TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSMAİL ŞAHAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/54509)
Karar Tarihi: 28/11/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Umut FIRTINA
Başvurucu
İsmail ŞAHAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucunun meslekten ihraç edilmesine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma, özel hayata ve aile hayatına saygı, etkili başvuru haklarının; tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluk incelemesinin kanuni süresi içerisinde yapılmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklama sorgusunda müdafii bulundurulmaması ve ceza infaz kurumunda yapılan görüşmelerin kayıt altına alınması nedenleriyle savunma hakkının; mal varlığına elkoyma tedbiri uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının; gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının; yeterli delil olmamasına rağmen yurt dışına çıkış yasağı konulması nedeniyle seyahat hürriyetinin; arama işlemleri ve açık görüş hakkının sınırlandırılması nedenleriyle de özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Soruşturma ve Kovuşturma Süreci
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
11. Başvurucu, en son emniyet amiri olarak görev yapmıştır.
12. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Bozkır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
13. Bozkır Cumhuriyet Başsavcılığı 23/7/2016 tarihinde soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre şüphelinin ve müdafiinin dosya içindeki belgeleri incelemelerinin ve belgelerden örnek almalarının kısıtlanmasına karar verilmesini Bozkır Sulh Ceza Hâkimliğinden talep etmiştir. Hâkimlik, dosya içeriğinin incelenmesi ve belgelerden örnek alınmasının yürütülen soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 23/7/2016 tarihinde dosya içeriğinin incelenmesinin veya belgelerden örnek alınmasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
14. Başvurucu hakkında Konya 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/7/2016 tarihli kararıyla yurt dışına çıkmamak şeklinde adli kontrol tedbirine karar verilmiştir.
15. Başvurucu, Bozkır Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan başlatılan soruşturma kapsamında 24/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
16. Başvurucunun ifadesi 25/8/2016 tarihinde Bozkır Cumhuriyet Başsavcılığınca alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar açıklanmıştır. İfade esnasında başvurucu müdafii talep etmediğini, savunmasını kendisinin yapacağını beyan etmiştir. Başvurucunun savunmasının ilgili kısımları şöyledir:
"...1993 yılında Kayseri Mimar Sinan Endüstri Meslek Lisesi'nden mezun oldum. Bu tarihten sonra birkaç defa ÖSS'ye girdim. Ancak almış olduğum puanlarla herhangi bir üniversite ve yüksekokula başvurmadım. KPSS'ye hiç girmedim. 1994 yılında polislik sınavına girdim. 1995 yılında Şükrü Balcı Polis Eğitim Merkezi'nde polislik eğitimine başladım. Buradaki eğitimim yaklaşık 6-7 ay sürdü. 1995 yılının Aralık ayında mesleğe başladım. Polislik eğitimim süresince eğitim merkezinde kaldım. Ayrı eve çıkmadım. Eğitim boyunca Fethullah Gülen cemaatinden bana yaklaşmaya çalışan, beni etkilemeye çalışan kimse olmadı. Bu gruba ait gazete, dergi, kitap ve benzeri yayınları hiç bir şekilde takip etmedim. Ben polislik sınavına girerken tamamen kendi emeğimle çalışarak bu sınavı kazandım. Bana soruları veren kimse olmadı. İlk görev yerim Ankara Hassas Bölgeler Koruma Şube Müdürlüğü'ydü. Burada 2 sene kadar görev yaptım. Sonrasında 18 ay boyunca askerlik yaptım. Askerden döndükten sonra 1 sene boyunca aynı yerde aynı göreve devam ettim. Devamında 3-4 ay kadar asayiş şubede çalıştım. 2000 yılında Devlet Büyüklerini Koruma Şube Müdürlüğü'ne geçtim. Burada 7-8 ay kadar çalıştım. 2001 yılında Muş Emniyet Müdürlüğü'ne tayinim çıktı. Burada koruma şubesinde göreve başladım. Daha sonra EKKM Şube Müdürlüğü'ne geçtim. 2008 yılına kadar bu ilde görev yaptım. 2008 yılında komiser yardımcısı olarak Konya Ereğli Polis Meslek Yüksekokulu'na tayinim çıktı. 2015 yılında Ahırlı İlçe Emniyet Amirliği'ne tayinim çıktı. 18/07/2016 tarihinde açığa alınana kadar burada fiili olarak görev yaptım. Mesleğe başladıktan sonra da bu veya başka bir cemaatten bana yaklaşmaya çalışan herhangi bir kimse olmadı. Hiçbir zaman zaman gazetesi, sızıntı dergisi vb yayınları takip etmedim. Bunlara abone olmadım. Ben Kimse Yok Mu Derneği'ne hiçbir zaman bağışta bulunmadım. Bu dernek adına hiçbir zaman para veya yardım toplamadım. Bunların düzenlendiği veya bunlardan farklı olarak herhangi bir evde düzenlenen hiçbir toplantı veya sohbete katılmadım. Eşim ev hanımıdır. Ben eşimle 2001 yılında görücü usulüyle evlendim. Eşimi ilk olarak ailem buldu ve evlenmemi tavsiye etti. Bu evliliğin meydana gelmesinde dışarıdan herhangi bir kimsenin telkini, tavsiyesi veya baskısı kesinlikle olmamıştır. Ben bana sormuş olduğunuz ByLock isimli uygulamayı ilk defa 15 Temmuz darbe girişiminden sonra basından duydum. Bu programı mobil cihazıma kesinlikle yüklemedim ve kullanmadım. Benim kullandığım sohbet programı olarak sadece Whats App vardır. 15 Temmuz gecesi ben Seydişehir'deki ikametimde bulunuyordum. O sıralar senelik iznimi kullanıyordum. Darbe teşebbüsünü ilk olarak televizyondan öğrendim. Görev yaptığım Emniyet Amirliği'ne çağrılmamla birlikte hemen görev yerime hareket ettim. Buradaki arkadaşlarıma silahlarını teslim almaya gelenler olması halinde asla teslim olmamalarını ve çatışmaya girmelerini söyledim. Bana veya bir başkasına silahlarımızı teslim etmemiz yönünde talimat veren hiç kimse olmadı. 15 Temmuz gününden önce veya sonra ifadeye çağrılmam halinde nasıl ifade vereceğimle ilgili tavsiyede bulunan veya talimat veren hiç kimse olmadı. Ben 7-8 sene önce kredi kartı ücreti talep etmedikleri için Bank Asya'dan kredi kartı almıştım. Faturalarımı otomatik ödeme talimatı vererek bu banka aracılığıyla ödedim. Ayrıca bu bankada o dönem açtığım hesaplar da mevcuttur. Bu bankayı tercih etmemdeki sebepler herhangi bir EFT, havale ücreti talep etmemesi, hesap işletim ücreti kesmemesi vb. sebeplerdir. Ben bana sormuş olduğunuz 17/02/2014 tarihinde açılan 2100 TL miktarlı katılım hesabını açtığımı hatırlamıyorum. 27/02/2014 tarihinde açılan 8000 TL miktarlı katılım hesabını açtığımı hatırlamıyorum. 17/09/2014 tarihinde açılan 18099 $ miktarlı katılım hesabını açtığımı hatırlıyorum. Ben 2013 yılının yaklaşık olarak 9. ayında önceden sahip olduğum Kayseri'deki kooperatifimi satmıştım. Buradan elde ettiğim geliri bahsi geçen hesabı açana kadar elde tuttum. Herhangi bir bankaya yatırmadım. Bu hesapta bulunan miktar size bahsetmiş olduğum paradır. Ben bana sormuş olduğunuz 13/02/2015 tarihinde açılan 7711 $ miktarlı katılım hesabını açtığımı hatırlıyorum. 2015 yılının başlarında Vakıfbank veya Halkbank'tan kredi çekmiştim. Çekmiş olduğum kredinin bir kısmını bu hesaba yatırdım. Ben bu bankaya bahsi geçen miktarları yatırım amaçlı olarak yatırdım. Bank Asya'yı tercih etmemde özel bir sebep yoktur. Ben o dönem adı geçen bankanın Fethullah Gülen cemaati ile bağlantılı olduğunu biliyordum. Fakat bu bankada hesap açmamın, bu hesaplara para yatırmamın, bu banka aracılığıyla döviz alıp satmamın beni zan altında bırakacağını düşünmemiştim. Ben her ne kadar bu bankanın kimlerle bağlantılı olduğunu bilsem de bu bankayı herhangi bir banka olarak görmüştüm. Ben bana sormuş olduğunuz FETÖ/PDY örgütü lideri Fethullah Gülen'in çağrısı üzerine bu bankada hesap açmadım ve para yatırmadım. Hatta bu çağrı hakkında hiç bir duyumum dahi yoktur. Sadece sahip olduğum birikimi değerlendirmek istedim. Benim tanıdığım veya duyduğum FETÖ/PDY örgütü ile irtibatlı hiç kimse bulunmamaktadır. Üzerime atılı FETÖ/PDY örgütü üyeliği suçlamasını kabul etmiyorum. Benim 20 yıllık görevim süresince kanunlarla ve üstlerimle hiçbir problemim olmamıştır. Hayatım boyunca ilk defa şüpheli sıfatıyla ifade veriyorum. Ben devletine, milletine bağlı bir insanım ..."
17. Başsavcılık başvurucuyu tutuklanması talebiyle Bozkır Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Sulh Ceza Hâkimliğince 25/8/2016 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...Sa[nı]ğın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti.silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun CMK 100/3.a-ll maddesinde öngörülen katalog suçlardan olmasına, ve bu nedenle kaçma şüphesinin bulunmasına) Bank Asya Bankası'na 2014 Şubat, Eylül ve 2015 Şubat aylarında farklı miktarlarda katılım hesabının açıldığı ve bu katılım ve döviz hesaplarına çok sık ve yüklü miktarlardapara akışı ve döviz alışve[ri]şlerinin akta[rımının] yapılmış olduğu hususları da goz önüne alınarak. delillerin tam toplanmaması ve karartma şüphesi bulunması ve bu aşamada Adli Kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı ve iş bu tedbirin ölçülü olduğu hususları dikkate alınarak şüphelinin üzerine atılı Silahlı Terör örgütüne üye olmak TCK 314/2 suçundan 527l Sayılı CMK 101 maddesi gereğincetutuklanmasına, ...karar verildi."
18. Başvurucu 24/10/2016 havale tarihli dilekçesiyle birlikte farklı tarihlerde sunmuş olduğu toplam yedi dilekçeyle tutuklama kararına itiraz etmiş, Sulh Ceza Hâkimliği 22/11/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
19. Başvurucu, anılan kararı 25/11/2016 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
20. Başvurucu 8/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Bozkır Cumhuriyet Başsavcılığı; başvurucunun üzerine atılı suçun 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinin ikinci fıkrasına uyduğunu,26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 15. maddesinin 4. fıkrası hükmü uyarınca soruşturma dosyasının yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı olan Konya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesinin gerektiğini belirterek 9/6/2017 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.
22. Konya Cumhuriyet Başsavcılığı 15/6/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
23. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular özetle şöyledir:
i. Başvurucunun, iki farklı hat ve iki farklı telefon ile 3/9/2014 ve 18/1/2015 tarihlerinden itibaren FETÖ mensuplarının kendi aralarında kullandıkları haberleşme programı olan Bylock kullandığı belirtilmiştir.
ii. Bank Asya tarafından gönderilen 22/8/2016 tarihli cevap yazısında şüpheli İsmail Şahan'ın bankada birhesabının bulunduğu,konuyla ilgili bilirkişi raporunda; şüphelinin hesabına 2014 yılında toplam 70.967,00 TL, 2015 yılında toplam22.898,00 TL, 2016 yılında ise toplam 514,00 TL para yatırdığının tespit edildiği, şüphelinin bu hesaptan düzenli olarak kira ödemeleri gerçekleştirdiği, hesapla ilgili ilk işlem tarihinin 19/2/2009 tarihinde, son işlem tarihinin ise 15/7/2016 olduğu belirtilmiştir.
iii. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından FETÖ/PDY'nin yardım kuruluşu gibi çalışan Kimse Yokmu Derneğine bağışta bulunan emniyet personeli hakkında düzenlenen raporda başvurucunun 3/1/2013-12/9/2014 tarihleri arasında 46 SMS ile toplam 230 TL, 6/5/2013 tarihinde de Bank Asya aracılığıyla 200 TL bağışta bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerle ilişkisi olduğuna dair HTS kayıtlarına yer verilmiştir.
24. Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesi 4/7/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama, Mahkemenin E.2017/210 sayılı dosyası üzerinden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
25. Yapılan yargılama sonunda Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/12/2017 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 9 yıl 12 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
26. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi tarafından 8/5/2018 tarihinde yapılan istinaf incelemesinde istinaf başvurusunun esastan reddine, başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen hüküm Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19/2/2019 tarihli kararıyla bozulmuştur.
27. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi tarafından 27/5/2019 tarihinde yapılan istinaf incelemesinde hükmün kaldırılmasına, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Daire ayrıca, başvurucunun tutuklu kaldığı süre, delillerin toplanmış olması dikkate alınarak atılı suçtan tahliyesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Konya Emniyet Müdürlüğü KOM Şube Müdürlüğünden gelen evraklara göre, sanığın ... ve ...numaralı hatlar üzerinden bylock kullandığının tespit edildiği, dosya içerisinde yer alan HİS kayıtlarına göre, ...numaralı hat ile 18/01/2015 - 20/03/2015 tarihleri arasında toplam 72 kez Bylock surver'ine bağlantı yapıldığının tespit edildiği, yine dosya içerisinde yer alan Bylock tespit ve değerlendirme tutanağı içeriğine göre, sanığın kendisinin kullanımında olduğunu beyan ve ikrar ettiği ... numaralı hat üzerinden... USER ID'li olarak, ... kullanıcı adı, ... adı ile Bylock programı kullandığı, nüfus kaydına göre sanığın... isimli bir oğlunun olduğu, bahse konu program açısından yapılan tespitlerde gelen arama sayısının 8, giden arama sayısının 13 olduğu, ID ekleyenlerin verdikleri isim arasında '...' isminin bulunduğu,
Yine sanığın ...numaralı hattı üzerinden... USER ID ile kullanıcı adı:..., şifre:.... bilgileriyle bylock'u kullandığı, buna ilişkin ayrı bir Bylock tespit ve değerlendirme tutanağının dosya içinde bulunduğu,
Sanığın örgüt liderinin Bank Asya'yı kurtarmaya yönelik talimatından sonra hesap açılış tarihi çağrı öncesi 27/10/2008 olsa da çağrı sonrası dönemde 17/09/2014 tarihinde 40.000 TL para yatırıp 18099.55 USD satın alarak 372 günlük katılım hesabı açtığı, yine 13/02/2015 tarihinde kasadan 19.000 TL yatırıp 7711.04 USD alış yaparak 372 günlük katılım hesabı açtırdığı ve bu dönem içerisinde ciddi bakiye artışlarına gittiğinin tespit edildiği, ayrıca sanığın örgüt bağlantısı nedeniyle kapatılan Kimse Yok Mu derneğine 17/03/2011 tarihinden 03/10/2014 tarihine kadar toplam 46 adet SMS göndermek ve ayrıca Bank Asya üzerinden 200 TL göndermek suretiyle yardımda bulunduğu anlaşılmakla, bu şekli ile sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işlediği kanaatine ulaşılmıştır."
28. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede dosyanın Yargıtay aşamasında derdest olduğu anlaşılmıştır.
29. Diğer taraftan başvurucu 1/9/2016 tarihli ve 29818 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (672 sayılı KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.
B. Tedbir Kararına İlişkin Süreç
30. Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/8/2016 tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararın tazmini amacıyla devir ve temliki ile bunlarla ilgili hak tesisini önlemek veya tasarruf yetkisini kısıtlamak için şüphelilere ait taşınmazlara, kara deniz veya hava ulaşım araçlarına, banka veya diğer mali kurumlardaki her türlü hesaba, gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara, kıymetli evraka, ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına ve diğer mal varlığı değerlerine el konulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
31. Talebi kabul eden Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 3/8/2016 tarihinde, başvurucu ile diğer şüphelilerin taşınmazları, hak ve alacakları ile vadeli ve vadesiz mevduat hesapları, maaşlı çalışanların ise maaş hesaplarına son aldıkları maaşları kadar paranın aylık harcamalar için kullanılmak üzere o ay içerisinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan tutar üzerine elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Kararda, 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesi ile 27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (668 sayılı KHK) 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendi dayanak olarak gösterilmiştir.
32. Başvurucu tarafından Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 3/8/2016 tarihli ve 2016/3150 Değişik İş sayılı kararı ile konulan tedbirin kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiş, talep Konya 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/11/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
33. Anayasa Mahkemesince başvurucunun mal varlığına konulan tedbirin devam edip etmediği hususunda Mahkemeden bilgi talep edilmiş, Mahkeme 27/12/2018 tarihli yazısı ile mal varlığı üzerindeki tedbirin kaldırılması yönünde herhangi bir karara rastlanılmadığını bildirmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
34. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39 kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
36.Başvurucu bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
37. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Meslekten Çıkarma Kararına Bağlı Şikâyetler Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu, 672 sayılı KHK ile meslekten ihraç edildiğini belirterek adil yargılanma, özel hayata ve aile hayatına saygı, etkili başvuru hakları ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
39. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
41. Başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği, ilke olarak Anayasa Mahkemesine başvurunun yapıldığı tarihteki duruma bakılarak değerlendirilir. Ancak Anayasa Mahkemesi bazı durumlarda bireysel başvuru yapıldıktan sonra oluşturulan yeni başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğine de karar verebilir. Özellikle belli bir konudaki yapısal ve sistemik sorunlara çözüm bulmak amacıyla sonradan oluşturulmuş bir yol söz konusu ise ikincillik ilkesi, o konudaki temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarının -bu yol vasıtasıyla- öncelikle idari ve yargısal makamlarca değerlendirilmesine imkân tanınmasını gerekli kılabilir (Remziye Duman, B. No: 2016/25923, 20/7/2017, § 35).
42. Her hâlükârda bir başvuru yolunun tüketilmesinin gerekli olması için ulaşılabilir olması, ihlal iddiaları yönünden makul bir başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olması gerekir. Belli bir başvuru yolunun soyut olarak belirtilen niteliklere sahip olması yeterli değildir. Bu yolun uygulamada da anılan niteliklere sahip olması ya da en azından sahip olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir. Bununla birlikte soyut olarak makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya ulaşmayacağına dair süphe, o başvuru yolunun tüketilmemesini haklı kılmaz. Özellikle sonradan oluşturulan ve henüz uygulaması olmayan bir başvuru yolunun bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir (Remziye Duman, § 36).
43. 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (685 sayılı KHK) 1. maddesiyle Anayasa'nın 120. maddesi kapsamında ilan edilen ve 21/7/2016 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla onaylanan olağanüstü hâl kapsamında, terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle başka bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan KHK hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu (Komisyon) kurulmuştur.
44. Komisyon, başka bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere kurulmuştur. Olağanüstü hâl kapsamında doğrudan KHK'lar ile tesis edilen kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarma ya da ilişiğin kesilmesi; öğrencilikle ilişiğin kesilmesi; dernekler, vakıflar, sendika, federasyon ve konfederasyonlar, özel sağlık kuruluşları, özel öğretim kurumları, vakıf yükseköğretim kurumları, özel radyo ve televizyon kuruluşları, gazete ve dergiler, haber ajansları, yayınevleri ve dağıtım kanallarının kapatılması; emekli personelin rütbelerinin alınması işlemleri hakkındaki başvuruları değerlendirip karara bağlayacaktır. Ayrıca olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe konulan KHK'lar ile gerçek veya tüzel kişilerin hukuki statülerine ilişkin olarak doğrudan düzenlenen diğer işlemlerle ilgili de Komisyona talepte bulunma hakkı verilmiştir.
45. 685 sayılı KHK'nın 7. maddesinde, Komisyonun başvuru almaya başladığı tarihten önce yürürlüğe konulan KHK'larla ilgili olarak başvuru alma tarihinden (17/7/2017) itibaren altmış gün içinde; bu tarihten sonra yürürlüğe konulan KHK'larla ilgili olarak ise Resmî Gazete'de yayımlanma tarihinden itibaren altmış gün içinde Komisyona başvuru yapılabileceği, aynı KHK'nın 11. maddesinde de Komisyon kararlarına karşı idare mahkemelerine başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır.
46. 685 sayılı KHK'nın geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre Komisyonun görev alanına giren konularda daha önce herhangi bir yargı merciine başvurmuş veya dava açmış olanlar hakkında yargı mercilerince karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve dosyalar yeni bir başvuru şartı aranmaksızın incelenmek üzere Komisyona gönderilir. Anılan düzenlemenin olağan kanun yollarına ilişkin olduğu açıktır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu ise olağan nitelikte bir kanun yolu değildir. Açıklanan nedenle Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurular 685 sayılı KHK'nın geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamına girmemektedir. Dolayısıyla somut bireysel başvuruların kabul edilebilirlik kriterleri bakımından değerlendirilmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Sait Orçan, B. No: 2016/29085, 19/7/2017; Ramazan Korkmaz, B. No: 2016/36550, 19/7/2017).
47. Ayrıntıları Anayasa Mahkemesinin Remziye Duman kararında belirtildiği üzere KHK ile kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği kesilenlere ilişkin ihlal iddiaları incelendiğinde, ilk bakışta ulaşılabilir, ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görünen Komisyona başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvuruların incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
49. Başvurucu, Sulh Ceza Hâkimliklerince verilen tutuklama kararının hukuki olmadığını, hiçbir iddia ve delil olmadan tutuklandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iddiasına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu ifade edilmiştir. Bakanlık şikâyetin esası yönünden ise somut olayda tutukluluğa etkin itiraz bakımından bir ihlalin söz konusu olmadığını belirtmiştir.
b. Değerlendirme
51. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
52. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu anlaşılmakla başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
c. Uygulanabilirlik Yönünden
54. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
55. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
56. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
d. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Genel İlkeler
57. Genel ilkeler için bkz. Özcan Güney, B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 57-62 kararı.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
59. Bu aşamada tutuklama tedbirinin ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilecektir.
60. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken başvurucunun anılan suçları işlediğine dair somut delillerin bulunduğu olgusuna dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
61. İddianamede ise Savcılık; başvurucunun FETÖ/PDY'nin şifreli haberleşme programı olan Bylock programını kullandığını, FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'in örgüt üyelerine yönelik olarak Bank Asyaya para yatırma çağrısını yaptığı 25/12/2013 tarihinden sonra başvurucunun da bu çağrıya uyarak adı geçen Bankaya para yatırdığını, Kimse Yok mu Derneğine bağış yaptığını, FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerle ilişkisi olduğuna dair HTS kayıtlarının bulunduğunu iddia etmiştir (bkz. § 23).
62. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının, kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267) ve FETÖ/PDY'nin mali kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı tespit edilen Bank Asyaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırılmasının (Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018 §59; Ali Biray Erdoğan, B. No: 2016/16189, 18/4/2018, §§ 40) soruşturma makamlarınca suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olmayacağı sonucuna varmıştır. Buna göre somut olayda soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının ve talimat üzerine Bank Asyaya para yatırmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez.
63. Sonuç olarak soruşturma makamlarınca başvurucunun FETÖ/PDY'nin haberleşme aracı olan Bylock programını kullanması ve kritik tarihten sonra Bank Asyaya normal olmayan miktarda para yatırması hususlarının suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
64. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
65. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
66. Somut olayda Bozkır Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken delilleri etkilemesine, kaçma ihtimali bulunmasına ve suçun tutuklama nedeni varsayılan suçlardan olmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Bozkır Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
67. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
68. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Bozkır Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
70. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutukluluk İncelemesinin Kanuni Süresi İçerisinde Yapılmadığına İlişkin İddia
71. Başvurucu, tahliye taleplerinin otuz günden önce değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
72. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.
73. Anayasa Mahkemesi, daha önce verdiği bir çok kararda 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılan değerlendirmelerin resen yapıldığını ve bu değerlerdirmelerinAnayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiş ve bu kapsamdaki şikâyetler bakımından konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararları vermiştir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015, § 24). Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
75.Başvurucu; soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı nedeniyle suçlamalara ilişkin temel delillere erişemediğini, tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
76. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.
77.Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması durumlarının kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini incelemiş ve soruşturma sürecinde, tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurların başvurucuya bildirilmiş olması durumunda bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 248-257). Somut olay bakımından soruşturma dosyası incelendiğinde tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurların başvurucuya bildirildiği ve tutukluluk durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda yeterli imkânın tanındığı anlaşıldığından anılan kararlardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Savunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklama Sorgusunda Müdafii Bulundurulmaması Şikâyeti Yönünden
79. Başvurucu, tutuklama sorgusunda müdafii bulundurulmadığını belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
80. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.
81. Anayasa Mahkemesi tutuklama sorgusu sırasında müdafi yardımından yararlandırılmama nedeniyle yasal hakların kullanılamamasının hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl davanın sonuçlanmadığı durumlarda dâhi 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Adem Gedik, B. No: 2013/2950, 14/10/2015, § 40; Mehmet Sedek Zengin [GK], B. No: 201/819, 22/11/2018, §§ 48-56). Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Ceza İnfaz Kurumunda Yapılan Görüşmelerin Kayıt Altına Alınması Şikâyeti Yönünden
83. Başvurucu ceza infaz kurumunda yapılan görüşmelerin kayıt altına alındığını belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
84. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.
85. Somut olayda başvurucu, hakkındaki soruşturma devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki davanın incelemesi devam etmektedir. Başvurucunun hakkındaki soruşturma ve yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise şikâyetlerinin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından temyiz sürecinin sonuçlanması beklenmeden ileri sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetleri bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür (Ahmet Sil (2), B. No: 2017/20969, 28/6/2018, § 39).
86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltında Kötü Muameleye Maruz Kalındığı İddiası Yönünden
87. Başvurucu; herhangi bir işlem yapılmadan nezarethanede bir gün kaldığını, battaniyenin kirli olduğunu, yastığın bulunmadığını, karşı odadan gelen yüksek ses ve yoğun telsiz sesinden uyuyamadığını belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
88. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
89. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir. Bu kapsamda başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden de bahsetmiş ise de maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Bu bağlamda somut olayın koşullarının, başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari bir merciye ilettiğine dair bilgi veya belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 249; Ufuk Arslan, B. No: 2017/34473, 26/12/2018, § 87) .
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Ceza İnfaz Kurumunda Kötü Muameleye Maruz Kalındığı İddiası Yönünden
91. Başvurucu ceza infaz kurumunda sekiz kişilik koğuşta yirmi beş kişi ile birlikte kaldığını, psikologla görüşme ve spor yapma taleplerinin karşılanmadığını belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
92. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.
93. Anayasa Mahkemesi bir çok kararında, ceza infaz kurumlarındaki tutulma koşullarına ilişkin şikâyetler yönünden ilgili mevzuat (ilgili mevzuat için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 47-50) gereğince başvurucuların iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğunu belirterek ilgili hükümler kapsamında başvurucuların anılan şikâyetle ilgili olarak bu yola başvurmadan yaptıkları başvurularda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararları vermiştir (Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §§ 22-35; Mehmet Hasan Altan (2), § 250). Somut olayda, başvurucunun bu kapsamda kalan şikâyeti yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
F. Seyahat Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
95. Başvurucu, hakkında herhangi bir delil olmamasına rağmen yurt dışına çıkış yasağı konulması nedeniyle seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
96. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.
97. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18).
98 Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan yerleşme ve seyahat hürriyeti, Sözleşme ile Sözleşme’ye ek 1 No.lu Protokol’de tanınmış bulunan haklardan ve özgürlüklerden başka haklar ve özgürlükler tanıyan 4 No.lu Protokol’ün 2. maddesinde ve "Serbest dolaşım özgürlüğü" kenar başlığı altında düzenlenmiştir.
99. Sözleşme’ye ek 4 No.lu Protokol’e ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle anılan Protokol kapsamında kalan ve Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53).
100. Açıklanan gerekçelerle seyahat özgürlüğünün ihlali iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
G. Özel Hayata Saygı ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Arama İşlemleri Nedeniyle Özel Hayata Saygı ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
101. Başvurucu arama işlemleri sonucu el konulan telefonlarda özel resim, mesaj ve videoların olduğunu belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
102. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.
103. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) ve48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
104. Somut olayda başvurucu arama işlemleri sonucu el konulan telefonlarda özel resim, mesaj ve videolarının bulunması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de bu işleme yönelik bilgi ve belgeleri sunmamıştır. Dolayısıyla somut olay bağlamında özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlali iddiası başvurucu tarafından ortaya konulamamıştır. Bu durumda başvurucu ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucunun yalnızca arama işlemini dile getirmesinin, ihlal iddiasının doğruluğunu destekleyecek ve ortaya koyacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı gözönüne alındığında söz konusu iddianın temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
105. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Açık Görüş Hakkının İhlal Edildiği İddiaları Yönünden
106. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu süre boyunca açık görüş hakkının iki ayda bir olacak şekilde haksız yere sınırlandırıldığını belirterek aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
107. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.
108. Anayasa Mahkemesi tutuklu olarak bulunulan süre boyunca açık görüş hakkının haksız şekilde sınırlandırıldığı iddiasına ilişkin olarak bu sınırlamanın aile hayatına saygı hakkına bir müdahale oluşturduğunu, kanuni dayanağı olan bu müdahalenin meşru amacının bulunduğunu tespit etmiş ve 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünden sonra ortaya çıkan OHAL koşulları ile tutuklu sayısı hızla artış göstermesine rağmen personel sayısının azalması nedeniyle ceza infaz kurumlarında güvenlik önlemlerinin artırılması hususunda oluşan acil ihtiyaç ve isnat edilen suçların ağırlığı gözönüne alınarak tutuklular hakkında getirilen birtakım sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşuluna aykırılık oluşturmadığını belirterek her somut vaka özelinde sınırlamanın ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığının incelenmesi gerektiği sonucuna varmıştır (Halil Berk, §§ 48-56; M.Ö., §§ 49-57).
109. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in 5. maddesinde 18/8/2016 tarihinde yapılan değişiklikle, terör suçlarından tutuklu ve hükümlü olanların iki ayda bir açık görüş hakkından yararlandırılabileceği düzenlenmiştir. Haftada bir kez kapalı görüş yapma hakkı yönünden ise görüş sıklığını sınırlandıran bir değişiklik yapılmamıştır. Somut olayda, başvurucunun ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunduğu süre boyunca anılan sıklıkta yakınlarıyla açık ve/veya kapalı görüş hakkından yararlandırılmadığına ilişkin bir iddiası bulunmamaktadır. En geç iki ayda bir kez açık görüş hakkından yararlandığı anlaşılan başvurucunun bu görüşlerde aile fertleriyle doğrudan temasını sürdürme imkânından yararlandığı anlaşılmaktadır.
110. Tüm bu hususlar gözönüne alındığında OHAL koşullarının gerektirdiği kamu düzeninin korunması ihtiyacı ve ceza infaz kurumu güvenliğini sağlama amacı doğrultusunda -isnat edilen suçun ağırlığı da dikkate alınarak- başvurucunun aile fertleriyle olan ilişkisinin sürdürülmesini engellemeyen açık görüş hakkının sınırlandırılması şeklindeki söz konusu müdahalede kamu makamları tarafından güdülen meşru amaç ile başvurucunun bireysel yararı arasında adil bir dengenin kurulduğu, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olan müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla ölçülü olduğu değerlendirilmektedir. Sonuç olarak başvuru konusu olayda açık ve görünür bir ihlal bulunmamaktadır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
H. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
112. Başvurucu, mal varlığına el konulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
113. Bakanlık görüşünde; Hâkimliğin başvurucunun mal varlığına tedbir konulmasına ilişkin kararının geçici nitelikte bir tedbir kararı olduğu, yargılamanın sonucuna göre tedbir kararının hukuki niteliğinin netleşeceği, başvurucu tarafından tedbir kararının şartları oluşmadan verildiği düşünülüyorsa tazminat davası açılabileceği, istinaf ve temyiz kanun yollarında da mülkiyet hakkına yönelik şikâyetini dile getirebileceği, bununla birlikte başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni, meşru ve orantılı olduğu yönünde görüş bildirmiştir.
114. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
a. Uygulanabilirlik Yönünden
115. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 187-191) kararında, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır.
116. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiş, daha sonra da olağanüstü hâl birçok kez uzatılmıştır. Olağanüstü hâl ilanı nedenlerinin başında darbe teşebbüsü gelmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 224, 226). Olağanüstü hâl ilanı ile darbe teşebbüsünden kaynaklanan tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY'den kaynaklanan tehdit ve tehlikenin de bertaraf edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229). Nitekim darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin kamu makamlarınca ve soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal temellere dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 216).
117. Başvurucunun mal varlığı hakkında elkoyma tedbirinin uygulandığı tarihte Türkiye'de olağanüstü hâl yönetim usulü yürürlüktedir. Elkoyma kararında, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu ileri sürülmüştür (bkz. § 23). Dolayısıyla başvurucunun şikâyet ettiği tedbire dayanak olan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğu görülmektedir.
118. Bu itibarla olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylar kapsamında bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
119. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
120. Başvuruya konu tedbir kararının uygulandığı mal varlığı değerleri yönünden mülkün mevcut olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
121. Malikin, mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa Mahkemesi daha önce bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma tedbirinin, mülkten geçici süreyle de olsa yoksun bırakma sonucuna yol açmasından dolayı mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir (Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52). Somut olayda başvurucunun mal varlığı değerleri yönünden bir ceza soruşturması sürecinde suçtan elde edildiği şüphesiyle ve muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için el konulmuştur. Bu durumda müdahalenin belirtilen amacı da gözetildiğinde mülkiyetin kamu yararına kullanımının düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu, § 52; Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd. Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 52; Yeter Deri Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., B. No: 2015/8867, 21/2/2019, § 55).
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
122. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
123. Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
124. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
125. Somut olayda başvurucunun mal varlığına ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesi ve 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendi hükümlerine göre elkoyma tedbiri uygulanmıştır. Bununla birlikte başvurucunun cezalandırılması talebiyle açılan davada yapılan yargılama neticesinde Ağır Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyete ilişkin kararda el konulan mal varlığı değerleri ile ilgili herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Ancak Ağır Ceza Mahkemesi tedbirin kaldırılması yönünde herhangi bir karara rastlanılmadığını bildirmiştir. Anayasa Mahkemesi tedbirin konulması ile ilgili kanuni bir dayanağın mevcut olduğunu tespit etmektedir.
(2) Meşru Amaç
126. Elkoyma tedbirinin uygulanmasının, suçla mücadele çerçevesinde yeni suçların işlenmesinin önlenmesi, caydırıcılığın sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması gibi kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yeter Deri Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 61).
(3) Ölçülülük
127. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
128. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi müdahalenin orantılılığını değerlendirirken bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
129. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 75-95; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89. Buna karşılık aynı koşulun yargılama sürecinde sağlanamaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için bkz. Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven, §§ 57-72).
130. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının olması ve iyi niyetli eşya malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi gerekmektedir (Bekir Yazıcı, §§ 31-80; Hanife Ensaroğlu, § 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
(a) İlkelerin Olaya Uygulanması
131. Somut başvurunun konusu, darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan elkoyma tedbiri nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıdır.
132. Bireysel başvuru formu ve eki belgelerde başvurucunun elkoyma tedbirinin uzun sürmesi ile ilgili bir şikâyeti bulunmamaktadır. Dolayısıyla yalnızca elkoyma tedbiri nedeniyle getirilen kısıtlamalar bağlamında mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
133. Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen bir ceza soruşturmasında muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması çerçevesinde elkoyma tedbirinin kanuna dayalı olarak uygulanması kamu makamlarının takdirindedir. Bununla birlikte olayda başvurucunun atılı suçtan cezalandırılmasına karar veren Ağır Ceza Mahkemesi el konulan mal varlığı değerlerinin müsaderesi yönünde bir hüküm tesis etmemiştir. Mahkeme böyle bir hüküm tesis etmediği gibi söz konusu mal varlığı değerlerine yönelik tedbirin devamı veya sona erdiği yönünde de bir karar vermemiş, Anayasa Mahkemesinin konu hakkındaki yazısı üzerine tedbirin kaldırılması yönünde herhangi bir karara rastlanılmadığını bildirmiştir.
134. Dolayısıyla soruşturma ve kovuşturma sürecine bir bütün olarak bakıldığında müsadere yönünde bir hüküm verilmediği hâlde elkoyma tedbirinin devamına niçin gerek duyulduğu anlaşılamamaktadır. Mahkeme tedbirin devamının gerekçesini ve kanuni dayanağını da göstermemiştir.
135. Sonuç olarak başvurucunun hakkında müsadere kararı verilmediği hâlde tedbirin fiilen devam ettirilmesi ve tedbirin kaldırılmasına yönelik kararın icra edilmemesi başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemektedir. Bu durumda elkoyma suretiyle yapılan müdahalenin kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri arasındaki adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
136. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
137. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.
(b) Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden
138. Anayasa'nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür. Ancak Anayasa'nın 15. maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki tanımamaktadır. Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı bulunmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı olacaktır. Mahkeme bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 192-211, 344).
139. Mülkiyet hakkı savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hâl gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında değildir. Dolayısıyla bu özgürlükler yönünden olağanüstü hâllerde Anayasa'daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür.
140. Bu kapsamda elkoyma tedbirinin kaldırılmasına yönelik kararın yerine getirilmediği tespit edilerek müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Olağanüstü dönemde söz konusu tedbire yönelik itiraz süreçlerini düzenleyen ilgili kanun hükümlerini kaldıran veya değiştiren herhangi bir düzenleme yapılmadığı anlaşıldığından müdahalenin durumun gerektirdiği ölçüde olduğu söylenemez.
141. Bu itibarla olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin, başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.
142. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(c) 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
143. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
144. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
145. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
146. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği hâllerde derece mahkemeleri Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
147. Başvurucu, ihlalin tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur.
148. Anayasa Mahkemesi müsadere kararı verilmediği halde tedbirin devam ettirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
149. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
150. Diğer taraftan başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.Başvurucunun adli yardım talebi kabul edilmiş olup başvuru lehine sonuçlandığından yargılama giderleriyle ilgili bir karar verilmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Meslekten çıkarma kararına bağlı şikâyetler ile savunma hakkının ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmadığı, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemesinin kanuni süresi içerisinde yapılmadığı ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/210) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.