TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDULLAH AKHAMUR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2016/9605)
Karar Tarihi: 9/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Murat İlter DEVECİ
Başvurucular
Abdullah AKHAMUR ve diğerleri (bkz. ekli tablo)
Başvurucular Vekilleri
Av. Sezin UÇAR
Av. Özlem GÜMÜŞTAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir canlı bomba tarafından gerçekleştirilen ve pek çok kişinin ölümü ile birçok kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olaydan Cumhurbaşkanı ve bazı siyasiler yanında bir kısım kamu görevlisinin de sorumlu olduğu iddiasıyla yapılan suç duyurusu üzerine etkili bir ceza soruşturması yürütülmeden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (kovuşturmasızlık kararı) verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvuruculardan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu, Suriye Arap Cumhuriyeti (Suriye) sınırları içinde bulunan bir şehri yeniden inşa edecekleri savıyla 19/7/2015-24/7/2015 tarihleri arasında Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde bir dizi etkinlik gerçekleştirmeyi planlamış ve bu maksatla sosyal medyadan topluma çağrılar yapmıştır. Anılan etkinlikler kapsamında basın açıklaması ve gösteri yürüyüşü yapılması da planlanmıştır.
10. Yapılan çağrılara kulak veren kişiler bulundukları şehirlerden Suruç'a doğru 19/7/2015 tarihinden itibaren hareket etmişlerdir.
11. Bahse konu kişiler, basın açıklaması yapmak amacıyla 20/7/2015 günü saat 12.00 sıralarında Suruç Belediyesine ait Amara Kültür Merkezinin (Kültür Merkezi) bahçesinde toplanmışlardır.
12. Basın açıklaması yapılırken üzerindeki patlayıcı maddeleri patlatan bir kişi kendi ölümü dışında pek çok kişinin ölümüne, birçok kişinin de yaralanmasına neden olmuştur.
A. Olay Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
13. Olay hakkında Suruç Cumhuriyet Başsavcılığı derhâl soruşturma başlatmıştır.
14. Birkaç soruşturma işlemi sonrasında Suruç Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmaya konu fiillerin ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlardan olduğu gerekçesiyle fezleke düzenleyip soruşturma evrakını 22/7/2015 tarihinde Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) göndermiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığı 24/1/2017 tarihinde, bombalı saldırıyı gerçekleştiren Ş.A.A.nın olay esnasında öldüğü, bu kişiye talimat veren Y.D. ve H.İ.D.nin üzerilerine yerleştirdikleri patlayıcı maddeleri patlatmak suretiyle güvenlik güçlerine karşı gerçekleştirdikleri saldırılar sonucu farklı tarihlerde öldükleri, N.D., H.T., H.Ş., F.T., S.T., E.İ., A.Ö.A., A.B. ve H.A.D.nin ise faillerle ve/veya olayla bağlantılarının bulunduğuna dair delil elde edilemediği gerekçeleriyle adı geçenler hakkında ek kovuşturmasızlık kararı vermiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı 25/1/2017 tarihinde, saldırının DEAŞ terör örgütünün emir ve talimatları doğrultusunda Ş.A.A. tarafından gerçekleştirildiği, Ş.A.A.ya Y.D. ve H.İ.D.nin bizzat talimat verdiği, bu şüphelilere ise örgütün haklarında yakalama kararı olan yönetici kadrosundaki D.B. ve İ.B. tarafından talimatın verildiği, olayın şüphelileri ile birlikte DEAŞ adına birtakım eylemlere karışan ve olay hakkında detaylı bilgiye sahip olan Y.Ş.nin de olaya dahlinin olduğuna dair şüphelerin bulunduğu iddiasıyla Y.Ş., D.B. ve İ.B. hakkında bir iddianame düzenlemiştir. Olay nedeniyle otuz dört kişinin öldüğü, yetmiş kişinin ise yaralandığı belirtilen iddianamede; şüphelilerin anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu bir kez, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçunu bir kez, tasarlayarak ve yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da nükleer, biolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme suçunu otuz dört kez, teşebbüs aşamasında kalmış tasarlayarak ve yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da nükleer, biolojik, kimyasal silah kullanarak öldürmeye teşebbüs etme suçunu yetmiş kez ve tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçunu bir kez işledikleri iddia edilmiştir.
17. İddianame Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesince (Ceza Mahkemesi) 7/2/2017 tarihinde kabul edilmiştir.
18. Yargılama, Ceza Mahkemesince açık olarak yürütülmekte olup henüz sonuçlandırılamamıştır.
B. İlçe Emniyet Müdürü Hakkında Yapılan Ceza Soruşturması Süreci
19. Suruç Cumhuriyet Başsavcılığı, daha önce Suruç Sulh Ceza Hâkimliğinden önleme araması kararı alınmasına rağmen Kültür Merkezi önünde ve çevresinde toplanan gruba yönelik olarak dışarıdan gelmesi muhtemel saldırılara karşı her türlü patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla kişilerin üstlerinde ve eşyalarında önleme araması yaptırmadığı, böylece yeterli güvenlik tedbirini almadığı gerekçesi ve görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddiasıyla İlçe Emniyet Müdürü M.Y. hakkında Suruç Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde kamu davası açmıştır.
20. Yaptığı yargılama sonunda sanığın 8 ay 10 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar veren Suruç Asliye Ceza Mahkemesi, cezayı 7.500 TL adli para cezasına çevirmiştir.
21. Anılan karar aleyhine yapılan istinaf başvurusu, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Ceza Dairesince 4/1/2018 tarihinde esastan kesin olarak reddedilmiştir.
C. Başvurucuların Şikâyetleri ile İlgili Soruşturma Süreci
22. Vekilleri aracılığıyla 15/12/2015 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bir dilekçe veren başvurucular; yaşanan olaydan Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, İçişleri Bakanı'nın, Millî Savunma Bakanı'nın, Genel Kurmay Başkanı'nın, Emniyet Genel Müdürü'nün, Şanlıurfa Valisi'nin, Suruç Kaymakamı'nın, Suruç Emniyet Müdürü'nün, Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğünde görevli Çevik Kuvvet Şube Müdürü ile Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürü'nün, Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı'nın ve suç işlemiş MİT ve emniyet görevlilerinin de sorumlu olduğunu ileri sürmüşlerdir. Başvuruculara göre insanlığa karşı suç işleyen söz konusu kişiler; kasten öldürmenin ihmalî davranışla işlenmesi, kasten yaralamanın ihmalî davranışla işlenmesi, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme ve suçluyu kayırma suçları nedeniyle yargı önüne çıkarılmalıdır.
23. Anılan iddiaları bağlamında başvurucular başka hususlar yanında;
i. Güvenlik güçlerinin 19/7/2015-24/7/2015 tarihleri arasında yapılacak etkinliklerin içeriğinden haberdar olmasına rağmen Kültür Merkezinin içinde ve çevresinde gerekli güvenlik önlemlerinin almadığını oysa etkinlikler için Suruç'a gelen ve ilçe girişinde durdurulan kişilerin üstleri ile eşyalarının arandığını, ayrıca söz konusu kişilerin kimliklerinin sorgulandığını,
ii. Güvenlik güçlerinin DEAŞ bağlantısı bilinen ve polis tarafından kayıp şahıs olarak aranan Ş.A.A.nın Kültür Merkezine girmesini önleyemediklerini,
iii. Türkiye'nin Suriye'de yaşanan iç savaşta rol oynayan cihatçı örgütlere lojistik destek sağladığına ve bu örgütlere mensup kişilerin toprakları üzerinden Suriye'ye geçmelerine göz yumduğuna dair dünya ve ülke basınında haberler yer aldığını, haberlere konu olguların DEAŞ mensuplarının Ankara Tren Garı önünde saldırı yapabilmeleri için gerekli ortamı sağladığını,
iv. MİT'in canlı bombalar konusunda istihbarata sahip olduğunu, buna rağmen canlı bombalarla ilgili istihbaratın saldırının önlenmesini sağlayacak şekilde değerlendirilmediğini ve güvenlik güçleri arasında istihbarat paylaşımı yapılmadığını,
v. Ulusal düzeyde yayımlanan bir gazetenin genel ağ adresinde yer alan bir habere göre güvenlik güçlerinin saldırıdan önce saldırının faillerinden Y.E.A.nın iletişimlerini dinlediğini, Suruç'ta ve 10/10/2015 Cumartesi günü Ankara Tren Garı önünde meydana gelen saldırıları gerçekleştiren canlı bombalar hakkında daha önce terör örgütü üyeliği nedeniyle haklarında soruşturma başlatılmasına rağmen söz konusu kişilerin serbest bırakıldığını oysa güvenlik güçlerinin canlı bombalar tarafından saldırılar yapılacağından haberdar olduğunu (17/10/2015 tarihinde yayımlanan söz konusu haberde Ankara Tren Garı önündeki saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen Y.E.A.nın Suruç'taki saldırıdan iki ay kadar önce telefonda görüştüğü kardeşi Y.A.ya “...Belki seninle son görüşmem. ...Allah için sana vasiyetim, yani aileye sahip çık.”, “Vallahi burası kadar ... bir yer yok. Burası kadar güzel bir yer yok a daha iki tane kardeşi gömdük tez hemen gömdük, gittiler abilerine kavuştular yani daha bir saat olmadı kendim gömdüm yani kardeş Allah yolunda paramparça olmuşlardı.” dediği, Ankara Tren Garı önündeki saldırıyı gerçekleştirenlerden bir diğeri olduğu iddia edilen Ö.D.D.nin DEAŞ bağlantısı nedeniyle gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakıldığı ve Y.A.nın Suruç'taki saldırıdan beş gün sonra 25/7/2015 tarihinde şüpheli olarak ifade verdiği hususları yer almıştır.),
vi. Ulusal düzeyde yayımlanan bir başka gazetenin genel ağ adresindeki bir habere göre Ankara Tren Garı önündeki saldırının faillerinden Y.E.A. hakkında 23/7/2015 tarihinde yakalama kararı çıkarılmasına rağmen yakalamaya yönelik herhangi bir işlem yapılmadığını, ayrıca saldırı yapılacağının üç gün öncesinden bilindiğini (15/10/2015 tarihinde yayımlanan söz konusu haberde Y.E.A. ve Ö.D.D.nin dört aydır arandıkları, anılan kişilerin olay günü taksiyle Ankara Garı'na geldikleri, DEAŞ'ın Gaziantep'te bulunan uyuyan hücrelerinde -Suruç'taki saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen Ş.A.A. gibi- saldırıya hazırlandıkları, Suruç'taki saldırıdan sonra emniyet istihbaratı tarafından hazırlanan on altı kişilik canlı bomba listesinde Y.E.A. ve Ö.D.D.nin isim ve resimlerinin de bulunduğu, söz konusu listenin bütün illerin güvenlik birimlerine gönderildiği, mitinge yönelik saldırı yapılabileceğine dair istihbaratın Ankara Tren Garı önündeki saldırıdan üç gün önce geldiği, bu istihbarata istinaden Ankara'nın birçok noktasında yapılan operasyonlara rağmen saldırganların bulunamadığı ve saldırının önlenememesi nedeniyle bazı kamu görevlilerinin görevden alındıkları hususları ifade edilmiştir.),
vii. Başbakan'ın beyanlarına ve basında yer alan haberlere göre canlı bombalara ait liste bilinmesine rağmen ele geçen bir kısım ses kaydına istinaden ifadeleri alınan bazı canlı bombaların serbest bırakıldığını, bu hususun devletin görev ve sorumluluklarını bilinçli olarak yerine getirmediğinin göstergesi olduğunu (Başvurucuların şikâyet dilekçelerinde belirttikleri genel ağ adresinde yer alan haberde DEAŞ hücresi lideri olduğu iddia edilen M.D. ve iki arkadaşı hakkında 2014 yılında silahlı terör örgütü üyeliği suçundan kamu davası açıldığı, aynı soruşturma kapsamında aralarında Ş.A.A., Ö.D.D. ve Ö.D.D.nin ikiz kardeşi M.G.D.nin de bulunduğu on dokuz şüpheli hakkında kovuşturmasızlık kararı verildiği hususları belirtilmiştir.),
viii. DEAŞ mensupları hakkında soruşturma yapılmasında ve aranan örgüt mensuplarının yakalanmasında isteksiz davranılmasının Ankara Tren Garı önündeki saldırının gerçekleşmesini kolaylaştırdığını öne sürmüşlerdir.
24. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yetkisizlik kararı verip soruşturma evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
25. Cumhuriyet Başsavcılığı 20/1/2016 tarihinde, Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun'un 16'ncı maddesiyle yürürlükten kaldırılan "Meclis soruşturması" kenar başlıklı 100. maddesi uyarınca Başbakan ve bakanlar ile ilgili şikâyeti Bakanlık aracılığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiştir.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuların iddialarının soruşturma yapılmasını gerektirir nitelikte olmadığı ve şüphelilerin kusurlu olarak değerlendirilecek eylemlerinin bulunmadığı gerekçesiyle 22/1/2016 tarihinde şüpheliler hakkında kovuşturmasızlık kararı vermiştir. İçişleri Bakanı hariç olmak üzere başvurucuların haklarında şikâyette bulunduğu tüm kişilerin yer aldığı kovuşturmasızlık kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
20 Temmuz 2015 tarihinde meydana gelen canlı bombalı saldırı eylemi ile ilgili olarak Şanlıurfa Valiliği tarafından kamu görevlileri açısından gerekli incelemelerin yapıldığı ve Şanlıurfa Valililiğinin 20/11/2015 gün, 2015/70 sayılı kararı ile Suruç Kaymakamı [A.Ç.] hakkında soruşturma izni verilmemesine dair, Suruç Emniyet Müdürü [M.Y.] hakkında ise görevi kötüye kullanmak suçundan soruşturma izni verildiği ve bu karar doğrultusunda Suruç Kaymakamı hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca 24/02/2016 tarihinde işlemden kaldırma kararı verildiği, Suruç İlçe Emniyet Müdürü hakkında ise soruşturmaya başlanarak evrakın suç yeri itibariyle Suruç Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ve soruşturmaya Suruç Cumhuriyet Başsavcılığınca devam olunduğu anlaşılmıştır.
Dilekçe de isimleri yazan diğer kamu görevlileri açısından ise gerek dilekçelerde gerekse idare tarafından yapılan incelemelerde doğrudan soruşturma yapılmasını gerektirir somut bir eylem ve kusurdan bahsedilmediği, soyut ve genel suçlama mahiyetindeki beyanların soruşturma yapılmasını gerektirir yeterlilikte ve nitelikte olmadığı ve meydana gelen eylemle doğrudan veya dolaylı olarak bağlantı kurulabilecek ve kusur atfedilebilecek bir eylemlerinin tespit edilemediği anlaşılmakla;
Yukarıda yazılı gerekçelerle suçlananlar hakkında atılı suçtan kamu adına KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA ...[karar verildi.]"
27. Şikâyet dilekçelerinde dile getirdikleri iddiaları yineleyerek kovuşturmasızlık kararına itiraz eden başvurucular, öz itibarıyla Cumhuriyet Başsavcılığının şikâyet edilen kamu görevlileri ve onların idari amirleri yönünden resen soruşturma yapabileceğini, soruşturmada müşteki, tanık ve şüpheli ifadelerinin alınmadığını, şikâyet dilekçelerinin gerekli ölçüde delil barındırdığını öne sürmüşlerdir.
28. Yaptığı itiraz incelemesinde Cumhuriyet Başsavcılığıyla aynı sonuca ulaşan Şanlıurfa 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Sulh Ceza Hâkimliği) terör eylemleri nedeniyle uğradıkları zararların tazmini için idari yargıda dava açabileceklerine işarete ederek başvurucuların itirazını reddetmiştir.
29. Anılan karar başvurucular vekiline 18/4/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvuru 18/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. Anayasa'nın başvuru tarihinde yürürlükte olan "Meclis soruşturması" kenar başlıklı 100. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Başbakan veya bakanlar hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin vereceği önerge ile, soruşturma açılması istenebilir. Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve gizli oyla karara bağlar."
31. Anayasa'nın Cumhurbaşkanı'nın sorumluluğunu düzenleyen 105. maddesinin başvuru tarihinde yürürlükte olan hâli şöyledir:
"Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer kanunlarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.
Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz.
Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır."
32. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası Hukuk
1. Koruma Yükümlülüğü Yönünden
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 2. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi, devlete sadece kasten ve hukuka aykırı olarak öldürmekten kaçınma yükümlülüğü değil aynı zamanda kendi egemenlik alanı içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için uygun tedbirler alma yükümlülüğü de getirmektedir (L.C.B/Birleşik Krallık, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36; Osman/Birleşik Krallık, B. No: 23452/94, 28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/Birleşik Krallık, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 71).
34. Devletin bu konudaki yükümlülüğü, bir kimseye karşı suç işlenmesini caydırıcı etkili ceza kanunu hükümlerini yürürlüğe koymak ile bu hükümlerin ihlalini önlemek, suçu bastırmak ve cezalandırmak için adli bir mekanizma kurmak suretiyle yaşama hakkını koruma şeklindeki temel görevinin ötesine geçmektedir (Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD], B. No: 43577/98 ve 43579/98, 6/7/2005, §160; Mariano ve diğerleri/İtalya,B. No: 28634/06, 15/12/2009, § 104). Bu bakımdan Sözleşme’nin 2. maddesi devlete, belirli bazı koşullarda yetkililere başka birinin suç niteliğindeki eylemleri nedeniyle yaşamı tehlike altında olan kişileri korumak için önleyici operasyonel tedbirler alma şeklinde pozitif bir yükümlülük de yükler (Mastromatteo/İtalya, B. No: 37703/97, 24/10/2002, § 67; Branko Tomašić ve diğerleri/Hırvatistan, B. No: 46598/06, 15/1/2009, § 50; Opuz/Türkiye, B. No: 33401/02, 9/6/2009, § 128).
35. Anılan yükümlülük, sadece ölümcül bir olayın potansiyel hedefi olarak önceden belirlenebilir bir veya daha fazla bireyin kişisel korunma gerekliliğine ilişkin durumlar açısından değil aynı zamanda topluma genel koruma sağlama yükümlülüğünü doğuran durumlar açısından da geçerli olabilir (Mastromatteo/İtalya, § 74).
36. Ancak bu durum, Sözleşme’nin 2. maddesinden her tür potansiyel şiddeti önleme şeklinde bir pozitif bir yükümlülük çıkarılabileceği anlamına gelmez. Esasen bu yükümlülük, modern toplumlarda güvenliği sağlamadaki güçlükler, insan davranışlarının önceden kestirilemezliği, operasyonel tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılmak zorunda oluşu akılda tutularak yetkililere imkânsız veya orantısız bir külfet yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Osman/Birleşik Krallık, § 116; Mariano ve diğerleri/İtalya, § 105).
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre devletin koruma yükümlülüğünün ihlalinden sorumlu tutulabilmesi, ölüm neticesinin yetkili ulusal makamların bildikleri ya da bilmeleri gereken yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin gerçekleşmesini önlemek için kendilerinden yetkileri dâhilinde makul olarak beklenebilecek her şeyi yapmamaları nedeniyle gerçekleştiğinin kanıtlanmasına bağlıdır (Osman/Birleşik Krallık, § 116; Mastromatteo/İtalya, § 74; Mariano ve diğerleri/İtalya, § 109).
2. Etkili Soruşturma Yükümlülüğü Yönünden
38. AİHM, ölüm olayına karışmakla suçlanan bazı kişiler hakkında kovuşturmasızlık kararı verilmesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin bir başvuruda (Şevket Güneş ve diğerleri (k.k.), B. No: 24494/06, 1/3/2016) başvuruya konu edilen soruşturmayı -hakkında kamu davası açılan kişiyle ilgili soruşturmayı da kapsayacak şekilde- bir bütün olarak incelemiştir. Yaptığı incelemede başvuruya konu soruşturmanın Sözleşme'nin 2. maddesinin usule ilişkin gerekliliklerini karşıladığı ve suç ortağı olduğu iddia edilen kişilerin ölüm olayı ile ilişkilendirilebilmeleri için yeterli unsur bulunmadığına dair kovuşturmasızlık kararının keyfî olmadığı sonucuna varan AİHM, başvurucuların ya da avukatlarının iddiaları konusunda yetkili makamlara daha kuvvetli bir dayanak sunmadan daha derin bir soruşturma yapılmasını ümit edemeyecekleri kanısına varmıştır (Şevket Güneş ve diğerleri, § 19). AİHM söz konusu kanıya, Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiği iddialarının konu edildiği bazı başvurular hakkında verdiği kararları kaynak alarak ulaşmıştır (anılan kararlar için bkz. Ş.T./Türkiye (k.k.), B. No: 28310/95, 9/11/1999; Kaplan/Türkiye (k.k.), B. No: 24932/94, 19/9/2000; Mahsun Tekin/Türkiye, B. No: 52899/99, 20/12/2005, § 29). Son olarak AİHM mezkûr Şevket Güneş ve diğerleri kararında, etkili soruşturma yükümlülüğünün başvurucuların iddialarının savunulabilir olması hâlinde doğacağını belirtmiştir (Şevket Güneş ve diğerleri, § 20).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 9/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvuru formunda başvuruya konu saldırı nedeniyle yürütülen ceza soruşturmaları hakkında kısaca bilgi veren başvurucular; öz itibarıyla saldırının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmaması ve buna ilişkin şikâyetleri hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmeden kovuşturmasızlık kararı verilmesi nedenleriyle yaşam ve etkili başvuru haklarının, kovuşturmasızlık kararının ve bu karara yapılan itiraz üzerine Sulh Ceza Hâkimliğince verilen kararın yeterli gerekçe içermemesi ve gerekçe olarak ifade edilen hususların kabul edilebilir olmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir.
41. Söz konusu ihlal iddiaları kapsamında başvurucular öncelikle 19/7/2015-24/7/2015 tarihinde gerçekleştirilecek etkinliklere katılmak maksadıyla yola çıkan kişilerin bulundukları şehirlerden Suruç'a gelinceye kadar defalarca polis tarafından durdurulup aranmalarına ve kimlik kontrolüne tabi tutulmalarına rağmen saldırıyı gerçekleştiren canlı bombanın hiçbir güvenlik önlemine tabi tutulmadan olay yerine geldiğini, DEAŞ'ın insan kaynağı ve lojistik desteğinin önemli bir kısmını Türkiye'den sağladığına, DEAŞ'a katılacak kişilerin güvenlik güçlerinin bilgileri dahilinde sevk edildiğine, DEAŞ mensuplarının kolayca Suriye'ye giriş çıkış yapabildiğine ve yaralı örgüt mensuplarının Türkiye'de tedavi edildiğine dair somut verilere dayanan gözlem ve tespitlerin bulunduğunu, Hükûmetin siyasi iradesi altında devletin çeşitli organlarının DEAŞ'a lojistik destek sağladığına dair dünya ve ülke basınında haberler çıktığını, bahsi geçen haberlere konu vakıaların Ankara Tren Garı önünde yapılan saldırı için gerekli ortamı sağladığını iddia etmişlerdir. Başvuruculara göre güvenlik güçlerinin benzer saldırılarda takındığı tavır DEAŞ ve benzeri cihat yanlısı örgütlere karşı devletin istihbarat ve güvenlik birimlerinin sistemli bir ihmalkârlık içinde olduğunu akla getirmektedir.
42. Bundan başka başvurucular, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdikleri 15/12/2015 tarihli dilekçelerinde yer alan haberlerden (bkz. § 23/v, vi, vii) de söz ederek saldırı öncesindeki istihbarata rağmen gerekli önlemlerin alınmadığını, hakkında "terör nitelikli kayıp şahıs" kaydı bulunan Ş.A.A.nın Suruç Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan önleme araması kararına rağmen yakalanamadığını ileri sürmüşlerdir.
43. Son olarak bazı kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmezken bazı kamu görevlilerinin hiç soruşturulmadığından ve şikâyetleri hakkında yürütülen soruşturmanın etkisizliğinden yakınan başvurucular anılan iddialarıyla ilgili olarak;
i. Olaylar zincirinde herhangi bir şekilde rol oynayan devlet görevlilerinin tespit edilmesi için resen soruşturma yürütülmesi gerektiğini,
ii. Etkili bir soruşturma yürütüldüğü takdirde yaşam haklarının ihlal edildiğinin ve bu arada devletin yaşam hakkı kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğinin ortaya çıkacağını,
iii. Yaşanan saldırıyı önlemekle görevli olmasına rağmen DEAŞ ve benzeri örgütlerle içli dışlı olduğunu öne sürdükleri güvenlik güçlerinin olayı soruşturmasının soruşturmanın bağımsızlığı ve etkililiği hakkında kuşku doğurduğunu,
iv. Müşteki, şüpheli ve tanıkların ifadelerine başvurulmaması nedeniyle soruşturmanın etkililiği ile alakalı aleniyet ve yargılamaya etkili katılım ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
44. Başvurucular iddialarının ispatı için başvuru formuna; ekinde herhangi bir belgeye yer vermeden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdikleri şikâyet dilekçelerini, kovuşturmasızlık kararını, bu karara yaptıkları itiraza dair dilekçelerini, itirazlarının reddine dair Sulh Ceza Hâkimliği kararını, Ş.A.A.nın 22/5/2015 tarihinden itibaren kayıp şahıs olarak arandığına ilişkin 21/7/2015 tarihli kolluk tutanağını ve Suruç Sulh Ceza Hâkimliğinin Suruç'un bazı mahallerinde belirli gün ve saatlerde önleme araması yapılmasına ilişkin 25/6/2015 tarihli kararını eklemişlerdir.
45. Bakanlık görüşünde Cumhuriyet Başsavcılığının olayın hemen sonrasında resen harekete geçerek soruşturma başlattığına, soruşturma yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü olmadığına ve kovuşturmasızlık kararının gerekçesine dikkat çekilerek başvurucuların iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların etkili başvuru ve gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerinin özü, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle etkili başvuru ve gerekçeli karar hakları yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
47. Başvuruya konu olay, basın açıklaması yapmak üzere toplanan kalabalığın bulunduğu bir yerde üzerindeki patlayıcı maddeleri patlatan bir kişinin saldırısı sonucu gerçekleşmiş ve yaşanan olay nedeniyle pek çok kişi ölmüş, birçok kişi de yaralanmıştır. Bu sebeple öldürücü niteliğe sahip olduğunda tereddüt bulunmayan olayda yaralanan başvurucular yönünden de başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi, ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvurunun da mağdura karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında incelenebileceğini ve bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olup olmaması yanında maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçlarının da önem taşıdığını bir kez daha hatırlatmaktadır (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69;Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 109, 110).
48. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
" Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."
49. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Başvurucular Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı, Ezilenlerin Sosyalist Partisi ve Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
(2)... Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir."
51. Somut başvuru, özel hukuk tüzel kişileri olan Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı, Ezilenlerin Sosyalist Partisi ve Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonuna ait haklarla ilgili değildir. Bu nedenle anılan özel hukuk tüzel kişilerinin yaşam hakkı yönünden mağdur sıfatları bulunmamaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
b. Diğer Başvurucular Yönünden
53. Bireysel başvuru formlarında olayda hayatını kaybeden bazı kişilerin isimlerine yer verilmiş ve başvurunun bu kişilerin yakınları ile olay nedeniyle yaralananlar yönünden yapıldığı belirtilmiş ise de hangi başvurucuların olayda hayatını kaybeden, hangi kişilerin yakınları olduğuna ve bu yakınlığın derecesine ilişkin detaylı bilgilere yer verilmemiştir.
54. Bununla birlikte başvuru aşağıda açıklanan nedenlerle her hâlükârda kabul edilemez bulunduğundan başvurucuların mağdur sıfatı ve bu bağlamda kişi bakımından yetkiye ilişkin kabul edilebilirlik kriteri yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir (benzer değerlendirme için bkz. Abdullah Akhamur ve diğerleri, B. No: 2015/14355, 31/10/2018, § 56)
55. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
56. Devletin negatif yükümlülüğü kapsamında kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevi bulunmaktadır. Pozitif yükümlülükler kapsamında ise devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).
57. Anılan pozitif yükümlülük kapsamında devletin;
-Yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapması, gerekli idari tedbirleri alması (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149),
-Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
58. Ayrıca söz konusu yükümlülük uyarınca devletin -önceden belirlenebilir bir veya daha fazla bireyin yaşamına yönelik bir tehdit söz konusu olmasa bile- kişilerin yaşamını korumak için genel güvenlik tedbirleri alma ödevi de bulunmaktadır (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, § 59). Bu ödev, bireylerin yaşam hakkının terörden kaynaklanan bir tehdit altında olduğu durumlar için de söz konusudur (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, § 62).
59. Bununla birlikte yetkili makamlardan yaşamla ilgili her türlü potansiyel tehdidin gerçekleşmesini önlemek için somut tedbirler alması beklenemeyeceği (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, § 60) gibi özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında koruma yükümlülüğünün kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanması da mümkün değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
60. Somut olayda başvurucuların yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında iki temel şikâyetleri bulunmaktadır:
i. Saldırı öncesi istihabarata rağmen yaşamı koruyucu önlemler alınmamıştır.
ii. Saldırıyı gerçekleştiren canlı bomba, aranmasına rağmen yakalanamamıştır.
61. Başvurucular söz konusu şikâyetlerini desteklemek için somut herhangi bir kanıt ortaya koymadan ve şikâyet ettikleri kişilerin başvuruya konu saldırıyla bağlantılı herhangi bir eyleminden söz etmeden güvenlik güçlerinin DEAŞ üyelerine yönelik sistemli bir ihmalkârlık içinde olduğunu soyut bir biçimde ileri sürüp genel ağda yayımlanmış birkaç habere göndeme yapmıştır. Ne var ki bahis konusu haberlerde kamu makamlarının olay günü basın açıklamasına katılan kişilere saldırı yapılacağını önceden bildiklerine veya bilmeleri gerektiğine, buna rağmen söz konusu kişilerin Kültür Merkezi içinde ve çevresinde gerekli güvenlik önlemlerini almadıklarına ilişkin bir bilgi bulunmadığı gibi güvenlik güçlerince aranan ve başkalarının yaşamı için tehdit oluşturduğu bilinen veya bilinmesi gereken Ş.A.A.nın saldırı öncesinde nerede saklandığı kamu makamlarınca bilinmesine rağmen yakalanmadığına dair bir malumat da bulunmamaktadır (haber içerikleri için bkz. § 23). O hâlde başvurucuların Cumhuriyet Başsavcılığı önünde dile getirdikleri iddiaların koruma yükümlülüğü bağlamında savunulabilir nitelikte olduğu söylenemez. Suruç Sulh Ceza Hâkimliğinden önleme araması kararı alınmasına rağmen Kültür Merkezi önünde ve çevresinde toplanan gruba yönelik olarak dışardan gelmesi muhtemel saldırılara karşı her türlü patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla kişilerin üstlerinde ve eşyalarında önleme araması yaptırmadığı iddiasıyla İlçe Emniyet Müdürü M.Y. hakkında Suruç Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında sanığın neticeten 7.500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesinin de bu sonuca bir etkisi yoktur. Zira başvuruya konu edilen soruşturma M.Y. hakkındaki soruşturmayı kapsamadığı -Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmasızlık kararında M.Y. hakkında Suruç Cumhuriyet Başsavcılığınca ayrı bir soruşturma yürütüldüğü açıkça belirtilmiştir- gibi başvurucuların M.Y. hakkında yürütülen soruşturmayla ilgili herhangi bir şikâyetleri de bulunmamaktadır. Kaldı ki M.Y. hakkındaki yargılama başvurucuların ve/veya ölen yakınlarının yaşam hakkının korunmasıyla ilgili olmayıp ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçundan M.Y.nin sorumlu tutulup tutulamayacağının belirlenmesine ilişkindir (İhmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçunun yaşam hakkının korunmasıyla ilgili olmadığına ilişkin bkz. Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 116).
62. Hiç şüphesiz devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü uyarınca doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulması, sorumlu kişilerin belirlenmesi ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94). Ancak bu mecrubiyet, ölüm olayına karıştığı iddia edilen herkes hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmesini zorunlu kılmaz. Nitekim Anayasa Mahkemesi, ölüm olayının failleri ile birlikte hareket ettikleri iddia edilen kişiler hakkında kovuşturmasızlık kararı verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının incelendiği Beste Güler Aslan ve diğerleri (B. No: 2015/9669, 19/2/2019, § 95) başvurusunda ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasını bir bütün olarak ele alıp daha derin ve etkili bir soruşturma yürütülmesi konusunda haklı bir beklentiye girebilmeleri için başvurucuların iddiaları hakkında soruşturma makamlarına daha sağlam argüman veya emare sunmaları gerektiği sonucuna varmıştır.
63. Başvurunun hâlihazırda Ceza Mahkemesince yürütülmekte olan ceza soruşturmasıyla ilgili olmadığını ve başvuruda koruma yükümlülüğü bağlamında savunulabilir bir iddianın bulunmadığını dikkate alan Anayasa Mahkemesi, somut olayın koşullarında etkili soruşturma yükümlülüğünün doğmadığı sonucuna varmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı, Ezilenlerin Sosyalist Partisi ve Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonunun yaşam haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer başvurucuların yaşam haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 9/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.