TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BÜLENT TEOMAN ÖZKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/557)
|
|
Karar Tarihi: 29/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
1. Bülent Teoman ÖZKAN
|
|
|
2. Ömer Faruk KÖK
|
|
|
3. Özden KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Saliha ŞAHİN DENİZER
|
|
|
4. Çisem ÖZOĞUL TEMUR
|
|
|
5. Kıymet KOÇYİĞİT
|
|
|
6. Melahat YURTTAŞ
|
|
|
7. Nazan SÜRÜ
|
|
|
8. Ozan GÜNDOĞDU
|
|
|
9. Ömür Çağdaş ERSOY
|
|
|
10. Sevgi SÖNMEZ
|
|
|
11. Soner TORLAK
|
|
|
12. Tuğçe ÇETİN ERTEKİN
|
|
|
13. Zeynep ATEŞ
|
|
|
14. Zeynep Cansu ELİFOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Deniz ÖZBİLGİN
|
|
|
15. Özkan BOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Candan DUMRUL KADIYORANOĞLU
|
|
|
16. Duygu DEMİREL
|
|
|
17. Hüseyin GÖLPUNAR
|
|
|
18. Osman BİÇER
|
Vekili
|
:
|
Av. Engin GÖKOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; bir protesto eylemine orantısız güç kullanımı ile
yapılan kolluk müdahalesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının, gözaltına alma esnasında ve gözaltında gerçekleşen darp, tehdit,
hakaret ve cinsel taciz nedeniyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 6/1/2016, 7/1/2016 ve 11/1/2016 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Yapılan incelemede konu bakımından aralarında bağlantı
bulunduğu anlaşılan 2016/716, 2016/720, 2016/722, 2016/723, 2016/728, 2016/732
ve 2016/966 numaralı başvurular 2016/557 numaralı başvuru üzerinde
birleştirilmiş ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Olayın Arka Planı
9. Artvin'in Hopa ilçesinde 31/5/2011 tarihinde meydana gelen
toplumsal olay sırasında hayatını kaybeden M.L.ye karşı kolluk görevlilerinin
orantısız güç kullandığı iddiasıyla aynı gün Ankara'da saat 18.00 sıralarında
bir protesto eylemi düzenlenmiştir. Sayıları yaklaşık sekiz yüzü bulan
göstericiler Sakarya Caddesi'nde toplanıp en önde iki kişinin elinde siyah bir
çelenk olacak şekilde Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Ankara İl
Başkanlığı (İl Başkanlığı) binasına doğru yürüyüşe geçmişlerdir.
10. İl Başkanlığı önünde barikat kurarak güvenlik önlemi alan
kolluk görevlileri ile göstericiler arasında birtakım olaylar yaşanmıştır.
11. Başvurucular, kolluk görevlilerince İl Başkanlığı önüne
siyah çelenk koyarak basın açıklaması yapmak istemelerine izin verilmediğini ve
herhangi bir ikaz yapılmaksızın göz yaşartıcı gaz ve copla doğrudan müdahalede
bulunulduğunu, böylelikle toplantının hukuka aykırı şekilde dağıtıldığını ileri
sürmüşlerdir.
12. Kolluk görevlilerince olaya ilişkin olarak düzenlenen
tutanakta ise olay şöyle anlatılmıştır: Göstericilerden bazıları yürüyüş
esnasında kırdıkları kaldırım taşları ve ellerinde bulunan flama sopaları ile
herhangi bir açıklama yapma girişiminde dahi bulunmaksızın doğrudan kolluk
görevlilerine ve kurulan barikata doğru saldırıya geçmişlerdir. Göstericilerin
saldırıda bulunduğu birçok sivil polis memuru yaralanmış ve linç edilmekten son
anda kurtulmuştur. Yüzlerini bez parçaları ile örten göstericiler taş, soda
şişesi ve sopalarla barikata saldırmaya devam etmiş; tüm ikazlara rağmen
saldırılarına son vermemişlerdir. Olayla ilgili olarak talimatları alınmak
üzere aranan Ankara Cumhuriyet savcısının şiddet eyleminde bulunan
göstericilerin yakalanması emri vermesi üzerine önce sıvı göz yaşartıcı gaz,
daha sonra tüfek marifeti ile atılan göz yaşartıcı gazla göstericilere müdahale
edilmiştir. Müdahale sonrası Güven Park istikametine doğru kaçan göstericiler
kendilerini takip eden kolluk görevlilerine taş atmaya devam etmiştir. Güven
Park civarında tekrar toplanan daha az sayıdaki gösterici ikaz edilmelerine
rağmen dağılmamış ve buradaki trafik polisleri ile kolluk araçlarına taş atarak
saldırmıştır. Belirtilen nedenlerle haklarında adli işlem yapılmak üzere biri
İl Başkanlığı önünde, altısı kaçıp saklandıkları Ç. Hastanesinde ve kırk yedisi
de Güven Park civarında olmak üzere toplam elli dört gösterici olay yerinde
gözaltına alınmıştır.
13. Ulusal basına da yansıyan olaya ilişkin görüntüler açık
kaynaklardan görülmüştür. Buna göre İl Başkanlığı önüne gelen gösterici grup
içindeki bazı göstericilerin yüzlerini bez parçaları ile kapattığı ve birçok
göstericinin polis barikatına saldırdığı görülmektedir. Göstericilerden
azımsanmayacak bir kısmının taş ve sopalarla barikat gerisinde bulunan kolluk
görevlilerine ve kolluk araçlarına doğrudan saldırıda bulunduğu, bir
göstericinin barikat gerisinde bulunan kolluk aracı üzerine çıkarak elindeki
sopayla polis memurlarına vurmaya çalıştığı gözlenmiştir. Kolluk görevlileri
tarafından barikat gerisinden birkaç kez sıvı göz yaşartıcı gaz kullanmak
suretiyle saldırıda bulunan göstericiler uzaklaştırılmaya çalışılmış ancak tam
olarak saldırı önlenememiştir. Görüntülerde barikatın önünde bulunan bazı sivil
kişilere de göstericilerden bazılarının ellerindeki sopalarla saldırdığı görülmektedir.
Polis barikatına yapılan saldırı bir müddet devam etmiş, ardından barikat önüne
geçen kolluk görevlileri kalkanlarla koruma seti oluşturup göz yaşartıcı gaz
kullanarak göstericileri dağıtmıştır.
14. Kolluk tarafından düzenlenen tutanakta; başvuruculardan Ozan
Gündoğdu, Zeynep Ateş, Zeynep Cansu Elifoğlu, Kıymet Koçyiğit, Soner Torlak,
Tuğçe Çetin Ertekin'in İl Başkanlığı önünde kolluk görevlilerine saldırıda
bulunarak kaçan kişilerden olduğu ve takip edilmek suretiyle Ç. Hastanesinde
zor kullanılarak yakalandıkları belirtilmiştir. Başvuruculardan Çisem Özoğul
Temur, Hüseyin Gölpunar, Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Ömer Faruk Kök, Ömür
Çağdaş Ersoy, Özden Kaya Tekin, Özkan Boğan ve Sevgi Sönmez'in ise Güven Park
civarında zor kullanılarak gözaltına alındığı bilgisi aynı tutanakta yer
almaktadır. Kolluğa göre başvuruculardan Bülent Teoman Özkan ve Duygu Demirel
Güven Park civarında yapılan gözaltı işlemlerini engellemeye çalışmış, bu
nedenle gözaltına alınmak istendiklerinde avukat olduklarını söylemişlerdir.
Ancak meslek kimliklerini ibraz etmemişler, gözaltına alınıp polis merkezine
götürüldükten sonra avukat kimliklerini ibraz etmeleri üzerine Cumhuriyet
savcısının talimatı ile haklarında düzenlenen adli raporlar temin edilerek
serbest bırakılmışlardır. Ayrıca göstericilerin saldırıları nedeniyle olay
sırasında toplam kırk yedi kolluk görevlisinin çeşitli şekillerde yaralandığı
ve tedavi gördüğü, on bir kolluk aracı ile kolluğa ait bir kameranın hasar
gördüğü de düzenlenen tutanakta yer almaktadır.
15. Başvuruculardan Ömür Çağdaş Ersoy, Soner Torlak, Ozan
Gündoğdu ve Sevgi Sönmez üç gün gözaltında kalmıştır. Başvurucular Ömür Çağdaş
Ersoy, Soner Torlak, Ozan Gündoğdu 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ve kamu malına zarar verme suçlarından
3/6/2011 tarihinde tutuklanmış, 9/12/2011 tarihinde ise tahliye edilmişlerdir.
Bu dört başvurucu açısından terör örgütü adına suç işleme isnadıyla Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) iddianame tanzim edilmiş,
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan kovuşturma sonucunda 25/2/2014
tarihinde delil yetersizliği nedeniyle beraat kararı verilmiştir. Aynı kararda,
terör örgütü propagandası yapma suçundan kovuşturmanın ertelenmesi, kamu malına
zarar verme suçundan ise ayırma
ve görevsizlik kararı verilmiştir. Görevsizlik kararı sonrası kovuşturmaya
Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesince devam edilmekte olup dava henüz
sonuçlanmamıştır.
16. Başvurucular Duygu Demirel, Özkan Boğan, Zeynep Ateş, Nazan
Sürü, Özden Kaya Tekin, Hüseyin Gölpunar, Çisem Özoğul Temur, Kıymet Koçyiğit,
Melahat Yurttaş, Tuğçe Çetin Ertekin, Bülent Teoman Özkan, Ömer Faruk Kök,
Zeynep Cansu Elifoğlu hakkında ise Cumhuriyet Başsavcılığınca kamu malına zarar
vermek, kamu görevlisine hakaret, görevi yaptırmamak için direnme ve 2911
sayılı Kanun'a muhalefet suçlamaları ile iddianame tanzim edilmiştir. Ankara
24. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda verilen
5/4/2016 tarihli kararla anılan başvurucular yönünden 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçu
açısından kovuşturmanın ertelenmesine, kamu malına zarar verme ve görevi
yaptırmamak için direnme suçları açısından ise -yeterli delil elde edilememesi
nedeniyle- beraat sonucuna hükmedilmiştir. Bu kısımda anılan başvuruculardan
Duygu Demirel ve Bülent Teoman Özkan dışında kalanların kaç gün gözaltında
kaldıkları hususunda bir bilgi ya da belgeye dosya içeriğinden ulaşılamamıştır.
17. Anayasa Mahkemesince 15/1/2016 ve 18/1/2016 tarihlerinde
Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılarak soruşturma dosyasının onaylı bir
sureti istenmiş, 11/2/2016 tarihinde istenen evrak fiziki olarak
gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesince 9/5/2019 tarihinde ise Cumhuriyet
Başsavcılığına yeni bir müzekkere yazılarak tüm başvurucular hakkında
düzenlenen -bir kısım başvurucu açısından soruşturma dosyası içerisinde
bulunamayan- gözaltı kararları ve yakalama tutanakları, gözaltı giriş ve
çıkışında düzenlenen adli raporlar, ifadeler ve kovuşturmaya yer olmadığı
kararına yapılan itirazın reddine ilişkin tebliğ evrakı istenmiştir. Gelen
cevap yazısında istenen evrakın tamamına erişilemediği bildirilmiştir. Buna
göre sadece başvurucu Tuğçe Çetin Ertekin hakkında düzenlenen Yakalama ve
Gözaltına Alma Tutanağı ile başvurucular Kıymet Koçyiğit, Hüseyin Gölpunar,
Ömer Faruk Kök, Ömür Çağdaş Ersoy, Ozan Gündoğdu, Çisem Özoğul Temur, Duygu
Demirel, Bülent Teoman Özkan, Özden Kaya Tekin hakkında düzenlenen adli
raporların evrak ekinde yer aldığı görülmüştür. Ayrıca başvurucular Hüseyin
Gölpunar, Osman Biçer, Ömür Çağdaş Ersoy, Özkan Boğan, Duygu Demirel ve Bülent
Teoman Özkan'a yapılan tebliğ evrakı ile bir kısım başvurucuya ait ifade
zaptının da evrak ekinde yer aldığı görülmüştür. Buna göre başvurucu Özkan
Boğan'ın ifadesi ile başvurucular Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Sevgi Sönmez,
Soner Torlak ve Zeynep Cansu Elifoğlu hakkında düzenlenen adli raporlara
erişilememiştir.
18. Başvurucuların aralarında olduğu toplam elli dört
göstericinin gözaltına alınarak Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet
Müdürlüğü) götürülmesi sonrasında gözaltına alınanların yakınları, bazı sendika
temsilcileri ve avukatlar Emniyet Müdürlüğü önünde toplanmıştır. Bir sendikanın
genel başkanı olan başvurucu Osman Biçer de bu kişiler arasındadır. Emniyet
Müdürlüğü binasına girmek isteyen kalabalık ile kolluk görevlileri arasında
yaşanan arbede sırasında başvurucu Osman Biçer sol kulağından yaralandığını
iddia etmiştir.
19. Kolluk tarafından Emniyet Müdürlüğü önünde yaşanan olaylar ile
ilgili olarak düzenlenen tutanakta ise şu bilgilere yer verilmiştir: Olaylar
sırasında gözaltına alınan toplam elli dört kişi aynı gün saat 20.00
sıralarında Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür. Saat 20.15 sıralarında gelen üç
avukat güvenlik prosedürüne uygun şekilde binaya alınmıştır. Saat 20.30
sıralarında yaklaşık on beş kişi bina önünde toplanmış ve güvenlik prosedürüne
uygun şekilde ziyaretçi girişinden kontrol edilmeksizin, araç girişinden
nöbetçi kolluk görevlilerini de iteleyerek binaya zorla girmiş; sayıları
yetersiz kalan kolluk görevlileri bu kişilere mani olamamıştır. Saat 21.20
sıralarında ise yaklaşık kırk kişilik bir grup Emniyet Müdürlüğü önünde
toplanmış ve güvenlik prosedürüne uygun şekilde binaya giriş yapmak istemeyerek
zorla bariyeri aşmaya çalışmıştır. Takviye kolluk görevlileri ile bu kişilere
mani olunmaya çalışıldığı sırada bir arbede yaşanmıştır. Tutanakta ayrıca
başvurucu Osman Biçer'in aralarında bulunduğu bazı sendika temsilcilerinin
kolluk görevlilerine zorluk çıkardığı bilgisine de yer verilmiş ancak herhangi
bir yaralanma durumundan bahsedilmemiştir. Gruptan bazı kişilerin bina önünde
basına yaptığı açıklamalara da yer verilen tutanakta, avukat kimliğini ibraz
eden herkesin binaya alındığı belirtilmiştir.
B. Suç Duyuruları ve Adli
Raporlar
20. Başvurucu Osman Biçer Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği
şikâyet dilekçesinde, Emniyet Müdürlüğü önünde yaşanan arbede sırasında sol
kulağına darbe aldığını ancak bu durumu önemsemediğinden hastaneye müracaat
etmediğini belirtmiştir. Beş gün sonra kulağında çınlama, işitme kaybı, baş
dönmesi ve kusma şikâyetleri ile Ç. Hastanesine, Gülhane Askeri Tıp Akademisine
(GATA) ve Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesine müracaat
ederek tedavi gördüğünü belirten başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına suç
duyurusunda bulunarak kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Cumhuriyet
Başsavcılığınca başvurucunun alınan ifadesinde Emniyet Amiri K.K.nın hakaretine
ve bazı kolluk görevlilerinin darbına maruz kaldığından yakındığı, olaya dair iki
kişiyi tanık gösterdiği görülmektedir. Başvurucunun tedavi gördüğünü belirttiği
hastanelerden tedavi kayıtları Cumhuriyet Başsavcılığınca istenmiş ve bu
evrakla birlikte Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından düzenlenen adli rapor temin
edilmiştir. Adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"6/6/2011 tarihli GATA
Ankara Hastanesinin KBB konsültasyonunda; beş gün önce sol kulağının darp
hikayesi bulunduğu, sol kulağında çınlama ve bir gün sonra başdönmesi,
dengesizlik, işitme azlığı şikayetlerinin başladığı, otoskopik muayenede [ışıklı
aletle kulak içi gözlemi] her iki dış kulak
yolunun açık, kulak zarlarının intakt [olağan] ve sağlıklı olduğu, rinoskopi muayenesinde [iltihap
kontrolü] patoloji tespit edilmediği,
çekilen temporal BT'de [bilgisayarlı tomografi] fraktür [kırık] izlenmediği, her iki mastoid [kulak içinde bir bölüm] hücrelerin tabii, kemikçik zincirinin intakt olduğu,
orta kulağın tabii olarak değerlendirildiği, Ankara Odyoloji Merkezinin
6/6/2011 tarihli odyogramında; sol kulakta hafif orta derecede sensörinöral [tüy
hücreler] tip işitme kaybı mevcut olduğu,
7/6/2011 tarihli GATA KBB kliniğinin ENG raporunda; fistül negatif olduğu,
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma
Hastanesinin 7/6/2011 tarihli KBB klinik raporunda; 31/5/2011 tarihinde darptan
sonra ani işitme azlığı, kulak çınlaması, bulantı ve bir gün sonra baş dönmesi
ve dengesizlik bulunduğu, weber testinin sağ kulakta sağ lateralize [sağa
yatık] olduğu, her iki kulak muayenesinde
aurikula dış kulak yolu ve timpanik membranın [kulak zarı] doğal olduğu, medikal tedavi ve intratimpanik [(kulak
zarının geçilip direkt orta kulağa ulaşılması]
steroid uygulaması yapıldığı, hiperbarik oksijen tedavisi için medikal tedavi
ile taburcu edildiği, baş dönmesi (vertigo), ani idiopatik işitme kaybı
tanıları aldığı,
Özel Çağ Hastanesinin 6/6/2011 tarihli
raporunda; sağ kulağın doğal olup, sol kulakta adheziv retraksiyon poşu
bulunduğu, kronik mukoid otitis media [orta kulak ve
temporal kemiğin havalı boşlukları ile östakiyi kaplayan mukozanın enfeksiyon
ve inflamasyonu] tanısı aldığı, reçete
verilerek taburcu edildiği kaydedildiğine göre, mevcut kayıtlı bulgulara
nazaran;
Vücudunda haricen yaşamını tehlikeye sokan ve
basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek herhangi bir lezyon saptanmadığını
bildirir rapordur."
21. Başvurucu Bülent Teoman Özkan tarafından 14/6/2011 tarihinde
verilen şikâyet dilekçesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma
başlatıldığı görülmektedir. Başvurucunun aynı tarihte alınan ifadesinde
31/5/2011 tarihinde protesto eylemine gözlemci olarak katıldığını, avukat
olduğunu bilmelerine rağmen kolluk görevlilerinin kendisini gözaltına
aldıklarını, hakaret ve tehditte bulunarak darbettiklerini, çok sıkı şekilde
plastik kelepçe taktıklarını iddia ettiği görülmektedir. Başvurucu hakkında
düzenlenen adli raporun başka bir soruşturma dosyası içinde mevcut olduğunu da
ifadesinde belirtmiştir. Şikâyet dilekçesinde ise bağlı bulunduğu meslek
örgütünün görevlendirmesi ile gözlemci sıfatıyla protesto eylemine katıldığını
ve Güven Park civarında kolluğun orantısız güç kullanarak gözaltı işlemi
yapmasına mani olmak istemesi nedeniyle gözaltına alındığını ileri süren
başvurucu; saçları çekilerek ve tekmelenerek gözaltına alınmasından, hakaret ve
tehdide maruz kalmasından ve sıkı şekilde kelepçelenmesinden yakınmaktadır.
Başvurucu 6/3/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede, doktor
muayenesi sırasında odadan kolluk görevlilerinin çıkmadığı ve doktorun
şikâyetlerine ilişkin tüm hususları raporuna yansıtmadığı iddialarında bulunduğu
görülmektedir. Aynı ifadede başvurucu gözaltına alınması anına ilişkin olarak
bazı haber ajanslarının çok net çekimler yaptığını belirterek bu görüntülerin
ham hâllerinin temin edilmesini istemiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından
düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Her iki el bileğinde
kızarıklık, sağ el bileğinde hareketle ağrı, sol popliteal [dizin arka
kısmı] bölgede eritem [kızarıklık] kaydedildiğine göre:
Vücudunda haricen yaşamını tehlikeye sokan ve
basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek herhangi bir lezyon saptanmadığını
bildirir rapordur."
22. Başvurucu Çisem Özoğul Temur tarafından Cumhuriyet
Başsavcılığına 9/4/2012 tarihinde verilen şikâyet dilekçesi üzerine soruşturma
başlatılmıştır. Söz konusu şikâyet dilekçesinde; olay yerinde kolluk
görevlileri tarafından atılan bir taşın başına isabet ettiği, gözaltına
alındığı sırada başındaki yaranın yumruklandığı, ellerine çok sıkı plastik
kelepçe takıldığı, polis otobüsünde hakaret, tehdit ve cinsel tacize maruz
kaldığı iddialarının bulunduğu görülmektedir. Dilekçede ayrıca başvurucular
Duygu Demirel ile Ömür Çağdaş Ersoy'un da polis otobüsü içinde kolluk
görevlilerince darbedildiğine şahit olunduğu iddia edilmiştir. Başvurucunun
2/6/2011 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde kolluk görevlilerinin
kendisini taciz ettiğini ve bu nedenle yasal haklarını kullanacağını belirttiği
de görülmektedir. Başvurucu 8/5/2012 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan
ifadesinde ise şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiş, kendisini taciz
eden polis memurunu ortamın karanlık olması nedeniyle görse de tanıyamayacağını
ancak diğer kolluk görevlilerinden bazılarını teşhis edebileceğini
belirtmiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili
kısmı şöyledir:
"Skalpte [saçlı
deri] 2 cm uzunluğunda deri bütünlüğünün
bozulmuş olduğu, pıhtılaşmış kan olduğu, sol pariatel [çeper] kemik üzerinde olduğu, beyin cerrahi
konsültasyonunda ve beyin BT'sinde ek patoloji ve bulgu bildirilmediğine göre;
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞINI,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafif nitelikte OLDUĞUNU,
Bildirir rapordur."
23. Başvurucu Duygu Demirel'in 10/6/2011 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesi üzerine aynı tarihte soruşturma
başlatıldığı görülmektedir. Başvurucu şikâyet dilekçesinde; bir avukat olarak
kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanarak gözaltı işlemi yapmasına itiraz
ettiği için gözaltına alındığını, ellerinin plastik kelepçe ile çok sıkıldığını,
saçı çekilerek tekmelendiğini ve polis otobüsü içinde tokat ve yumrukla
darbedildiğini, ayrıca araç içinde bulunan başka kişilerin de darbedilmesine
şahit olduğunu iddia etmiştir. Aynı tarihte müşteki sıfatıyla Cumhuriyet
savcısı tarafından ifadesi alınan başvurucu şikâyet dilekçesindeki iddialarını
yinelemiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili
kısmı şöyledir:
"Sağ omuzda hafif ödem
ve kızarıklık, her iki bilekte kızarıklık mevcut olduğu, omuz grafisinin normal
oduğu kaydedildiğine göre;
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞINI,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafif nitelikte OLDUĞUNU,
Bildirir rapordur. "
24. Başvurucu Hüseyin Gölpunar'ın 9/6/2011 tarihinde verdiği
şikâyet dilekçesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı tarihte soruşturma
başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, bağlı bulunduğu sendikanın
çağrısı üzerine 31/5/2011 tarihinde gerçekleştirilen protesto eylemine
katıldığını, kolluk görevlileri tarafından tekme, yumruk cop ve kalkanlarla
darbedilerek saat 19.30 civarında gözaltına alındığını, kolluk aracında
yaklaşık beş saat tutulduğunu, araçta hakaret, tehdit ve darba maruz kaldığını
iddia etmiştir. Başvurucu ellerine takılan plastik kelepçenin çok sıkıldığını,
araç içinde cop ve yumruk darbeleriyle yaralandığını, bu nedenle kafasının sağ
kısmında şişlik ve vücudunun diğer yerlerinde morluklar oluştuğunu ileri
sürmüştür. Dilekçede ayrıca başvurucu, ilk çıkarıldığı doktor muayenesinde bahsettiği
yaralanmaların rapora işlenip işlenmediğinden kaygı duyduğunu, keza ikinci kez
çıkarıldığı doktorun ilk doktora tepki gösterdiğini dile getirmiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun 30/6/2011 tarihinde müşteki sıfatıyla
ifadesi alınmış, başvurucu şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir.
Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporda "darp ve cebir izine rastlanmadığı ve basit bir tıbbi
müdahale ile giderilebilecek herhangi bir lezyon saptanmadığı"
tespitlerine yer verilmiştir.
25. Başvurucu Kıymet Koçyiğit 9/6/2011 tarihinde verdiği şikâyet
dilekçesi kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı tarihte soruşturma
başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, arkadaşına refakat ettiği Ç.
Hastanesinde gözaltına alındığı andan polis merkezine götürüldüğü ana kadar
geçen yaklaşık altı saat boyunca fiziki ve psikolojik şiddete maruz kaldığını
ileri sürmüştür. Başvurucu; ellerinin arkadan kelepçeli olduğu hâlde hakaret,
tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığını, kelepçenin bilinçli şekilde sıkılarak
bileklerinin yaralandığını ancak bu hususun adli rapora yansıtılmadığını iddia
etmiştir. Başvurucu dilekçede ayrıca başvurucular Zeynep Cansu Elifoğlu ile
Ömer Çağdaş Ersoy'un da darbedildiğine şahit olduğunu dile getirmektedir.
Başvurucu Cumhuriyet savcısına verdiği ifade de aynı şikâyetlerini dile
getirmiş ve hakkında adli rapor tanzim eden doktor hakkında şikâyetçi olduğunu
belirtmiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporda,
düzenlenen ilk sağlık raporunda darp ve cebir izine rastlanmadığı tespiti
bulunduğuna dikkat çekilerek başvurucuda herhangi bir yaralanma bulunmadığı
belirtilmiştir.
26. Başvurucu Melahat Yurttaş'ın Cumhuriyet Başsavcılığına suç
duyurusunda bulunduğuna ilişkin bir bilgi ya da belgeye soruşturma dosyası
kapsamından erişilemediği gibi başvuru formu ve/veya ekinde de bu yönde bir
bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Başvurucunun Cumhuriyet savcısı tarafından
şüpheli sıfatıyla 3/6/2011 tarihinde alınan ifadesinde; gözaltında darp ve
hakarete maruz bırakıldığı, buna ilişkin doktor raporunun da mevcut olduğu
müdafii tarafından belirtilmiş olmasına rağmen adli rapor başvuru ekinde
sunulmadığı gibi soruşturma dosyasında da bulunamamıştır. Ancak Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başvurucuların tamamının şikâyetlerinin
değerlendirildiği soruşturmada başvurucu müşteki olarak yer almaktadır. Anayasa
Mahkemesi tarafından 10/7/2019 tarihinde Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesine
müzekkere yazılarak başvurucu hakkında düzenlenen adli raporun onaylı sureti
istenmiştir. 16/7/2019 tarihli cevap yazısında UYAP'ta başvurucunun adli
raporunun bulunmadığı, fiziki dosyanın ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında
olduğu belirtilmiştir.
27. Başvurucu Nazan Sürü'nün UYAP ortamına 10/5/2012 tarihinde
kaydedilen, Cumhuriyet savcısı havalesi bulunmayan 23/4/2012 tarihli şikâyet
dilekçesini Cumhuriyet Başsavcılığına sunması üzerine soruşturma başlatıldığı
anlaşılmaktadır. Başvurucu dilekçesinde; yaklaşık beş saat boyunca gözaltında
tutulduğu polis otobüsünde hakaret, tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığını,
yüzünde morluk oluştuğunu, ayrıca başvurucular Melahat Yurttaş, Özden Kaya
Tekin ve Hüseyin Gölpunar'ın da darbedildiğine şahit olduğunu iddia etmiştir.
Dilekçede ayrıca başvurucunun vücudunda meydana gelen yaralanmaların müdafii
tarafından da fark edilerek Müdafi Görüşme Tutanağı'na yazıldığı
belirtilmiştir. Başvurucunun 21/6/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından
alınan ifadesinde de aynı şikâyetlerini tekrar ettiği görülmüştür. Başvurucu
hakkında düzenlendiği belirtilen adli rapor ile Müdafi Görüşme Tutanağı başvuru
formu ekinde sunulmadığı gibi soruşturma dosyasında da bulunamamıştır. Bu
nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından 10/7/2019 tarihinde Ankara 24. Asliye Ceza
Mahkemesine müzekkere yazılarak adli raporun onaylı sureti istenmiştir.
16/7/2019 tarihli cevap yazısında UYAP'ta başvurucunun adli raporunun
bulunmadığı, fiziki dosyanın ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu
belirtilmiştir.
28. Başvurucu Ozan Gündoğdu'nun 9/4/2012 tarihli şikâyet
dilekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığına kolluk görevlileri hakkında suç
duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet
dilekçesinde; İl Başkanlığı önünde kolluğun göstericilere müdahalesi sırasında
bir cismin başına çarpması sonucu yaralandığını, bu nedenle arkadaşları
(başvurucular) Zeynep Ateş, Tuğçe Çetin Ertekin, Kıymet Koçyiğit, Zeynep Cansu
Elifoğlu ve Soner Torlak'ın kendisini Ç. Hastanesine götürdüklerini
belirtmiştir. Başvurucu hastanede adli rapor tanzim edilmesini istemesi üzerine
hastaneye gelen polis memurları tarafından arkadaşları ile birlikte gözaltına
alındığını, gerekli olmadığı hâlde ellerinin arkadan kelepçelendiğini ve polis
otobüsü içinde darp, tehdit ve hakarete maruz kaldığını iddia etmiştir.
Başvurucu dilekçede, hastanede dikiş atılan yarasının özellikle yumruklanarak
tekrar kanatılmasından ve uzun süre boyunca bu hâlde bekletilerek tedavi için
hastaneye götürülmemesinden yakınmaktadır. Başvurucu ayrıca nezarethanede
tutulduğu ilk gün yemek verilmediğini, tuvalete götürülmediğini veya geç
götürüldüğünü, pansuman için doktora götürülme talebinin ancak müdafiinin
çabalamasıyla yerine getirildiğini de iddia etmiştir. Müdafi Görüşme
Tutanağı'nda maruz kaldığı darba ve pansuman için doktora götürülmediğine
ilişkin tespitlerin bulunduğu da başvurucu tarafından dile getirilmiştir.
Başvurucu, Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede İl Başkanlığı önünde görmediği
bir cismin başına isabet ettiğini belirtmiş; sonrasında gözaltında hakaret,
tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığı iddialarını yinelemiştir. Başvurucu
hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet
Başsavcılığınızın 3/9/2012 tarih ve 2011/67924 sayılı yazısında Ozan Gündoğdu
hakkında G.M.K. Devlet Hastanesi ve Ç. Hastanelerinden beyin cerrahi
konsültasyon raporu sorulmuş ancak şahsın beyin cerrahi konsültasyonunu
yaptırmadığı anlaşılmış olup kesin raporunun mevcut belgeler ışığında
düzenlemesi istenildiğinden;
Şahsın 1/6/2011 tarihinde GMK Hastanesinde
yapılan muayenesinde sağ kaş üzerinde sağ frontal bölgedeyeni stüre edilmiş
yara mevcut olduğu (Ç. Hastanesinde stüre edilmiş) kayıtlı olduğuna göre,
mevcut bulgulara nazaran;
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞINI,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafif nitelikte OLDUĞUNU,
Bildirir rapordur."
29. Başvurucu Ömer Faruk Kök 23/6/2011 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesi ile kolluk görevlileri hakkında suç
duyurusunda bulunmuş, aynı tarihte soruşturma açılmıştır. Başvurucu şikâyet
dilekçesinde; gözaltında hakaret, tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığını,
ellerinin arkadan plastik kelepçe ile bağlandığını ve kelepçenin bilinçli
olarak çok fazla sıkıldığını, polis otobüsündeki gözaltına alınmış herkesin
aynı muameleyi gördüğünü iddia etmiştir. Başvurucu 11/1/2012 tarihinde
Cumhuriyet savcısı tarafından alınan ifadesinde de aynı iddialarını
yinelemiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili
kısmı şöyledir:
"Her iki el bileğinde
abrazyonlar [sıyrık],
oksipital bölgede [kafa arka kısmı]
2x2 cm lik ekimoz saptandığı kayıtlı olup, ek patolojik bulgu bildirilmediğine
göre;
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞINI,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafif nitelikte OLDUĞUNU,
Bildirir rapordur."
30. Başvurucu Ömür Çağdaş Ersoy'un 25/4/2012 tarihli ve UYAP
ortamına 10/5/2012 tarihinde kaydedildiği anlaşılan Cumhuriyet savcısı
havalesiz şikâyet dilekçesi üzerine soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu
şikâyet dilekçesinde 31/5/2011 tarihinde düzenlenen protesto eylemine
katıldığını, İl Başkanlığı önünde göz yaşartıcı gaz kullanılması üzerine grubun
dağıldığını, o esnada yere düştüğünü ve kolluk görevlilerince darbedildiğini
gördüğü arkadaşına yardım etmek isterken kendisinin de kolluğun darbına maruz
kaldığını iddia etmiştir. Başvurucu kolu bükülerek gözaltına alındıktan sonra
polis otobüsünde de hakaret, tehdit ve kaba dayağın devam ettiğini, ellerine
takılan plastik kelepçenin bilinçli olarak çok sıkıldığını, polis otobüsündeki
gözaltına alınmış herkesin aynı şekilde şiddete maruz kaldığını ileri
sürmüştür. Başvurucu, maruz kaldığı darp sonucunda vücudunun çeşitli yerlerinde
morluklar meydana geldiğini, bu durumun adli raporlar ve Müdafi Görüşme
Tutanağı'na düşülen şerhlerle de tespit edildiğini dile getirmiş; nezarethanede
tuvalet ihtiyacını gidermesine gecikmeli olarak müsaade edildiğini iddia
etmiştir. Başvurucu Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede, kendisini sokakta
darbeden kişilerin polis olup olmadığından emin olamadığını ancak gözaltında
kötü muamelede bulunan polis memurlarından üçünü fotoğrafından teşhis ettiğini
belirtmiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili
kısmı şöyledir:
"Yüzde sol zigomatik
kemik [elmacık kemiği] üzerinde
ekimoz, ödem, sağ zigomatik kemik üzerinde ödem, ekimoz, sağ kol deltoid [omuz
çevresi] kası üzerinde abrazyon, sol frontal
kemik üzerinde ekimoz ve ödem mevcut olduğu, KBB konsültasyonunda sol zigomatik
kemik üzerinde ekimoz ve ödem, sağ zigomatik kemik üzerinde ödem ve ekimoz, sol
frontal kemik üzerinde ödem ve ekimoz, nazal dorsum [burun kemiği] palpasyonla [elle dokunularak yapılan
muayene] hassas olduğu, beyin cerrahi beyin
BT ve maksilla fasiyal [yüz estetiği] BT tetkiklerinde ek patoloji bildirilmediğine göre;
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞINI,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafif nitelikte OLDUĞUNU,
Bildirir rapordur."
31. Başvurucu Özden Kaya Tekin'in 23/6/2011 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesiyle kolluk görevlileri hakkında aynı
tarihte soruşturma açılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, gözaltına
alınırken yerde sürüklendiğini ve tokat yediğini, polis otobüsünde hakaret,
tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığını, ellerinin plastik kelepçe ile
bağlandığını ve kelepçenin bilinçli olarak çok fazla sıkıldığını, polis
otobüsündeki gözaltına alınmış herkesin aynı muameleyi gördüğünü iddia
etmiştir. Ayrıca başvurucu dilekçesinde, kendisini muayene eden doktorun
odasında sivil giyimli polis olduğundan şüphelendiği bir kişiden ve adli raporu
polis memurlarının teslim almasından da bahsetmiştir. Başvurucu 8/2/2012
tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınan ifadesinde de aynı iddialarını
yinelemiş, doktor muayenesi sonrası bacaklarında da morluklar olduğunu
farkettiğini ancak bu yaralanmalarının adli rapora yansımadığını belirtmiştir.
Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı
şöyledir:
"Her iki el bileğinde
kelepçeye bağlı ekimoz, sol gözde morarma, sol zigomatik kemik üzerinde 2x2 cm
lik ekimoz ve ödem, sol frontal bölgede ödem ve ekimoz mevcut olduğu, yapılan
beyin cerrahi konsültasyonunda nörolojik muayenenin doğal olduğu, çekilen BST
ve servikal grafinin doğal olduğu kaydedildiğine göre;
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞINI,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafif nitelikte OLDUĞUNU,
Bildirir rapordur."
32. Başvurucu Özkan Boğan'ın UYAP ortamına 30/11/2011 tarihinde kaydedilen
28/11/2011 tarihli şikayet dilekçesi ile kolluk görevlileri hakkında suç
duyurusunda bulunması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma
başlatıldığı görülmektedir. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, tokat ve diz
darbeleriyle gözaltına alındığını, ellerinin arkadan sıkı şekilde plastik
kelepçe ile bağlandığını, polis otobüsündeki diğer gözaltına alınanlarla
birlikte hakaret, tehdit ve kaba dayağa maruz bırakıldığını iddia etmiştir.
Başvurucu şikâyetçi olduğu kolluk görevlilerinden bazılarının isimleri ile bir
kolluk görevlisinin kask numarasını da şikâyet dilekçesinde belirtmiştir.
Başvurucu hakkında Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinde düzenlenen
genel adli muayene raporunda "sağ ve
sol şakaklarda hafif şişlik ve hassasiyet mevcut olduğu"
belirtilmiştir. Başvurucu hakkında soruşturma dosyasında ya da başvuru formu
ekinde ATK tarafından düzenlenen bir adli rapora rastlanmamıştır.
33. Başvurucu Sevgi Sönmez tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına
verilen, Cumhuriyet savcısı havalesi olmayan, UYAP ortamına 18/5/2012 tarihinde
kaydedilen 24/5/2012 tarihli şikâyet dilekçesi üzerine soruşturma
başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde; darbedilerek gözaltına
alındığını, polis aracı içinde elleri arkadan kelepçeli şekilde yaklaşık dört
saat boyunca cenin pozisyonunda tutulduğunu iddia etmiştir. Başvurucu polis
aracında tutulduğu süre boyunca su, yemek, tuvalet gibi temel ihtiyaçlarının
karşılanmadığını, sürekli darbedilmesi nedeniyle yüzünün tanınmayacak hâle
geldiğini, yaralanmaların hem adli raporlarla hem de Müdafi Görüşme Tutanağı'na
düşülen şerhlerle tespit edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu dilekçede ayrıca
kolluk aracında erkek polis memurlarının vücuduna dokunmak suretiyle cinsel
tacizde bulunduğundan da yakınmıştır. Başvurucu; Cumhuriyet savcısına verdiği
ifadede, kendisine hakaret eden polis memurunu fotoğraftan teşhis ettiğini,
elle cinsel tacizde bulunanları teşhis edemediğini ancak görse
tanıyabileceğini, bir polis memurunu ise dışarıda görerek kendisinin resmini
çektiğini, daha sonra bu fotoğrafı ibraz edeceğini belirtmiştir. Başvurucunun
3/6/2011 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde kolluk görevlileri
tarafından sözlü ve fiziki şiddete maruz bırakıldığını belirterek şikâyetçi
olduğunu ifade ettiği görülmektedir. Başvurucu hakkında düzenlenen adli rapora
başvuru formu ekinde yer verilmediğinden ve UYAP ortamında da anılan evraka
ulaşılmadığından Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine müzekkere yazılarak adli
raporun onaylı sureti istenmiştir. 8/11/2019 tarihli cevap yazısı ekinde
gönderilen, gözaltı (31/5/2011) girişinde düzenlenen genel adli muayene
raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"Sol alt göz kapağında
ödem, ekimoz mevcut. Sol zeogma üzerine doğru yaklaşık 3 cm abrazyon mevcut.
Sağ frontal bölge hafif eritem ödem sol frontalde abrazyon mevcut. Göz
hastalıkları, KBB ve beyin cerrahi konsültasyonu uygundur."
34. Başvurucu Soner Torlak'ın 9/4/2012 tarihli şikâyet dilekçesi
ile kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde
31/5/2011 tarihinde düzenlenen gösteriye katıldığını, gösteride yaralanan
arkadaşını ziyaret için gittiği Ç. Hastanesinde haksız şekilde gözaltına
alındığını, gözaltında gereksiz yere ellerinin arkadan sıkı şekilde
bağlandığını, hakaret, tehdit ve darba maruz kaldığını ileri sürmüştür.
Yaklaşık dört saat boyunca polis aracı içinde elleri kelepçeli şekilde
tutulduğunu ve kötü muameleye maruz kaldığını iddia eden başvurucu aldığı
darbeler sonucu özellikle baş bölgesinde morluklar ve yara izleri oluştuğunu
belirtmiştir. Başvurucu kelepçenin bilinçli olarak çok sıkılması nedeniyle
ellerinde oluşan yara izlerinin Müdafi Görüşme Tutanağı'na da şerh düşüldüğünü
dile getirmiştir. Başvurucu 17/5/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısına müşteki
sıfatıyla verdiği ifadede iddialarını yinelemiştir. Başvurucu hakkında
düzenlenen adli rapora başvuru formu ekinde yer verilmediğinden ve UYAP
ortamında da anılan evraka ulaşılmadığından Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine
müzekkere yazılarak adli raporun onaylı sureti istenmiştir. 8/11/2019 tarihli
cevap yazısı ekinde gönderilen 1/6/2011 tarihli genel adli muayene raporunda
darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmektedir. Başvurucunun verdiği ifade
ve suç duyurusu dilekçesinde, hakkında alınan adli raporun gerçeği yansıtmadığı
yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
35. Başvurucu Tuğçe Çetin Ertekin'in 30/11/2011 tarihinde
Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği, kolluk görevlileri hakkındaki şikâyet
dilekçesi üzerine aynı tarihte soruşturma başlatıldığı görülmektedir. Başvurucu
şikâyet dilekçesinde 31/5/2011 tarihinde düzenlenen protesto gösterisine
katıldığını, gösteride bir arkadaşını yaralanması nedeniyle onu Ç. Hastanesine
götürdüğünü, hastaneye gelen sivil polis memurları tarafından sebepsiz yere
gözaltına alındığını, gözaltında hakaret, tehdit, cinsel taciz ve darba maruz
kaldığını iddia etmiştir. Uzun süre polis aracı içinde elleri arkadan kelepçeli
şekilde bekletildiğini, nezarethaneye konulduğu ana kadar geçen yaklaşık dokuz
saat boyunca kötü muamelenin devam ettiğini ileri süren başvurucu ayrıca iki
gün boyunca avukatı ile görüştürülmediğini de dile getirmektedir. Cumhuriyet
savcısı tarafından 6/1/2012 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde
başvurucu, şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiş; kendisine cinsel
amaçla dokunup taciz ettiğini iddia ettiği kolluk görevlisinin eşkâlini tarif
etmiştir. Başvurucu ifadesinde ayrıca gözaltına alınan diğer kişilere karşı
kötü muamelede bulunulduğuna tanık olduğunu belirtmiştir. Başvurucu hakkında
ATK tarafından düzenlenen adli raporda, yapılan ilk muayenede "darp ya da cebir izi tespit edilemediği"
belirtilerek herhangi bir yaralanma bulunmadığı açıklanmıştır.
36. Başvurucu Zeynep Ateş'in 30/11/2011 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığına kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine
soruşturma açılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde 31/5/2011 tarihinde
düzenlenen protesto gösterisine katıldığını, gösteride bir arkadaşının
yaralanması nedeniyle onu Ç. Hastanesine götürdüğünü, hastaneye gelen sivil
polis memurları tarafından sebepsiz yere gözaltına alındığını, gözaltında
hakaret, tehdit, cinsel taciz ve darba maruz kaldığını iddia etmiştir. Yaklaşık
beş saat boyunca polis aracı içinde elleri arkadan kelepçeli şekilde
bekletildiğini iddia eden başvurucu, kolluk görevlilerinin başvurucular Ozan
Gündoğdu ve Soner Torlak'ı da araç içinde darbettiğini dile getirmiştir.
Başvurucu ayrıca nezarethanede tuvalet ihtiyacını gidermesinin
geciktirildiğini, boyun düzleşmesi rahatsızlığı nedeniyle sürekli kullandığı
ilacının gecikmeli olarak kendisine teslim edildiğini iddia etmiştir.
Başvurucunun Cumhuriyet savcısına 6/1/2012 tarihinde verdiği ifadede, şikâyet
dilekçesindeki iddialarını yineleyerek kendisini cinsel yönden taciz ettiğini
iddia ettiği polis memurunun eşkâlini verdiği görülmektedir. Başvurucu hakkında
ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Her iki el bileğinde
hafif abrazyon, sağ el bileğinde ağrı tariflediği, darp ve cebir izine
rastlanmadığı kayıtlı olup,
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞINI,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafif nitelikte OLDUĞUNU,
Bildirir rapordur."
37. Başvurucu Zeynep Cansu Elifoğlu'nun 11/8/2011 tarihinde
Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesiyle kolluk görevlileri
hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu
şikâyet dilekçesinde 31/5/2011 tarihinde düzenlenen protesto gösterisine
katıldığını, gösteride bir kişinin yaralanması nedeniyle onu Ç. Hastanesine
götürdüğünü, hastaneye gelen sivil polis memurları tarafından sebepsiz yere
gözaltına alındığını, gözaltında hakaret, tehdit, cinsel taciz ve darba maruz
kaldığını iddia etmiştir. Uzun süre polis aracı içinde elleri kelepçeli şekilde
bekletildiğini belirten başvurucu, kolluk tarafından doktor muayene odasında
yalnız bırakılmadıklarından da yakınmaktadır. Nezarethanede temel
ihtiyaçlarının karşılanmadığını, tuvalet ihtiyacının bir saat geç
karşılandığını, müdafi görüşme talebinin reddedildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu 22/6/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısına müşteki sıfatıyla verdiği
ifadede iddialarını yinelemiştir. Başvurucu hakkında düzenlendiği belirtilen
adli rapor başvuru formu ekinde sunulmadığı gibi soruşturma dosyasında da
bulunamamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi10/7/2019 tarihinde Ankara 24.
Asliye Ceza Mahkemesine müzekkere yazarak adli raporun onaylı suretini
istemiştir. 16/7/2019 tarihli cevap yazısında UYAP'ta başvurucunun adli
raporunun bulunmadığı, fiziki dosyanın ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında
olduğu belirtilmiştir.
C. Soruşturma Kapsamında
Yapılan İşlemler
38. Başvurucuların da aralarında olduğu birçok gösterici
tarafından kolluk görevlilerinin 31/5/2011 tarihindeki eylemleri nedeniyle
yapılan suç duyuruları Cumhuriyet Başsavcılığınca tek bir soruşturma dosyası
üzerinde birleştirilerek yürütülmüştür.
39. Soruşturma kapsamında başvurucuların tedavi evrakları ilgili
hastanelerden istenmiş, birçok başvurucu hakkında ayrıca -yukarıda detayları verilen-
ATK'dan tanzim edilen adli raporlar da dosya arasına alınmıştır.
40. Cumhuriyet Başsavcılığı olayların meydana geldiği yerlere
ait Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu (MOBESE) kamera kayıtlarının temini
için Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazmıştır. Olaya ilişkin kolluk
tarafından kayda alınan video ve fotoğraflar ile olaya ilişkin kolluk fezlekesi
de aynı şekilde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünden istenmiştir. MOBESE ve
kolluğun ilgili birimi tarafından çekimi yapılan kamera kayıtları soruşturma
dosyasına gönderilmiştir. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığınca İl Emniyet
Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğünden başvurucuların gözaltı tutanakları ile
varsa kamera kayıtları -her bir başvurucu yönünden işaretlenip fotoğraf
şeklinde basılmak suretiyle- istenmiştir. Başvurucu Bülent Teoman Özkan ise
başvuru formunda daha sonra sunacağını belirttiği bir kamera görüntüsünü
15/11/2019 tarihinde Anayasa Mahkemesine göndermiştir.
i. MOBESE görüntülerine ilişkin olarak Cumhuriyet
Başsavcılığınca bilgisayar veri işletmeni bir bilirkişi görevlendirilmiştir.
Bilirkişinin sunduğu raporda, Kızılay Meydanı'nı gösteren kamera kaydının zaman
aralığı hususunda bir bilgi bulunmamaktadır. Görüntülerden alıntılanan
fotoğraflarda, ellerinde sopalarla gelen göstericilerin polis araçlarına ve
orada bulunan polis memuruna saldırdıkları, bazı göstericilerin yüzlerini bez
parçaları ile kapattığı görülmektedir. Kolluk tarafından MOBESE kaydının bir
kısmı izlenmek suretiyle tutanağa bağlanmıştır. Bu tutanakta başvurucu Ömür Çağdaş
Ersoy'un yaralanma anına ilişkin görüntü ve buna ilişkin değerlendirme
bulunmakta, başvurucuyu sivil vatandaşların darbettiği belirtilmektedir.
Tutanakta ayrıca olayların gerçekleştiği diğer yerlere ait kamera kayıtlarının
da izlenerek göstericilerin kolluk kuvvetlerine saldırı anlarına ilişkin
fotoğraf alıntılarıyla raporlandığı görülmektedir.
ii. Bilirkişi incelemesi yapılan bir diğer görüntü ise medyadan
temin edildiği anlaşılan (dosyaya müşteki taraftan sunulduğu değerlendirilen)
gözaltı işlemi anına ilişkindir. Bilirkişi raporunda, görüntünün çok gürültülü
olmakla birlikte sesli olduğu, toplam 6 dakika 48 saniye olduğu belirtilmiştir.
Kolluk görevlileri ile gözaltına alınan başvurucular Duygu Demirel ve Bülent
Teoman Özkan arasındaki diyaloğa da raporda yer verilmiştir. Buna göre
gözaltına alınan kişilerin "Avukatım
ben." dediği belirtilmektedir. Rapora göre başvurucular birden
fazla kolluk görevlisi tarafından bedensel güç kapsamında zor kullanımla
gözaltına alınmıştır. Başvurucu Bülent Teoman Özkan tarafından 15/11/2019
tarihinde sunulan dosyada, 6 dakika 48 saniyeden ibaret olan aynı görüntü kaydı
ile anılan görüntü kaydından alıntılandığı anlaşılan on yedi adet fotoğrafın
bulunduğu görülmüştür. Söz konusu görüntüde başvurucular Bülent Teoman Özkan ve
Duygu Demirel'in birden fazla kolluk görevlisi tarafından bedeni güç
kullanılarak yakalandığı, başvurucu Duygu Demirel'in "avukatım ben"
diyerek yakalama işlemine karşı çıktığı, görüntünün sonraki kısmının çevredeki
insanları ve konuşmaları içerdiği anlaşılmıştır.
iii. Kolluk tarafından kayda alınan görüntülerin Cumhuriyet
Başsavcılığının talebi üzerinde kolluğun Foto Film Şube Müdürlüğü tarafından
başvurucu Ömür Çağdaş Ersoy'un yaralandığı yere ilişkin olan kısmı izlenerek
tutanağa bağlanmıştır. Bu tutanakta, kaçan göstericiler ile bazı göstericilerin
yakalandığı an yer almakta; başvurucu Ömür Çağdaş Ersoy'un yaralanma anına
ilişkin tespit bulunmamaktadır. Görüntülerin tamamı üzerinde yapılmış bir
bilirkişi incelemesine soruşturma dosyası kapsamında erişilememiştir. Bu
nedenle Cumhuriyet Başsavcılığına 11/7/2019 tarihinde müzekkere yazılarak
soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporları (özellikle UYAP'ta kayıtlı
18/6/2014 tarihli bilirkişi tutanağına konu rapor) sorulmuştur. Cumhuriyet
Başsavcılığının 17/7/2019 tarihli cevap yazısında dosyada iki adet bilirkişi
raporu bulunduğu ancak her ne kadar UYAP üzerinde 18/6/2014 tarihli bir
bilirkişi tutanağı bulunsa da buna dair raporun fiziken dosyada bulunmadığı
bildirilmiştir.
iv. Olaya ilişkin tüm kaynaklardan elde edilen görüntü kayıtları
üzerinde kolluk tarafından inceleme yapılarak düzenlenen tutanakta;
başvuruculardan Bülent Teoman Özkan, Duygu Demirel, Hüseyin Gölpunar, Kıymet
Koçyiğit, Osman Biçer, Ömer Faruk Kök, Özden Kaya Tekin, Özkan Boğan, Tuğçe
Çetin, Zeynep Cansu Elifoğlu'na ait görüntülerden alıntılanan fotoğraflara yer
verildiği ve başvurucuların eylemleri hakkında çeşitli tespitlerin yapıldığı
görülmektedir. Bu tespitlerin başvurucuların işlediği iddia edilen suçlarına
delil mahiyetinde sunulduğu da gözlemlenmiştir. Ayrıca bu tutanakta İl Emniyet
Müdürlüğü önünde yaşanan olaya ilişkin görüntülerin de izlenerek raporlandığı
anlaşılmaktadır.
41. Başvurucular Ömür Çağdaş Ersoy, Soner Torlak, Sevgi Sönmez
ve Ozan Gündoğdu hakkında terör suçundan yapılan yargılama sırasında Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi (Kapatıldığı için kovuşturmayı Ankara 4. Ağır Ceza
Mahkemesi devralmıştır.) tarafından başvurucuların görüntülere yansıyan
eylemlerine ilişkin olarak bilirkişi raporu alınmıştır. Bu raporda;
başvurucuların kolluk görevlilerine taş atması ve sopayla vurması, yüzlerini
bezle kapatmaları, kolluk araçlarına zarar vermeleri anına ilişkin fotoğraf
alıntılı tespitler olduğu görülmektedir.
42. Başvuruculardan Melahat Yurttaş ve Özkan Boğan dışındakilerin
müşteki sıfatıyla ifadeleri Cumhuriyet savcısı tarafından alınmıştır. Başvurucu
Melahat Yurttaş'ın şüpheli sıfatıyla ifadesi Cumhuriyet savcısı tarafından
alınmış, ifadede müdafii tarafından başvurucunun gözaltında kolluk
görevlilerinin kötü muamelesine maruz kaldığı belirtilmiştir. Özkan Boğan'ın
müşteki sıfatıyla ifadesinin alınabilmesi amacıyla kolluğa müzekkere yazıldığı,
ayrıca 5/4/2013 tarihinde zorla getirme kararı çıkarıldığı da görülmüştür.
Başvuruculardan on ikisinin de aralarında olduğu toplam yirmi beş kişiye ise
tanık sıfatıyla ifade vermek üzere 29/9/2014 tarihinde çağrı kâğıdı çıkarıldığı
ancak toplam altı kişinin tanık sıfatıyla ifadesinin alınabildiği tespit
edilmiştir.
43. İl Emniyet Müdürlüğünden olay tarihinde görevli olan tüm kolluk
görevlilerinin isim listesi ile fotoğraf albümleri istenmiştir. Ayrıca Çevik
Kuvvet Şube Müdürlüğünden olay tarihinde hangi personelin nerede ve hangi işle
görevli olduğuna dair görev tanımı listesi de istenmiştir. Kolluk tarafından
tüm görevli kolluk personelinin isim listeleri ile vesikalık fotoğraf albümü
soruşturma dosyasına gönderilmiştir. Kolluk görevlilerinin fotoğrafları
üzerinden başvuruculardan teşhis işlemi yapmaları istenmiş ve bir kısım
başvurucu toplam otuz dört kolluk görevlisini teşhis etmiştir. Teşhis edilen
kolluk görevlilerinden yirmi üçünün Cumhuriyet savcısı tarafından, ikisinin ise
adli kolluk tarafından şüpheli ifadeleri alınmıştır. İfadeleri alınan tüm
kolluk görevlileri, ya olay tarihinde izinli oldukları ya olay yerinde görevli
olmadıkları ya da isnat edilen eylem içinde yer almadıkları savunmasını yaparak
atılı suçlamaları kabul etmemiştir.
44. Cumhuriyet Başsavcılığınca, soruşturma kapsamında tespit
edilen toplam altı kask numarasının hangi kolluk görevlilerine ait olduğu İl
Emniyet Müdürlüğünden sorulmuştur. Ancak buna dair kolluk tarafından verilen
bir cevaba rastlanmadığı gibi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da bu
müzekkerenin akıbetinin araştırıldığına dair bir bilgi ya da belgeye soruşturma
dosyasından erişilememiştir.
45. Ayrıca gözaltında alınan kişilerle görüşmek üzere Emniyet
Müdürlüğü önüne gelen kişilerle kolluk görevlileri arasındaki olaya ilişkin
olarak kolluk görevlileri hakkında idari bir tahkikat yürütülmüş, buna dair
evrak Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma dosyasına alınmıştır. İdari
tahkikat raporunda, olay anına ilişkin güvenlik kamera kaydı ile kolluk
tarafından ses de kaydedecek şekilde çekilen görüntülerinin ve kolluk
görevlilerinin olaya ilişkin ifadelerinin delil olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
Raporda, kolluk görevlilerinin kimseye hakaret etmediği, herhangi bir suç
işlemeyip mevzuat gereği gerekli olan güvenlik prosedürünü işletmeye
çalıştıkları kanaati ile ilgili kolluk görevlileri hakkında soruşturma
açılmasına gerek olmadığı sonucuna varılmıştır.
46. Başvurucuların şikâyet ettikleri gözaltına alma anın ve
sonrasına ilişkin olarak kolluk görevlilerinin kötü muamelede bulunduğu
yönündeki iddialara yönelik idari bir tahkikat yürütülmüş, buna ilişkin evrak
soruşturma dosyasına alınmıştır. Bu idari tahkikat sonucunda verilen karar
gerekçesi şöyledir: Hopa'da hayatını kaybeden M.L. bahane edilerek Ankara'da
31/5/2011 tarihinde gerçekleştirilen eylem barışçıl değildir. Zira göstericiler
herhangi bir basın açıklaması dahi yapmaksızın doğrudan taş, sopa ve soda
şişesi gibi cisimlerle İl Başkanlığı önünde tedbir alan kolluk görevlilerine ve
kolluk araçlarına saldırıda bulunmuş, çok sayıda kolluk görevlisinin çeşitli
şekillerde yaralanmasına sebebiyet vermişlerdir. Ayrıca çok sayıda kolluk aracı
da göstericilerin saldırısı sonucu hasar görmüştür. Bu nedenle İl Başkanlığı
önünde orantılı şekilde göz yaşartıcı gaz kullanılarak göstericilere müdahalede
bulunulmuştur. Ancak dağılan grup içinden bir kısım gösterici cadde ve
yollardaki trafiği keserek kolluk görevlilerine fiziki saldırılarına devam
etmiştir. Cumhuriyet savcısının talimatı ile yakalama işlemi yapmaya çalışan
kolluk görevlilerine göstericiler direnmiş; kolluk görevlileri, yakalama işlemi
esnasında orantılı şekilde zor kullanılmıştır. Polis aracına alınan
göstericilerin burada kötü muameleye maruz kaldıkları yönündeki söylemleri ise
kolluk görevlilerini baskı altına almaya dönük gerçeği yansıtmayan iddialardır.
Ayrıca göstericiler birbirlerine tanıklık ederek asılsız iddialarını güçlendirmeye
çalışmaktadır. Göstericilerin uzun süre polis araçlarında bekletildikleri
yönündeki iddiaları da doğru değildir. Gözaltı işlemi kapsamında polis aracına
alınan göstericiler Emniyet Müdürlüğüne peyderpey yaklaşık iki saatte
götürülmüştür. Toplam elli dört göstericinin zor kullanılarak göz altına
alındığı bir olayda bu süre makuldür.
47. Cumhuriyet Başsavcılığınca 29/9/2015 tarihinde verilen
kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile soruşturma sonuçlandırılmıştır. Kararın
ilgili kısımları şöyledir:
"...
Eylem sırasında yasadışı pankartlar açılıp
sloganlar atıldığı, polisin dağılın uyarılarına rağmen grubun dağılmamakta
ısrar ettikleri, ihtar ve zor kullanmaya rağmen kolluk kuvvetlerine yönelik
cebir ve tehditte bulunulduğu, kamu malına zarar verildiği, dosyadaki 31/5/2011
tarihli 'Olaylı Yakalama Tutanağı' ndan da anlaşılacağı üzere grup içerisine
karışan yasa dışı örgüt mensuplarının taş ve sopalarla polis memurlarına
saldırdıkları, sivil polis memurlarının birçoğunun yaralandığı ve bazılarının
linç edilmekten kaçarak zor kurtuldukları, yasa dışı bu gösterinin sona
erdirilmesi için polis otosundan megafonla toplanan şahısların ikaz edilmesine
rağmen dağılmadıkları gibi polise yönelik saldırılarını sürdürmeleri üzerine
polisin yasadan kaynaklanan zor kullanma yetkisini kullanarak ileri çıkan
göstericileri göz altına aldıkları, eylemcilerin polis otobüsü içerisinde de
direnme, slogan atma ve polise hakaret fiillerini devam ettirdikleri,
Anlaşılmıştır.
Bu olaylar sonrası gözaltına alınan bir kısım
şüpheliler hakkında 30/9/2011 tarih ve 2011/689 soruşturma numaralı dosya
üzerinden CMK 250'nci Maddesi ile Yetkili ve Görevli Ankara Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanlığı'na 2011/79 numaralı iddianame ile 'Silahlı terör örgütüne üye olmak,
terör örgütünün propagandasını yapmak, görevli memuru kasten yaralamak, kamu
malına zarar vermek, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet, kamu
görevlisine karşı görevini yaptırmamak için direnmek ve 6136 sayılı yasaya
muhalefet' suçlarından cezalandırılmaları için kamu davası açıldığı
görülmüştür.
Haklarında bu suçlamalardan dolayı Ankara Ağır
Ceza Mahkemesinde (CMK 250'nci Maddesi ile Yetkili ve Görevli) kamu davası
açılan [başvurucu] Soner
TORLAK, [başvurucu] Sevgi SÖNMEZ,
F.K., [başvurucu] Ozan GÜNDOĞDU
ve [başvurucu] Ömer Çağdaş ERSOY
ile işlem yapılan diğer bazı müştekilerin değişik tarihlerde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığımıza müracaat ederek olaylar esnasında polisin kendilerini
yaraladığını, hakaret, tehdit ve cinsel tacizde bulunduklarını belirterek
şikayetçi olmuşlardır.
Aldırılan doktor raporlarında bir kısım
müştekilerin vücudunda lezyon dahi bulunmadığı, çoğunun basit tıbbi müdahale
ile giderilebilecek ölçüde hafif şekilde, S.E. ile B.Ç.'nin ise basit tıbbi
müdahale ile giderilemeyecek biçimde orta derecede yaralandıkları
anlaşılmıştır.
Şikayet dilekçelerinde müştekilerin aynı
zamanda birbirlerini de tanık gösterdikleri, tanıkların bir çoğunun bilgilerine
başvurulmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımızın davetine uymadıkları,
gelenlerin bir kısmının da konu hakkında bilgi ve görgülerinin olmadıklarını
belirttikleri görülmüştür.
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet
Kanununun;
...
Şeklindeki düzenlemelere göre polis, görevini
yaparken gerektiği ölçüde kanun gereği zor kullanma yetkisine haizdir.
Olayımızda yasa dışı toplantı ve gösteri
yürüyüşlerine katılarak ve tüm uyarılara rağmen dağılmayarak kamu düzenini
bozan müştekilerin eylemlerine son verilmesi amacıyla polisin zor kullanma
yetkisini kullandığı izlenmiştir.
Emniyet mensuplarının hakaret, tehdit ve
cinsel taciz eylemini gerçekleştirdiklerine dair kamu davası açmaya yetecek
derecede müştekilerin iddiaları ve birbirlerine olan tanıklıklarından başka
delil de elde edilememiştir.
İzah olunan nedenlerle;
İşlenen bir suçu sonlandırmak ve failleri
yakalamak amacıyla amirlerinin ve yasanın verdiği zor kullanma yetkisini
kullanan güvenlik görevlileri hakkında isnadedilen suçlardan KAMU ADINA
KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA... [karar verildi.]"
48. Başvurucular, anılan kovuşturmasızlık kararına farklı
tarihlerde itiraz etmişlerdir. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/11/2015
tarihli kararıyla itirazlar reddedilmiştir. Ret kararında; kovuşturmasızlık
kararının usul ve yasaya uygun olduğu, karar gerekçesinin dosya içeriği ile
uyumlu olduğu belirtilmiştir.
49. Farklı tarihlerde kararı tebellüğ eden başvurucular
süresinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
50. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kasten başkasının
vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden
olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli
para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
51. 5237 sayılı Kanun'un "Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı
256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma
yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı
görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten
yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
52.
4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 13.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis,
A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair
haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
...
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı
tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma
altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.
...
Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda
bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde
her türlü tedbir alınabilir.
...
Yakalananlardan,
...
B) Zor kullanılarak yakalananların,
...
Yakalanma anındaki sağlık durumları tabip
raporuyla tespit edilir.
..."
53.
2559 sayılı Kanun'un "Zor ve silah
kullanma" kenar
başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis, görevini
yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak
ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
..."
54. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Bir suçun işlendiğini öğrenen
Cumhuriyet savcısının görevi"
kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet
savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir
hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek
üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin
araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî
kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla
yükümlüdür."
B. Uluslararası Hukuk
1. Mevzuat
55. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı
3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."
56. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya
da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya
maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da
bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
57. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele
gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız
olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men
ettiğini belirtmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde
belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir
istisnaya yer vermediğini içtihatlarda hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
58. Bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun
söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık
eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya,
B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gäfgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05,
1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik
Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
59. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin inandırıcı kötü muamele iddialarının etkin biçimde
soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131). AİHM’in içtihadında
tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız,
kamu denetimine açık olmasını ve yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla
çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov
(Jalaloglu)/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; benzer
yöndeki karar için bkz. Çelik ve
İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
60. AİHM, bir kişinin sağlıklı hâlde gözaltına alınmasına rağmen
salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu
yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu
yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete
ait olduğunu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı
hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağını
ifade etmiştir (Selmouni/Fransa, §
87). Bu yükümlülük, sadece gözaltında değil aynı zamanda devlet yetkililerinin
özel kontrolü altında bulunan bölgelerde gerçekleşen yaralama ve ölümleri de
kapsamakta zira her iki durumda da söz konusu olayların tamamı ya da büyük
kısmı yetkililerin özel bilgisi dâhilinde gerçekleşmektedir (Beker/Türkiye, B. No. 27866/03, 24/3/2009,
§ 42).
61. Öte yandan AİHM, Berliński/Polonya
(B. No: 27715/95, 30209/96, 20/9/2002, §§ 62-65) kararında, kolluk
görevlilerine karşı etkin bir fiziki direnme sergilenmesi ve şiddet eyleminde
bulunulması sonrası kolluk görevlilerinin de orantılı bir güç kullanımına
gitmesini Sözleşme'nin 3. maddesine aykırı bulmamıştır. Karara konu olayda
üyesi olmadıkları spor salonundan çıkmayan iki vücut geliştirme sporcusunun
sayıca üstün altı kolluk görevlisinin yasal sözlü talimatına uymayarak spor
salonundan çıkmayıp yakalama işlemine etkili şekilde direnmesi ve iki kolluk
görevlisine tekme atması söz konusudur. Polis memurları bu durum karşısında cop
ve göz yaşartıcı gaz kullanmış, başvurucuları silahla tehdit ederek kontrol
altına alabilmişlerdir. Olay nedeniyle başvurucular ağır şekilde yaralanmış ve
başvuruculardan biri dört gün hastanede yatmıştır. AİHM kolluk görevlilerinin
uyguladığı gücün orantılı olduğu sonucuna varırken polis memurlarının sayısal
üstünlüğünü gözetmiş ancak başvurucuların da vücut geliştirme sporcusu olmaları
hasebiyle fiziki avantaja sahip olduklarına vurgu yapmıştır. AİHM Rehbock/Slovenya (B. No: 29462/95,
28/11/2000, §§ 72, 78) kararında ise önceden planlandığı için risklerin
minimize edilebileceği bir operasyon kapsamında sayıca üstünlüğü bulunan on üç
polis memurunun silah taşımayan ve fiziki saldırıda da bulunmayan üç şüpheliye
karşı güç kullanmasını orantılı bulmamış ve kötü muamele yasağının ihlal
edildiği sonucuna varmıştır.
62. AİHM Özen ve
diğerleri/Türkiye (B. No: 29272/08, 23/2/2016) kararında, bir adli
vaka nedeniyle polis karakolunda bulunan yakınlarının yanına gelen ve toplam
sayıları on kişiye ulaşan başvurucular ve arkadaşları ile polis memurları arasında
yaşanan kavgada polislere karşı fiziki şiddete başvuran ve en az bir tabanca
taşıdığı tespit edilen başvuruculara karşı kolluk kuvvetince uygulanan gücün
orantılı olduğu ve olayda kötü muamele yasağının ihlal edilmediği sonucuna
varmıştır. AİHM bu kararda kolluk personelince uygulanan gücün orantılı olduğu
sonucuna varırken polise karşı fiziki şiddete başvuran kişi sayısının
fazlalığına -Rehbock/Slovenya
kararına da atıf yaparak- olayın kolluk tarafından önceden planlanan bir
operasyon kapsamında olmayıp ani gelişmesine ve başvuruculardaki
yaralanmalarının hafif nitelikte olmasına dikkat çekmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
63. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İnsan Haysiyetiyle
Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
64. Başvurucular gözaltına alındıkları sırada ve gözaltı
sırasında darbedildiklerini, hakarete ve tehdide maruz kaldıklarını, ayrıca
başvuruculardan bir kısmı da cinsel tacize maruz kaldığını iddia etmektedir.
Başvurucu Osman Biçer ise olaydan sonra Emniyet Müdürlüğü önünde yaşanan arbede
sırasında kolluk görevlisi tarafından darbedildiğini iddia etmiştir.
Başvuruculara göre Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma emniyet
görevlilerinin adli kolluk vazifesi alması nedeniyle bağımsız ve tarafsız
şekilde yürütülmemiş, kolluk görevlileri şüpheli olduğu için delillerin
toplanmasında gerekli özen gösterilmemiş, toplanan bir kısım delil ise doğru
değerlendirilmemiştir. Ayrıca tüm şikâyetçiler açısından gereksiz yere
soruşturmaların birleştirilmesi etkili bir soruşturma yapılmasına engel olmuş,
nitekim oldukça uzun bir süre boyunca soruşturma sonuçlandırılamamıştır.
Kovuşturmasızlık kararında her bir şikâyetçi açısından özelleştirme içeren bir
gerekçe bulunmaması da başvurucular tarafından dile getirilen bir diğer
şikâyettir.
65. Başvurucular anılan nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı ile Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. Başvurucuların bir kısmı ise soruşturmanın etkili
yürütülmemesi gerekçesiyle etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğini
savunmuştur. Başvurucu Osman Biçer maruz kaldığı darp nedeniyle kötü muamele
yasağı dışında ayrıca sendikal haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
66. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların gözaltına alınma sırasında ve
gözaltında darp, tehdit, hakaret ve cinsel tacize maruz kaldığı, bu olaya
ilişkin şikâyetlerinin etkili şekilde soruşturulmadığı yönündeki hak ihlali
iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir. Başvurucuların bir kısmının ileri sürdüğü adil yargılanma
ve etkili başvuru hakkına yönelik şikâyetlerin ise etkili soruşturma
yükümlülüğü kapsamında kaldığı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının usul boyutu içinde ele alınması gerektiği anlaşıldığından belirtilen
haklardan ayrıca bir inceleme yapılmamıştır. Olayın başvurucu Osman Biçer'in
iddia ettiği gibi sendikal bir faaliyet kapsamında kalmadığı
değerlendirildiğinden sendikal haktan da ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Başvurucular Osman
Biçer, Soner Torlak ve Tuğçe Çetin Ertekin Yönünden
67. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak
ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi
-“Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili
resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 111).
68. Başvurucu Osman Biçer, Emniyet Müdürlüğü önünde çıkan arbede
sırasında bir kolluk görevlisi tarafından kulağına aldığı darbe ile
yaralandığını iddia etmekte ve buna dair adli rapor sunmaktadır. Ancak olay
anına ilişkin kamera kaydı başvurucunun iddiasını doğrulayamamış, ayrıca başvurucu
tarafından ibraz edilen adli rapor ise olaydan beş gün sonra yapılan bir
muayene sonucu tanzim edilmiştir. Dahası söz konusu rapor başvurucunun kulağına
aldığı bir darbe sonucu yaralandığını da tam olarak ortaya koymaktan uzaktır
(bkz. § 20).
69. Başvurucular Soner Torlak ve Tuğçe Çetin Ertekin gözaltında
darba maruz kaldıklarını iddia etmiştir. Soruşturma kapsamında başvurucular
hakkında düzenlenen ve herhangi bir yaralanma olmadığını belirten adli
raporların sıhhati konusunda başvurucuların soruşturma kapsamında ya da
bireysel başvuruda herhangi bir şikâyet ileri sürmediği görülmüştür.
Başvurucuların darba maruz kaldığı yönündeki iddiaları, haklarında düzenlenen
adli raporlarla temellendirilemediği gibi hakaret, tehdit ve cinsel taciz
iddiaları da makulün ötesinde bazı kanıtlarla desteklenebilmiş değildir.
70. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Diğer Başvurucular
Yönünden
71. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
72. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve
eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz."
73. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin
devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve
usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye ya da
cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülüğü hem bireyleri
bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir
soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu
(soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi
boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif
yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır
(benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No:
2014/798, 28/9/2016, §64; Mustafa Rollas,
B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
74. Başvurucuların şikâyetine konu darp, tehdit, hakaret ve
cinsel taciz eylemlerinin devlet görevlilerinden sâdır olduğu iddia edildiği
için kural olarak devletin negatif yükümlülüğü kapsamında bir hak ihlali olup
olmadığının incelenmesi gerekir. Ayrıca başvurucunun kolluk görevlileri
hakkında etkili bir soruşturma yapılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiği iddiası da bulunduğundan pozitif yükümlülükler kapsamındaki etkili
soruşturma yapma yükümlülüğü açısından da bir değerlendirme yapılacaktır.
75. Bu doğrultuda başvurucular Çisem Özoğul Temur, Duygu
Demirel, Ömer Faruk Kök, Ömür Çağdaş Ersoy, Özden Kaya, Özkan Boğan ve Sevgi
Sönmez hakkında insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının hem maddi
boyutu hem de usul boyutu itibariyle bir inceleme yapılacaktır. Ancak
başvurucular Bülent Teoman Özkan, Hüseyin Gölpunar, Kıymet Koçyiğit, Melahat
Yurttaş, Nazan Sürü, Ozan Gündoğdu, Zeynep Ateş ve Zeynep Cansu Elifoğlu
hakkında maddi boyut incelemesi yapılabilmesi için Anayasa Mahkemesinin önünde yeterli
bilgi ve belge bulunmadığından bu başvurucular yönünden sadece usul yükümlülüğü
bağlamında bir inceleme yapılabilecektir.
Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır.
i. İnsan Haysiyetiyle
Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(Çisem Özoğul Temur, Duygu Demirel, Ömer Faruk Kök, Ömür Çağdaş Ersoy, Özden
Kaya, Özkan Boğan ve Sevgi Sönmez Yönünden)
(1) Genel İlkeler
76. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında
ise kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
77. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3.
maddesi istisna öngörmemekte; işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve
cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele
yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş
veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna
öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir
düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna
öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
78. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 81).
79. AİHM kararlarında bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına
alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği
durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama
getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma
yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları
ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların
ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 94).
80. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki
ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından özellikle çok ağır
ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma
işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan
ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet
ve hakaret suçlarının
unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
81. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin
ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı
veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt
unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 85).
82. İşkence seviyesine
varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce
uygulanmış, fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan
insanlık dışı muameleler eziyet
olarak tanımlanabilir (Tahir Canan,
§ 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz
bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir
amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik
sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere
sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması,
kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre
beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
83. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen, aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir
Canan, § 22). Burada eziyetten
farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte
küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
84. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunun
belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı
durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü
muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da
alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir
muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık
dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her
aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma
koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet
görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin
karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme
içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
85. Başvurucuların kolluk görevlilerince müdahale edilen bir
protesto sonrası dağıtılan göstericiler oldukları ve bu kapsamda 2911 sayılı
Kanun'a muhalefet, kamu malına zarar verme gibi birtakım suçları işledikleri gerekçesi
ile yakalanarak gözaltına alındıkları anlaşılmaktadır (bkz. §§ 15, 16).
86. Başvurucuların gözaltına alınma esnasında ve gözaltına
alındıktan sonra darp, tehdit, hakaret ve cinsel tacize maruz kaldıklarını
ileri sürdükleri görülmektedir. Haklarında düzenlenen adli raporlar
başvurucuların darp iddialarını destekleyen delil olarak sunulmaktadır. Ayrıca
başvurucuların iddia ettikleri olaya dair tanık gösterdikleri ve bazı
başvurucuların gözaltına alınma anına ilişkin -ulusal basına da yansıdığı anlaşılan-
görüntüleri iddialarına dayanak yaptıkları anlaşılmaktadır. Şu hâlde
başvurucuların yakalama anında ya da gözaltında darbedildiklerine ilişkin
olarak savunulabilir bir iddiada bulunmadıkları söylenemeyecektir.
87. Kolluğun yakalama işlemi sırasında nasıl ve ne şekilde güç
kullanması gerektiği-bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvenceye
bağlayacak şekilde- kanunla düzenlenmiştir (bkz. §§ 52, 53). Başvurucuların
kanuna dayalı olarak ve kolluk görevlilerinin zor kullanımı ile yakalandıkları
anlaşılmaktadır. Ancak başvurucu Duygu Demirel avukat olduğunu belirtmesine
karşın güç kullanılarak gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu ileri
sürmüştür. Ne var ki başvurucunun düzenlenen protesto eylemine gösterici olarak
katıldığı hususunda bir şüphe bulunmamaktadır. Nitekim başvurucunun yapmış
olduğu bireysel başvuru kapsamında Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına
alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini de
ileri sürdüğü görülmektedir. Buna göre başvurucunun avukatlık yapması nedeniyle
kendisine karşı yakalama işlemi sırasında güç kullanıldığının söylenmesi
zordur. Kaldı ki başvurucu hangi müvekkilleri için, nasıl bir avukatlık hizmeti
verdiği sırada yakalama işlemine ve zor kullanmaya maruz kaldığını da temellendirebilmiş
değildir. Dolayısıyla başvurucuya karşı kolluk görevlilerince uygulanan zor
kullanmanın kanuni bir temeli olmadığı söylenemez.
88. Kolluğun düzenlediği tutanakta, gözaltı sırasında direnç
gösterilmesi nedeni ile başvuruculara karşı zor kullanıldığının kabul edildiği
görülmektedir (bkz. § 14). İl Başkanlığı önünde göstericiler ve kolluk
görevlileri arasında cereyan eden olaylara ilişkin olarak açık kaynaklarda
mevcut olan görüntüler Anayasa Mahkemesince izlenmiştir (bkz. § 13). Hem
Anayasa Mahkemesinin izlemeye dayalı tespitleri hem de Cumhuriyet
Başsavcılığınca olay anına ilişkin görüntüler için alınan bilirkişi raporu
(bkz. § 40) göstericilerin azımsanmayacak bir kısmının kolluk görevlileri ve
kolluk araçlarına zarar verdiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle barışçıl bir
tutum içinde olmayan göstericilerin yakalanması suç işlenmesinin önlenmesi,
işlenen suç ile ilgili olarak adli işlem yapılması ve kamu düzeni gibi birtakım
meşru amaçlara dayanmaktadır. Buna göre kolluğun yakalama işlemine direnç gösterdiğini
belirttiği göstericilere karşı güç kullanmasının gerekli olmadığı da
söylenemeyecektir.
89. Başvuruculara karşı yakalama esnasında uygulanan gücün
orantılı olup olmadığı değerlendirmesinde ise başvurucular hakkında düzenlenen
adli raporlarda tespit edilen yaralanmalar ve bazı başvurucuların yakalanma
anına ilişkin kamera görüntüleri (bkz. § 40) belirleyici olacaktır. Başvurucu
Duygu Demirel'in gözaltı işlemine fiziki olarak direndiği, bunun üzerine
etrafını saran birden fazla kolluk görevlisince bedensel güç kullanılmak sureti
ile yakalandığı görülmektedir.
90. Ne var ki başvurucularda meydana gelen yaralanmalar sadece
yakalama işlemi ile ilgili olarak ileri sürülmemiş, aynı zamanda gözaltında
elleri kelepçeli hâlde iken darp edildikleri iddiası ile birlikte dile
getirilmiştir. Eldeki veriler dâhilinde başvurucularda meydana gelen
yaralanmaların yakalama işlemi sırasında mı yoksa gözaltında mı meydana geldiği
tam olarak anlaşılamamaktadır. Bu nedenle hem yakalama işleminde kullanılan
gücün orantılılığı, hem de gözaltında güç kullanımı iddiası birlikte ele
alınmak durumundadır.
91. Kolluk tarafından olaya ilişkin olarak düzenlenen tutanakta
(bkz. § 14), yakalama işlemi sırasında başvuruculara karşı zor kullanıldığından
bahsedilmiş, ancak maddi güç kullanıldığından bahsedilmemiştir. Buna göre
başvuruculara karşı sadece bedensel güç uygulandığının kabulü gerekir ki
başvurucular da aksini iddia etmemişlerdir. Kolluk görevlilerinin sayısal bir
avantaja sahip olduğu olayda bedensel güç kullanılarak yakalanan -Duygu Demirel
dışındaki- başvurucuların adli raporlarında tespit edilen yaralanmaların
orantılı güç kullanılan bir yakalama işlemi sırasında oluştuğunun söylenmesi
zordur. Söz konusu yaralanmaların gözaltında meydana gelmesi durumunda ise buna
ilişkin delillerle desteklenmiş, makul bir açıklamanın kamu otoriteleri
tarafından yapılması gerekir. Ancak başvurucularda meydana gelen yaralanmaların
gözaltında oluştuğu yönünde hem kolluk tutanaklarında hem idari soruşturma
evrakında hem de adli soruşturma kapsamında bir kabul olmadığı gibi bu yönde
bir açıklama da bulunmamaktadır. Dolayısıyla ister yakalama işlemi sırasında
orantısız güç kullanımı ister gözaltında makul delillerle kaynağı açıklanamayan
bir yaralanma Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği anlamına
gelecektir.
92. Öte yandan başvurucu Duygu Demirel'in iddiaları ile uyumlu
olacak şekilde hakkında düzenlenmiş bir adli rapor bulunmamaktadır (bkz. § 23).
Başvurucunun söz konusu adli raporun sıhhati konusunda bir şikâyet ileri
sürdüğü de görülmemiştir. Bu durumda başvurucu hakkında düzenlenen adli raporda
belirtilen yaralanmaların zor kullanılarak gerçekleştirilen bir yakalama işlemi
sırasında orantısız güç kullanıldığını göstermeye yeterli olduğu söylenemez.
93. Duygu Demirel dışındaki başvuruculara karşı kolluk
görevlilerince uygulanan gücün ise özellikle bilgi alma, cezalandırma veya
yıldırma amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap verme
şeklinde gerçekleştirildiği söylenemez. Eylemin uzun bir dönem içinde saatlerce
uygulanmış ve fiziki yaralanmaya ya da yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep
olacak şekilde ortaya çıkmış olduğu da iddia edilemez. Bu durumda söz konusu
eylemin işkence veya eziyet boyutuna varmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
başvuruculara uygulanan şiddetin düzeyi, süresi, şekli ve eylem nedeniyle
başvurucularda meydana gelen yaralanmaların basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek nitelikte olması hususları birlikte dikkate alındığında eylemin
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak tanımlanması mümkündür.
(a) Başvurucu Duygu
Demirel Yönünden
94. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
(b) Diğer Başvurucular
Yönünden
95. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
96. Anayasa Mahkemesi başvurucuların darbedildiklerine ilişkin
iddiaları kapsamında ihlal sonucuna ulaşmış, diğer kötü muamele iddialarıyla
ilgili olarak ise daha ileri bir inceleme yapma gereği duymamıştır.
Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır.
ii. İnsan Haysiyetiyle
Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel İlkeler
97. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
98. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel
amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan,§ 25).
99. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına
soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da
kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
100. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve
derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
101. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele
hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve
tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir.
Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının
olmamasını değil ama aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir. Dolayısıyla
etkili bir soruşturmadan söz edilebilmesi için öncelikle soruşturmanın bağımsız
yürütülebilir bir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
102. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması,
bunun yanı sıra söz konusu kararın bireylerin vücut bütünlüğüne yönelik
müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir
müdahale olup olmadığı noktasında yeterli bir değerlendirme de içermesi
gerekmektedir (benzer yöndeki karar için bkz. Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
103. Başvurucular ve bir kısım göstericinin kolluk görevlileri
hakkındaki şikâyetleri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından birleştirilerek tek
soruşturma üzerinden yürütülmüştür. Başvurucuların farklı zamanlarda suç
duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlatıldığı, başka bir ifadeyle bazı
başvurucular hakkında darp iddiası doğrultusunda genel adli rapor düzenlenmiş
olmasına rağmen resen ve derhâl adli bir soruşturma başlatılmadığı
anlaşılmaktadır. Bazı başvurucuların ise haklarında düzenlenen adli raporların
sıhhatine itirazda bulunmalarına rağmen (bkz. §§ 21, 24, 25, 31) bu konuda
açılan bir soruşturmaya ya da neden soruşturma açılmadığına ilişkin herhangi
bir açıklamaya kovuşturmaya yer olmadığı kararında yer verilmemiştir. Bu
açılardan soruşturmanın gerekli hassasiyetle yürütüldüğü söylenemeyecektir.
Oysa savunulabilir bir kötü muamele iddiasının resmî makamlarca öğrenilmesinin
ardından derhâl resmî bir soruşturmanın başlatılması, hem kaybolma ihtimali
bulunan delillerin toplanması hem de devletin kamu görevlilerinin eylemlerinden
kaynaklandığı iddia olunan kötü muamele yasağı ihlaline ilişkin olaylara müsamaha
tanımadığını göstermesi açısından önem arz etmektedir.
104. Başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların
araştırılmasında olay anına ilişkin kamera görüntüleri objektif bir delil
olarak önemli bir yer işgal etmektedir.Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığınca
toplanan deliller arasında yer alan kamera görüntülerinin bazısı üzerinde
bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır (bkz. §§ 40, 41). Bir kamera görüntüsü
üzerinde ise bilirkişi görevlendirilerek rapor alınmış ancak UYAP ortamında
dosya içinde bulunmayan rapor Anayasa Mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına
11/7/2019 tarihinde yazılan müzekkereyle sorulmuş, 17/7/2019 tarihli cevapta
ilgili raporun dosya içinde fiziken bulunamadığı belirtilmiştir.
105. Cumhuriyet Başsavcılığınca bir kısım kamera görüntüsünün
kolluğa izletilerek buna dair düzenlenen evrakın delil olarak dosya arasına
alınması bazı başvurucular tarafından soruşturmanın bağımsız ve tarafsız
şekilde yürütülmediği iddiasına konu edilmiştir. Başvurucuların şikâyetçi
oldukları kolluk görevlilerinin Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube
Müdürlüğü biriminde görevli olduklarında şüphe bulunmamaktadır. Soruşturmada
bazı kamera görüntülerini izleyerek tutanağa bağlayan kolluk biriminin ise
Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlileri olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 40).
Dolayısıyla olaya karışan kolluk görevlilerinin soruşturmada delil toplama
faaliyetinde bulunan adli kolluk görevlileri ile aynı kişiler olmadığı
anlaşıldığından soruşturmanın bağımsız ve tarafsız olmadığı yönünde bir izlenim
yaratıldığı söylenemez.
106. Başvurucuların bir kısmı nezarethane tutma koşullarından da
şikâyetçi olmasına karşın Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmasızlık
kararında bu hususta herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Oysa
başvurucuların tutma koşullarına ilişkin olarak somut şekilde ileri sürdükleri
birtakım iddiaların araştırılması ve varılacak sonucun verilecek karara
yansıtılması etkili bir soruşturmanın gereğidir. Öte yandan başvurucuların
soruşturma süresine ilişkin şikâyetleriyle ilgili olarak birçok müştekisi ve
şüphelisi bulunan adli soruşturmanın -kapsamlı şekilde yürütülmesi gerektiği de
gözetildiğinde- yaklaşık olarak dört buçuk yılda tamamlanmış olması,
soruşturmanın makul bir zamanda tamamlanmadığının söylenmesi açısından zordur.
107. Yapılan soruşturma sonucunda varılan yargısal sonucun
toplanan delillerin kapsamlı ve nesnel bir analizine dayalı olması gerekir.
Ancak verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararında Cumhuriyet Başsavcılığının
başvuruculardaki yaralanmaların kaynağını temellendirilmemiş bazı
varsayımlardan hareket ederek açıklamaya çalıştığı görülmektedir. Ayrıca her
başvurucu açısından kişiselleştirilmiş, ileri sürülen iddiaları yeterli ölçüde
karşılayacak düzeyde bir gerekçeye de kararda yer verildiği söylenemez. Zira
başvurucuların iddiaları, haklarında düzenlenen adli raporlar ve tanık
ifadeleri gibi diğer bazı deliller birbirinden farklılık arz etmekte olduğundan
her başvurucu için ayrıca ve açıkça bir değerlendirme yapılması gerektiği
kolaylıkla anlaşılabilmektedir.
(a) Başvurucu Duygu
Demirel Yönünden
108. Başvurucunun insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmiştir (bkz. § 94).
Maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğini gösteren başkaca bir durum da
saptanabilmiş değildir.
109. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
(b) Diğer Başvurucular
Yönünden
110. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
111. Osman Biçer dışındaki başvurucular, Artvin'in Hopa
ilçesinde meydana gelen bir toplumsal olayda bir kişinin hayatını kaybetmesi
nedeniyle protesto eylemi gerçekleştirdiklerini, İl Başkanlığı önünde basın
açıklaması yapmalarına müsaade edilmediğini ve gerekli olmadığı hâlde kolluk
görevlilerince orantısız şekilde güç kullanılarak dağıtıldıklarını iddia etmişlerdir.
Başvurucular, gerçekleştirdikleri toplantının barışçıl olduğunu ve kolluk
tarafından yapılan müdahale ile Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına
alınan ifade özgürlüğü ile 34. maddesinde güvence altına alınantoplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
112. Anayasa’nın "Toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi
şöyledir:
"Herkes, önceden izin
almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına
sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
113. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, § 16).
Başvurucuların bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 34. maddesinde güvence
altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çerçevesinde ele
alınması gerektiği değerlendirilmiştir.
114. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade
ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı,
şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin
haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve
barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi ve gerçekleştirilmesi savunulan siyasi
fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi
imkânı kişilere sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin
katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır.
Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl
bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. (Dilan Ögüz Canan, [GK], B. No: 2014/20411,
30/11/2017, § 37; Ali Rıza Özer ve
diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve
Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No: 2014/920,
25/5/2017, § 80; Osman Erbil, B.
No: 2013/2394, 25/3/2015, § 47; Gülşah
Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, B. No:2015/9247,
4/4/2018, § 54). Barışçıl
amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni
açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin
sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Osman Erbil, 54).
115. Somut olayda, toplantıya müdahalenin gerçekleştirildiği
yerin İl Başkanlığı önü olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Nitekim başvurucuların
bundan öncesine dair ileri sürdükleri bir şikâyet de bulunmamaktadır. Anayasa
Mahkemesi burada cereyan eden olayları açık kaynaklardan izlemiştir (bkz. §
13). Buna göre kolluk görevlilerince barikat kurulmak sureti ile İl Başkanlığı önünde
tedbir alındığı, göstericilerin doğrudan bu barikata ve gerisinde bulunan
kolluk görevlilerine, kolluk araçlarına saldırıya geçtiği, barikat önünde
bulunan sivil bazı kişilere de ellerinde bulunan sopalarla saldırdığı tespit
edilmiştir. Saldıran göstericilerin toplantıya katılanlar içindeki küçük bir
azınlık olduğu da söylenememektedir. Bunun da ötesinde adli soruşturma
kapsamında başvurucuların da söz konusu şiddet hareketlerine dâhil olduğu
hususunda elde edilen deliller ve bu kapsamda kamu makamlarınca ileri sürülen
iddialar temelsiz değildir (bkz. §§ 40, 41). Şu hâlde söz konusu toplantının
barışçıl olduğu ileri sürülemez.
116. İl Başkanlığı önündeki toplantının dağıtılmasının ardından
Güven Park'ta bir kısım göstericinin yeniden toplanmasının ise ifade açıklaması
kapsamında bir araya gelmekten çok kolluk görevlilerine yönelik saldırıya
kolektif şekilde devam etmek olduğu görülmektedir. Buna göre buradaki olaylar
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında ele alınmamıştır.
117. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu bölümünün açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
118. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
119. Başvurucular hak ihlali tespiti, yeniden soruşturma
yapılması ile manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır. Başvurucular Çisem
Özoğul Temur, Kıymet Koçyiğit, Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Zeynep Ateş, Zeynep
Cansu Elifoğlu ayrı ayrı 6.000 TL; Ozan Gündoğdu, Ömür Çağdaş Ersoy, Sevgi
Sönmez ayrı ayrı 9.000 TL; Bülent Teoman Özkan, Hüseyin Gölpunar, Ömer Faruk
Kök, Özden Kaya ve Özkan Boğan ise ayrı ayrı 15.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
120. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
121. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
122. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59,
66-67).
123. İncelenen başvuruda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Dolayısıyla ihlalin kovuşturmaya yer olmadığı kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
124. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel
başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma kararı
verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No. 2011/67924) gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
125. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme
kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında; başvurucular Çisem Özoğul Temur ve Özden Kaya'ya ayrı ayrı net 6.000
TL, başvurucular Ömer Faruk Kök ve Özkan Boğan'a ayrı ayrı net 15.000 TL,
başvurucular Ömür Çağdaş Ersoy ve Sevgi Sönmez'e ayrı ayrı net 9.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
126. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul
boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında; başvurucular Bülent Teoman Özkan, Hüseyin
Gölpunar'a ayrı ayrı net 15.000 TL, başvurucular Kıymet Koçyiğit, Melahat
Yurttaş, Nazan Sürü, Zeynep Ateş ve Zeynep Cansu Elifoğlu'na ayrı ayrı net
6.000 TL, başvurucu Ozan Gündoğdu'ya net 9.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
127. Dosyadaki belgelerden tespit edilen yargılama harcı ve
vekâlet ücretlerinin ekli tabloda belirtilen şekilde başvuruculara ödenmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Osman Biçer, Soner Torlak ve Tuğçe Çetin
Ertekin yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
2. Diğer başvurucular yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının,
a. Başvurucular Çisem Özoğul Temur, Ömer Faruk Kök, Ömür Çağdaş
Ersoy, Özden Kaya, Özkan Boğan ve Sevgi Sönmez yönünden maddi ve usul
boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
b. Başvurucular Bülent Teoman Özkan, Hüseyin Gölpunar, Kıymet
Koçyiğit, Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Ozan Gündoğdu, Zeynep Ateş ve Zeynep
Cansu Elifoğlu yönünden sadece usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının başvurucu Duygu Demirel
yönünden maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLMEDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucular Çisem Özoğul Temur, Özden Kaya, Kıymet Koçyiğit,
Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Zeynep Ateş ve Zeynep Cansu Elifoğlu'na ayrı ayrı
net 6.000 TL; başvurucular Ömür Çağdaş Ersoy, Sevgi Sönmez, Ozan Gündoğdu'ya
ayrı ayrı net 9.000 TL; başvurucular Bülent Teoman Özkan, Hüseyin Gölpunar,
Ömer Faruk Kök, Özkan Boğan'a ayrı ayrı net 15.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 1. Başvurucular Duygu Demirel, Osman Biçer, Soner Torlak ve
Tuğçe Çetin Ertekin yönünden yargılama giderlerinin üzerlerinde BIRAKILMASINA,
2. Ekli tabloda belirtilen yargılama harçlarının başvuruculara
ÖDENMESİNE,
3. Ekli tabloda belirtilen vekâlet ücretlerinin başvuruculara
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/1/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Dosya kapsamından; bireysel başvuruya konu gösteri yürüyüşünün
“barışçıl” bir mahiyetinin bulunmadığı, göstericilerin güvenlik kuvvetlerine
taş, sopa vb. şeylerle saldırdıkları, pek çok güvenlik görevlisinin
yaralanmasına yol açtıkları, keza bir çok resmi araca hasar verdikleri; sözlü
uyarıya karşın bu eylemlerin devamı üzerine güvenlik kuvvetlerince zor kullanma
yetkisinin kullanıldığı, başvurucuların bir kısmı ile ilgili adli işlemler
yapıldığı, mevcut doktor raporlarının başvurucular hakkında kullanılan zor
kullanma yetkisinin aşıldığını ve dengesiz olduğunu ortaya koyucu mahiyet
göstermediği ve başvurucuların bu konudaki soyut iddialarının kanıtlanamadığı,
dolayısıyla kimi başvurucular yönünden Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutunun ihlâl edilmediği ve bu yöndeki istemin reddi
gerektiği kanaatine vardığımdan; çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamadım.