delil bulunmadığından salıverilmeme karar verilmesini talep ederim. Ayrıca anladığım kadarıyla istihbari raporun geldiği anlaşılmaktadır. Sevke konu edilen HSYK raporu hala gelmemiştir. İstihbari raporun da hukuki delil olma vasfı yoktur. 15 Temmuzda meydana gelen olaylar ile uzaktan yakından herhangi bir ilgim yoktur. Hiç bir bağlantım yoktur. Olayın olduğu andan itibaren facebook ve twitter sosyal paylaşım sitelerinden darbe karşıtı paylaşımlarım da mevcuttur. Bu hususta da nasıl bir bağ olduğunun ortaya konulması gerekir. Bu yöndeki iddialar da soyuttur. Somut bağlantılar ortaya konmamıştır. Kocaeli sınırlarında spor bir arabayla kaçarken yakalandığım gibi bir mizansen oluşturulmuştur. Oysa evimin arandığını öğrenince ben kendim arama sırasında eve varıp teslim oldum. Buna ilişkin arama tutanağı dosyada olması lazım ancak bulunmadığını öğrendim. Avukatımın cep telefonundan tutanağın bir çıktısının dosyaya konmasını talep ediyorum. Kaçmamı gerektirecek hiç bir suçum yoktur."
19. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 20/7/2016 tarihinde, başvurucunun terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklama kararının ilgili kısımları şöyledir:
"15/7/2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan silahlı FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan bir kısım askerlerin Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanına yönelik darbe girişiminde bulundukları, HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığının 16/7/2016 tarihli ön raporunda belirtilen 2735 Adli Yargı Hâkim ve Cumhuriyet Savcısı ile İdari Yargı Hâkimlerinin söz konusu darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu askerler ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduklarına dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu değerlendirmesiyle bu Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının 2802 sayılı yasanın 77/1. ve 81/1. maddeleri gereğince 3 ay süreyle görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, bu şahıslar hakkında FETÖ/PDY terör örgütü suçlaması nedeniyle, listede bulunan Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının görev yaptıkları yer Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç ihbarında bulunulduğu, bu ihbar üzerine TCK'nın 309/1. ve 314/2. maddeleri gereğince Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs, silahlı terör örgütüne üye olmak suçlarından soruşturmaya başlanıldığı,
HSYK 2. Dairesi tarafından 16/7/2016 tarih ve 2016/4 tedbir, 2016/345 karar sayılı listede bulunan Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının görevden uzaklaştırılmalarına (açığa alınmalarına) ilişkin kararın temin edilerek dosyaya konulduğu, bu kararın gerekçesinde açıkça 'görevden uzaklaştırılan Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının 15/7/2016 tarihli darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan askerler ile birlikte, fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduklarına dair kuvvetli delil ve şüphenin bulunduğu, ilgililerin görevlerine devamlarının soruşturmanın selametine, yargı erkinin nüfus ve itibarına zarar vereceği' kabul edilerek görevden uzaklaştırıldıkları,
HSYK 2. Dairesinin görevden uzaklaştırma kararında yazdığı gerekçede açıkça belirtildiği üzere sevk edilen şüphelilerin her ne kadar Hâkimlik ve Savcılık mesleğini yapıyor olsalar da, silahlı terör örgütü olan FETÖ/PDY üyesi oldukları, örgüt üyeliği bilinç ve kastı ile örgütün diğer mensupları Devletin tüm silah imkanlarını kullanan askerler tarafından yapılan darbe girişimine fikir ve eylem birliği olarak katıldıkları, ayrıca ülkemizde halen darbe tehlikesinin henüz ortadan kalkmadığı, her an yeni darbe girişimlerinde bulunulmasının muhtemel olduğu, şüphelilerin önceki darbe girişimine verdikleri fikir ve eylem desteği gibi yeni darbe girişiminde bulunulması halinde aynı şekilde yeni girişimlere de destek verme ihtimallerinin oldukça yüksek olduğu, FETÖ/PDY üyesi olan bir kısım şüphelilerin imkan buldukça yurtdışına kaçtıkları, serbest kalmaları halinde kaçma ihtimallerinin yüksek olduğu, suç delillerini karartabilecekleri, diğer örgüt üyelerine her türlü fiili ve hukuki yardımda bulunabilecekleri, müsnet suçların tutuklanmayı gerektiren katolog suçlardan olması, yine müsnet suçlar için öngörülen cezaların yüksekliği ve Adli Kontrol Kararının yetersiz kalacağı anlaşıldığından , soruşturma evrakı ile birlikte isimleri belirtilen İstanbul Anadolu Adliyesinde görev yapan şüphelilerin mevcutlu olarak gönderildiği, gönderilen şüphelilerin müsnet 5237 sayılı TCK'nın 309/1. ve 314/2. maddelerinde tanımlanan suçlardan sorgularının yapılarak CMK'nın 100. ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına karar verilmesi kamu adına talep edildiği,
Buna göre şüphelilerin görevleri sırasında işlemiş oldukları suçlarla ilgili ihbarların geldiği de bilinmekle, bu aşamada tedbiren tutuklanmalarında hukuki yarar olduğu, sistematik olarak yıllardır, ekonomik, sosyal, siyasal ve hukuksal alanlarda devlet kademelerinde etkin pozisyonlara geldikleri, toplum tarafından da bunun bilinen tartışılmaz gerçek olduğu, var olduğu kesin olan şeyin ispata muhtaç olmadığı, 1980 ve 28 Şubat darbeleri ilebu FETÖ yapılanmasının önünün bilinçli olarak açıldığı, bu darbenin birçok amaçları arasında bununda bulunduğu, bu darbelerden bu yapının hep güçlenerek çıktığı, bu darbeler sırasında Fetullah Gülen'in danışıklı olarak saklandığı, örgüt üyelerine mağdur rolü oynayarak 12 Eylül darbesinde İzmir Kaynaklar yolu üzerindeki yola yakın yerlerde saklanıyormuş gibi rollere büründüğü, vatanını ve milletini seven Türk Gençliğinin yasaya ve hukuka uygun olan ekonomik ve sosyal, kültürel yapılanmalara yönelmeleri engellenerek, özellikle Türk Gençliğinin ve Türk Milletinin bu yapının sistemine kanalize edilerek aklı ve kalbini esir alabilecek kadar derin çalışmalar yaptıkları, bunun Türk Milletini hedef aldığı, 15 Temmuz olaylarının 17/25 Aralık; 7 Şubat ve MİT Tırları olaylarında açıkça ortaya çıktığı, güçlü bir yapı olması ve uluslararası destek bulması nedeniyle Türk Milletinin bu güne kadar sabır göstererek bu yapıdan kurtulma fırsatını 15 Temmuz 2016 tarihinde yakaladığı, kanser hücresi gibi bir yapılanmayla Türk Devletini ve Türk Milletini hasta ve tepki veremez, kontrol altında tutmaya, maddi ve manevi olarak sömürmeye dönük bir yapı olduğu, bu örgüte ait bir çok firma ve kuruluşun logo ve amblemlerinde dahi bunun bariz olarak görüldüğü ... bu üst yapının bu tür mesajlarla iletişim kurduğu, kontrol altına almaya çalıştıkları kişi ya da şahısları pasifize ederek, hapse atarak veya şüpheli ölümlerle etkisiz hale getirdiklerine dair bir çok soruşturma ve mahkeme kararlarının bulunduğu, dine hizmet adı altında faaliyet gösterip buradan elde edilen gelirlerin yıllardır yurtdışına aktarıldığı, Türk Milletinin alın teri olan birikimlerin yurt dışında kimler tarafından kullanıldığının bilinmediği, dünya genelindeki okullar reklam amaçlı gösterilerek bir birinden habersiz bir çok vatandaşların hesaplaması bile imkansız paraların yurt dışına aktarıldığı bunun yeni bir sömürü sistemi olduğu ... bazılarının ibadete düşkün iken bir anda namazını kılmayarak ve içki içerek sözde ülkücü ve sosyal demokrat kisvesi altında tedbir dedikleri yöntemlerle gizlendikleri, bunun herkesçe bilinen bir gerçek olduğu, oysa Devlet kurumlarında bu şahısların FETÖ'cü olduğunun her hakim, savcı, asker ve devlet memurlarınca bilindiği, kendilerini herkesin bildiğini bilmemelerinin de büyük bir garabet olduğu, tedbir yaptıkları kişilerin aslında kendilerini yöneten, bu sistemi kuran kişiler olduğu ... siyasal ve toplumsal olaylardakurdukları cümlelere kadar birebir örtüştüğü, bunların tek bir kanaldan duygu ve düşüncelerinin beslendiğinin delili olduğu, bazı istihbaratlar tarafından kullanılan Fetullah Gülen'in emir ve talimatı gibi gösterilerek bir çok hamleler yaptıkları, Fetullah Gülen'in deyıllardır buna gönüllü olarak onay verdiğinin de herkesçe bilindiği, sonuç olarak çok iyi hazırlanmış silah kullanmadan devleti ele geçirebilecek bir yapı kurulduğu, 17/25 aralık hukuk darbesi ile bu başarılamayınca kendilerine yönelik tasfiye çalışmalarından da haberleri olduğundan bu sefer içinde bulundukları TSK'yı kullanarak silah zoruyla bunu başarmaya çalıştıkları, ancak herşeyin farkında olan aziz Türk Milletinin irfan ve basiret sahibi kişiliği ile bu darbenin engellendiği, burada önemli olanın tutuklanmaya sevk edilen şüpheliler ile FETÖ arasındaki ilişkinin, illiyet bağının kurulması olduğu,
Buna göre, yıllardır organize bir şekilde kendilerinden olmayan kamu çalışanlarının Emniyet Müdürlüğü, askeriye, tıbbiye, mülkiye ve adliye gibi kurumlarda binlercesinin sicilleri bozularak terfi ettirilmediği veya memurluktan atıldığı, bunlar yapılırken hiç bir hukuk kuralı tanınmadığı, kararların önceden verildiği, sonra usule uygun hale getirilmeye çalışıldığı, sadece devlet memurları sınavında değil TUS gibi bir çok sınavlarda da usulsüzlük yapıldığı ... kendilerine olan güvenin 12 Eylül 2010 tarihindeki referandumla HSYK'yı da ele geçirerek kendilerine olan güvenin aşırı boyutlara çıkmasıyla rahat haraket etmeye başladıkları, bunun da deşifre olmaları sonucunu getirdiği, çünkü diğer devlet kurumlarında da güçlü olduklarını kendilerinin, her üyesinin de bildiği, bunların bilinen bir gerçek olması nedeniyle maruf olan şeyin ispata muhtaç olmadığı, bunun da bir hukuk kuralı olduğu, ortaokulda, lise ve üniversitede stajda aynı adreste kaç kişinin kayıtlı olduğunun araştırma sonucunun da beklenmesi gerektiği,
Şüpheliler hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma ve Anayasal Düzeni cebren ilgaya teşebbüs suçlarından dolayı yürütülen soruşturmada HSYK'nın şüpheliler aleyhinde vermiş olduğu 16/7/2016 tarihli açığa alma kararı ve bu karar neticesinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yazılan aynı tarihli müzekkere dikkate alındığında şüpheliler aleyhinde kuvvetli suç şüphesi olarak kabul edilebilecek somut deliller bulunduğu, 2802 sayılı yasanın 5/3. maddesine göre HSYK'nın Hâkim ve Savcılar üzerinde gözetim ve denetim hakkının bulunduğu bu kapsamda Hâkim ve Savcılarla ilgili tüm bilgi ve belgelerin HSYK'da toplandığı HSYK'nın uzun süredir Fetullahçı Terör Örgütü olarak bilinen Paralel Devlet Yapılanmasının Yargı Teşkilatını oluşturduğu iddia olunan Hâkim ve Savcılarla ilgili olarak esaslı bir çalışma yaptığının malum olduğu 15/7/2016 günü paralel devlet yapılanmasının askeri gücü tarafından gerçekleştirildiği iddia olunan suç konusu eylem nedeniyle HSYK'nın bu yapılanmasını yargı organını oluşturan Hâkim Savcılarla ilgili açığa alma kararı verdiği, söz konusu karar, bu aşamada kesin ve bağlayıcı olmasa da soruşturma aşamasında şüpheye dayalı olarak tedbir niteliğinde karar verici makam olarak Hâkimliğimizce kuvvetli suç şüphesi olarak kabul edilebilecek somut bir delil olduğu, Anayasamızın159/1. maddesi gereğince Mahkemelerin Bağımsızlığı ve Hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan devletin resmi kurumu HSYK'nın, böyle önemli bir suçlamada, ad çekme suretiyle veya başka bir yöntemle bu isimleri belirlemiş olamayacağı, tüm kurumlara yerleşmiş olan üyeler tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde hareket edildiğine ilişkin verilerin bulunması, HTS raporları, imajlar, aramalar neticesinde elde edilen deliller üzerinde yapılan incelemelerin tamamlanmamış oluşu, aynı şekilde önceki HSYK seçimlerinden önce seçim çalışması için rapor alıp almadıklarının henüz tespit edilmemiş oluşu, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen Silahlı Darbe eyleminin 2802 sayılı Kanunun 88. maddesi gereğince ağır cezalık suç ve darbeye teşebbüs niteliğindeki suçüstü hali olabileceği, HSYK 2. Dairesi'nin 16/7/2016 tarihli 40 gündem numaralı, 36 tutanak ve sayfa 1/109 nolu 2016/4 Tedbir esas nolu kararının gerekçesinde 'Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başmüfettişliği'nin 16 Temmuz 2016 tarihli ve 37007-282-07/16-1 sayılı HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın 16/7/2016 tarihli bildiriminin gerekçesinin henüz dosyaya girmemiş oluşu, 2745 kişinin FETÖ/PDY yapılanmasına ilişkin somut bilgilerin bu aşamada dosya içinde bulunmadığı, idarenin iş ve işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğuna güven duyulması gerektiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milletinin açık bir saldırıyla karşı karşıya olması nedeniyle de bu şüphelilerin bu aşamada tedbir maiyetinde tutuklanmalarında hukuki yarar olduğu, bu itibarla, yaşanılan olayın vehameti de dikkate alındığında hâkimliğimizde oluşan şüphenin haklı ve makul olduğu, şüphelilere yüklenen suçun kapsamı ve içeriği ile verilmesi muhtemel ceza miktarının yüksekliğine binaen, şüphelilerin, kaçma ve delilleri karartma şüphesi altında oldukları, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. Maddesi aracılığıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde belirlenen özgürlüğün kısıtlanmasını gerektirir kriterlerin mevcut olduğu CMK'nın 100/3-a. maddesine istinaden somut olarak varsayıldığı kanaatine varılmakla şüpheliler S.S., L.D., İ.Ç, İbrahim Okur ve A.E.nin üzerlerine atılı suçlardan ayrı ayrı tutuklanmalarına ... karar verildi."
20. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği suçun vasfına ve mevcut delil durumuna göre İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek 3/8/2016 tarihinde itirazı reddetmiştir.
21. Başvurucu anılan kararın tebliğ edilmediğini bildirmiştir.
22. Başvurucu 19/9/2016 tarihinde (2016/50394 sayılı bireysel başvuru dosyası yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. İstanbul Anadolu Başsavcılığı kamu davası açılması için 18/12/2017 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) hitaben fezleke düzenlemiştir. Fezlekede 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasında FETÖ/PDY'nin olduğu belirtilmiş; bu yapılanmaya mensup oldukları, yapılanmanın emir ve talimatları doğrultusunda hareket ettikleri değerlendirilen yargı mensupları hakkında adli soruşturma yapıldığına değinilmiştir. Ayrıca darbe tehlikesinin tam olarak bertaraf edilemediğine dikkat çekilerek ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinin mevcut olduğu sonucuna varılmıştır. Fezlekede, bu durum dikkate alınarak genel hükümlere istinaden başvurucu hakkında Başsavcılıkça 16/7/2016 tarihinde soruşturma başlatıldığı da ifade edilmiş ve başvurucunun terör örgütü yöneticisi olma suçunu işlediği belirtilerek anılan suçu işlediğine dair olay ve olgulara yer verilmiştir.
24. Başvurucu 17/1/2018 tarihinde (2018/3368 sayılı bireysel başvuru dosyası yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Başsavcılık 26/4/2018 tarihli iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır. İddianamede; genel hükümlere göre soruşturma başlatıldığı, başvurucuya isnat edilen suçun mütemadi suç olması nedeniyle yakalanma tarihi itibarıyla suçüstü hâlinin bulunduğu belirtilmiştir. İddianamede, başvurucuya yöneltilen suçlamanın dayandığı olgular özetle şöyle ifade edilmiştir:
i. Başvurucunun haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle soruşturma başlatılan eski Yargıtay üyeleri M.K., N.D. ve Ç.Ş. ile hâkim adaylığı dönemlerinde başlayan irtibatının kesintisiz devam ettiği, Bakanlık ve HSYK'da beraber görev yaptıkları dönemde örgütsel toplantılara katıldığı belirtilerek süreç içinde M.K.nın HSYK genel sekreterliğine ve sonrasında yüksek yargı üyeliğine, Ç.Ş. ve N.D. ile diğer çok sayıda örgüt mensubunun yüksek yargı üyeliğine seçilmesinde belirleyici olduğu ileri sürülmüş; bu hususların tanık beyanları ve başvurucunun ikrar mahiyetindeki beyanları ile teyit edildiği iddia edilmiştir.
ii. A.H., B.E. ve M.K.Ö.nün ifadelerine dayanılarak başvurucunun 1997 yılından HSYK üyesi seçildiği döneme kadar A.H., B.E. ve H.Y.nin bulunduğu toplantılara; sonrasında ise M.K.Ö. ve E.D.nin bulunduğu örgüt toplantılarına katıldığı ve bu toplantılarda himmet verdiği iddia edilmiştir.
iii. Başvurucunun 2007-2008 yıllarında Ankara Çukurambar semtinde B.E., A.H., H.Y., A.K., M.B., G.T.T., İ.H.Ş., A.T. ve M.K.Ö.nün katılımı ile gerçekleştirilen toplantılara iştirak ettiği ileri sürülmüş; bu hususun eski yargı mensubu Ö.F.A.nın beyanı ile de teyit edildiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun 2010 yılı HSYK üyeliği seçimleri öncesinde M.K.nın evinde yapıldığı ve yaklaşık yirmi örgüt mensubunun bulunduğu belirtilen toplantılara katılarak bu kişilerle seçim stratejisini belirlemeye çalıştığı, seçimde örgüte yakın adayların seçimi kazanmaları için -masrafları örgüt tarafından karşılandığı belirtilen- seçim gezilerine katıldığı ileri sürülmüş; bu durumun M.K.Ö., A.H., ve K.T.nin beyanlarıyla teyit edildiği belirtilmiştir.
v. Eski Yargıtay Üyesi İ.D.nin " ...2010 yılı HSYK seçimleri öncesi ... örgüt mensubu tarafından 'HSYK adaylarını, bizzat Hoca efendi belirleyecek, kimse itiraz etmesin, abiler itiraz edilmesini istemiyor' şeklinde talimat verildiği ..." yönündeki beyanına yer verilerek FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen bazı yargı mensuplarının söz konusu talimat doğrultusunda Gaziantep'te İ.D.nin evinde toplantı gerçekleştirdikleri iddia edilmiştir.
vi. 2010 yılında yapılan HSYK üyeliği seçimi sonunda -darbe teşebbüsünden sonra haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle soruşturma başlatılan ve/veya dava açılan- B.E., A.H., H.S., N.Ö., T.G., A.K., Ö.K. ve R.Y. ile başvurucunun HSYK üyesi seçildikleri ve elde ettikleri sayısal çoğunluk sayesinde hâkim ve savcılar hakkında atama ve nakletme, geçici yetki verme, kadro dağıtma gibi önemli görevleri olan HSYK Birinci Dairesinin başkanlığına başvurucunun, üyeliklerine ise T.G., A.B. ve B.Ç.nin getirilmesini sağladıkları iddia edilmiştir.
vii. 2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden sonra Yargıtay üyelerinin seçilmesi sürecinde M.K.nın evinde yapıldığı belirtilen gizli toplantıya örgütle bağlantılı suçlardan haklarında soruşturma başlatıldığı belirtilen A.B., B.E., A.H., T.G., R.Y., H.S., N.Ö., B.Ç., A.K., Ö.K., M.B., E.D., A.B., Ö.A. ve N.D. ile birlikte başvurucunun da katıldığı, toplantı esnasında aralarından Yargıtay üyesi seçilebilecek yaklaşık üç yüz elli kişinin isimlerinin projektör ile ekrana yansıtılarak sunum yapıldığı, bu şekilde üye seçilecek kişilerin belirlenmeye çalışıldığı ve süreç içinde direkt iletişim kurularak örgüt liderinin talimatlarının alındığı iddia edilmiştir. Aynı amaçla B.Ç.nin evinde yapılan toplantıya ise o tarihte HSYK üyesi olan A.B., B.E., A.H., T.G., N.Ö., H.S., A.K., R.Y., B.Ç., M.K., M.B., E.D., A.B., Ö.A., M.Ö., N.D. ve A.T. ile birlikte başvurucunun da katıldığı ileri sürülmüştür.
viii. Hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma başlatıldığı belirtilen A.H.nin "... İbrahim Okur söz alarak, 'arkadaşlar isimler belirlendikten sonra kesinlikle sayılmayacak, bu belirleyeceğiniz isimleri ben Bakan bey ve Müsteşar bey karşısında savunacağız' dedi. İbrahim Okur bu toplantıda benim ve B.E. adına da konuşuyordu ..." şeklindeki beyanına yer verilerek söz konusu toplantıların örgütün talimatları doğrultusunda yaklaşık iki ay devam ettiği, devletin meşru zemininde ve normal işleyiş içinde yapılması gereken Yargıtay üyesi seçimlerinin söz konusu örgüt toplantılarında örgüt liderinin görüşü de alınmak suretiyle gerçekleştirildiği ileri sürülmüş; başvurucunun da sözkonusu toplantılara katılarak örgüt liderinin talimatları doğrultusunda belirlenen kişilerin üye seçilmesini sağlamak amacıyla aktif olarak çaba gösterip örgütün amaçlarına uygun davrandığı iddia edilmiştir.
ix. Terör suçlarına ilişkin davalara bakmakla yetkili mahkemelerde görevlendirilecek hâkimler ile bu suçların soruşturulmasında görevlendirilecek Cumhuriyet savcılarının seçiminde örgüt mensubu olduğu belirtilen HSYK üyelerinin tercihleri doğrultusunda atama listelerinin oluşturulduğu, başvurucunun da örgütün istediği kişilerin atanması yönünde çaba gösterdiği ileri sürülerek bu durumun tanık beyanları ile teyit edildiği iddia edilmiştir.
x. Başvurucunun HSYK üyesi seçildikten sonra da eski HSYK Genel Sekreteri M.B. tarafından organize edilen örgütsel toplantılara T.G., N.Ö., Ö.K., H.S., A.K., B.E., B.Ç., A.B., R.Y. ve E.D. ile birlikte katıldığı belirtilmiş; başvurucunun toplantının içeriğine ilişkin beyanına yer verilerek söz konusu toplantıların FETÖ/PDY toplantısı olduğu ileri sürülmüş ve bu toplantılarda himmet toplandığı da iddia edilmiştir.
xi. Erzincan eski Cumhuriyet Başsavcısı İ.C. hakkında kamuoyunda bilinen ismiyle "Ergenekon" davasıyla bağlantılı suçlardan başlatılan soruşturmada o tarihte İliç Cumhuriyet savcısı olan B.B.nin örgüt tarafından kullanılarak gizli tanık olarak dinlendiği belirtilmiş, başvurucunun atama ve mesleğe kabulde etkin olan HSYK Birinci Dairesinin başkanı olduğu dönemde üyelerinin büyük çoğunluğunu FETÖ/PDY mensuplarının oluşturduğu belirtilen HSYK tarafından -mesleğe kabul işlem dosyasında bulunan bazı bilgiler örgüt mensubu olmayan kurul üyelerinden gizlenerek- meslekten istifa eden gizli tanığın mesleğe kabul işleminin gerçekleştirildiği iddia edilmiştir.
xii. Hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma başlatılan eski Yargıtay Üyesi İ.K. tarafından -örgüt liderinin emir ve talimatları doğrultusunda- hazırlandığı ileri sürülen emekli Orgeneral Y.B. hakkındaki iddianameyi düzenleyen eski Van Cumhuriyet savcısı F.S.nin isteği doğrultusunda Ankara'ya atamasını gerçekleştirdiği iddia edilmiştir.
xiii. İddianamede ayrıca başvurucunun HSYK Birinci Dairesinde görev yaptığı dönemdeki bir kısım faaliyetine yer verilmiştir. Bu bağlamda anayasal kurumları tamamen ele geçirmeyi amaçlayan FETÖ/PDY'ye bu gücü veren etkin faktörlerden birinin başvurucunun tasarrufları olduğu belirtilerek başvurucunun yüksek yargıyı örgütün talimatları doğrultusunda dizayn ettiği ve unvanlı görevlerin önemli bir bölümüne ByLock kullanıcısı olan veya haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma başlatılan kişilerin atamalarının gerçekleştirildiği iddia edilmiştir.
xiv. Birçok soruşturma dosyasında FETÖ/PDY tarafından yapıldığının ortaya konulduğu belirtilen 17 Aralık operasyonlarından sonra 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adlî Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişikliğe karşı çıkmak amacıyla HSYK'nın resmî internet sitesinde 26/12/2013 tarihinde yayımlanan bildirinin M.B., E.D. ve başvurucu tarafından hazırlanarak -Adalet Bakanı'nın izin vermemesine rağmen- HSYK Genel Kurulu gündemine alınmasının ve yayımlanmasının sağlandığı iddia edilmiş; bu durumun A.H., B.E. ve Ö.K.nın ifadeleri ile teyit edildiği belirtilmiştir.
26. Başvurucunun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında alınan 14/12/2016 ve 26/12/2016 tarihli ifadelerinin iddianamede yer verilen ilgili kısımları şöyledir:
"Ben üniversiteyi İzmir'de okudum. Fetullah Gülen cemaati mensubu olarak bilahare 1984 yılında tanıdığım A.K. ve İ.K. ile tanıştım. İ.K. benim HSYK 1. Dairesi Başkanı olduğum dönemde Yargıtay üyeliğine seçtiğimiz şahıslardan biridir. İ.K.nın hal ve hareketlerinden ben Fetullah Gülen cemaat mensubu olduğunu anlamıştım. Bizi ısrarla Fetullah Gülen cemaati mensuplarının kaldığı eve yönlendirmek istiyordu. Bu kapsamda A.K. beni arkadaşım İ.M.E. ile birlikte cemaat evlerinden birine götürdü. Bu ev Karşıyaka'da lüks bir evdi. Evdeki sızıntı dergisi beni rahatsız etmişti. Sızıntı dergisinin Fetullah Gülen cemaatinin yayını olduğunu biliyordum.
... A.K. ve İ.K. bizi Fetullah Gülen cemaat mensuplarının kaldığı evlere yönlendirmek istiyordu. A.E. ile Ankara'da aynı lojmanda komşuluk yapmamdan dolayı kendisi ile yakın oldum. Bu dönemde A.E.nin Fetullah Gülen cemaatine yakın olduğunu anladım.
... Fetullah Gülen cemaat mensupları olduğunu bildiğim İ.K., A.K., T.E., M.B.E. bu evlere beni davet ederlerdi. Evlere gittiğimizde normal yemek yer ve namaz kılındıktan sonra sohbete geçerdik. Bu sohbetlerde İ.K. Risalei Nurları okurdu. Ancak ben bunları fazla anlamazdım. Ben bu evlere dört yıllık öğrencilik hayatım boyunca toplam on defa gitmişimdir.
(Fetullah Gülen cemaat mensuplarının İzmir'in ilçesi Torbalı'da organize ettiği, bu cemaate ait yurtlardaki yaz kamplarına katıldınız mı? Sizi kim davet etti? yönündeki soruya) ... [karşılık olarak]
Torbalı'daki bahçeye gittiğimi hatırlıyorum. Bu bahçeye bizi maddi durumu iyi olan okul arkadaşım olan ve Fetullah Gülen cemaati ile yakın olduğunu bildiğim R.D. götürdü.
2010 yılı HSYK seçimlerinde Fetullah Gülen cemaati olarak listeye aldığımız kişiler H.S. ile T.G. İdari Yargıdan da A.B.dir. Listede netice itibariyle Adli Yargıdan ben, H.S, N.Ö., T.G., A.K., Ö.K., H.K., C.A., A.Ö., İ.A. ve H.T. yer aldı. İdari Yargıda ise A.B, R.Y., B.E, H.K., İ.T. yer aldı.
...
... Ekim 2010 tarihinde HSYK seçimleri yapıldıktan sonra Yargıtay ve Danıştay'da boş olan üyelerin seçimi Kasım 2010 tarihinde gündeme geldi. Aralık sonunda seçimi yapalım dedik, bu seçim çalışmaları sırasında seçilen H.S., N.Ö., T.G., A.K., Ö.K., A.B. ve R.Y.nin Fetullah Gülen cemaat mensubu olduklarını anladım. Çünkü birlikte hareket etmeye başladılar ... B.Ç.nin de Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu anladım. Bu da diğer Fetullah Gülen cemaati mensupları ile birlikte hareket etmeye başladı ...
Ben cemaat kültürü olarak hatta özellikle Fetullah Gülen cemaat mensubu olan bir kişinin cemaatten gelen istekleri kayıtsız olarak yerine getirmesini anlarım. Bu kişinin bu durumdan cemaatçi olduğunu değerlendiririm. Bu kişiler kendi iradesini kullanamaz. Fetullah Gülen cemaati mensubu olan H.S., N.Ö., T.G., A.K., Ö.K., A.K., R.Y. ve B.Ç.nin kendi iradeleri ile değil Fetullah Gülen cemaat kültürü ile cemaatten gelen istekler, talimatlar doğrultusunda hareket ettiklerini biliyorum.
... HSYK'nın yeni oluşumunda Aralık 2010 tarihinde boş olan Yargıtay üyelerinin seçimi gündeme gelmişti .... talebin kimden geldiğini hatırlamamakla birlikte bir akşam M.K. bey bizi evine çağırdı. Genel Sekreter M.K.nin evine B.E., A.H. ile birlikte gittik. Biz bu eve yemekten sonra Yargıtay üyelerinin seçimi ile ilgili ön çalışma yapmak amacıyla gittiğimizi biliyordum. Eve gittiğimizde evde T.G., A.B., R.Y., H.S., N.Ö., B.Ç., A.K., Ö.K. ile birlikte genel sekreter yardımcılarımız M.B., E.D., Yargıtay Savcısı A.B. Yargıtay Tetkik Hakimleri Ö.A. ile N.D.nin de olduğunu gördüm.
... Belirlenen isimleri sayınca rakam 80 civarında çıktı. Bu sırada A.B. ile birlikte N.D. ve M.K. salonun dışına çıkıp bir kaç dakika sonra geri geldiler. A.B. orada bulunan kişilere hitaben 'bu konu hoca efendiyle konuşulmuş ve 140 denmiş, benim açımdan konu kapanmıştır, bu listede en az 140 kişi olacak' diye söz sarfetti.
İki kez daha yukarıda isimlerini belirttiğim üyeler ile Hâkimevinde ve B.Ç.nin evinde toplandık. B.Ç.nin evinde toplantıya Fetullah Gülen cemaat mensupları olan kurul üyeleri T.G., N.Ö., H.S.,, A.K., A.B., R.Y., B.Ç., A.H., ile birlikte ben ve B.E. de vardı. HSYK Genel Sekreteri M.K. Genel Sekreter Yardımcıları M.B., E.D. ile Yargıtay'dan gelen A.B., Ö.A., M.Ö. ve N.D. de vardı. Bu evde toplanmamızın amacı Yargıtay'a seçilecek Fetullah Gülen cemaat mensuplarının isimlerinin belirlenmesiydi. Buradaki toplantıda 140 konusunda diretmediler, ancak en az 120 kişi olmasını istiyorlardı. Daha önce belirledikleri 80'e yakın isim dışında bazı isimleri de dile getirmeye başladılar ... bu kişilerde ısrar ettiler ve isimlerin listeye yazılmasını istediler.
... Kurul üyesi olduktan sonra yukarıda da belirttiğim gibi Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesi için M.K. ve B.Ç.nin evinde toplantı yapmıştık. Bu toplantılar diğer hususlar için de yapılmaya başlandı. Bir araya gelmelerimiz bilahare Fetullah Gülen cemaat toplantılarına dönüştü. Ben bu toplantılara 7 Şubat 2012 tarihine kadar gittim.
Bu toplantılara H.S., N.Ö., T.G., A.K., Ö.K., A.B., R.Y., B.Ç., B.E., A.H., ve ben ile genel sekreterlik kadrosunda bulunan M.K., M.B., ve E.D. katılıyordu. Bu toplantılara kurul üyesi olan İ.A., R.A., A.A. ve A.G. katılmazlardı. Bu toplantılara bu kişiler çağrılmazdı.
Toplantılar belirli periyodlar içinde yapılmazdı. Müsait olup olmadığımız sorulur, müsaitsek belirlenen yere giderdim. Bu şekilde toplantının olduğunu M.B. ile E.D. bana bildirirdi ... Fetullah Gülen'e ait makaleler okunur, bu okumalarda bazı toplantılar esnasında olurdu ... okumalarını genellikle ev sahibi ya da M.B. yapardı. Fetullah Gülen makaleleri okunduğu gibi Fetullah Gülen'i öven konuşmalar da yapılırdı.
Bu toplantılara belirttiğimiz isimler dışında ... Fetullah Gülen cemaat mensupları ... görüşme yaptıktan sonra cemaat sohbetlerimize devam ederdik. Bu kişiler görüşme yaptıktan sonra evden ayrılmazlardı. Çünkü bu kişiler de Fetullah Gülen cemaat mensuplarıydı. Bu kişilerden İ.H.Ş., A.T., M.Ö.yü ... balyoz ve ergenekon ile ilgili hukuki tartışma sürünce bu kişilerden bilgi almak için çağırdık.
Ergenekon ile ilgili başlangıçta reddedilen bu şikayetler ... soruşturma izninin verilmesi yönünde oy kullandım. Bu tür dosyaların tümüne bu şekilde oy kullandım, muhalefet yazdım.
... "
27. İddianamede suçlamaya dayanak olarak bir kısım tanık beyanlarına da yer verilmiştir. Bu bağlamda tanıkların bir kısmının anlatımlarında başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısının bulunduğuna işaret eden açıklamalar mevcut iken bir kısım tanık ifadelerinde ise bu yönde doğrudan bir değerlendirme bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesince mevcut bireysel başvuru bağlamında kuvvetli suç belirtisinin olup olmadığı hususunda yapılacak değerlendirmeye esas alınabilecek tanık beyanları özetle şöyledir:
i. Ö.K.nın ifadelerinin ilgili kısmı şöyledir:
- İlk ifadesi:
"İbrahim Okur, A.H. ve B.E. Fetullah Gülen cemaati mensuplarının yargı içerisinde önlerini açmışlardır. Bu açmaları sonucunda da Fetullah Gülen cemaati İbrahim Okur, A.H. ve B.E.nin önlerini açıp, bu kişilerin bürokrasi içerisinde yükselmelerini sağlamışlardır. Her üç kişi cemaat önünde mesafe koyar gibi davranmışlar ise de aslında bu davranışlarının cemaate yaptıkları naz olarak nitelendirmiştim ... İbrahim Okur sohbetlerde, Fetullah Gülen cemaatine yakın olduğunu gizlemezdi ... İbrahim Okur'un en samimi olduğu kişi M.B.dir. E.D. ve İ.B.nin Fetullah Gülen cemaat mensubu olduğunu İbrahim Okur iyi bilmektedir. Birinci dairenin kararname taslakları 4 yıl boyunca Birinci Daire dışındaki üyelere ve hatta Başkan Vekiline dahi verilmiyordu. Bu ketumiyetin muhafızı Birinci Dairedeki sekreteryadır ... Fotoğrafa bakıldığında bir tarafta Müsteşar dahil üç kişi (İ.A., Z.N.H., Müsteşar Bey) cemaat etkisinde olmayan kişiler, diğer tarafta cemaat etkisinde olduğu söylenen ve bilinen 3 kişi (A.B., B.Ç., T.G.) ve ortada İbrahim Okur. İbrahim Okur hangi tarafa teveccüh ederse o tarafın istekleri gerçekleşebilir konumdadır."
- 2/3/2018 tarihli ifadesi:
"HSYK üyesi seçildim ... M.B., M.K. ve A.T.nin. M.Ö., A.B., E.D. ve HSYK üyeleri ... A.B. ve T.G. olduğunu İbrahim Okur ve B.E. ile birlikte bu meselenin kotarıldığını tahmin ettim. Çünkü daha sonraki toplantılarda bu kişilerin cemaat yapılanması içerisinde sözlerine itibar edilen saygı gören kotarıcı rolünde olduklarını anladım.
2010 yılında seçildikten sonra Ankara'ya geldiğimde A.H.nin evine M.B. tarafından çağrıldım. Burada İbrahim Okur'u gördüm ... bazı hesaplar yapılmış, görev yerleri belirlenmiş bu belirlemenin içerisinde İbrahim Okur, A.H. ve B.E.nin olduğu da anlaşılmaktaydı. Çünkü cemaatin önde gelenleri bu 3 isim üzerinden kararlarını lanse ediyorlardı. Onlarla bu işleri kotarıyorlardı. Bu B.E., A.H., ve İbrahim Okur bu meselenin içinde görünce bunun bir legal görünümünde kanaati gelişti bende. Fakat devlet işlerinin yargı işlerinin bu şekilde evlerde konuşulması da ... bir rahatsızlık yaratmıştır ve ... bir müddet ev oturmalarına sohbetlerine katıldım ... Bu evlerdeki toplantılara hepsi bir arada olmamak şartı ile ilk yıl B.E., İbrahim Okur'un, A.H.nin, A.B.nin, T.G.nin, N.Ö.nün, A.K.nın, H.S.nin, M.B.nin ve bazen E.D.nin nadiren 1 veya 2 kez A.B.nin, N.D.nin, A.T.nin (2 ya da 3 kez), Ö.A.nın (bir kez Yargıtay üye seçimleri için M.K.nin evindeki kahvaltıda olduğunu sonradan hatırladım) ...
... Atamalarla ilgili ... Yargıdaki tepe noktasında İ.Ş., A.T., H.S., M.Ö., M.B.,, M.K., A.B.,, N.D., gibi isimlerin önce meseleleri kendi aralarında kotardığını seziyordum daha sonra M.B. aracılığı ile bu meseleleri İbrahim Okur, B.E.ve A.H. ve ordan da HSYK üyelerine aktarıldığını anlıyordum ... Ben 2010 yılında geldiğimde A.H., B.E., ve İbrahim Okur evlerdeki sohbet toplantılarını yapar durumdaydılar. Ben sonradan dahil oldum ... İbrahim Okur['un] 2012'nin 7 Şubatından sonra bu tip oturmalara katılmadığını M.B. söyler idi.
... HSYK üyeleri şu cemaatçidir şu değildir şeklinde konuşmaz. Her şeyi gizli yapma usulleri vardır. Bu isimleri öncelikle müsteşara İbrahim Okur'a, B.E.ye, A.H. tarafından aktarılır ... alınan müfettişlerin cemaat mensubiyetinin olduğunu İbrahim Okur ve A.H. ile B.E.nin biliyor olmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bilmeden almaları mümkün değildir.
Yargıtay'a üye seçimlerinde ... A.B., T.G., İbrahim Okur, B.E., N.Ö., A.K. H.S.,R.Y., M.K.,, M.Ö.,, E.D., M.B., A.B., B.Ç., A.T. evdeydi ... Ama İbrahim Okur bu isimlerin hemen hemen hepsini tanıyordu. Yaklaşık 160 isim kotarıldığında cemaat yanlısı grubun itirazları gelmeye başladı. Kendi sayılarının 85-90 gibi kaldığını ve 140 kişi istediklerini ifade etmeye başladılar ... N.Ö. cemaatten daha fazla kişinin seçilmesi gerekir şeklindeki bir tepki ile sinirlenerek ve kapıyı çarparak çıktı. Ne konuştuğunu hatırlamıyorum. Oradaki görüşme bu şekilde sonuçlandı .... Yargıtayın içini bilen kişiler olarak A.K., A.S.E. ve Z.N.H. gibi Yargıtay'dan seçilen HSYK üyelerinin bu toplantıya çağrılmamasının amacının kendilerine engel olunmasını istemedikleri içindir. Bu kişiler toplantılara çağrılsaydı kendi isteklerini yerine getiremeyebilirlerdi. Bunun bir cemaat yöntemi olduğunu düşünüyorum.
... İbrahim Okur, A.H., B.E. HSYK'da en etkin üç şahıstı. Etkinlik sırasında İbrahim Okur önde gelir, B.E. ikinci gelir, üçüncü sırada A.H.dir. ... Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçiminde bu üçlü etkili olmuştur.
17 Aralık sonrası İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan Adli Kolluk Yönetmeliğinin ... İbrahim Okur'un ... bir tetkik hakimi ile 3-4gün bu yazı üzerinde çalıştığını biliyorum. Çünkü bu yazıyı okuyup geri gönderdiğini gördüm. Bunu A.H.ye bir basın açıklaması olarak yaptıracaktı. Fakat sayın Bakan A.H.nin basın açıklaması yapma yetkisini almıştı ... HSYK'nın seçimle gelmiş olması itibari ile hukuki görüşümüzü açık etmemiz gerektiğine ilişkin İbrahim Okur'un yazıyı takdim ettiğini hatırlıyorum ... İbrahim Okur'un insiyatifi ile yazıldığını düşünüyorum.
N.D. ile A.B. arasındaki İbrahim Okur'a ilişkin anılarını yazdığını, bunları yayınlaması durumunda daha önce cemaat mensuplarını uygulanan müeyyidelerle cezalandırılabileceği, korkutulabileceği yönündeki görüşme içeriği okunarak soruldu.
İbrahim Okur'un aslında cemaatin gücünü arkasına alarak diğer kesimlerle de ilişkisini idame ettirerek kendi cazibesinin sürekliliğini sağlamaya çalıştığını düşünüyorum."
ii. A.H.nin ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Bakanlık tetkik hakimi arkadaşlarla samimiyetimiz ilerledikçe İbrahim Okur, B.E., H.Y. [ile] ... yakınlaştık. Ailecek gidip gelmeye başladık. Bu birliktelik aile oturumları şeklindeydi. A.D. Personel Genel Müdürü olunca beni disiplin bürosunda görevlendirdi ... O da bana bu büroda görevlendirilecek iki hakim bul ... dedi. Bu durumu arkadaşlara bildirdim. İbrahim Okur veya H.Y. bana M.K.Ö. ile E.D.nin ismini verdi ... bu iki hâkim bizim genel müdürlüğe görevlendirildi.
M.K.Ö. ile E.D. bakanlığa gelince kendileriyle konuşma imkanı başladı. Ben bu konuşmalardan her ikisinin de Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu anladım. M.K.Ö. ile E.D. beni ve diğer arkadaşlarımız olan İbrahim Okur, B.E., H.Y.yi sohbet toplantılarına davet etmeye başladılar. Bize bir araya gelelim, sohbet edelim dediler. O dönem hepimiz tetkik hakimiydik. Çok düzenli olmamakla birlikte 15 günde bir veya ayda bir birbirimizin evinde sohbet toplantılarına başladık.
Bu sohbetler daha önce yapılan Fetullah Gülen cemaat mensuplarının bir araya geldiği sohbet toplantıları şeklinde olmaktaydı. Sohbetlerde Risalei Nur okunuyor, Fetullah Gülen'in kitapları okunuyor ve Fetullah Gülen anlatılıyordu. Bu sohbetleri yapan ise genellikle M.K.Ö. ile E.D. [idi]. Ben bu arkadaşlar ile ilk bu şekilde sohbet toplantılarına katıldım. Benimle birlikte tetkik hakimliği yapan İbrahim Okur, B.E., H.Y.nin bu sohbetlerden başka daha önce benim katılmadığım Fetullah Gülen mensuplarının yapmış olduğu sohbetlere katılıp katılmadıkları, hangi gruplara katıldıklarını bilemiyorum.
Ben 2008 yılında müsteşar yardımcılığından Danıştay üyeliğine atanınca bu gruptaki sohbetlerime son verdim ... İbrahim Okur MİT Müsteşarlığının İstanbul savcısı tarafından ifadeye çağırıldığı tarihe kadar kurul üyeleri içinde bulunan Fetullah Gülen cemaat mensupları ile birlikte benim gibi sohbet toplantılarına katıldı.
... 2010 HSYK seçimleri gündeme gelince ... A.K.nın o dönem çevresinde bulunan İbrahim Okur, H.Y.,Ç.Ş. G.T.T. ve B.E. ile bu adayları belirlediğini tahmin ediyorum ...
... Ben bu adaylar arasında T.G., A.B., A.K., ... N.Ö. Fetullah Gülen cemaatinin adayı diye listeye girdiğini biliyorum. İbrahim Okur'un A.K.nın talimatıyla listeye girdiğini biliyorum. Bu adaylar adli yargı adaylarıydı ... [idari yargıda] Fetullah Gülen cemaati adayı olarak daA.B., R.Y.nin girdiğini biliyorum.
O dönem seçim çalışmaları için ben Karadeniz bölgesine gittim. Bu bölgeye de ben, İbrahim Okur, M.K.Ö. ve M.K. ile yaptım. Geziler sırasında hep İbrahim Okur konuştu. İbrahim Okur konuşmalarında o dönem bakanlık listesi olarak belirtilen 11 adayın tümüne oy verilmesini, adaylar arasında ayrım yapılmamasını hakim ve savcı arkadaşlardan istedi. Seçim olduktan sonra o akşam Hakimevinde bir araya geldik. İdari yargıda yedek kalan H.K. bize dönerek, bazı şahıslar burada oyun oynamış, o nedenle yedek kaldık, dedi. Bu konuşmadan sonra Fetullah Gülen cemaati mensupları olduğunu açıkça bildiğim seçilen arkadaşlar bu durumu kabullenmedi. Ancak sonuca bakınca ben de cemaatin bir oyun oynadığını anladım ...
... 2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirlendikten sonra ... M.K. bizi kendi evine yemeğe çağırdı. Bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının yapılacağını biliyorduk. Bu amaçla ben, İbrahim Okur, T.G., N.Ö., Ö.K., H.S., A.K., A.B., R.Y., B.Ç., B.E.M.K.nin evine gittik. Eve gittiğimizde biz kurul üyeleri dışında o dönem tetkik hakimi olduklarını bildiğim Fetullah Gülen cemaati mensupları olduklarını da bildiğim S.Ö., Ö.A., A.B., N.D., ile genel sekreter yardımcıları M.B. ve E.D.nin de olduğunu gördük ... toplantıda bulunan Fetullah Gülen cemaatine mensup kurul üyesi A.B. ile birlikte S.Ö., Ö.A., M.K. evin holüne doğru gittiler, yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiler. A.B. bize dönerek 'hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140'tan aşağı razı olmaması gerektiğini' belirten söz sarfetti ... N.Ö. kapıyı çarparak evi terketti. Belirlenen hâkim ve savcılar listesi İbrahim Okur'da kaldı.
Bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca biz Yargıtay tetkik hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık iki ay bu isimleri belirlemek için bir araya geldik. Bu toplantılara Fetullah Gülen cemaati mensubu olmayan İ.A., A.G., R.A., A.A., A.K., Z.Ö., A.S.E., Z.K., Z.N.H.yi çağırmadık.
... Kurul üyesi olduktan sonra Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimine kadar cemaat toplantıları olmadı. Bu üyeliklerin seçiminden sonra genel sekreter M.K.nın yerine gelen M.B. cemaat toplantılarını ve sohbetlerini düzenlemeye başladı. M.B.nin çağırısı üzerine biz sohbet yapılacak bir kurul üyesi arkadaşın evine gidiyorduk. Bu sohbetlere İbrahim Okur, T.G., N.Ö., Ö.K., H.S., A.K., B.E., B.Ç., A.B., R.Y. ile HSYK genel sekreteri M.B. ile HSYK genel sekreter yardımcısı E.D. katılıyordu ... Fetullah Gülen cemaati sohbetleri olduğunu hepimiz bilirdik.
... İbrahim Okur ilk genel sekreter olan M.K.yı istemiştir. Onun bu isteği diğer arkadaşlar tarafından uygun görülmüş ve oylama sonucu M.K. genel kurulca genel sekreter seçilmiştir. Bunun dışında E.D.yi de İbrahim Okur istemiştir. M.B.yi ben teklif ettim.
... Aralık 2013 tarihinde Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili HSYK genel kurul kararının hazırlanmasını ... İbrahim Okur beni mesaiye başlar başlamaz odasına davet etti. Odaya gittiğimde bir metin üzerinde E.D. ve M.B. ile birlikte çalışıyorlardı. İbrahim Okur bana bu metnin hazırlanması talimatını verdiğini ve arkadaşların hazırlayıp getirdiğini belirterek metni bana uzattı. Metni incelediğimde 26/12/2013 tarihli Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili eleştiriler yer almaktaydı. Bu metni ben ve İbrahim Okur Bakan ... beye götürdük. Biz kendisine hazırlanan metni kamuoyuna açıklamasını istedik. Kendisi bu metni okudu ve bu metni açıklayamayacağını, benim için de sen de açıklama dedi. Söz alan İbrahim Okur da 'sayın bakanım, hakim ve savcılar arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor, siz bu metni açıklamazsanız biz genel kurul kararı şeklinde yayınlayacağız' dedi. Daha sonra biz makamdan ayrıldık. Ben kurul başkan vekili olarak bu metni HSYK genel kurulunun gündemine aldım. Gündemde tartışıldı ve genel kurul kararı olarak oy çokluğu ile yayımlanmasına karar verildi. Bu karara H.K., R.A., B.E., A.K., ve İ.A. muhalefet kaldı ...
... bu metin hazırlandıktan sonra İbrahim Okur bey beni odasına davet etti, odasında da M.B. ve E.D. vardı. Bana bu metnin hazırlanması talimatını kendisinin verdiğini söyledi. Kendisine bu talimatı kim verdi bilemiyorum. Kendisini kim etkiledi, kim tavsiye etti ve kim ikna etti bilemiyorum. Ancak burada bir hususu belirtip açıklamada bulunmak istiyorum ... H.K., İ.O., R.A., İ.A. vardı. Ben kararı alınca genel sekreter yardımcılarından birini çağırdım ve kararı HSYK'nın internet sitesinde yayımlanmasını istedim. Bu karar internette yayımlandığı esnada İstanbul savcısı olan cemaat mensubu olduğunu bildiğim 17/25 Aralık 2013 tarihli soruşturmalardan birinden sorumlu M.A.nın adliye önünde dosyanın elinden alındığını belirterek basın mensuplarına bildiri dağıttığını gördüm. Bu savcının basın bildirisinden sonra bizim kararımız da medyada haber olunca ben bu olayın tesadüf olmadığını düşündüm. Burada beni birilerinin oyuna getirdiğini, getiren kişilerin de Fetullah Gülen cemaati mensupları olduğunu anladım ... İbrahim Okur ile M.B. ve E.D.nin metin üzerinde çalıştıklarını gördüm.
... HSYK içerisinde Fetullah Gülen cemaat mensubu hakimlerin çalışmasını sağlamak, Fetullah Gülen cemaati mensubu müfettişlerin çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamaktan ben de sorumluyum, bunu kabul ediyorum. Ancak atamalar ile ilgili İbrahim Okur ben başkan vekili olduğum halde beni bu işlere karıştırmıyordu, karıştırmak ta istemiyordu. İbrahim Okur da Fetullah Gülen cemaati mensubuydu. 2012 yılına kadar İbrahim Okur da Fetullah Gülen cemaat sohbetlerine gelirdi. Konuşmalarda cemaat mensubu olmadığını dile getiriyordu. Ancak cemaatin taleplerini reddedemiyordu. Tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzı ile hareket ediyordu. Bu şekilde davranmasına da E.D. ile İ.B.nin kendisinde etki yarattığını biliyordum. İbrahim Okur, E.D. ve İ.B.nin Fetullah Gülen cemaati mensubu olduklarını biliyordu. Onların önerdikleri kişilerin bu cemaat mensubu olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyordu ..."
iii. M.K.Ö.nün ifadelerinin ilgili kısımları şöyledir:
"Kasım-Aralık 2001 tarihinde ... Personel Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliğinde görevlendirildim. A.H. beni Ankara'ya çağırdı. Seni Ankara'ya Bakanlığa alacağız dedi. Hatta Personel Genel Müdürlüğüne alacağız dedi ... Bu çağırmadan sonra ben de Ankara'ya gelmek istediğim için dilekçe verdim. Ben A.H.nin ismini hemşehrim olması nedeni ile duyardım. Kendisi ile o dönem için irtibatım yoktu. Sonra duydum ki, İbrahim Okur benim ismimi A.H.ye bildirmiş. O da benim için A. bey ile görüşmüş.
Ben bakanlığa ilk geldiğimde benim gibi tetkik hakimi olan B.E., İbrahim Okur., A.H., E.D., H.Y.yi ... tanıdım. Bizim sohbet grubumuz ise, B.E., İbrahim Okur, A.H., E.D. ve H.Y.den oluşmaktaydı. Diğerlerinin de Fetullah Gülen cemaati ile ilgilerinin olmadığını biliyorum.
Fetullah Gülen cemaat mensupları bakanlıkta kendi aralarında sohbet grupları oluşturmuştu. Bulunduğum Personel Genel Müdürlüğünde Tetkik Hakimliği dönemimde kendi aramızda sohbet grubu vardı. Bu arkadaşlardan bazıları daha sonra daire başkanı olmuştu. İlk daire başkanı olan İbrahim Okur'dur. İbrahim Okur daire başkanı olduktan sonra da bir süre bizim sohbetlerimize katılmaya devam etti.
2005 yılından sonra gelen tetkik hakimlerinin çoğunluğu Fetullah Gülen cemaati mensubu kişilerdir. Bu kişilerin getirilmesinde en çok İbrahim Okur, A.H., B.E.nin etkisi olmuştur. Kimlerin geleceğine bu kişiler karar veriyordu. Daha doğrusu bu kişiler refere ederdi, üst makam da uygun görürdü.
2010 yılı HSYK seçimlerinde bakanlık listesi olarak bir listenin çıktığı doğrudur. Bu seçimler esnasında sohbet toplantılarında bana listede olan şu adaya oy verin, şu adaya oy vermeyin diye bir şey söylenmedi. Ancak taşrada görev yapan cemaat mensuplarının İbrahim Okur, T.G., N.Ö., H.S., A.K., Ö.K., İ.A.nın asil üye, diğer kişiler olan C.A., H.K., H.T. ve A.Ö.nün yedek kalması için hareket tarzı belirlediklerini daha sonra öğrendim.
Asil olarak seçilen T.G., İbrahim Okur, N.Ö., H.S., Ö.K., A.K., ve İ.A. cemaatin desteklediği adaylardır. Bu kişilerden İbrahim Okur ve A.K.yı daha önceden tanırım. İbrahim Okur'un durumunu daha önce anlattım. Tetkik hâkimi olduğumuz dönemlerde benim bulunduğum Fetullah Gülen cemaati mensuplarının yapmış olduğu sohbet toplantılarına katılırdı.
Ekim 2012 tarihine ... Bakan bey de benim cemaat mensubu olduğumu tahmin ettiğinden benimle arasına mesafe koymaya başladı. Bu durumu ben İbrahim Okur ve A.H.ye anlattım. O dönemde Yargıtay üyeliği seçimi olunca beni İbrahim Okur ve A.H.nin gayreti ile Yargıtay üyeliğine seçtiler.
İbrahim Okur 2001 yılında Tetkik Hakimliğine geldiğim zaman Fetullah Gülen mensuplarının bir araya geldiği sohbet gruplarına gelmişti. Daire başkanı olduktan sonra bizim gruptaydı. Daha sonra bürokrat olarak yükselince bizim sohbet grubumuzdan ayrıldı. Daha sonraki sohbet grubunu bilmiyorum. Bizim zamanımızda da rutin olarak gelmezdi. Genel müdür olduğum zaman o da HSYK üyesiydi, bu dönemde de biriki defa bizim sohbet grubuna geldi ..."
- 16/3/2018 tarihli ifadesi:
"Personel Genel Müdürlüğüne Tetkik Hakimi olarak geldikten sonra A.H.ye sorduğumda kendisine benim ismimi verenin İbrahim Okur olduğunu söyledi.
Bakanlığa gelişimde de beni tanımayan birisi benim ismimi vermişse cemaatin aracılığıyla geldiğim anlaşılıyor. İlk geldiğimde H.Y.nin cemaatçi olduğunu anlamıştım. Bana 'bizi toplayın' diye söyledi. Ben de bunu bana verilmiş bir görev gibi düşünerek E.D.ye söyledim. Toplantının usulünü E. söyledi. On beş günde bir veya ayda bir bir araya gelinir, kaset izlenir, kitap okunur diye söyledi. Her birimizin evinde toplanacağımızı söyledi. İbrahim Okur'a, B.E.ye, A.H.ye toplantıyı H.Y. haber verdi veya çağırdı diye hatırlıyorum ... Cemaat mensubu olduğunu anladığım E.D.nin ortaokuldan beri, A.H.nin seksenli yıllardan beri, H.Y.nin yine .. seksen beşli yıllardan beri cemaatin içinde olması ve tanıması karşısında ... Aslında ben hazır bir yapının içine girdim. Beni bakanlığa getiren güç de bu yapıdır. Beni bakanlığa getiren bu seviyedeki insanların cemaat abiliğini benim yapmam olmaz ...
İbrahim Okur'un ise geçmişte cemaatle ne kadar bir bağlantısı olduğu noktasında şunu söyleyebilirim. Fakülte yıllarında diyaloğu olmuş ama ne kadar ileriye gitmiş bilmiyorum. Tam hatırlamamakla birlikte G.D. öğrencilik döneminde toplantılara çağrıldığını söylemişti. Ç.Ş.nin okuldan arkadaşı olduğunu, A.T.yi ise Yargıtay tetkik hâkimliğinden beri tanıdığını biliyorum. Bakanlığa geldikten ve toplantılara başladıktan sonra İbrahim bey toplantılara katıldı. O dönemdeki toplantıların içeriği maneviyat içerikliydi. Fetullah Gülen'in kitapları okunur, videosu izlenirdi. Tek tek katılanların evinde toplanırdık.
İbrahim Okur, H.Y., B.E., A.H. cemaat içinde saygı duyulan kişilerdi. Kendi içlerinde de H. Bey cemaatte etkin birisiydi. A.H. cemaati bilirdi cemaatte samimi olarak görülürdü. İbrahim Okur cemaatte akıllı biri olarak, B.E. coşkulu biri olarak bilinirdi. İşin siyasetini H.Y. yürütürdü. H.Y. onların tarzını bildiği için davranışlarını onların tarzlarına göre ayarlar ve sonuç alırdı. Ancak yeri geldiğinde H.Y.nin beni ve E.D.yi azarladığı da fırçaladığı da olmuştur. Biz bu tavrın nedeninin cemaatteki etkinliği nedeniyle olduğunu bilirdik.
İbrahim Okur 2002 yılı başlarında daire başkanı oldu. Diğerleri de 2004 yılında makam sahibi oldular. O tarihe kadar bu dediğim kişilerle biraraya geliyorduk. B.E. de İbrahim Okur da orada para veriyorlardı. Toplantılar akşam evlerde oluyordu. Toplantı olduğunda aileler evde olmazdı.
Bakanlıkta ... kadrolara atanmada H.Y., B.E., İbrahim Okur ve A.H.nin etkili olduğu herkesçe bilinirdi. Bir kişi bir makama getirileceğinde Personel Genel Müdürlüğü bunların atamasını yaptığı için haberdar olmamaları da mümkün değildi ve üst makamlara da o kişinin yeterli olup olmadığı, neci olduğu noktasında bilgi verdikleri kanaatindeyim. Bakanlıkta o kadar kişinin makam sahibi olmasında etkileri olduğu kesindir.
... Dolayısıyla İbrahim Okur ve E.D.nin hâkim ve savcıların atamalarında, yetkilendirilmelerinde mutlak suretle bir etkileri vardı. B.E. ise hâkim atamalarına genel müdür yardımcısıyken baktı ve özellikle idari yargı atamalarının hemen hepsinde tek söz sahibiydi. HSYK'ya hazırlanan kararname yetkilendirme taslaklarının sunumunu onlar yapıyordu. Bu dönemde İbrahim Okur da Personel Genel Müdürüydü. İbrahim Okur personelde tetkik hakimiyken 2002'de Daire Başkanı oldu ve dediğim bürolara da amir olarak bakmaya devam etti.
... İ.H.Ş. ... bana verdiği listedeki isimlerin, yapının yargı kısmında bulunan hakim ve savcıların kendilerine ilettiğini söylemişti ...
Bana bu şekilde onun getirdiği listeyi bakanlığa gelen referanslarla karşılaştırıyorduk ... Bana gelen bu listeyi ben mülakata giren genel müdürlere ki bunlar İbrahim Okur veya B.E.ye iletiyordum. Cemaatçi olarak belirtilen kişileri de kendilerine söylüyordum. Karar mekanizması kendileriydi ...
İbrahim Okur birlikte olduğumuz zamanlar da bileben cemaatçi değilim diye söylüyordu ve sürekli olarak para verdiğini de söyleyemem. Ancak gördüğüm kadarıyla cemaatten gelen tüm talepleridekarşılıyordu.Ben2011HSYKseçimlerindensonra İbrahim Okur, B.E. ve A.H.nin sohbetlere ... düzenli olmasa da katıldıklarını söylüyorlardı ... MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasından sonra İbrahim Okur ve B.E.nin bundan rahatsızlık duyarak tepki gösterdiklerini duydum. Ama bundan sonra İbrahim Okur'un cemaatten gelen bazı taleplere kendince mantık süzgecinden geçirerek uygun davrandığını söyleyebilirim."
28. İddianamede suçlamaya dayanak olarak bir kısım gizli tanık beyanlarına yer verilmiştir. Bu bağlamda ifadelerin ilgili kısımları şöyledir:
i. Gizli tanık Gündüz'ün ifadesi:
"O dönem hatırladığım kadarıyla HSYK'da 'kale' diye tabir edilen isimlerin A.H. ve İbrahim Okur olduğu sıkça yapı içinde konuşulan bir durumdu. Hatta yerelde yaşanan birçok sorun zikrettiğim isimler tarafından sorunu yaratan ilgili Hâkim ve Savcıyı direk arayarak ikaz edilir ve istenen sonuç alınma cihetine gidildiğini biliyorum, ancak nasıl ve kim vasıtasıyla ulaşıldığını bilmiyorum ..."
ii. Gizli tanık Yıldırım'ın ifadesi:
"2010 yılı HSYK seçimlerinde sivil imamları kullanarak organizasyon yaptılar. İdari yargıdan A.B., R.Y. ve B.E.ye oy verilmesini sağladılar ve diğer adayları yedek bıraktırdılar. Adli Yargıda ise N.Ö., A.K., H.S., İ.O., T.G., Ö.K., İ.A.'ya oy verilmesini istediler. Bu şekilde H.K., C.A., H.T., A.Ö.yü yedek bıraktırdılar ..."
iii. Gizli tanık Bulut'un ifadesi:
"İbrahim Okur ... Paralel yapı içerisinde mevcut illerdeki aşılamayan sıkıntılar kendisine tebliğ edilir ve sorunların çözüm merkezi olarak bir numaralı adamdır."
iv. Gizli tanık Güneş'in ifadesi:
"... atamalar yapılırken ... her mahkemeye yeteri kadar cemaatçi hakim yerleştirilirdi. Bunların hepsini İbrahim Okur ve A.H. ile takip ederdik."
29. Yargıtay 9. Ceza Dairesi (Daire) 4/5/2018 tarihinde iddianameyi kabul etmiş ve E.2018/54 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
30. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirme iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"... FETÖ/PDY terör örgütünün deşifre olmasını engellemek, örgüt mensupları hakkında yapılan soruşturmaların sonuçsuz kalmasını sağlamak, örgüt faaliyetlerinin belli bir disiplin içinde istikrarlı bir şekilde devamı için diğer örgüt yöneticileriyle birlikte fikir ve eylem birliği içinde hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile emir ve talimat verme noktasındaki yetkileri gözetildiğinde, FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün, hücre yapılanmasında, HSYK kurumu içerisinde özel göreve haiz yönetici sıfatında olduğu sonucuna ulaşılmıştır. "
31. Mahkeme 23/7/2018 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında özetle hiçbir zaman FETÖ/PDY içinde yer almadığını, özellikle 2012 yılı ve sonrasında örgütün illegal boyutunun ortaya çıktığını, bunun üzerine kendisinin de bu durumu fark edip anılan yapılanmaya karşı durduğunu ve bu çerçevede kamu makamları tarafından FETÖ/PDY'ye karşı yürütülen mücadeleye destek verdiğini belirterek üzerine atılı terör örgütü yöneticisi olma veya terör örgütüne üye olma suçlarının yasal unsurlarının oluşmadığını ileri sürmüştür.
32. Savcılık 24/10/2019 tarihli duruşmada esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Savcılık esas hakkındaki mütalaada başvurucunun FETÖ/PDY yöneticisi olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkeme, duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
33. Daire 4/12/2019 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun FETÖ/PDY yöneticisi olma suçundan 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
34. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Ceza Genel Kurulunda derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
35. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
36. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
37. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
38. 5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.) 103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanır. Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
39. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir."
40. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan, kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler"
41. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.
42. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
43. 3713 sayılı Kanun'un "Terör tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
44.3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur. Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
45. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
46. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."
47. 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu'nun "Üyelerin adlî suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü" kenar başlıklı 38. maddesi şöyledir:
(1) (Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) (Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. (Değişik üçüncü cümle:2/7/2018-KHK-703/208 md.) Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir. (Mülga dördüncü cümle:2/7/2018-KHK-703/208 md.)
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) (Değişik: 15/2/2014-6524/38 md.) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine, kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) (Değişik: 2/1/2017-KHK-680/14 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7072/13 md.) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. (Ek cümleler: 17/4/2017-KHK-690/5 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7077/4 md.) Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.
(10) (Değişik: 15/2/2014-6524/38 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin, Kurul üyesi olmadan önceki suç teşkil eden eylemlerinden dolayı soruşturma yapılması ve kovuşturma izni verilmesi işlemleri, bulunduğu aşamadan itibaren bu madde hükümlerine göre yürütülür."
48. 4/12/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun "Kişisel ve görevle ilgili suçlar" ile "Suçlarla ilgili inceleme, soruşturma ve kovuşturma" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"(1) Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
(2) Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
(3) Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
(4) Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
(5) Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir
(6) (Mülga altıncı fıkra: 2/1/2017-KHK-680/5 md.; Yeniden düzenleme: 17/4/2017-KHK-690/2 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7072/4 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.
(7) Haklarında inceleme ve soruşturma yapılacakların, inceleme ve soruşturma mercilerinin tayininde son görev ve sıfatları esas alınır. Sıkıyönetim Kanununda sözü edilen yetkili izin mercii, Yargıtay Büyük Genel Kuruludur. "
49. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un "Sulh ceza hâkimliği" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla sulh ceza hâkimliği kurulmuştur."
50. 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" kenar başlıklı 12. maddesinin birinci cümlesi şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir."
51. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-997, K.2017/404 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken konu, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi ile Yargıtay 16. Ceza Dairesi arasında oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve bu kavramlara ilişkin yasal düzenlemelerin üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK'nun 2. maddesinde tanımlanan 'soruşturma' ve 'kovuşturma'nın yürütülmesine ilişkin usul ve esasları içeren genel hükümler aynı Kanunda düzenlenmiş, suçun niteliği ile failin sıfatından kaynaklanan özel soruşturma usulleri ile kovuşturma makamlarının belirlenmesine ilişkin hükümler ise Anayasa ve ilgili kanunlarda ayrıca hüküm altına alınmıştır. Buna göre ana kural, soruşturma işlemlerinin yürütülmesi ve kovuşturma makamlarının belirlenmesi açısından genel hükümlerin uygulanması olup, bu husustaki özel hükümler ise; failin sıfatı ve/veya suçun niteliğine bağlı olarak, belirli ilkeler doğrultusunda ve mevzuatta açıkça belirtilen istisnai hallerde uygulanmaktadır.
Hâkimler ve Savcılar Kanununda, hâkim ve Cumhuriyet savcılarının işledikleri suçlara ilişkin; 82 ila 92. maddeleri arasında 'görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlar', 93. maddesinde 'kişisel suçlar' ve 94. maddesinde 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri' olmak üzere üç farklı hâl öngörülmüştür.
Suçun 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli' kapsamında işlenmesi durumunda uygulanacak soruşturma usulü ise aynı Kanunun 94. maddesinde hüküm altına alınmış olup, bu maddeye göre 'Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür ...'
Hâkimler ve Savcılar Kanununun 94. maddesinin uygulanma koşulları açısından ayrıca, ağır ceza mahkemesinin görevi ve suçüstü kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
...Yargıtayın istikrar bulan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda, daha önce örgütün kendisini feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere kural olarak temadinin yakalanma ile kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer ve zaman diliminin buna göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheli konumunda bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli'nin mevcut olduğu ve 2802 sayılı Kanunun 94. maddesi gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır.
...millet iradesine dayalı demokratik rejimi koruma amacıyla düzenlenen dava konusu suçların, herhangi bir kamu göreviyle bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenmesi zorunlu olmadığı gibi, 'özgü suç' niteliği taşımayan bu suçlar açısından failin memur olmasının kurucu unsur da olmadığı, sanık hakkındaki iddianamede ... sanığın kişisel irade ve eylemleriyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu, Cumhuriyet savcılığı sıfatından bağımsız olarak, özünde anılan örgütün üyesi sıfatıyla ve örgüt üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ederek örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik herhangi bir kamu göreviyle bağdaşmayan nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında özel yetkili Cumhuriyet savcılığına yerleştirildiği, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyon ile hareket ederek örgüt adına çalışmalar yaptığı, böylece örgüt faaliyeti kapsamında işlendiği belirtilen dava konusu suçlara iştirak ettiğine dair nitelendirme ile kamu davası açıldığı, bu nedenle sanığın eylemlerinin kişisel suç olarak kabulü gerektiği ... dikkate alınarak açıklanan sebeplerle Yargıtay 16. Ceza Dairesinin görevsizlik kararının usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmelidir.
52. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 6/4/2016 tarihli ve E.2015/7367, K.2016/2130 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temadinin yakalanma ile kesileceği, örgüte katılma tarihi ile yakalanma tarihi arasında silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu gerçekleştirmeye elverişli olan ve vahamet arz eden eylemlerin gerçekleşmesi halinde tüm eylemlerin geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri içtima hükümleri de nazara alınıp hukuken birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu... [anlaşılmıştır.] "
53. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 18/7/2017 tarihli ve E.2016/7162, K.2017/4786 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"Örgüt Üyeliği:
TCK 220/2. maddede düzenlenmiştir.
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Temadi eden suçlardan olan örgüt üyeliği, hukuki veya fiili kesinti gerçekleşinceye kadar tek suç sayılır. Örgüt üyeliği, yakalanma, örgütün dağılması, örgütten ihraç ya da kendiliğinden örgütten ayrılma gibi sebeplerden sona erer. Yakalanmayan sanık hakkında düzenlenen iddianame temadi eden suç için hukuki kesinti oluşturmaz ...
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir ...
Tüm faillerin kastının suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte katılmak olması gerekirken hepsinin de aynı suçları işlemek amacında olması gerekmez. Bir oluşuma dahil olan kişinin bu oluşumun suç işlemek amacında olduğunun bilincinde olması aranır.
Terör Örgütü Kurma Yönetme ve Üye Olma Suçları:
TCK'nın 314. maddesi bakımından; bir oluşumun, bir yapılanmanın silahlı terör örgütü sayılabilmesi için, TCK'nın 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek için örgüt kurma suçunda örgütün varlığı için gerekli koşullar yanında, Türk Ceza Kanununun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları 'amaç suç' olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkanına sahip bulunması gerekir. Bu suçu, TCK'nın 220.maddesinde düzenlenen suçtan ayıran en önemli ölçüt budur.
54. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 28/11/2017 tarihli ve E.2017/2037, K.2017/5409 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
Bir suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet görevinden doğması, memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu oluşturan fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması ve görevin sağladığı imkanlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Bu husus Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.2.2004 tarih ve 2004/2-10 Esas, 2004/40 sayılı kararında; 'Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.' şeklinde kabul edilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde düzenlenen suçların niteliği ve mahiyeti itibariyle, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçlar kapsamında kabul edilmesinin mümkün olmadığı açıktır. O halde bu suçların kişisel suç kapsamında değerlendirilmesinde de zaruret vardır.
Dairemizce de benimsenen, öğretide ekseriyetle kabul gören yerleşik yargısal kararlara göre, örgütü yönetmek ya da örgüte üye olmak suçları mütemadi (kesintisiz) suçlardandır. Yani fiilin icrası süreklilik arz eder. Bu suçlarda örgüt hiyerarşisine dahil olup faaliyetlere başlanmakla suç tamamlanmıştır. Ancak fiilin icrası devam ettiği müddetçe fiilin ifade ettiği haksızlık da süreceğinden suç işlenmeye devam edecektir. Failin kendi isteğiyle ya da irade dışı olarak örgütten ayrılması halinde suç bitmiş olacaktır. Mütemadi suçların tamamlanmasıyla bitmesi aynı anlamı taşımamaktadır.
Mütemadi suçların ceza ve muhakeme hukuku bakımından önemli sonuçları mevcuttur. Ceza hukuku bakımından, suça teşebbüs fiilin bitmesine kadar değil tamamlanmasına kadar mümkündür. İştirak ise bitinceye kadar gerçekleşebilir. Suç işlenmeye devam ettiğinden, koşulları varsa meşru savunma hükümleri uygulanabilir. Uygulanacak ceza hükümleri bakımından temadinin bittiği tarih esas alınmalıdır. Yine kusur yeteneği ve yaş küçüklüğü bitiş tarihine göre tayin edilir. Muhakeme hukuku bakımından ise, zamanaşımı, yetkili mahkeme ve şikayet süresi temadinin bitişine göre değerlendirilecektir. Ancak suçun mütemadi niteliği, kural olarak görevli mahkemenin belirlenmesi ya da kovuşturma usulünün tespiti bağlamında bir özellik taşımaz. Örgüt üyeliği temadi eden suçlardan olması nedeniyle hukuki ve fiili kesintiyle sona erecektir. Kesinti tarihi suç tarihidir. Fiili olarak terör örgütünden daha önce ayrılmış olmamak ve faaliyetlere devam ediyor olmak koşuluyla, terör örgütü yöneticisi ya da üyesinin yakalanma tarihi, suç işlenmeye devam edildiğinden (CMK 2/1-j),5235 sayılı Kanun'un 12/1 maddesi de gözetildiğinde ağır cezalık suçüstü hali olarak kabul edilmelidir.
'Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü halinde, herhangi bir izin sistemi getirilmediği gibi, suçun türüne veya yapılan göreve ya da sahip olunan ünvana ilişkin herhangi bir ayırım da yapılmadığından hakim ve Cumhuriyet savcılarının soruşturulması genel hükümlere göre yapılacaktır.' (Ceza Genel Kurulu 19/2/2013 tarih ve 2011/5.MD-137 esas, 2013/58 sayılı kararı)
V. İNCELEME VE GEREKÇE
55. Mahkemenin 27/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
56. Başvurucu, suç işlediğine dair somut deliller ortaya konulmadan hâkimler için kanunlarda öngörülen güvencelere aykırı bir şekilde ve özel soruşturma usulüne uyulmadan yakalanıp yetkili olmayan Savcılık tarafından gözaltına alındığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
58. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
59. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
60. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına ilişkin iddia ile ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
62. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin somut olayda mevcut olmadığını, adli kontrolün neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını, darbe teşebbüsüyle veya örgütle bir ilgisinin bulunmadığını, somut olayda kendisi yönünden suçüstü hâlinin bulunmadığını ileri sürmüştür.
63. Başvurucu ayrıca görevli ve yetkili olmayan mahkemece görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
64. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkındaki suçlamaların somut delillere dayandığı ve darbe teşebbüsü sonrasındaki olağanüstü durum gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun tutuklanmasının temelsiz ve keyfî olmayıp orantılı olduğu belirtilmiştir. Bakanlık, başvurucunun kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedeni bulunmaksızın özgürlüğünden yoksun bırakıldığı şeklindeki şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürmüştür.
65. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki beyanlarına benzer şekilde iddialarda bulunmuştur.
66. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
67. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
68. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
69. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
70. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin yöneticisi/üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir, § 57).
71. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel İlkeler
72. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 99-104.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
73.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
74. Darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 20/7/2016 tarihinde, başvurucunun terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmasına karar vermiştir.
75. Diğer taraftan başvurucu; Anayasa ve kanunlarda hâkim ve savcılarla ilgili öngörülen güvencelere aykırı şekilde, görevli ve yetkili olmayan mahkemece görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.
76. Anayasa Mahkemesi; darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya görevlerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu nedenle tutuklamanın kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir. Bu incelemelerin sonucunda gerek Yüksek Mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç olduğu ve ayrıca ağır cezayı gerektiren suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla tutuklama tedbirlerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır (Anayasa Mahkemesi üyeleri bakımından bkz. Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, §§ 114-129; Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 130-146; Yargıtay üyeleri bakımından bkz. Salih Sönmez, §§ 106-121; Mehmet Arı, B. No: 2016/22732, 10/1/2019, §§ 61-77; Ramazan Bayrak, B. No: 2016/22901, 7/2/2019, §§ 70-86; Danıştay üyeleri bakımından bkz. Hannan Yılbaşı, B. No: 2016/37380, 17/7/2019, §§ 61-63; ilk derece mahkemelerinde görev yapan hâkimler bakımından bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 52-59; Erdem Doğan, B. No: 2017/25955, 7/3/2019 §§ 50-57; tetkik hâkimleri bakımından bkz. Selim Öztürk, B. No: 2017/4834, 8/5/2019, §§ 52-59; Cumhuriyet savcıları bakımından bkz. Hasan Hendek, B. No: 2016/69748, 29/5/2019, §§ 62-69; Uğur Gürses, B. No: 2016/16201, 3/7/2019, §§ 62-65). Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Kaldı ki 2802 sayılı Kanun'a göre -Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da hâkim ve savcıların kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için bir izin şartı bulunmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında belirtilmiştir (diğerleri arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-995, K.2017/394; 14/11/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1075, K.2017/471; 28/11/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1093, K.2017/504; 12/12/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1128, K.2017/532; 16/1/2018 tarihli ve E.2017/YYB-1134, K.2018/13; 13/3/2018 tarihli ve E.2018/YYB-66, K.2018/87; 2/4/2019 tarihli ve E.2019/YYB-116, K.2019/275 sayılı kararları).
77. Başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan yakalama kararı uyarınca yakalanarak gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY'nin üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, § 94).
78. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
79. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
80. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan ve FETÖ/PDY mensubu olan bir kısım silahlı askerin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine ve Türkiye Cumhurbaşkanı'na yönelik darbe girişiminde bulunduklarına ve HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığının 16/7/2016 tarihli ön raporunda başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcısı ile idari yargı hâkiminin söz konusu darbe girişiminde bulunan terör örgütü FETÖ/PDY'nin mensubu olduklarına dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu ve darbeye teşebbüs eden askerler ile fikir ve eylem birliği içinde oldukları değerlendirmesiyle başvurucunun da aralarında bulunduğu söz konusu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının görevden uzaklaştırılmalarına karar verildiğine değinildikten sonra 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin yapısına, çalışma sistemine, yargı içindeki örgütlenmesine ve kamu makamlarınca -15 Temmuz öncesinde- örgütün yargıdaki ve emniyetteki unsurlarını kullanarak gerçekleştirdiği ve doğrudan siyasi iktidarı hedef aldığı belirtilen 7/2/2012 tarihinde yaşanan Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı'nın ifadeye çağrılması olayına, MİT tırları soruşturmasına (ayrıntılı bilgi için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016) ve 17/25 Aralık operasyonlarına (ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 30, Yurt Atayün, B. No: 2017/34216, 29/5/2019, §§ 12, 13, 19, 65) ilişkin bazı açıklamalar yapılmıştır. Bu bağlamda tutuklama kararında, HSYK'nın başvurucuyu darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY ile bağlantısı olması nedeniyle açığa alma kararına özellikle vurgu yapılarak başvurucunun da 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin üyesi olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğu sonucuna varılmıştır (bkz. § 19).
81. İddianamede ise FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere, örgütün yapısına ve faaliyetlerine, özellikle örgütün yargı içindeki yapılanmasına ilişkin açıklamalara yer verildikten sonra somut olayda başvurucuya yöneltilen suçlamaya dair olay, olgu ve suçlamaya dayanak yapılan tanık beyanlarına yer verilmiştir. Savcılık, başvurucunun FETÖ/PDY'nin yargı örgütlenmesi içinde yer aldığını ve terör örgütü yöneticisi olma suçunu işlediğini iddia etmiştir. Bu bağlamda;
i. Soruşturma mercilerince ilk olarak başvurucunun özellikle Bakanlıkta çeşitli kademelerde idareci olarak görev yaptığı dönemde örgüt ile bağının bulunduğu ve bu süreçte örgüt toplantılarına katıldığı, HSYK üyesi seçildikten sonra da örgüt ile bağının devam ettiği belirtilmiştir. Başvurucu da örgüt ile bağlantısının olmadığını savunmakla birlikte söz konusu toplantıların bir kısmına katıldığını ifade etmiştir (başvurucu beyanı için bkz. § 26). Haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma/kovuşturma bulunan ve başvurucu ile aynı dönemde birlikte görev yapan yargı mensuplarının da ifadelerinde bu hususu doğruladıkları görülmektedir (tanık beyanları için bkz. § 27). Savcılık tarafından söz konusu toplantılarda; Bakanlıkta veya HSYK içinde görüşülmesi gereken resmî iş ve işlemlerle ilgili olarak izlenecek yöntemlerin gizlilik içinde planlanarak uygulamaya konulduğu, hatta kamuoyunun yakından izlediği önemli davaların takibinin yapıldığı ileri sürülmüştür (iddianame için bkz. § 25). Bu husus başvurucu ve tanıklar tarafından dolaylı olarak ifade edilmiştir.
ii. Bu kapsamda FETÖ/PDY mensuplarının 2010 yılında yapılan seçimlerde HSYK'da çoğunluğu ele geçirmelerinden sonra örgüt liderinin talimatı ile Yargıtay ve Danıştaya seçilecek üyeleri belirlemek amacıyla -örgüt mensubu olmayan HSYK üyelerini haberdar etmeden- sadece örgüt mensubu olduğu belirtilen ve aralarında başvurucunun da bulunduğu HSYK üyeleri, bir kısım örgüt mensubu Yargıtay tetkik hâkimi ve Yargıtay Cumhuriyet savcısının katıldığı gizli toplantıların yapıldığı; M.K. ve B.Ç.nin evinde yapıldığı belirtilen gizli toplantılara başvurucu ile birlikte HSYK üyeleri B.E., A.H., T.G., R.Y., H.S., N.Ö., B.Ç., A.K., Ö.K., M.B., E.D., A.B., Ö.A., ve N.D.nin katıldığı ve yapılan bu toplantılar sonunda Yargıtaya ve Danıştaya seçilecek örgüt mensubu üyelerin belirlendiği; sonrasında HSYK Genel Kurulunda yapılan oylamalar sonunda da daha önceden gizli toplantılarda belirlenen kişilerin Yargıtay ve Danıştay üyesi seçildiği ifade edilmiştir. Anılan toplantılara ilişkin söz konusu iddiaların hem başvurucunun savunmasında hem de tanık beyanlarında açıkça ifade edildiği görülmektedir (başvurucu beyanı için bkz. § 26; tanık beyanları için bkz. § 27).
iii. Öte yandan soruşturma makamlarınca başvurucunun örgütün amaçları doğrultusunda yargı teşkilatındaki örgütlenmede önemli bir rol üstlendiği belirtilmiştir. Bu husus tanık beyanlarında da vurgulanmıştır (tanık beyanları için bkz. § 27). Bu bağlamda örgüt mensubu hâkim ve savcı adaylarının mesleğe kabulleri aşamasında başvurucunun -FETÖ/PDY ile bağlantılı çeşitli suçlardan haklarında kamu davası açıldığı belirtilen- A.H., B.E., M.K.Ö, M.B., İ.H.Ş. ve diğer örgüt mensupları ile birlikte hareket ettiği ve sivil imamlar tarafından oluşturulan listelerin İ.H.Ş. tarafından aynı grupta yer alan M.K.Ö.ye, onun tarafından da başvurucuya, A.H., ve B.E.ye iletildiği, M.K.Ö.nün genel müdür olmasından sonra ise M.B. tarafından hazırlanan listelerin aynı yol izlenerek anılan kişilere iletilmesi suretiyle örgüt mensuplarının mesleğe kabullerinin sağlandığı ifade edilmiştir (tanık M.K.Ö.nün beyanları için bkz. § 27).
iv. Soruşturma makamlarınca tanık beyanlarından hareketle başvurucunun ayrıca her kademede görev yaptığı süre içinde atama ve nakil işlemlerinden sorumlu olarak çalıştığı ve bu süreler dâhilinde birçok örgüt mensubunun unvanlı veya kritik görevlere atanmasında aktif rol aldığı belirtilerek Bakanlık bünyesindeki tetkik hâkimliği, daire başkanlığı ve genel müdürlük gibi stratejik birimlere yapılan atamalarda çok önemli bir oranda FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin bu görevlere gelmesini sağladığı ileri sürülmüştür. Bu çerçevede başvurucu ve bağlı olduğu örgüt tarafından önceki yıllarda oluşturulan örgütsel kadronun başvurucunun etkisiyle HSYK'ya taşındığı ve HSYK Genel Sekreterliğinde, Teftiş Kurulunda ve tetkik hâkimliğinde büyük oranda FETÖ/PDY mensubu olduğu belirtilen kişilerin görevlendirildiği iddia edilmiştir. Anılan hususların başta A.H. olmak üzere tanıkların beyanlarında dile getirildiği görülmektedir (tanık beyanları için bkz. §§ 27, 28).
v. Son olarak başvurucunun kamuoyunda "17 Aralık operasyonu" olarak bilinen olaylar sonrasında Adli Kolluk Yönetmeliği'nde değişiklik yapılması üzerine -bazı üyelerin muhalefetine ve Adalet Bakanı'nın izin vermemesine rağmen- bu değişikliğe karşı çıkmak amacıyla HSYK Genel Kurulu adına yayımlanan bir bildirinin hazırlanmasında, içeriğinin belirlenmesinde ve oylanıp yayımlanmasında etkin bir rol aldığı belirtilmiştir. Bu bağlamda HSYK'nın resmî internet sitesinde 26/12/2013 tarihinde yayımlanan bildirinin M.B., E.D. ve başvurucu tarafından hazırlanarak HSYK Genel Kurulu gündemine alınmasının ve yayımlanmasının sağlandığı hem başvurucu hem de tanıklar A.H. ve Ö.K. tarafından ifade edilmiştir (tanık beyanları için bkz. § 27).
82. Buna göre somut olaydabir kısım tanık beyanına ve yukarıda ayrıntılı olarak yer verilen olay ve olgulara dayanılarak yakın zamana kadar örgüt toplantılarına katıldığı ve örgütle irtibatını kesmediği belirtilen başvurucunun FETÖ/PDY'nin yargıdaki örgütlenmesi içinde yer aldığı, diğer örgüt yöneticileriyle birlikte hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dâhil olduğu, örgütün faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, -haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile yetkileri gözetildiğinde- FETÖ/PDY'nin yapılanmasında etkin bir rol aldığı soruşturma makamlarınca değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmenin başvurucunun ifadelerinin yanı sıra temel olarak aynı dönemde ve başvurucu ile birlikte görev yapan yargı mensuplarının ifadelerine dayandırıldığı görülmektedir. Söz konusu beyanlar somut olay ve olgulara ilişkin olup yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmektedir. Dolayısıyla soruşturma makamlarınca ortaya konulan olgular ile söz konusu olay ve olgulara ilişkin olarak dinlenen ve somut olgular içeren tanık beyanlarının somut olayın koşullarında -başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin hukukiliği bağlamında- FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suçun işlendiği yönünde kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin keyfî ya da temelsiz olduğu söylenemez.
83. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir kararında ve sonrasında verdiği birçok kararda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik somut olgular içeren anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75, benzer nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edildiği diğer kararlar arasından bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).
84. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
85. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir, § 78).
86. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79). Ayrıca uzun yıllar yargı yönetimi bakımından önemli görevler üstlenmiş ve tutuklandığı tarihte hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun -konumu itibarıyla- deliller üzerinde etkide bulunmasının diğer kişilere göre daha kolay olacağı yadsınamaz bir gerçekliktir.
87. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçları Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 41, Gülser Yıldırım (2), [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
88. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kaçma ve delillerin karartılması tehlikesine, adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 19).
89. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
90. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
91. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
92. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
93. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
95. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
96. Başvurucu; tahliye taleplerinin reddine ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadığını ve adli kontrolün yetersiz kalma nedenlerinin gösterilmediğini, tutukluluğa yönelik itirazlarının da gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, dolayısıyla somut hiçbir neden gösterilmeden matbu gerekçelerle sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
97. Bakanlık görüşünde; soruşturmanın kapsamı ve mahiyeti dikkate alındığında başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olduğu, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmadığı belirtilerek somut olayın karmaşıklığı da dikkate alındığında otuz üç aylık tutukluluk süresinin makul olduğu ileri sürülmüştür.
98. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki beyanlarına benzer şekilde iddialarda bulunmuştur.
99. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
100. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
101. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 4/12/2019 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutuklamaya Karşı İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddialar
a. Tutukluluk İncelemelerinin Süresinde Yapılmadığına İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
103. Başvurucu, resen gerçekleştirilen tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmadığını ve buna ilişkin bir kısım kararın tebliğ edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
104. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
ii. Değerlendirme
105. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır. Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
106. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi durumunda, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015, § 24).
107. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun gözden geçirilmesi yönünden resen yapılan incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına dâhil olmadığından başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tahliye Taleplerinin ve İtirazlarının Süresinde Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
108. Başvurucu, tutukluluğun devamına dair kararlara yaptığı itirazlarının ve tahliye taleplerinin süresinde değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
109. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
110. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
111. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin tutukluluk hâli sona erer (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33). Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hâle gelmiş ise itirazların geç değerlendirilmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesince verilecek bir ihlal kararı başvurucunun serbest kalması sonucunu doğurmayacak, ayrıca serbest bırakma talebine ilişkin başvuru hakkı bakımından da bir etki sağlamayacaktır. Bu durumda yalnızca hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, B. No: 2017/29428, 17/7/2019, §§ 101-112)
112. Anayasa Mahkemesi, yukarıda atıf yapılan Ali Efendi Peksak, Cafer Yıldız ve Yaşar Saçlı kararlarında kişinin tahliye edilmesi ya da hükümlü hâle gelmesi durumunda asıl dava sonuçlanmamış da olsa bu şikâyetler bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda başvurucu tahliye edilmemiş ancak ilk derece mahkemesinin 4/12/2019 tarihli kararıyla mahkûm edilmiştir. Mahkûmiyet kararıyla birlikte tahliye kararında olduğu gibi tutukluluk hâli sona erdiği için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının bu durumda da etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, §§ 101-112).
113. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
114. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Müdafi ile Görüşmelerin Kayıt Altına Alındığına İlişkin İddia
115. Başvurucu, avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla kayda alınması ve bu sırada üçüncü bir kişinin görüşmeyi izlemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
116. Bakanlık görüşünde; kanun hükmünde kararname (KHK) ile getirilen düzenlemenin amacının kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi olduğu, söz konusu düzenlemenin yeterli güvenceleri bünyesinde taşıdığı ve denetim mekanizmalarını ortaya koyduğu, başvurucunun itiraza ilişkin dilekçelerini ve delillerini ilgili mercilere sunabileceği, buna ilişkin bir kısıtlamanın bulunmadığı, dolayısıyla başvurucunun müdafii ile görüşmesinin infaz koruma memuru tarafından izlenmesi ve kayıt altına alınması şeklindeki müdahalenin ölçülü olduğu ileri sürülmüştür.
117. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki beyanlarına benzer şekilde iddialarda bulunmuştur.
118. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19).
119. Somut olayda başvurucu, avukatıyla görüşmelerinin teknik araçlarla kayda alınmasına ve bu görüşmelere üçüncü bir kişinin refakat etmesine ilişkin KHK hükümleri dolayısıyla tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz etme hakkının kısıtlandığını ileri sürmektedir. Bununla birlikte başvurucu başvuru formu ve eklerinde, kendisi hakkında anılan tedbirin uygulandığını ve bunun tutukluluğa etkin bir şekilde itiraz etmesini kısıtladığını ortaya koymuş değildir. Nitekim başvurucu 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK'nın 6. maddesi kapsamında Cumhuriyet savcısı tarafından avukatıyla olan görüşmelerinin teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilmesine veya avukatıyla yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevli hazır bulundurulmasına dair bir karar alındığını belirtmediği gibi aynı doğrultuda 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında KHK uyarınca sulh ceza hâkimliği tarafından verilmiş bir karar bulunduğunu ve bu karara yönelik itirazının reddedildiğini de ileri sürmemiştir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir bilgi veya belgeye dayandırmaksızın soyut olarak dile getirdiği görülmektedir.
120. Bu itibarla başvurucu, bu bölümdeki ihlal iddiasına ilişkin olarak delillerini sunma ve bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
121. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğa itiraz bağlamında etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine dair iddiasının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
122. Başvurucu; soruşturma dosyasında bulunan kısıtlama kararı nedeni ile hakkında toplanan delillerin neler olduğunu bilemediği için etkin bir savunma geliştiremediğini, bu nedenle tutuklama kararına etkili şekilde itiraz edemediğini ileri sürmüştür.
123. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
124. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri, §§ 168-176; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
125. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı görülmektedir.
126. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
127. Başvurucu; bazı siyasilerin, Hükûmet temsilcilerinin ve HSYK yetkililerinin birtakım açıklamaları ve yorumları nedeniyle peşinen suçlu ilan edildiklerini ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini, ayrıca soruşturma işlemlerinin yapıldığı sırada basın tarafından görüntü alınmasına izin verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
128. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
129. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, §§ 19, 20).
130. Somut olayda başvurucu, başvuru formları ve eklerinde bazı siyasilerin, Hükûmet temsilcilerinin ve HSYK yetkililerinin genel nitelikte olan bir kısım açıklamasından ve yine soruşturma işlemleri esnasında basının görüntü almasına izin verilmesinden bahsederek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucu, doğrudan kendisine yönelik olmayan açıklamalar ve basının görüntü almasının ne şekilde masumiyet karinesini ihlal ettiğine dair şikâyetini açıklamamıştır. Ayrıca başvurucu, basının görüntü alması ve bu görüntülerin yayımlanması nedeniyle herhangi bir kamu gücünü kullanan organ veya yetkili hakkında şikâyetçi olduğuna veya söz konusu görüntü ve resimlerin devlet yetkililerince çekilip basına verildiği yönünde bir bilgi veya belge sunmamıştır.
131. Dolayısıyla başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü hususlarda başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili deliller sunarak olaylarla ilgili iddialarını kanıtlama ve olaylarla ilişkilendirerek hangi Anayasa hükmünün ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma ve kanıtlama yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.
132. Öte yandan Anayasa Mahkemesi birçok kararında -kişilerin ismi açıklanmadan- darbe teşebbüsünün yaşandığı sırada bu teşebbüs kapsamındaki faaliyetlerle ve teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY'nin mensubu kişilerle ilgili olarak soruşturma başlatıldığı ve bazı şüpheliler hakkında gözaltına alma kararı verildiğinin kamuoyunu bilgilendirme amacıyla açıklanmasının ve basın mensuplarınca haber yapılmasının başvurucunun suçlu olarak nitelendirilmesi veya suçlu muamelesine tabi tutulması olarak kabulünün mümkün olmadığına karar vermiştir (Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Erdal Tercan, § 81). Somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
133. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Arama Kararı Yönünden
134. Başvurucu; görevsiz ve yetkisiz mercilerce hiçbir delil olmaksızın verilen arama kararına dayanılmak suretiyle konutunda arama yapıldığını belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
135. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
136. Soruşturma süreci sırasında uygulanan arama ve elkoyma işlemleri nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği ileri sürülmekle birlikte koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır (Hülya Kar, B. No: 2015/20360,27/2/2019, §§ 21-46). Dolayısıyla Anayasa'da öngörülen temel hak ve özgürlüklere yönelik müdahalenin ihlal teşkil etmediği sonucuna ulaşılmıştır.
137. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kamu Görevinden Çıkarma Yönünden
138. Başvurucu, 667 sayılı KHK hükümlerine dayanılarak HSYK'nın kararıyla haksız şekilde meslekten çıkarıldığını ileri sürmüştür.
139. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
140. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
141. 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında KHK'da; 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenlerin kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilecekleri ve bu kişilerden daha önce dava açmış olanların idare mahkemelerinde derdest olan veya karar verilen dosyalarının Danıştaya gönderileceği hükme bağlanmış ve bu şekilde anılan uyuşmazlıkların çözümünde idari yargıda hangi yargı yerinin görevli olduğuna yönelik uygulamada yaşanan tereddütler giderilmiştir. Daha önce dava açanlar yönünden de geçiş hükümleri ihdas edilmiştir. Buna göre 685 sayılı KHK'da belirginleştirilen dava yolunun başvurucuların durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir yargı yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvuruların incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Hacı Osman Kaya, B. No: 2016/41934, 16/2/2017; Murat Hikmet Çakmakcı, B. No: 2016/35094, 15/2/2017).
142. Somut olayda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamakta olup bu kapsamda başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
143. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
144. Başvurucu, FETÖ/PDY üyeliği suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında taşınır ve taşınmaz mal varlığına tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
145. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
146. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açma imkânı bir yandan başvurucunun maruz kaldığı elkoyma işleminin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini olanağını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28).
147. Somut olayda başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun taşınır ve taşınmaz mal varlığına tedbir konulmuş ve söz konusu tedbir işlemlerinin İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliğinin 8/6/2017 tarihli kararı ile kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucu 27/2/2019 tarihli ek beyan dilekçesi ile mal varlığına tedbir konulması nedeniyle uğradığı zararların tazmini için açtığı davanın İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/2/2019 tarihli kararı ile reddedildiğini bildirmiştir.
148. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararın kesin olmadığı, nitekim UYAP'tan yapılan incelemede de başvurucunun anılan karara karşı 16/2/2019 tarihli dilekçe ile istinaf kanun yoluna başvurduğu ve bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın derdest olduğu görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa Mahkemesince etkili bir hukuk yolu olarak kabul edilen 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen hukuk yolunu tüketmeden başvuru yaptığı anlaşılmaktadır.
149. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mal varlığına tedbir konulmasına ilişkin şikâyetinin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına almanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Resen gerçekleştirilen tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmadığına ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tahliye taleplerinin değerlendirilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Müdafi ile görüşmelerin kayıt altına alınması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Arama yapılması dolayısıyla özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Kamu görevinden ihraç dolayısıyla özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Mal varlığına haksız yere tedbir konulması dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 27/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.