TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM OKUR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/50394)
|
|
Karar Tarihi: 27/2/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim OKUR
|
Vekili
|
:
|
Av. Sevim ÇALIŞGAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama
tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, resen
gerçekleştirilen tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmaması ve tahliye
taleplerinin değerlendirilmemesi, avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla
kayda alınması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; bir kısım kamu görevlisinin açıklamaları
nedeniyle masumiyet karinesinin, usule uygun yapılmayan arama işlemi ve
meslekten ihraç edilme nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının
ve mal varlığına tedbir konulması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 19/9/2016 ve 17/1/2018 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Yapılan
incelemede 2018/3368 numaralı başvurunun -konu ve kişi bakımından irtibat
olması nedeniyle- 2016/50394 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve
incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel
Bilgiler
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da
bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
51, 350).
10. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yargıtay
ve Danıştay üyesi ile bazı Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu (HSYK) üyeleri hakkında tutuklama tedbiri uygulanmış, bunlardan bir
kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya kovuşturma mercilerince
kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek Mahkeme üyesi hakkında ise
yakalama emri çıkarılmıştır.
11. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok
kararda FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul etmişlerdir. Bu
kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu26/9/2017 tarihinde (E.2017/16.MD-956,
K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz mercii olan- Yargıtay
16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde verdiği kararlarda (Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin silahlı
bir terör örgütü olduğu sonucuna varmıştır.
12. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz.
Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve
faaliyetlerine ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile
tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta haklarında soruşturma yürütülen
yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi olgulara dayalı bulunan iddia
ve tespitlere önceki kararlarda ayrıntılı şekilde yer verilmiştir (Selçuk
Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya
İlişkin Süreç
13. Başvurucu, Cumhuriyet savcısı olarak mesleğe
başlamış; sonrasında ise Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde tetkik
hâkimi, daire başkanı, genel müdür yardımcısı, genel müdür ve Bakanlık müsteşar
yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. Başvurucu 2010 yılında HSYK üyesi
seçilmiş ve dört yıl -hâkim ve savcıların atanması ve yetkilerinin
belirlenmesine ilişkin karar vermekle görevli olan- HSYK Birinci Dairesi
başkanlığı yapmıştır. 2014 yılında yeniden HSYK üyesi seçilemeyen başvurucu,
İstanbul Anadolu Adliyesi 3. İş Mahkemesine hâkim olarak atanmıştır. 15 Temmuz
darbe teşebbüsünden sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu
hakkında ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY'nin
hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
14. HSYK 16/7/2016 tarihinde başvurucunun görevden
uzaklaştırılmasına, 24/8/2016 tarihinde ise meslekten ihraç edilmesine karar
vermiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla
görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki
yazısı üzerine başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla
17/7/2016 tarihinde İstanbul'da gözaltına alınmıştır.
16. Başvurucunun ilk ifadesi İstanbul Adliyesinde
20/7/2016 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınmıştır. Başvurucunun
ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında
belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen
suçlamalar açıklanmıştır. Başvurucu ifadesinde hayatının hiçbir döneminde "cemaat"
(FETÖ/PDY) ile bir bağlantısının olmadığını ileri sürerek suçlamaları kabul
etmemiştir.
17. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde, terör örgütüne
üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından
tutuklanması istemiyle Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklama talep
yazısının ilgili kısımları şöyledir:
"15/7/2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesinde görev yapan silahlı FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan bir kısım
askerlerin Türkiye Cumhuriyeti Hükumetine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Cumhurbaşkanına yönelik darbe girişiminde bulundukları, HSYK Teftiş Kurulu
Başkanlığının 16/7/2016 tarihli ön raporunda belirtilen 2735 Adli Yargı Hakim ve
Cumhuriyet Savcısı ile İdari Yargı Hakimlerinin söz konusu darbe girişiminde
bulunan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu askerler ile birlikte fikir ve eylem
birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduklarına dair
kuvvetli şüphelerin bulunduğu değerlendirmesiyle bu Hakim ve Cumhuriyet
Savcılarının 2802 sayılı yasanın 77/1. ve 81/1. maddeleri gereğince 3 ay
süreyle görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, bu şahıslar hakkında
FETÖ/PDY terör örgütü suçlaması nedeniyle, listede bulunan Hakim ve Cumhuriyet
Savcılarının görev yaptıkları yer Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç ihbarında
bulunulduğu, bu ihbar üzerine TCK'nın 309/1. ve 314/2. maddeleri gereğince
Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs, silahlı terör örgütüne üye olmak
suçlarından soruşturmaya başlanıldığı,
HSYK 2. Dairesi tarafından 16/7/2016 tarih ve 2016/4
tedbir, 2016/345 karar sayılı listede bulunan Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının
görevden uzaklaştırılmalarına (açığa alınmalarına) ilişkin kararın temin
edilerek dosyaya konulduğu, bu kararın gerekçesinde açıkça 'görevden
uzaklaştırılan Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının 15/7/2016 tarihli darbe
girişiminde bulunan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan askerler ile birlikte,
fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup
olduklarına dair kuvvetli delil ve şüphenin bulunduğu, ilgililerin görevlerine
devamlarının soruşturmanın selametine, yargı erkinin nüfus ve itibarına zarar
vereceği' kabul edilerek görevden uzaklaştırıldıkları,
HSYK 2. Dairesinin görevden uzaklaştırma kararında
yazdığı gerekçede açıkça belirtildiği üzere sevk edilen şüphelilerin her ne
kadar Hakimlik ve Savcılık mesleğini yapıyor olsalar da, silahlı terör örgütü
olan FETÖ/PDY üyesi oldukları, örgüt üyeliği bilinç ve kastı ile örgütün diğer
mensupları Devletin tüm silah imkanlarını kullanan askerler tarafından yapılan
darbe girişimine fikir ve eylem birliği olarak katıldıkları, ayrıca Ülkemizde
halen darbe tehlikesinin henüz ortadan kalkmadığı, her an yeni darbe
girişimlerinde bulunulmasının muhtemel olduğu, şüphelilerin önceki darbe
girişimine verdikleri fikir ve eylem desteği gibi yeni darbe girişiminde
bulunulması halinde aynı şekilde yeni girişimlere de destek verme
ihtimallerinin oldukça yüksek olduğu, FETÖ/PDY üyesi olan bir kısım
şüphelilerin imkan buldukça yurtdışına kaçtıkları, serbest kalmaları halinde
kaçma ihtimallerinin yüksek olduğu, suç delillerini karartabilecekleri, diğer
örgüt üyelerine her türlü fiili ve hukuki yardımda bulunabilecekleri, müsnet
suçların tutuklanmayı gerektiren katolog suçlardan olması, yine müsnet suçlar
için öngörülen cezaların yüksekliği ve adli kontrol kararının yetersiz kalacağı
anlaşıldığından ...
... şüphelilerin müsnet 5237 sayılı TCK'nın 309/1. ve
314/2. maddelerinde tanımlanan suçlarından sorgularının yapılarak CMK'nın 100.
ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına karar verilmesi kamu
adına talep olunur."
18. Başvurucunun sorgusu İstanbul 1. Sulh Ceza
Hâkimliğince 20/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Başvurucunun Hâkimlikteki ifade
alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında
belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen
suçlamalar açıklanmıştır. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Hakkımdaki suçlamalar savcılıkta da olduğu gibi
genel bir suçlama şeklidir. Somut delillere dayanmamaktadrr. FETÖ örgütü ...
ile aramda ne tür bir illiyet kurulduğu tarafıma açıklanmamıştır. Savunma
yapabilmem için bunu bilmem gerekir ... Hakkımdaki iddialar HSYK'daki görevim
sırasındaki iş ve işlemlere ilişkin ise; bunun soruşturma ve kovuşturma usulü
özel usule tabi olduğundan İstanbul Anadolu Cumhurivet Bassavcılığı ve Sulh
Ceza Hâkimliği bu hususta yetkili değildir. Evrakın ayrılarak HSYK'ya gönderilmesi
gerekir. Eğer şu anda görevimi yürüttüğüm iş mahkemesi ile alakalı bir suçlama
var ise 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda özel düzenlemeye tabidir.
Bu [durumda] da en yakın İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilidir. Yine 2802 sayılı yasanın 88/2. maddesine
göre Hâkim ve Savcıların suçüstü haller dışında yakalanması mümkün değildir. Bu
nedenlerle usul ve yasaya uygun olmayan gözaltı kararı sonrası sevkimin
salıverilmeyle sonuçlanmasını talep ediyorum. Söz konusu FETO örgütüne üyeliğim
ya da herhangi bir yardımım söz konusu değildir. Yazılı savunmalarımda bu
hususlar daha ayrıntılı belirtilmiştir. Hakkımdaki suçlamalar açık ve net
olarak belirtildiği takdirde savunmalarımı da buna göre yapacağım. Hakkımda
herhangi bir delil bulunmadığından salıverilmeme karar verilmesini talep
ederim. Ayrıca anladığım kadarıyla istihbari raporun geldiği anlaşılmaktadır.
Sevke konu edilen HSYK raporu hala gelmemiştir. İstihbari raporun da hukuki
delil olma vasfı yoktur. 15 Temmuzda meydana gelen olaylar ile uzaktan yakından
herhangi bir ilgim yoktur. Hiç bir bağlantım yoktur. Olayın olduğu andan
itibaren facebook ve twitter sosyal paylaşım sitelerinden darbe karşıtı
paylaşımlarım da mevcuttur. Bu hususta da nasıl bir bağ olduğunun ortaya
konulması gerekir. Bu yöndeki iddialar da soyuttur. Somut bağlantılar ortaya
konmamıştır. Kocaeli sınırlarında spor bir arabayla kaçarken yakalandığım gibi
bir mizansen oluşturulmuştur. Oysa evimin arandığını öğrenince ben kendim arama
sırasında eve varıp teslim oldum. Buna ilişkin arama tutanağı dosyada olması
lazım ancak bulunmadığını öğrendim. Avukatımın cep telefonundan tutanağın bir
çıktısının dosyaya konmasını talep ediyorum. Kaçmamı gerektirecek hiç bir suçum
yoktur."
19. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 20/7/2016 tarihinde,
başvurucunun terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklama kararının ilgili
kısımları şöyledir:
"15/7/2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesinde görev yapan silahlı FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan bir kısım
askerlerin Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Cumhurbaşkanına yönelik darbe girişiminde bulundukları, HSYK Teftiş Kurulu
Başkanlığının 16/7/2016 tarihli ön raporunda belirtilen 2735 Adli Yargı Hâkim
ve Cumhuriyet Savcısı ile İdari Yargı Hâkimlerinin söz konusu darbe girişiminde
bulunan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu askerler ile birlikte fikir ve eylem
birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduklarına dair
kuvvetli şüphelerin bulunduğu değerlendirmesiyle bu Hâkim ve Cumhuriyet
Savcılarının 2802 sayılı yasanın 77/1. ve 81/1. maddeleri gereğince 3 ay
süreyle görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, bu şahıslar hakkında
FETÖ/PDY terör örgütü suçlaması nedeniyle, listede bulunan Hâkim ve Cumhuriyet
Savcılarının görev yaptıkları yer Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç ihbarında
bulunulduğu, bu ihbar üzerine TCK'nın 309/1. ve 314/2. maddeleri gereğince
Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs, silahlı terör örgütüne üye olmak
suçlarından soruşturmaya başlanıldığı,
HSYK 2. Dairesi tarafından 16/7/2016 tarih ve 2016/4
tedbir, 2016/345 karar sayılı listede bulunan Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının
görevden uzaklaştırılmalarına (açığa alınmalarına) ilişkin kararın temin
edilerek dosyaya konulduğu, bu kararın gerekçesinde açıkça 'görevden
uzaklaştırılan Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının 15/7/2016 tarihli darbe
girişiminde bulunan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan askerler ile birlikte,
fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduklarına
dair kuvvetli delil ve şüphenin bulunduğu, ilgililerin görevlerine devamlarının
soruşturmanın selametine, yargı erkinin nüfus ve itibarına zarar vereceği'
kabul edilerek görevden uzaklaştırıldıkları,
HSYK 2. Dairesinin görevden uzaklaştırma kararında
yazdığı gerekçede açıkça belirtildiği üzere sevk edilen şüphelilerin her ne
kadar Hâkimlik ve Savcılık mesleğini yapıyor olsalar da, silahlı terör örgütü
olan FETÖ/PDY üyesi oldukları, örgüt üyeliği bilinç ve kastı ile örgütün diğer
mensupları Devletin tüm silah imkanlarını kullanan askerler tarafından yapılan
darbe girişimine fikir ve eylem birliği olarak katıldıkları, ayrıca ülkemizde
halen darbe tehlikesinin henüz ortadan kalkmadığı, her an yeni darbe
girişimlerinde bulunulmasının muhtemel olduğu, şüphelilerin önceki darbe
girişimine verdikleri fikir ve eylem desteği gibi yeni darbe girişiminde
bulunulması halinde aynı şekilde yeni girişimlere de destek verme
ihtimallerinin oldukça yüksek olduğu, FETÖ/PDY üyesi olan bir kısım
şüphelilerin imkan buldukça yurtdışına kaçtıkları, serbest kalmaları halinde
kaçma ihtimallerinin yüksek olduğu, suç delillerini karartabilecekleri, diğer
örgüt üyelerine her türlü fiili ve hukuki yardımda bulunabilecekleri, müsnet
suçların tutuklanmayı gerektiren katolog suçlardan olması, yine müsnet suçlar
için öngörülen cezaların yüksekliği ve Adli Kontrol Kararının yetersiz kalacağı
anlaşıldığından , soruşturma evrakı ile birlikte isimleri belirtilen İstanbul
Anadolu Adliyesinde görev yapan şüphelilerin mevcutlu olarak gönderildiği, gönderilen şüphelilerin müsnet 5237 sayılı TCK'nın
309/1. ve 314/2. maddelerinde tanımlanan suçlardan sorgularının yapılarak
CMK'nın 100. ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına karar
verilmesi kamu adına talep edildiği,
Buna göre şüphelilerin görevleri sırasında işlemiş
oldukları suçlarla ilgili ihbarların geldiği de bilinmekle, bu aşamada tedbiren
tutuklanmalarında hukuki yarar olduğu, sistematik olarak yıllardır, ekonomik,
sosyal, siyasal ve hukuksal alanlarda devlet kademelerinde etkin pozisyonlara
geldikleri, toplum tarafından da bunun bilinen tartışılmaz gerçek olduğu, var
olduğu kesin olan şeyin ispata muhtaç olmadığı, 1980 ve 28 Şubat darbeleri
ilebu FETÖ yapılanmasının önünün bilinçli olarak açıldığı, bu darbenin birçok
amaçları arasında bununda bulunduğu, bu darbelerden bu yapının hep güçlenerek
çıktığı, bu darbeler sırasında Fetullah Gülen'in danışıklı olarak saklandığı,
örgüt üyelerine mağdur rolü oynayarak 12 Eylül darbesinde İzmir Kaynaklar yolu
üzerindeki yola yakın yerlerde saklanıyormuş gibi rollere büründüğü, vatanını
ve milletini seven Türk Gençliğinin yasaya ve hukuka uygun olan ekonomik ve
sosyal, kültürel yapılanmalara yönelmeleri engellenerek, özellikle Türk
Gençliğinin ve Türk Milletinin bu yapının sistemine kanalize edilerek aklı ve
kalbini esir alabilecek kadar derin çalışmalar yaptıkları, bunun Türk Milletini
hedef aldığı, 15 Temmuz olaylarının 17/25 Aralık; 7 Şubat ve MİT Tırları
olaylarında açıkça ortaya çıktığı, güçlü bir yapı olması ve uluslararası destek
bulması nedeniyle Türk Milletinin bu güne kadar sabır göstererek bu yapıdan
kurtulma fırsatını 15 Temmuz 2016 tarihinde yakaladığı, kanser hücresi gibi bir
yapılanmayla Türk Devletini ve Türk Milletini hasta ve tepki veremez, kontrol
altında tutmaya, maddi ve manevi olarak sömürmeye dönük bir yapı olduğu, bu
örgüte ait bir çok firma ve kuruluşun logo ve amblemlerinde dahi bunun bariz
olarak görüldüğü ... bu üst yapının bu tür mesajlarla iletişim kurduğu, kontrol
altına almaya çalıştıkları kişi ya da şahısları pasifize ederek, hapse atarak
veya şüpheli ölümlerle etkisiz hale getirdiklerine dair bir çok soruşturma ve
mahkeme kararlarının bulunduğu, dine hizmet adı altında faaliyet gösterip
buradan elde edilen gelirlerin yıllardır yurtdışına aktarıldığı, Türk Milletinin
alın teri olan birikimlerin yurt dışında kimler tarafından kullanıldığının
bilinmediği, dünya genelindeki okullar reklam amaçlı gösterilerek bir birinden
habersiz bir çok vatandaşların hesaplaması bile imkansız paraların yurt dışına
aktarıldığı bunun yeni bir sömürü sistemi olduğu ... bazılarının ibadete düşkün
iken bir anda namazını kılmayarak ve içki içerek sözde ülkücü ve sosyal
demokrat kisvesi altında tedbir dedikleri yöntemlerle gizlendikleri, bunun
herkesçe bilinen bir gerçek olduğu, oysa Devlet kurumlarında bu şahısların FETÖ'cü
olduğunun her hakim, savcı, asker ve devlet memurlarınca bilindiği, kendilerini
herkesin bildiğini bilmemelerinin de büyük bir garabet olduğu, tedbir
yaptıkları kişilerin aslında kendilerini yöneten, bu sistemi kuran kişiler
olduğu ... siyasal ve toplumsal olaylardakurdukları cümlelere kadar birebir
örtüştüğü, bunların tek bir kanaldan duygu ve düşüncelerinin beslendiğinin
delili olduğu, bazı istihbaratlar tarafından kullanılan Fetullah Gülen'in emir
ve talimatı gibi gösterilerek bir çok hamleler yaptıkları, Fetullah Gülen'in
deyıllardır buna gönüllü olarak onay verdiğinin de herkesçe bilindiği, sonuç
olarak çok iyi hazırlanmış silah kullanmadan devleti ele geçirebilecek bir yapı
kurulduğu, 17/25 aralık hukuk darbesi ile bu başarılamayınca kendilerine
yönelik tasfiye çalışmalarından da haberleri olduğundan bu sefer içinde
bulundukları TSK'yı kullanarak silah zoruyla bunu başarmaya çalıştıkları, ancak
herşeyin farkında olan aziz Türk Milletinin irfan ve basiret sahibi kişiliği ile
bu darbenin engellendiği, burada önemli olanın tutuklanmaya sevk edilen
şüpheliler ile FETÖ arasındaki ilişkinin, illiyet bağının kurulması olduğu,
Buna göre, yıllardır organize bir şekilde kendilerinden
olmayan kamu çalışanlarının Emniyet Müdürlüğü, askeriye, tıbbiye, mülkiye ve
adliye gibi kurumlarda binlercesinin sicilleri bozularak terfi ettirilmediği
veya memurluktan atıldığı, bunlar yapılırken hiç bir hukuk kuralı tanınmadığı,
kararların önceden verildiği, sonra usule uygun hale getirilmeye çalışıldığı,
sadece devlet memurları sınavında değil TUS gibi bir çok sınavlarda da
usulsüzlük yapıldığı ... kendilerine olan güvenin 12 Eylül 2010 tarihindeki
referandumla HSYK'yı da ele geçirerek kendilerine olan güvenin aşırı boyutlara
çıkmasıyla rahat haraket etmeye başladıkları, bunun da deşifre olmaları
sonucunu getirdiği, çünkü diğer devlet kurumlarında da güçlü olduklarını
kendilerinin, her üyesinin de bildiği, bunların bilinen bir gerçek olması
nedeniyle maruf olan şeyin ispata muhtaç olmadığı, bunun da bir hukuk kuralı
olduğu, ortaokulda, lise ve üniversitede stajda aynı adreste kaç kişinin
kayıtlı olduğunun araştırma sonucunun da beklenmesi gerektiği,
Şüpheliler hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye
olma ve Anayasal Düzeni cebren ilgaya teşebbüs suçlarından dolayı yürütülen
soruşturmada HSYK'nın şüpheliler aleyhinde vermiş olduğu 16/7/2016 tarihli
açığa alma kararı ve bu karar neticesinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın yazılan aynı tarihli müzekkere dikkate alındığında şüpheliler
aleyhinde kuvvetli suç şüphesi olarak kabul edilebilecek somut deliller
bulunduğu, 2802 sayılı yasanın 5/3. maddesine göre HSYK'nın Hâkim ve Savcılar
üzerinde gözetim ve denetim hakkının bulunduğu bu kapsamda Hâkim ve Savcılarla
ilgili tüm bilgi ve belgelerin HSYK'da toplandığı HSYK'nın uzun süredir
Fetullahçı Terör Örgütü olarak bilinen Paralel Devlet Yapılanmasının Yargı
Teşkilatını oluşturduğu iddia olunan Hâkim ve Savcılarla ilgili olarak esaslı
bir çalışma yaptığının malum olduğu 15/7/2016 günü paralel devlet
yapılanmasının askeri gücü tarafından gerçekleştirildiği iddia olunan suç
konusu eylem nedeniyle HSYK'nın bu yapılanmasını yargı organını oluşturan Hâkim
Savcılarla ilgili açığa alma kararı verdiği, söz konusu karar, bu aşamada kesin
ve bağlayıcı olmasa da soruşturma aşamasında şüpheye dayalı olarak tedbir
niteliğinde karar verici makam olarak Hâkimliğimizce kuvvetli suç şüphesi
olarak kabul edilebilecek somut bir delil olduğu, Anayasamızın159/1. maddesi
gereğince Mahkemelerin Bağımsızlığı ve Hâkimlik teminatı esaslarına göre
kurulan ve görev yapan devletin resmi kurumu HSYK'nın, böyle önemli bir
suçlamada, ad çekme suretiyle veya başka bir yöntemle bu isimleri belirlemiş
olamayacağı, tüm kurumlara yerleşmiş olan üyeler tarafından 15 Temmuz 2016
tarihinde hareket edildiğine ilişkin verilerin bulunması, HTS raporları,
imajlar, aramalar neticesinde elde edilen deliller üzerinde yapılan
incelemelerin tamamlanmamış oluşu, aynı şekilde önceki HSYK seçimlerinden önce
seçim çalışması için rapor alıp almadıklarının henüz tespit edilmemiş oluşu, 15
Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen Silahlı Darbe eyleminin 2802 sayılı Kanunun
88. maddesi gereğince ağır cezalık suç ve darbeye teşebbüs niteliğindeki
suçüstü hali olabileceği, HSYK 2. Dairesi'nin 16/7/2016 tarihli 40 gündem
numaralı, 36 tutanak ve sayfa 1/109 nolu 2016/4 Tedbir esas nolu kararının
gerekçesinde 'Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başmüfettişliği'nin 16 Temmuz
2016 tarihli ve 37007-282-07/16-1 sayılı HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın
16/7/2016 tarihli bildiriminin gerekçesinin henüz dosyaya girmemiş oluşu, 2745
kişinin FETÖ/PDY yapılanmasına ilişkin somut bilgilerin bu aşamada dosya içinde
bulunmadığı, idarenin iş ve işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğuna güven
duyulması gerektiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milletinin açık bir
saldırıyla karşı karşıya olması nedeniyle de bu şüphelilerin bu aşamada tedbir
maiyetinde tutuklanmalarında hukuki yarar olduğu, bu itibarla, yaşanılan olayın
vehameti de dikkate alındığında hâkimliğimizde oluşan şüphenin haklı ve makul
olduğu, şüphelilere yüklenen suçun kapsamı ve içeriği ile verilmesi muhtemel
ceza miktarının yüksekliğine binaen, şüphelilerin, kaçma ve delilleri karartma
şüphesi altında oldukları, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
90. Maddesi aracılığıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde
belirlenen özgürlüğün kısıtlanmasını gerektirir kriterlerin mevcut olduğu
CMK'nın 100/3-a. maddesine istinaden somut olarak varsayıldığı kanaatine
varılmakla şüpheliler S.S., L.D., İ.Ç, İbrahim Okur ve A.E.nin üzerlerine atılı
suçlardan ayrı ayrı tutuklanmalarına ... karar verildi."
20. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; İstanbul
2. Sulh Ceza Hâkimliği suçun vasfına ve mevcut delil durumuna göre İstanbul 1.
Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında hukuka aykırılık bulunmadığını
belirterek 3/8/2016 tarihinde itirazı reddetmiştir.
21. Başvurucu anılan kararın tebliğ edilmediğini
bildirmiştir.
22. Başvurucu 19/9/2016 tarihinde (2016/50394 sayılı
bireysel başvuru dosyası yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. İstanbul Anadolu Başsavcılığı kamu davası açılması
için 18/12/2017 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık)
hitaben fezleke düzenlemiştir. Fezlekede 15 Temmuz 2016 tarihinde
gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasında FETÖ/PDY'nin olduğu belirtilmiş;
bu yapılanmaya mensup oldukları, yapılanmanın emir ve talimatları doğrultusunda
hareket ettikleri değerlendirilen yargı mensupları hakkında adli soruşturma
yapıldığına değinilmiştir. Ayrıca darbe tehlikesinin tam olarak bertaraf
edilemediğine dikkat çekilerek ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren
suçüstü hâlinin mevcut olduğu sonucuna varılmıştır. Fezlekede, bu durum dikkate
alınarak genel hükümlere istinaden başvurucu hakkında Başsavcılıkça 16/7/2016
tarihinde soruşturma başlatıldığı da ifade edilmiş ve başvurucunun terör örgütü
yöneticisi olma suçunu işlediği belirtilerek anılan suçu işlediğine dair olay
ve olgulara yer verilmiştir.
24. Başvurucu 17/1/2018 tarihinde (2018/3368 sayılı
bireysel başvuru dosyası yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Başsavcılık 26/4/2018 tarihli iddianame ile
başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması
istemiyle kamu davası açmıştır. İddianamede; genel hükümlere göre soruşturma
başlatıldığı, başvurucuya isnat edilen suçun mütemadi suç olması nedeniyle
yakalanma tarihi itibarıyla suçüstü hâlinin bulunduğu belirtilmiştir.
İddianamede, başvurucuya yöneltilen suçlamanın dayandığı olgular özetle şöyle
ifade edilmiştir:
i. Başvurucunun haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar
nedeniyle soruşturma başlatılan eski Yargıtay üyeleri M.K., N.D. ve Ç.Ş. ile
hâkim adaylığı dönemlerinde başlayan irtibatının kesintisiz devam ettiği,
Bakanlık ve HSYK'da beraber görev yaptıkları dönemde örgütsel toplantılara
katıldığı belirtilerek süreç içinde M.K.nın HSYK genel sekreterliğine ve
sonrasında yüksek yargı üyeliğine, Ç.Ş. ve N.D. ile diğer çok sayıda örgüt
mensubunun yüksek yargı üyeliğine seçilmesinde belirleyici olduğu ileri
sürülmüş; bu hususların tanık beyanları ve başvurucunun ikrar mahiyetindeki
beyanları ile teyit edildiği iddia edilmiştir.
ii. A.H., B.E. ve M.K.Ö.nün ifadelerine dayanılarak
başvurucunun 1997 yılından HSYK üyesi seçildiği döneme kadar A.H., B.E. ve
H.Y.nin bulunduğu toplantılara; sonrasında ise M.K.Ö. ve E.D.nin bulunduğu
örgüt toplantılarına katıldığı ve bu toplantılarda himmet verdiği iddia
edilmiştir.
iii. Başvurucunun 2007-2008 yıllarında Ankara Çukurambar
semtinde B.E., A.H., H.Y., A.K., M.B., G.T.T., İ.H.Ş., A.T. ve M.K.Ö.nün katılımı
ile gerçekleştirilen toplantılara iştirak ettiği ileri sürülmüş; bu hususun
eski yargı mensubu Ö.F.A.nın beyanı ile de teyit edildiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun 2010 yılı HSYK üyeliği seçimleri
öncesinde M.K.nın evinde yapıldığı ve yaklaşık yirmi örgüt mensubunun bulunduğu
belirtilen toplantılara katılarak bu kişilerle seçim stratejisini belirlemeye
çalıştığı, seçimde örgüte yakın adayların seçimi kazanmaları için -masrafları
örgüt tarafından karşılandığı belirtilen- seçim gezilerine katıldığı ileri
sürülmüş; bu durumun M.K.Ö., A.H., ve K.T.nin beyanlarıyla teyit edildiği
belirtilmiştir.
v. Eski Yargıtay Üyesi İ.D.nin " ...2010 yılı
HSYK seçimleri öncesi ... örgüt mensubu tarafından 'HSYK adaylarını, bizzat
Hoca efendi belirleyecek, kimse itiraz etmesin, abiler itiraz edilmesini
istemiyor' şeklinde talimat verildiği ..." yönündeki beyanına yer
verilerek FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen bazı yargı mensuplarının
söz konusu talimat doğrultusunda Gaziantep'te İ.D.nin evinde toplantı
gerçekleştirdikleri iddia edilmiştir.
vi. 2010 yılında yapılan HSYK üyeliği seçimi sonunda
-darbe teşebbüsünden sonra haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle
soruşturma başlatılan ve/veya dava açılan- B.E., A.H., H.S., N.Ö., T.G., A.K.,
Ö.K. ve R.Y. ile başvurucunun HSYK üyesi seçildikleri ve elde ettikleri
sayısal çoğunluk sayesinde hâkim ve savcılar hakkında atama ve nakletme, geçici
yetki verme, kadro dağıtma gibi önemli görevleri olan HSYK Birinci Dairesinin
başkanlığına başvurucunun, üyeliklerine ise T.G., A.B. ve B.Ç.nin getirilmesini
sağladıkları iddia edilmiştir.
vii. 2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden sonra Yargıtay
üyelerinin seçilmesi sürecinde M.K.nın evinde yapıldığı belirtilen gizli
toplantıya örgütle bağlantılı suçlardan haklarında soruşturma başlatıldığı
belirtilen A.B., B.E., A.H., T.G., R.Y., H.S., N.Ö., B.Ç., A.K., Ö.K., M.B.,
E.D., A.B., Ö.A. ve N.D. ile birlikte başvurucunun da katıldığı, toplantı
esnasında aralarından Yargıtay üyesi seçilebilecek yaklaşık üç yüz elli kişinin
isimlerinin projektör ile ekrana yansıtılarak sunum yapıldığı, bu şekilde üye
seçilecek kişilerin belirlenmeye çalışıldığı ve süreç içinde direkt iletişim
kurularak örgüt liderinin talimatlarının alındığı iddia edilmiştir. Aynı amaçla
B.Ç.nin evinde yapılan toplantıya ise o tarihte HSYK üyesi olan A.B., B.E.,
A.H., T.G., N.Ö., H.S., A.K., R.Y., B.Ç., M.K., M.B., E.D., A.B., Ö.A., M.Ö.,
N.D. ve A.T. ile birlikte başvurucunun da katıldığı ileri sürülmüştür.
viii. Hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan
soruşturma başlatıldığı belirtilen A.H.nin "... İbrahim Okur söz
alarak, 'arkadaşlar isimler belirlendikten sonra kesinlikle sayılmayacak, bu
belirleyeceğiniz isimleri ben Bakan bey ve Müsteşar bey karşısında savunacağız'
dedi. İbrahim Okur bu toplantıda benim ve B.E. adına da konuşuyordu ..."
şeklindeki beyanına yer verilerek söz konusu toplantıların örgütün talimatları
doğrultusunda yaklaşık iki ay devam ettiği, devletin meşru zemininde ve normal
işleyiş içinde yapılması gereken Yargıtay üyesi seçimlerinin söz konusu örgüt
toplantılarında örgüt liderinin görüşü de alınmak suretiyle gerçekleştirildiği
ileri sürülmüş; başvurucunun da sözkonusu toplantılara katılarak örgüt
liderinin talimatları doğrultusunda belirlenen kişilerin üye seçilmesini
sağlamak amacıyla aktif olarak çaba gösterip örgütün amaçlarına uygun
davrandığı iddia edilmiştir.
ix. Terör suçlarına ilişkin davalara bakmakla yetkili
mahkemelerde görevlendirilecek hâkimler ile bu suçların soruşturulmasında
görevlendirilecek Cumhuriyet savcılarının seçiminde örgüt mensubu olduğu
belirtilen HSYK üyelerinin tercihleri doğrultusunda atama listelerinin
oluşturulduğu, başvurucunun da örgütün istediği kişilerin atanması yönünde çaba
gösterdiği ileri sürülerek bu durumun tanık beyanları ile teyit edildiği iddia
edilmiştir.
x. Başvurucunun HSYK üyesi seçildikten sonra da
eski HSYK Genel Sekreteri M.B. tarafından organize edilen örgütsel toplantılara
T.G., N.Ö., Ö.K., H.S., A.K., B.E., B.Ç., A.B., R.Y. ve E.D. ile birlikte
katıldığı belirtilmiş; başvurucunun toplantının içeriğine ilişkin beyanına yer
verilerek söz konusu toplantıların FETÖ/PDY toplantısı olduğu ileri sürülmüş ve
bu toplantılarda himmet toplandığı da iddia edilmiştir.
xi. Erzincan eski Cumhuriyet Başsavcısı İ.C. hakkında
kamuoyunda bilinen ismiyle "Ergenekon" davasıyla bağlantılı
suçlardan başlatılan soruşturmada o tarihte İliç Cumhuriyet savcısı olan
B.B.nin örgüt tarafından kullanılarak gizli tanık olarak dinlendiği
belirtilmiş, başvurucunun atama ve mesleğe kabulde etkin olan HSYK Birinci
Dairesinin başkanı olduğu dönemde üyelerinin büyük çoğunluğunu FETÖ/PDY
mensuplarının oluşturduğu belirtilen HSYK tarafından -mesleğe kabul işlem
dosyasında bulunan bazı bilgiler örgüt mensubu olmayan kurul üyelerinden gizlenerek-
meslekten istifa eden gizli tanığın mesleğe kabul işleminin gerçekleştirildiği
iddia edilmiştir.
xii. Hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan
soruşturma başlatılan eski Yargıtay Üyesi İ.K. tarafından -örgüt liderinin emir
ve talimatları doğrultusunda- hazırlandığı ileri sürülen emekli Orgeneral Y.B.
hakkındaki iddianameyi düzenleyen eski Van Cumhuriyet savcısı F.S.nin isteği
doğrultusunda Ankara'ya atamasını gerçekleştirdiği iddia edilmiştir.
xiii. İddianamede ayrıca başvurucunun HSYK Birinci
Dairesinde görev yaptığı dönemdeki bir kısım faaliyetine yer verilmiştir. Bu
bağlamda anayasal kurumları tamamen ele geçirmeyi amaçlayan FETÖ/PDY'ye bu gücü
veren etkin faktörlerden birinin başvurucunun tasarrufları olduğu belirtilerek
başvurucunun yüksek yargıyı örgütün talimatları doğrultusunda dizayn ettiği ve
unvanlı görevlerin önemli bir bölümüne ByLock kullanıcısı olan veya
haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma başlatılan kişilerin
atamalarının gerçekleştirildiği iddia edilmiştir.
xiv. Birçok soruşturma dosyasında FETÖ/PDY tarafından
yapıldığının ortaya konulduğu belirtilen 17 Aralık operasyonlarından
sonra 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adlî Kolluk
Yönetmeliği'nde yapılan değişikliğe karşı çıkmak amacıyla HSYK'nın resmî
internet sitesinde 26/12/2013 tarihinde yayımlanan bildirinin M.B., E.D. ve
başvurucu tarafından hazırlanarak -Adalet Bakanı'nın izin vermemesine rağmen-
HSYK Genel Kurulu gündemine alınmasının ve yayımlanmasının sağlandığı iddia
edilmiş; bu durumun A.H., B.E. ve Ö.K.nın ifadeleri ile teyit edildiği
belirtilmiştir.
26. Başvurucunun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında alınan
14/12/2016 ve 26/12/2016 tarihli ifadelerinin iddianamede yer verilen ilgili
kısımları şöyledir:
"Ben üniversiteyi İzmir'de okudum. Fetullah Gülen
cemaati mensubu olarak bilahare 1984 yılında tanıdığım A.K. ve İ.K. ile
tanıştım. İ.K. benim HSYK 1. Dairesi Başkanı olduğum dönemde Yargıtay üyeliğine
seçtiğimiz şahıslardan biridir. İ.K.nın hal ve hareketlerinden ben Fetullah
Gülen cemaat mensubu olduğunu anlamıştım. Bizi ısrarla Fetullah Gülen cemaati
mensuplarının kaldığı eve yönlendirmek istiyordu. Bu kapsamda A.K. beni
arkadaşım İ.M.E. ile birlikte cemaat evlerinden birine götürdü. Bu ev
Karşıyaka'da lüks bir evdi. Evdeki sızıntı dergisi beni rahatsız etmişti.
Sızıntı dergisinin Fetullah Gülen cemaatinin yayını olduğunu biliyordum.
... A.K. ve İ.K. bizi Fetullah Gülen cemaat mensuplarının
kaldığı evlere yönlendirmek istiyordu. A.E. ile Ankara'da aynı lojmanda
komşuluk yapmamdan dolayı kendisi ile yakın oldum. Bu dönemde A.E.nin Fetullah
Gülen cemaatine yakın olduğunu anladım.
... Fetullah Gülen cemaat mensupları olduğunu bildiğim
İ.K., A.K., T.E., M.B.E. bu evlere beni davet ederlerdi. Evlere gittiğimizde
normal yemek yer ve namaz kılındıktan sonra sohbete geçerdik. Bu sohbetlerde
İ.K. Risalei Nurları okurdu. Ancak ben bunları fazla anlamazdım. Ben bu evlere
dört yıllık öğrencilik hayatım boyunca toplam on defa gitmişimdir.
(Fetullah Gülen cemaat mensuplarının İzmir'in ilçesi
Torbalı'da organize ettiği, bu cemaate ait yurtlardaki yaz kamplarına
katıldınız mı? Sizi kim davet etti? yönündeki soruya) ... [karşılık olarak]
Torbalı'daki bahçeye gittiğimi hatırlıyorum. Bu bahçeye
bizi maddi durumu iyi olan okul arkadaşım olan ve Fetullah Gülen cemaati ile
yakın olduğunu bildiğim R.D. götürdü.
2010 yılı HSYK seçimlerinde Fetullah Gülen cemaati olarak
listeye aldığımız kişiler H.S. ile T.G. İdari Yargıdan da A.B.dir. Listede
netice itibariyle Adli Yargıdan ben, H.S, N.Ö., T.G., A.K., Ö.K., H.K., C.A.,
A.Ö., İ.A. ve H.T. yer aldı. İdari Yargıda ise A.B, R.Y., B.E, H.K., İ.T. yer
aldı.
...
... Ekim 2010 tarihinde HSYK seçimleri yapıldıktan sonra
Yargıtay ve Danıştay'da boş olan üyelerin seçimi Kasım 2010 tarihinde gündeme
geldi. Aralık sonunda seçimi yapalım dedik, bu seçim çalışmaları sırasında
seçilen H.S., N.Ö., T.G., A.K., Ö.K., A.B. ve R.Y.nin Fetullah Gülen cemaat
mensubu olduklarını anladım. Çünkü birlikte hareket etmeye başladılar ...
B.Ç.nin de Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu anladım. Bu da diğer
Fetullah Gülen cemaati mensupları ile birlikte hareket etmeye başladı ...
Ben cemaat kültürü olarak hatta özellikle Fetullah Gülen
cemaat mensubu olan bir kişinin cemaatten gelen istekleri kayıtsız olarak
yerine getirmesini anlarım. Bu kişinin bu durumdan cemaatçi olduğunu
değerlendiririm. Bu kişiler kendi iradesini kullanamaz. Fetullah Gülen cemaati
mensubu olan H.S., N.Ö., T.G., A.K., Ö.K., A.K., R.Y. ve B.Ç.nin kendi
iradeleri ile değil Fetullah Gülen cemaat kültürü ile cemaatten gelen istekler,
talimatlar doğrultusunda hareket ettiklerini biliyorum.
... HSYK'nın yeni oluşumunda Aralık 2010 tarihinde boş
olan Yargıtay üyelerinin seçimi gündeme gelmişti .... talebin kimden geldiğini
hatırlamamakla birlikte bir akşam M.K. bey bizi evine çağırdı. Genel Sekreter
M.K.nin evine B.E., A.H. ile birlikte gittik. Biz bu eve yemekten sonra Yargıtay
üyelerinin seçimi ile ilgili ön çalışma yapmak amacıyla gittiğimizi biliyordum.
Eve gittiğimizde evde T.G., A.B., R.Y., H.S., N.Ö., B.Ç., A.K., Ö.K. ile
birlikte genel sekreter yardımcılarımız M.B., E.D., Yargıtay Savcısı A.B.
Yargıtay Tetkik Hakimleri Ö.A. ile N.D.nin de olduğunu gördüm.
... Belirlenen isimleri sayınca rakam 80 civarında çıktı.
Bu sırada A.B. ile birlikte N.D. ve M.K. salonun dışına çıkıp bir kaç dakika
sonra geri geldiler. A.B. orada bulunan kişilere hitaben 'bu konu hoca efendiyle
konuşulmuş ve 140 denmiş, benim açımdan konu kapanmıştır, bu listede en az 140
kişi olacak' diye söz sarfetti.
İki kez daha yukarıda isimlerini belirttiğim üyeler ile
Hâkimevinde ve B.Ç.nin evinde toplandık. B.Ç.nin evinde toplantıya Fetullah
Gülen cemaat mensupları olan kurul üyeleri T.G., N.Ö., H.S.,, A.K., A.B., R.Y.,
B.Ç., A.H., ile birlikte ben ve B.E. de vardı. HSYK Genel Sekreteri M.K. Genel
Sekreter Yardımcıları M.B., E.D. ile Yargıtay'dan gelen A.B., Ö.A., M.Ö. ve
N.D. de vardı. Bu evde toplanmamızın amacı Yargıtay'a seçilecek Fetullah Gülen
cemaat mensuplarının isimlerinin belirlenmesiydi. Buradaki toplantıda 140
konusunda diretmediler, ancak en az 120 kişi olmasını istiyorlardı. Daha önce
belirledikleri 80'e yakın isim dışında bazı isimleri de dile getirmeye
başladılar ... bu kişilerde ısrar ettiler ve isimlerin listeye yazılmasını
istediler.
... Kurul üyesi olduktan sonra yukarıda da belirttiğim
gibi Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesi için M.K. ve B.Ç.nin evinde
toplantı yapmıştık. Bu toplantılar diğer hususlar için de yapılmaya başlandı.
Bir araya gelmelerimiz bilahare Fetullah Gülen cemaat toplantılarına dönüştü.
Ben bu toplantılara 7 Şubat 2012 tarihine kadar gittim.
Bu toplantılara H.S., N.Ö., T.G., A.K., Ö.K., A.B., R.Y.,
B.Ç., B.E., A.H., ve ben ile genel sekreterlik kadrosunda bulunan M.K., M.B.,
ve E.D. katılıyordu. Bu toplantılara kurul üyesi olan İ.A., R.A., A.A. ve A.G.
katılmazlardı. Bu toplantılara bu kişiler çağrılmazdı.
Toplantılar belirli periyodlar içinde yapılmazdı. Müsait
olup olmadığımız sorulur, müsaitsek belirlenen yere giderdim. Bu şekilde
toplantının olduğunu M.B. ile E.D. bana bildirirdi ... Fetullah Gülen'e ait
makaleler okunur, bu okumalarda bazı toplantılar esnasında olurdu ...
okumalarını genellikle ev sahibi ya da M.B. yapardı. Fetullah Gülen makaleleri
okunduğu gibi Fetullah Gülen'i öven konuşmalar da yapılırdı.
Bu toplantılara belirttiğimiz isimler dışında ...
Fetullah Gülen cemaat mensupları ... görüşme yaptıktan sonra cemaat
sohbetlerimize devam ederdik. Bu kişiler görüşme yaptıktan sonra evden
ayrılmazlardı. Çünkü bu kişiler de Fetullah Gülen cemaat mensuplarıydı. Bu
kişilerden İ.H.Ş., A.T., M.Ö.yü ... balyoz ve ergenekon ile ilgili hukuki
tartışma sürünce bu kişilerden bilgi almak için çağırdık.
Ergenekon ile ilgili başlangıçta reddedilen bu şikayetler
... soruşturma izninin verilmesi yönünde oy kullandım. Bu tür dosyaların tümüne
bu şekilde oy kullandım, muhalefet yazdım.
... "
27. İddianamede suçlamaya dayanak olarak bir kısım tanık
beyanlarına da yer verilmiştir. Bu bağlamda tanıkların bir kısmının
anlatımlarında başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısının bulunduğuna işaret eden
açıklamalar mevcut iken bir kısım tanık ifadelerinde ise bu yönde doğrudan bir
değerlendirme bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesince mevcut bireysel başvuru
bağlamında kuvvetli suç belirtisinin olup olmadığı hususunda yapılacak
değerlendirmeye esas alınabilecek tanık beyanları özetle şöyledir:
i. Ö.K.nın ifadelerinin ilgili kısmı şöyledir:
- İlk ifadesi:
"İbrahim Okur, A.H. ve B.E. Fetullah Gülen cemaati
mensuplarının yargı içerisinde önlerini açmışlardır. Bu açmaları sonucunda da
Fetullah Gülen cemaati İbrahim Okur, A.H. ve B.E.nin önlerini açıp, bu
kişilerin bürokrasi içerisinde yükselmelerini sağlamışlardır. Her üç kişi
cemaat önünde mesafe koyar gibi davranmışlar ise de aslında bu davranışlarının
cemaate yaptıkları naz olarak nitelendirmiştim ... İbrahim Okur sohbetlerde,
Fetullah Gülen cemaatine yakın olduğunu gizlemezdi ... İbrahim Okur'un en
samimi olduğu kişi M.B.dir. E.D. ve İ.B.nin Fetullah Gülen cemaat mensubu
olduğunu İbrahim Okur iyi bilmektedir. Birinci dairenin kararname taslakları 4
yıl boyunca Birinci Daire dışındaki üyelere ve hatta Başkan Vekiline dahi
verilmiyordu. Bu ketumiyetin muhafızı Birinci Dairedeki sekreteryadır ...
Fotoğrafa bakıldığında bir tarafta Müsteşar dahil üç kişi (İ.A., Z.N.H.,
Müsteşar Bey) cemaat etkisinde olmayan kişiler, diğer tarafta cemaat etkisinde
olduğu söylenen ve bilinen 3 kişi (A.B., B.Ç., T.G.) ve ortada İbrahim Okur.
İbrahim Okur hangi tarafa teveccüh ederse o tarafın istekleri gerçekleşebilir
konumdadır."
- 2/3/2018 tarihli ifadesi:
"HSYK üyesi seçildim ... M.B., M.K. ve A.T.nin.
M.Ö., A.B., E.D. ve HSYK üyeleri ... A.B. ve T.G. olduğunu İbrahim Okur ve B.E.
ile birlikte bu meselenin kotarıldığını tahmin ettim. Çünkü daha sonraki
toplantılarda bu kişilerin cemaat yapılanması içerisinde sözlerine itibar
edilen saygı gören kotarıcı rolünde olduklarını anladım.
2010 yılında seçildikten sonra Ankara'ya geldiğimde
A.H.nin evine M.B. tarafından çağrıldım. Burada İbrahim Okur'u gördüm ... bazı
hesaplar yapılmış, görev yerleri belirlenmiş bu belirlemenin içerisinde İbrahim
Okur, A.H. ve B.E.nin olduğu da anlaşılmaktaydı. Çünkü cemaatin önde gelenleri
bu 3 isim üzerinden kararlarını lanse ediyorlardı. Onlarla bu işleri
kotarıyorlardı. Bu B.E., A.H., ve İbrahim Okur bu meselenin içinde görünce
bunun bir legal görünümünde kanaati gelişti bende. Fakat devlet işlerinin yargı
işlerinin bu şekilde evlerde konuşulması da ... bir rahatsızlık yaratmıştır ve
... bir müddet ev oturmalarına sohbetlerine katıldım ... Bu evlerdeki
toplantılara hepsi bir arada olmamak şartı ile ilk yıl B.E., İbrahim Okur'un,
A.H.nin, A.B.nin, T.G.nin, N.Ö.nün, A.K.nın, H.S.nin, M.B.nin ve bazen E.D.nin
nadiren 1 veya 2 kez A.B.nin, N.D.nin, A.T.nin (2 ya da 3 kez), Ö.A.nın (bir
kez Yargıtay üye seçimleri için M.K.nin evindeki kahvaltıda olduğunu sonradan hatırladım)
...
... Atamalarla ilgili ... Yargıdaki tepe noktasında İ.Ş.,
A.T., H.S., M.Ö., M.B.,, M.K., A.B.,, N.D., gibi isimlerin önce meseleleri
kendi aralarında kotardığını seziyordum daha sonra M.B. aracılığı ile bu
meseleleri İbrahim Okur, B.E.ve A.H. ve ordan da HSYK üyelerine aktarıldığını
anlıyordum ... Ben 2010 yılında geldiğimde A.H., B.E., ve İbrahim Okur
evlerdeki sohbet toplantılarını yapar durumdaydılar. Ben sonradan dahil oldum
... İbrahim Okur['un] 2012'nin 7
Şubatından sonra bu tip oturmalara katılmadığını M.B. söyler idi.
... HSYK üyeleri şu cemaatçidir şu değildir şeklinde
konuşmaz. Her şeyi gizli yapma usulleri vardır. Bu isimleri öncelikle müsteşara
İbrahim Okur'a, B.E.ye, A.H. tarafından aktarılır ... alınan müfettişlerin
cemaat mensubiyetinin olduğunu İbrahim Okur ve A.H. ile B.E.nin biliyor
olmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bilmeden almaları mümkün değildir.
...
Yargıtay'a üye seçimlerinde ... A.B., T.G., İbrahim Okur,
B.E., N.Ö., A.K. H.S.,R.Y., M.K.,, M.Ö.,, E.D., M.B., A.B., B.Ç., A.T. evdeydi
... Ama İbrahim Okur bu isimlerin hemen hemen hepsini tanıyordu. Yaklaşık 160
isim kotarıldığında cemaat yanlısı grubun itirazları gelmeye başladı. Kendi
sayılarının 85-90 gibi kaldığını ve 140 kişi istediklerini ifade etmeye
başladılar ... N.Ö. cemaatten daha fazla kişinin seçilmesi gerekir şeklindeki
bir tepki ile sinirlenerek ve kapıyı çarparak çıktı. Ne konuştuğunu
hatırlamıyorum. Oradaki görüşme bu şekilde sonuçlandı .... Yargıtayın içini
bilen kişiler olarak A.K., A.S.E. ve Z.N.H. gibi Yargıtay'dan seçilen HSYK
üyelerinin bu toplantıya çağrılmamasının amacının kendilerine engel olunmasını
istemedikleri içindir. Bu kişiler toplantılara çağrılsaydı kendi isteklerini
yerine getiremeyebilirlerdi. Bunun bir cemaat yöntemi olduğunu düşünüyorum.
...
... İbrahim Okur, A.H., B.E. HSYK'da en etkin üç şahıstı.
Etkinlik sırasında İbrahim Okur önde gelir, B.E. ikinci gelir, üçüncü sırada
A.H.dir. ... Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçiminde bu üçlü etkili olmuştur.
...
17 Aralık sonrası İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan
Adli Kolluk Yönetmeliğinin ... İbrahim Okur'un ... bir tetkik hakimi ile 3-4gün
bu yazı üzerinde çalıştığını biliyorum. Çünkü bu yazıyı okuyup geri
gönderdiğini gördüm. Bunu A.H.ye bir basın açıklaması olarak yaptıracaktı.
Fakat sayın Bakan A.H.nin basın açıklaması yapma yetkisini almıştı ... HSYK'nın
seçimle gelmiş olması itibari ile hukuki görüşümüzü açık etmemiz gerektiğine
ilişkin İbrahim Okur'un yazıyı takdim ettiğini hatırlıyorum ... İbrahim Okur'un
insiyatifi ile yazıldığını düşünüyorum.
N.D. ile A.B. arasındaki İbrahim Okur'a ilişkin anılarını
yazdığını, bunları yayınlaması durumunda daha önce cemaat mensuplarını
uygulanan müeyyidelerle cezalandırılabileceği, korkutulabileceği yönündeki görüşme
içeriği okunarak soruldu.
İbrahim Okur'un aslında cemaatin gücünü arkasına alarak
diğer kesimlerle de ilişkisini idame ettirerek kendi cazibesinin sürekliliğini
sağlamaya çalıştığını düşünüyorum."
ii. A.H.nin ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Bakanlık tetkik hakimi arkadaşlarla samimiyetimiz
ilerledikçe İbrahim Okur, B.E., H.Y. [ile]
... yakınlaştık. Ailecek gidip gelmeye başladık. Bu birliktelik aile oturumları
şeklindeydi. A.D. Personel Genel Müdürü olunca beni disiplin bürosunda
görevlendirdi ... O da bana bu büroda görevlendirilecek iki hakim bul ... dedi.
Bu durumu arkadaşlara bildirdim. İbrahim Okur veya H.Y. bana M.K.Ö. ile E.D.nin
ismini verdi ... bu iki hâkim bizim genel müdürlüğe görevlendirildi.
M.K.Ö. ile E.D. bakanlığa gelince kendileriyle konuşma
imkanı başladı. Ben bu konuşmalardan her ikisinin de Fetullah Gülen cemaati
mensubu olduğunu anladım. M.K.Ö. ile E.D. beni ve diğer arkadaşlarımız olan
İbrahim Okur, B.E., H.Y.yi sohbet toplantılarına davet etmeye başladılar. Bize
bir araya gelelim, sohbet edelim dediler. O dönem hepimiz tetkik hakimiydik.
Çok düzenli olmamakla birlikte 15 günde bir veya ayda bir birbirimizin evinde
sohbet toplantılarına başladık.
Bu sohbetler daha önce yapılan Fetullah Gülen cemaat
mensuplarının bir araya geldiği sohbet toplantıları şeklinde olmaktaydı.
Sohbetlerde Risalei Nur okunuyor, Fetullah Gülen'in kitapları okunuyor ve
Fetullah Gülen anlatılıyordu. Bu sohbetleri yapan ise genellikle M.K.Ö. ile
E.D. [idi]. Ben bu arkadaşlar ile ilk
bu şekilde sohbet toplantılarına katıldım. Benimle birlikte tetkik hakimliği
yapan İbrahim Okur, B.E., H.Y.nin bu sohbetlerden başka daha önce benim
katılmadığım Fetullah Gülen mensuplarının yapmış olduğu sohbetlere katılıp
katılmadıkları, hangi gruplara katıldıklarını bilemiyorum.
...
Ben 2008 yılında müsteşar yardımcılığından Danıştay
üyeliğine atanınca bu gruptaki sohbetlerime son verdim ... İbrahim Okur MİT
Müsteşarlığının İstanbul savcısı tarafından ifadeye çağırıldığı tarihe kadar
kurul üyeleri içinde bulunan Fetullah Gülen cemaat mensupları ile birlikte
benim gibi sohbet toplantılarına katıldı.
... 2010 HSYK seçimleri gündeme gelince ... A.K.nın o
dönem çevresinde bulunan İbrahim Okur, H.Y.,Ç.Ş. G.T.T. ve B.E. ile bu adayları
belirlediğini tahmin ediyorum ...
... Ben bu adaylar arasında T.G., A.B., A.K., ... N.Ö.
Fetullah Gülen cemaatinin adayı diye listeye girdiğini biliyorum. İbrahim
Okur'un A.K.nın talimatıyla listeye girdiğini biliyorum. Bu adaylar adli yargı
adaylarıydı ... [idari yargıda]
Fetullah Gülen cemaati adayı olarak daA.B., R.Y.nin girdiğini biliyorum.
O dönem seçim çalışmaları için ben Karadeniz bölgesine
gittim. Bu bölgeye de ben, İbrahim Okur, M.K.Ö. ve M.K. ile yaptım. Geziler
sırasında hep İbrahim Okur konuştu. İbrahim Okur konuşmalarında o dönem
bakanlık listesi olarak belirtilen 11 adayın tümüne oy verilmesini, adaylar
arasında ayrım yapılmamasını hakim ve savcı arkadaşlardan istedi. Seçim
olduktan sonra o akşam Hakimevinde bir araya geldik. İdari yargıda yedek kalan
H.K. bize dönerek, bazı şahıslar burada oyun oynamış, o nedenle yedek kaldık,
dedi. Bu konuşmadan sonra Fetullah Gülen cemaati mensupları olduğunu açıkça
bildiğim seçilen arkadaşlar bu durumu kabullenmedi. Ancak sonuca bakınca ben de
cemaatin bir oyun oynadığını anladım ...
... 2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
belirlendikten sonra ... M.K. bizi kendi evine yemeğe çağırdı. Bu yemekte
belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının
yapılacağını biliyorduk. Bu amaçla ben, İbrahim Okur, T.G., N.Ö., Ö.K., H.S.,
A.K., A.B., R.Y., B.Ç., B.E.M.K.nin evine gittik. Eve gittiğimizde biz kurul
üyeleri dışında o dönem tetkik hakimi olduklarını bildiğim Fetullah Gülen
cemaati mensupları olduklarını da bildiğim S.Ö., Ö.A., A.B., N.D., ile genel
sekreter yardımcıları M.B. ve E.D.nin de olduğunu gördük ... toplantıda bulunan
Fetullah Gülen cemaatine mensup kurul üyesi A.B. ile birlikte S.Ö., Ö.A., M.K.
evin holüne doğru gittiler, yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiler. A.B. bize
dönerek 'hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140'tan aşağı razı olmaması
gerektiğini' belirten söz sarfetti ... N.Ö. kapıyı çarparak evi terketti.
Belirlenen hâkim ve savcılar listesi İbrahim Okur'da kaldı.
Bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca biz Yargıtay tetkik
hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık iki ay bu isimleri belirlemek için bir
araya geldik. Bu toplantılara Fetullah Gülen cemaati mensubu olmayan İ.A.,
A.G., R.A., A.A., A.K., Z.Ö., A.S.E., Z.K., Z.N.H.yi çağırmadık.
... Kurul üyesi olduktan sonra Yargıtay ve Danıştay üyeliği
seçimine kadar cemaat toplantıları olmadı. Bu üyeliklerin seçiminden sonra
genel sekreter M.K.nın yerine gelen M.B. cemaat toplantılarını ve sohbetlerini
düzenlemeye başladı. M.B.nin çağırısı üzerine biz sohbet yapılacak bir kurul
üyesi arkadaşın evine gidiyorduk. Bu sohbetlere İbrahim Okur, T.G., N.Ö., Ö.K.,
H.S., A.K., B.E., B.Ç., A.B., R.Y. ile HSYK genel sekreteri M.B. ile HSYK genel
sekreter yardımcısı E.D. katılıyordu ... Fetullah Gülen cemaati sohbetleri
olduğunu hepimiz bilirdik.
... İbrahim Okur ilk genel sekreter olan M.K.yı
istemiştir. Onun bu isteği diğer arkadaşlar tarafından uygun görülmüş ve oylama
sonucu M.K. genel kurulca genel sekreter seçilmiştir. Bunun dışında E.D.yi de
İbrahim Okur istemiştir. M.B.yi ben teklif ettim.
...
... Aralık 2013 tarihinde Adli Kolluk Yönetmeliği ile
ilgili HSYK genel kurul kararının hazırlanmasını ... İbrahim Okur beni mesaiye
başlar başlamaz odasına davet etti. Odaya gittiğimde bir metin üzerinde E.D. ve
M.B. ile birlikte çalışıyorlardı. İbrahim Okur bana bu metnin hazırlanması
talimatını verdiğini ve arkadaşların hazırlayıp getirdiğini belirterek metni
bana uzattı. Metni incelediğimde 26/12/2013 tarihli Adli Kolluk Yönetmeliği ile
ilgili eleştiriler yer almaktaydı. Bu metni ben ve İbrahim Okur Bakan ... beye
götürdük. Biz kendisine hazırlanan metni kamuoyuna açıklamasını istedik.
Kendisi bu metni okudu ve bu metni açıklayamayacağını, benim için de sen de
açıklama dedi. Söz alan İbrahim Okur da 'sayın bakanım, hakim ve savcılar
arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor, siz bu metni
açıklamazsanız biz genel kurul kararı şeklinde yayınlayacağız' dedi. Daha sonra
biz makamdan ayrıldık. Ben kurul başkan vekili olarak bu metni HSYK genel
kurulunun gündemine aldım. Gündemde tartışıldı ve genel kurul kararı olarak oy
çokluğu ile yayımlanmasına karar verildi. Bu karara H.K., R.A., B.E., A.K., ve
İ.A. muhalefet kaldı ...
... bu metin hazırlandıktan sonra İbrahim Okur bey beni
odasına davet etti, odasında da M.B. ve E.D. vardı. Bana bu metnin hazırlanması
talimatını kendisinin verdiğini söyledi. Kendisine bu talimatı kim verdi
bilemiyorum. Kendisini kim etkiledi, kim tavsiye etti ve kim ikna etti
bilemiyorum. Ancak burada bir hususu belirtip açıklamada bulunmak istiyorum ...
H.K., İ.O., R.A., İ.A. vardı. Ben kararı alınca genel sekreter yardımcılarından
birini çağırdım ve kararı HSYK'nın internet sitesinde yayımlanmasını istedim.
Bu karar internette yayımlandığı esnada İstanbul savcısı olan cemaat mensubu
olduğunu bildiğim 17/25 Aralık 2013 tarihli soruşturmalardan birinden sorumlu
M.A.nın adliye önünde dosyanın elinden alındığını belirterek basın mensuplarına
bildiri dağıttığını gördüm. Bu savcının basın bildirisinden sonra bizim
kararımız da medyada haber olunca ben bu olayın tesadüf olmadığını düşündüm.
Burada beni birilerinin oyuna getirdiğini, getiren kişilerin de Fetullah Gülen
cemaati mensupları olduğunu anladım ... İbrahim Okur ile M.B. ve E.D.nin metin
üzerinde çalıştıklarını gördüm.
...
... HSYK içerisinde Fetullah Gülen cemaat mensubu
hakimlerin çalışmasını sağlamak, Fetullah Gülen cemaati mensubu müfettişlerin
çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamaktan ben de
sorumluyum, bunu kabul ediyorum. Ancak atamalar ile ilgili İbrahim Okur ben
başkan vekili olduğum halde beni bu işlere karıştırmıyordu, karıştırmak ta
istemiyordu. İbrahim Okur da Fetullah Gülen cemaati mensubuydu. 2012 yılına
kadar İbrahim Okur da Fetullah Gülen cemaat sohbetlerine gelirdi. Konuşmalarda
cemaat mensubu olmadığını dile getiriyordu. Ancak cemaatin taleplerini
reddedemiyordu. Tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzı ile
hareket ediyordu. Bu şekilde davranmasına da E.D. ile İ.B.nin kendisinde etki
yarattığını biliyordum. İbrahim Okur, E.D. ve İ.B.nin Fetullah Gülen cemaati
mensubu olduklarını biliyordu. Onların önerdikleri kişilerin bu cemaat mensubu
olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyordu ..."
iii. M.K.Ö.nün ifadelerinin ilgili kısımları şöyledir:
- İlk ifadesi:
"Kasım-Aralık 2001 tarihinde ... Personel Genel
Müdürlüğü Tetkik Hakimliğinde görevlendirildim. A.H. beni Ankara'ya çağırdı.
Seni Ankara'ya Bakanlığa alacağız dedi. Hatta Personel Genel Müdürlüğüne
alacağız dedi ... Bu çağırmadan sonra ben de Ankara'ya gelmek istediğim için
dilekçe verdim. Ben A.H.nin ismini hemşehrim olması nedeni ile duyardım.
Kendisi ile o dönem için irtibatım yoktu. Sonra duydum ki, İbrahim Okur benim
ismimi A.H.ye bildirmiş. O da benim için A. bey ile görüşmüş.
Ben bakanlığa ilk geldiğimde benim gibi tetkik hakimi
olan B.E., İbrahim Okur., A.H., E.D., H.Y.yi ... tanıdım. Bizim sohbet grubumuz
ise, B.E., İbrahim Okur, A.H., E.D. ve H.Y.den oluşmaktaydı. Diğerlerinin de
Fetullah Gülen cemaati ile ilgilerinin olmadığını biliyorum.
Fetullah Gülen cemaat mensupları bakanlıkta kendi
aralarında sohbet grupları oluşturmuştu. Bulunduğum Personel Genel Müdürlüğünde
Tetkik Hakimliği dönemimde kendi aramızda sohbet grubu vardı. Bu arkadaşlardan
bazıları daha sonra daire başkanı olmuştu. İlk daire başkanı olan İbrahim
Okur'dur. İbrahim Okur daire başkanı olduktan sonra da bir süre bizim
sohbetlerimize katılmaya devam etti.
2005 yılından sonra gelen tetkik hakimlerinin çoğunluğu
Fetullah Gülen cemaati mensubu kişilerdir. Bu kişilerin getirilmesinde en çok
İbrahim Okur, A.H., B.E.nin etkisi olmuştur. Kimlerin geleceğine bu kişiler
karar veriyordu. Daha doğrusu bu kişiler refere ederdi, üst makam da uygun
görürdü.
2010 yılı HSYK seçimlerinde bakanlık listesi olarak bir
listenin çıktığı doğrudur. Bu seçimler esnasında sohbet toplantılarında bana
listede olan şu adaya oy verin, şu adaya oy vermeyin diye bir şey söylenmedi.
Ancak taşrada görev yapan cemaat mensuplarının İbrahim Okur, T.G., N.Ö., H.S.,
A.K., Ö.K., İ.A.nın asil üye, diğer kişiler olan C.A., H.K., H.T. ve A.Ö.nün
yedek kalması için hareket tarzı belirlediklerini daha sonra öğrendim.
Asil olarak seçilen T.G., İbrahim Okur, N.Ö., H.S., Ö.K.,
A.K., ve İ.A. cemaatin desteklediği adaylardır. Bu kişilerden İbrahim Okur ve A.K.yı
daha önceden tanırım. İbrahim Okur'un durumunu daha önce anlattım. Tetkik
hâkimi olduğumuz dönemlerde benim bulunduğum Fetullah Gülen cemaati
mensuplarının yapmış olduğu sohbet toplantılarına katılırdı.
Ekim 2012 tarihine ... Bakan bey de benim cemaat mensubu
olduğumu tahmin ettiğinden benimle arasına mesafe koymaya başladı. Bu durumu
ben İbrahim Okur ve A.H.ye anlattım. O dönemde Yargıtay üyeliği seçimi olunca
beni İbrahim Okur ve A.H.nin gayreti ile Yargıtay üyeliğine seçtiler.
İbrahim Okur 2001 yılında Tetkik Hakimliğine geldiğim
zaman Fetullah Gülen mensuplarının bir araya geldiği sohbet gruplarına
gelmişti. Daire başkanı olduktan sonra bizim gruptaydı. Daha sonra bürokrat
olarak yükselince bizim sohbet grubumuzdan ayrıldı. Daha sonraki sohbet grubunu
bilmiyorum. Bizim zamanımızda da rutin olarak gelmezdi. Genel müdür olduğum
zaman o da HSYK üyesiydi, bu dönemde de biriki defa bizim sohbet grubuna geldi
..."
- 16/3/2018 tarihli ifadesi:
"Personel Genel Müdürlüğüne Tetkik Hakimi olarak
geldikten sonra A.H.ye sorduğumda kendisine benim ismimi verenin İbrahim Okur
olduğunu söyledi.
Bakanlığa gelişimde de beni tanımayan birisi benim ismimi
vermişse cemaatin aracılığıyla geldiğim anlaşılıyor. İlk geldiğimde H.Y.nin
cemaatçi olduğunu anlamıştım. Bana 'bizi toplayın' diye söyledi. Ben de bunu
bana verilmiş bir görev gibi düşünerek E.D.ye söyledim. Toplantının usulünü E.
söyledi. On beş günde bir veya ayda bir bir araya gelinir, kaset izlenir, kitap
okunur diye söyledi. Her birimizin evinde toplanacağımızı söyledi. İbrahim
Okur'a, B.E.ye, A.H.ye toplantıyı H.Y. haber verdi veya çağırdı diye
hatırlıyorum ... Cemaat mensubu olduğunu anladığım E.D.nin ortaokuldan beri,
A.H.nin seksenli yıllardan beri, H.Y.nin yine .. seksen beşli yıllardan beri
cemaatin içinde olması ve tanıması karşısında ... Aslında ben hazır bir yapının
içine girdim. Beni bakanlığa getiren güç de bu yapıdır. Beni bakanlığa getiren
bu seviyedeki insanların cemaat abiliğini benim yapmam olmaz ...
İbrahim Okur'un ise geçmişte cemaatle ne kadar bir
bağlantısı olduğu noktasında şunu söyleyebilirim. Fakülte yıllarında diyaloğu
olmuş ama ne kadar ileriye gitmiş bilmiyorum. Tam hatırlamamakla birlikte G.D.
öğrencilik döneminde toplantılara çağrıldığını söylemişti. Ç.Ş.nin okuldan
arkadaşı olduğunu, A.T.yi ise Yargıtay tetkik hâkimliğinden beri tanıdığını
biliyorum. Bakanlığa geldikten ve toplantılara başladıktan sonra İbrahim bey
toplantılara katıldı. O dönemdeki toplantıların içeriği maneviyat içerikliydi.
Fetullah Gülen'in kitapları okunur, videosu izlenirdi. Tek tek katılanların
evinde toplanırdık.
İbrahim Okur, H.Y., B.E., A.H. cemaat içinde saygı
duyulan kişilerdi. Kendi içlerinde de H. Bey cemaatte etkin birisiydi. A.H.
cemaati bilirdi cemaatte samimi olarak görülürdü. İbrahim Okur cemaatte akıllı
biri olarak, B.E. coşkulu biri olarak bilinirdi. İşin siyasetini H.Y.
yürütürdü. H.Y. onların tarzını bildiği için davranışlarını onların tarzlarına
göre ayarlar ve sonuç alırdı. Ancak yeri geldiğinde H.Y.nin beni ve E.D.yi
azarladığı da fırçaladığı da olmuştur. Biz bu tavrın nedeninin cemaatteki
etkinliği nedeniyle olduğunu bilirdik.
İbrahim Okur 2002 yılı başlarında daire başkanı oldu.
Diğerleri de 2004 yılında makam sahibi oldular. O tarihe kadar bu dediğim
kişilerle biraraya geliyorduk. B.E. de İbrahim Okur da orada para veriyorlardı.
Toplantılar akşam evlerde oluyordu. Toplantı olduğunda aileler evde olmazdı.
Bakanlıkta ... kadrolara atanmada H.Y., B.E., İbrahim
Okur ve A.H.nin etkili olduğu herkesçe bilinirdi. Bir kişi bir makama
getirileceğinde Personel Genel Müdürlüğü bunların atamasını yaptığı için
haberdar olmamaları da mümkün değildi ve üst makamlara da o kişinin yeterli
olup olmadığı, neci olduğu noktasında bilgi verdikleri kanaatindeyim.
Bakanlıkta o kadar kişinin makam sahibi olmasında etkileri olduğu kesindir.
... Dolayısıyla İbrahim Okur ve E.D.nin hâkim ve
savcıların atamalarında, yetkilendirilmelerinde mutlak suretle bir etkileri
vardı. B.E. ise hâkim atamalarına genel müdür yardımcısıyken baktı ve özellikle
idari yargı atamalarının hemen hepsinde tek söz sahibiydi. HSYK'ya hazırlanan
kararname yetkilendirme taslaklarının sunumunu onlar yapıyordu. Bu dönemde
İbrahim Okur da Personel Genel Müdürüydü. İbrahim Okur personelde tetkik
hakimiyken 2002'de Daire Başkanı oldu ve dediğim bürolara da amir olarak
bakmaya devam etti.
... İ.H.Ş. ... bana verdiği listedeki isimlerin, yapının
yargı kısmında bulunan hakim ve savcıların kendilerine ilettiğini söylemişti
...
Bana bu şekilde onun getirdiği listeyi bakanlığa gelen
referanslarla karşılaştırıyorduk ... Bana gelen bu listeyi ben mülakata giren
genel müdürlere ki bunlar İbrahim Okur veya B.E.ye iletiyordum. Cemaatçi olarak
belirtilen kişileri de kendilerine söylüyordum. Karar mekanizması kendileriydi
...
...
İbrahim Okur birlikte olduğumuz zamanlar da bileben
cemaatçi değilim diye söylüyordu ve sürekli olarak para verdiğini de
söyleyemem. Ancak gördüğüm kadarıyla cemaatten gelen tüm
talepleridekarşılıyordu.Ben2011HSYKseçimlerindensonra İbrahim Okur, B.E. ve
A.H.nin sohbetlere ... düzenli olmasa da katıldıklarını söylüyorlardı ... MİT
Müsteşarının ifadeye çağrılmasından sonra İbrahim Okur ve B.E.nin bundan
rahatsızlık duyarak tepki gösterdiklerini duydum. Ama bundan sonra İbrahim
Okur'un cemaatten gelen bazı taleplere kendince mantık süzgecinden geçirerek
uygun davrandığını söyleyebilirim."
28. İddianamede suçlamaya dayanak olarak bir kısım gizli
tanık beyanlarına yer verilmiştir. Bu bağlamda ifadelerin ilgili kısımları
şöyledir:
i. Gizli tanık Gündüz'ün ifadesi:
"O dönem hatırladığım kadarıyla HSYK'da 'kale' diye
tabir edilen isimlerin A.H. ve İbrahim Okur olduğu sıkça yapı içinde konuşulan
bir durumdu. Hatta yerelde yaşanan birçok sorun zikrettiğim isimler tarafından
sorunu yaratan ilgili Hâkim ve Savcıyı direk arayarak ikaz edilir ve istenen
sonuç alınma cihetine gidildiğini biliyorum, ancak nasıl ve kim vasıtasıyla
ulaşıldığını bilmiyorum ..."
ii. Gizli tanık Yıldırım'ın ifadesi:
"2010 yılı HSYK seçimlerinde sivil imamları
kullanarak organizasyon yaptılar. İdari yargıdan A.B., R.Y. ve B.E.ye oy
verilmesini sağladılar ve diğer adayları yedek bıraktırdılar. Adli Yargıda ise
N.Ö., A.K., H.S., İ.O., T.G., Ö.K., İ.A.'ya oy verilmesini istediler. Bu
şekilde H.K., C.A., H.T., A.Ö.yü yedek bıraktırdılar ..."
iii. Gizli tanık Bulut'un ifadesi:
"İbrahim Okur ... Paralel yapı içerisinde mevcut
illerdeki aşılamayan sıkıntılar kendisine tebliğ edilir ve sorunların çözüm
merkezi olarak bir numaralı adamdır."
iv. Gizli tanık Güneş'in ifadesi:
"... atamalar yapılırken ... her mahkemeye yeteri
kadar cemaatçi hakim yerleştirilirdi. Bunların hepsini İbrahim Okur ve A.H. ile
takip ederdik."
29. Yargıtay 9. Ceza Dairesi (Daire) 4/5/2018 tarihinde
iddianameyi kabul etmiş ve E.2018/54 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması
başlamıştır.
30. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara
ilişkin hukuki değerlendirme iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"... FETÖ/PDY terör örgütünün deşifre olmasını
engellemek, örgüt mensupları hakkında yapılan soruşturmaların sonuçsuz
kalmasını sağlamak, örgüt faaliyetlerinin belli bir disiplin içinde istikrarlı
bir şekilde devamı için diğer örgüt yöneticileriyle birlikte fikir ve eylem
birliği içinde hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olduğu, sıkı bir
disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun
hareket ettiği, haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile emir ve talimat
verme noktasındaki yetkileri gözetildiğinde, FETÖ/PDY isimli silahlı terör
örgütünün, hücre yapılanmasında, HSYK kurumu içerisinde özel göreve haiz
yönetici sıfatında olduğu sonucuna ulaşılmıştır. "
31. Mahkeme 23/7/2018 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında özetle hiçbir zaman
FETÖ/PDY içinde yer almadığını, özellikle 2012 yılı ve sonrasında örgütün
illegal boyutunun ortaya çıktığını, bunun üzerine kendisinin de bu durumu fark
edip anılan yapılanmaya karşı durduğunu ve bu çerçevede kamu makamları
tarafından FETÖ/PDY'ye karşı yürütülen mücadeleye destek verdiğini belirterek
üzerine atılı terör örgütü yöneticisi olma veya terör örgütüne üye olma
suçlarının yasal unsurlarının oluşmadığını ileri sürmüştür.
32. Savcılık 24/10/2019 tarihli duruşmada esas hakkındaki
mütalaasını sunmuştur. Savcılık esas hakkındaki mütalaada başvurucunun FETÖ/PDY
yöneticisi olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesini talep
etmiştir. Mahkeme, duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir.
33. Daire 4/12/2019 tarihinde yaptığı duruşmada
başvurucunun FETÖ/PDY yöneticisi olma suçundan 10 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
34. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla temyiz mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Ceza Genel Kurulunda derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
35. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var
sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
36. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya
re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve
adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî
nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir."
37. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın
salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her
aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına
veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir."
38. 5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar
başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem
üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü
alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol
uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.) 103 üncü
maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç
olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi
gün olarak uygulanır. Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı,
şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
39. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun
incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde
bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk
hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde
bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada
öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar
gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde
de re'sen karar verir."
40. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar
başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan,
tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen,
...
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları
oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya
da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında
geri verilmeyen,
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama
işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler"
41. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı
inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya
belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek
ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu
karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda
verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren
tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili
oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü
uygulanmaz."
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği
tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri
inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.
42. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer
alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan
onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
43. 3713 sayılı Kanun'un "Terör tanımı"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma,
yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen
Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni
değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk
Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini
zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok
etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak
amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü
suç teşkil eden eylemlerdir."
44.3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu"
kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için
meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda
diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese
dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur. Terör örgütüne mensup
olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
45. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları"
kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310
uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
46. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler
hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para
cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."
47. 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kurulu Kanunu'nun "Üyelerin adlî suçlarıyla ilgili soruşturma
ve kovuşturma usulü" kenar başlıklı 38. maddesi şöyledir:
(1)
(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle
ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni
işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma
mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun
hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar
ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından
birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini
yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) (Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Başkan suç ihbar
veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar.
Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da
soruşturma açılmasına karar verilir. (Değişik üçüncü cümle:2/7/2018-KHK-703/208
md.) Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından
soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir. (Mülga dördüncü
cümle:2/7/2018-KHK-703/208 md.)
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre
işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri
kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda
ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan
kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) (Değişik: 15/2/2014-6524/38 md.) Soruşturmayı
yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup
olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve
eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa
eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği
takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma
yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin
kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa
Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine, kamu
davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) (Değişik: 2/1/2017-KHK-680/14 md.; Aynen kabul:
1/2/2018-7072/13 md.) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek
evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere
Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine
gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula
bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. (Ek cümleler:
17/4/2017-KHK-690/5 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7077/4 md.) Başsavcılık
tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve
2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır.
İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan
sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza
dairesince yapılır.
(10) (Değişik: 15/2/2014-6524/38 md.) Kurulun seçimle
gelen üyelerinin, Kurul üyesi olmadan önceki suç teşkil eden eylemlerinden
dolayı soruşturma yapılması ve kovuşturma izni verilmesi işlemleri, bulunduğu
aşamadan itibaren bu madde hükümlerine göre yürütülür."
48. 4/12/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun "Kişisel
ve görevle ilgili suçlar" ile "Suçlarla ilgili inceleme,
soruşturma ve kovuşturma" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"(1) Yargıtay Birinci Başkanı, birinci
başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel
suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık
Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin
hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
(2) Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya
ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir
nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi
başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden
kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
(3) Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı
ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
(4) Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu
hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk
soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın
kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık
Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
(5) Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik
bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına
gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son
soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine,
kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine tevdi olunmak üzere dosyayı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına
dair verilen kararlar kesindir
(6) (Mülga altıncı fıkra: 2/1/2017-KHK-680/5 md.;
Yeniden düzenleme: 17/4/2017-KHK-690/2 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7072/4 md.)
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde
genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen
fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı
gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında,
soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini
numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun
son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi
Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın
verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi
başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi
Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma
Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.
(7) Haklarında inceleme ve soruşturma yapılacakların,
inceleme ve soruşturma mercilerinin tayininde son görev ve sıfatları esas
alınır. Sıkıyönetim Kanununda sözü edilen yetkili izin mercii, Yargıtay Büyük
Genel Kuruludur. "
49. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun'un "Sulh ceza hâkimliği" kenar başlıklı 10.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı
kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli
kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek
amacıyla sulh ceza hâkimliği kurulmuştur."
50. 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin
görevi" kenar başlıklı 12. maddesinin birinci cümlesi şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı
kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve
2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158),
hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü
Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324,
325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile
ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis
cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza
mahkemeleri görevlidir."
51. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve
E.2017/YYB-997, K.2017/404 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken konu, İstanbul
23. Ağır Ceza Mahkemesi ile Yargıtay 16. Ceza Dairesi arasında oluşan olumsuz
görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkindir.
...
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme
kavuşturulabilmesi için, öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve bu kavramlara
ilişkin yasal düzenlemelerin üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK'nun 2. maddesinde tanımlanan 'soruşturma'
ve 'kovuşturma'nın yürütülmesine ilişkin usul ve esasları içeren genel hükümler
aynı Kanunda düzenlenmiş, suçun niteliği ile failin sıfatından kaynaklanan özel
soruşturma usulleri ile kovuşturma makamlarının belirlenmesine ilişkin hükümler
ise Anayasa ve ilgili kanunlarda ayrıca hüküm altına alınmıştır. Buna göre ana
kural, soruşturma işlemlerinin yürütülmesi ve kovuşturma makamlarının
belirlenmesi açısından genel hükümlerin uygulanması olup, bu husustaki özel
hükümler ise; failin sıfatı ve/veya suçun niteliğine bağlı olarak, belirli
ilkeler doğrultusunda ve mevzuatta açıkça belirtilen istisnai hallerde
uygulanmaktadır.
...
Hâkimler ve Savcılar Kanununda, hâkim ve Cumhuriyet
savcılarının işledikleri suçlara ilişkin; 82 ila 92. maddeleri arasında
'görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlar', 93. maddesinde 'kişisel
suçlar' ve 94. maddesinde 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâlleri' olmak üzere üç farklı hâl öngörülmüştür.
...
Suçun 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâli' kapsamında işlenmesi durumunda uygulanacak soruşturma usulü ise aynı
Kanunun 94. maddesinde hüküm altına alınmış olup, bu maddeye göre 'Ağır ceza
mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel
hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları
tarafından bizzat yürütülür ...'
...
Hâkimler ve Savcılar Kanununun 94. maddesinin uygulanma
koşulları açısından ayrıca, ağır ceza mahkemesinin görevi ve suçüstü kavramının
da değerlendirilmesi gerekmektedir.
...
...Yargıtayın istikrar bulan ve süregelen kararlarında
açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma
suçunda, daha önce örgütün kendisini feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması
gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere kural olarak temadinin yakalanma ile
kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer ve zaman diliminin buna göre
belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
şüpheli konumunda bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda
'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli'nin mevcut olduğu ve 2802
sayılı Kanunun 94. maddesi gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre
yapılacağı anlaşılmaktadır.
...
...millet iradesine dayalı demokratik rejimi koruma
amacıyla düzenlenen dava konusu suçların, herhangi bir kamu göreviyle
bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenmesi zorunlu olmadığı gibi, 'özgü
suç' niteliği taşımayan bu suçlar açısından failin memur olmasının kurucu unsur
da olmadığı, sanık hakkındaki iddianamede ... sanığın kişisel irade ve
eylemleriyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu, Cumhuriyet savcılığı
sıfatından bağımsız olarak, özünde anılan örgütün üyesi sıfatıyla ve örgüt
üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ederek örgütün Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin tüm anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik herhangi
bir kamu göreviyle bağdaşmayan nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak
olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında özel
yetkili Cumhuriyet savcılığına yerleştirildiği, örgütsel amaçların
gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyon ile hareket ederek örgüt adına
çalışmalar yaptığı, böylece örgüt faaliyeti kapsamında işlendiği belirtilen
dava konusu suçlara iştirak ettiğine dair nitelendirme ile kamu davası
açıldığı, bu nedenle sanığın eylemlerinin kişisel suç olarak kabulü gerektiği
... dikkate alınarak açıklanan sebeplerle Yargıtay 16. Ceza Dairesinin
görevsizlik kararının usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmelidir.
..."
52. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 6/4/2016 tarihli ve
E.2015/7367, K.2016/2130 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye
olma suçunda temadinin yakalanma ile kesileceği, örgüte katılma tarihi ile
yakalanma tarihi arasında silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu
gerçekleştirmeye elverişli olan ve vahamet arz eden eylemlerin gerçekleşmesi
halinde tüm eylemlerin geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri içtima hükümleri
de nazara alınıp hukuken birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu... [anlaşılmıştır.] "
53. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 18/7/2017 tarihli ve
E.2016/7162, K.2017/4786 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"Örgüt Üyeliği:
TCK 220/2. maddede düzenlenmiştir.
...
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik
yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır
olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği,
örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi
ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine
katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya
açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli
unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri
veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini
belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde
verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet
duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
...
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt
faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün
varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi
somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması
nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
...
Temadi eden suçlardan olan örgüt üyeliği, hukuki veya
fiili kesinti gerçekleşinceye kadar tek suç sayılır. Örgüt üyeliği, yakalanma,
örgütün dağılması, örgütten ihraç ya da kendiliğinden örgütten ayrılma gibi
sebeplerden sona erer. Yakalanmayan sanık hakkında düzenlenen iddianame temadi
eden suç için hukuki kesinti oluşturmaz ...
...
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması,
katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı
istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse,
bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla
kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket
etmelidir ...
Tüm faillerin kastının suç işlemek amacıyla kurulmuş bir
örgüte katılmak olması gerekirken hepsinin de aynı suçları işlemek amacında
olması gerekmez. Bir oluşuma dahil olan kişinin bu oluşumun suç işlemek
amacında olduğunun bilincinde olması aranır.
...
Terör Örgütü Kurma Yönetme ve Üye Olma Suçları:
TCK'nın 314. maddesi bakımından; bir oluşumun, bir
yapılanmanın silahlı terör örgütü sayılabilmesi için, TCK'nın 220. maddesinde
düzenlenen suç işlemek için örgüt kurma suçunda örgütün varlığı için gerekli
koşullar yanında, Türk Ceza Kanununun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü ve
beşinci bölümlerinde yer alan suçları 'amaç suç' olarak işlemek üzere kurulmuş
ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da
bu silahları kullanabilme imkanına sahip bulunması gerekir. Bu suçu, TCK'nın
220.maddesinde düzenlenen suçtan ayıran en önemli ölçüt budur.
..."
54. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 28/11/2017 tarihli ve
E.2017/2037, K.2017/5409 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Bir suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için,
eylemin memuriyet görevinden doğması, memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer
bir anlatımla suçu oluşturan fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması ve
görevin sağladığı imkanlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Bu husus
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.2.2004 tarih ve
2004/2-10 Esas, 2004/40 sayılı kararında; 'Görev sebebiyle işlenen suç
kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden
yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.' şeklinde kabul edilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde düzenlenen suçların
niteliği ve mahiyeti itibariyle, memuriyet görevinden doğan, görev ile
bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçlar kapsamında kabul
edilmesinin mümkün olmadığı açıktır. O halde bu suçların kişisel suç kapsamında
değerlendirilmesinde de zaruret vardır.
Dairemizce de benimsenen, öğretide ekseriyetle kabul
gören yerleşik yargısal kararlara göre, örgütü yönetmek ya da örgüte üye olmak
suçları mütemadi (kesintisiz) suçlardandır. Yani fiilin icrası süreklilik arz
eder. Bu suçlarda örgüt hiyerarşisine dahil olup faaliyetlere başlanmakla suç
tamamlanmıştır. Ancak fiilin icrası devam ettiği müddetçe fiilin ifade ettiği
haksızlık da süreceğinden suç işlenmeye devam edecektir. Failin kendi isteğiyle
ya da irade dışı olarak örgütten ayrılması halinde suç bitmiş olacaktır.
Mütemadi suçların tamamlanmasıyla bitmesi aynı anlamı taşımamaktadır.
Mütemadi suçların ceza ve muhakeme hukuku bakımından
önemli sonuçları mevcuttur. Ceza hukuku bakımından, suça teşebbüs fiilin bitmesine
kadar değil tamamlanmasına kadar mümkündür. İştirak ise bitinceye kadar
gerçekleşebilir. Suç işlenmeye devam ettiğinden, koşulları varsa meşru savunma
hükümleri uygulanabilir. Uygulanacak ceza hükümleri bakımından temadinin
bittiği tarih esas alınmalıdır. Yine kusur yeteneği ve yaş küçüklüğü bitiş
tarihine göre tayin edilir. Muhakeme hukuku bakımından ise, zamanaşımı, yetkili
mahkeme ve şikayet süresi temadinin bitişine göre değerlendirilecektir. Ancak
suçun mütemadi niteliği, kural olarak görevli mahkemenin belirlenmesi ya da
kovuşturma usulünün tespiti bağlamında bir özellik taşımaz. Örgüt üyeliği
temadi eden suçlardan olması nedeniyle hukuki ve fiili kesintiyle sona
erecektir. Kesinti tarihi suç tarihidir. Fiili olarak terör örgütünden daha önce
ayrılmış olmamak ve faaliyetlere devam ediyor olmak koşuluyla, terör örgütü
yöneticisi ya da üyesinin yakalanma tarihi, suç işlenmeye devam edildiğinden
(CMK 2/1-j),5235 sayılı Kanun'un 12/1 maddesi de gözetildiğinde ağır cezalık
suçüstü hali olarak kabul edilmelidir.
'Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü
halinde, herhangi bir izin sistemi getirilmediği gibi, suçun türüne veya
yapılan göreve ya da sahip olunan ünvana ilişkin herhangi bir ayırım da
yapılmadığından hakim ve Cumhuriyet savcılarının soruşturulması genel hükümlere
göre yapılacaktır.' (Ceza Genel Kurulu 19/2/2013 tarih ve 2011/5.MD-137 esas,
2013/58 sayılı kararı)
..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
55. Mahkemenin 27/2/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
56. Başvurucu, suç işlediğine dair somut deliller ortaya
konulmadan hâkimler için kanunlarda öngörülen güvencelere aykırı bir şekilde ve
özel soruşturma usulüne uyulmadan yakalanıp yetkili olmayan Savcılık tarafından
gözaltına alındığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
57. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
58. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B.
No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
59. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Günay
Dağ ve diğerleri, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No:
2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
60. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin
hukuki olmadığına ilişkin iddia ile ilgili olarak anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
62. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin somut olayda mevcut olmadığını, adli kontrolün
neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını, darbe teşebbüsüyle veya örgütle bir
ilgisinin bulunmadığını, somut olayda kendisi yönünden suçüstü hâlinin
bulunmadığını ileri sürmüştür.
63. Başvurucu ayrıca görevli ve yetkili olmayan mahkemece
görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
64. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkındaki suçlamaların
somut delillere dayandığı ve darbe teşebbüsü sonrasındaki olağanüstü durum
gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun tutuklanmasının temelsiz ve keyfî
olmayıp orantılı olduğu belirtilmiştir. Bakanlık, başvurucunun kuvvetli suç
şüphesi ve bir tutuklama nedeni bulunmaksızın özgürlüğünden yoksun bırakıldığı
şeklindeki şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürmüştür.
65. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki beyanlarına benzer şekilde iddialarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
66. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
67. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü
hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla,
durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna
uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına,
maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce
ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve
cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar
kimse suçlu sayılamaz."
68. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler,
ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen
diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
69. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
70. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin yöneticisi/üyesi olduğu
iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli
kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir, §
57).
71. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel
İlkeler
72. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, B. No:
2016/25431, 28/11/2018, §§ 99-104.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
73.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
74. Darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturma kapsamında
İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 20/7/2016 tarihinde, başvurucunun terör
örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmasına karar vermiştir.
75. Diğer taraftan başvurucu; Anayasa ve kanunlarda hâkim
ve savcılarla ilgili öngörülen güvencelere aykırı şekilde, görevli ve yetkili
olmayan mahkemece görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin
tutuklandığını iddia etmektedir.
76. Anayasa Mahkemesi; darbe teşebbüsünden sonraki
dönemde bu teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları
hakkında uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel
başvuruları incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden
veya görevlerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları
ve bu nedenle tutuklamanın kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir.
Bu incelemelerin sonucunda gerek Yüksek Mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı
mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma
mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve
tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç olduğu ve ayrıca ağır cezayı
gerektiren suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin olgusal
ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla tutuklama tedbirlerinin kanuni
dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır (Anayasa
Mahkemesi üyeleri bakımından bkz. Alparslan Altan [GK], B. No:
2016/15586, 11/1/2018, §§ 114-129; Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637,
12/4/2018, §§ 130-146; Yargıtay üyeleri bakımından bkz. Salih Sönmez, §§
106-121; Mehmet Arı, B. No: 2016/22732, 10/1/2019, §§ 61-77; Ramazan
Bayrak, B. No: 2016/22901, 7/2/2019, §§ 70-86; Danıştay üyeleri bakımından
bkz. Hannan Yılbaşı, B. No: 2016/37380, 17/7/2019, §§ 61-63; ilk derece
mahkemelerinde görev yapan hâkimler bakımından bkz. Adem Türkel, B.
No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 52-59; Erdem Doğan, B. No: 2017/25955,
7/3/2019 §§ 50-57; tetkik hâkimleri bakımından bkz. Selim Öztürk, B. No:
2017/4834, 8/5/2019, §§ 52-59; Cumhuriyet savcıları bakımından bkz. Hasan
Hendek, B. No: 2016/69748, 29/5/2019, §§ 62-69; Uğur Gürses, B. No:
2016/16201, 3/7/2019, §§ 62-65). Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara
ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir
durum bulunmamaktadır. Kaldı ki 2802 sayılı Kanun'a göre -Yüksek Mahkeme
üyelerinden farklı olarak- hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza
mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da hâkim ve savcıların
kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için bir izin şartı
bulunmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında belirtilmiştir
(diğerleri arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve
E.2017/YYB-995, K.2017/394; 14/11/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1075, K.2017/471;
28/11/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1093, K.2017/504; 12/12/2017 tarihli ve
E.2017/YYB-1128, K.2017/532; 16/1/2018 tarihli ve E.2017/YYB-1134, K.2018/13;
13/3/2018 tarihli ve E.2018/YYB-66, K.2018/87; 2/4/2019 tarihli ve
E.2019/YYB-116, K.2019/275 sayılı kararları).
77. Başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde başlayan ve
ertesi gün de devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında
çıkarılan yakalama kararı uyarınca yakalanarak gözaltına alınıp darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca
silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY'nin üyesi olma
suçundan tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde
soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden
yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597,
31/10/2019, § 94).
78. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
79. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
80. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama
kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev
yapan ve FETÖ/PDY mensubu olan bir kısım silahlı askerin Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetine ve Türkiye Cumhurbaşkanı'na yönelik darbe girişiminde bulunduklarına
ve HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığının 16/7/2016 tarihli ön raporunda başvurucunun
da aralarında bulunduğu bir kısım adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcısı ile
idari yargı hâkiminin söz konusu darbe girişiminde bulunan terör örgütü
FETÖ/PDY'nin mensubu olduklarına dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu ve darbeye
teşebbüs eden askerler ile fikir ve eylem birliği içinde oldukları
değerlendirmesiyle başvurucunun da aralarında bulunduğu söz konusu hâkim ve
Cumhuriyet savcılarının görevden uzaklaştırılmalarına karar verildiğine
değinildikten sonra 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin
yapısına, çalışma sistemine, yargı içindeki örgütlenmesine ve kamu makamlarınca
-15 Temmuz öncesinde- örgütün yargıdaki ve emniyetteki unsurlarını kullanarak
gerçekleştirdiği ve doğrudan siyasi iktidarı hedef aldığı belirtilen 7/2/2012
tarihinde yaşanan Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı'nın ifadeye
çağrılması olayına, MİT tırları soruşturmasına (ayrıntılı bilgi için bkz.
Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016) ve 17/25
Aralık operasyonlarına (ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 30, Yurt Atayün, B. No: 2017/34216, 29/5/2019, §§ 12, 13, 19, 65)
ilişkin bazı açıklamalar yapılmıştır. Bu bağlamda tutuklama kararında, HSYK'nın
başvurucuyu darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY ile bağlantısı olması
nedeniyle açığa alma kararına özellikle vurgu yapılarak başvurucunun da 15
Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin üyesi olduğuna dair
kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu yönünden kuvvetli suç
şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğu sonucuna varılmıştır (bkz. § 19).
81. İddianamede ise FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere,
örgütün yapısına ve faaliyetlerine, özellikle örgütün yargı içindeki
yapılanmasına ilişkin açıklamalara yer verildikten sonra somut olayda
başvurucuya yöneltilen suçlamaya dair olay, olgu ve suçlamaya dayanak yapılan
tanık beyanlarına yer verilmiştir. Savcılık, başvurucunun FETÖ/PDY'nin yargı
örgütlenmesi içinde yer aldığını ve terör örgütü yöneticisi olma suçunu
işlediğini iddia etmiştir. Bu bağlamda;
i. Soruşturma mercilerince ilk olarak başvurucunun
özellikle Bakanlıkta çeşitli kademelerde idareci olarak görev yaptığı dönemde
örgüt ile bağının bulunduğu ve bu süreçte örgüt toplantılarına katıldığı, HSYK
üyesi seçildikten sonra da örgüt ile bağının devam ettiği belirtilmiştir. Başvurucu
da örgüt ile bağlantısının olmadığını savunmakla birlikte söz konusu
toplantıların bir kısmına katıldığını ifade etmiştir (başvurucu beyanı için
bkz. § 26). Haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma/kovuşturma
bulunan ve başvurucu ile aynı dönemde birlikte görev yapan yargı mensuplarının
da ifadelerinde bu hususu doğruladıkları görülmektedir (tanık beyanları için
bkz. § 27). Savcılık tarafından söz konusu toplantılarda; Bakanlıkta veya HSYK
içinde görüşülmesi gereken resmî iş ve işlemlerle ilgili olarak izlenecek
yöntemlerin gizlilik içinde planlanarak uygulamaya konulduğu, hatta kamuoyunun
yakından izlediği önemli davaların takibinin yapıldığı ileri sürülmüştür
(iddianame için bkz. § 25). Bu husus başvurucu ve tanıklar tarafından dolaylı olarak
ifade edilmiştir.
ii. Bu kapsamda FETÖ/PDY mensuplarının 2010 yılında
yapılan seçimlerde HSYK'da çoğunluğu ele geçirmelerinden sonra örgüt liderinin
talimatı ile Yargıtay ve Danıştaya seçilecek üyeleri belirlemek amacıyla -örgüt
mensubu olmayan HSYK üyelerini haberdar etmeden- sadece örgüt mensubu
olduğu belirtilen ve aralarında başvurucunun da bulunduğu HSYK üyeleri, bir
kısım örgüt mensubu Yargıtay tetkik hâkimi ve Yargıtay Cumhuriyet savcısının
katıldığı gizli toplantıların yapıldığı; M.K. ve B.Ç.nin evinde yapıldığı
belirtilen gizli toplantılara başvurucu ile birlikte HSYK üyeleri B.E., A.H.,
T.G., R.Y., H.S., N.Ö., B.Ç., A.K., Ö.K., M.B., E.D., A.B., Ö.A., ve N.D.nin
katıldığı ve yapılan bu toplantılar sonunda Yargıtaya ve Danıştaya seçilecek örgüt
mensubu üyelerin belirlendiği; sonrasında HSYK Genel Kurulunda yapılan
oylamalar sonunda da daha önceden gizli toplantılarda belirlenen kişilerin
Yargıtay ve Danıştay üyesi seçildiği ifade edilmiştir. Anılan toplantılara
ilişkin söz konusu iddiaların hem başvurucunun savunmasında hem de tanık
beyanlarında açıkça ifade edildiği görülmektedir (başvurucu beyanı için bkz. §
26; tanık beyanları için bkz. § 27).
iii. Öte yandan soruşturma makamlarınca başvurucunun
örgütün amaçları doğrultusunda yargı teşkilatındaki örgütlenmede önemli bir rol
üstlendiği belirtilmiştir. Bu husus tanık beyanlarında da vurgulanmıştır (tanık
beyanları için bkz. § 27). Bu bağlamda örgüt mensubu hâkim ve savcı adaylarının
mesleğe kabulleri aşamasında başvurucunun -FETÖ/PDY ile bağlantılı çeşitli
suçlardan haklarında kamu davası açıldığı belirtilen- A.H., B.E., M.K.Ö, M.B.,
İ.H.Ş. ve diğer örgüt mensupları ile birlikte hareket ettiği ve sivil imamlar
tarafından oluşturulan listelerin İ.H.Ş. tarafından aynı grupta yer alan
M.K.Ö.ye, onun tarafından da başvurucuya, A.H., ve B.E.ye iletildiği, M.K.Ö.nün
genel müdür olmasından sonra ise M.B. tarafından hazırlanan listelerin aynı yol
izlenerek anılan kişilere iletilmesi suretiyle örgüt mensuplarının mesleğe
kabullerinin sağlandığı ifade edilmiştir (tanık M.K.Ö.nün beyanları için bkz. §
27).
iv. Soruşturma makamlarınca tanık beyanlarından hareketle
başvurucunun ayrıca her kademede görev yaptığı süre içinde atama ve nakil
işlemlerinden sorumlu olarak çalıştığı ve bu süreler dâhilinde birçok örgüt
mensubunun unvanlı veya kritik görevlere atanmasında aktif rol aldığı
belirtilerek Bakanlık bünyesindeki tetkik hâkimliği, daire başkanlığı ve genel
müdürlük gibi stratejik birimlere yapılan atamalarda çok önemli bir oranda
FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin bu görevlere gelmesini sağladığı ileri
sürülmüştür. Bu çerçevede başvurucu ve bağlı olduğu örgüt tarafından önceki
yıllarda oluşturulan örgütsel kadronun başvurucunun etkisiyle HSYK'ya taşındığı
ve HSYK Genel Sekreterliğinde, Teftiş Kurulunda ve tetkik hâkimliğinde büyük
oranda FETÖ/PDY mensubu olduğu belirtilen kişilerin görevlendirildiği iddia
edilmiştir. Anılan hususların başta A.H. olmak üzere tanıkların beyanlarında
dile getirildiği görülmektedir (tanık beyanları için bkz. §§ 27, 28).
v. Son olarak başvurucunun kamuoyunda "17 Aralık
operasyonu" olarak bilinen olaylar sonrasında Adli Kolluk
Yönetmeliği'nde değişiklik yapılması üzerine -bazı üyelerin muhalefetine ve
Adalet Bakanı'nın izin vermemesine rağmen- bu değişikliğe karşı çıkmak amacıyla
HSYK Genel Kurulu adına yayımlanan bir bildirinin hazırlanmasında, içeriğinin
belirlenmesinde ve oylanıp yayımlanmasında etkin bir rol aldığı belirtilmiştir.
Bu bağlamda HSYK'nın resmî internet sitesinde 26/12/2013 tarihinde yayımlanan
bildirinin M.B., E.D. ve başvurucu tarafından hazırlanarak HSYK Genel Kurulu
gündemine alınmasının ve yayımlanmasının sağlandığı hem başvurucu hem de
tanıklar A.H. ve Ö.K. tarafından ifade edilmiştir (tanık beyanları için bkz. §
27).
82. Buna göre somut olaydabir kısım tanık beyanına ve
yukarıda ayrıntılı olarak yer verilen olay ve olgulara dayanılarak yakın zamana
kadar örgüt toplantılarına katıldığı ve örgütle irtibatını kesmediği belirtilen
başvurucunun FETÖ/PDY'nin yargıdaki örgütlenmesi içinde yer aldığı, diğer örgüt
yöneticileriyle birlikte hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dâhil
olduğu, örgütün faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, -haiz olduğu
görev ve sorumluluk alanları ile yetkileri gözetildiğinde- FETÖ/PDY'nin
yapılanmasında etkin bir rol aldığı soruşturma makamlarınca
değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmenin başvurucunun ifadelerinin yanı sıra
temel olarak aynı dönemde ve başvurucu ile birlikte görev yapan yargı
mensuplarının ifadelerine dayandırıldığı görülmektedir. Söz konusu beyanlar
somut olay ve olgulara ilişkin olup yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva
etmektedir. Dolayısıyla soruşturma makamlarınca ortaya konulan olgular ile söz
konusu olay ve olgulara ilişkin olarak dinlenen ve somut olgular içeren tanık
beyanlarının somut olayın koşullarında -başvurucu hakkındaki tutuklama
tedbirinin hukukiliği bağlamında- FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suçun
işlendiği yönünde kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin keyfî ya da
temelsiz olduğu söylenemez.
83. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir kararında
ve sonrasında verdiği birçok kararda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
somut olgular içeren anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75, benzer
nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edildiği diğer
kararlar arasından bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§
47-52; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).
84. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve
kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan
tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar
göz ardı edilmemelidir.
85. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin
karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,§§
15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili
olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması
ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir, § 78).
86. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş
olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede
uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak
soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında
barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için
Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79). Ayrıca
uzun yıllar yargı yönetimi bakımından önemli görevler üstlenmiş ve tutuklandığı
tarihte hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun -konumu itibarıyla-
deliller üzerinde etkide bulunmasının diğer kişilere göre daha kolay olacağı
yadsınamaz bir gerçekliktir.
87. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen terör
örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçları Türk
hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup
isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma
şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran
[GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama
nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 41, Gülser Yıldırım (2),
[GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
88. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kaçma ve delillerin karartılması
tehlikesine, adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 19).
89. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul
1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
90. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin
ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin
Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
91. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri
(gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine
kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
92. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması
sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında
soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin
bulunmadığı değerlendirilmiştir.
93. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama tedbirinin ölçülü
olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının
keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
95. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair (13. ve
19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun
Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
96. Başvurucu; tahliye taleplerinin reddine ve
tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu
kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını,
kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadığını ve adli kontrolün yetersiz
kalma nedenlerinin gösterilmediğini, tutukluluğa yönelik itirazlarının da
gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, dolayısıyla somut hiçbir neden
gösterilmeden matbu gerekçelerle sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aştığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
97. Bakanlık görüşünde; soruşturmanın kapsamı ve mahiyeti
dikkate alındığında başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin
belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olduğu, soruşturma ve kovuşturma
süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmadığı belirtilerek somut
olayın karmaşıklığı da dikkate alındığında otuz üç aylık tutukluluk süresinin
makul olduğu ileri sürülmüştür.
98. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki beyanlarına benzer şekilde iddialarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
99. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
100. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen
azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet
Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
101. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 4/12/2019
tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun
ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
4. Tutuklamaya
Karşı İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddialar
a. Tutukluluk
İncelemelerinin Süresinde Yapılmadığına İlişkin İddia
i. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
103. Başvurucu, resen gerçekleştirilen tutukluluk
incelemelerinin süresinde yapılmadığını ve buna ilişkin bir kısım kararın
tebliğ edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
104. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
ii. Değerlendirme
105. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı
bulunmaktadır. Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç
isnadıyla hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin
yanı sıra tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına
karşı yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir
güvencedir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122,
123).
106. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine
göre şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi
durumunda, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı
kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat
Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve
diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015, § 24).
107. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun gözden
geçirilmesi yönünden resen yapılan incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin
kapsamına dâhil olmadığından başvurunun bu kısmının konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tahliye
Taleplerinin ve İtirazlarının Süresinde Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
i. Başvurucunun
İddiaları
108. Başvurucu, tutukluluğun devamına dair kararlara
yaptığı itirazlarının ve tahliye taleplerinin süresinde değerlendirilmediğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
ii. Değerlendirme
109. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
110. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama
işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları
durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine
imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer
Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No:
2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
111. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu
davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi
itibarıyla kişinin tutukluluk hâli sona erer (Korcan Polatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 33). Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü
hâle gelmiş ise itirazların geç değerlendirilmesi nedeniyle Anayasa
Mahkemesince verilecek bir ihlal kararı başvurucunun serbest kalması sonucunu
doğurmayacak, ayrıca serbest bırakma talebine ilişkin başvuru hakkı bakımından
da bir etki sağlamayacaktır. Bu durumda yalnızca hak ihlalinin tespiti ve
gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir.
Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını
sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde
bireysel başvuruda bulunulması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Ali Efendi Peksak, B. No: 2017/29428, 17/7/2019, §§ 101-112)
112. Anayasa Mahkemesi, yukarıda atıf yapılan Ali
Efendi Peksak, Cafer Yıldız ve Yaşar Saçlı
kararlarında kişinin tahliye edilmesi ya da hükümlü hâle gelmesi durumunda asıl
dava sonuçlanmamış da olsa bu şikâyetler bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda başvurucu tahliye
edilmemiş ancak ilk derece mahkemesinin 4/12/2019 tarihli kararıyla mahkûm
edilmiştir. Mahkûmiyet kararıyla birlikte tahliye kararında olduğu gibi
tutukluluk hâli sona erdiği için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davasının bu durumda da etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, §§
101-112).
113. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz,
etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmamaktadır.
114. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Müdafi ile Görüşmelerin Kayıt Altına Alındığına
İlişkin İddia
i. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
115. Başvurucu, avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla
kayda alınması ve bu sırada üçüncü bir kişinin görüşmeyi izlemesi nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
116. Bakanlık görüşünde; kanun hükmünde kararname (KHK) ile
getirilen düzenlemenin amacının kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesi olduğu, söz konusu düzenlemenin yeterli güvenceleri bünyesinde
taşıdığı ve denetim mekanizmalarını ortaya koyduğu, başvurucunun itiraza
ilişkin dilekçelerini ve delillerini ilgili mercilere sunabileceği, buna
ilişkin bir kısıtlamanın bulunmadığı, dolayısıyla başvurucunun müdafii ile
görüşmesinin infaz koruma memuru tarafından izlenmesi ve kayıt altına alınması
şeklindeki müdahalenin ölçülü olduğu ileri sürülmüştür.
117. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki beyanlarına benzer şekilde iddialarda bulunmuştur.
ii. Değerlendirme
118. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276,
9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18,
19).
119. Somut olayda başvurucu, avukatıyla görüşmelerinin
teknik araçlarla kayda alınmasına ve bu görüşmelere üçüncü bir kişinin refakat
etmesine ilişkin KHK hükümleri dolayısıyla tutukluluğa etkili bir şekilde
itiraz etme hakkının kısıtlandığını ileri sürmektedir. Bununla birlikte
başvurucu başvuru formu ve eklerinde, kendisi hakkında anılan tedbirin
uygulandığını ve bunun tutukluluğa etkin bir şekilde itiraz etmesini kısıtladığını
ortaya koymuş değildir. Nitekim başvurucu 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan
Tedbirlere İlişkin KHK'nın 6. maddesi kapsamında Cumhuriyet savcısı tarafından
avukatıyla olan görüşmelerinin teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak
kaydedilmesine veya avukatıyla yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevli
hazır bulundurulmasına dair bir karar alındığını belirtmediği gibi aynı
doğrultuda 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 676
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında KHK
uyarınca sulh ceza hâkimliği tarafından verilmiş bir karar bulunduğunu ve bu
karara yönelik itirazının reddedildiğini de ileri sürmemiştir. Başvurucunun anılan
iddialarını herhangi bir bilgi veya belgeye dayandırmaksızın soyut olarak dile
getirdiği görülmektedir.
120. Bu itibarla başvurucu, bu bölümdeki ihlal iddiasına
ilişkin olarak delillerini sunma ve bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma
yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
121. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğa
itiraz bağlamında etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine dair iddiasının
temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
5. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
122. Başvurucu; soruşturma dosyasında bulunan kısıtlama
kararı nedeni ile hakkında toplanan delillerin neler olduğunu bilemediği için
etkin bir savunma geliştiremediğini, bu nedenle tutuklama kararına etkili
şekilde itiraz edemediğini ileri sürmüştür.
123. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
124. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime
yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin
özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki
iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat
edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu
bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları
bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri, §§ 168-176; Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
125. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa
ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa
ilişkin dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
126. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
127. Başvurucu; bazı siyasilerin, Hükûmet temsilcilerinin
ve HSYK yetkililerinin birtakım açıklamaları ve yorumları nedeniyle peşinen
suçlu ilan edildiklerini ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini, ayrıca
soruşturma işlemlerinin yapıldığı sırada basın tarafından görüntü alınmasına
izin verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
128. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
129. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer (Veli Özdemir,
§§ 19, 20).
130. Somut olayda başvurucu, başvuru formları ve
eklerinde bazı siyasilerin, Hükûmet temsilcilerinin ve HSYK yetkililerinin
genel nitelikte olan bir kısım açıklamasından ve yine soruşturma işlemleri
esnasında basının görüntü almasına izin verilmesinden bahsederek masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucu, doğrudan
kendisine yönelik olmayan açıklamalar ve basının görüntü almasının ne şekilde
masumiyet karinesini ihlal ettiğine dair şikâyetini açıklamamıştır. Ayrıca başvurucu,
basının görüntü alması ve bu görüntülerin yayımlanması nedeniyle herhangi bir
kamu gücünü kullanan organ veya yetkili hakkında şikâyetçi olduğuna veya söz
konusu görüntü ve resimlerin devlet yetkililerince çekilip basına verildiği
yönünde bir bilgi veya belge sunmamıştır.
131. Dolayısıyla başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürdüğü hususlarda başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili
deliller sunarak olaylarla ilgili iddialarını kanıtlama ve olaylarla
ilişkilendirerek hangi Anayasa hükmünün ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma ve kanıtlama
yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.
132. Öte yandan Anayasa Mahkemesi birçok kararında
-kişilerin ismi açıklanmadan- darbe teşebbüsünün yaşandığı sırada bu teşebbüs
kapsamındaki faaliyetlerle ve teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu
değerlendirilen FETÖ/PDY'nin mensubu kişilerle ilgili olarak soruşturma
başlatıldığı ve bazı şüpheliler hakkında gözaltına alma kararı verildiğinin
kamuoyunu bilgilendirme amacıyla açıklanmasının ve basın mensuplarınca haber
yapılmasının başvurucunun suçlu olarak nitelendirilmesi veya suçlu muamelesine
tabi tutulması olarak kabulünün mümkün olmadığına karar vermiştir (Mustafa
Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Erdal
Tercan, § 81). Somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir.
133. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet
karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş olduğu
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata
ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Arama Kararı
Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
134. Başvurucu; görevsiz ve yetkisiz mercilerce hiçbir
delil olmaksızın verilen arama kararına dayanılmak suretiyle konutunda arama
yapıldığını belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
135. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
136. Soruşturma süreci sırasında uygulanan arama ve
elkoyma işlemleri nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiği ileri sürülmekle birlikte koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır (Hülya Kar, B.
No: 2015/20360,27/2/2019, §§ 21-46). Dolayısıyla Anayasa'da öngörülen temel hak
ve özgürlüklere yönelik müdahalenin ihlal teşkil etmediği sonucuna
ulaşılmıştır.
137. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Kamu
Görevinden Çıkarma Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
138. Başvurucu, 667 sayılı KHK hükümlerine dayanılarak
HSYK'nın kararıyla haksız şekilde meslekten çıkarıldığını ileri sürmüştür.
139. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
140. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu
makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
141. 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması
Hakkında KHK'da; 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası
kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına
karar verilenlerin kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk
derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilecekleri ve bu kişilerden daha
önce dava açmış olanların idare mahkemelerinde derdest olan veya karar verilen
dosyalarının Danıştaya gönderileceği hükme bağlanmış ve bu şekilde anılan
uyuşmazlıkların çözümünde idari yargıda hangi yargı yerinin görevli olduğuna
yönelik uygulamada yaşanan tereddütler giderilmiştir. Daha önce dava açanlar
yönünden de geçiş hükümleri ihdas edilmiştir. Buna göre 685 sayılı KHK'da
belirginleştirilen dava yolunun başvurucuların durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir yargı yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvuruların incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar
için bkz. Hacı Osman Kaya, B. No: 2016/41934, 16/2/2017; Murat Hikmet
Çakmakcı, B. No: 2016/35094, 15/2/2017).
142. Somut olayda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin
olarak anılan kararlarda ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamakta olup bu kapsamda başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal
yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
143. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
144. Başvurucu, FETÖ/PDY üyeliği suçlamasıyla yürütülen
ceza soruşturması kapsamında taşınır ve taşınmaz mal varlığına tedbir konulması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
145. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
146. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen
tazminat davası açma imkânı bir yandan başvurucunun maruz kaldığı elkoyma
işleminin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın
tazmini olanağını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi
ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve
elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet
Ali Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28).
147. Somut olayda başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği
suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun taşınır ve
taşınmaz mal varlığına tedbir konulmuş ve söz konusu tedbir işlemlerinin
İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliğinin 8/6/2017 tarihli kararı ile kaldırıldığı
anlaşılmaktadır. Başvurucu 27/2/2019 tarihli ek beyan dilekçesi ile mal
varlığına tedbir konulması nedeniyle uğradığı zararların tazmini için açtığı
davanın İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/2/2019 tarihli kararı ile
reddedildiğini bildirmiştir.
148. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararın
kesin olmadığı, nitekim UYAP'tan yapılan incelemede de başvurucunun anılan
karara karşı 16/2/2019 tarihli dilekçe ile istinaf kanun yoluna başvurduğu ve
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın derdest olduğu
görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa Mahkemesince etkili bir hukuk
yolu olarak kabul edilen 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen hukuk
yolunu tüketmeden başvuru yaptığı anlaşılmaktadır.
149. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mal varlığına
tedbir konulmasına ilişkin şikâyetinin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına almanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Resen gerçekleştirilen tutukluluk incelemelerinin
süresinde yapılmadığına ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tahliye taleplerinin değerlendirilmemesi dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Müdafi ile görüşmelerin kayıt altına alınması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
9. Arama yapılması dolayısıyla özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Kamu görevinden ihraç dolayısıyla özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Mal varlığına haksız yere tedbir konulması
dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 27/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.