TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MULLA ÇAKIROĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/30951)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Ferhat YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mulla ÇAKIROĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Gül ALTAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
başvurucunun göndermek istediği mektubun bir kısmının sakıncalı bulunup
karalanarak (sansürlenerek) muhatabına gönderilmesine karar verilmesi nedeniyle
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunan başvurucu, arkadaşına dokuz
sayfalık bir mektup göndermek istemiştir.
10. İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının (Disiplin Kurulu)
27/4/2017 tarihli sakıncalı mektup değerlendirme kararıyla mektubun sakıncalı
bulunan kısımlarının okunmayacak şekilde karalanmak suretiyle başvurucuya
gönderilmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; mektubun sakıncalı
görülen bölümlerinde örgütsel haberleşme ve propaganda içeren ifadelerin
bulunduğu belirtilmiştir.
11. Başvurucu tarafından Disiplin Kurulu kararına karşı Tekirdağ
1. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yapılan şikâyet başvurusu 4/5/2017
tarihli kararla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde; Disiplin Kurulu
tarafından verilen karar tekrar edilerek kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu
vurgulanmıştır.
12. Başvurucu tarafından İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı
Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itiraz 16/6/2017 tarihli kararla
reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, itirazın dayanağını oluşturan İnfaz
Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin değerlendirmeye yer
verilmiştir.
13. Nihai karar 10/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 20/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. İlgili hukuk için bkz. Ahmet
Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 11/3/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucu; göndermek istediği mektubun belirli kısımların
sansürlenmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini, yargı
organlarınca gerekçe de gösterilmediğini ileri sürmüştür.
18. Bakanlık görüşünde; mektubun ilgilisine sakıncalı görülen
yerlerin çizilerek verilmesinin Anayasa'nın 22. maddesi anlamında kamu
düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için ihtiyaç duyulan
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı ve müdahalenin
ulaşılmak istenen amaçla da orantılı olduğu ifade edilmiştir. Aynı zamanda,
başvurucunun haberleşme hürriyetinin İnfaz Kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve
doğal sonuçları ile İnfaz Kurumunun düzeni, güvenliği ve suçun önlenmesi meşru
amacı temelindeki kamu yararı arasındaki denge gözetilerek sınırlandırıldığı
belirtilmiştir.
19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek
istediği mektubun sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarında bu tür başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201,
20/5/2015, § 22; Akif İpek, B.
No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan
Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015,
§ 24). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir durum
bulunmamaktadır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. Anayasa'nın "Haberleşme
hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz...
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir."
23. Anayasa Mahkemesinin
Ahmet Temiz kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya
kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumunun ilgili kurulları
tarafından yapılan müdahalelere ilişkin genel ilkeler belirtilmiştir (Ahmet Temiz, §§ 28-34). Buna göre
haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde
Anayasa'nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Müdahalenin yasal
dayanağını oluşturan mevzuatın, ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli bir
eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci
olarak söz konusu müdahale meşru bir amaca dayanmalı, demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olmalıdır (Ahmet Temiz, § 36).
24. Disiplin Kurulunca başvurucunun göndermek istediği mektubun
sakıncalı bulunan kısımlarının okunmayacak şekilde karalanarak muhatabına
gönderilmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları
tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu
açıktır.
25. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz (aynı kararda bkz. §§ 37-46) kararında, somut olayda da
uygulanan 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz kurumlarından
yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni dayanağını
oluşturduğu ve düzenlemenin kanunilik ölçütünü karşıladığı tespitini yapmıştır.
Öte yandan haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak
sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün
olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları
kanunda belirtilir" denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve
bu kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda
ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, §§ 74-76).
26. Mektubun sakıncalı bulunmasına sebep olarak, okunmayacak
şekilde karalanan kısımlarında yasa dışı terör örgütü üyelerinin örgütsel
talepleri ile ilgili olarak aldıkları örgüt kararı doğrultusunda, kamuoyu
desteği oluşturmak maksadıyla yazdıkları ve içerik itibarıyla kişi ve
kuruluşları paniğe yöneltebilecek yalan yanlış bilgiler içeren, örgütsel
haberleşme ve propaganda amaçlı ifadelerin bulunması gösterilmiştir. Bu
kapsamda başvurucunun göndermek istediği mektubun Disiplin Kurulunca
denetlenmesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin, kamu
düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı, bunun da
Anayasa'nın haberleşme hürriyetine ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, § 51).
27. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz (aynı kararda bkz. §§ 58-68) kararında hükümlü ve tutukluların
gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumlarının
ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelerde demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesi yönünden genel ilkelere yer
verilmiştir. Buna göre demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli,
sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık
bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve
özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına
özen gösterilmelidir.
28. Ayrıca ceza infaz kurumu yetkilileri, mektup gönderme ve
almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya
ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde
bulundurarak dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara
yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır (Musa Kaya (2), B. No: 2013/2351,
16/9/2015, § 66).
29. Ancak ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu
olarak kamu düzeninin korunmasına ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik kabul
edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların
hakları sınırlandırılabilir (Turan Günana,
B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35). Bu kapsamda mektubun tamamında ya da
mektup içeriğinin bir kısmında yer alan ifadelerin 5275 sayılı Kanun'un 68.
maddesinde yer verilen sebeplerden en az birini içermesi, özellikle ceza infaz
kurumunun ilgili kurulları tarafından da yeterli düzeyde gerekçelendirilmesi
gerekmektedir. Dolayısıyla somut olayda da mektubun içeriğindeki hangi sözlerin
neden sakıncalı olduğu gerekçede gösterilmek zorundadır.
30. Başvuru konusu mektubun muhatabının başvurucunun İnfaz
Kurumu dışındaki bir arkadaşı olduğu görülmektedir. Başvurucunun yazdığı
mektubun sakıncalı bulunan kısımlarının üç bölümde ele alındığı ve bunların
tamamında Anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerin dile getirildiği
anlaşılmaktadır. Sakıncalı bulunan ilk bölümde; devrimci demokratik güçlerin
referanduma katılmakla ne gibi bir sorumluluk yüklendiklerine, referandumun
klikler arası dalaşın ürünü olduğuna ve halk kitleleri arasında tam bir bölünme
yarattığına, olumlu veya olumsuz oy kullananların tamamının egemen sınıfların
hegemonyası altında hareket ettiklerine, devletin tüm imkânlarının evet oyu
verilmesi için kullanıldığına, halkın eğilimlerine dayanmayan Anayasa
değişikliğinin onaylanmasının devrimci bir yönde ilerleme olarak
tanımlanamayacağına, Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) düzen dışı hareket
beklentisinin ve uluslararası kuruluşlardan yardım ummanın beyhude olduğuna,
hayır tercihinde iktidar karşıtlığının bulunduğuna ancak bunun da egemen
sınıflar içinde mahkûm olduğuna ilişkin görüşlere yer verilmiştir. İkinci
bölümde; referandumda gündemin devlet mekanizmasının daha seri işlemesi
olduğuna, oysa halk için demokrasinin devletin halkın eline geçmesi anlamına
geldiğine, referandumdaki demokrasinin egemen sınıfların demokrasisi olduğuna,
mevcut parlamenter yapının faşizmi süsleyen bir işlevi bulunduğuna, devrimci
demokrat güçlerin aynı zeminde saf tutmalarının yanlış olduğuna, referandumun
demokrasiyle bağdaşır hiçbir yönünün bulunmadığına, devrimci demokratik
güçlerin barışın referandum konusu olamayacağını savunduklarına, referandumun
egemen sınıfın iç çatışmasına dayanması nedeniyle uygun bir araç olmadığına
yönelik eleştiriler ortaya konulmuştur. Üçüncü ve son bölümde ise referandum
boyunca kutuplaşmanın egemen sınıfların iki kampı arasında gerçekleştiği,
Adalet ve Kalkınma Partisi karşıtlığının yanlış temellerden yükseldiği,
egemenlerin iktidar erkini güçlendirerek zorlukları aşabileceklerini umdukları
ancak kendi aralarında tam bir uyum yakalayamadıkları gibi devrimci demokratik
hareketin imhasını başaramadıkları ifadelerine yer verilmiştir.
31. Disiplin Kurulu kararında, mektubun sakıncalı bulunan
kısımlarında yer alan hangi sözlerin muhatabına ulaştırılmasının ne suretle
sakıncalı olduğu açıklanmadan soyut ve genel bir şekilde terör örgütlerinin
aldıkları örgüt kararları doğrultusunda kamuoyu desteği oluşturmak maksadıyla
yazıldığı, kişi ve kuruluşları paniğe yöneltebilecek yalan yanlış bilgiler
içerdiği belirtilmiştir. İnfaz Hâkimliği de farklı bir gerekçe belirtmeden
Disiplin Kurulu kararının mevzuata uygunluğunu vurgulamakla yetinmiştir.
32. Başvurucunun Anayasa değişikliği referandumu üzerine
birtakım görüşlerini paylaşmak ve eleştirilerde bulunmak amacıyla arkadaşına
iletmek istediği mektubundaki söylemlerin bir kısmının veyahut tamamının
gerçeğe uygun olmadığı ya da siyasi görüşü doğrultusunda ileri sürdüğü fikir ve
eleştirilerin rahatsız edici olduğu kabul edilse dahi sakıncalı olduğuna
ilişkin somut tespitlere dayalı yeterli bir gerekçenin ortaya konulmadığı
anlaşılmaktadır. Başka bir ifade ile mektubun demokratik toplumun ölçütü olan
çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmak
suretiyle müdahalenin ölçülü olduğunun, acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklandığının ve/veya haberleşme hakkının kötüye kullanıldığının ikna edici
olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmediği sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir
veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
35. Başvurucu, ihlalin tespiti ve giderilmesi ile hakkaniyete
uygun maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
36. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
37. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
38. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan
yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak
ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan
farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul
hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir
karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini
beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama
kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yerine getirmektir (Mehmet Doğan,
§§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
§§ 57-59, 66-67).
39. İncelenen başvuruda başvurucunun göndermek istediği mektubun
sakıncalı bulunarak gönderilmemesi uygulamasına yönelik şikâyetinin İnfaz
Hâkimliğince reddedilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmıştır.
40. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
41. Öte yandan somut olayda yeniden yargılamanın başvurucunun
uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır.
Dolayısıyla eski hâle getirme
kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için
haberleşme hürriyetinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 2.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğin haberleşme hürriyetine yönelik ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Tekirdağ 1. İnfaz Hâkimliğine (E.2017/697, K.2017/822) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 2.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/3/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.