TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ASYA KILINÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/541)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Asya
KILINÇ
|
|
:
|
2. Berfin
KILINÇ
|
|
:
|
3. Hamdiye KILINÇ
|
|
:
|
4. Mizgin KILINÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat PAŞA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutulan bir hükümlünün şüpheli
ölümü ve bu olayla ilgili olarak etkili soruşturma yürütülmemesi, ayrıca kamu
makamları tarafından yaşamı koruma yükümlülüğünün gerektirdiği şekilde intihara
karşı tedbir alınmaması, açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle
yaşam hakkının; hükümlünün infaz koruma görevlileri tarafından darbedilmesi, tek kişilik odada cezasının infaz edilmesi
suretiyle psikolojisinin bozulmasına sebebiyet verilmesi, ceza infaz kurumu
ring aracıyla, kelepçeli olarak hastaneye sevk edilmesi ve kelepçenin çıkarılmamasından
dolayı yeterli tedavi uygulanamaması nedeniyle kötü muamele yasağının; tam
yargı davasının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle de adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
6. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların yakını olan M.K. 1982 doğumlu olup olay
tarihinde Demokratik Toplum Partisi Uşak il başkanı iken gerçekleştirdiği bir
eylemden ötürü terör örgütü üyesi olmak, terör örgütüne yardım yataklık etmek
suçlarından yapılan yargılama neticesinde mahkûm edildiği 6 yıl 3 ay hapis
cezasının infazı amacıyla İzmir 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunmaktadır.
9. M.K. Ceza İnfaz Kurumunun tek kişilik odasında kalmaktayken 3/4/2010
tarihinde başına aldığı bir darbe sonucu geçirdiği beyin kanaması nedeniyle
kaldırıldığı hastanede 10/4/2010 tarihinde vefat etmiştir.
10. Başvuru dosyasının incelenmesinden M.K.nın 31/12/2009 tarihli dilekçesiyle kişisel bazı
sorunlarını acilen birinci müdürle görüşmeyi talep ettiği, söz konusu dilekçede
el yazısıyla yazılan notta "adı geçen
... örgütünden ayrılmak istediği, tek başına bir odaya konmasını"
şeklinde ibare bulunduğu görülmüştür.
11.Bu dilekçe üzerine Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem
Kurulunun 31/12/2009 tarihli kararıyla M.K.nın
kendi isteği nedeniyle B1-39 No.lu odaya yerleştirilmesine karar verilmiştir.
A. Bireysel Başvuru Öncesi Süreç
1- Olayla İlgili Yapılan Ceza
Soruşturması Süreçleri
12. İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi tarafından, ihbarda
bulunan sıfatıyla başvuranın F.K. olarak belirtildiği 6/4/2010 tarihli dilekçe
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) sunulmuştur.
Dilekçede özetle kaldırıldığı hastanede hayati tehlikesi nedeniyle hâlen yoğun
bakımda bulunan M.K.nın başına gelen olay hakkında
soruşturma açılması gerektiği ifade edilmiş; olaya ilişkin derhâl soruşturma
başlatılması, tüm delillerin bizzat Savcılık eliyle toplanması, olayın
yaşandığı güne ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumu kamera kayıtlarına el konması,
Ceza İnfaz Kurumundaki odada keşif yapılması, mahpuslar başta olmak üzere olaya
ilişkin bilgisi olanların tanık olarak beyanlarının alınması talep edilmiştir.
Dilekçenin ilgili kısımları şöyledir:
" ...
Cezaevi idaresi tarafından mahpusun yakınları
03.04.2010 tarihinde aranmış ve [M.K.nın] intihar girişiminde bulunduğu ve bu nedenle
hastaneye sevk edildiği yolunda bilgi verilmiştir.
Ancak, görebilen yakınları, halen hayati
tehlikesi devam etmekte olan mahpusun vücudunun bir çok
yerinde ekimoz ve yaralanma bulunduğunu belirtmekte
ve bu nedenle aslında intihara teşebbüs etmediği yönünde ciddi şüphe ve kaygı
taşımakta olduklarını ifade etmektedirler.
[M.K.nın] yakınlarının olayın oluş biçimine ilişkin olarak
şüphe ve kaygılarının yoğunlaşmasının bir diğer nedeni ise kendisini hastaneye
getiren jandarma görevlilerinin farklı farklı beyanlarda bulunmalarıdır.
Jandarma görevlilerinin biri 'mahpusun kafasını odasında duvara vurduğunu', bir
diğeri ise 'merdivenlerden düşerek başını çarptığını' söylemektedir.
..."
13.Söz konusu dilekçe Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı
tarihte 2010/33825 numaralı soruşturmaya kaydedilmiş, bu soruşturmanın
2010/34364 numaralı soruşturmayla birleştirilmesine karar verilmiştir.
14. Ceza İnfaz Kurumu tarafından M.K.nın vefatıyla sonuçlanan olay hakkında Cumhuriyet
Başsavcılığına 5/4/2010 ve 8/4/2010 tarihli yazılarla bilgi verilmiştir.
8/4/2010 tarihli yazı ekinde gönderilen belgeler içinde Ceza İnfaz Kurumu
görevlileri tarafından çizilen olay yerinin basit krokisi ve fotoğrafları
mevcuttur. Söz konusu yazının ilgili kısımları şöyledir:
"...terör örgütüne üye olmak suçundan 6
yıl 3 ay hapis cezasına hükümlü olarak kurumumuzda bulunan ...[M.K.], 31/03/2010 tarihli idaremize vermiş olduğu
dilekçesi ile ailesinden gelebilecek olan her türlü para ve yardımın kabul
edilmeyerek iade edilmesini istediği, 31/03/20 tarihli [C.K.ya] hitaben yazdığı
'Ahlaka ve edebe aykın cümleler' içeren ve ailesine
sitem ettiği mektubun kurumumuz disiplin kurulu başkanlığının kararı ile
gönderilmediği, 2008 yılından bu yana hükümlüyü hiçbir yakınının ziyaret
etmediği, 2010 yılının başından itibaren hükümlüye herhangi bir para
yatırılmadığı tespit edilmiştir.
03/04/2010 günü saat 12:30 sularında
hükümlünün kalmakta olduğu B Blok 39 numaralı odanın mazgalının yemek vermek
için görevli memur tarafından açılarak hükümlüye seslenildiği, hükümlünün yüzü
ve burnunun kan içinde olduğu halde yerde bitkin bir şekilde yatmakta olduğu,
odaya girildiğinde adı geçenın yapılan fiziksel
kontrolünde burnundan kan aktığı, kafasının sol arka kısmının kanadığı, sırt
bölgesinde kızarıklık olduğu, elinde ve bileğinde sürtünmeye bağlı çizikler
meydana geldiği, sağ ayak bileğinin üst kısmında çizik ve kan olduğunun tespit
edilmesi üzerine, hükümlünün ivedilikle kuruma ait ring aracı ile jandarma
nezaretinde hastaneye sevk edildiği,
Ardından hükümlünün odasında yapılan
araştırmada 1 adet mektup şeklinde pusula ve 4 adet küçük notun bulunması ve
incelenmesi üzerine; aynı gün saat 19:30'da hükümlünün odasının bahçe kısmında
yapılan incelemede, bahçede kan izlerinin oldugu, bahçe
kapısının üst kısmında bulunan duvarda birçok ayak izinin bulunduğu, bu izlerin
şahsın pencere demirinden tutunarak duvara tırmanırken oluştuğu ve bu esnada
hükümlünün buradan düşerek kafasını açık olan bahçe kapısının köşesine çarpmış
olabileceği, kapının köşesinde saç kıllarının bulunduğu müşahade
edilmiştir.
Adı geçenin ailesi ve örgüt tarafından
dışlanması nedeniyle yaşadığı psikolojik bunalım sonucu intihara teşebbüs
ettiği düşünülmüş olup; konu ile ilgili evraklar yazımiz
ekinde sunulmuştur."
15. Söz konusu belge 8/4/2010 tarihli havaleyle Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 2010/34364 numaralı soruşturmaya kaydedilmiştir.
16. 10/4/2010 tarihli yazı ile M.K.nın hastanede vefat ettiği Ceza İnfaz Kurumu
tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmiştir. Söz konusu yazının ilgili
kısmı şöyledir:
"...[M.K.], mensubu olduğu örgüt tarafından ihanetle suçlanarak
örgütten dışlandığından, kendi talebi ile İdare ve Gözlem Kurulu tarafından
yerleştirildiği B-1 Blok 39 nolu odada tek başına cezasını
infaz etmekte iken Hükümlü 03/04/2010 günü saat 12.30 sıralarında yemek
dağıtımı esnasında yemeğini almaya gelmemesi ve çağrılara geç cevap vermesi
sonrası, mazgaldan bakıldığında burnunun kanadığının görülmesi üzerine derhal
odasına girilerek alındığı ve 112 Acil Servis çağrılarak ilk muayenesinin
yaptırılarak bekletilmeksizin acilen sevki Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesine
sevk edildiği, kafa travması sonucu sevk edilen [M.K.], tedavi gördüğü Hastanede 10/04/2010 günü gece saat
1.30 da öldüğü, Hastanede görevli memurlarca bildirilmesi üzerine durum nöbetçi
savcılığına ve Cezaevi Savcısına bildirilmiştir. Hükümlünün Ceza ve infaz
Kurumumuzda kaldığı odasında Hastaneye sevk edilmeden önce ailesine ve örgüt
mensuplarına yazdığı notlardan örgütün kendisini ihanetle suçlamasından dolayı
intihar girişiminde bulunması sonucu yaralandığı anlaşılmaktadır. Olayla ilgili
Adli ve İdari soruşturma devam etmekte olup, Hükümlünün otopsi raporları daha
sonra Başsavcılığımıza gönderilecektir."
17. Başvurucunun vefat ettiğinin 10/4/2010 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığına bildirilmesi üzerine 2010/35069 numaraya kayden
yürütülen soruşturma kapsamında 10/4/2010 tarihinde M.K.nın ölü muayenesi yapılmış, klasik otopsi
yapılmasına gerek görülmüştür.
18. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/35069 numaralı
soruşturma kapsamında 10/4/2010 tarihli yazıyla otopsi işleminin yapılarak M.K.nın kesin ölüm nedeninin
tespiti Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığından (ATK) istenmiştir. ATK'nın 26/4/2010 tarihli otopsi raporunda şahsın künt kafa travmasına bağlı kafatası kırığı ve beyin
kanaması sonucu vefat ettiği tespitine yer verilmiştir. Raporun ilgili
kısımları şöyledir:
"...Sağ klavikula
altında, sağ dirsek iç büklümde, sağ el bileğinde, her iki el sırtında ve sol inguinal bölgede tıbbi müdahaleye bağlı ekimozlu
iğne izleri görüldü. ... Sağ uyluk 113 üst ön yüzde 4x7 cm ebadında ekimozsuz sıyrık ve üs kısımda 2x3 cm'lik
alanda kısmen kabuklanmış epidermisi ilgilendiren bir
diğer sıyrık, sağ diz kapağı altında orta hatta 1,2 cm çaplı kabuldu sıyrık, sağ ayak bileğinde medialden
arka yüze doğru uzanan hilal şeklinde üzeri kabuklu kesik görünümlü yara ve
çevresinde l0x13 cm'lik alanda mor menekşe renk
değişimine uğramış ekimoz tespit edildi. Sol cruris orta ön yüzde 0,2x0,5 cm ebadında ekimozsuz yüzeyel sıyrık görüldü.... ayak bileği dış malleol üst kısımda 5 adet üzerileri
kabuklanmaya başlamış 1 -3 cm arasında değişen uzunlukta çizgisel tarzda
sıyrıklar saptandı. Her iki el bileği dorsal ve ventralde mor renkli alanlar görüldü. Altlarına kesi
atıldı. Cilt altında özellik görülmedi. Ölü lekeleri olarak değerlendirildi.
Sol el bileği ön yüzde 0,3 cm'lik kabuklu yüzeyel cildi sıyrık tespit edildi. Tanımlanan lezyonlar ve
tüm vücut bölgeleri fotoğraflandı...
...
Baş Açıldı: Saçlı deri kaldırıldı. Saçlı deri
altında sağ frontalde daha yoğun olmak üzere her iki frontal de, sağ temporoparietalde,
vertekste yaygın ekimoz ve periost altı kanamalar saptandı. Temporal
adale gruplarında makroskopik özelliğe rastlanmadı. Oksipital kemik üst kısımda, orta hattın 2 cm solundan
başlayarak sagital sütürde aynlma şeklinde devamla verteksten
öne doğru seyreden, frontal kemiği kat ederek sağ orbita tavanına doğru yönelen lineer kırık saptandı. ...Her
iki frontal lob alt yüzde, her iki temporal lob alt ve yan yüzlerde. her
iki hemisfer üst yüzlerde ve her iki oksipital Iobda yaygın subaraknoidal kanama saptandı. Kesitlerinde her iki temporal polusta yaygın kontüzyon görüldü. Pons
kesitlerinde 2 cm çaplı bir alanda doku içi kanama saptandı. Kubbede her iki parietal ve frontal loblarda tüm
yüzeyi kaplayan sıvama tarzı subdural hematom tespit edildi. Bazal dura sıynldı.
Oksipital solda, arka fossa sol kısımda foramen magnuma ilerleyen lineer
kırık, arka fossa sağ ön kısımda 2 cm uzunluğunda yay seklinde bir diğer lineer
kırık tespit edildi. Ön fossada, sağ orbita tavanına lineer kırığın etmoid
kemiğin hemen sağında ön kısımda sonlandığı saptandı. Tanımlanan lezyonlar
fotoğraflandı..."
19. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/35069 numaralı
soruşturmanın da ölüm olayının neden ve nasıl meydana geldiği ile ilgili olarak
önceden açılmış ve yürütülmekte olan 2010/34364 numaralı soruşturmayla
birleştirilmesine karar verilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 12/4/2010 tarihinde Olay
Yeri İnceleme Tutanağı düzenlenmiştir. Tutanağın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Öncelikle kamera ile çekim yapmak üzere
görevlendirilen ... ile birlikte zemin kat mutfak kısmı, merdivenler, üst kat
yatakhane ile havalandırma bahçesinin detaylı biçimde görüntüleri kayda alındı.
Odanın girişinde ... pencere kenarında zeminde
çok sayıda kan damlaları bulunduğu, pencere kenarındaki sandalye minderinde çok
sayıda kan damlaları bulunduğu, mutfak lavabosu önünde bir kan damlası, lavabo
içinde altı kan damlası, banyo önünde üç kan damlası, banyo içinde lavaboya
kadar beş kan damlası, banyodaki tuvalet taşında çok sayıda kan damlası
bulunduğu görüldü. ...havalandırmaya açılan demir kapının en üst köşesinde bir
adet küçük saç kılının halen mevcut olduğu, 03.04.2010 tarihli tutanak ile
alınan kılların muhafaza altına alınarak soruşturma evrakına ekli olduğu ...
Merdivenlerden yatakhaneye çıkışta 4. ve 14.
basamaklarda birer damla 16.basamakta 2 damla kan bulunduğu, ...pencere
kenarındaki ranzada ... pencere tarafında kalan kısımda yatakta battaniyede ve yastık[t]a kanlar bulunduğu..."
21. Ceza İnfaz Kurumu tarafından 13/4/2010 tarihli yazı ile M.K.nın Kuruma alındığı tarihten itibaren kaldığı odalar ve
oda arkadaşlarını gösterir liste, Kurum dosyasında bulunan tüm yazışmalar, M.K.
hakkında verilen tüm kararlar, B Blok'ta olay günü görev yapanların listesi ve
nöbet çizelgesi, M.K.nın odasında yaralanması ve
hastaneye kaldırılmasıyla ilgili olarak yapılan tüm işlem ve uygulamalar ile
bunlara dair tüm belgelerin, ziyaretçi ve telefon görüşme listelerinin
Cumhuriyet Başsavcılığınca talep edilmesi üzerine bu belgeler Ceza İnfaz Kurumu
tarafından iletilmiştir. Aynı yazıda; olay tarihinde olayın gerçekleştiği B
Blok'ta görevli infaz koruma memurlarının İ.B., Ö.T., Ö.G., B.Ü., sorumlu infaz
koruma başmemurunun M.D., nöbetçi 2. müdürün ise D.A.
olduğu bildirilmiştir.
22. Dosya kapsamındaki belgelerden M.K.nın kendi isteğiyle tek kişilik odaya alınmasına
karar verilmesinden sonra şahısla bir psikoloğun görüştürülmeye çalışıldığı ve
bu çaba sonucunda Ceza İnfaz Kurumunda görevli psikolog, doktor, sosyal hizmet
uzmanı, öğretmen ve iki infaz koruma memuru tarafından 31/12/2009 tarihli
tutanağın düzenlendiği görülmüştür. Tutanağın ilgili kısmı şöyledir:
"31.12.2009 sabahında hükümlü [M.K.] ... örgütünden ayrılmak istediğini, ayrı bir odaya
alınmayı talep ettiğini bildirir bir dilekçe yazmıştır. Dilekçe psiko-sosyal birime ulaştığında, idare ve gözlem kurulunun
diğer üyeleri ile irtibata geçilerek, boş olan B blok 39 nolu
odaya yerleştirme kararı alınmıştır. Bu sırada, hükümlü idari görüşme yaptıktan
sonra, ani müdahale birimi karşısındaki açık görüş salonuna alınmış, kurum
müdürü [N.Ü.nün] talimatı ile kurum psikologu
[D.P.] ile revirdeki psiko-sosyal servis görüşme odasına getirilmiştir. Hükümlü [M.K.], psikolog ile görüşme yapmayı reddetmiş, bir süre
kapıda beklemiş, görüşme yapmaya gerek olmadığını, başka bir şey
söylemeyeceğini ifade etmiştir. Gergin olduğu gözlemlenen hükümlü ile görüşme
yapma konusunda ısrarcı davranan psikolog, 'merak etme sıkıntılarına çözüm
olmak için buradayız' diyerek hükümlüyü ikna etmiştir. Görüşmede, örgütten
neden ayrıldığına kesinlikle cevap vermekten kaçınmıştır. Oda değişimi
olduğunda, ziyaret ve telefon saatlerinin değişmesinden bir mağduriyet yaşayıp
yaşamayacağı soruldu. Hiçbir sıkıntı yaşamayacağını söyledi. Ziyaretlerinin
gelip gelmediği sorulduğunda, ziyaretinin gelmediğini, gelmelerini kendisinin
istemediğini söyledi. Sadece telefon görüşü yaptığını söyledi. Faaliyetlerini
kendisinin 3 ay önce iptal ettiğini, bu durumun da sıkıntı olmayacağını ifade
etti. Oda arkadaşlarının onlardan ayrılmak istediğini bilip bilmediği, oda
değişimi yapılırken bir sıkıntı yaşanıp yaşanmayacağı soruldu. Kendilerine
ayrılmak istediğini söylediğini, dilekçe verdiğini bildiklerini söyledi.
Görüşmenin birçok kısmında 'konuşacak ya da anlatılacak bir şey yok' diyerek
görüşmeyi sonlandırmak istedi. Kurum Psikologu
[D.P.], psikolojik ruh halinin iyi
olmadığını gözlemlediğini, kendisine zarar verip vermemesinden endişe ettiğini
dile getirmesi üzerine; kendisine herhangi bir zarar vermeyi düşünmediğini,
zaten böyle bir düşünce içerisine girseydi odasında bunu rahatlıkla
yapabileceğini, ama kendisine kesinlikle zarar verme gibi bir düşüncenin ona
uymadığını anlattı. 03.12.2009 tarihinde Uşak Ceza İnfaz Kurumu 'na sevk talebinde bulunduğunu, haber gelmesini beklediğini
ifade etti. ... kurum psikoloğu olarak, kendisini birey olarak gördüğünü
yaşadığı sıkıntılara duyarlı olduğunu, bu konuda ne zaman yardıma ihtiyaç
duyarsa kendisine yardım edebileceğini, gerektiğinde psikiyatriye sevkinin yapılabileceği
anlatıldı. Hükümlü, psikiyatrik bir durumunun olmadığını, kendisinin deli
olmadığını, gitmeyeceğini söyledi. ... Boş olan bir üçlü odaya tek başına
alınacağı söylendi. Yakında kendisi ile tekrar görüşüleceği söylendi..."
23. Sosyal Hizmet Uzmanı D.S. ve iki infaz koruma memuru
tarafından tutulan 26/3/2010 tarihli tutanakta 26/3/2010 tarihinde M.K.nın odasına gidildiği, kapı mazgalından durumu ve
faaliyetlere katılmayı isteyip istememesi hakkında şahısla görüşüldüğü, iki üç
aya yakın bir süredir yalnız olması nedeniyle kendisine nasıl hissettiğinin
sorulduğu, şahsın iyi olduğunu, yalnızlığa alıştığını belirttiği, şahsın güler
yüzlü ve sakin olduğunun gözlendiği, durumu nedeniyle şahsa isterse haftada bir
saat açık spora yalnız çıkarılabileceğinin söylendiği, şahsın düşünüp ona göre
dilekçe yazacağını belirttiği, M.K.ya odada
televizyonu olup olmadığının sorulduğu, yoksa idareyle televizyon temini
konusunda görüşülebileceğinin belirtildiği, şahsın televizyonu bir iki güne
kadar sipariş edeceğini ve kendisinin temin edebileceğini belirttiği
hususlarına yer verilmiştir.
24. M.K.nın
spor faaliyetlerine katılması içinkendisiyle
konuşulduğunda katılabileceğini söylese de bazı nedenlerden bunu yapamayacağını
29/3/2010 tarihli dilekçeyle bildirdiği görülmüştür.
25. M.K.nın
31/3/2010 tarihli dilekçeyle başta kardeşi olmak üzere aile üyelerini
reddetmesi sebebiyle ailesinden gelebilecek para dâhil herhangi bir şeyi kabul
etmediğini, iade edilmesini istediğini bildirdiği dosya kapsamındaki
belgelerden anlaşılmaktadır. Bu dilekçe üzerindeki el yazısıyla yazılan notta "ziyaret kabul ... anne baba veya kardeşlerden
biri geldiğinde müdürle görüştürülme" ibaresinin bulunduğu
görülmektedir.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın meydana geldiği
koridora ait görüntülerin saat 07.50 ile 13.35 arasındaki kısmı temin edilerek
bu kayıtların izlenmesi sonrası 13/4/2010 tarihli Kamera İzleme Tutanağı
tutulmuştur.
27. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/34364 numaralı
soruşturma kapsamında 19/4/2010 tarihli yazıyla M.K.nın vefat ettiği hastaneden şahsa ait tüm tedavi
evrakı, hasta müşahede kâğıtları, çekilen tüm röntgen ve filmlerin iletilmesi
istenmiş; talep edilen belgeler hastane tarafından 21/4/2010 tarihli yazıyla
iletilmiştir.
28. Olay tarihinde olayın gerçekleştiği B Blok'ta görevli infaz
koruma memurları İ.B., Ö.T., Ö.G. ve B.Ü., sorumlu infaz koruma başmemuru M.D. ve nöbetçi 2. Müdür D.A. tarafından 3/4/2010
tarihli Olay Tutanağı düzenlenmiştir. Tutanakta; saat 12.30'da B Blok'ta yemek
dağıtılırken 39 numaralı odanın mazgalı açılarak yemekhanede görülemeyen ve tek
başına kalmakta olan M.K.ya seslenildiği, M.K.nın yatakhane kısmından yüzü ve burnu kanlı bir
şekilde, bitkin durumda aşağı indiği, odaya girilerek ne olduğu sorulduğunda
şahsın cevap veremeyecek kadar bitkin olduğunun görüldüğü, şahsın burnundan ve
kafasının sol arka kısmından kan aktığı, sırt bölgesinde kızarıklık olduğu,
elinde ve bileğinde sürtünmeye bağlı çizikler meydana geldiği, sağ ayak
bileğinin üst kısmında hafif çizik ve kan olduğu tespitlerine yer verilmiştir.
Ayrıca 112 Acil Servise haber verildiği, şahsın sağlık görevlilerince yapılan
muayenesi sonrasında Ceza İnfaz Kurumu ring aracıyla jandarma nezaretinde
hastaneye sevk edildiği, sonrasında durumundan şüphelenilerek odasında inceleme
yapıldığında yatağının bir kısmında kan olduğunun görüldüğü, yemekhane kısmında
dört adet küçük not ve bir adet mektup bulunduğu, mektup ve notların ihanetle
ilgili olup veda şeklinde yazıldığının görüldüğü belirtilmiştir.
29. Aynı Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından tutulan 3/4/2010
tarihli bir diğer tutanakta; durumun daha detaylı araştırılması amacıyla B1-39
No.lu odada akşam saatlerinde tekrar yapılan incelemede oda bahçesinde kan
izlerinin olduğu, bahçe kapısının üst kısmındaki duvarda birçok ayak izinin
bulunduğu, şahsın pencere demirinden tutunmak suretiyle duvara tırmanırken
düşmüş ve düşerken de kafasını açık bahçe kapısının köşesine çarpmış
olabileceği, kapının köşesinde saç kıllarının bulunması nedeniyle bu şekilde
bir tespite varıldığı belirtilmiştir.
30. Olay tarihinde infaz koruma başmemuru
olarak görev yapan M.D.nin Cumhuriyet Başsavcılığı
nezdinde şüpheli olarak alınan 12/4/2010 tarihli ifadesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"...12.30 sıralarında B Blok nöbctçisi [Ö.T.]
telefonla beni aradı. yemek dağıttıkları sırasında B
Blok 39 nolu odada kalan hükümlü [M.K.nın] burnundan kan
geldiğini ve kafasının sağ arka üstü kısmından kan geldiğini söyledi. Hemen söz
konusu B Blok 39 nolu odaya gittim. Odaya girerek
hükümlüyü gördüm. Burnundan kan geliyordu. Ayrıca kafasının sağ tarafından da
kan geliyordu. Ne olduğunu sorduğumda hafif şekilde sırtımda ağrı var dedi. başka cevap veremedi. Bu arada odaya girdiğimde ayaktaydı.
... burnunda yere kanlar akıyordu. ... tuvalet kısmına girdiğinde de yere
kanlar aktı. Yine her iki el bileğinin iç kısımlarındaki deride soyutmuş
kızarıklıklar vardı. ... 112 Acil Servisi aradık. Müdür [D.] bey ile beraber tekrar odaya girdik. Müdür bey ile
birlikte 112 Acil Servisi beklerken yaptığımız incelemede üst katta yatakhanede
yatak çarşafında kan izleri olduğunu gördük. Yine mutfak kısmındaki masanın
yanındaki sandalye üzerinde gazetelerin arasında 4 adet el yazımı altındaki [M.K.] yazan not bulduk. ... Bu arada hemen hükümlüyü
tekerlekli sandalye ile kurum kabul kısmına götürdük. Yolda giderken iki kez
hafif şekilde kustu. ... 112 Acil Servis Ambulansı geldi. doktor
hemen muayenesini yaparak İzmir ... Hastanesine sevk etti. Daha sonra müdür bey
ile beraber tekrar odayı ve havalandırma bahçesini inceledik. Bahçe kapısı[nın] üst köşesinde saç
derisi sıyrılmış şekilde saç tellerinin bulunduğunu gördük. Yukarı doğru
baktığımızda üst kattaki oda penceresinin alt kısmında yaklaşık 7-8 adet siyah
ayakkabı izleri olduğunu gördük. Mahkumun botu uzun
olduğundan yan taraftaki pencere demirleri ve kapının tokmağına basarak kapının
üstüne çıkıp buradan üst kat penceresine tırmanmış olabileceğini ve bu şekilde
düşmüş veya kendisini atmış olabileceğini düşündük. Ayrıca ambula[an]s kendisini alıp götürürken ayakkabılarını
çıkarttıklarını ve ayakkabılarının mahkum kabulde olduğunu gördük. Ayakkabıları
incelediğimizde siyah spor ayakkabı olduğunu, duvardaki izlerinde siyah
ayakkabıya ait olduğunu tespit ettik. Ayrıca ayakkabının alt kısmında duvar
renginin izleri sürtünmüş şekilde mevcuttu. Bu arada bulduğumuz not
kağıtlarında ve mektup kağıdında ihanet öldürür şeklinde sözler yazıyordu.
...Hükümlünün gerek düşmesi gerekse ölümü alayında benim hiçbir kusur ve
ihmalim yoktur. Görev arkadaşların[ı]n da bu
konuda herhangi bir kusur ve ihmalleri yoktur. Biz kendisinın
durumunu öğle yemeği dağıtımı sırasında görür görmez 112 Acil Servis'e haber
vererek kendini hastaneye kaldırdık. Görevimizin gereklerini mevzuata uygun
olarak yerine getirdik. dedi.
Lüzumuna binaen soruldu.
Ben ve yukarıda isimlerini belirttiğim
arkadaşlarımın hiçbirisi hükümlüye karşı asla darp cebirde bulunmadık. Yemek ye
sayım haricinde asla hiçbir hükümlünün odasına girmeyiz. Kurumumuzda
konuşlandırılmış kameralardan bu hususlar rahatlıkla tespit edilebilir..."
31. Olay tarihinde B Blok'ta infaz koruma memuru olarak görev
yapan Ö.T.nin Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde
şüpheli olarak alınan 12/4/2010 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Öğle yemeğini kreşte çalışan hükümlü [N.U.] ile birlikte dağıtıyorduk. B Blok 39 nolu odanın mazgalını açtığımda tek başına kalan hükümlü [M.K.yı] göremedim. ... birkaç kez ben seslendim, hükümlü üst kattan 'geliyorum'
dedi. Merdivenlerden halsiz bir şekilde indi. Burnundan kan akıyordu. Ne
olduğunu sordum. Hafif sesle uyurken burnum kanamış dedi. ... Başmemur hükümlüye ne olduğunu sordu. Hafif şekilde
sırtının ağrıdığını söyledi. Halsizdi. Mutfak masasının yanında oturuyordu. ...
Bu arada mahkum acil servis ile hastaneye
gönderildikten sonra müdür bey ile başmemur tekrar
odaya geldiler. Odada inceleme araştırma yapıldı. Sandalye üzerindeki
gazetelerin arasında not kağıtları bulduk. 4 tanesi küçük kağıt.
bir tanesi de arkalı önlü 'ihanetin başlangıcı'
başlığı ile başlayan [M.K.]
tarafından yazılmış notlar vardı. ... Havalandırma bahçesine geçtik. Balıçe kapısının üst köşesinde saç kılları vardı. Kapının
üst tarafındaki duvarda da ayak izleri vardı. Ayrıca kapının önünde birkaç
damla kan izleri vardı. ... Söz konusu olayda benim herhangi bir kusurum ve
ihmali[m] yoktur. ...[M.K.ya] yönelık asla fiili bir saldırımız söz konusu
değildir..."
32. Olay tarihinde B Blok'ta infaz koruma memuru olarak görev
yapan B.Ü.nün Cumhuriyet
Başsavcılığı nezdinde şüpheli olarak alınan 12/4/2010 tarihli ifadesinde de
benzer beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır. İfadenin diğer ifadelere göre ek
bilgi içeren ilgili kısmı şöyledir:
"...Ambulans gelir gelmez doktor
kendisini muayene etti ve 'hükümlüyü hemen hastaneye götürün' dedi. Gerekli
işlemler yapıldıktan sonra 112 Servisi doktorunun talebi üzerine hükümlüyü
İzmir ... Hastanesine sevk etmek için ring aracına bindirdik..."
33. Olay tarihinde B Blok'ta infaz koruma memuru olarak görev
yapan Ö.G. ve İ.P.nin Cumhuriyet Başsavcılığı
nezdinde şüpheli olarak alınan 12/4/2010 tarihli ifadelerinde de benzer
beyanlarda bulundukları anlaşılmıştır.
34. Olay tarihinde nöbetçi müdür olarak görev yapan D.A.nın Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde
şüpheli olarak alınan 13/4/2010 tarihli ifadesinde de benzer beyanlarda
bulunduğu anlaşılmıştır. İfadenin diğer ifadelere göre ek bilgi içeren ilgili
kısmı şöyledir:
"...Daha sonra 112 Ambulans Servisi kısa
bir süre içerisinde geldi. Gerekli kontrol ve muayene işlemlerini yaptı.
Hastaneye sevk edilmesini bildirdiler. Hatta ambulans da görevli doktor kendisi
ambulans ile götürmeyi teklif etti. Ancak ben hükümlü hastanın durumunu
gördüğüm anda ağır ve acil olduğunu anladığım için jandarmayı arayarak hastanın
sevki gerekebileceğinden hemen sevk aracının hazırlanmasını istemiştim. Bu
nedenle bu arada çok kısa bir sürede sevk aracı ile birlikte hazırdı ve sevk
aracına yani ring otosuna hasta alınarak derhal İzmir ... Hastanesi'ne sevki
sağlandı. Biz hasta hükümlüyü odasından 1-2 dakika içerisinde çıkarıp mahkum kabule getirmiştik. O arada ambulans da yetişmişti.
Ambulans doktoru muayenesini yapıncaya kadar da ring otomuz yetiştiği için
hiçbir gecikmeye sebebiyet vermeksizin hasta hükümlünün sevki yapıldı. Benim
veya hiçbir arkadaşımın olayda en küçük bir ihmali söz konusu olmadığı gibi
olayda hiçbir suçumuzda yoktur."
35. Olay tarihinde nöbetçi müdür olarak görev yapan N.Ü.nün Cumhuriyet Başsavcılığı
nezdinde şüpheli olarak alınan 14/4/2010 tarihli ifadesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...En son 31.12.2009 tarihinde dilekçe
ile benimle görüşme talep etmesi üzerine kendisi ile görüştüm. Örgütten
ayrılmayacağını ancak kaldığı odadan ayrılıp tek başına bir odada kalmak
istediğini söyleyince psikososyal serviste görevli
arkadaşları da görüşme yapmaları için uyardım. Hatta doktor da hazır olmak
üzere gerekli görüşmeleri yapıp tutanakları da düzenlendikten sonra mevcut
mevzuata uygun ve talebi doğrultusunda aynı gün B Blok 39 nolu
odaya nakledildi. Bu odada da olay tarihine kadar hiçbir sorun yaşanmadı.
03.04.2010 tarihinde normal sabah sayımında da sağlıklı ve iyi olarak görülmüş.
Öğle yemeği vermek üzere çağırılıncaya kadar da odasının kapısı hiç açılmamış
ve hiçkimse girmemiştir. Yemek dağıtımı esnasında
ısrarla yemeğini alması istendiğinde yaralı halde olduğunu görülmesi üzerine en
seri biçimde ve mevzuata uygun olarak jandarma ile ... Hastanesine sevki ve
akabinde muayene ve tedavisine başlanması sağlanmıştır. Olayda ben dahil hiçbir
kurum görevlimizin hiçbir kötü muamelesi veya ihmali söz konusu değildir.
Olayın tek başına kaldığı esnada olması sebebiyle nasıl olduğu konusunda bilgi
sahibi değilim..."
36. M.K.nın
odasının yanında kalan hükümlüler Ş.Ö., A.T.B., B.Ö., G.M.B.nin
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık olarak beyanları alınmıştır. Şahıslar
beyanlarında özetle olayla ilgili bir bilgilerinin olmadığını ifade etmiştir.
37. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yemek dağıtımında görevli
hükümlü N.U.nun 13/4/2010 tarihinde tanık olarak
beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı şöyledir:
"...hükümlü olarak kalmaktayım. Aynı
zamanda kurumun iç hizmetlerinde görev yaparım. Yaklaşık 3 senedir bu
kurumdayım. 29 aydır da B bloka yemekleri ben dağıtırım O gün kahvaltıyı bizzat
ben [M.K.ya] mazgaldan verdim. Kendisini gördüm. Son derece
sağlıklı, normal ve iyiydi. Kendisi çok sessizdi. Bu nedenle bir konuşmamız
olmadı. Öğle yemeğini ise hatırladığım kadarıyla 12.30 sıralarında yine yanımda
tanımadığım yeni bir memur ile dağıtırken 41 ve 40.odalardan dönüşte 39 nolu odaya geldiğimizde yemeği almak için her zaman hazır
bekleyen [M.K.nın] hazır olmadığını gördük. Bunun üzserine
mazgal deliğinden baktığımızda kendisini göremedik. Yanımdaki memur ve ben
seslendik, kapıya da vurduk. Yine de göremeyince ben memura 'gidelim daha yemek
dağıtacağız, belki de hastanede veya duruşmada olabilir' dedim. Memur bana
günlerden cumartesi olduğunu böyle birşey olmadığını
bildirerek ısrarla seslenince [M.K.nın]
merdivenlerden ıhlayarak zoraki indiğini, burnundan da kan geldiğini gördük.
Burnundaki kan yere damlıyordu. Memur kendisine ne olduğunu sordu. Otur elini
yüzünü yıka dedi. Elini yüzünü yıkayamadı, cevap da veremedi. Yemek almıyor
musun dedi. Yemek de alamadı. Hemen mazgalı kapatıp [M.D.] başmemura haber verdi. Hemen [M.D.] yanında iki memur ile birlikte geldi. Kapıyı açıp
içeriye girdiler. Ben dışarı da kaldım. Başmemur
kendisine ne olduğunu sorduğunda cevap veremedi. Hemen başmemur
idareye çıktı. Bu arada memurlar içeriye bıraktı. Daha sonra başmemur 2.müdür ile geri geldi. Onlar geldiği sırada ben
yemek dağıtmaya devam ettiğim için daha sonrasını bilemiyorum. [M.K.] gazete almadığı halde bize çok gazete veriyordu.
Tahmin ettiğim kadarıyla bitişik odalardan kendisine gazete atılıyordu. Benim
tahminim kendisine atılan gazete veya benzeri bir şey tellere takılı kaldıysa
onları alayım derken düşmüş olabilir. Bu sadece benim tahminimdir. Benim
başkaca bilgim yoktur.[M.K.]
sessiz sakin, hiç kimse ile konuşmayan kendi
halinde biriydi."
38. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/4/2010 tarihinde Ceza
İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli İ.G.nin
tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...03.04.2010 tarihinde takriben saat
13.35 gibi [Ö.Ö.] komutanımız
İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda acil hasta bulunduğunu ve hastaneye sevk edileceğini bildirmesi
üzerine komutanımız ve dört asker cezaevi nizamiyesinin önünde ring otosuna
bindik. Ring otosunda [E.U.]
uzman çavuşumuzda vardı. Yaralı hasta da araç koltuğunda yatıyordu. Hemen yola
çıktık. Yolda Belenbaşı mevkiinde 112 Acil
Ambulansının doktoruna tekrar hastayı komutanlarımız kontrol ettirdi. Hastanın
bu şekilde hastaneye gönderilmesinin uygun olacağını söyledikleri için biz yola
devam ettik. Yolda hastanın şuurunu kaybetmemesi uyumaması için sürekli diğer
arkadaşlarımla konuşuyorduk. Ancak hasta herhangi bir cevap vermiyordu, sadece
sağa sola dönüyordu. Biz en kısa yollardan derhal hastaneye yetiştirdik.
Hastanede acil serviste ilk muayene ve tedavisine başlandı. Gece saat 23.00
gibi yoğun bakıma alındı. Orada doktorlarında uygun görmesi üzerine iki kelepçe
birleştirilerek hastaya sıkıntı vermeyecek şekilde kelepçe ile ranzaya
bağlandı..."
39.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/4/2010 tarihinde Ceza
İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli İ.G.nin
tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanları benzerdir.
40.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/4/2010 tarihinde Ceza
İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli Ö.Ö.nün tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanının diğer
beyanlara göre ek bilgi içeren ilgili kısmı şöyledir:
"...Hastanesi acil servisine intikal
ettik. Orada gereken müdahale derhal yapıldı. Ben saat 19.00'a kadar orada
kaldım. O sürede hasta hiçbir şekilde kelepçe ile bağlanmamıştır. Daha sonra
komutanımıza bilgi vererek hastayı [E.]
uzman çavuşa ve diğer 3 askere bırakarak [R.] isimli askeri yanıma alıp Birliğime döndüm. Ben
hasta hükümlüyü hastaneye götürürken aracın ön kısmında olduğum için durumunu
pek izleyemedim. Ancak hastaneye vardığımızda doktor neyi var diye sorduğunda
merdivenden düştüğünü duyduğumu söyledim. Bunun dışında hiç kimseye hiçbir
konuda beyanda bulunmadım..."
41.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/4/2010 tarihinde Ceza
İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli E.U.nun
tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanının diğer beyanlara göre ek bilgi içeren
ilgili kısmı şöyledir:
"...kurum nöbetçi müdürünün de hazır
bulunduğu sırada ring otosuna mahkumların oturduğu kısma yatırarak cezaevi
nizamiyesi önüne geldik. Orada Jandarma Başçavuş [Ö.Ö.] ile dört asker de alıp hemen yola çıktık. Yolda Belenbaşı mevkiinde hastanın durumundan da şüphelendiğim
için [Ö.] başçavuşa da bildirerek
ambulansın bulunduğu yerde durduk. Tekrar doktora hastayı gösterdik. Doktor da
tekrar bakıp derhal hastaneye götürmemizi söyledi. Ben ve askerlerim yolda
doktorun söylediği şekilde uyutmamak ve şuurunu kaybetmemesini sağlamak için
kendisi ile sürekli konuşarak götürdük. Ancak yolda sadece ben ve askerlerim
konuşuyordu, kendisi hareket edebilmesine rağmen konuşmuyordu. Sadece sağa sola
dönebiliyordu. Biz bu şekilde hastayı kelepçesiz olarak acil servise götürdük....Yolda Belenbaşı
mevkiinde hastanın ambulansla götürülmesinin uygun görülmesi halinde doktor
refakatinde ambulans ile götürülmesini acil servis ambulans doktoruna söyledik
ancak doktor ring otosu ile bu şekilde hastaneye götürülebileceğini belirttiği
için biz de bu şekilde dev[a]m
ettik. Hastanede acil serviste muayene ve tedavi işlemleri yapıldıktan sonra
tahmini 23.00 sıralarında yoğun bakıma kaldırıldı. Yoğun bakımda iken doktorun
da bir sakınca görmemesi ben de kuralların gerektirmesi ve hastanın durumunu da
tam bilmediğim için kuralları uygulayarak iki kelepçeyi birbirine takarak rahat
edebileceği bir şekilde ranzaya bağladım. Bunun hastanın durumuna herhangi bir
olumsuz etki edeceğine dair doktor ve sağlık görevlilerinin hiçbirinden tepki
almadım. Olayda benim görevimi harfiyen yerine getirme dışında hiçbir kusurum
yoktur..."
42.M.K.nın önceden oda arkadaşları olan
hükümlüler V.B., M.M.Ö., A.N., A.B.nin Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından tanık olarak beyanları alınmıştır. Şahıslar
beyanlarında özetle M.K. ile önemli bir sorun yaşamadıklarını, onun sakin biri
olduğunu, yalnızca bir kereM.M.Ö. ile yumruklaşma
olayı yaşadığını söylemiştir.
43. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ceza İnfaz Kurumunda
sosyal çalışmacı olarak görev yapan H.D.S.nin
14/4/2010 tarihinde tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı
şöyledir:
"...mutad
görüşmelerimizi yapardık. Kendisinin her talebi de değerlendirilerek kurum
idaresi tarafından koşulları uyanların hepsi yerine getirilmiştir. Ben kendisi
ile en son 26.03.2010 tarihinde odasının mazgalından görüştüm ve aynı tarihli
tutanağı düzenledim. Tutanakta da belirttiğim gibi herhangi bir sorunu
bulunmadığını, kendisi beyan etti, ben de gözlemledim. Hatta 29.03.2010 tarihli
dilekçesinde de on görüşmemizde spor faaliyetlerine çıkabileceğini beyan
etmesine rağmen sonradan çıkmayacağını beyan etmiştir. 29.03.2010 tarihinde de
psikolog [D.] hanım ile psiko-sosyal yardım servisi değerlendirme raporunu
düzenledik. Altında imzam bulunan o raporda doğrudur. Yine 31.12.2009 tarihli
tutanak doğrudur. O görüşmeyi [D.P.]
yapmıştır. Görüşme tutanağındaki talebi doğrultusunda 31.12.2009 tarihinde de
odası değiştirilerek tek kişilik B Blok 39 nolu odaya
yerleştirilmiştir. Kendisi ile olan görüşmelerimizde örgütsel ilişkileri ile
ilgili hiçbir konuda hiçbir şey konuşmamıştır. Ailesi ile ilgili ilişkileri
konusunda da konuşmazdı. En son Uşak'a sevk istediğini beyan etmişti. Genelde
kendisi sessiz ve sakin yapısı olan, bununla birlikte sert ve ketum tutumu
vardı. Bana açıklamamasına rağmen örgütten dışlandığını bu nedenle de bir
travma yaşadığını düşünüyorum. Ancak bu konuda kendisi herhangi bir şey
söylemiş değildir..."
44. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ceza İnfaz Kurumunda
psikolog olarak görev yapan D.P.nin 14/4/2010
tarihinde tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı şöyledir:
"...[M.K.] da ... örgüt üyesi olmak suçundan gelmişti. Bu
nedenle psiko-sosyal servisin yardımlarından istifade
etmeme tavrını sergiliyordu. Ancak psiko-sosyal
servis dosyasından da anlaşılacağı üzere biz bütün arkadaşlar çabalarımızı
sürdürdük, gerekli görüşmelerimizi de yaptık. Kendisi 31.12.2009 tarihinde tek
kişilik odaya geçme talebinde bulunduğu için kurum müdürümüzün talimatı ile
revirdeki psiko-sosyal servis odasında görüştüm.
Durumunu hiç iyi görmedim. Gözleri yaşlı gibiydi. Gergin ve iletişime kapalı
bir vaziyetteydi. Benimle de görüşmeyi kabul etmedi. Israr ve telkinlerimle bir
süre görüştüm. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Ben örgüt konusunu
açtığımda ısrarla bu konuda konuşmayacağını söylediği için ben de ısrar edemedim.. Sonradan memur arkadaşlardan bu şahsın örgütten
dışlandığını anladım. Ailesi ile olan ilişkilerini sorguladığımda ziyarete
gelmediklerini bildiğim için sorduğum sorulara cevap vermedi..."
45.Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından tutulan 13/4/2010
tarihli tutanağa göre olay tarihi olan 3/4/2010 günü saat 08.10-23.30 arası ile
2/4/2010-3/4/2010 tarihleri arası saat 16.50-08.10 arasına dair kamera
görüntülerini içeren kasetlere Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından el konmuştur.
46.Cumhuriyet Başsavcılığının 14/4/2010 tarihli yazısıyla, Ceza
İnfaz Kurumuna ait beş kasedin, dilekçe ve yazı
örnekleriyle saç kıllarının, 16/4/2010 tarihli yazı ile M.K.nın odasındaki şahsa ait ayakkabıların, 29/4/2010
tarihli yazı ile B Blok 39 No.lu odanın bulunduğu koridorun 3/4/2010 tarihli
kamera kayıtlarını içeren CD'nin emanete alınması talimatı verilmiştir.
47.Cumhuriyet Başsavcılığının 19/4/2010 tarihli yazısıyla, Ceza
İnfaz Kurumundan M.K.nın
odasının bulunduğu koridorun 28/3/2010 ile 3/4/2010 tarihleri arasındaki kamera
kayıtlarının, şahsa ait odadaki tüm eşyaların ikinci bir talimata kadar aynen
muhafazası talep edilmiştir.
48.Dosya kapsamındaki Uşak Ceza İnfaz Kurumunda M.K. hakkında
düzenlenen 9/3/2006 tarihli Gözlem ve Sınıflandırma Formu'nun
Psikososyal Değerlendirme kısmında şahsın psikolojik
sorunlarının varlığına dair hiçbir bilgi bulunmadığı görülmüştür.
49. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/34364 numaralı
soruşturmada, Ceza İnfaz Kurumunun şüpheli yedi personeli (N.Ü., D.A., B.Ü.,
M.D., Ö.G., Ö.T., İ.P.) hakkında kasten öldürme, intihara yönlendirme,
yaralama, işkence ve eziyet, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal
suçlarından; jandarma görevlisi E.U. hakkında ise eziyet etme suçundan
29/4/2010 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
OLAYIN SORUŞTURMASINDA UYULAN VE GÖZETİLEN
ULUSLARARASI MEVZUAT;
...
OLAYIN SORUŞTURMASINDA UYULAN, UYGULANAN VE
DİKKATE ALINAN ULUSAL MEVZUAT;
...
Soruşturma esnasında müşteki [F.K.] vekili Av.Nezahat Paşa
Bayraktar'ın 13.04.2010 ve 14.04.2010 tarihli dilekçelerine istinaden
soruşturma ile ilgili tüm bilgi ve belgeler 19.04.2010 tarihinde kendilerine
imza karşılığı teslim edilmiş, ayrıca müşteki [F.K.] vekilleri Av. [N.T.A.] ve Av.Nezahat Paşa
Bayraktar'ın 19.04.2010 tarihli, Av. [N.T.A.nın] 15.04.2010 tarihli, 19.04.2010 tarihli soruşturma
ile ilgili taleplerini içeren dilekçeleri derhal işleme konulmuş, gereğine
tevessül edilerek vekillerce takip edilmemesi nedeniyle 29.04.2010 tarihli
tutanak düzenlenmiştir.
Soruşturmanın tüm aşamalarında müşteki
vekillerinin tüm talepleri ile ilgili değerlendirmeler en kısa sürede yapılarak
kendilerinden soruşturma konusu hiç bir bilgi, belge
ve soruşturmaya konu evrak esirgenmemiş, soruşturma yukarıda belirtilen tüm
uluslararası ve ulusal mevzuat çerçevesinde açık, şeffaf, ilgililer ile talep
konuları paylaşılmak suretiyle yürütülmüştür.
Olayın meydana geldiği tarih öncesinde kurum
tarafından [M.K.] hakkında
kurumda yürütülen tüm işlem ve uygulamalar titizlikle araştırılmış, hangi
tarihler arasında hangi koğuşlarda kaldığı, bu sürelerde yapılan işlem ve
uygulamalar, telefon görüşmeleri, yazışmaları, ziyaretçi durumu incelenmiş,
01.12.2009 dan sonra hiç bir ziyaretçisinin gelmediği anlaşılmış, hesabına yatan
paralar ile harcamaları, kurumda kaldığı süre içindeki oda değişiklikleri
incelenmiş, en son 31.12.2009 tarihinde tek kişilik odaya geçme talebi üzerine psikoservis görevlilerinin kendisi ile yaptıkları
görüşmeler sonrasında rapor ve tutanaklar düzenlenerek idare ve gözlem kurulu
kararı ile talebi doğrultusunda ve mevcut mevzuat çerçevesinde B Blok 39 nolu tek kişilik odaya yerleştirildiği anlaşılmış, daha
önceki koğuşlarda birlikte kaldığı kişiler tanık olarak dinlenmiş, kendisi ile
ilgili tüm bilgi ve belgeler temin edilerek soruşturma evrakına eklenmiş,
Cumhuriyet Başsavcılığı emanetinin 2010/4516 nosunda
kayıtlı kendisine ait el yazısı mektup ve notlardan örgüte ihanet iddiasına
maruz kalmanın verdiği elem, ızdırap ve üzüntüyü
içeren, bu duygu ve düşüncelerini ifade eden, bu nedenlerle özetle yaşama
isteğinin kalmadığını belirten haleti ruhiye içinde olduğu düşüncesi uyandıran
bir durumunun bulunduğu, olay öncesi ile ilgili titizlikle yapılan tüm
araştırma ve incelemeler ile toplanan delil, bilgi ve belgelerden olay
öncesinde başta şüpheli kamu görevlileri olmak üzere hiç kimseye atfı kabil
herhangi bir kusur, ihmal ya da suç bulunmadığı tespit edilmiştir.
Ölen [M.K.nın] 03.04.2010
tarihinde kendi talebi ve idari gözlem kurulu kararı ile tek başına kaldığı
kurumun B blok 39 nolu odasında saat 07:56 dan 12:37
ye kadar olan bölümde kaldığı odanın kapısının açıldığı, koridorun kamera
kayıtları izlenerek 03.04.2010 tarihli tutanak düzenlenmiş, tutanak ve kamera
kayıtları kapsamından da anlaşılacağı gibi B 39 nolu
odaya en son infaz koruma memuru [H.M.C.nin] saat 07:53 dekapıyı
açmasıyla infaz koruma memurları [B.Ü.] ve [İ.B.nin] sayım için odaya girip 07:54' te çıktıkları, 07:56
da da koridoru terk ettikleri, daha sonra saat 12:37
de yemek dağıtımı için infaz koruma memuru [Ö.T.] ile yemek dağıtım yapan işçi hükümlü [N.U.nun] kapıya
geldikleri, kapı mazgalından seslendikleri, 12:42'ye kadar kapı önünde
bekledikleri, 12:42 de infaz koruma baş memuru [M.D.nin] yanında [B.Ü.] ve [İ.B.] ile
geldikleri, kapının 12:43 te açılarak odaya girdikleri, [N.U.nun] dışarıda
beklediği, kapıda [Ö.T.nin] durduğu, 12:45te [M.D.nin] çıktığı, hükümlü [N.U.nun]
[Ö.T.ye] yemeği vererek ayrıldığı, [Ö.T.nin] yemeği içeri
götürdüğü, 12:46 da [B.Ü.] ve [İ.B.nin] dışarı çıktığı, akabinde [Ö.T.nin] de dışarı
çıktığı, 12:53 te kurum 2. Müdürü [D.A.], [M.D.], [B.Ü.] ve [İ.B.nin] içeri girdikleri, 12:55 te [B.Ü.] ve [İ.B.nin] aralarında hükümlü [M.K.nın] da olduğu halde yürüyerek koridora çıkıp revir
koridoruna doğru yürüdükleri, diğer memurların da odadan ve koridordan
ayrıldıkları, 44B1/2-1 nolu kamera kasetlerinin
kesintisiz olarak incelenmesinden anlaşılmış, 35 nolu
kameranın aynı gün saat 13:00 daki görüntülerinde [İ.B.nin] revirden
tekerlekli sandalye aldığı, 36 nolu kameranın saat
13:01 deki görüntüsünde tekerlekli sandalye ile hükümlü [M.K.nın] götürüldüğü,
122 nolu kamerada saat 13:02 de hükümlü [M.K.nın] mahkum kabule
indirildiğinin görüldüğü, 13 nolu dış kamera kayıtlarının
incelenmesinde 13:03 de mahkum kabule geçildiği, 13:18 de 112 acil servis
ambulansının geldiği, kurum ring otosunun hazır bulunduğu, 13:29 da doktorun
kurumun mahkum kabulünden çıktığı, 13:31 de 2. ring otosunun geldiği, 13:34 te
yaralı hükümlü [M.K.nın] araca bindirilerek götürüldüğü 13.04.2010 tarihli
kamera görüntüleri izleme tutanağı kapsamından Cumhuriyet Başsavcılığı
emanetinin 2010/5030 nolu emanetindeki CD kapsamından
anlaşılmıştır.
Tüm kamera kayıtlarının izlenip ayrı bir CD ye
kopyalanarak muhafaza altına alınmış, görüntülerden ve tutanak kapsamından
anlaşıldığı üzere, hükümlü [M.K.nın] odasına 03.04.2010 tarihinde saat 07:56 dan 12:37 ye
kadar hiç kimsenin girmediği, hiç bir tereddüte mahal
bırakmayacak şekilde tespit edilmiştir.
Olayın meydana geldiği 03.04.2010 tarihi saat
07:56 - 12:37 arasında B 39 nolu odada yalnız kalan
hükümlü [M.K.nın] bu süre içinde ne yaptığı ve nasıl yaralandığı odada
yalnız kalması nedeniyle tespit edilememiş, ancak olay akabinde olay yerinde
yapılan araştırma ve inceleme neticesinde ve 12.04.2010 tarihinde olay yerinde
yapılan keşif, tespit ve olay yeri incelemesi neticesinde, tüm üst kat
yatakhane bölümü, alt kat mutfak ve yemek bölümü ile havalandırma bahçesi,
odadaki ve havalandırmadaki tüm eşyaların da bulunduğu hal üzere kameraya
çekilerek tutanağının düzenlenip, CD sinin Cumhuriyet Başsavcılığı 2010/5030
sayılı emanete alınmıştır.
[M.K.nın]
odasında olay akabinde yapılan araştırma ve
incelemelerden, havalandırma kısmındaki demir kapının üst köşesinde deri
parçası ve saç kıllarının yapışmış olarak bulunduğu Cumhuriyet Başsavcılığı
emanetinin 2010/4516 nosuna alındığı, havalandırma
boşluğunda alt kat penceresi ile üst kat penceresi arasında kapı üzerindeki
bölümde ayakkabı sürtünme izlerinin mevcut olduğu, ölen [M.K.nın] her iki elinin
iç avuç ve bilek arasındaki kısımlarında sürtünmeye bağlı ekimoz
izlerinin bulunduğu, yerlerde havalandırmadan itibaren mutfak ve üst katyatakhane bölümünde kan izlerinin bulunduğu dikkate
alındığında, ölen [M.K.nın] havalandırmadaki birinci kat penceresinden kapının
üzerine tırmanarak, ikinci kat demir parmaklıklarına tutunup yukarıya tırmanmak
istediği sırada, bilinemeyen bir nedenle düşme neticesi kafatasının
havalandırma kapısının köşesine çarptığı, aynı esnada sırt kısmındaki çizik ve ekimozların da aynı şekilde kapıya sürtünme neticesi
meydana gelmiş olabileceğini düşündürmektedir. Tüm bu gelişmeler ölen [M.K.nın] odasında ve havalandırma boşluğunda tek başına kalması neticesinde
meydana geldiği, incelenen tüm çatı kamera görüntülerinde de görüntü
alınamadığı için tam olarak değerlendirilmesi mümkün olmamıştır. Ancak kesin ve
net olarak tespit edilen husus, bu olayların gelişiminde ve oluşumunda hükümlü
[M.K.nın] odasında tek başına olduğu, hiç bir kimsenin hiç bir
katkı ve müdahalesinin bulunmadığıdır.
Olay ile ilgili tüm şüphelilerin savunmaları
alınmış, savunmalarında olayda hiç bir kusur veya
ihmallerinin bulunmadığını, görevlerini mevcut mevzuat çerçevesinde titizlikle
ve hassasiyetle yerine getirdiklerini, suçsuz olduklarını beyan etmişlerdir.
Ölen [M.K.nın] odasının bitişiğinde ve yakınındaki odalarda kalan hükümlüler [A.T.B.,
Ş.Ö., B.Ö., G.M.B., Z.A.Ç.] tanık olarak dinlenmişler,ancak olay tarihinde ölene herhangi bir
müdahalede bulunulduğuna dair bilgi sahibi olmadıkları tespit edilmiştir.
Ölen [M.K.nın] hastaneye sevkinde ve hastanedeki muhafazasında görevli jandarmalar
[İ.G., R.C., Ö.Ö.] tanık olarak
dinlenmişler, beyanlarında gerek sevk esnasında, gerek hastanede [M.K.ya] doktor
tavsiyesine uygun biçimde davrandıklarını, şuurunu kaybetmemesi için yolda
sürekli kendisi ile yüksek sesle konuştuklarını, olay ve sonrasında hiç kimseye
atılı kabil kusur ve suç bulunmadığını beyan etmişlerdir. Jandarma görevlisi [E.U.] da beyanında aynı hususları belirtmiş, hastanede iki
kelepçeyi birbirine takarak herhangi bir sıkıntı yaratmaksızın mevcut mevzuata
uygun biçimde güvenlik tedbiri aldığını, olayda hiç bir
kusur, ihmal ve suçunun bulunmadığını beyan etmiştir.
Olaydan önce [M.K.nın] aynı koğuşlarda kaldığı [M.M.Ö., A. N., V.B. ve A.B.nin] tanık olarak
dinlenmişler, tanık [M.M.Ö.] [M.K.nın] kendisine yumruk atması olayı ile ilgili bir
disiplin işlemi yapıldığını, bunun dışında kendisi ile aralarında hiç bir
vukuat ve husumet bulunmadığını belirtmiş, diğer tanıklar da [M.K.] ile aralarında herhangi bir husumet ve vukuat
yaşanmadığını, olay ile ilgili başkaca bir bilgileri olmadığını beyan
etmişlerdir.
Kurum sosyal çalışmacısı [H.D.S.], kurum psikoloğu [D.P.], kurum öğretmeni [M.Kü.], olay sırası ve olay öncesi ile ilgili tanık olarak
dinlenmişler, beyanlarında [M.K.nın]
ailesi ve arkadaşları arasında ilişkileri
konusunda konuşmak istemediğini, sert ve k[e]tum
bir tutumu olduğunu, olay öncesinde ve olayın meydana gelişinde kendilerinin ve
diğer kurum görevlilerinin vazifelerini titizlikle ve usulüne uygun yerine
getirdiklerini belirtmişlerdir.
Kurumda işçi hükümlü [N.U.] ve infaz koruma memuru [Y.O.] da tanık olarak alınan beyanlarında, özetle olay ile
ilgili hiç kimseye atılı kabil hiç bir kusur, ihmal
veya suç bulunmadığının belirtmişlerdir.
Ölen [M.K.nın] 10.04.2010
tarihinde detaylı biçimde ölü muayene ve otopsisi yapılarak ölü muayene ve
otopsi tutanağı düzenlenmiş, İzmir Adli Tıp Kurumunun 26.04.2010 gün ve
2010/2314/479 sayılı geniş kapsamlı otopsi raporunda, ölen kişide toksik maddelerden hiçbirinin bulunmadığı, kanda alkol
(etil-metil) bulunmadığı, kanda ve idrarda uyuşturucu maddelerin hiçbirinin
bulunmadığı, kişinin ölümünün kün kafa travmasına
bağlı kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması bu nedenle gelişen
komplikasyonlar sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.
Soruşturma konusunun Devlet kurumu olan ceza
infaz kurumunda meydana gelen yaralanma ve akabindeki ölüm olayı olması, önemi
ve hassasiyeti nedeniyle en kısa sürede ve en seri biçimde müşteki vekillerinin
de tüm görüş ve talepleri dikkate alınarak titizlikle tüm usul kurallarına
riayet edilerek yapılan soruşturma neticesinde toplanan ve birbirini teyit eden
yukarıda belirtilen tüm delillerden anlaşıldığı üzere, olay tarihi olan
03.04.2010 tarihinden önceki dönemde kurum müdürü ve diğer görevlilerin hiç bir
kusur, ihmal veya suçlarının tespit edilemediği, olayda hiç bir kurum
görevlisinin hiç bir kusur, ihmal veya suçunun tespit edilemediği, özetle
hükümlü [M.K.nın] örgütten dışlanması nedeniyle tek kişilik koğuşa
geçme talebinin idare ve gözlem kurulu kararıyla yerine getirilmesi akabinde,
tek başına koğuşunda kaldığı sırada dışarıdan hiç kimsenin hiç bir müdahalesi
olmaksızın yaralanması akabinde en kısa sürede hastaneye kaldırılarak tüm tıbbi
müdahale, muayene ve tedavi işlemlerinin eksiksiz olarak yürütülmesine rağmen
kurtarılamayarak ölümü olayında hiç kimseye atılı kabil kusur, ihmal veya suç
bulunmadığı anlaşılmıştır.
Resen yürütülen soruşturmada ve talepler
üzerine toplanan tüm delillerden, şüphelilerin yüklenen suçları işlediklerini
gösterir, hiç birkanıt ve emare bulunmadığı açık
biçimde anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, şüpheliler hakkında
yüklenen suçlardan KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."
50.Müşteki F.K. ve aynı zamanda başvurucular vekili Av. Nezahat Paşa tarafından karara karşı 20/5/2010 tarihinde
yapılan itiraz, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi)
18/6/2010 tarihli kararıyla kabul edilerek kovuşturmasızlık
kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısımları
şöyledir:
"...
C.Savcısı yazılı mütalaasında, takipsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesiniistemiştir.
Takipsizlik evrakında yapılan incelemede ;
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-a
bendinde belirtili 112 Acil Servis kayıtlarının mevcut olup-olmadığının
sorulması, mevcutsa tasdikli suretlerinin istenmesi,
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-b
bendinde belirtili 112 Acil Servis görevlilerinin tespiti ve usulüne uygun
şekilde dinlenmeleri,
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-c
bendinde belirtili [M.K.nın] koğuşundan elde edilen tüm eşyaların adli emanete
alınması, emanet makbuzunun eklenmesi,
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-e
bendinde belirtili [M.K.nın] üzerinden çıkan kıyafetlerin adli emanete alınması,
emanet makbuzunun eklenmesi, ayrıca bu emanetlerin önlü-arkalı fotoğraflarının
çekilip evraka eklenmesi,
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-d
bendinde belirtili 27.03.2010 ile 13.04.2010 tarihleri arasındaki [M.K.nın] bulunduğu koğuş kısmına ilişkin görev çizelgelerinin ayrı ayrı
tasdikli suretlerinin temini ve evraka eklenmesi,
-İtiraz dilekçesinin 5. sayfasının 3-f
bendinde belirtili 03.04.2010 tarihinden geriye doğru 1 haftalık, bu koğuşun
bulunduğu yerdeki kamera kayıtlarının tamamının CD lere
gün gün ayrı ayrı aktarılarak, bu CD lerin adli
emanete alınması, emanet makbuzunun evraka eklenmesi, ayrıca bu CD lerin izlenip çözümünün yaptırılması, bu koğuştaki insan
hareketlerinin tarih-saat-dakika aralıklarının belirlenmesi, gün-gün ayrı ayrı
tutanağa bağlanması gerekirken esasa etkili bir kısım işlemlerin yapılmadığı,
yapılacak işlemlerin niteliği ve Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 2007/9636-9375
E-K. sayılı 14.11.2007 tarihli yol gösterici kararı içeriği birlikte
gözetilerek ,itirazın kabulü ile takipsizlik kararının kaldırılması ve
gereğinin ilgili C.Savcısı tarafından icrası yönünde
karar vermek yoluna gidilmiştir..."
51. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3/8/2010 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesinin kovuşturmasızlık kararının kaldırılmasına yönelik kararına
karşı Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü (Genel Müdürlük) nezdinde kanun
yararına bozma yoluna gidilmesi talebinde bulunulmuştur. Talebin ilgili
kısımları şöyledir:
"...
Kararda her ne kadar 112 acil servis kayıtla[rı]nın
mevcut olup olmadığının sorulması ve tasdikli suretlerinin istenmesi, acil
servis görevlilerinin tespiti ve usulüne uygun dinlenilmes[i]
istenilmekte ise de; olayla ilgili
soruşturma esnasında kurum kamera kayıtlarının incelenerek CD'ye aktarılması ve
yaralı [M.K.nın] sevki ile ilgili görevlilerin dinlenilmiş olmaları nedeniyle;
kaldırılan kararın yasaya ve usule aykırı yönü bulunmamaktadır. Ayrıca [M.K.nın] koğuşunda bulunan tüm eşyaların tutanakla tespiti yapılmış, koğuşun
olay akabindeki durumu kamerayla kayıt alınmış ve CD ortamında delil olarak
muhafaza altına alınmıştır. Delil niteliğindeki eşyalar emanete alınmıştır. [M.K.nın] üzerinden çıkan eşyalar ilgili hastane başhekimliğinden istenilmiş ise
de, verilen cevabı yazıdan yaralı olarak hastaneye getirilen [M.K.nın] muayene tedavi
ve ameliyat işlemleri sırasında üzerinden çıkarılmış ve akabinde temin
edilememiş olduğı bildirilmiştir. 27/03/2010 ile
13/04/2010 tarihleri arasında [M.K.nın] bulunduğu
koğuş kısmına ilişkin görev çizelgelerinin temini istenilmekte ise de, olayla
ilgili yürütülen kapsamlı soruşturmada tüm olayla ilgili görevliler ve ilgili
çizelgeler temin edilerek görevlilerinin ifadeleri alınmıştır. Olayla ilgili
delil niteliğindeki kurumda bulunan olay öncesi, olay sırası ve olay
sonrasındaki kamera görüntüleri ayrı ayrı incelenerek CD ortamına aktarılıp
delil olarak emanete alınmış birer suretleri de talep nedeniyle ölen [M.K.nın] yakınlarının vekillerine verilmiştir.
Karşıyaka 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 18/06/2010
gün ve 2010/1502 sayılı kararında eksiklik olarak belirtilen tüm hususların
titizlikle soruşturma kapsamı içinde değerlendirilip yerine getirilmiş, olayla
ilgili tüm delillerin titizlikle toplanıp değerlendirilerek karar verilmiş olmasım rağmen verilen takipsiz kararının kaldırılmasına
dair karar yasaya ve usule aykırı olmakla kanu[n] yararına bozma yoluna gidilmesinin uygun olacağı
düşünülmektedir..."
52.Genel Müdürlük tarafından 22/9/2010 tarihinde kanun yararına
bozma yoluna gidilmediği bildirilmiştir.
53. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma
2010/59055 numaraya kayden yeniden açılmıştır.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 7/10/2010 tarihli müzekkereyle İzmir İl
Sağlık Müdürlüğünden M.K.ya
müdahale için gönderilen 112 Acil Servis kayıtlarının iletilmesi ile tıbbi
müdahalede bulunan 112 Acil Servis görevlilerinin beyanlarının alınmak üzere
hazır edilmesi talep edilmiştir.
54. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/59055 numaralı
soruşturma kapsamında 112 Acil Serviste görev yapan S.S.nin
18/10/2010 tarihinde tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı
şöyledir:
"...Yanımda hemşiremde olduğu halde hasta
muayenesini acilen yaptım. Hastadaki bulgular tansiyonu 110 a
70 nabzı 76 oksijen satürasyonu %92 idi. Glaskov koma sıkalası 13 idi.
Hasta ile 'dını soyadını, yaşını sordum. Bilinç
değerlendirmesi yaptım. Bu sorulara hasta cevap verebiliyordu. Nasıl
yaralandığını sorduğumda diğer sorularıma cevap verebilmesine rağmen sustu.
Oradaki diğer cezaevi görevlileri yataktan düştüğünü söylediler. Ben hastanın
durumunu değerlendirmem neticesinde hastayı hastane acil servisine götürmek
istedim. Oradaki kimliğini bilmediğim ancak cezaevi görevlisi olduğunu üniformasından
anladığım görevliler hastanın naklinin kurum aracı ile yapacaklarını
söylediler. Ben iki kez daha acilen götürülmesi gerektiğini söyledim ve vaka
kayıt formundan bir nüshasını cezaevi görevlilerine verip cezaevinden ambulans
ile ayrılıp takriben Belenbaşı mevkiinde mola
verdiğimizde kurum ring otosu ile hemen arkamızdan yetiştiler ve görevliler
hastayı tekrar muayene etmemi istediler. Ben de tekrar muayenemi yapıp derhal
hastane acil servisine yetiştirmelerini söyledim...."
55.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık olarak 18/10/2010
tarihinde beyanları alınan, 112 Acil Serviste görev yapan A.V. ve N.D.nin de benzer anlatımları olduğu görülmüştür.
56. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/10/2010 tarihli müzekkereyle
hastaneden M.K.nın üzerinden
çıkan kıyafetlerin emanete alınmak üzere iletilmesi talep edilmiştir. Şahsın
kıyafetlerinin atılması nedeniyle bulunmadığına dair önceden Cumhuriyet
Başsavcılığı ile yapılan yazışma örnekleri hastane tarafından tekrar
iletilmiştir.
57. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/10/2010 tarihli müzekkereyle Ceza
İnfaz Kurumundan M.K.nın
odasındaki tüm eşyaların, hastanedeyden üzerinde olan
kıyafetlerin, M.K.nın odasının bulunduğu kısma dair
27/3/2010 ile 13/4/2010 tarihleri arasındaki görev çizelgelerinin, şahsın
odasının bulunduğu yerin 3/4/2010 tarihinden geriye doğru bir haftalık kamera
kayıtlarının gönderilmesini talep etmiştir.
58. Ceza İnfaz Kurumundan gelen 12/10/2010 tarihli cevap
yazısında 2/4/2010-3/4/2010 tarihleri arasına ait kamera görüntülerinin
Cumhuriyet Başsavcılığınca alındığı (bkz. § 45), 28/3/2010-31/3/2010 tarihli
kayıtların ise Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğünün (CTE Genel Müdürlüğü) bu yöndeki genelgesi uyarınca altı aylık
süre sonunda silinerek üzerine yeni kayıt kapıldığı bildirilmiştir.
59. Ceza İnfaz Kurumundan gelen 12/10/2010 tarihli yazı ekinde
nöbet çizelgesiyle M.K.ya
ait sağlık ve infaz dosyasının bir örneği sunulmuştur. Gönderilen tedavi
evrakının incelenmesinden M.K.nın
"kaçabilir-kaçırılabilir"
kaşeli yazılarla ceza infaz kurumları tarafından tedavi amacıyla göz, intaniye
gibi çeşitli polikliniklere gönderildiği, 2006 yılında uzun zamandır var olan
irkilme problemi nedeniyle nöroloji polikliniğinde muayene edildiği görülmüş;
M.K. hakkında düzenlenmiş psikolojik duruma dair bir doktor raporuna
rastlanmamıştır.
60. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/59055 numaralı
soruşturmada, önceki kararda belirtilen aynı sekiz şüpheli hakkında aynı müsnet suçlardan 2/11/2010 tarihinde yeniden kovuşturmaya
yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin önceki kovuşturmaya yer
olmadığı kararınınkine (bkz. § 49) ek olan kısmı şöyledir:
"...
Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına gerekçe olarak
gösterilen ve müşteki vekilinin itiraz dilekçesinde belirtilen;
112 Acil servis kayıtlarının mevcut olup
olmadığı, İl Sağlık Müdürlüğünden sorularak temin edilmiş,
112 Acil servis görevlileri tespit edilerek,
usulüne uygun şekilde ifadeleri alınmış,
Ölen [M.K.nın] koğuşundan elde edilen eşyalardan delil niteliğinde olanlar Cumhuriyet
Başsavcılığı emanetine alınmış olmasına rağmen karar gereği ilgili kurumdan
istenilmiş. İzmir Tereke Hakimliğine teslim edildiği bildirilmekle, Tereke
Hakimliğinden talep edilmiş, ancak Tereke Hakimliğince emanet eşyalarının
ilgililerine teslim edilmek üzere yetkisizlik kararı ile 27.09.2010 tarihinde
Uşak Sulh Hukuk Mahkemesine gönderildiği anlaşılmış,
Ölen [M.K.nın] üzerinden çıkan kıyafetlerin emanete alınması, bu emanetlerin önlü
arkalı fotoğraflanmn çekilmesi istenilmekle, söz
konusu kıyafetler ilgili kurumdan ve ... Hastanesi Başhekimliğinden talep
edilmiş, ancak söz konusu kıyafet ve giysilerin adı geçenin hastanede ameliyata
alınmadan önce ve tedavi aşamasında üzerinden çıkanlması
akabinde tıbbi atık kovasına atılmış olması nedeniyle temin edilememiş,
27.03.2010 ile 13.04.2010 tarihleri arasındaki
[M.K.nın] bulunduğu koğuş kısmına ilişkin görev çizelgelerinin
onaylı suretleri ilgili kurum müdürlüğünden temin edilerek dosyasına konulmuş,
03.04.2010 Tarihinden geriye doğru bir
haftalık ölen [M.K.nın] koğuşunun bulunduğu yerdeki kamera kayıtlarının
tamamının CD'lere aktarılıp emanete alınması, çözümünün yaptırılması, insan
hareketlerinin tarih-saat-dakika aralıklarının belirlenip gün gün ayrı ayrı
tutanağa bağlanması istenilmiş, karar gereği yerine getirilmek üzere istenilen hususlan içeren tüm kamera kayıtları ilgili kurumdan talep
edilmiş, ancak kurum müdürlüğünce 20.10.2010 gün ve 201017338 sayılı cevabi
yazı ile soruşturma aşamasında teslim edilen ve Cd ye
aktarılan kasetler dışındaki kamera kayıtlarını içeren kasetlerin kurumda
yeterli sayıda kaset olmaması nedeniyle Yüksek Bakanlık emirleri doğrultusunda
üzerlerine yeniden kayıt yapıldığı için gönderilemediği bildirilmiştir .
24.09.2010 gün ve 2010/34364 soruşturma
2010/26696 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasını
müteakip araştırılması ve soruşturulması istenilen tüm hususlar eksiksiz olarak
araştırılıp soruşturulmuş, temin edilen tüm yeni deliller ile birlikte yapılan
değerlendirme neticesinde, olayda hiç kimseye atılı kabil kusur, ihmal veya suç
bulunmadığı anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, şüpheliler hakkında
yüklenen suçlardan KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."
61.Müşteki F.K. ve aynı zamanda başvurucular vekili Av. Nezahat Paşa tarafından yeniden verilen kovuşturmaya yer
olmadığı kararına karşı yapılan itiraz, Ağır Ceza Mahkemesinin 17/12/2010
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
62. Karara karşı 17/1/2011 tarihli dilekçeyle Av. Nezahat Paşa tarafından kanun yararına bozma talebinde
bulunulmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu talep, talebin reddi
gerektiği düşüncesini de içerir biçimde 28/1/2011 tarihli yazıyla Genel
Müdürlüğe iletilmiştir.
63. Genel Müdürlüğün talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının Ağır Ceza Mahkemesinin 17/12/2010 tarihli itrazın
reddi kararının kanun yararına bozulması talebini inceleyen Yargıtay 1. Ceza
Dairesi 21/7/2011 tarihli kararla talebin reddine karar vermiştir. Gerekçenin
ilgili kısımları şöyledir:
"...
Dosyada bulunan Adli Tıp Kurumu, İzmir Adli
Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesinin 26/04/2010 gün ve 2010/2314/479
sayılı raporundan ölenin,
'1- İç organlarda yapılan sistematik, toksikolojik analiz sonucunda, aranan toksit
maddelerden hiçbirinin bulunamadığı, kanda alkol (etil-metil) bulunamadığı,
kanda ve idrarda aranan uyuşturucu maddelerin hiçbirinin bulunamadığı,
2- Kişinin ölümünün kafa travmasına bağlı
kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması ve bu nedenle gelişen
komplikasyonlar sonucu meydana geldiği ... ' anlaşılmaktadır.
Yine dosyada bulunan 13/04/2010 tarihli kamera
görüntüleri izleme tutanağı, 12/04/2010 günlü olay yeri keşif, tespit ve olay
yeri inceleme tutanağı, İzmir... Hastanesine ait ölen ile ilgili hasta tabela
kağıtları aynı infaz kurumunda, bitişik odalarda kalan hükümlülerin tanık
olarak verdikleri ifadeler, cezaevi nöbet çizelgesi, şüphelilerin ifadeleri
birlikte değerlendirildiğinde;
Terör örgütü ve mensuplarına yardım suçu
hükümlüsü olan [M.K.nın] adı geçen Cezaevi B Blok 39 nolu
oda da tek başına kaldığı, sabah 07.00' deki sayımdan, öğle saatinde
görevlilerin yemek getirmesine kadar, odasına hiçbir kimsenin girmediği, yaralı
olarak bulunduğunda, sırtının ağrıdığını söylemesine rağmen yaralanmasının
nedenini anlatmadığı, ancak havalandırma boşluğundaki telleri tutan demirde,
saçlı derisinden parçalar bulunması, duvarda, tırmanmayı gösterir, lastik
ayakkabılarının izlerinin görülmesi, zaman zaman yan odada kalanların
havalandırma boşluğundan içeriye gazete atmalarının, diğer hükümlülerin
anlatımlarından anlaşılmasına göre, [M.K.nın] havalandırma boşluğuna sıkışan bir gazeteyi almak
isterken, ayağının kayıp, kafa üstü düşmesi üzerine, kendindeki yaraların oluşmasının
mümkün görüldüğü, dışarıdan bir müdahalenin bulunmadığı, hastaneye sevkinde
gecikme bulunmadığı, böylece cezaevi müdür, infaz koruma memuru, Jandarma
görevlisi olan şüphelilerin [M.K.daki] yaraları oluşturduğuna, yine yaralanmadan sonra
hastaneye sevkinde herhangi bir kusur ve ihmallerinin olduğuna ilişkin kamu
davası açmaya yeterli kanıtların bulunmadığı anlaşılmıştır.
..."
2. Tam Yargı Davası Süreci
64. Başvurucuların olay nedeniyle ilettikleri tazminat talebinin
CTE Genel Müdürlüğü tarafından reddedilmesi üzerine başvurucular 1/7/2011
tarihli dilekçeyle İzmir 3. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde tam
yargı davası açmıştır.
65. Başvurucular dava dilekçesinde; yakınlarının vücudunda düşme
sonucu oluşamayacak yara izleri bulunması sebebiyle infaz koruma memurları
tarafından darbedilmiş olabileceğini, bu sebeple ölüm
olayıyla ilgili olarak etkili soruşturma yürütülmediğini, olayın intihar olması
durumunda bile bunun nedeninin yakınlarının tek kişilik odaya konularak psikolojisinin
bozulmasına neden olunması olduğunu, yine yakınlarının ambulans yerine Ceza
İnfaz Kurumu ring aracıyla kelepçeli şekilde hastaneye götürüldüğünü, yoğun
bakımda kelepçeli olması nedeniyle gerekli tedavinin yapılamadığını,
yakınlarının hastaneye yatırıldığının geç haber verilmesi nedeniyle kendisini
göremediklerini, olayda idarenin kusurlu ve kusursuz sorumluluğu bulunduğunu
iddia ederek maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
66. İdare Mahkemesi 16/2/2012 tarihinde bir duruşma gerçekleştirmiş,
sonrasında aynı tarihli kararıyla talebin reddine karar vermiştir. Gerekçenin
ilgili kısımları şöyledir:
"...
Dava dosyasının incelenmesinden, davacıların
yakını [M.K.nın] İzmir 8 Nolu Ağır Ceza
Mahkemesinde ... terör örgütü üyesi olmak, örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek
yardımda bulunmak suçlarından yargılandığı ve Mahkemenin 20.07.2006 tarih ve
E:2006/103, K:2006/212 sayılı kararı ile '6 yıl 3 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına' karar verilerek İzmir 2 Nolu F
Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulduğu, bu yer ceza infaz
kurumunda hükümlü olarak bulunduğu sırada 03.04.2010 günü saat 12:30 sıralannda yapılan yemek dağıtımı sırasında yemeğini almak
için kaldığı odanın kapısına gelmemesi ve çağrılara cevap vermemesi üzerine oda
mazgalının açılarak içeriye bakıldığında ağzının ve burnunun kanadığının
görülmesi üzerine kurum görevlilerince hükümlünün kaldığı odaya girilerek kurum
revirine götürüldüğü, durumun112 Acil Servise bildirildiği ve 112 Acil Servisin
ceza infaz kurumuna geldiği, acil servis görevlileri tarafından ilk muayene ve
tedavisinin yapıldığı, ilk muayenede kafa travması teşhisi konularak [M.K.nın] İzmir ...
Hastanesine sevki uygun görülerek hastaneye götürüldüğü, önce bu hastanenin
acil servisinde daha sonra beyin cerrahi yoğun bakım ünitesinde tedavi gördüğü,
durumunun giderek ağırlaşması sonucunda da aynı hastanenin anestezi yoğun bakım
servisine alındığı, burada tedavisine devam edilmekte iken 10.04.2010 tarihinde
vefat etttiği, davacıların vekili tarafından, bu
olaydan dolayı davacıların uğradıklarını iddia ettiği zararların karşılanması
talebiyle davalı idareye başvuruda bulunulduğu, talebin reddi üzerine de
bakılmakta olan iş bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın özünü, davalı idarenin hizmet
kusurunun bulunup bulunmadığı oluşturmaktadır.
Dava dosyası, Cezaevi görevlileri hakkındaki
idari ve adli soruşturma dosyalarının birlikte değerlendirilmesineden,
İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
infaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan davacıların yakını hükümlü [M.K.nın] tek kişilik
odaya geçmeden önce iki kişi ile birlikte kaldığı, 31.12.2009 tarihinde tek
kişilik odaya geçme talebi üzerine İdare ve Gözlem Kurulu Kararı ile tek
kişilik odaya yerleştirildiği, odasında bulunan ve kendi el yazısı mektup ve
notlardan örgüte ihanet iddiasına maruz kalmanın verdiği elem ızdırap ve üzüntüyü içeren bu duygu ve düşüncelerini ifade
eden, bu nedenle yaşama isteğinin kalmadığını belirten ruh hali içinde olduğu,
olay akabinde hükümlünün kaldığı odada yapılan araştırma ve incelemelerden her
iki elinin iç avuç ve bilek arasındaki kısımlarında sürtünmeye bağlı ekimoz izlerinin bulunduğu, havalandırmadaki birinci kat
penceresinden kapının üzerine tırmanarak, ikinci kat demir parmaklıklara
tutunup yukarıya tırmanmak istediği sırada bilinmeyen bir nedenden dolayı
düşerek kafasını havalandırma kapısının köşesine çarptığı, sırt kısmındaki
çizik ve ekimozlann da aynı şekilde kapıya sürtünme
neticesi meydana gelmiş olabileceği, ceza infaz kurumunun 24 saat sürekli
kameralarla kayıt alındığı, kamera kayıtlarına göre,hükümlünün
odasına 03.04.2010 günü saat 07:53'de infaz koruma memurları [B.Ü.] ve [İ.B.nin] sayım için girdikleri saat 07:54'de odadan
çıktıkları bu saatten sonra hükümlünün yaralı vaziyette bulunduğu saate kadar
odaya giren çıkan kimsenin olmadığı, olay hakkında İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yapılan idari soruşturma neticesinde cezaevinde görevli
personelin olayla ilgili herhangi bir ihmal ve kusurunun olmadığı sonucuna
varılarak 30/04/2010 tarih ve 2010/31 sayılı karar ile 'disiplin cezası
verilmesine yer olmadığına' karar verildiği, yine İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığınca Cezaevi personeli hakkında, adam öldürme, intihara yönlendirme,
yaralama, işkence ve eziyet, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçlarıyla
ilgili adli yönden yürütülen soruşturmada ise, talepler üzerine toplanan tüm
delillerden şüphelilerin suçları işlediklerini gösterir hiç bir kanıt ve emare
bulunmadığı kanaatine varılarak 29/04/2010 tarih ve 22010/26696 sayılı karar
ile 'kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına' karar verildiği, karara
yapılan itirazın da yerinde görülmeyerek Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
Değişik İş No:2010/2682 sayılı kararı ile reddedildiği görülmektedir.
Bu durumda, davacıların yakını [M.K.nın] ölümü sonrası
Cezaevi personeli hakkında yapılan idari ve adli soruşturma sonucu, davacıların
yakınının odada tek başına kaldığı sırada kimsenin müdahalesi olmaksızın
meydana geldiğinin sübuta erdiği, ölüm olayında davalı idareye atfedilebilecek
herhangi bir kusurunun bulunmadığı, oluştuğu iddia edilen zararla idarenin
eylemleri arasında herhangi bir illiyet bağının kurulamadığından tazminat
isteminin kabul edilebilmesi için gereken koşulların da oluşmamış olması nedeniyle
idarenin tazmin yükümlülüğünden söz edilemeyeceğinden davacıların maddi ve
manevi tazminat istemlerinin reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. ..."
67.Karar, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/9/2015 tarihli kararıyla
onanmıştır.
68. Onama kararı başvuruculara 8/12/2015 tarihinde tebliğ
edilmiş olup başvurucular 7/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç
69. Başvurucular vekili 27/2/2019 tarihli dilekçeyle,
başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdindeki başvurusunun
(B. No: 54768/11) 24/1/2019 tarihli kararla Hükûmetin tek taraflı deklarasyonu
ile başvuruculara tazminat ödemeyi kabul etmesi sonucunda düşmesine karar
verildiğini ve bu karar üzerine de Cumhuriyet Başsavcılığından 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 172. maddesinin üçüncü
fıkrası uyarınca olayla ilgili olarak yeniden soruşturma yapılması talebinde
bulunulduğunu Anayasa Mahkemesine bildirmiş; kovuşturmaya yer olmadığı kararına
binaen verilen tazminat talebinin reddi kararı yönünden inceleme yapılmasını
talep etmiştir.
70. Bakanlık görüşünde belirtildiğine göre başvurucular,
yakınlarının vücudunun çeşitli bölgelerinde yaralar olması nedeniyle düşme
sonucu ölmediği, gece boyunca Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından dövüldüğü,
intihar olayı olsa bile bunu önlemek için yetkililerin gerekli önlemi almadığı
ve acil tıbbi destek sağlamadığı, dolayısıyla olayla ilgili etkili soruşturma
yürütülmediği iddialarıyla AİHM'e başvurmuştur.
71. AİHM'insöz konusu düşme kararında;
Hükûmetin başvuruculara müştereken 18.000 avro ödemeyi teklif ettiği, ayrıca
5271 sayılı Kanun'un172. maddesinin üçüncü fıkrasında kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin AİHM'in kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar
aleyhine AİHM'e yapılan başvuru hakkında dostane
çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine
kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden
soruşturma açılacağı hükmü bulunduğu birlikte gözetildiğinde başvurunun
incelenmesine gerek olmadığı fakat Hükûmetin tek taraflı deklarasyonun
gereklerini yerine getirmemesi hâlinde başvurunun tekrar yapılabileceği
belirtilmiştir.
72. UYAP sisteminden edinilen bilgiye göre başvurucular
vekilinin yeniden soruşturma açılması talepli dilekçesi üzerine Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 2019/53512 numaraya kayden
açılan soruşturma derdesttir.
73. Yine UYAP sisteminden yapılan incelemede başvurucular vekilinin
19/4/2019 havale tarihli dilekçesiyle AİHM tarafından verilen karar üzerine
Cumhuriyet Başsavcılığından yeniden soruşturma yapılmasının talep edildiğini
belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi gerekçesiyle tam yargı
davasının reddedilmesine dair kararın kaldırılmasını talep ettiği, bunun
üzerine İdare Mahkemesi tarafından 2019/474 esasa kaydedilen yargılamanın
derdest olduğu tespit edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
74. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
75. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Yaşam Hakkı ile Kötü Muamele Yasağının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
2- Başvurucuların İddiaları ve
Bakanlık Görüşü
76. Başvurucular; yakınlarının vücudunda düşme ile oluşamayacak
çeşitli yara izlerinin bulunması nedeniyle Ceza İnfaz Kurumu personeli
tarafından darbedilmesi sonucu yaralandığını, intihar
etmiş olsa bile bunun uzun süreden beri tek kişilik odada tutulması sonucu
psikolojisinin bozulması nedeniyle gerçekleştiğini ve idare tarafından bunun
önlemesi adına gerekli tedbirlerin alınmadığını, yakınlarının ambulans yerine
Ceza İnfaz Kurumunun ring aracıyla hastaneye kaldırıldığını, hastanede sedyeye
kelepçelenmesi ve sağlık personeli tarafından kelepçenin çıkarılması talep
edilmesine rağmen güvenlik güçlerince kelepçenin dört gün boyunca çıkarılmaması
nedeniyle gerekli tedavinin uygulanamadığını, olayla ilgili resen soruşturma
açılmadığını, delillerin bir kısmının Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından
toplandığını, soruşturmanın tarafsız yürütülmediğini, olayla ilgili kamera
kayıtlarının incelenmediğini, kayıtların bir kısmının geç talep edilmesi
nedeniyle silinmesine neden olunduğunu, elde edilen saç tellerinin ekspertiz
incelemesinin yapılmadığını, yara izlerinin ne zaman oluştuğuna yönelik bir
inceleme gerçekleştirilmediğini, soruşturmanın kovuşturmasızlık
kararıyla sonuçlandığını, dolayısıyla olayla ilgili olarak etkili bir ceza
soruşturması yürütülmediğini ileri sürmüştür.
77. Ayrıca başvurucular olay nedeniyle açtıkları tam yargı
davasının hizmet kusurunun tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmadan kovuşturmasızlık kararına istinaden haksız olarak
reddedildiğini, temyiz incelemesinin duruşmasız yapıldığını belirterek yaşam,
adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini
iddia etmiştir (bkz. § 69).
78. Başvurucular bireysel başvuru sonrası Anayasa Mahkemesine
sundukları ek dilekçeyle AİHM kararı sonrası Cumhuriyet Başsavcılığından
iddiaları hakkında yeniden soruşturma açılması talebinde bulunduklarını
bildirmiş ve bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığı kararına binaen verilen
tazminat talebinin reddi kararı yönünden bir inceleme yapılmasını istemiştir.
79. Bakanlık görüşünde, başvurucuların AİHM'e
yaptıkları başvuru neticesinde tek taraflı deklarasyonla 18.000 avro tazminata
hak kazanmaları üzerine düşme kararı verildiği ve olay hakkında tekrar açılan
ceza soruşturmasının da derdest olduğu, başvurucuların bireysel başvuruya konu
şikâyetleri ile AİHM nezdinde yaptıkları başvurudaki şikâyetlerinin aynı olduğu
belirtilmiş; başvurucuların iddialarının değerlendirilebilmesi için açılan ceza
soruşturmasının tamamlanması gerektiği ifade edilmiştir.
80. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında AİHM
kararının ceza soruşturmasıyla, bireysel başvurunun ise tam yargı davasının
reddedilmesi nedeniyle maddi ve manevi zararlarının karşılanmamasına yönelik
olduğunu dile getirmişlerdir.
2. Değerlendirme
81. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı”
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama...
hakkına sahiptir."
82. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
83. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının yaşam hakkı ve
kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
84. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların eşi
ve babasıdır. Bu nedenle başvruruda başvuru ehliyeti
açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
85. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
86. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
87. Bir devlet görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç
ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir
(Tahir Canan, § 25). Bu tür
olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece
tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan
kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
88. Ceza infaz kurumunda hükümlüyken başına gelen bir olay
neticesinde yakınlarının vefat etmesine ilişkin somut başvuruda başvurucuların
yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği kapsamında ileri
sürdükleri iddiaları (bkz. § 76) bakımından devletin olayın gerçekleşme
koşullarının ve sorumluların tespit edilmesini sağlayabilecek nitelikte etkili
bir ceza soruşturması yürütme yükümlülüğü bulunduğu açıktır.
89. Bu bağlamda olayla ilgili yürütülen iki soruşturma
(2010/34364 ve 2010/59055 numaralı) neticesinde Ceza İnfaz Kurumunun şüpheli
yedi personeli hakkında kasten öldürme, intihara yönlendirme, yaralama, işkence
ve eziyet, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçlarından, bir jandarma
görevlisi hakkında ise eziyet etme suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararlar verilmiştir (bkz. §§ 49, 60).
90. Başvurucuların aynı iddialarla AİHM nezdinde yaptıkları
başvuru ise Hükûmetin tek taraflı deklarasyonu ile başvuruculara tazminat
ödemeyi kabul etmesi, ayrıca 5271 sayılı Kanun uyarınca AİHM'e
yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda
düşme kararı verilmesi üzerine kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde
talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılmasının mümkün olması nedeniyle
düşme kararıyla sonuçlanmıştır (bkz. § 71).
91. Söz konusu karar üzerine başvurucular vekilinin dilekçesi
sonrası Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yeniden açılan soruşturma ise
derdesttir (bkz. § 72) Bu nedenle başvuruda başvuru yollarının tüketilmesi
kuralının yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
92. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
93. Anılan Kanun maddesinde yer verilen kanun yollarının
tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son
ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak
ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle
yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 20).
94. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının
öncelikle genel yargı mercilerinde olağan yasa yolları ile çözüme
kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin
bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir.
Bireysel başvurunun ikincillik niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını
öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekmektedir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 45; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013,
§§ 18, 19).
95. Ayrıca Anayasa Mahkemesine göre bireysel başvuru yapılmadan
önce tüketilmesi gereken etkili bir başvurudan söz edilebilmesi için başvuru
yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun fiilen de
etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine
sahip bulunması gerekir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını
önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini
karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir giderim (tazminat) sunabilmesi
hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak
ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların
ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usule ilişkin güvencelerin sağlanması
gerekir (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 28).
96. Somut olayda başvurucuların yaşam hakkı ve kötü muamele
yasağı kapsamında ileri sürdükleri iddiaları hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülmekte olan soruşturmanın etkisizliğine ilişkin herhangi bir iddiaları
bulunmadığı gibi başvurucular aksine AİHM kararı sonrası Anayasa Mahkemesine
sundukları dilekçeyle iddiaları hakkında Cumhuriyet Başsavcılığından yeniden
soruşturma açılması talebinde bulundukları için somut başvurunun -kovuşturmaya
yer olmadığı kararına binaen verilen tazminat talebinin reddi kararı yönünden-
incelenmesini talep etmiştir(bkz. § 69).
97. Bu bakımdan olayla ilgili derdest bir ceza soruşturması
olduğu, tam yargı davasının ceza soruşturması neticesinde verilen kovuşturmasızlık kararına dayalı olarak reddedildiği, idari
yargı makamları tarafından da olayın gerçekleşme koşullarıyla ilgili yapılmış
bir belirleme yahut verilmiş bir ihlal tespiti bulunmadığı (bkz. § 66), yeniden
yargılama talebi nedeniyle derdest olan bir tam yargı davası da bulunduğu (bkz.
§ 73) hususları birlikte gözetildiğinde bu aşamada ölüm olayının sebep ve
koşulları yani gerçekleşme şartları adli makamlarca ceza soruşturmasıyla
netleştirilmeden başvurucuların iddialarının Anayasa Mahkemesi tarafından bu
aşamada değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.
98. Başvurucuların iddialarının olayın gerçekleşme koşullarının
ceza soruşturmasıyla tespit edilmesini müteakip olay nedeniyle açılmış tam
yargı davası ve ceza soruşturması süreçlerinin bir bütün olarak incelenmesi
suretiyle değerlendirilmesi gerektiğinden başvurucuların bireysel başvuru
öncesinde tüketmesi gereken tüm yargısal yolları tükettikten sonra bireysel
başvuruda bulundukları söylenemez.
99. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
100. Başvurucular; yakınlarının yaralanıp hastaneye
kaldırıldığının kendilerine geç haber verildiğini, şahsın bilinci açıkken
kendilerine haber verilmemesi nedeniyle son bir kez ona varlıklarını
hissettirmekten mahrum bırakıldıklarını ileri sürerek Anayasa'nın 20.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
101.Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir..."
102. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez
olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği,
iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu,
temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu
açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular
açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013,
§ 24).
103. Başvuru evrakının incelenmesinden başvurucular vekilinin
ceza soruşturması sırasında, olaydan üç gün sonra Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu
6/4/2010 tarihli dilekçede "Cezaevi
idaresi tarafından mahpusun yakınları 3/4/2010 tarihinde aranmış ve [M.K.nın] intihar
girişiminde bulunduğu ve bu nedenle hastaneye sevk edildiği yolunda bilgi
verilmiştir." şeklinde bir ifade olduğu (bkz. § 12) görüldüğünden
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık
olduğu anlaşılmıştır.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D.Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
105. Başvurucular, olayla ilgili olarak açtıkları tam yargı
davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür.
106. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli
ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
107. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
108. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).
109. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 33-36). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
110. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından
başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMALARINA
28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.