TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSMAİL ŞAHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/54509)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Umut FIRTINA
|
Başvurucu
|
:
|
İsmail ŞAHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucunun meslekten ihraç edilmesine karar
verilmesi nedeniyle adil yargılanma, özel hayata ve aile hayatına saygı, etkili
başvuru haklarının; tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluk incelemesinin
kanuni süresi içerisinde yapılmaması ve soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklama
sorgusunda müdafii bulundurulmaması ve ceza infaz
kurumunda yapılan görüşmelerin kayıt altına alınması nedenleriyle savunma
hakkının; mal varlığına elkoyma tedbiri uygulanması
nedeniyle mülkiyet hakkının; gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle
işkence ve kötü muamele yasağının; yeterli delil olmamasına rağmen yurt dışına
çıkış yasağı konulması nedeniyle seyahat hürriyetinin; arama işlemleri ve açık
görüş hakkının sınırlandırılması nedenleriyle de özel hayata saygı hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Soruşturma ve
Kovuşturma Süreci
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
11. Başvurucu, en son emniyet amiri olarak görev yapmıştır.
12. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Bozkır
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu
iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
13. Bozkır Cumhuriyet Başsavcılığı 23/7/2016 tarihinde
soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre şüphelinin ve müdafiinin dosya
içindeki belgeleri incelemelerinin ve belgelerden örnek almalarının
kısıtlanmasına karar verilmesini Bozkır Sulh Ceza Hâkimliğinden talep etmiştir.
Hâkimlik, dosya içeriğinin incelenmesi ve belgelerden örnek alınmasının
yürütülen soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 23/7/2016
tarihinde dosya içeriğinin incelenmesinin veya belgelerden örnek alınmasının
kısıtlanmasına karar vermiştir.
14. Başvurucu hakkında Konya 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/7/2016
tarihli kararıyla yurt dışına çıkmamak
şeklinde adli kontrol tedbirine karar verilmiştir.
15. Başvurucu, Bozkır Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlardan başlatılan soruşturma kapsamında 24/8/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
16. Başvurucunun ifadesi 25/8/2016 tarihinde Bozkır Cumhuriyet
Başsavcılığınca alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında
belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen
suçlamalar açıklanmıştır. İfade esnasında başvurucu müdafii
talep etmediğini, savunmasını kendisinin yapacağını beyan etmiştir.
Başvurucunun savunmasının ilgili kısımları şöyledir:
"...1993 yılında Kayseri Mimar Sinan
Endüstri Meslek Lisesi'nden mezun oldum. Bu tarihten sonra birkaç defa ÖSS'ye
girdim. Ancak almış olduğum puanlarla herhangi bir üniversite ve yüksekokula
başvurmadım. KPSS'ye hiç girmedim. 1994 yılında
polislik sınavına girdim. 1995 yılında Şükrü Balcı Polis Eğitim Merkezi'nde
polislik eğitimine başladım. Buradaki eğitimim yaklaşık 6-7 ay sürdü. 1995 yılının
Aralık ayında mesleğe başladım. Polislik eğitimim
süresince eğitim merkezinde kaldım. Ayrı eve çıkmadım. Eğitim boyunca Fethullah Gülen cemaatinden bana yaklaşmaya çalışan, beni
etkilemeye çalışan kimse olmadı. Bu gruba ait gazete, dergi, kitap ve benzeri
yayınları hiç bir şekilde takip etmedim. Ben polislik
sınavına girerken tamamen kendi emeğimle çalışarak bu sınavı kazandım. Bana
soruları veren kimse olmadı. İlk görev yerim Ankara Hassas Bölgeler Koruma Şube
Müdürlüğü'ydü. Burada 2 sene kadar görev yaptım. Sonrasında 18 ay boyunca
askerlik yaptım. Askerden döndükten sonra 1 sene boyunca aynı yerde aynı göreve
devam ettim. Devamında 3-4 ay kadar asayiş şubede çalıştım. 2000 yılında Devlet
Büyüklerini Koruma Şube Müdürlüğü'ne geçtim. Burada 7-8 ay kadar çalıştım. 2001
yılında Muş Emniyet Müdürlüğü'ne tayinim çıktı. Burada koruma şubesinde göreve
başladım. Daha sonra EKKM Şube Müdürlüğü'ne geçtim. 2008 yılına kadar bu ilde
görev yaptım. 2008 yılında komiser yardımcısı olarak Konya Ereğli Polis Meslek
Yüksekokulu'na tayinim çıktı. 2015 yılında Ahırlı İlçe Emniyet Amirliği'ne
tayinim çıktı. 18/07/2016 tarihinde açığa alınana kadar burada fiili olarak
görev yaptım. Mesleğe başladıktan sonra da bu veya başka bir cemaatten bana
yaklaşmaya çalışan herhangi bir kimse olmadı. Hiçbir zaman zaman gazetesi,
sızıntı dergisi vb yayınları takip etmedim. Bunlara
abone olmadım. Ben Kimse Yok Mu Derneği'ne hiçbir zaman bağışta bulunmadım. Bu
dernek adına hiçbir zaman para veya yardım toplamadım. Bunların düzenlendiği
veya bunlardan farklı olarak herhangi bir evde düzenlenen hiçbir toplantı veya
sohbete katılmadım. Eşim ev hanımıdır. Ben eşimle 2001 yılında görücü usulüyle
evlendim. Eşimi ilk olarak ailem buldu ve evlenmemi tavsiye etti. Bu evliliğin
meydana gelmesinde dışarıdan herhangi bir kimsenin telkini, tavsiyesi veya
baskısı kesinlikle olmamıştır. Ben bana sormuş olduğunuz ByLock
isimli uygulamayı ilk defa 15 Temmuz darbe girişiminden sonra basından duydum.
Bu programı mobil cihazıma kesinlikle yüklemedim ve kullanmadım. Benim
kullandığım sohbet programı olarak sadece Whats App vardır. 15 Temmuz gecesi ben Seydişehir'deki ikametimde
bulunuyordum. O sıralar senelik iznimi kullanıyordum. Darbe teşebbüsünü ilk
olarak televizyondan öğrendim. Görev yaptığım Emniyet Amirliği'ne çağrılmamla
birlikte hemen görev yerime hareket ettim. Buradaki arkadaşlarıma silahlarını
teslim almaya gelenler olması halinde asla teslim olmamalarını ve çatışmaya
girmelerini söyledim. Bana veya bir başkasına silahlarımızı teslim etmemiz
yönünde talimat veren hiç kimse olmadı. 15 Temmuz gününden önce veya sonra
ifadeye çağrılmam halinde nasıl ifade vereceğimle ilgili tavsiyede bulunan veya
talimat veren hiç kimse olmadı. Ben 7-8 sene önce kredi kartı ücreti talep
etmedikleri için Bank Asya'dan kredi kartı almıştım. Faturalarımı otomatik
ödeme talimatı vererek bu banka aracılığıyla ödedim. Ayrıca bu bankada o dönem
açtığım hesaplar da mevcuttur. Bu bankayı tercih etmemdeki sebepler herhangi
bir EFT, havale ücreti talep etmemesi, hesap işletim ücreti kesmemesi vb.
sebeplerdir. Ben bana sormuş olduğunuz 17/02/2014 tarihinde açılan 2100 TL
miktarlı katılım hesabını açtığımı hatırlamıyorum. 27/02/2014 tarihinde açılan
8000 TL miktarlı katılım hesabını açtığımı hatırlamıyorum. 17/09/2014 tarihinde
açılan 18099 $ miktarlı katılım hesabını açtığımı hatırlıyorum. Ben 2013
yılının yaklaşık olarak 9. ayında önceden sahip olduğum Kayseri'deki
kooperatifimi satmıştım. Buradan elde ettiğim geliri bahsi geçen hesabı açana
kadar elde tuttum. Herhangi bir bankaya yatırmadım. Bu hesapta bulunan miktar
size bahsetmiş olduğum paradır. Ben bana sormuş olduğunuz 13/02/2015 tarihinde
açılan 7711 $ miktarlı katılım hesabını açtığımı hatırlıyorum. 2015 yılının
başlarında Vakıfbank veya Halkbank'tan kredi çekmiştim. Çekmiş olduğum kredinin
bir kısmını bu hesaba yatırdım. Ben bu bankaya bahsi geçen miktarları yatırım
amaçlı olarak yatırdım. Bank Asya'yı tercih etmemde özel bir sebep yoktur. Ben
o dönem adı geçen bankanın Fethullah Gülen cemaati
ile bağlantılı olduğunu biliyordum. Fakat bu bankada hesap açmamın, bu
hesaplara para yatırmamın, bu banka aracılığıyla döviz alıp satmamın beni zan
altında bırakacağını düşünmemiştim. Ben her ne kadar bu bankanın kimlerle
bağlantılı olduğunu bilsem de bu bankayı herhangi bir banka olarak görmüştüm.
Ben bana sormuş olduğunuz FETÖ/PDY örgütü lideri Fethullah
Gülen'in çağrısı üzerine bu bankada hesap açmadım ve para yatırmadım. Hatta bu
çağrı hakkında hiç bir duyumum dahi yoktur. Sadece
sahip olduğum birikimi değerlendirmek istedim. Benim tanıdığım veya duyduğum
FETÖ/PDY örgütü ile irtibatlı hiç kimse bulunmamaktadır. Üzerime atılı FETÖ/PDY
örgütü üyeliği suçlamasını kabul etmiyorum. Benim 20 yıllık görevim süresince
kanunlarla ve üstlerimle hiçbir problemim olmamıştır. Hayatım boyunca ilk defa şüpheli
sıfatıyla ifade veriyorum. Ben devletine, milletine bağlı bir insanım ..."
17. Başsavcılık başvurucuyu tutuklanması talebiyle Bozkır Sulh
Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Sulh Ceza Hâkimliğince 25/8/2016 tarihinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"...Sa[nı]ğın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti.silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun CMK
100/3.a-ll maddesinde öngörülen katalog suçlardan olmasına, ve bu nedenle kaçma
şüphesinin bulunmasına) Bank Asya Bankası'na 2014 Şubat, Eylül ve 2015 Şubat
aylarında farklı miktarlarda katılım hesabının açıldığı ve bu katılım ve döviz
hesaplarına çok sık ve yüklü miktarlardapara akışı ve
döviz alışve[ri]şlerinin akta[rımının] yapılmış olduğu hususları da goz
önüne alınarak. delillerin tam toplanmaması ve
karartma şüphesi bulunması ve bu aşamada Adli Kontrol uygulanmasının yetersiz
kalacağı ve iş bu tedbirin ölçülü olduğu hususları dikkate alınarak şüphelinin
üzerine atılı Silahlı Terör örgütüne üye olmak TCK 314/2 suçundan 527l Sayılı
CMK 101 maddesi gereğincetutuklanmasına, ...karar
verildi."
18. Başvurucu 24/10/2016 havale tarihli dilekçesiyle birlikte
farklı tarihlerde sunmuş olduğu toplam yedi dilekçeyle tutuklama kararına
itiraz etmiş, Sulh Ceza Hâkimliği 22/11/2016 tarihinde itirazın reddine karar
vermiştir.
19. Başvurucu, anılan kararı 25/11/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
20. Başvurucu 8/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. Bozkır Cumhuriyet Başsavcılığı; başvurucunun üzerine atılı
suçun 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinin
ikinci fıkrasına uyduğunu,26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun'un 15. maddesinin 4. fıkrası hükmü uyarınca soruşturma
dosyasının yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı olan Konya Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesinin gerektiğini belirterek 9/6/2017 tarihinde yetkisizlik kararı
vermiştir.
22. Konya Cumhuriyet Başsavcılığı 15/6/2017 tarihli iddianame
ile başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açmıştır.
23. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer
aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular özetle
şöyledir:
i. Başvurucunun, iki farklı hat ve iki farklı telefon ile
3/9/2014 ve 18/1/2015 tarihlerinden itibaren FETÖ mensuplarının kendi
aralarında kullandıkları haberleşme programı olan Bylock kullandığı belirtilmiştir.
ii. Bank Asya tarafından gönderilen 22/8/2016 tarihli cevap
yazısında şüpheli İsmail Şahan'ın bankada birhesabının
bulunduğu,konuyla ilgili bilirkişi raporunda;
şüphelinin hesabına 2014 yılında toplam 70.967,00 TL, 2015 yılında
toplam22.898,00 TL, 2016 yılında ise toplam 514,00 TL para yatırdığının tespit
edildiği, şüphelinin bu hesaptan düzenli olarak kira ödemeleri
gerçekleştirdiği, hesapla ilgili ilk işlem tarihinin 19/2/2009 tarihinde, son
işlem tarihinin ise 15/7/2016 olduğu belirtilmiştir.
iii. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından FETÖ/PDY'nin yardım kuruluşu gibi çalışan Kimse Yokmu Derneğine bağışta bulunan emniyet personeli hakkında
düzenlenen raporda başvurucunun 3/1/2013-12/9/2014 tarihleri arasında 46 SMS
ile toplam 230 TL, 6/5/2013 tarihinde de Bank Asya aracılığıyla 200 TL bağışta
bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerle ilişkisi
olduğuna dair HTS kayıtlarına yer verilmiştir.
24. Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesi 4/7/2017 tarihinde iddianamenin
kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama, Mahkemenin E.2017/210
sayılı dosyası üzerinden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
25. Yapılan yargılama sonunda Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesinin
21/12/2017 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan 9 yıl 12 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
26. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi tarafından
8/5/2018 tarihinde yapılan istinaf incelemesinde istinaf başvurusunun esastan
reddine, başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu
tarafından temyiz edilen hüküm Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19/2/2019 tarihli
kararıyla bozulmuştur.
27. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi tarafından
27/5/2019 tarihinde yapılan istinaf incelemesinde hükmün kaldırılmasına,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Daire ayrıca, başvurucunun tutuklu
kaldığı süre, delillerin toplanmış olması dikkate alınarak atılı suçtan
tahliyesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Konya Emniyet Müdürlüğü KOM Şube
Müdürlüğünden gelen evraklara göre, sanığın ... ve ...numaralı hatlar üzerinden
bylock kullandığının tespit edildiği, dosya
içerisinde yer alan HİS kayıtlarına göre, ...numaralı hat ile 18/01/2015 -
20/03/2015 tarihleri arasında toplam 72 kez Bylock surver'ine bağlantı yapıldığının tespit edildiği, yine
dosya içerisinde yer alan Bylock tespit ve
değerlendirme tutanağı içeriğine göre, sanığın kendisinin kullanımında olduğunu
beyan ve ikrar ettiği ... numaralı hat üzerinden... USER ID'li
olarak, ... kullanıcı adı, ... adı ile Bylock
programı kullandığı, nüfus kaydına göre sanığın... isimli bir oğlunun olduğu,
bahse konu program açısından yapılan tespitlerde gelen arama sayısının 8, giden
arama sayısının 13 olduğu, ID ekleyenlerin verdikleri isim arasında '...'
isminin bulunduğu,
Yine sanığın ...numaralı hattı üzerinden...
USER ID ile kullanıcı adı:..., şifre:.... bilgileriyle bylock'u kullandığı, buna ilişkin ayrı bir Bylock tespit ve değerlendirme tutanağının dosya içinde
bulunduğu,
Sanığın örgüt liderinin Bank Asya'yı
kurtarmaya yönelik talimatından sonra hesap açılış tarihi çağrı öncesi
27/10/2008 olsa da çağrı sonrası dönemde 17/09/2014 tarihinde 40.000 TL para
yatırıp 18099.55 USD satın alarak 372 günlük katılım hesabı açtığı, yine
13/02/2015 tarihinde kasadan 19.000 TL yatırıp 7711.04 USD alış yaparak 372 günlük
katılım hesabı açtırdığı ve bu dönem içerisinde ciddi bakiye artışlarına
gittiğinin tespit edildiği, ayrıca sanığın örgüt bağlantısı nedeniyle kapatılan
Kimse Yok Mu derneğine 17/03/2011 tarihinden 03/10/2014 tarihine kadar toplam
46 adet SMS göndermek ve ayrıca Bank Asya üzerinden 200 TL göndermek suretiyle
yardımda bulunduğu anlaşılmakla, bu şekli ile sanığın üzerine atılı silahlı
terör örgütüne üye olmak suçunu işlediği kanaatine ulaşılmıştır."
28. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
incelemede dosyanın Yargıtay aşamasında derdest olduğu anlaşılmıştır.
29. Diğer taraftan başvurucu 1/9/2016 tarihli ve 29818 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde
Kararname (672 sayılı KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.
B. Tedbir Kararına
İlişkin Süreç
30. Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/8/2016 tarihinde
başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin gerçek ve tüzel kişiler ile kamu
kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararın tazmini amacıyla devir ve temliki ile
bunlarla ilgili hak tesisini önlemek veya tasarruf yetkisini kısıtlamak için
şüphelilere ait taşınmazlara, kara deniz veya hava ulaşım araçlarına, banka
veya diğer mali kurumlardaki her türlü hesaba, gerçek veya tüzel kişiler
nezdindeki her türlü hak ve alacaklara, kıymetli evraka, ortağı bulunduğu
şirketteki ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına ve diğer mal varlığı
değerlerine el konulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
31. Talebi kabul eden Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 3/8/2016
tarihinde, başvurucu ile diğer şüphelilerin taşınmazları, hak ve alacakları ile
vadeli ve vadesiz mevduat hesapları, maaşlı çalışanların ise maaş hesaplarına
son aldıkları maaşları kadar paranın aylık harcamalar için kullanılmak üzere o
ay içerisinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan tutar üzerine elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Kararda,
5271 sayılı Kanun'un 128. maddesi ile 27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (668 sayılı KHK) 3. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (ı) bendi dayanak olarak gösterilmiştir.
32. Başvurucu tarafından Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin
3/8/2016 tarihli ve 2016/3150 Değişik İş sayılı kararı ile konulan tedbirin
kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiş, talep Konya 2. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 10/11/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
33. Anayasa Mahkemesince başvurucunun mal varlığına konulan
tedbirin devam edip etmediği hususunda Mahkemeden bilgi talep edilmiş, Mahkeme
27/12/2018 tarihli yazısı ile mal varlığı üzerindeki tedbirin kaldırılması
yönünde herhangi bir karara rastlanılmadığını bildirmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
34. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39
kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
36.Başvurucu bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak
geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
37. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Meslekten Çıkarma
Kararına Bağlı Şikâyetler Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu, 672 sayılı KHK ile meslekten ihraç edildiğini
belirterek adil yargılanma, özel hayata ve aile hayatına saygı, etkili başvuru
hakları ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
39. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir (İsmail Buğra İşlek, B.
No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
41. Başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği, ilke olarak
Anayasa Mahkemesine başvurunun yapıldığı tarihteki duruma bakılarak
değerlendirilir. Ancak Anayasa Mahkemesi bazı durumlarda bireysel başvuru
yapıldıktan sonra oluşturulan yeni başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğine
de karar verebilir. Özellikle belli bir konudaki yapısal ve sistemik sorunlara
çözüm bulmak amacıyla sonradan oluşturulmuş bir yol söz konusu ise ikincillik
ilkesi, o konudaki temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarının -bu yol
vasıtasıyla- öncelikle idari ve yargısal makamlarca değerlendirilmesine imkân
tanınmasını gerekli kılabilir (Remziye Duman,
B. No: 2016/25923, 20/7/2017, § 35).
42. Her hâlükârda bir başvuru yolunun tüketilmesinin gerekli
olması için ulaşılabilir olması, ihlal iddiaları yönünden makul bir başarı
şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olması gerekir. Belli
bir başvuru yolunun soyut olarak belirtilen niteliklere sahip olması yeterli
değildir. Bu yolun uygulamada da anılan niteliklere sahip olması ya da en
azından sahip olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir. Bununla birlikte soyut
olarak makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya
ulaşmayacağına dair süphe, o başvuru yolunun
tüketilmemesini haklı kılmaz. Özellikle sonradan oluşturulan ve henüz
uygulaması olmayan bir başvuru yolunun bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir (Remziye Duman, § 36).
43. 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (685 sayılı KHK) 1. maddesiyle
Anayasa'nın 120. maddesi kapsamında ilan edilen ve 21/7/2016 tarihli Türkiye
Büyük Millet Meclisi kararıyla onaylanan olağanüstü hâl kapsamında, terör
örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî
Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği,
mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla
irtibatı olduğu gerekçesiyle başka bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan
KHK hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve
karara bağlamak üzere Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu (Komisyon)
kurulmuştur.
44. Komisyon, başka bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan
kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin
başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere kurulmuştur. Olağanüstü hâl
kapsamında doğrudan KHK'lar ile tesis edilen kamu görevinden, meslekten veya
görev yapılan teşkilattan çıkarma ya da ilişiğin kesilmesi; öğrencilikle
ilişiğin kesilmesi; dernekler, vakıflar, sendika, federasyon ve konfederasyonlar,
özel sağlık kuruluşları, özel öğretim kurumları, vakıf yükseköğretim kurumları,
özel radyo ve televizyon kuruluşları, gazete ve dergiler, haber ajansları,
yayınevleri ve dağıtım kanallarının kapatılması; emekli personelin rütbelerinin
alınması işlemleri hakkındaki başvuruları değerlendirip karara bağlayacaktır.
Ayrıca olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe konulan KHK'lar ile gerçek veya
tüzel kişilerin hukuki statülerine ilişkin olarak doğrudan düzenlenen diğer
işlemlerle ilgili de Komisyona talepte bulunma hakkı verilmiştir.
45. 685 sayılı KHK'nın 7. maddesinde, Komisyonun başvuru almaya
başladığı tarihten önce yürürlüğe konulan KHK'larla ilgili olarak başvuru alma
tarihinden (17/7/2017) itibaren altmış gün içinde; bu tarihten sonra yürürlüğe
konulan KHK'larla ilgili olarak ise Resmî Gazete'de
yayımlanma tarihinden itibaren altmış gün içinde Komisyona başvuru
yapılabileceği, aynı KHK'nın 11. maddesinde de Komisyon kararlarına karşı idare
mahkemelerine başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır.
46. 685 sayılı KHK'nın geçici 1. maddesinin (3) numaralı
fıkrasına göre Komisyonun görev alanına giren konularda daha önce herhangi bir
yargı merciine başvurmuş veya dava açmış olanlar hakkında yargı mercilerince
karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve dosyalar yeni bir
başvuru şartı aranmaksızın incelenmek üzere Komisyona gönderilir. Anılan
düzenlemenin olağan kanun yollarına ilişkin olduğu açıktır. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yolu ise olağan nitelikte bir kanun yolu değildir. Açıklanan nedenle
Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurular 685 sayılı KHK'nın geçici 1.
maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamına girmemektedir. Dolayısıyla somut
bireysel başvuruların kabul edilebilirlik kriterleri bakımından
değerlendirilmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Sait Orçan, B.
No: 2016/29085, 19/7/2017; Ramazan Korkmaz,
B. No: 2016/36550, 19/7/2017).
47. Ayrıntıları Anayasa Mahkemesinin Remziye Duman kararında belirtildiği üzere KHK ile kamu
görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği
kesilenlere ilişkin ihlal iddiaları incelendiğinde, ilk bakışta ulaşılabilir,
ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesi olduğu görünen Komisyona başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvuruların incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
49. Başvurucu, Sulh Ceza Hâkimliklerince verilen tutuklama
kararının hukuki olmadığını, hiçbir iddia ve delil olmadan tutuklandığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iddiasına ilişkin olarak
başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin
takdirinde olduğu ifade edilmiştir. Bakanlık şikâyetin esası yönünden ise somut
olayda tutukluluğa etkin itiraz bakımından bir ihlalin söz konusu olmadığını
belirtmiştir.
b. Değerlendirme
51. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
52. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu
anlaşılmakla başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
c. Uygulanabilirlik
Yönünden
54. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
55. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
56. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
d. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Genel İlkeler
57. Genel ilkeler için bkz.
Özcan Güney, B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 57-62 kararı.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
58. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271
sayılı Kanun'un 101. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
59. Bu aşamada tutuklama tedbirinin ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilecektir.
60. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken başvurucunun anılan suçları
işlediğine dair somut delillerin bulunduğu olgusuna dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
61. İddianamede ise Savcılık; başvurucunun FETÖ/PDY'nin şifreli haberleşme programı olan Bylock
programını kullandığını, FETÖ/PDY lideri Fetullah
Gülen'in örgüt üyelerine yönelik olarak Bank
Asyaya para yatırma çağrısını yaptığı
25/12/2013 tarihinden sonra başvurucunun da bu çağrıya uyarak adı geçen Bankaya
para yatırdığını, Kimse Yok mu Derneğine bağış yaptığını, FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerle ilişkisi olduğuna dair HTS kayıtlarının bulunduğunu iddia
etmiştir (bkz. § 23).
62. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; ByLock
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında
kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının, kullanmak üzere elektronik/mobil
cihazlarına yüklemelerinin (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 106, 267) ve FETÖ/PDY'nin
mali kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı tespit edilen Bank
Asyaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları
üzerine para yatırılmasının (Metin Evecen, B.
No: 2017/744, 4/4/2018 §59; Ali Biray
Erdoğan, B. No: 2016/16189, 18/4/2018, §§ 40) soruşturma makamlarınca suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olmayacağı sonucuna
varmıştır. Buna göre somut olayda soruşturma makamlarınca ve tutuklama
tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock
uygulamasını kullanmasının ve talimat üzerine Bank
Asyaya para yatırmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî bir tutum olarak
değerlendirilemez.
63. Sonuç olarak soruşturma makamlarınca başvurucunun FETÖ/PDY'nin haberleşme aracı olan Bylock programını kullanması ve
kritik tarihten sonra Bank Asyaya normal olmayan
miktarda para yatırması hususlarının suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
64. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir.
Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha
fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
65. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır.
66. Somut olayda Bozkır Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken delilleri etkilemesine, kaçma ihtimali
bulunmasına ve suçun tutuklama nedeni varsayılan suçlardan olmasına dayanıldığı
görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar
ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Bozkır Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
67. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 151). Öncelikle terör
suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya
bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve
güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve
suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek
şekilde yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
68. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Bozkır Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat
edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
70. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
2. Tutukluluk
İncelemesinin Kanuni Süresi İçerisinde Yapılmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
71. Başvurucu, tahliye taleplerinin otuz günden önce
değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
72. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
73. Anayasa Mahkemesi, daha önce verdiği bir çok kararda 5271
sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılan değerlendirmelerin resen
yapıldığını ve bu değerlerdirmelerinAnayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı
merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiş ve
bu kapsamdaki şikâyetler bakımından konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararları
vermiştir (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik
Özgür Erol ve diğerleri, B.
No: 2013/6160, 2/12/2015, § 24). Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan
iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut
değildir.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
75.Başvurucu; soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı nedeniyle
suçlamalara ilişkin temel delillere erişemediğini, tutukluluğa etkili bir
şekilde itiraz edemediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
76. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
77.Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
durumlarının kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda
bulunma hakkı üzerindeki etkisini incelemiş ve soruşturma sürecinde,
tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurların başvurucuya bildirilmiş
olması durumunda bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar vermiştir (Günay Dağ
ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, §§ 248-257). Somut olay bakımından soruşturma dosyası
incelendiğinde tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurların
başvurucuya bildirildiği ve tutukluluk durumuna karşı itirazlarını sunma
konusunda yeterli imkânın tanındığı anlaşıldığından anılan kararlardan
ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Savunma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklama Sorgusunda Müdafii Bulundurulmaması Şikâyeti Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
79. Başvurucu, tutuklama sorgusunda müdafii
bulundurulmadığını belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
80. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
81. Anayasa Mahkemesi tutuklama sorgusu sırasında müdafi
yardımından yararlandırılmama nedeniyle yasal hakların kullanılamamasının
hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla asıl davanın sonuçlanmadığı durumlarda dâhi 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının tüketilmesi gereken
etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Adem Gedik, B. No: 2013/2950, 14/10/2015, § 40; Mehmet
Sedek Zengin [GK], B. No: 201/819,
22/11/2018, §§ 48-56). Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları
bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Ceza İnfaz Kurumunda
Yapılan Görüşmelerin Kayıt Altına Alınması Şikâyeti Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
83. Başvurucu ceza infaz kurumunda yapılan görüşmelerin kayıt
altına alındığını belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
84. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
85. Somut olayda başvurucu, hakkındaki soruşturma devam ederken
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince
inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki davanın incelemesi
devam etmektedir. Başvurucunun hakkındaki soruşturma ve yargılama süreçlerinde
yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında ileri sürebilme ve ileri
sürmüş ise şikâyetlerinin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu
çerçevede başvurucu tarafından temyiz sürecinin sonuçlanması beklenmeden ileri
sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetleri bireysel
başvuruya konu edildiği görülmüştür (Ahmet
Sil (2), B. No: 2017/20969, 28/6/2018, § 39).
86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltında Kötü
Muameleye Maruz Kalındığı İddiası Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
87. Başvurucu; herhangi bir işlem yapılmadan nezarethanede bir
gün kaldığını, battaniyenin kirli olduğunu, yastığın bulunmadığını, karşı
odadan gelen yüksek ses ve yoğun telsiz sesinden uyuyamadığını belirterek
işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
88. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
89. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani olmayan
gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir. Bu
kapsamda başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden de bahsetmiş
ise de maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt
ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını
açıkça belirtmemiştir. Bu bağlamda somut olayın koşullarının, başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari
bir merciye ilettiğine dair bilgi veya belge
sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 249; Ufuk Arslan, B. No: 2017/34473, 26/12/2018,
§ 87) .
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Ceza İnfaz Kurumunda
Kötü Muameleye Maruz Kalındığı İddiası Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
91. Başvurucu ceza infaz kurumunda sekiz kişilik koğuşta yirmi
beş kişi ile birlikte kaldığını, psikologla görüşme ve spor yapma taleplerinin
karşılanmadığını belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
92. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
93. Anayasa Mahkemesi bir çok kararında, ceza infaz
kurumlarındaki tutulma koşullarına ilişkin şikâyetler yönünden ilgili mevzuat
(ilgili mevzuat için bkz. Mehmet Hasan Altan
(2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 47-50) gereğince
başvurucuların iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü
muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin
bulunduğunu belirterek ilgili hükümler kapsamında başvurucuların anılan
şikâyetle ilgili olarak bu yola başvurmadan yaptıkları başvurularda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemezlik kararları vermiştir (Mehmet
Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §§
22-35; Mehmet Hasan Altan (2), §
250). Somut olayda, başvurucunun bu kapsamda kalan şikâyeti yönünden anılan
karardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
F. Seyahat Hürriyetinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
95. Başvurucu, hakkında herhangi bir delil olmamasına rağmen
yurt dışına çıkış yasağı konulması nedeniyle seyahat hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
96. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
97. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18).
98 Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan yerleşme ve seyahat
hürriyeti, Sözleşme ile Sözleşme’ye ek 1 No.lu
Protokol’de tanınmış bulunan haklardan ve özgürlüklerden başka haklar ve
özgürlükler tanıyan 4 No.lu Protokol’ün 2. maddesinde ve "Serbest dolaşım özgürlüğü" kenar başlığı altında düzenlenmiştir.
99. Sözleşme’ye ek 4 No.lu Protokol’e
ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle anılan Protokol kapsamında kalan ve
Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetle
ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz (Sebahat
Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53).
100. Açıklanan gerekçelerle seyahat özgürlüğünün ihlali
iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
G. Özel Hayata Saygı ve
Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Arama İşlemleri
Nedeniyle Özel Hayata Saygı ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
101. Başvurucu arama işlemleri sonucu el konulan telefonlarda
özel resim, mesaj ve videoların olduğunu belirterek özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
102. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
103. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) ve48. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden
olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı;
bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna
ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
104. Somut olayda başvurucu arama işlemleri sonucu el konulan
telefonlarda özel resim, mesaj ve videolarının bulunması nedeniyle özel hayata
ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de bu
işleme yönelik bilgi ve belgeleri sunmamıştır. Dolayısıyla somut olay
bağlamında özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlali iddiası başvurucu
tarafından ortaya konulamamıştır. Bu durumda başvurucu ihlal iddiasına ilişkin
delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda
bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucunun yalnızca
arama işlemini dile getirmesinin, ihlal iddiasının doğruluğunu destekleyecek ve
ortaya koyacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı gözönüne
alındığında söz konusu iddianın temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul
edilmesi gerekmektedir.
105. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Açık Görüş Hakkının
İhlal Edildiği İddiaları Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
106. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu süre boyunca açık görüş
hakkının iki ayda bir olacak şekilde haksız yere sınırlandırıldığını belirterek
aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
107. Bakanlık, başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
108. Anayasa Mahkemesi tutuklu olarak bulunulan süre boyunca
açık görüş hakkının haksız şekilde sınırlandırıldığı iddiasına ilişkin olarak
bu sınırlamanın aile hayatına saygı hakkına bir müdahale oluşturduğunu, kanuni
dayanağı olan bu müdahalenin meşru amacının bulunduğunu tespit etmiş ve 15
Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünden sonra ortaya çıkan OHAL koşulları ile
tutuklu sayısı hızla artış göstermesine rağmen personel sayısının azalması
nedeniyle ceza infaz kurumlarında güvenlik önlemlerinin artırılması hususunda
oluşan acil ihtiyaç ve isnat edilen suçların ağırlığı gözönüne
alınarak tutuklular hakkında getirilen birtakım sınırlamaların demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşuluna aykırılık oluşturmadığını
belirterek her somut vaka özelinde sınırlamanın ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığının incelenmesi
gerektiği sonucuna varmıştır (Halil Berk,
§§ 48-56; M.Ö., §§ 49-57).
109. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in 5.
maddesinde 18/8/2016 tarihinde yapılan değişiklikle, terör suçlarından tutuklu
ve hükümlü olanların iki ayda bir açık görüş hakkından yararlandırılabileceği
düzenlenmiştir. Haftada bir kez kapalı görüş yapma hakkı yönünden ise görüş
sıklığını sınırlandıran bir değişiklik yapılmamıştır. Somut olayda,
başvurucunun ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunduğu süre boyunca anılan
sıklıkta yakınlarıyla açık ve/veya kapalı görüş hakkından yararlandırılmadığına
ilişkin bir iddiası bulunmamaktadır. En geç iki ayda bir kez açık görüş
hakkından yararlandığı anlaşılan başvurucunun bu görüşlerde aile fertleriyle
doğrudan temasını sürdürme imkânından yararlandığı anlaşılmaktadır.
110. Tüm bu hususlar gözönüne
alındığında OHAL koşullarının gerektirdiği kamu düzeninin korunması ihtiyacı ve
ceza infaz kurumu güvenliğini sağlama amacı doğrultusunda -isnat edilen suçun
ağırlığı da dikkate alınarak- başvurucunun aile fertleriyle olan ilişkisinin
sürdürülmesini engellemeyen açık görüş hakkının sınırlandırılması şeklindeki
söz konusu müdahalede kamu makamları tarafından güdülen meşru amaç ile
başvurucunun bireysel yararı arasında adil bir dengenin kurulduğu, demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun olan müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla
ölçülü olduğu değerlendirilmektedir. Sonuç olarak başvuru konusu olayda açık ve
görünür bir ihlal bulunmamaktadır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
H. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
112. Başvurucu, mal varlığına el konulduğunu belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
113. Bakanlık görüşünde; Hâkimliğin başvurucunun mal varlığına
tedbir konulmasına ilişkin kararının geçici nitelikte bir tedbir kararı olduğu,
yargılamanın sonucuna göre tedbir kararının hukuki niteliğinin netleşeceği,
başvurucu tarafından tedbir kararının şartları oluşmadan verildiği düşünülüyorsa
tazminat davası açılabileceği, istinaf ve temyiz kanun yollarında da mülkiyet
hakkına yönelik şikâyetini dile getirebileceği, bununla birlikte başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni, meşru ve orantılı olduğu yönünde
görüş bildirmiştir.
2. Değerlendirme
114. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
35. maddesi şöyledir:
"Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
115. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 187-191) kararında,
olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin
bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel
hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir.
Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra
bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin
olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi
uyarınca yapılacaktır.
116. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde
olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiş, daha sonra da olağanüstü hâl
birçok kez uzatılmıştır. Olağanüstü hâl ilanı nedenlerinin başında darbe
teşebbüsü gelmektedir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 224, 226). Olağanüstü hâl ilanı ile darbe
teşebbüsünden kaynaklanan tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu
değerlendirilen FETÖ/PDY'den kaynaklanan tehdit ve
tehlikenin de bertaraf edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229).
Nitekim darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin
kamu makamlarınca ve soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal
temellere dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 216).
117. Başvurucunun mal varlığı hakkında elkoyma
tedbirinin uygulandığı tarihte Türkiye'de olağanüstü hâl yönetim usulü
yürürlüktedir. Elkoyma kararında, başvurucunun darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu
ileri sürülmüştür (bkz. § 23). Dolayısıyla başvurucunun şikâyet ettiği
tedbire dayanak olan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğu görülmektedir.
118. Bu itibarla olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylar
kapsamında bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin
başta Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
119. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
120. Başvuruya konu tedbir kararının uygulandığı mal varlığı
değerleri yönünden mülkün mevcut
olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
121. Malikin, mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve
mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması,
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa
Mahkemesi daha önce bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma
tedbirinin, mülkten geçici süreyle de olsa yoksun bırakma sonucuna yol
açmasından dolayı mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir (Hanife Ensaroğlu,
B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52). Somut olayda başvurucunun mal varlığı
değerleri yönünden bir ceza soruşturması sürecinde suçtan elde edildiği
şüphesiyle ve muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için el konulmuştur.
Bu durumda müdahalenin belirtilen amacı da gözetildiğinde mülkiyetin kamu
yararına kullanımının düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde
incelenmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu,
§ 52; Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd.
Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 52; Yeter Deri Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., B. No: 2015/8867,
21/2/2019, § 55).
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
122. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
123. Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna
dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması
gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
124. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye
ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
125. Somut olayda başvurucunun mal varlığına ilişkin olarak 5271
sayılı Kanun'un 128. maddesi ve 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (ı) bendi hükümlerine göre elkoyma tedbiri
uygulanmıştır. Bununla birlikte başvurucunun cezalandırılması talebiyle açılan
davada yapılan yargılama neticesinde Ağır Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyete
ilişkin kararda el konulan mal varlığı değerleri ile ilgili herhangi bir hükme
yer verilmemiştir. Ancak Ağır Ceza Mahkemesi tedbirin kaldırılması yönünde
herhangi bir karara rastlanılmadığını bildirmiştir. Anayasa Mahkemesi tedbirin
konulması ile ilgili kanuni bir dayanağın mevcut olduğunu tespit etmektedir.
(2) Meşru
Amaç
126. Elkoyma tedbirinin uygulanmasının,
suçla mücadele çerçevesinde yeni suçların işlenmesinin önlenmesi,
caydırıcılığın sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması
gibi kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Yeter Deri
Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 61).
(3) Ölçülülük
127. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
128. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Anayasa Mahkemesi müdahalenin orantılılığını değerlendirirken bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
129. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir
savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§
75-95; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu,
B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89. Buna karşılık aynı koşulun yargılama
sürecinde sağlanamaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için
bkz. Mahmut Üçüncü, B. No:
2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven,
§§ 57-72).
130. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin
keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde
mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu
makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında
bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet
hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında
olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın
malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının
olması ve iyi niyetli eşya
malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının
tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi
gerekmektedir (Bekir Yazıcı, §§
31-80; Hanife Ensaroğlu,
§ 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
(a) İlkelerin
Olaya Uygulanması
131. Somut başvurunun konusu, darbe teşebbüsüyle bağlantılı
olarak yürütülen soruşturmada uygulanan elkoyma
tedbiri nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıdır.
132. Bireysel başvuru formu ve eki belgelerde başvurucunun elkoyma tedbirinin uzun sürmesi ile ilgili bir şikâyeti
bulunmamaktadır. Dolayısıyla yalnızca elkoyma tedbiri
nedeniyle getirilen kısıtlamalar bağlamında mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
133. Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen bir ceza
soruşturmasında muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması çerçevesinde elkoyma tedbirinin kanuna dayalı olarak uygulanması kamu
makamlarının takdirindedir. Bununla birlikte olayda başvurucunun atılı suçtan
cezalandırılmasına karar veren Ağır Ceza Mahkemesi el konulan mal varlığı değerlerinin
müsaderesi yönünde bir hüküm tesis etmemiştir. Mahkeme böyle bir hüküm tesis
etmediği gibi söz konusu mal varlığı değerlerine yönelik tedbirin devamı veya
sona erdiği yönünde de bir karar vermemiş, Anayasa Mahkemesinin konu hakkındaki
yazısı üzerine tedbirin kaldırılması yönünde herhangi bir karara
rastlanılmadığını bildirmiştir.
134. Dolayısıyla soruşturma ve kovuşturma sürecine bir bütün
olarak bakıldığında müsadere yönünde bir hüküm verilmediği hâlde elkoyma tedbirinin devamına niçin gerek duyulduğu
anlaşılamamaktadır. Mahkeme tedbirin devamının gerekçesini ve kanuni dayanağını
da göstermemiştir.
135. Sonuç olarak başvurucunun hakkında müsadere kararı
verilmediği hâlde tedbirin fiilen devam ettirilmesi ve tedbirin kaldırılmasına
yönelik kararın icra edilmemesi başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklemektedir. Bu durumda elkoyma suretiyle yapılan
müdahalenin kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının
gereklilikleri arasındaki adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur.
Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
136. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
137. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde
temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını
düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
(b) Anayasa'nın
15. Maddesi Yönünden
138. Anayasa'nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik,
sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının
kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa'nın diğer
maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür.
Ancak Anayasa'nın 15. maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki
tanımamaktadır. Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı
tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve
özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı
bulunmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince
Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı
olacaktır. Mahkeme bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 192-211,
344).
139. Mülkiyet hakkı savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve
olağanüstü hâl gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde
Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan
çekirdek haklar arasında değildir. Dolayısıyla bu özgürlükler yönünden
olağanüstü hâllerde Anayasa'daki güvencelere aykırı tedbirler alınması
mümkündür.
140. Bu kapsamda elkoyma tedbirinin
kaldırılmasına yönelik kararın yerine getirilmediği tespit edilerek müdahalenin
ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Olağanüstü dönemde söz konusu tedbire
yönelik itiraz süreçlerini düzenleyen ilgili kanun hükümlerini kaldıran veya
değiştiren herhangi bir düzenleme yapılmadığı anlaşıldığından müdahalenin durumun gerektirdiği ölçüde olduğu
söylenemez.
141. Bu itibarla olağanüstü
hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını
ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin, başvurucunun
mülkiyet hakkına yönelik Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde belirtilen
güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.
142. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(c) 6216
Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
143. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak
şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
144. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu
maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer
tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
145. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
146. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde derece mahkemeleri Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği
doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla
yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
147. Başvurucu, ihlalin tespiti ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
148. Anayasa Mahkemesi müsadere kararı verilmediği halde
tedbirin devam ettirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
149. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel
başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken
iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından
ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
150. Diğer taraftan başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik
müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.Başvurucunun
adli yardım talebi kabul edilmiş olup başvuru lehine sonuçlandığından yargılama
giderleriyle ilgili bir karar verilmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Meslekten çıkarma kararına bağlı şikâyetler ile savunma
hakkının ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmadığı, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlandığı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemesinin kanuni süresi içerisinde yapılmadığı
ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2017/210) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.