TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ASYA KILINÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/541)
Karar Tarihi: 28/11/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Asya KILINÇ
2. Berfin KILINÇ
3. Hamdiye KILINÇ
4. Mizgin KILINÇ
Vekili
Av. Nezahat PAŞA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutulan bir hükümlünün şüpheli ölümü ve bu olayla ilgili olarak etkili soruşturma yürütülmemesi, ayrıca kamu makamları tarafından yaşamı koruma yükümlülüğünün gerektirdiği şekilde intihara karşı tedbir alınmaması, açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının; hükümlünün infaz koruma görevlileri tarafından darbedilmesi, tek kişilik odada cezasının infaz edilmesi suretiyle psikolojisinin bozulmasına sebebiyet verilmesi, ceza infaz kurumu ring aracıyla, kelepçeli olarak hastaneye sevk edilmesi ve kelepçenin çıkarılmamasından dolayı yeterli tedavi uygulanamaması nedeniyle kötü muamele yasağının; tam yargı davasının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
6. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların yakını olan M.K. 1982 doğumlu olup olay tarihinde Demokratik Toplum Partisi Uşak il başkanı iken gerçekleştirdiği bir eylemden ötürü terör örgütü üyesi olmak, terör örgütüne yardım yataklık etmek suçlarından yapılan yargılama neticesinde mahkûm edildiği 6 yıl 3 ay hapis cezasının infazı amacıyla İzmir 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunmaktadır.
9. M.K. Ceza İnfaz Kurumunun tek kişilik odasında kalmaktayken 3/4/2010 tarihinde başına aldığı bir darbe sonucu geçirdiği beyin kanaması nedeniyle kaldırıldığı hastanede 10/4/2010 tarihinde vefat etmiştir.
10. Başvuru dosyasının incelenmesinden M.K.nın 31/12/2009 tarihli dilekçesiyle kişisel bazı sorunlarını acilen birinci müdürle görüşmeyi talep ettiği, söz konusu dilekçede el yazısıyla yazılan notta "adı geçen ... örgütünden ayrılmak istediği, tek başına bir odaya konmasını" şeklinde ibare bulunduğu görülmüştür.
11.Bu dilekçe üzerine Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunun 31/12/2009 tarihli kararıyla M.K.nın kendi isteği nedeniyle B1-39 No.lu odaya yerleştirilmesine karar verilmiştir.
A. Bireysel Başvuru Öncesi Süreç
1- Olayla İlgili Yapılan Ceza Soruşturması Süreçleri
12. İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi tarafından, ihbarda bulunan sıfatıyla başvuranın F.K. olarak belirtildiği 6/4/2010 tarihli dilekçe İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) sunulmuştur. Dilekçede özetle kaldırıldığı hastanede hayati tehlikesi nedeniyle hâlen yoğun bakımda bulunan M.K.nın başına gelen olay hakkında soruşturma açılması gerektiği ifade edilmiş; olaya ilişkin derhâl soruşturma başlatılması, tüm delillerin bizzat Savcılık eliyle toplanması, olayın yaşandığı güne ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumu kamera kayıtlarına el konması, Ceza İnfaz Kurumundaki odada keşif yapılması, mahpuslar başta olmak üzere olaya ilişkin bilgisi olanların tanık olarak beyanlarının alınması talep edilmiştir. Dilekçenin ilgili kısımları şöyledir:
" ...
Cezaevi idaresi tarafından mahpusun yakınları 03.04.2010 tarihinde aranmış ve [M.K.nın] intihar girişiminde bulunduğu ve bu nedenle hastaneye sevk edildiği yolunda bilgi verilmiştir.
Ancak, görebilen yakınları, halen hayati tehlikesi devam etmekte olan mahpusun vücudunun bir çok yerinde ekimoz ve yaralanma bulunduğunu belirtmekte ve bu nedenle aslında intihara teşebbüs etmediği yönünde ciddi şüphe ve kaygı taşımakta olduklarını ifade etmektedirler.
[M.K.nın] yakınlarının olayın oluş biçimine ilişkin olarak şüphe ve kaygılarının yoğunlaşmasının bir diğer nedeni ise kendisini hastaneye getiren jandarma görevlilerinin farklı farklı beyanlarda bulunmalarıdır. Jandarma görevlilerinin biri 'mahpusun kafasını odasında duvara vurduğunu', bir diğeri ise 'merdivenlerden düşerek başını çarptığını' söylemektedir.
..."
13.Söz konusu dilekçe Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı tarihte 2010/33825 numaralı soruşturmaya kaydedilmiş, bu soruşturmanın 2010/34364 numaralı soruşturmayla birleştirilmesine karar verilmiştir.
14. Ceza İnfaz Kurumu tarafından M.K.nın vefatıyla sonuçlanan olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına 5/4/2010 ve 8/4/2010 tarihli yazılarla bilgi verilmiştir. 8/4/2010 tarihli yazı ekinde gönderilen belgeler içinde Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından çizilen olay yerinin basit krokisi ve fotoğrafları mevcuttur. Söz konusu yazının ilgili kısımları şöyledir:
"...terör örgütüne üye olmak suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına hükümlü olarak kurumumuzda bulunan ...[M.K.], 31/03/2010 tarihli idaremize vermiş olduğu dilekçesi ile ailesinden gelebilecek olan her türlü para ve yardımın kabul edilmeyerek iade edilmesini istediği, 31/03/20 tarihli [C.K.ya] hitaben yazdığı 'Ahlaka ve edebe aykın cümleler' içeren ve ailesine sitem ettiği mektubun kurumumuz disiplin kurulu başkanlığının kararı ile gönderilmediği, 2008 yılından bu yana hükümlüyü hiçbir yakınının ziyaret etmediği, 2010 yılının başından itibaren hükümlüye herhangi bir para yatırılmadığı tespit edilmiştir.
03/04/2010 günü saat 12:30 sularında hükümlünün kalmakta olduğu B Blok 39 numaralı odanın mazgalının yemek vermek için görevli memur tarafından açılarak hükümlüye seslenildiği, hükümlünün yüzü ve burnunun kan içinde olduğu halde yerde bitkin bir şekilde yatmakta olduğu, odaya girildiğinde adı geçenın yapılan fiziksel kontrolünde burnundan kan aktığı, kafasının sol arka kısmının kanadığı, sırt bölgesinde kızarıklık olduğu, elinde ve bileğinde sürtünmeye bağlı çizikler meydana geldiği, sağ ayak bileğinin üst kısmında çizik ve kan olduğunun tespit edilmesi üzerine, hükümlünün ivedilikle kuruma ait ring aracı ile jandarma nezaretinde hastaneye sevk edildiği,
Ardından hükümlünün odasında yapılan araştırmada 1 adet mektup şeklinde pusula ve 4 adet küçük notun bulunması ve incelenmesi üzerine; aynı gün saat 19:30'da hükümlünün odasının bahçe kısmında yapılan incelemede, bahçede kan izlerinin oldugu, bahçe kapısının üst kısmında bulunan duvarda birçok ayak izinin bulunduğu, bu izlerin şahsın pencere demirinden tutunarak duvara tırmanırken oluştuğu ve bu esnada hükümlünün buradan düşerek kafasını açık olan bahçe kapısının köşesine çarpmış olabileceği, kapının köşesinde saç kıllarının bulunduğu müşahade edilmiştir.
Adı geçenin ailesi ve örgüt tarafından dışlanması nedeniyle yaşadığı psikolojik bunalım sonucu intihara teşebbüs ettiği düşünülmüş olup; konu ile ilgili evraklar yazımiz ekinde sunulmuştur."
15. Söz konusu belge 8/4/2010 tarihli havaleyle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/34364 numaralı soruşturmaya kaydedilmiştir.
16. 10/4/2010 tarihli yazı ile M.K.nın hastanede vefat ettiği Ceza İnfaz Kurumu tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmiştir. Söz konusu yazının ilgili kısmı şöyledir:
"...[M.K.], mensubu olduğu örgüt tarafından ihanetle suçlanarak örgütten dışlandığından, kendi talebi ile İdare ve Gözlem Kurulu tarafından yerleştirildiği B-1 Blok 39 nolu odada tek başına cezasını infaz etmekte iken Hükümlü 03/04/2010 günü saat 12.30 sıralarında yemek dağıtımı esnasında yemeğini almaya gelmemesi ve çağrılara geç cevap vermesi sonrası, mazgaldan bakıldığında burnunun kanadığının görülmesi üzerine derhal odasına girilerek alındığı ve 112 Acil Servis çağrılarak ilk muayenesinin yaptırılarak bekletilmeksizin acilen sevki Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesine sevk edildiği, kafa travması sonucu sevk edilen [M.K.], tedavi gördüğü Hastanede 10/04/2010 günü gece saat 1.30 da öldüğü, Hastanede görevli memurlarca bildirilmesi üzerine durum nöbetçi savcılığına ve Cezaevi Savcısına bildirilmiştir. Hükümlünün Ceza ve infaz Kurumumuzda kaldığı odasında Hastaneye sevk edilmeden önce ailesine ve örgüt mensuplarına yazdığı notlardan örgütün kendisini ihanetle suçlamasından dolayı intihar girişiminde bulunması sonucu yaralandığı anlaşılmaktadır. Olayla ilgili Adli ve İdari soruşturma devam etmekte olup, Hükümlünün otopsi raporları daha sonra Başsavcılığımıza gönderilecektir."
17. Başvurucunun vefat ettiğinin 10/4/2010 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmesi üzerine 2010/35069 numaraya kayden yürütülen soruşturma kapsamında 10/4/2010 tarihinde M.K.nın ölü muayenesi yapılmış, klasik otopsi yapılmasına gerek görülmüştür.
18. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/35069 numaralı soruşturma kapsamında 10/4/2010 tarihli yazıyla otopsi işleminin yapılarak M.K.nın kesin ölüm nedeninin tespiti Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığından (ATK) istenmiştir. ATK'nın 26/4/2010 tarihli otopsi raporunda şahsın künt kafa travmasına bağlı kafatası kırığı ve beyin kanaması sonucu vefat ettiği tespitine yer verilmiştir. Raporun ilgili kısımları şöyledir:
"...Sağ klavikula altında, sağ dirsek iç büklümde, sağ el bileğinde, her iki el sırtında ve sol inguinal bölgede tıbbi müdahaleye bağlı ekimozlu iğne izleri görüldü. ... Sağ uyluk 113 üst ön yüzde 4x7 cm ebadında ekimozsuz sıyrık ve üs kısımda 2x3 cm'lik alanda kısmen kabuklanmış epidermisi ilgilendiren bir diğer sıyrık, sağ diz kapağı altında orta hatta 1,2 cm çaplı kabuldu sıyrık, sağ ayak bileğinde medialden arka yüze doğru uzanan hilal şeklinde üzeri kabuklu kesik görünümlü yara ve çevresinde l0x13 cm'lik alanda mor menekşe renk değişimine uğramış ekimoz tespit edildi. Sol cruris orta ön yüzde 0,2x0,5 cm ebadında ekimozsuz yüzeyel sıyrık görüldü.... ayak bileği dış malleol üst kısımda 5 adet üzerileri kabuklanmaya başlamış 1 -3 cm arasında değişen uzunlukta çizgisel tarzda sıyrıklar saptandı. Her iki el bileği dorsal ve ventralde mor renkli alanlar görüldü. Altlarına kesi atıldı. Cilt altında özellik görülmedi. Ölü lekeleri olarak değerlendirildi. Sol el bileği ön yüzde 0,3 cm'lik kabuklu yüzeyel cildi sıyrık tespit edildi. Tanımlanan lezyonlar ve tüm vücut bölgeleri fotoğraflandı...
...
Baş Açıldı: Saçlı deri kaldırıldı. Saçlı deri altında sağ frontalde daha yoğun olmak üzere her iki frontal de, sağ temporoparietalde, vertekste yaygın ekimoz ve periost altı kanamalar saptandı. Temporal adale gruplarında makroskopik özelliğe rastlanmadı. Oksipital kemik üst kısımda, orta hattın 2 cm solundan başlayarak sagital sütürde aynlma şeklinde devamla verteksten öne doğru seyreden, frontal kemiği kat ederek sağ orbita tavanına doğru yönelen lineer kırık saptandı. ...Her iki frontal lob alt yüzde, her iki temporal lob alt ve yan yüzlerde. her iki hemisfer üst yüzlerde ve her iki oksipital Iobda yaygın subaraknoidal kanama saptandı. Kesitlerinde her iki temporal polusta yaygın kontüzyon görüldü. Pons kesitlerinde 2 cm çaplı bir alanda doku içi kanama saptandı. Kubbede her iki parietal ve frontal loblarda tüm yüzeyi kaplayan sıvama tarzı subdural hematom tespit edildi. Bazal dura sıynldı. Oksipital solda, arka fossa sol kısımda foramen magnuma ilerleyen lineer kırık, arka fossa sağ ön kısımda 2 cm uzunluğunda yay seklinde bir diğer lineer kırık tespit edildi. Ön fossada, sağ orbita tavanına lineer kırığın etmoid kemiğin hemen sağında ön kısımda sonlandığı saptandı. Tanımlanan lezyonlar fotoğraflandı..."
19. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/35069 numaralı soruşturmanın da ölüm olayının neden ve nasıl meydana geldiği ile ilgili olarak önceden açılmış ve yürütülmekte olan 2010/34364 numaralı soruşturmayla birleştirilmesine karar verilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 12/4/2010 tarihinde Olay Yeri İnceleme Tutanağı düzenlenmiştir. Tutanağın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Öncelikle kamera ile çekim yapmak üzere görevlendirilen ... ile birlikte zemin kat mutfak kısmı, merdivenler, üst kat yatakhane ile havalandırma bahçesinin detaylı biçimde görüntüleri kayda alındı.
Odanın girişinde ... pencere kenarında zeminde çok sayıda kan damlaları bulunduğu, pencere kenarındaki sandalye minderinde çok sayıda kan damlaları bulunduğu, mutfak lavabosu önünde bir kan damlası, lavabo içinde altı kan damlası, banyo önünde üç kan damlası, banyo içinde lavaboya kadar beş kan damlası, banyodaki tuvalet taşında çok sayıda kan damlası bulunduğu görüldü. ...havalandırmaya açılan demir kapının en üst köşesinde bir adet küçük saç kılının halen mevcut olduğu, 03.04.2010 tarihli tutanak ile alınan kılların muhafaza altına alınarak soruşturma evrakına ekli olduğu ...
Merdivenlerden yatakhaneye çıkışta 4. ve 14. basamaklarda birer damla 16.basamakta 2 damla kan bulunduğu, ...pencere kenarındaki ranzada ... pencere tarafında kalan kısımda yatakta battaniyede ve yastık[t]a kanlar bulunduğu..."
21. Ceza İnfaz Kurumu tarafından 13/4/2010 tarihli yazı ile M.K.nın Kuruma alındığı tarihten itibaren kaldığı odalar ve oda arkadaşlarını gösterir liste, Kurum dosyasında bulunan tüm yazışmalar, M.K. hakkında verilen tüm kararlar, B Blok'ta olay günü görev yapanların listesi ve nöbet çizelgesi, M.K.nın odasında yaralanması ve hastaneye kaldırılmasıyla ilgili olarak yapılan tüm işlem ve uygulamalar ile bunlara dair tüm belgelerin, ziyaretçi ve telefon görüşme listelerinin Cumhuriyet Başsavcılığınca talep edilmesi üzerine bu belgeler Ceza İnfaz Kurumu tarafından iletilmiştir. Aynı yazıda; olay tarihinde olayın gerçekleştiği B Blok'ta görevli infaz koruma memurlarının İ.B., Ö.T., Ö.G., B.Ü., sorumlu infaz koruma başmemurunun M.D., nöbetçi 2. müdürün ise D.A. olduğu bildirilmiştir.
22. Dosya kapsamındaki belgelerden M.K.nın kendi isteğiyle tek kişilik odaya alınmasına karar verilmesinden sonra şahısla bir psikoloğun görüştürülmeye çalışıldığı ve bu çaba sonucunda Ceza İnfaz Kurumunda görevli psikolog, doktor, sosyal hizmet uzmanı, öğretmen ve iki infaz koruma memuru tarafından 31/12/2009 tarihli tutanağın düzenlendiği görülmüştür. Tutanağın ilgili kısmı şöyledir:
"31.12.2009 sabahında hükümlü [M.K.] ... örgütünden ayrılmak istediğini, ayrı bir odaya alınmayı talep ettiğini bildirir bir dilekçe yazmıştır. Dilekçe psiko-sosyal birime ulaştığında, idare ve gözlem kurulunun diğer üyeleri ile irtibata geçilerek, boş olan B blok 39 nolu odaya yerleştirme kararı alınmıştır. Bu sırada, hükümlü idari görüşme yaptıktan sonra, ani müdahale birimi karşısındaki açık görüş salonuna alınmış, kurum müdürü [N.Ü.nün] talimatı ile kurum psikologu [D.P.] ile revirdeki psiko-sosyal servis görüşme odasına getirilmiştir. Hükümlü [M.K.], psikolog ile görüşme yapmayı reddetmiş, bir süre kapıda beklemiş, görüşme yapmaya gerek olmadığını, başka bir şey söylemeyeceğini ifade etmiştir. Gergin olduğu gözlemlenen hükümlü ile görüşme yapma konusunda ısrarcı davranan psikolog, 'merak etme sıkıntılarına çözüm olmak için buradayız' diyerek hükümlüyü ikna etmiştir. Görüşmede, örgütten neden ayrıldığına kesinlikle cevap vermekten kaçınmıştır. Oda değişimi olduğunda, ziyaret ve telefon saatlerinin değişmesinden bir mağduriyet yaşayıp yaşamayacağı soruldu. Hiçbir sıkıntı yaşamayacağını söyledi. Ziyaretlerinin gelip gelmediği sorulduğunda, ziyaretinin gelmediğini, gelmelerini kendisinin istemediğini söyledi. Sadece telefon görüşü yaptığını söyledi. Faaliyetlerini kendisinin 3 ay önce iptal ettiğini, bu durumun da sıkıntı olmayacağını ifade etti. Oda arkadaşlarının onlardan ayrılmak istediğini bilip bilmediği, oda değişimi yapılırken bir sıkıntı yaşanıp yaşanmayacağı soruldu. Kendilerine ayrılmak istediğini söylediğini, dilekçe verdiğini bildiklerini söyledi. Görüşmenin birçok kısmında 'konuşacak ya da anlatılacak bir şey yok' diyerek görüşmeyi sonlandırmak istedi. Kurum Psikologu [D.P.], psikolojik ruh halinin iyi olmadığını gözlemlediğini, kendisine zarar verip vermemesinden endişe ettiğini dile getirmesi üzerine; kendisine herhangi bir zarar vermeyi düşünmediğini, zaten böyle bir düşünce içerisine girseydi odasında bunu rahatlıkla yapabileceğini, ama kendisine kesinlikle zarar verme gibi bir düşüncenin ona uymadığını anlattı. 03.12.2009 tarihinde Uşak Ceza İnfaz Kurumu 'na sevk talebinde bulunduğunu, haber gelmesini beklediğini ifade etti. ... kurum psikoloğu olarak, kendisini birey olarak gördüğünü yaşadığı sıkıntılara duyarlı olduğunu, bu konuda ne zaman yardıma ihtiyaç duyarsa kendisine yardım edebileceğini, gerektiğinde psikiyatriye sevkinin yapılabileceği anlatıldı. Hükümlü, psikiyatrik bir durumunun olmadığını, kendisinin deli olmadığını, gitmeyeceğini söyledi. ... Boş olan bir üçlü odaya tek başına alınacağı söylendi. Yakında kendisi ile tekrar görüşüleceği söylendi..."
23. Sosyal Hizmet Uzmanı D.S. ve iki infaz koruma memuru tarafından tutulan 26/3/2010 tarihli tutanakta 26/3/2010 tarihinde M.K.nın odasına gidildiği, kapı mazgalından durumu ve faaliyetlere katılmayı isteyip istememesi hakkında şahısla görüşüldüğü, iki üç aya yakın bir süredir yalnız olması nedeniyle kendisine nasıl hissettiğinin sorulduğu, şahsın iyi olduğunu, yalnızlığa alıştığını belirttiği, şahsın güler yüzlü ve sakin olduğunun gözlendiği, durumu nedeniyle şahsa isterse haftada bir saat açık spora yalnız çıkarılabileceğinin söylendiği, şahsın düşünüp ona göre dilekçe yazacağını belirttiği, M.K.ya odada televizyonu olup olmadığının sorulduğu, yoksa idareyle televizyon temini konusunda görüşülebileceğinin belirtildiği, şahsın televizyonu bir iki güne kadar sipariş edeceğini ve kendisinin temin edebileceğini belirttiği hususlarına yer verilmiştir.
24. M.K.nın spor faaliyetlerine katılması içinkendisiyle konuşulduğunda katılabileceğini söylese de bazı nedenlerden bunu yapamayacağını 29/3/2010 tarihli dilekçeyle bildirdiği görülmüştür.
25. M.K.nın 31/3/2010 tarihli dilekçeyle başta kardeşi olmak üzere aile üyelerini reddetmesi sebebiyle ailesinden gelebilecek para dâhil herhangi bir şeyi kabul etmediğini, iade edilmesini istediğini bildirdiği dosya kapsamındaki belgelerden anlaşılmaktadır. Bu dilekçe üzerindeki el yazısıyla yazılan notta "ziyaret kabul ... anne baba veya kardeşlerden biri geldiğinde müdürle görüştürülme" ibaresinin bulunduğu görülmektedir.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın meydana geldiği koridora ait görüntülerin saat 07.50 ile 13.35 arasındaki kısmı temin edilerek bu kayıtların izlenmesi sonrası 13/4/2010 tarihli Kamera İzleme Tutanağı tutulmuştur.
27. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/34364 numaralı soruşturma kapsamında 19/4/2010 tarihli yazıyla M.K.nın vefat ettiği hastaneden şahsa ait tüm tedavi evrakı, hasta müşahede kâğıtları, çekilen tüm röntgen ve filmlerin iletilmesi istenmiş; talep edilen belgeler hastane tarafından 21/4/2010 tarihli yazıyla iletilmiştir.
28. Olay tarihinde olayın gerçekleştiği B Blok'ta görevli infaz koruma memurları İ.B., Ö.T., Ö.G. ve B.Ü., sorumlu infaz koruma başmemuru M.D. ve nöbetçi 2. Müdür D.A. tarafından 3/4/2010 tarihli Olay Tutanağı düzenlenmiştir. Tutanakta; saat 12.30'da B Blok'ta yemek dağıtılırken 39 numaralı odanın mazgalı açılarak yemekhanede görülemeyen ve tek başına kalmakta olan M.K.ya seslenildiği, M.K.nın yatakhane kısmından yüzü ve burnu kanlı bir şekilde, bitkin durumda aşağı indiği, odaya girilerek ne olduğu sorulduğunda şahsın cevap veremeyecek kadar bitkin olduğunun görüldüğü, şahsın burnundan ve kafasının sol arka kısmından kan aktığı, sırt bölgesinde kızarıklık olduğu, elinde ve bileğinde sürtünmeye bağlı çizikler meydana geldiği, sağ ayak bileğinin üst kısmında hafif çizik ve kan olduğu tespitlerine yer verilmiştir. Ayrıca 112 Acil Servise haber verildiği, şahsın sağlık görevlilerince yapılan muayenesi sonrasında Ceza İnfaz Kurumu ring aracıyla jandarma nezaretinde hastaneye sevk edildiği, sonrasında durumundan şüphelenilerek odasında inceleme yapıldığında yatağının bir kısmında kan olduğunun görüldüğü, yemekhane kısmında dört adet küçük not ve bir adet mektup bulunduğu, mektup ve notların ihanetle ilgili olup veda şeklinde yazıldığının görüldüğü belirtilmiştir.
29. Aynı Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından tutulan 3/4/2010 tarihli bir diğer tutanakta; durumun daha detaylı araştırılması amacıyla B1-39 No.lu odada akşam saatlerinde tekrar yapılan incelemede oda bahçesinde kan izlerinin olduğu, bahçe kapısının üst kısmındaki duvarda birçok ayak izinin bulunduğu, şahsın pencere demirinden tutunmak suretiyle duvara tırmanırken düşmüş ve düşerken de kafasını açık bahçe kapısının köşesine çarpmış olabileceği, kapının köşesinde saç kıllarının bulunması nedeniyle bu şekilde bir tespite varıldığı belirtilmiştir.
30. Olay tarihinde infaz koruma başmemuru olarak görev yapan M.D.nin Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şüpheli olarak alınan 12/4/2010 tarihli ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...12.30 sıralarında B Blok nöbctçisi [Ö.T.] telefonla beni aradı. yemek dağıttıkları sırasında B Blok 39 nolu odada kalan hükümlü [M.K.nın] burnundan kan geldiğini ve kafasının sağ arka üstü kısmından kan geldiğini söyledi. Hemen söz konusu B Blok 39 nolu odaya gittim. Odaya girerek hükümlüyü gördüm. Burnundan kan geliyordu. Ayrıca kafasının sağ tarafından da kan geliyordu. Ne olduğunu sorduğumda hafif şekilde sırtımda ağrı var dedi. başka cevap veremedi. Bu arada odaya girdiğimde ayaktaydı. ... burnunda yere kanlar akıyordu. ... tuvalet kısmına girdiğinde de yere kanlar aktı. Yine her iki el bileğinin iç kısımlarındaki deride soyutmuş kızarıklıklar vardı. ... 112 Acil Servisi aradık. Müdür [D.] bey ile beraber tekrar odaya girdik. Müdür bey ile birlikte 112 Acil Servisi beklerken yaptığımız incelemede üst katta yatakhanede yatak çarşafında kan izleri olduğunu gördük. Yine mutfak kısmındaki masanın yanındaki sandalye üzerinde gazetelerin arasında 4 adet el yazımı altındaki [M.K.] yazan not bulduk. ... Bu arada hemen hükümlüyü tekerlekli sandalye ile kurum kabul kısmına götürdük. Yolda giderken iki kez hafif şekilde kustu. ... 112 Acil Servis Ambulansı geldi. doktor hemen muayenesini yaparak İzmir ... Hastanesine sevk etti. Daha sonra müdür bey ile beraber tekrar odayı ve havalandırma bahçesini inceledik. Bahçe kapısı[nın] üst köşesinde saç derisi sıyrılmış şekilde saç tellerinin bulunduğunu gördük. Yukarı doğru baktığımızda üst kattaki oda penceresinin alt kısmında yaklaşık 7-8 adet siyah ayakkabı izleri olduğunu gördük. Mahkumun botu uzun olduğundan yan taraftaki pencere demirleri ve kapının tokmağına basarak kapının üstüne çıkıp buradan üst kat penceresine tırmanmış olabileceğini ve bu şekilde düşmüş veya kendisini atmış olabileceğini düşündük. Ayrıca ambula[an]s kendisini alıp götürürken ayakkabılarını çıkarttıklarını ve ayakkabılarının mahkum kabulde olduğunu gördük. Ayakkabıları incelediğimizde siyah spor ayakkabı olduğunu, duvardaki izlerinde siyah ayakkabıya ait olduğunu tespit ettik. Ayrıca ayakkabının alt kısmında duvar renginin izleri sürtünmüş şekilde mevcuttu. Bu arada bulduğumuz not kağıtlarında ve mektup kağıdında ihanet öldürür şeklinde sözler yazıyordu. ...Hükümlünün gerek düşmesi gerekse ölümü alayında benim hiçbir kusur ve ihmalim yoktur. Görev arkadaşların[ı]n da bu konuda herhangi bir kusur ve ihmalleri yoktur. Biz kendisinın durumunu öğle yemeği dağıtımı sırasında görür görmez 112 Acil Servis'e haber vererek kendini hastaneye kaldırdık. Görevimizin gereklerini mevzuata uygun olarak yerine getirdik. dedi.
Lüzumuna binaen soruldu.
Ben ve yukarıda isimlerini belirttiğim arkadaşlarımın hiçbirisi hükümlüye karşı asla darp cebirde bulunmadık. Yemek ye sayım haricinde asla hiçbir hükümlünün odasına girmeyiz. Kurumumuzda konuşlandırılmış kameralardan bu hususlar rahatlıkla tespit edilebilir..."
31. Olay tarihinde B Blok'ta infaz koruma memuru olarak görev yapan Ö.T.nin Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şüpheli olarak alınan 12/4/2010 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Öğle yemeğini kreşte çalışan hükümlü [N.U.] ile birlikte dağıtıyorduk. B Blok 39 nolu odanın mazgalını açtığımda tek başına kalan hükümlü [M.K.yı] göremedim. ... birkaç kez ben seslendim, hükümlü üst kattan 'geliyorum' dedi. Merdivenlerden halsiz bir şekilde indi. Burnundan kan akıyordu. Ne olduğunu sordum. Hafif sesle uyurken burnum kanamış dedi. ... Başmemur hükümlüye ne olduğunu sordu. Hafif şekilde sırtının ağrıdığını söyledi. Halsizdi. Mutfak masasının yanında oturuyordu. ... Bu arada mahkum acil servis ile hastaneye gönderildikten sonra müdür bey ile başmemur tekrar odaya geldiler. Odada inceleme araştırma yapıldı. Sandalye üzerindeki gazetelerin arasında not kağıtları bulduk. 4 tanesi küçük kağıt. bir tanesi de arkalı önlü 'ihanetin başlangıcı' başlığı ile başlayan [M.K.] tarafından yazılmış notlar vardı. ... Havalandırma bahçesine geçtik. Balıçe kapısının üst köşesinde saç kılları vardı. Kapının üst tarafındaki duvarda da ayak izleri vardı. Ayrıca kapının önünde birkaç damla kan izleri vardı. ... Söz konusu olayda benim herhangi bir kusurum ve ihmali[m] yoktur. ...[M.K.ya] yönelık asla fiili bir saldırımız söz konusu değildir..."
32. Olay tarihinde B Blok'ta infaz koruma memuru olarak görev yapan B.Ü.nün Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şüpheli olarak alınan 12/4/2010 tarihli ifadesinde de benzer beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır. İfadenin diğer ifadelere göre ek bilgi içeren ilgili kısmı şöyledir:
"...Ambulans gelir gelmez doktor kendisini muayene etti ve 'hükümlüyü hemen hastaneye götürün' dedi. Gerekli işlemler yapıldıktan sonra 112 Servisi doktorunun talebi üzerine hükümlüyü İzmir ... Hastanesine sevk etmek için ring aracına bindirdik..."
33. Olay tarihinde B Blok'ta infaz koruma memuru olarak görev yapan Ö.G. ve İ.P.nin Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şüpheli olarak alınan 12/4/2010 tarihli ifadelerinde de benzer beyanlarda bulundukları anlaşılmıştır.
34. Olay tarihinde nöbetçi müdür olarak görev yapan D.A.nın Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şüpheli olarak alınan 13/4/2010 tarihli ifadesinde de benzer beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır. İfadenin diğer ifadelere göre ek bilgi içeren ilgili kısmı şöyledir:
"...Daha sonra 112 Ambulans Servisi kısa bir süre içerisinde geldi. Gerekli kontrol ve muayene işlemlerini yaptı. Hastaneye sevk edilmesini bildirdiler. Hatta ambulans da görevli doktor kendisi ambulans ile götürmeyi teklif etti. Ancak ben hükümlü hastanın durumunu gördüğüm anda ağır ve acil olduğunu anladığım için jandarmayı arayarak hastanın sevki gerekebileceğinden hemen sevk aracının hazırlanmasını istemiştim. Bu nedenle bu arada çok kısa bir sürede sevk aracı ile birlikte hazırdı ve sevk aracına yani ring otosuna hasta alınarak derhal İzmir ... Hastanesi'ne sevki sağlandı. Biz hasta hükümlüyü odasından 1-2 dakika içerisinde çıkarıp mahkum kabule getirmiştik. O arada ambulans da yetişmişti. Ambulans doktoru muayenesini yapıncaya kadar da ring otomuz yetiştiği için hiçbir gecikmeye sebebiyet vermeksizin hasta hükümlünün sevki yapıldı. Benim veya hiçbir arkadaşımın olayda en küçük bir ihmali söz konusu olmadığı gibi olayda hiçbir suçumuzda yoktur."
35. Olay tarihinde nöbetçi müdür olarak görev yapan N.Ü.nün Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şüpheli olarak alınan 14/4/2010 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...En son 31.12.2009 tarihinde dilekçe ile benimle görüşme talep etmesi üzerine kendisi ile görüştüm. Örgütten ayrılmayacağını ancak kaldığı odadan ayrılıp tek başına bir odada kalmak istediğini söyleyince psikososyal serviste görevli arkadaşları da görüşme yapmaları için uyardım. Hatta doktor da hazır olmak üzere gerekli görüşmeleri yapıp tutanakları da düzenlendikten sonra mevcut mevzuata uygun ve talebi doğrultusunda aynı gün B Blok 39 nolu odaya nakledildi. Bu odada da olay tarihine kadar hiçbir sorun yaşanmadı. 03.04.2010 tarihinde normal sabah sayımında da sağlıklı ve iyi olarak görülmüş. Öğle yemeği vermek üzere çağırılıncaya kadar da odasının kapısı hiç açılmamış ve hiçkimse girmemiştir. Yemek dağıtımı esnasında ısrarla yemeğini alması istendiğinde yaralı halde olduğunu görülmesi üzerine en seri biçimde ve mevzuata uygun olarak jandarma ile ... Hastanesine sevki ve akabinde muayene ve tedavisine başlanması sağlanmıştır. Olayda ben dahil hiçbir kurum görevlimizin hiçbir kötü muamelesi veya ihmali söz konusu değildir. Olayın tek başına kaldığı esnada olması sebebiyle nasıl olduğu konusunda bilgi sahibi değilim..."
36. M.K.nın odasının yanında kalan hükümlüler Ş.Ö., A.T.B., B.Ö., G.M.B.nin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık olarak beyanları alınmıştır. Şahıslar beyanlarında özetle olayla ilgili bir bilgilerinin olmadığını ifade etmiştir.
37. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yemek dağıtımında görevli hükümlü N.U.nun 13/4/2010 tarihinde tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı şöyledir:
"...hükümlü olarak kalmaktayım. Aynı zamanda kurumun iç hizmetlerinde görev yaparım. Yaklaşık 3 senedir bu kurumdayım. 29 aydır da B bloka yemekleri ben dağıtırım O gün kahvaltıyı bizzat ben [M.K.ya] mazgaldan verdim. Kendisini gördüm. Son derece sağlıklı, normal ve iyiydi. Kendisi çok sessizdi. Bu nedenle bir konuşmamız olmadı. Öğle yemeğini ise hatırladığım kadarıyla 12.30 sıralarında yine yanımda tanımadığım yeni bir memur ile dağıtırken 41 ve 40.odalardan dönüşte 39 nolu odaya geldiğimizde yemeği almak için her zaman hazır bekleyen [M.K.nın] hazır olmadığını gördük. Bunun üzserine mazgal deliğinden baktığımızda kendisini göremedik. Yanımdaki memur ve ben seslendik, kapıya da vurduk. Yine de göremeyince ben memura 'gidelim daha yemek dağıtacağız, belki de hastanede veya duruşmada olabilir' dedim. Memur bana günlerden cumartesi olduğunu böyle birşey olmadığını bildirerek ısrarla seslenince [M.K.nın] merdivenlerden ıhlayarak zoraki indiğini, burnundan da kan geldiğini gördük. Burnundaki kan yere damlıyordu. Memur kendisine ne olduğunu sordu. Otur elini yüzünü yıka dedi. Elini yüzünü yıkayamadı, cevap da veremedi. Yemek almıyor musun dedi. Yemek de alamadı. Hemen mazgalı kapatıp [M.D.] başmemura haber verdi. Hemen [M.D.] yanında iki memur ile birlikte geldi. Kapıyı açıp içeriye girdiler. Ben dışarı da kaldım. Başmemur kendisine ne olduğunu sorduğunda cevap veremedi. Hemen başmemur idareye çıktı. Bu arada memurlar içeriye bıraktı. Daha sonra başmemur 2.müdür ile geri geldi. Onlar geldiği sırada ben yemek dağıtmaya devam ettiğim için daha sonrasını bilemiyorum. [M.K.] gazete almadığı halde bize çok gazete veriyordu. Tahmin ettiğim kadarıyla bitişik odalardan kendisine gazete atılıyordu. Benim tahminim kendisine atılan gazete veya benzeri bir şey tellere takılı kaldıysa onları alayım derken düşmüş olabilir. Bu sadece benim tahminimdir. Benim başkaca bilgim yoktur.[M.K.] sessiz sakin, hiç kimse ile konuşmayan kendi halinde biriydi."
38. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/4/2010 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli İ.G.nin tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...03.04.2010 tarihinde takriben saat 13.35 gibi [Ö.Ö.] komutanımız İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda acil hasta bulunduğunu ve hastaneye sevk edileceğini bildirmesi üzerine komutanımız ve dört asker cezaevi nizamiyesinin önünde ring otosuna bindik. Ring otosunda [E.U.] uzman çavuşumuzda vardı. Yaralı hasta da araç koltuğunda yatıyordu. Hemen yola çıktık. Yolda Belenbaşı mevkiinde 112 Acil Ambulansının doktoruna tekrar hastayı komutanlarımız kontrol ettirdi. Hastanın bu şekilde hastaneye gönderilmesinin uygun olacağını söyledikleri için biz yola devam ettik. Yolda hastanın şuurunu kaybetmemesi uyumaması için sürekli diğer arkadaşlarımla konuşuyorduk. Ancak hasta herhangi bir cevap vermiyordu, sadece sağa sola dönüyordu. Biz en kısa yollardan derhal hastaneye yetiştirdik. Hastanede acil serviste ilk muayene ve tedavisine başlandı. Gece saat 23.00 gibi yoğun bakıma alındı. Orada doktorlarında uygun görmesi üzerine iki kelepçe birleştirilerek hastaya sıkıntı vermeyecek şekilde kelepçe ile ranzaya bağlandı..."
39.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/4/2010 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli İ.G.nin tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanları benzerdir.
40.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/4/2010 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli Ö.Ö.nün tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanının diğer beyanlara göre ek bilgi içeren ilgili kısmı şöyledir:
"...Hastanesi acil servisine intikal ettik. Orada gereken müdahale derhal yapıldı. Ben saat 19.00'a kadar orada kaldım. O sürede hasta hiçbir şekilde kelepçe ile bağlanmamıştır. Daha sonra komutanımıza bilgi vererek hastayı [E.] uzman çavuşa ve diğer 3 askere bırakarak [R.] isimli askeri yanıma alıp Birliğime döndüm. Ben hasta hükümlüyü hastaneye götürürken aracın ön kısmında olduğum için durumunu pek izleyemedim. Ancak hastaneye vardığımızda doktor neyi var diye sorduğunda merdivenden düştüğünü duyduğumu söyledim. Bunun dışında hiç kimseye hiçbir konuda beyanda bulunmadım..."
41.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/4/2010 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli E.U.nun tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanının diğer beyanlara göre ek bilgi içeren ilgili kısmı şöyledir:
"...kurum nöbetçi müdürünün de hazır bulunduğu sırada ring otosuna mahkumların oturduğu kısma yatırarak cezaevi nizamiyesi önüne geldik. Orada Jandarma Başçavuş [Ö.Ö.] ile dört asker de alıp hemen yola çıktık. Yolda Belenbaşı mevkiinde hastanın durumundan da şüphelendiğim için [Ö.] başçavuşa da bildirerek ambulansın bulunduğu yerde durduk. Tekrar doktora hastayı gösterdik. Doktor da tekrar bakıp derhal hastaneye götürmemizi söyledi. Ben ve askerlerim yolda doktorun söylediği şekilde uyutmamak ve şuurunu kaybetmemesini sağlamak için kendisi ile sürekli konuşarak götürdük. Ancak yolda sadece ben ve askerlerim konuşuyordu, kendisi hareket edebilmesine rağmen konuşmuyordu. Sadece sağa sola dönebiliyordu. Biz bu şekilde hastayı kelepçesiz olarak acil servise götürdük....Yolda Belenbaşı mevkiinde hastanın ambulansla götürülmesinin uygun görülmesi halinde doktor refakatinde ambulans ile götürülmesini acil servis ambulans doktoruna söyledik ancak doktor ring otosu ile bu şekilde hastaneye götürülebileceğini belirttiği için biz de bu şekilde dev[a]m ettik. Hastanede acil serviste muayene ve tedavi işlemleri yapıldıktan sonra tahmini 23.00 sıralarında yoğun bakıma kaldırıldı. Yoğun bakımda iken doktorun da bir sakınca görmemesi ben de kuralların gerektirmesi ve hastanın durumunu da tam bilmediğim için kuralları uygulayarak iki kelepçeyi birbirine takarak rahat edebileceği bir şekilde ranzaya bağladım. Bunun hastanın durumuna herhangi bir olumsuz etki edeceğine dair doktor ve sağlık görevlilerinin hiçbirinden tepki almadım. Olayda benim görevimi harfiyen yerine getirme dışında hiçbir kusurum yoktur..."
42.M.K.nın önceden oda arkadaşları olan hükümlüler V.B., M.M.Ö., A.N., A.B.nin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık olarak beyanları alınmıştır. Şahıslar beyanlarında özetle M.K. ile önemli bir sorun yaşamadıklarını, onun sakin biri olduğunu, yalnızca bir kereM.M.Ö. ile yumruklaşma olayı yaşadığını söylemiştir.
43. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ceza İnfaz Kurumunda sosyal çalışmacı olarak görev yapan H.D.S.nin 14/4/2010 tarihinde tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı şöyledir:
"...mutad görüşmelerimizi yapardık. Kendisinin her talebi de değerlendirilerek kurum idaresi tarafından koşulları uyanların hepsi yerine getirilmiştir. Ben kendisi ile en son 26.03.2010 tarihinde odasının mazgalından görüştüm ve aynı tarihli tutanağı düzenledim. Tutanakta da belirttiğim gibi herhangi bir sorunu bulunmadığını, kendisi beyan etti, ben de gözlemledim. Hatta 29.03.2010 tarihli dilekçesinde de on görüşmemizde spor faaliyetlerine çıkabileceğini beyan etmesine rağmen sonradan çıkmayacağını beyan etmiştir. 29.03.2010 tarihinde de psikolog [D.] hanım ile psiko-sosyal yardım servisi değerlendirme raporunu düzenledik. Altında imzam bulunan o raporda doğrudur. Yine 31.12.2009 tarihli tutanak doğrudur. O görüşmeyi [D.P.] yapmıştır. Görüşme tutanağındaki talebi doğrultusunda 31.12.2009 tarihinde de odası değiştirilerek tek kişilik B Blok 39 nolu odaya yerleştirilmiştir. Kendisi ile olan görüşmelerimizde örgütsel ilişkileri ile ilgili hiçbir konuda hiçbir şey konuşmamıştır. Ailesi ile ilgili ilişkileri konusunda da konuşmazdı. En son Uşak'a sevk istediğini beyan etmişti. Genelde kendisi sessiz ve sakin yapısı olan, bununla birlikte sert ve ketum tutumu vardı. Bana açıklamamasına rağmen örgütten dışlandığını bu nedenle de bir travma yaşadığını düşünüyorum. Ancak bu konuda kendisi herhangi bir şey söylemiş değildir..."
44. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ceza İnfaz Kurumunda psikolog olarak görev yapan D.P.nin 14/4/2010 tarihinde tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı şöyledir:
"...[M.K.] da ... örgüt üyesi olmak suçundan gelmişti. Bu nedenle psiko-sosyal servisin yardımlarından istifade etmeme tavrını sergiliyordu. Ancak psiko-sosyal servis dosyasından da anlaşılacağı üzere biz bütün arkadaşlar çabalarımızı sürdürdük, gerekli görüşmelerimizi de yaptık. Kendisi 31.12.2009 tarihinde tek kişilik odaya geçme talebinde bulunduğu için kurum müdürümüzün talimatı ile revirdeki psiko-sosyal servis odasında görüştüm. Durumunu hiç iyi görmedim. Gözleri yaşlı gibiydi. Gergin ve iletişime kapalı bir vaziyetteydi. Benimle de görüşmeyi kabul etmedi. Israr ve telkinlerimle bir süre görüştüm. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Ben örgüt konusunu açtığımda ısrarla bu konuda konuşmayacağını söylediği için ben de ısrar edemedim.. Sonradan memur arkadaşlardan bu şahsın örgütten dışlandığını anladım. Ailesi ile olan ilişkilerini sorguladığımda ziyarete gelmediklerini bildiğim için sorduğum sorulara cevap vermedi..."
45.Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından tutulan 13/4/2010 tarihli tutanağa göre olay tarihi olan 3/4/2010 günü saat 08.10-23.30 arası ile 2/4/2010-3/4/2010 tarihleri arası saat 16.50-08.10 arasına dair kamera görüntülerini içeren kasetlere Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından el konmuştur.
46.Cumhuriyet Başsavcılığının 14/4/2010 tarihli yazısıyla, Ceza İnfaz Kurumuna ait beş kasedin, dilekçe ve yazı örnekleriyle saç kıllarının, 16/4/2010 tarihli yazı ile M.K.nın odasındaki şahsa ait ayakkabıların, 29/4/2010 tarihli yazı ile B Blok 39 No.lu odanın bulunduğu koridorun 3/4/2010 tarihli kamera kayıtlarını içeren CD'nin emanete alınması talimatı verilmiştir.
47.Cumhuriyet Başsavcılığının 19/4/2010 tarihli yazısıyla, Ceza İnfaz Kurumundan M.K.nın odasının bulunduğu koridorun 28/3/2010 ile 3/4/2010 tarihleri arasındaki kamera kayıtlarının, şahsa ait odadaki tüm eşyaların ikinci bir talimata kadar aynen muhafazası talep edilmiştir.
48.Dosya kapsamındaki Uşak Ceza İnfaz Kurumunda M.K. hakkında düzenlenen 9/3/2006 tarihli Gözlem ve Sınıflandırma Formu'nun Psikososyal Değerlendirme kısmında şahsın psikolojik sorunlarının varlığına dair hiçbir bilgi bulunmadığı görülmüştür.
49. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/34364 numaralı soruşturmada, Ceza İnfaz Kurumunun şüpheli yedi personeli (N.Ü., D.A., B.Ü., M.D., Ö.G., Ö.T., İ.P.) hakkında kasten öldürme, intihara yönlendirme, yaralama, işkence ve eziyet, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçlarından; jandarma görevlisi E.U. hakkında ise eziyet etme suçundan 29/4/2010 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
OLAYIN SORUŞTURMASINDA UYULAN VE GÖZETİLEN ULUSLARARASI MEVZUAT;
OLAYIN SORUŞTURMASINDA UYULAN, UYGULANAN VE DİKKATE ALINAN ULUSAL MEVZUAT;
Soruşturma esnasında müşteki [F.K.] vekili Av.Nezahat Paşa Bayraktar'ın 13.04.2010 ve 14.04.2010 tarihli dilekçelerine istinaden soruşturma ile ilgili tüm bilgi ve belgeler 19.04.2010 tarihinde kendilerine imza karşılığı teslim edilmiş, ayrıca müşteki [F.K.] vekilleri Av. [N.T.A.] ve Av.Nezahat Paşa Bayraktar'ın 19.04.2010 tarihli, Av. [N.T.A.nın] 15.04.2010 tarihli, 19.04.2010 tarihli soruşturma ile ilgili taleplerini içeren dilekçeleri derhal işleme konulmuş, gereğine tevessül edilerek vekillerce takip edilmemesi nedeniyle 29.04.2010 tarihli tutanak düzenlenmiştir.
Soruşturmanın tüm aşamalarında müşteki vekillerinin tüm talepleri ile ilgili değerlendirmeler en kısa sürede yapılarak kendilerinden soruşturma konusu hiç bir bilgi, belge ve soruşturmaya konu evrak esirgenmemiş, soruşturma yukarıda belirtilen tüm uluslararası ve ulusal mevzuat çerçevesinde açık, şeffaf, ilgililer ile talep konuları paylaşılmak suretiyle yürütülmüştür.
Olayın meydana geldiği tarih öncesinde kurum tarafından [M.K.] hakkında kurumda yürütülen tüm işlem ve uygulamalar titizlikle araştırılmış, hangi tarihler arasında hangi koğuşlarda kaldığı, bu sürelerde yapılan işlem ve uygulamalar, telefon görüşmeleri, yazışmaları, ziyaretçi durumu incelenmiş, 01.12.2009 dan sonra hiç bir ziyaretçisinin gelmediği anlaşılmış, hesabına yatan paralar ile harcamaları, kurumda kaldığı süre içindeki oda değişiklikleri incelenmiş, en son 31.12.2009 tarihinde tek kişilik odaya geçme talebi üzerine psikoservis görevlilerinin kendisi ile yaptıkları görüşmeler sonrasında rapor ve tutanaklar düzenlenerek idare ve gözlem kurulu kararı ile talebi doğrultusunda ve mevcut mevzuat çerçevesinde B Blok 39 nolu tek kişilik odaya yerleştirildiği anlaşılmış, daha önceki koğuşlarda birlikte kaldığı kişiler tanık olarak dinlenmiş, kendisi ile ilgili tüm bilgi ve belgeler temin edilerek soruşturma evrakına eklenmiş, Cumhuriyet Başsavcılığı emanetinin 2010/4516 nosunda kayıtlı kendisine ait el yazısı mektup ve notlardan örgüte ihanet iddiasına maruz kalmanın verdiği elem, ızdırap ve üzüntüyü içeren, bu duygu ve düşüncelerini ifade eden, bu nedenlerle özetle yaşama isteğinin kalmadığını belirten haleti ruhiye içinde olduğu düşüncesi uyandıran bir durumunun bulunduğu, olay öncesi ile ilgili titizlikle yapılan tüm araştırma ve incelemeler ile toplanan delil, bilgi ve belgelerden olay öncesinde başta şüpheli kamu görevlileri olmak üzere hiç kimseye atfı kabil herhangi bir kusur, ihmal ya da suç bulunmadığı tespit edilmiştir.
Ölen [M.K.nın] 03.04.2010 tarihinde kendi talebi ve idari gözlem kurulu kararı ile tek başına kaldığı kurumun B blok 39 nolu odasında saat 07:56 dan 12:37 ye kadar olan bölümde kaldığı odanın kapısının açıldığı, koridorun kamera kayıtları izlenerek 03.04.2010 tarihli tutanak düzenlenmiş, tutanak ve kamera kayıtları kapsamından da anlaşılacağı gibi B 39 nolu odaya en son infaz koruma memuru [H.M.C.nin] saat 07:53 dekapıyı açmasıyla infaz koruma memurları [B.Ü.] ve [İ.B.nin] sayım için odaya girip 07:54' te çıktıkları, 07:56 da da koridoru terk ettikleri, daha sonra saat 12:37 de yemek dağıtımı için infaz koruma memuru [Ö.T.] ile yemek dağıtım yapan işçi hükümlü [N.U.nun] kapıya geldikleri, kapı mazgalından seslendikleri, 12:42'ye kadar kapı önünde bekledikleri, 12:42 de infaz koruma baş memuru [M.D.nin] yanında [B.Ü.] ve [İ.B.] ile geldikleri, kapının 12:43 te açılarak odaya girdikleri, [N.U.nun] dışarıda beklediği, kapıda [Ö.T.nin] durduğu, 12:45te [M.D.nin] çıktığı, hükümlü [N.U.nun] [Ö.T.ye] yemeği vererek ayrıldığı, [Ö.T.nin] yemeği içeri götürdüğü, 12:46 da [B.Ü.] ve [İ.B.nin] dışarı çıktığı, akabinde [Ö.T.nin] de dışarı çıktığı, 12:53 te kurum 2. Müdürü [D.A.], [M.D.], [B.Ü.] ve [İ.B.nin] içeri girdikleri, 12:55 te [B.Ü.] ve [İ.B.nin] aralarında hükümlü [M.K.nın] da olduğu halde yürüyerek koridora çıkıp revir koridoruna doğru yürüdükleri, diğer memurların da odadan ve koridordan ayrıldıkları, 44B1/2-1 nolu kamera kasetlerinin kesintisiz olarak incelenmesinden anlaşılmış, 35 nolu kameranın aynı gün saat 13:00 daki görüntülerinde [İ.B.nin] revirden tekerlekli sandalye aldığı, 36 nolu kameranın saat 13:01 deki görüntüsünde tekerlekli sandalye ile hükümlü [M.K.nın] götürüldüğü, 122 nolu kamerada saat 13:02 de hükümlü [M.K.nın] mahkum kabule indirildiğinin görüldüğü, 13 nolu dış kamera kayıtlarının incelenmesinde 13:03 de mahkum kabule geçildiği, 13:18 de 112 acil servis ambulansının geldiği, kurum ring otosunun hazır bulunduğu, 13:29 da doktorun kurumun mahkum kabulünden çıktığı, 13:31 de 2. ring otosunun geldiği, 13:34 te yaralı hükümlü [M.K.nın] araca bindirilerek götürüldüğü 13.04.2010 tarihli kamera görüntüleri izleme tutanağı kapsamından Cumhuriyet Başsavcılığı emanetinin 2010/5030 nolu emanetindeki CD kapsamından anlaşılmıştır.
Tüm kamera kayıtlarının izlenip ayrı bir CD ye kopyalanarak muhafaza altına alınmış, görüntülerden ve tutanak kapsamından anlaşıldığı üzere, hükümlü [M.K.nın] odasına 03.04.2010 tarihinde saat 07:56 dan 12:37 ye kadar hiç kimsenin girmediği, hiç bir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde tespit edilmiştir.
Olayın meydana geldiği 03.04.2010 tarihi saat 07:56 - 12:37 arasında B 39 nolu odada yalnız kalan hükümlü [M.K.nın] bu süre içinde ne yaptığı ve nasıl yaralandığı odada yalnız kalması nedeniyle tespit edilememiş, ancak olay akabinde olay yerinde yapılan araştırma ve inceleme neticesinde ve 12.04.2010 tarihinde olay yerinde yapılan keşif, tespit ve olay yeri incelemesi neticesinde, tüm üst kat yatakhane bölümü, alt kat mutfak ve yemek bölümü ile havalandırma bahçesi, odadaki ve havalandırmadaki tüm eşyaların da bulunduğu hal üzere kameraya çekilerek tutanağının düzenlenip, CD sinin Cumhuriyet Başsavcılığı 2010/5030 sayılı emanete alınmıştır.
[M.K.nın] odasında olay akabinde yapılan araştırma ve incelemelerden, havalandırma kısmındaki demir kapının üst köşesinde deri parçası ve saç kıllarının yapışmış olarak bulunduğu Cumhuriyet Başsavcılığı emanetinin 2010/4516 nosuna alındığı, havalandırma boşluğunda alt kat penceresi ile üst kat penceresi arasında kapı üzerindeki bölümde ayakkabı sürtünme izlerinin mevcut olduğu, ölen [M.K.nın] her iki elinin iç avuç ve bilek arasındaki kısımlarında sürtünmeye bağlı ekimoz izlerinin bulunduğu, yerlerde havalandırmadan itibaren mutfak ve üst katyatakhane bölümünde kan izlerinin bulunduğu dikkate alındığında, ölen [M.K.nın] havalandırmadaki birinci kat penceresinden kapının üzerine tırmanarak, ikinci kat demir parmaklıklarına tutunup yukarıya tırmanmak istediği sırada, bilinemeyen bir nedenle düşme neticesi kafatasının havalandırma kapısının köşesine çarptığı, aynı esnada sırt kısmındaki çizik ve ekimozların da aynı şekilde kapıya sürtünme neticesi meydana gelmiş olabileceğini düşündürmektedir. Tüm bu gelişmeler ölen [M.K.nın] odasında ve havalandırma boşluğunda tek başına kalması neticesinde meydana geldiği, incelenen tüm çatı kamera görüntülerinde de görüntü alınamadığı için tam olarak değerlendirilmesi mümkün olmamıştır. Ancak kesin ve net olarak tespit edilen husus, bu olayların gelişiminde ve oluşumunda hükümlü [M.K.nın] odasında tek başına olduğu, hiç bir kimsenin hiç bir katkı ve müdahalesinin bulunmadığıdır.
Olay ile ilgili tüm şüphelilerin savunmaları alınmış, savunmalarında olayda hiç bir kusur veya ihmallerinin bulunmadığını, görevlerini mevcut mevzuat çerçevesinde titizlikle ve hassasiyetle yerine getirdiklerini, suçsuz olduklarını beyan etmişlerdir.
Ölen [M.K.nın] odasının bitişiğinde ve yakınındaki odalarda kalan hükümlüler [A.T.B., Ş.Ö., B.Ö., G.M.B., Z.A.Ç.] tanık olarak dinlenmişler,ancak olay tarihinde ölene herhangi bir müdahalede bulunulduğuna dair bilgi sahibi olmadıkları tespit edilmiştir.
Ölen [M.K.nın] hastaneye sevkinde ve hastanedeki muhafazasında görevli jandarmalar [İ.G., R.C., Ö.Ö.] tanık olarak dinlenmişler, beyanlarında gerek sevk esnasında, gerek hastanede [M.K.ya] doktor tavsiyesine uygun biçimde davrandıklarını, şuurunu kaybetmemesi için yolda sürekli kendisi ile yüksek sesle konuştuklarını, olay ve sonrasında hiç kimseye atılı kabil kusur ve suç bulunmadığını beyan etmişlerdir. Jandarma görevlisi [E.U.] da beyanında aynı hususları belirtmiş, hastanede iki kelepçeyi birbirine takarak herhangi bir sıkıntı yaratmaksızın mevcut mevzuata uygun biçimde güvenlik tedbiri aldığını, olayda hiç bir kusur, ihmal ve suçunun bulunmadığını beyan etmiştir.
Olaydan önce [M.K.nın] aynı koğuşlarda kaldığı [M.M.Ö., A. N., V.B. ve A.B.nin] tanık olarak dinlenmişler, tanık [M.M.Ö.] [M.K.nın] kendisine yumruk atması olayı ile ilgili bir disiplin işlemi yapıldığını, bunun dışında kendisi ile aralarında hiç bir vukuat ve husumet bulunmadığını belirtmiş, diğer tanıklar da [M.K.] ile aralarında herhangi bir husumet ve vukuat yaşanmadığını, olay ile ilgili başkaca bir bilgileri olmadığını beyan etmişlerdir.
Kurum sosyal çalışmacısı [H.D.S.], kurum psikoloğu [D.P.], kurum öğretmeni [M.Kü.], olay sırası ve olay öncesi ile ilgili tanık olarak dinlenmişler, beyanlarında [M.K.nın] ailesi ve arkadaşları arasında ilişkileri konusunda konuşmak istemediğini, sert ve k[e]tum bir tutumu olduğunu, olay öncesinde ve olayın meydana gelişinde kendilerinin ve diğer kurum görevlilerinin vazifelerini titizlikle ve usulüne uygun yerine getirdiklerini belirtmişlerdir.
Kurumda işçi hükümlü [N.U.] ve infaz koruma memuru [Y.O.] da tanık olarak alınan beyanlarında, özetle olay ile ilgili hiç kimseye atılı kabil hiç bir kusur, ihmal veya suç bulunmadığının belirtmişlerdir.
Ölen [M.K.nın] 10.04.2010 tarihinde detaylı biçimde ölü muayene ve otopsisi yapılarak ölü muayene ve otopsi tutanağı düzenlenmiş, İzmir Adli Tıp Kurumunun 26.04.2010 gün ve 2010/2314/479 sayılı geniş kapsamlı otopsi raporunda, ölen kişide toksik maddelerden hiçbirinin bulunmadığı, kanda alkol (etil-metil) bulunmadığı, kanda ve idrarda uyuşturucu maddelerin hiçbirinin bulunmadığı, kişinin ölümünün kün kafa travmasına bağlı kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması bu nedenle gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.
Soruşturma konusunun Devlet kurumu olan ceza infaz kurumunda meydana gelen yaralanma ve akabindeki ölüm olayı olması, önemi ve hassasiyeti nedeniyle en kısa sürede ve en seri biçimde müşteki vekillerinin de tüm görüş ve talepleri dikkate alınarak titizlikle tüm usul kurallarına riayet edilerek yapılan soruşturma neticesinde toplanan ve birbirini teyit eden yukarıda belirtilen tüm delillerden anlaşıldığı üzere, olay tarihi olan 03.04.2010 tarihinden önceki dönemde kurum müdürü ve diğer görevlilerin hiç bir kusur, ihmal veya suçlarının tespit edilemediği, olayda hiç bir kurum görevlisinin hiç bir kusur, ihmal veya suçunun tespit edilemediği, özetle hükümlü [M.K.nın] örgütten dışlanması nedeniyle tek kişilik koğuşa geçme talebinin idare ve gözlem kurulu kararıyla yerine getirilmesi akabinde, tek başına koğuşunda kaldığı sırada dışarıdan hiç kimsenin hiç bir müdahalesi olmaksızın yaralanması akabinde en kısa sürede hastaneye kaldırılarak tüm tıbbi müdahale, muayene ve tedavi işlemlerinin eksiksiz olarak yürütülmesine rağmen kurtarılamayarak ölümü olayında hiç kimseye atılı kabil kusur, ihmal veya suç bulunmadığı anlaşılmıştır.
Resen yürütülen soruşturmada ve talepler üzerine toplanan tüm delillerden, şüphelilerin yüklenen suçları işlediklerini gösterir, hiç birkanıt ve emare bulunmadığı açık biçimde anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, şüpheliler hakkında yüklenen suçlardan KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."
50.Müşteki F.K. ve aynı zamanda başvurucular vekili Av. Nezahat Paşa tarafından karara karşı 20/5/2010 tarihinde yapılan itiraz, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 18/6/2010 tarihli kararıyla kabul edilerek kovuşturmasızlık kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
C.Savcısı yazılı mütalaasında, takipsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesiniistemiştir.
Takipsizlik evrakında yapılan incelemede ;
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-a bendinde belirtili 112 Acil Servis kayıtlarının mevcut olup-olmadığının sorulması, mevcutsa tasdikli suretlerinin istenmesi,
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-b bendinde belirtili 112 Acil Servis görevlilerinin tespiti ve usulüne uygun şekilde dinlenmeleri,
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-c bendinde belirtili [M.K.nın] koğuşundan elde edilen tüm eşyaların adli emanete alınması, emanet makbuzunun eklenmesi,
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-e bendinde belirtili [M.K.nın] üzerinden çıkan kıyafetlerin adli emanete alınması, emanet makbuzunun eklenmesi, ayrıca bu emanetlerin önlü-arkalı fotoğraflarının çekilip evraka eklenmesi,
-İtiraz dilekçesinin 4. sayfasının 3-d bendinde belirtili 27.03.2010 ile 13.04.2010 tarihleri arasındaki [M.K.nın] bulunduğu koğuş kısmına ilişkin görev çizelgelerinin ayrı ayrı tasdikli suretlerinin temini ve evraka eklenmesi,
-İtiraz dilekçesinin 5. sayfasının 3-f bendinde belirtili 03.04.2010 tarihinden geriye doğru 1 haftalık, bu koğuşun bulunduğu yerdeki kamera kayıtlarının tamamının CD lere gün gün ayrı ayrı aktarılarak, bu CD lerin adli emanete alınması, emanet makbuzunun evraka eklenmesi, ayrıca bu CD lerin izlenip çözümünün yaptırılması, bu koğuştaki insan hareketlerinin tarih-saat-dakika aralıklarının belirlenmesi, gün-gün ayrı ayrı tutanağa bağlanması gerekirken esasa etkili bir kısım işlemlerin yapılmadığı, yapılacak işlemlerin niteliği ve Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 2007/9636-9375 E-K. sayılı 14.11.2007 tarihli yol gösterici kararı içeriği birlikte gözetilerek ,itirazın kabulü ile takipsizlik kararının kaldırılması ve gereğinin ilgili C.Savcısı tarafından icrası yönünde karar vermek yoluna gidilmiştir..."
51. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3/8/2010 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesinin kovuşturmasızlık kararının kaldırılmasına yönelik kararına karşı Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü (Genel Müdürlük) nezdinde kanun yararına bozma yoluna gidilmesi talebinde bulunulmuştur. Talebin ilgili kısımları şöyledir:
Kararda her ne kadar 112 acil servis kayıtla[rı]nın mevcut olup olmadığının sorulması ve tasdikli suretlerinin istenmesi, acil servis görevlilerinin tespiti ve usulüne uygun dinlenilmes[i] istenilmekte ise de; olayla ilgili soruşturma esnasında kurum kamera kayıtlarının incelenerek CD'ye aktarılması ve yaralı [M.K.nın] sevki ile ilgili görevlilerin dinlenilmiş olmaları nedeniyle; kaldırılan kararın yasaya ve usule aykırı yönü bulunmamaktadır. Ayrıca [M.K.nın] koğuşunda bulunan tüm eşyaların tutanakla tespiti yapılmış, koğuşun olay akabindeki durumu kamerayla kayıt alınmış ve CD ortamında delil olarak muhafaza altına alınmıştır. Delil niteliğindeki eşyalar emanete alınmıştır. [M.K.nın] üzerinden çıkan eşyalar ilgili hastane başhekimliğinden istenilmiş ise de, verilen cevabı yazıdan yaralı olarak hastaneye getirilen [M.K.nın] muayene tedavi ve ameliyat işlemleri sırasında üzerinden çıkarılmış ve akabinde temin edilememiş olduğı bildirilmiştir. 27/03/2010 ile 13/04/2010 tarihleri arasında [M.K.nın] bulunduğu koğuş kısmına ilişkin görev çizelgelerinin temini istenilmekte ise de, olayla ilgili yürütülen kapsamlı soruşturmada tüm olayla ilgili görevliler ve ilgili çizelgeler temin edilerek görevlilerinin ifadeleri alınmıştır. Olayla ilgili delil niteliğindeki kurumda bulunan olay öncesi, olay sırası ve olay sonrasındaki kamera görüntüleri ayrı ayrı incelenerek CD ortamına aktarılıp delil olarak emanete alınmış birer suretleri de talep nedeniyle ölen [M.K.nın] yakınlarının vekillerine verilmiştir.
Karşıyaka 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 18/06/2010 gün ve 2010/1502 sayılı kararında eksiklik olarak belirtilen tüm hususların titizlikle soruşturma kapsamı içinde değerlendirilip yerine getirilmiş, olayla ilgili tüm delillerin titizlikle toplanıp değerlendirilerek karar verilmiş olmasım rağmen verilen takipsiz kararının kaldırılmasına dair karar yasaya ve usule aykırı olmakla kanu[n] yararına bozma yoluna gidilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir..."
52.Genel Müdürlük tarafından 22/9/2010 tarihinde kanun yararına bozma yoluna gidilmediği bildirilmiştir.
53. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma 2010/59055 numaraya kayden yeniden açılmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 7/10/2010 tarihli müzekkereyle İzmir İl Sağlık Müdürlüğünden M.K.ya müdahale için gönderilen 112 Acil Servis kayıtlarının iletilmesi ile tıbbi müdahalede bulunan 112 Acil Servis görevlilerinin beyanlarının alınmak üzere hazır edilmesi talep edilmiştir.
54. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/59055 numaralı soruşturma kapsamında 112 Acil Serviste görev yapan S.S.nin 18/10/2010 tarihinde tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı şöyledir:
"...Yanımda hemşiremde olduğu halde hasta muayenesini acilen yaptım. Hastadaki bulgular tansiyonu 110 a 70 nabzı 76 oksijen satürasyonu %92 idi. Glaskov koma sıkalası 13 idi. Hasta ile 'dını soyadını, yaşını sordum. Bilinç değerlendirmesi yaptım. Bu sorulara hasta cevap verebiliyordu. Nasıl yaralandığını sorduğumda diğer sorularıma cevap verebilmesine rağmen sustu. Oradaki diğer cezaevi görevlileri yataktan düştüğünü söylediler. Ben hastanın durumunu değerlendirmem neticesinde hastayı hastane acil servisine götürmek istedim. Oradaki kimliğini bilmediğim ancak cezaevi görevlisi olduğunu üniformasından anladığım görevliler hastanın naklinin kurum aracı ile yapacaklarını söylediler. Ben iki kez daha acilen götürülmesi gerektiğini söyledim ve vaka kayıt formundan bir nüshasını cezaevi görevlilerine verip cezaevinden ambulans ile ayrılıp takriben Belenbaşı mevkiinde mola verdiğimizde kurum ring otosu ile hemen arkamızdan yetiştiler ve görevliler hastayı tekrar muayene etmemi istediler. Ben de tekrar muayenemi yapıp derhal hastane acil servisine yetiştirmelerini söyledim...."
55.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık olarak 18/10/2010 tarihinde beyanları alınan, 112 Acil Serviste görev yapan A.V. ve N.D.nin de benzer anlatımları olduğu görülmüştür.
56. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/10/2010 tarihli müzekkereyle hastaneden M.K.nın üzerinden çıkan kıyafetlerin emanete alınmak üzere iletilmesi talep edilmiştir. Şahsın kıyafetlerinin atılması nedeniyle bulunmadığına dair önceden Cumhuriyet Başsavcılığı ile yapılan yazışma örnekleri hastane tarafından tekrar iletilmiştir.
57. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/10/2010 tarihli müzekkereyle Ceza İnfaz Kurumundan M.K.nın odasındaki tüm eşyaların, hastanedeyden üzerinde olan kıyafetlerin, M.K.nın odasının bulunduğu kısma dair 27/3/2010 ile 13/4/2010 tarihleri arasındaki görev çizelgelerinin, şahsın odasının bulunduğu yerin 3/4/2010 tarihinden geriye doğru bir haftalık kamera kayıtlarının gönderilmesini talep etmiştir.
58. Ceza İnfaz Kurumundan gelen 12/10/2010 tarihli cevap yazısında 2/4/2010-3/4/2010 tarihleri arasına ait kamera görüntülerinin Cumhuriyet Başsavcılığınca alındığı (bkz. § 45), 28/3/2010-31/3/2010 tarihli kayıtların ise Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün (CTE Genel Müdürlüğü) bu yöndeki genelgesi uyarınca altı aylık süre sonunda silinerek üzerine yeni kayıt kapıldığı bildirilmiştir.
59. Ceza İnfaz Kurumundan gelen 12/10/2010 tarihli yazı ekinde nöbet çizelgesiyle M.K.ya ait sağlık ve infaz dosyasının bir örneği sunulmuştur. Gönderilen tedavi evrakının incelenmesinden M.K.nın "kaçabilir-kaçırılabilir" kaşeli yazılarla ceza infaz kurumları tarafından tedavi amacıyla göz, intaniye gibi çeşitli polikliniklere gönderildiği, 2006 yılında uzun zamandır var olan irkilme problemi nedeniyle nöroloji polikliniğinde muayene edildiği görülmüş; M.K. hakkında düzenlenmiş psikolojik duruma dair bir doktor raporuna rastlanmamıştır.
60. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/59055 numaralı soruşturmada, önceki kararda belirtilen aynı sekiz şüpheli hakkında aynı müsnet suçlardan 2/11/2010 tarihinde yeniden kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin önceki kovuşturmaya yer olmadığı kararınınkine (bkz. § 49) ek olan kısmı şöyledir:
Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına gerekçe olarak gösterilen ve müşteki vekilinin itiraz dilekçesinde belirtilen;
112 Acil servis kayıtlarının mevcut olup olmadığı, İl Sağlık Müdürlüğünden sorularak temin edilmiş,
112 Acil servis görevlileri tespit edilerek, usulüne uygun şekilde ifadeleri alınmış,
Ölen [M.K.nın] koğuşundan elde edilen eşyalardan delil niteliğinde olanlar Cumhuriyet Başsavcılığı emanetine alınmış olmasına rağmen karar gereği ilgili kurumdan istenilmiş. İzmir Tereke Hakimliğine teslim edildiği bildirilmekle, Tereke Hakimliğinden talep edilmiş, ancak Tereke Hakimliğince emanet eşyalarının ilgililerine teslim edilmek üzere yetkisizlik kararı ile 27.09.2010 tarihinde Uşak Sulh Hukuk Mahkemesine gönderildiği anlaşılmış,
Ölen [M.K.nın] üzerinden çıkan kıyafetlerin emanete alınması, bu emanetlerin önlü arkalı fotoğraflanmn çekilmesi istenilmekle, söz konusu kıyafetler ilgili kurumdan ve ... Hastanesi Başhekimliğinden talep edilmiş, ancak söz konusu kıyafet ve giysilerin adı geçenin hastanede ameliyata alınmadan önce ve tedavi aşamasında üzerinden çıkanlması akabinde tıbbi atık kovasına atılmış olması nedeniyle temin edilememiş,
27.03.2010 ile 13.04.2010 tarihleri arasındaki [M.K.nın] bulunduğu koğuş kısmına ilişkin görev çizelgelerinin onaylı suretleri ilgili kurum müdürlüğünden temin edilerek dosyasına konulmuş,
03.04.2010 Tarihinden geriye doğru bir haftalık ölen [M.K.nın] koğuşunun bulunduğu yerdeki kamera kayıtlarının tamamının CD'lere aktarılıp emanete alınması, çözümünün yaptırılması, insan hareketlerinin tarih-saat-dakika aralıklarının belirlenip gün gün ayrı ayrı tutanağa bağlanması istenilmiş, karar gereği yerine getirilmek üzere istenilen hususlan içeren tüm kamera kayıtları ilgili kurumdan talep edilmiş, ancak kurum müdürlüğünce 20.10.2010 gün ve 201017338 sayılı cevabi yazı ile soruşturma aşamasında teslim edilen ve Cd ye aktarılan kasetler dışındaki kamera kayıtlarını içeren kasetlerin kurumda yeterli sayıda kaset olmaması nedeniyle Yüksek Bakanlık emirleri doğrultusunda üzerlerine yeniden kayıt yapıldığı için gönderilemediği bildirilmiştir .
24.09.2010 gün ve 2010/34364 soruşturma 2010/26696 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasını müteakip araştırılması ve soruşturulması istenilen tüm hususlar eksiksiz olarak araştırılıp soruşturulmuş, temin edilen tüm yeni deliller ile birlikte yapılan değerlendirme neticesinde, olayda hiç kimseye atılı kabil kusur, ihmal veya suç bulunmadığı anlaşılmıştır.
61.Müşteki F.K. ve aynı zamanda başvurucular vekili Av. Nezahat Paşa tarafından yeniden verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yapılan itiraz, Ağır Ceza Mahkemesinin 17/12/2010 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
62. Karara karşı 17/1/2011 tarihli dilekçeyle Av. Nezahat Paşa tarafından kanun yararına bozma talebinde bulunulmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu talep, talebin reddi gerektiği düşüncesini de içerir biçimde 28/1/2011 tarihli yazıyla Genel Müdürlüğe iletilmiştir.
63. Genel Müdürlüğün talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Ağır Ceza Mahkemesinin 17/12/2010 tarihli itrazın reddi kararının kanun yararına bozulması talebini inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi 21/7/2011 tarihli kararla talebin reddine karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
Dosyada bulunan Adli Tıp Kurumu, İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesinin 26/04/2010 gün ve 2010/2314/479 sayılı raporundan ölenin,
'1- İç organlarda yapılan sistematik, toksikolojik analiz sonucunda, aranan toksit maddelerden hiçbirinin bulunamadığı, kanda alkol (etil-metil) bulunamadığı, kanda ve idrarda aranan uyuşturucu maddelerin hiçbirinin bulunamadığı,
2- Kişinin ölümünün kafa travmasına bağlı kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması ve bu nedenle gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği ... ' anlaşılmaktadır.
Yine dosyada bulunan 13/04/2010 tarihli kamera görüntüleri izleme tutanağı, 12/04/2010 günlü olay yeri keşif, tespit ve olay yeri inceleme tutanağı, İzmir... Hastanesine ait ölen ile ilgili hasta tabela kağıtları aynı infaz kurumunda, bitişik odalarda kalan hükümlülerin tanık olarak verdikleri ifadeler, cezaevi nöbet çizelgesi, şüphelilerin ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde;
Terör örgütü ve mensuplarına yardım suçu hükümlüsü olan [M.K.nın] adı geçen Cezaevi B Blok 39 nolu oda da tek başına kaldığı, sabah 07.00' deki sayımdan, öğle saatinde görevlilerin yemek getirmesine kadar, odasına hiçbir kimsenin girmediği, yaralı olarak bulunduğunda, sırtının ağrıdığını söylemesine rağmen yaralanmasının nedenini anlatmadığı, ancak havalandırma boşluğundaki telleri tutan demirde, saçlı derisinden parçalar bulunması, duvarda, tırmanmayı gösterir, lastik ayakkabılarının izlerinin görülmesi, zaman zaman yan odada kalanların havalandırma boşluğundan içeriye gazete atmalarının, diğer hükümlülerin anlatımlarından anlaşılmasına göre, [M.K.nın] havalandırma boşluğuna sıkışan bir gazeteyi almak isterken, ayağının kayıp, kafa üstü düşmesi üzerine, kendindeki yaraların oluşmasının mümkün görüldüğü, dışarıdan bir müdahalenin bulunmadığı, hastaneye sevkinde gecikme bulunmadığı, böylece cezaevi müdür, infaz koruma memuru, Jandarma görevlisi olan şüphelilerin [M.K.daki] yaraları oluşturduğuna, yine yaralanmadan sonra hastaneye sevkinde herhangi bir kusur ve ihmallerinin olduğuna ilişkin kamu davası açmaya yeterli kanıtların bulunmadığı anlaşılmıştır.
2. Tam Yargı Davası Süreci
64. Başvurucuların olay nedeniyle ilettikleri tazminat talebinin CTE Genel Müdürlüğü tarafından reddedilmesi üzerine başvurucular 1/7/2011 tarihli dilekçeyle İzmir 3. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde tam yargı davası açmıştır.
65. Başvurucular dava dilekçesinde; yakınlarının vücudunda düşme sonucu oluşamayacak yara izleri bulunması sebebiyle infaz koruma memurları tarafından darbedilmiş olabileceğini, bu sebeple ölüm olayıyla ilgili olarak etkili soruşturma yürütülmediğini, olayın intihar olması durumunda bile bunun nedeninin yakınlarının tek kişilik odaya konularak psikolojisinin bozulmasına neden olunması olduğunu, yine yakınlarının ambulans yerine Ceza İnfaz Kurumu ring aracıyla kelepçeli şekilde hastaneye götürüldüğünü, yoğun bakımda kelepçeli olması nedeniyle gerekli tedavinin yapılamadığını, yakınlarının hastaneye yatırıldığının geç haber verilmesi nedeniyle kendisini göremediklerini, olayda idarenin kusurlu ve kusursuz sorumluluğu bulunduğunu iddia ederek maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
66. İdare Mahkemesi 16/2/2012 tarihinde bir duruşma gerçekleştirmiş, sonrasında aynı tarihli kararıyla talebin reddine karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
Dava dosyasının incelenmesinden, davacıların yakını [M.K.nın] İzmir 8 Nolu Ağır Ceza Mahkemesinde ... terör örgütü üyesi olmak, örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek yardımda bulunmak suçlarından yargılandığı ve Mahkemenin 20.07.2006 tarih ve E:2006/103, K:2006/212 sayılı kararı ile '6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına' karar verilerek İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulduğu, bu yer ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunduğu sırada 03.04.2010 günü saat 12:30 sıralannda yapılan yemek dağıtımı sırasında yemeğini almak için kaldığı odanın kapısına gelmemesi ve çağrılara cevap vermemesi üzerine oda mazgalının açılarak içeriye bakıldığında ağzının ve burnunun kanadığının görülmesi üzerine kurum görevlilerince hükümlünün kaldığı odaya girilerek kurum revirine götürüldüğü, durumun112 Acil Servise bildirildiği ve 112 Acil Servisin ceza infaz kurumuna geldiği, acil servis görevlileri tarafından ilk muayene ve tedavisinin yapıldığı, ilk muayenede kafa travması teşhisi konularak [M.K.nın] İzmir ... Hastanesine sevki uygun görülerek hastaneye götürüldüğü, önce bu hastanenin acil servisinde daha sonra beyin cerrahi yoğun bakım ünitesinde tedavi gördüğü, durumunun giderek ağırlaşması sonucunda da aynı hastanenin anestezi yoğun bakım servisine alındığı, burada tedavisine devam edilmekte iken 10.04.2010 tarihinde vefat etttiği, davacıların vekili tarafından, bu olaydan dolayı davacıların uğradıklarını iddia ettiği zararların karşılanması talebiyle davalı idareye başvuruda bulunulduğu, talebin reddi üzerine de bakılmakta olan iş bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın özünü, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı oluşturmaktadır.
Dava dosyası, Cezaevi görevlileri hakkındaki idari ve adli soruşturma dosyalarının birlikte değerlendirilmesineden, İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza infaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan davacıların yakını hükümlü [M.K.nın] tek kişilik odaya geçmeden önce iki kişi ile birlikte kaldığı, 31.12.2009 tarihinde tek kişilik odaya geçme talebi üzerine İdare ve Gözlem Kurulu Kararı ile tek kişilik odaya yerleştirildiği, odasında bulunan ve kendi el yazısı mektup ve notlardan örgüte ihanet iddiasına maruz kalmanın verdiği elem ızdırap ve üzüntüyü içeren bu duygu ve düşüncelerini ifade eden, bu nedenle yaşama isteğinin kalmadığını belirten ruh hali içinde olduğu, olay akabinde hükümlünün kaldığı odada yapılan araştırma ve incelemelerden her iki elinin iç avuç ve bilek arasındaki kısımlarında sürtünmeye bağlı ekimoz izlerinin bulunduğu, havalandırmadaki birinci kat penceresinden kapının üzerine tırmanarak, ikinci kat demir parmaklıklara tutunup yukarıya tırmanmak istediği sırada bilinmeyen bir nedenden dolayı düşerek kafasını havalandırma kapısının köşesine çarptığı, sırt kısmındaki çizik ve ekimozlann da aynı şekilde kapıya sürtünme neticesi meydana gelmiş olabileceği, ceza infaz kurumunun 24 saat sürekli kameralarla kayıt alındığı, kamera kayıtlarına göre,hükümlünün odasına 03.04.2010 günü saat 07:53'de infaz koruma memurları [B.Ü.] ve [İ.B.nin] sayım için girdikleri saat 07:54'de odadan çıktıkları bu saatten sonra hükümlünün yaralı vaziyette bulunduğu saate kadar odaya giren çıkan kimsenin olmadığı, olay hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan idari soruşturma neticesinde cezaevinde görevli personelin olayla ilgili herhangi bir ihmal ve kusurunun olmadığı sonucuna varılarak 30/04/2010 tarih ve 2010/31 sayılı karar ile 'disiplin cezası verilmesine yer olmadığına' karar verildiği, yine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca Cezaevi personeli hakkında, adam öldürme, intihara yönlendirme, yaralama, işkence ve eziyet, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçlarıyla ilgili adli yönden yürütülen soruşturmada ise, talepler üzerine toplanan tüm delillerden şüphelilerin suçları işlediklerini gösterir hiç bir kanıt ve emare bulunmadığı kanaatine varılarak 29/04/2010 tarih ve 22010/26696 sayılı karar ile 'kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına' karar verildiği, karara yapılan itirazın da yerinde görülmeyerek Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin Değişik İş No:2010/2682 sayılı kararı ile reddedildiği görülmektedir.
Bu durumda, davacıların yakını [M.K.nın] ölümü sonrası Cezaevi personeli hakkında yapılan idari ve adli soruşturma sonucu, davacıların yakınının odada tek başına kaldığı sırada kimsenin müdahalesi olmaksızın meydana geldiğinin sübuta erdiği, ölüm olayında davalı idareye atfedilebilecek herhangi bir kusurunun bulunmadığı, oluştuğu iddia edilen zararla idarenin eylemleri arasında herhangi bir illiyet bağının kurulamadığından tazminat isteminin kabul edilebilmesi için gereken koşulların da oluşmamış olması nedeniyle idarenin tazmin yükümlülüğünden söz edilemeyeceğinden davacıların maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. ..."
67.Karar, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/9/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.
68. Onama kararı başvuruculara 8/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 7/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç
69. Başvurucular vekili 27/2/2019 tarihli dilekçeyle, başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdindeki başvurusunun (B. No: 54768/11) 24/1/2019 tarihli kararla Hükûmetin tek taraflı deklarasyonu ile başvuruculara tazminat ödemeyi kabul etmesi sonucunda düşmesine karar verildiğini ve bu karar üzerine de Cumhuriyet Başsavcılığından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 172. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca olayla ilgili olarak yeniden soruşturma yapılması talebinde bulunulduğunu Anayasa Mahkemesine bildirmiş; kovuşturmaya yer olmadığı kararına binaen verilen tazminat talebinin reddi kararı yönünden inceleme yapılmasını talep etmiştir.
70. Bakanlık görüşünde belirtildiğine göre başvurucular, yakınlarının vücudunun çeşitli bölgelerinde yaralar olması nedeniyle düşme sonucu ölmediği, gece boyunca Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından dövüldüğü, intihar olayı olsa bile bunu önlemek için yetkililerin gerekli önlemi almadığı ve acil tıbbi destek sağlamadığı, dolayısıyla olayla ilgili etkili soruşturma yürütülmediği iddialarıyla AİHM'e başvurmuştur.
71. AİHM'insöz konusu düşme kararında; Hükûmetin başvuruculara müştereken 18.000 avro ödemeyi teklif ettiği, ayrıca 5271 sayılı Kanun'un172. maddesinin üçüncü fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin AİHM'in kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine AİHM'e yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılacağı hükmü bulunduğu birlikte gözetildiğinde başvurunun incelenmesine gerek olmadığı fakat Hükûmetin tek taraflı deklarasyonun gereklerini yerine getirmemesi hâlinde başvurunun tekrar yapılabileceği belirtilmiştir.
72. UYAP sisteminden edinilen bilgiye göre başvurucular vekilinin yeniden soruşturma açılması talepli dilekçesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2019/53512 numaraya kayden açılan soruşturma derdesttir.
73. Yine UYAP sisteminden yapılan incelemede başvurucular vekilinin 19/4/2019 havale tarihli dilekçesiyle AİHM tarafından verilen karar üzerine Cumhuriyet Başsavcılığından yeniden soruşturma yapılmasının talep edildiğini belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi gerekçesiyle tam yargı davasının reddedilmesine dair kararın kaldırılmasını talep ettiği, bunun üzerine İdare Mahkemesi tarafından 2019/474 esasa kaydedilen yargılamanın derdest olduğu tespit edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
74. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
75. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkı ile Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
2- Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
76. Başvurucular; yakınlarının vücudunda düşme ile oluşamayacak çeşitli yara izlerinin bulunması nedeniyle Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından darbedilmesi sonucu yaralandığını, intihar etmiş olsa bile bunun uzun süreden beri tek kişilik odada tutulması sonucu psikolojisinin bozulması nedeniyle gerçekleştiğini ve idare tarafından bunun önlemesi adına gerekli tedbirlerin alınmadığını, yakınlarının ambulans yerine Ceza İnfaz Kurumunun ring aracıyla hastaneye kaldırıldığını, hastanede sedyeye kelepçelenmesi ve sağlık personeli tarafından kelepçenin çıkarılması talep edilmesine rağmen güvenlik güçlerince kelepçenin dört gün boyunca çıkarılmaması nedeniyle gerekli tedavinin uygulanamadığını, olayla ilgili resen soruşturma açılmadığını, delillerin bir kısmının Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından toplandığını, soruşturmanın tarafsız yürütülmediğini, olayla ilgili kamera kayıtlarının incelenmediğini, kayıtların bir kısmının geç talep edilmesi nedeniyle silinmesine neden olunduğunu, elde edilen saç tellerinin ekspertiz incelemesinin yapılmadığını, yara izlerinin ne zaman oluştuğuna yönelik bir inceleme gerçekleştirilmediğini, soruşturmanın kovuşturmasızlık kararıyla sonuçlandığını, dolayısıyla olayla ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini ileri sürmüştür.
77. Ayrıca başvurucular olay nedeniyle açtıkları tam yargı davasının hizmet kusurunun tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmadan kovuşturmasızlık kararına istinaden haksız olarak reddedildiğini, temyiz incelemesinin duruşmasız yapıldığını belirterek yaşam, adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir (bkz. § 69).
78. Başvurucular bireysel başvuru sonrası Anayasa Mahkemesine sundukları ek dilekçeyle AİHM kararı sonrası Cumhuriyet Başsavcılığından iddiaları hakkında yeniden soruşturma açılması talebinde bulunduklarını bildirmiş ve bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığı kararına binaen verilen tazminat talebinin reddi kararı yönünden bir inceleme yapılmasını istemiştir.
79. Bakanlık görüşünde, başvurucuların AİHM'e yaptıkları başvuru neticesinde tek taraflı deklarasyonla 18.000 avro tazminata hak kazanmaları üzerine düşme kararı verildiği ve olay hakkında tekrar açılan ceza soruşturmasının da derdest olduğu, başvurucuların bireysel başvuruya konu şikâyetleri ile AİHM nezdinde yaptıkları başvurudaki şikâyetlerinin aynı olduğu belirtilmiş; başvurucuların iddialarının değerlendirilebilmesi için açılan ceza soruşturmasının tamamlanması gerektiği ifade edilmiştir.
80. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında AİHM kararının ceza soruşturmasıyla, bireysel başvurunun ise tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle maddi ve manevi zararlarının karşılanmamasına yönelik olduğunu dile getirmişlerdir.
2. Değerlendirme
81. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."
82. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
83. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
84. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların eşi ve babasıdır. Bu nedenle başvruruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
85. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
86. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
87. Bir devlet görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25). Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
88. Ceza infaz kurumunda hükümlüyken başına gelen bir olay neticesinde yakınlarının vefat etmesine ilişkin somut başvuruda başvurucuların yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği kapsamında ileri sürdükleri iddiaları (bkz. § 76) bakımından devletin olayın gerçekleşme koşullarının ve sorumluların tespit edilmesini sağlayabilecek nitelikte etkili bir ceza soruşturması yürütme yükümlülüğü bulunduğu açıktır.
89. Bu bağlamda olayla ilgili yürütülen iki soruşturma (2010/34364 ve 2010/59055 numaralı) neticesinde Ceza İnfaz Kurumunun şüpheli yedi personeli hakkında kasten öldürme, intihara yönlendirme, yaralama, işkence ve eziyet, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçlarından, bir jandarma görevlisi hakkında ise eziyet etme suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verilmiştir (bkz. §§ 49, 60).
90. Başvurucuların aynı iddialarla AİHM nezdinde yaptıkları başvuru ise Hükûmetin tek taraflı deklarasyonu ile başvuruculara tazminat ödemeyi kabul etmesi, ayrıca 5271 sayılı Kanun uyarınca AİHM'e yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılmasının mümkün olması nedeniyle düşme kararıyla sonuçlanmıştır (bkz. § 71).
91. Söz konusu karar üzerine başvurucular vekilinin dilekçesi sonrası Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yeniden açılan soruşturma ise derdesttir (bkz. § 72) Bu nedenle başvuruda başvuru yollarının tüketilmesi kuralının yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
92. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
93. Anılan Kanun maddesinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
94. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bireysel başvurunun ikincillik niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekmektedir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 45; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18, 19).
95. Ayrıca Anayasa Mahkemesine göre bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmesi gereken etkili bir başvurudan söz edilebilmesi için başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gerekir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir giderim (tazminat) sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usule ilişkin güvencelerin sağlanması gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
96. Somut olayda başvurucuların yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı kapsamında ileri sürdükleri iddiaları hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan soruşturmanın etkisizliğine ilişkin herhangi bir iddiaları bulunmadığı gibi başvurucular aksine AİHM kararı sonrası Anayasa Mahkemesine sundukları dilekçeyle iddiaları hakkında Cumhuriyet Başsavcılığından yeniden soruşturma açılması talebinde bulundukları için somut başvurunun -kovuşturmaya yer olmadığı kararına binaen verilen tazminat talebinin reddi kararı yönünden- incelenmesini talep etmiştir(bkz. § 69).
97. Bu bakımdan olayla ilgili derdest bir ceza soruşturması olduğu, tam yargı davasının ceza soruşturması neticesinde verilen kovuşturmasızlık kararına dayalı olarak reddedildiği, idari yargı makamları tarafından da olayın gerçekleşme koşullarıyla ilgili yapılmış bir belirleme yahut verilmiş bir ihlal tespiti bulunmadığı (bkz. § 66), yeniden yargılama talebi nedeniyle derdest olan bir tam yargı davası da bulunduğu (bkz. § 73) hususları birlikte gözetildiğinde bu aşamada ölüm olayının sebep ve koşulları yani gerçekleşme şartları adli makamlarca ceza soruşturmasıyla netleştirilmeden başvurucuların iddialarının Anayasa Mahkemesi tarafından bu aşamada değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.
98. Başvurucuların iddialarının olayın gerçekleşme koşullarının ceza soruşturmasıyla tespit edilmesini müteakip olay nedeniyle açılmış tam yargı davası ve ceza soruşturması süreçlerinin bir bütün olarak incelenmesi suretiyle değerlendirilmesi gerektiğinden başvurucuların bireysel başvuru öncesinde tüketmesi gereken tüm yargısal yolları tükettikten sonra bireysel başvuruda bulundukları söylenemez.
99. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
100. Başvurucular; yakınlarının yaralanıp hastaneye kaldırıldığının kendilerine geç haber verildiğini, şahsın bilinci açıkken kendilerine haber verilmemesi nedeniyle son bir kez ona varlıklarını hissettirmekten mahrum bırakıldıklarını ileri sürerek Anayasa'nın 20. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
101.Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir..."
102. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
103. Başvuru evrakının incelenmesinden başvurucular vekilinin ceza soruşturması sırasında, olaydan üç gün sonra Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 6/4/2010 tarihli dilekçede "Cezaevi idaresi tarafından mahpusun yakınları 3/4/2010 tarihinde aranmış ve [M.K.nın] intihar girişiminde bulunduğu ve bu nedenle hastaneye sevk edildiği yolunda bilgi verilmiştir." şeklinde bir ifade olduğu (bkz. § 12) görüldüğünden özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D.Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
105. Başvurucular, olayla ilgili olarak açtıkları tam yargı davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür.
106. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
107. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
108. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).
109. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 33-36). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
110. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMALARINA 28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.