TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURCAN GÜLEÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/5392)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Mahmut ALTIN
|
Başvurucu
|
:
|
Nurcan GÜLEÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın imar planında kamu hizmeti alanına
ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurucunun adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun maliki olduğu Denizli'nin Merkez ilçesi Çukurköy mevkii 348 ada 4 parsel sayılı taşınmazın imar
durumu, Aydın-Denizli otoyolu kamulaştırma sınırlarını gösteren 1/1000 ölçekli
planda Cankurtaran Belediyesi Meclisinin 6/4/2006 tarihli kararıyla yol olarak belirlenmiştir.
8. Aydın-Denizli otoyolu kapsamında kaldığı gerekçesiyle başvuru
konusu taşınmazla ilgili olarak 14/9/2011 tarihinde kamulaştırma işlemine
başlanmış ve 20/9/2011 tarihinde de kamu yararı kararı alınmıştır.
9. Başvurucu, imar planında kamu hizmeti alanına ayrılan
taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi istemiyle Karayolları Genel Müdürlüğü
(İdare) aleyhine 29/6/2011 tarihinde Denizli 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde
kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davası açmıştır. Mahkeme
4/7/2013 tarihinde yargı yolu yönünden görevsiz olduğundan dava dilekçesinin
reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu, açmış olduğu davada idari yargı mercilerinin
görevli olduğunun tespiti üzerine bu kez 17/9/2013 tarihinde Denizli İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) İdare aleyhine maddi tazminat istemli tam yargı davası
açmıştır.
11. Mahkeme 11/4/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Karar gerekçesinde, kamulaştırılmasına karar verilen ancak yol projesinde
yapılan değişiklik üzerine alınan kamu
yararı ve kamulaştırma çalışmalarına başlama kararlarının kaldırılmış olması
(ref'i) nedeniyle kamulaştırmasız el atmadan bahsedilmeyeceği belirtilmiştir.
12. Karar, başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Danıştay
Altıncı Dairesi (Daire), ara kararı ile İdareye yazılan müzekkereye verilen
cevapta taşınmazın bulunduğu alanda yeni bir kamulaştırma planı hazırlanmakta
olduğu, söz konusu planın hazırlanmasını müteakiben gerekli işlemlere
başlanacağı ve satın alma görüşmelerine geçileceği belirtilmiştir.
13. Pamukkale Belediye Başkanlığına yazılan müzekkereye ise
yürürlükte olan imar planında başvuru konusu parselin taşıt yolunda ve
kamulaştırma sınırı içinde kaldığı, İdare tarafından hazırlanan yol projesinin
1/5000 ölçekli nazım imar planı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planına
işlendiği cevabı verilmiştir.
14. Temyiz edilen karar, Danıştay Altıncı Dairesinin (Daire)
13/10/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Kararda, söz konusu taşınmaz hâlen
kamulaştırma kapsamında olduğundan kamulaştırma işleminin tamamlanarak
bedelinin ödeneceği hususunun kuşkusuz olduğu belirtilmiştir. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı
Daire tarafından 10/2/2016 tarihinde reddedilmiştir.
15. Nihai karar 15/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu, nihai kararın tebliği üzerine 18/3/2016 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Hüseyin Ünal (B. No: 2017/24715, 20/9/2018, §§ 17-29)
kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; taşınmazın 2006 yılında yapılan imar planında
kamu hizmeti alanına ayrılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini, bu
müdahale sebebiyle taşınmazını dilediği gibi kullanamadığını belirtmiştir.
Başvurucu, kamu hizmeti alanına ayrılmasına rağmen taşınmazının yaklaşık on yıl
kamulaştırılmayıp bu yüzden uğradığı zararların da tazmin edilmemesinin
mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
22. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle
mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye
bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla
değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda imar uygulamasına konu
taşınmaz, tapuda başvurucu adına tescillidir. Bu bağlamda tapuda kayıtlı olan
taşınmazın Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin Varlığı
23. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, onun
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
24. Anayasa Mahkemesi bir taşınmazın uygulama imar planında kamu
hizmeti alanına ayrılmasının şikâyet edildiği Hüseyin
Ünal başvurusunda, taşınmazın kamulaştırılmadığı süreçte müdahalenin
yol açtığı kısıtlamaları gözeterek müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanmaya
ilişkin genel kural çerçevesinde incelemiştir (Hüseyin
Ünal, § 41). Somut olayda da başvurucuya ait taşınmaz kamu hizmeti
alanına ayrılmış olup müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin
genel kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
25. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
26. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
27. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
28. Somut olayda müdahalenin 25/8/1988 tarihli ve 3194 sayılı
İmar Kanunu'nun ilgili hükümlerine dayandığı anlaşılmakta olup başvurucu da
müdahalenin kanuni bir dayanağının olmadığını ortaya koyamamıştır.
ii. Meşru Amaç
29. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu
yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir
kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay
temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§
28, 29).
30. 3194 sayılı Kanun'un 1. maddesinde; Kanun'un yerleşme
yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına
uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlendiği belirtilmiştir. Kanun'un
belirtilen amacı çerçevesinde arazi ve arsaların düzenlemesi sırasında
taşınmazın imar durumunun belirlenmesi yönündeki müdahalenin kamu yararına
dayalı meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmelidir.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
31. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
32. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
33. Ölçülülük ilkesi
elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt
ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 38).
34. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
35. Kamu makamlarının özellikle büyük şehirlerin gelişmeleri
gibi karmaşık ve zor bir alanda kendi imar politikalarını uygulamak için geniş
bir takdir alanı kullanmaları doğal olmakla birlikte belirtilen takdir
yetkisinin Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını ve
Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen güvence ölçütlerini gözetecek şekilde
kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi zorunludur (AYM, E.2012/100,
K.2013/84, 4/7/2013).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
36. Anayasa Mahkemesi Hüseyin
Ünal başvurucunda, ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede
uygulama imar planının onaylanmasından itibaren beş yıldan fazla süre geçmesine
rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmamasının ve
herhangi bir tazminat da ödenmemesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir
külfet yüklediği kanaatine ulaşmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkının
korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu
aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı kabul edilmiştir (Hüseyin Ünal, §§ 51-62).
37. Somut başvuruda da başvurucuya ait taşınmaz 2006 yılında
yapılan uygulama imar planında yol
olarak ayrılmıştır. Bu taşınmazın uzunca bir süre kamulaştırılmaması üzerine
başvurucu tarafından açılan kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat
davasında dava dilekçesinin reddine karar verildiğinden tam yargı davası
açılmıştır. Ne var ki İdarenin daha sonra bu taşınmazın kamulaştırılmasından
vazgeçmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. §§ 9-14).
38. İmar planlarında kamu hizmetine ayrılan taşınmazların -diğer
yollarla temini mümkün olmadığı takdirde- belirli bir süre içinde
kamulaştırılması gerektiği, kamulaştırma süresinin uzamasının mülkiyet hakkının
tanıdığı yetkilerin kullanımı noktasında belirsizliğe yol açacağı kuşkusuzdur.
Somut olayda başvurucuya ait taşınmaz 2006 yılında yapılan uygulama imar
planıyla kamu hizmeti alanına ayrılmıştır. Buna göre taşınmaz üzerindeki
kısıtlamanın 2006 yılından itibaren yaklaşık on üç yıldan beri devam ettiği
dikkate alınmalıdır. İdare tarafından bu taşınmazın kamulaştırılmasından
vazgeçildiği belirtilmiş ise de taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrılmasından
kaynaklanan kısıtlamaların devam ettiği görülmektedir. Bu kısıtlamaların ancak
imar planı tadilatı yapılması üzerine taşınmazın kamu hizmeti alanından
çıkarılmasıyla kalkacağı açıktır. Fakat başvurucunun talebine rağmen kamu makamlarınca
bugüne kadar imar planı değişikliğinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
39. Dolayısıyla taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrıldığı
tarihten itibaren bugüne kadar başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet
haklarından dilediği gibi istifade edemediği açıktır. Buna göre taşınmazın kamu
hizmeti alanı olarak belirlenmesinden sonra beş yıl gibi bir süre
kamulaştırılmaması makul görülebilirse de somut olayda olduğu gibi yaklaşık on
üç yıldır devam eden kısıtlamanın taşınmaz maliki yönünden aşırı bir külfete
yol açtığı kuşkusuzdur.
40. Gerçekten de yukarıda da değinildiği üzere başvurucunun
taşınmazı üzerinde on üç yıl boyunca inşaat yasağı gibi kısıtlamalar devam
etmiştir. Başvurucu, bu taşınmazı dilediği gibi hukuki işlemlere konu edememiş
ve taşınmazın değeri üzerinde olumsuz bir etkiyle karşılaşmıştır. Nitekim
başvurucu dava aşamasında şerhin uzun sürmesi nedeniyle zarara uğradığını
açıkça belirtmiştir. Buna göre tazminat istemlerinin yalnızca kamulaştırma
bedeli ile de sınırlı olmadığı anlaşılmaktadır. Kısıtlamanın ölçülü olabilmesi
için başvurucu yönünden anılan kısıtlamaların yol açtığı zararların da tazmin
edilmesi gerekir.
41. Sonuç olarak somut olayda kamu makamlarının taşınmazın
kamulaştırılması ya da kamulaştırılmaya gerek duyulmaması durumunda imar planı
değişikliğiyle taşınmaz üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması hususundaki
edilgen tutumlarına rağmen herhangi bir tazminat ödenmemesinin başvurucuya
şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediğini belirtmek gerekir. Bu
sebeple başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında
olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü
olmadığı sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
45. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulmalı, ihlale konu kararın veya
işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılmalı, varsa ihlalin
sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmeli, ayrıca bu bağlamda uygun
görülen diğer tedbirler alınmalıdır (Mehmet
Doğan, § 55).
46. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının
yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının
nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili
mercilere gönderir (Mehmet Doğan, §
56).
47. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
48. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §
58).
49. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir, derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
50. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır
(Mehmet Doğan, § 60).
51. Somut olayda başvurucuya ait taşınmaz, imar planında kamu
hizmeti alanına ayrılmıştır. Başvurucunun açmış olduğu tazminat davasında
derece mahkemeleri, davanın reddine karar vermiştir. Sonuç olarak müdahalenin
temeli olan taşınmazın imar planında kamu hizmetine ayrılması idari bir işlem
niteliğindedir. Başvurucunun mülkiyet hakkının idari bir işlem nedeniyle ihlal
edildiği anlaşılmaktadır. Ancak somut olayda ihlale yol açan idari eylem ve
işleme karşı başvurulabilecek kanun yolu tüketildikten sonra bireysel
başvurunun yapıldığı anlaşıldığına göre ilgili mahkemenin yeniden yargılama
yoluyla tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânı
bulunmaktadır.
52. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre
yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal
sonucuna uygun olarak tazminata hükmedilmesinden ibarettir. Tazminat miktarının
belirlenmesi hususu ise bu konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin
takdirindedir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal sonucu açısından yeterli bir
giderim sağladığı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucunun adli yardım talebi kabul edildiğinden yargılama
giderleri yönünden ayrıca bir karar verilmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Denizli
İdare Mahkemesine (E.2013/862, K.2014/371) GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.