TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BÜLENT TEOMAN ÖZKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/557)
Karar Tarihi: 29/1/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Hüseyin KAYA
Başvurucular
1. Bülent Teoman ÖZKAN
2. Ömer Faruk KÖK
3. Özden KAYA
Vekili
Av. Saliha ŞAHİN DENİZER
4. Çisem ÖZOĞUL TEMUR
5. Kıymet KOÇYİĞİT
6. Melahat YURTTAŞ
7. Nazan SÜRÜ
8. Ozan GÜNDOĞDU
9. Ömür Çağdaş ERSOY
10. Sevgi SÖNMEZ
11. Soner TORLAK
12. Tuğçe ÇETİN ERTEKİN
13. Zeynep ATEŞ
14. Zeynep Cansu ELİFOĞLU
Av. Deniz ÖZBİLGİN
15. Özkan BOĞAN
Av. Candan DUMRUL KADIYORANOĞLU
16. Duygu DEMİREL
17. Hüseyin GÖLPUNAR
18. Osman BİÇER
Av. Engin GÖKOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; bir protesto eylemine orantısız güç kullanımı ile yapılan kolluk müdahalesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, gözaltına alma esnasında ve gözaltında gerçekleşen darp, tehdit, hakaret ve cinsel taciz nedeniyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 6/1/2016, 7/1/2016 ve 11/1/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Yapılan incelemede konu bakımından aralarında bağlantı bulunduğu anlaşılan 2016/716, 2016/720, 2016/722, 2016/723, 2016/728, 2016/732 ve 2016/966 numaralı başvurular 2016/557 numaralı başvuru üzerinde birleştirilmiş ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Olayın Arka Planı
9. Artvin'in Hopa ilçesinde 31/5/2011 tarihinde meydana gelen toplumsal olay sırasında hayatını kaybeden M.L.ye karşı kolluk görevlilerinin orantısız güç kullandığı iddiasıyla aynı gün Ankara'da saat 18.00 sıralarında bir protesto eylemi düzenlenmiştir. Sayıları yaklaşık sekiz yüzü bulan göstericiler Sakarya Caddesi'nde toplanıp en önde iki kişinin elinde siyah bir çelenk olacak şekilde Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Ankara İl Başkanlığı (İl Başkanlığı) binasına doğru yürüyüşe geçmişlerdir.
10. İl Başkanlığı önünde barikat kurarak güvenlik önlemi alan kolluk görevlileri ile göstericiler arasında birtakım olaylar yaşanmıştır.
11. Başvurucular, kolluk görevlilerince İl Başkanlığı önüne siyah çelenk koyarak basın açıklaması yapmak istemelerine izin verilmediğini ve herhangi bir ikaz yapılmaksızın göz yaşartıcı gaz ve copla doğrudan müdahalede bulunulduğunu, böylelikle toplantının hukuka aykırı şekilde dağıtıldığını ileri sürmüşlerdir.
12. Kolluk görevlilerince olaya ilişkin olarak düzenlenen tutanakta ise olay şöyle anlatılmıştır: Göstericilerden bazıları yürüyüş esnasında kırdıkları kaldırım taşları ve ellerinde bulunan flama sopaları ile herhangi bir açıklama yapma girişiminde dahi bulunmaksızın doğrudan kolluk görevlilerine ve kurulan barikata doğru saldırıya geçmişlerdir. Göstericilerin saldırıda bulunduğu birçok sivil polis memuru yaralanmış ve linç edilmekten son anda kurtulmuştur. Yüzlerini bez parçaları ile örten göstericiler taş, soda şişesi ve sopalarla barikata saldırmaya devam etmiş; tüm ikazlara rağmen saldırılarına son vermemişlerdir. Olayla ilgili olarak talimatları alınmak üzere aranan Ankara Cumhuriyet savcısının şiddet eyleminde bulunan göstericilerin yakalanması emri vermesi üzerine önce sıvı göz yaşartıcı gaz, daha sonra tüfek marifeti ile atılan göz yaşartıcı gazla göstericilere müdahale edilmiştir. Müdahale sonrası Güven Park istikametine doğru kaçan göstericiler kendilerini takip eden kolluk görevlilerine taş atmaya devam etmiştir. Güven Park civarında tekrar toplanan daha az sayıdaki gösterici ikaz edilmelerine rağmen dağılmamış ve buradaki trafik polisleri ile kolluk araçlarına taş atarak saldırmıştır. Belirtilen nedenlerle haklarında adli işlem yapılmak üzere biri İl Başkanlığı önünde, altısı kaçıp saklandıkları Ç. Hastanesinde ve kırk yedisi de Güven Park civarında olmak üzere toplam elli dört gösterici olay yerinde gözaltına alınmıştır.
13. Ulusal basına da yansıyan olaya ilişkin görüntüler açık kaynaklardan görülmüştür. Buna göre İl Başkanlığı önüne gelen gösterici grup içindeki bazı göstericilerin yüzlerini bez parçaları ile kapattığı ve birçok göstericinin polis barikatına saldırdığı görülmektedir. Göstericilerden azımsanmayacak bir kısmının taş ve sopalarla barikat gerisinde bulunan kolluk görevlilerine ve kolluk araçlarına doğrudan saldırıda bulunduğu, bir göstericinin barikat gerisinde bulunan kolluk aracı üzerine çıkarak elindeki sopayla polis memurlarına vurmaya çalıştığı gözlenmiştir. Kolluk görevlileri tarafından barikat gerisinden birkaç kez sıvı göz yaşartıcı gaz kullanmak suretiyle saldırıda bulunan göstericiler uzaklaştırılmaya çalışılmış ancak tam olarak saldırı önlenememiştir. Görüntülerde barikatın önünde bulunan bazı sivil kişilere de göstericilerden bazılarının ellerindeki sopalarla saldırdığı görülmektedir. Polis barikatına yapılan saldırı bir müddet devam etmiş, ardından barikat önüne geçen kolluk görevlileri kalkanlarla koruma seti oluşturup göz yaşartıcı gaz kullanarak göstericileri dağıtmıştır.
14. Kolluk tarafından düzenlenen tutanakta; başvuruculardan Ozan Gündoğdu, Zeynep Ateş, Zeynep Cansu Elifoğlu, Kıymet Koçyiğit, Soner Torlak, Tuğçe Çetin Ertekin'in İl Başkanlığı önünde kolluk görevlilerine saldırıda bulunarak kaçan kişilerden olduğu ve takip edilmek suretiyle Ç. Hastanesinde zor kullanılarak yakalandıkları belirtilmiştir. Başvuruculardan Çisem Özoğul Temur, Hüseyin Gölpunar, Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Ömer Faruk Kök, Ömür Çağdaş Ersoy, Özden Kaya Tekin, Özkan Boğan ve Sevgi Sönmez'in ise Güven Park civarında zor kullanılarak gözaltına alındığı bilgisi aynı tutanakta yer almaktadır. Kolluğa göre başvuruculardan Bülent Teoman Özkan ve Duygu Demirel Güven Park civarında yapılan gözaltı işlemlerini engellemeye çalışmış, bu nedenle gözaltına alınmak istendiklerinde avukat olduklarını söylemişlerdir. Ancak meslek kimliklerini ibraz etmemişler, gözaltına alınıp polis merkezine götürüldükten sonra avukat kimliklerini ibraz etmeleri üzerine Cumhuriyet savcısının talimatı ile haklarında düzenlenen adli raporlar temin edilerek serbest bırakılmışlardır. Ayrıca göstericilerin saldırıları nedeniyle olay sırasında toplam kırk yedi kolluk görevlisinin çeşitli şekillerde yaralandığı ve tedavi gördüğü, on bir kolluk aracı ile kolluğa ait bir kameranın hasar gördüğü de düzenlenen tutanakta yer almaktadır.
15. Başvuruculardan Ömür Çağdaş Ersoy, Soner Torlak, Ozan Gündoğdu ve Sevgi Sönmez üç gün gözaltında kalmıştır. Başvurucular Ömür Çağdaş Ersoy, Soner Torlak, Ozan Gündoğdu 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ve kamu malına zarar verme suçlarından 3/6/2011 tarihinde tutuklanmış, 9/12/2011 tarihinde ise tahliye edilmişlerdir. Bu dört başvurucu açısından terör örgütü adına suç işleme isnadıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) iddianame tanzim edilmiş, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan kovuşturma sonucunda 25/2/2014 tarihinde delil yetersizliği nedeniyle beraat kararı verilmiştir. Aynı kararda, terör örgütü propagandası yapma suçundan kovuşturmanın ertelenmesi, kamu malına zarar verme suçundan ise ayırma ve görevsizlik kararı verilmiştir. Görevsizlik kararı sonrası kovuşturmaya Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesince devam edilmekte olup dava henüz sonuçlanmamıştır.
16. Başvurucular Duygu Demirel, Özkan Boğan, Zeynep Ateş, Nazan Sürü, Özden Kaya Tekin, Hüseyin Gölpunar, Çisem Özoğul Temur, Kıymet Koçyiğit, Melahat Yurttaş, Tuğçe Çetin Ertekin, Bülent Teoman Özkan, Ömer Faruk Kök, Zeynep Cansu Elifoğlu hakkında ise Cumhuriyet Başsavcılığınca kamu malına zarar vermek, kamu görevlisine hakaret, görevi yaptırmamak için direnme ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlamaları ile iddianame tanzim edilmiştir. Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda verilen 5/4/2016 tarihli kararla anılan başvurucular yönünden 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçu açısından kovuşturmanın ertelenmesine, kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçları açısından ise -yeterli delil elde edilememesi nedeniyle- beraat sonucuna hükmedilmiştir. Bu kısımda anılan başvuruculardan Duygu Demirel ve Bülent Teoman Özkan dışında kalanların kaç gün gözaltında kaldıkları hususunda bir bilgi ya da belgeye dosya içeriğinden ulaşılamamıştır.
17. Anayasa Mahkemesince 15/1/2016 ve 18/1/2016 tarihlerinde Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılarak soruşturma dosyasının onaylı bir sureti istenmiş, 11/2/2016 tarihinde istenen evrak fiziki olarak gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesince 9/5/2019 tarihinde ise Cumhuriyet Başsavcılığına yeni bir müzekkere yazılarak tüm başvurucular hakkında düzenlenen -bir kısım başvurucu açısından soruşturma dosyası içerisinde bulunamayan- gözaltı kararları ve yakalama tutanakları, gözaltı giriş ve çıkışında düzenlenen adli raporlar, ifadeler ve kovuşturmaya yer olmadığı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin tebliğ evrakı istenmiştir. Gelen cevap yazısında istenen evrakın tamamına erişilemediği bildirilmiştir. Buna göre sadece başvurucu Tuğçe Çetin Ertekin hakkında düzenlenen Yakalama ve Gözaltına Alma Tutanağı ile başvurucular Kıymet Koçyiğit, Hüseyin Gölpunar, Ömer Faruk Kök, Ömür Çağdaş Ersoy, Ozan Gündoğdu, Çisem Özoğul Temur, Duygu Demirel, Bülent Teoman Özkan, Özden Kaya Tekin hakkında düzenlenen adli raporların evrak ekinde yer aldığı görülmüştür. Ayrıca başvurucular Hüseyin Gölpunar, Osman Biçer, Ömür Çağdaş Ersoy, Özkan Boğan, Duygu Demirel ve Bülent Teoman Özkan'a yapılan tebliğ evrakı ile bir kısım başvurucuya ait ifade zaptının da evrak ekinde yer aldığı görülmüştür. Buna göre başvurucu Özkan Boğan'ın ifadesi ile başvurucular Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Sevgi Sönmez, Soner Torlak ve Zeynep Cansu Elifoğlu hakkında düzenlenen adli raporlara erişilememiştir.
18. Başvurucuların aralarında olduğu toplam elli dört göstericinin gözaltına alınarak Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) götürülmesi sonrasında gözaltına alınanların yakınları, bazı sendika temsilcileri ve avukatlar Emniyet Müdürlüğü önünde toplanmıştır. Bir sendikanın genel başkanı olan başvurucu Osman Biçer de bu kişiler arasındadır. Emniyet Müdürlüğü binasına girmek isteyen kalabalık ile kolluk görevlileri arasında yaşanan arbede sırasında başvurucu Osman Biçer sol kulağından yaralandığını iddia etmiştir.
19. Kolluk tarafından Emniyet Müdürlüğü önünde yaşanan olaylar ile ilgili olarak düzenlenen tutanakta ise şu bilgilere yer verilmiştir: Olaylar sırasında gözaltına alınan toplam elli dört kişi aynı gün saat 20.00 sıralarında Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür. Saat 20.15 sıralarında gelen üç avukat güvenlik prosedürüne uygun şekilde binaya alınmıştır. Saat 20.30 sıralarında yaklaşık on beş kişi bina önünde toplanmış ve güvenlik prosedürüne uygun şekilde ziyaretçi girişinden kontrol edilmeksizin, araç girişinden nöbetçi kolluk görevlilerini de iteleyerek binaya zorla girmiş; sayıları yetersiz kalan kolluk görevlileri bu kişilere mani olamamıştır. Saat 21.20 sıralarında ise yaklaşık kırk kişilik bir grup Emniyet Müdürlüğü önünde toplanmış ve güvenlik prosedürüne uygun şekilde binaya giriş yapmak istemeyerek zorla bariyeri aşmaya çalışmıştır. Takviye kolluk görevlileri ile bu kişilere mani olunmaya çalışıldığı sırada bir arbede yaşanmıştır. Tutanakta ayrıca başvurucu Osman Biçer'in aralarında bulunduğu bazı sendika temsilcilerinin kolluk görevlilerine zorluk çıkardığı bilgisine de yer verilmiş ancak herhangi bir yaralanma durumundan bahsedilmemiştir. Gruptan bazı kişilerin bina önünde basına yaptığı açıklamalara da yer verilen tutanakta, avukat kimliğini ibraz eden herkesin binaya alındığı belirtilmiştir.
B. Suç Duyuruları ve Adli Raporlar
20. Başvurucu Osman Biçer Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesinde, Emniyet Müdürlüğü önünde yaşanan arbede sırasında sol kulağına darbe aldığını ancak bu durumu önemsemediğinden hastaneye müracaat etmediğini belirtmiştir. Beş gün sonra kulağında çınlama, işitme kaybı, baş dönmesi ve kusma şikâyetleri ile Ç. Hastanesine, Gülhane Askeri Tıp Akademisine (GATA) ve Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesine müracaat ederek tedavi gördüğünü belirten başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunarak kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun alınan ifadesinde Emniyet Amiri K.K.nın hakaretine ve bazı kolluk görevlilerinin darbına maruz kaldığından yakındığı, olaya dair iki kişiyi tanık gösterdiği görülmektedir. Başvurucunun tedavi gördüğünü belirttiği hastanelerden tedavi kayıtları Cumhuriyet Başsavcılığınca istenmiş ve bu evrakla birlikte Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından düzenlenen adli rapor temin edilmiştir. Adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"6/6/2011 tarihli GATA Ankara Hastanesinin KBB konsültasyonunda; beş gün önce sol kulağının darp hikayesi bulunduğu, sol kulağında çınlama ve bir gün sonra başdönmesi, dengesizlik, işitme azlığı şikayetlerinin başladığı, otoskopik muayenede [ışıklı aletle kulak içi gözlemi] her iki dış kulak yolunun açık, kulak zarlarının intakt [olağan] ve sağlıklı olduğu, rinoskopi muayenesinde [iltihap kontrolü] patoloji tespit edilmediği, çekilen temporal BT'de [bilgisayarlı tomografi] fraktür [kırık] izlenmediği, her iki mastoid [kulak içinde bir bölüm] hücrelerin tabii, kemikçik zincirinin intakt olduğu, orta kulağın tabii olarak değerlendirildiği, Ankara Odyoloji Merkezinin 6/6/2011 tarihli odyogramında; sol kulakta hafif orta derecede sensörinöral [tüy hücreler] tip işitme kaybı mevcut olduğu, 7/6/2011 tarihli GATA KBB kliniğinin ENG raporunda; fistül negatif olduğu,
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 7/6/2011 tarihli KBB klinik raporunda; 31/5/2011 tarihinde darptan sonra ani işitme azlığı, kulak çınlaması, bulantı ve bir gün sonra baş dönmesi ve dengesizlik bulunduğu, weber testinin sağ kulakta sağ lateralize [sağa yatık] olduğu, her iki kulak muayenesinde aurikula dış kulak yolu ve timpanik membranın [kulak zarı] doğal olduğu, medikal tedavi ve intratimpanik [(kulak zarının geçilip direkt orta kulağa ulaşılması] steroid uygulaması yapıldığı, hiperbarik oksijen tedavisi için medikal tedavi ile taburcu edildiği, baş dönmesi (vertigo), ani idiopatik işitme kaybı tanıları aldığı,
Özel Çağ Hastanesinin 6/6/2011 tarihli raporunda; sağ kulağın doğal olup, sol kulakta adheziv retraksiyon poşu bulunduğu, kronik mukoid otitis media [orta kulak ve temporal kemiğin havalı boşlukları ile östakiyi kaplayan mukozanın enfeksiyon ve inflamasyonu] tanısı aldığı, reçete verilerek taburcu edildiği kaydedildiğine göre, mevcut kayıtlı bulgulara nazaran;
Vücudunda haricen yaşamını tehlikeye sokan ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek herhangi bir lezyon saptanmadığını bildirir rapordur."
21. Başvurucu Bülent Teoman Özkan tarafından 14/6/2011 tarihinde verilen şikâyet dilekçesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığı görülmektedir. Başvurucunun aynı tarihte alınan ifadesinde 31/5/2011 tarihinde protesto eylemine gözlemci olarak katıldığını, avukat olduğunu bilmelerine rağmen kolluk görevlilerinin kendisini gözaltına aldıklarını, hakaret ve tehditte bulunarak darbettiklerini, çok sıkı şekilde plastik kelepçe taktıklarını iddia ettiği görülmektedir. Başvurucu hakkında düzenlenen adli raporun başka bir soruşturma dosyası içinde mevcut olduğunu da ifadesinde belirtmiştir. Şikâyet dilekçesinde ise bağlı bulunduğu meslek örgütünün görevlendirmesi ile gözlemci sıfatıyla protesto eylemine katıldığını ve Güven Park civarında kolluğun orantısız güç kullanarak gözaltı işlemi yapmasına mani olmak istemesi nedeniyle gözaltına alındığını ileri süren başvurucu; saçları çekilerek ve tekmelenerek gözaltına alınmasından, hakaret ve tehdide maruz kalmasından ve sıkı şekilde kelepçelenmesinden yakınmaktadır. Başvurucu 6/3/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede, doktor muayenesi sırasında odadan kolluk görevlilerinin çıkmadığı ve doktorun şikâyetlerine ilişkin tüm hususları raporuna yansıtmadığı iddialarında bulunduğu görülmektedir. Aynı ifadede başvurucu gözaltına alınması anına ilişkin olarak bazı haber ajanslarının çok net çekimler yaptığını belirterek bu görüntülerin ham hâllerinin temin edilmesini istemiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Her iki el bileğinde kızarıklık, sağ el bileğinde hareketle ağrı, sol popliteal [dizin arka kısmı] bölgede eritem [kızarıklık] kaydedildiğine göre:
22. Başvurucu Çisem Özoğul Temur tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına 9/4/2012 tarihinde verilen şikâyet dilekçesi üzerine soruşturma başlatılmıştır. Söz konusu şikâyet dilekçesinde; olay yerinde kolluk görevlileri tarafından atılan bir taşın başına isabet ettiği, gözaltına alındığı sırada başındaki yaranın yumruklandığı, ellerine çok sıkı plastik kelepçe takıldığı, polis otobüsünde hakaret, tehdit ve cinsel tacize maruz kaldığı iddialarının bulunduğu görülmektedir. Dilekçede ayrıca başvurucular Duygu Demirel ile Ömür Çağdaş Ersoy'un da polis otobüsü içinde kolluk görevlilerince darbedildiğine şahit olunduğu iddia edilmiştir. Başvurucunun 2/6/2011 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde kolluk görevlilerinin kendisini taciz ettiğini ve bu nedenle yasal haklarını kullanacağını belirttiği de görülmektedir. Başvurucu 8/5/2012 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde ise şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiş, kendisini taciz eden polis memurunu ortamın karanlık olması nedeniyle görse de tanıyamayacağını ancak diğer kolluk görevlilerinden bazılarını teşhis edebileceğini belirtmiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Skalpte [saçlı deri] 2 cm uzunluğunda deri bütünlüğünün bozulmuş olduğu, pıhtılaşmış kan olduğu, sol pariatel [çeper] kemik üzerinde olduğu, beyin cerrahi konsültasyonunda ve beyin BT'sinde ek patoloji ve bulgu bildirilmediğine göre;
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞINI,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞUNU,
Bildirir rapordur."
23. Başvurucu Duygu Demirel'in 10/6/2011 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesi üzerine aynı tarihte soruşturma başlatıldığı görülmektedir. Başvurucu şikâyet dilekçesinde; bir avukat olarak kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanarak gözaltı işlemi yapmasına itiraz ettiği için gözaltına alındığını, ellerinin plastik kelepçe ile çok sıkıldığını, saçı çekilerek tekmelendiğini ve polis otobüsü içinde tokat ve yumrukla darbedildiğini, ayrıca araç içinde bulunan başka kişilerin de darbedilmesine şahit olduğunu iddia etmiştir. Aynı tarihte müşteki sıfatıyla Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınan başvurucu şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Sağ omuzda hafif ödem ve kızarıklık, her iki bilekte kızarıklık mevcut olduğu, omuz grafisinin normal oduğu kaydedildiğine göre;
Bildirir rapordur. "
24. Başvurucu Hüseyin Gölpunar'ın 9/6/2011 tarihinde verdiği şikâyet dilekçesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı tarihte soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, bağlı bulunduğu sendikanın çağrısı üzerine 31/5/2011 tarihinde gerçekleştirilen protesto eylemine katıldığını, kolluk görevlileri tarafından tekme, yumruk cop ve kalkanlarla darbedilerek saat 19.30 civarında gözaltına alındığını, kolluk aracında yaklaşık beş saat tutulduğunu, araçta hakaret, tehdit ve darba maruz kaldığını iddia etmiştir. Başvurucu ellerine takılan plastik kelepçenin çok sıkıldığını, araç içinde cop ve yumruk darbeleriyle yaralandığını, bu nedenle kafasının sağ kısmında şişlik ve vücudunun diğer yerlerinde morluklar oluştuğunu ileri sürmüştür. Dilekçede ayrıca başvurucu, ilk çıkarıldığı doktor muayenesinde bahsettiği yaralanmaların rapora işlenip işlenmediğinden kaygı duyduğunu, keza ikinci kez çıkarıldığı doktorun ilk doktora tepki gösterdiğini dile getirmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun 30/6/2011 tarihinde müşteki sıfatıyla ifadesi alınmış, başvurucu şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporda "darp ve cebir izine rastlanmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek herhangi bir lezyon saptanmadığı" tespitlerine yer verilmiştir.
25. Başvurucu Kıymet Koçyiğit 9/6/2011 tarihinde verdiği şikâyet dilekçesi kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı tarihte soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, arkadaşına refakat ettiği Ç. Hastanesinde gözaltına alındığı andan polis merkezine götürüldüğü ana kadar geçen yaklaşık altı saat boyunca fiziki ve psikolojik şiddete maruz kaldığını ileri sürmüştür. Başvurucu; ellerinin arkadan kelepçeli olduğu hâlde hakaret, tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığını, kelepçenin bilinçli şekilde sıkılarak bileklerinin yaralandığını ancak bu hususun adli rapora yansıtılmadığını iddia etmiştir. Başvurucu dilekçede ayrıca başvurucular Zeynep Cansu Elifoğlu ile Ömer Çağdaş Ersoy'un da darbedildiğine şahit olduğunu dile getirmektedir. Başvurucu Cumhuriyet savcısına verdiği ifade de aynı şikâyetlerini dile getirmiş ve hakkında adli rapor tanzim eden doktor hakkında şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporda, düzenlenen ilk sağlık raporunda darp ve cebir izine rastlanmadığı tespiti bulunduğuna dikkat çekilerek başvurucuda herhangi bir yaralanma bulunmadığı belirtilmiştir.
26. Başvurucu Melahat Yurttaş'ın Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğuna ilişkin bir bilgi ya da belgeye soruşturma dosyası kapsamından erişilemediği gibi başvuru formu ve/veya ekinde de bu yönde bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Başvurucunun Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheli sıfatıyla 3/6/2011 tarihinde alınan ifadesinde; gözaltında darp ve hakarete maruz bırakıldığı, buna ilişkin doktor raporunun da mevcut olduğu müdafii tarafından belirtilmiş olmasına rağmen adli rapor başvuru ekinde sunulmadığı gibi soruşturma dosyasında da bulunamamıştır. Ancak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucuların tamamının şikâyetlerinin değerlendirildiği soruşturmada başvurucu müşteki olarak yer almaktadır. Anayasa Mahkemesi tarafından 10/7/2019 tarihinde Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesine müzekkere yazılarak başvurucu hakkında düzenlenen adli raporun onaylı sureti istenmiştir. 16/7/2019 tarihli cevap yazısında UYAP'ta başvurucunun adli raporunun bulunmadığı, fiziki dosyanın ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu belirtilmiştir.
27. Başvurucu Nazan Sürü'nün UYAP ortamına 10/5/2012 tarihinde kaydedilen, Cumhuriyet savcısı havalesi bulunmayan 23/4/2012 tarihli şikâyet dilekçesini Cumhuriyet Başsavcılığına sunması üzerine soruşturma başlatıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucu dilekçesinde; yaklaşık beş saat boyunca gözaltında tutulduğu polis otobüsünde hakaret, tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığını, yüzünde morluk oluştuğunu, ayrıca başvurucular Melahat Yurttaş, Özden Kaya Tekin ve Hüseyin Gölpunar'ın da darbedildiğine şahit olduğunu iddia etmiştir. Dilekçede ayrıca başvurucunun vücudunda meydana gelen yaralanmaların müdafii tarafından da fark edilerek Müdafi Görüşme Tutanağı'na yazıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun 21/6/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınan ifadesinde de aynı şikâyetlerini tekrar ettiği görülmüştür. Başvurucu hakkında düzenlendiği belirtilen adli rapor ile Müdafi Görüşme Tutanağı başvuru formu ekinde sunulmadığı gibi soruşturma dosyasında da bulunamamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından 10/7/2019 tarihinde Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesine müzekkere yazılarak adli raporun onaylı sureti istenmiştir. 16/7/2019 tarihli cevap yazısında UYAP'ta başvurucunun adli raporunun bulunmadığı, fiziki dosyanın ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu belirtilmiştir.
28. Başvurucu Ozan Gündoğdu'nun 9/4/2012 tarihli şikâyet dilekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığına kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde; İl Başkanlığı önünde kolluğun göstericilere müdahalesi sırasında bir cismin başına çarpması sonucu yaralandığını, bu nedenle arkadaşları (başvurucular) Zeynep Ateş, Tuğçe Çetin Ertekin, Kıymet Koçyiğit, Zeynep Cansu Elifoğlu ve Soner Torlak'ın kendisini Ç. Hastanesine götürdüklerini belirtmiştir. Başvurucu hastanede adli rapor tanzim edilmesini istemesi üzerine hastaneye gelen polis memurları tarafından arkadaşları ile birlikte gözaltına alındığını, gerekli olmadığı hâlde ellerinin arkadan kelepçelendiğini ve polis otobüsü içinde darp, tehdit ve hakarete maruz kaldığını iddia etmiştir. Başvurucu dilekçede, hastanede dikiş atılan yarasının özellikle yumruklanarak tekrar kanatılmasından ve uzun süre boyunca bu hâlde bekletilerek tedavi için hastaneye götürülmemesinden yakınmaktadır. Başvurucu ayrıca nezarethanede tutulduğu ilk gün yemek verilmediğini, tuvalete götürülmediğini veya geç götürüldüğünü, pansuman için doktora götürülme talebinin ancak müdafiinin çabalamasıyla yerine getirildiğini de iddia etmiştir. Müdafi Görüşme Tutanağı'nda maruz kaldığı darba ve pansuman için doktora götürülmediğine ilişkin tespitlerin bulunduğu da başvurucu tarafından dile getirilmiştir. Başvurucu, Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede İl Başkanlığı önünde görmediği bir cismin başına isabet ettiğini belirtmiş; sonrasında gözaltında hakaret, tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığı iddialarını yinelemiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet Başsavcılığınızın 3/9/2012 tarih ve 2011/67924 sayılı yazısında Ozan Gündoğdu hakkında G.M.K. Devlet Hastanesi ve Ç. Hastanelerinden beyin cerrahi konsültasyon raporu sorulmuş ancak şahsın beyin cerrahi konsültasyonunu yaptırmadığı anlaşılmış olup kesin raporunun mevcut belgeler ışığında düzenlemesi istenildiğinden;
Şahsın 1/6/2011 tarihinde GMK Hastanesinde yapılan muayenesinde sağ kaş üzerinde sağ frontal bölgedeyeni stüre edilmiş yara mevcut olduğu (Ç. Hastanesinde stüre edilmiş) kayıtlı olduğuna göre, mevcut bulgulara nazaran;
29. Başvurucu Ömer Faruk Kök 23/6/2011 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesi ile kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmuş, aynı tarihte soruşturma açılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde; gözaltında hakaret, tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığını, ellerinin arkadan plastik kelepçe ile bağlandığını ve kelepçenin bilinçli olarak çok fazla sıkıldığını, polis otobüsündeki gözaltına alınmış herkesin aynı muameleyi gördüğünü iddia etmiştir. Başvurucu 11/1/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınan ifadesinde de aynı iddialarını yinelemiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Her iki el bileğinde abrazyonlar [sıyrık], oksipital bölgede [kafa arka kısmı] 2x2 cm lik ekimoz saptandığı kayıtlı olup, ek patolojik bulgu bildirilmediğine göre;
30. Başvurucu Ömür Çağdaş Ersoy'un 25/4/2012 tarihli ve UYAP ortamına 10/5/2012 tarihinde kaydedildiği anlaşılan Cumhuriyet savcısı havalesiz şikâyet dilekçesi üzerine soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde 31/5/2011 tarihinde düzenlenen protesto eylemine katıldığını, İl Başkanlığı önünde göz yaşartıcı gaz kullanılması üzerine grubun dağıldığını, o esnada yere düştüğünü ve kolluk görevlilerince darbedildiğini gördüğü arkadaşına yardım etmek isterken kendisinin de kolluğun darbına maruz kaldığını iddia etmiştir. Başvurucu kolu bükülerek gözaltına alındıktan sonra polis otobüsünde de hakaret, tehdit ve kaba dayağın devam ettiğini, ellerine takılan plastik kelepçenin bilinçli olarak çok sıkıldığını, polis otobüsündeki gözaltına alınmış herkesin aynı şekilde şiddete maruz kaldığını ileri sürmüştür. Başvurucu, maruz kaldığı darp sonucunda vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar meydana geldiğini, bu durumun adli raporlar ve Müdafi Görüşme Tutanağı'na düşülen şerhlerle de tespit edildiğini dile getirmiş; nezarethanede tuvalet ihtiyacını gidermesine gecikmeli olarak müsaade edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede, kendisini sokakta darbeden kişilerin polis olup olmadığından emin olamadığını ancak gözaltında kötü muamelede bulunan polis memurlarından üçünü fotoğrafından teşhis ettiğini belirtmiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Yüzde sol zigomatik kemik [elmacık kemiği] üzerinde ekimoz, ödem, sağ zigomatik kemik üzerinde ödem, ekimoz, sağ kol deltoid [omuz çevresi] kası üzerinde abrazyon, sol frontal kemik üzerinde ekimoz ve ödem mevcut olduğu, KBB konsültasyonunda sol zigomatik kemik üzerinde ekimoz ve ödem, sağ zigomatik kemik üzerinde ödem ve ekimoz, sol frontal kemik üzerinde ödem ve ekimoz, nazal dorsum [burun kemiği] palpasyonla [elle dokunularak yapılan muayene] hassas olduğu, beyin cerrahi beyin BT ve maksilla fasiyal [yüz estetiği] BT tetkiklerinde ek patoloji bildirilmediğine göre;
31. Başvurucu Özden Kaya Tekin'in 23/6/2011 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesiyle kolluk görevlileri hakkında aynı tarihte soruşturma açılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, gözaltına alınırken yerde sürüklendiğini ve tokat yediğini, polis otobüsünde hakaret, tehdit ve kaba dayağa maruz kaldığını, ellerinin plastik kelepçe ile bağlandığını ve kelepçenin bilinçli olarak çok fazla sıkıldığını, polis otobüsündeki gözaltına alınmış herkesin aynı muameleyi gördüğünü iddia etmiştir. Ayrıca başvurucu dilekçesinde, kendisini muayene eden doktorun odasında sivil giyimli polis olduğundan şüphelendiği bir kişiden ve adli raporu polis memurlarının teslim almasından da bahsetmiştir. Başvurucu 8/2/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınan ifadesinde de aynı iddialarını yinelemiş, doktor muayenesi sonrası bacaklarında da morluklar olduğunu farkettiğini ancak bu yaralanmalarının adli rapora yansımadığını belirtmiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Her iki el bileğinde kelepçeye bağlı ekimoz, sol gözde morarma, sol zigomatik kemik üzerinde 2x2 cm lik ekimoz ve ödem, sol frontal bölgede ödem ve ekimoz mevcut olduğu, yapılan beyin cerrahi konsültasyonunda nörolojik muayenenin doğal olduğu, çekilen BST ve servikal grafinin doğal olduğu kaydedildiğine göre;
32. Başvurucu Özkan Boğan'ın UYAP ortamına 30/11/2011 tarihinde kaydedilen 28/11/2011 tarihli şikayet dilekçesi ile kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığı görülmektedir. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, tokat ve diz darbeleriyle gözaltına alındığını, ellerinin arkadan sıkı şekilde plastik kelepçe ile bağlandığını, polis otobüsündeki diğer gözaltına alınanlarla birlikte hakaret, tehdit ve kaba dayağa maruz bırakıldığını iddia etmiştir. Başvurucu şikâyetçi olduğu kolluk görevlilerinden bazılarının isimleri ile bir kolluk görevlisinin kask numarasını da şikâyet dilekçesinde belirtmiştir. Başvurucu hakkında Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinde düzenlenen genel adli muayene raporunda "sağ ve sol şakaklarda hafif şişlik ve hassasiyet mevcut olduğu" belirtilmiştir. Başvurucu hakkında soruşturma dosyasında ya da başvuru formu ekinde ATK tarafından düzenlenen bir adli rapora rastlanmamıştır.
33. Başvurucu Sevgi Sönmez tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına verilen, Cumhuriyet savcısı havalesi olmayan, UYAP ortamına 18/5/2012 tarihinde kaydedilen 24/5/2012 tarihli şikâyet dilekçesi üzerine soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde; darbedilerek gözaltına alındığını, polis aracı içinde elleri arkadan kelepçeli şekilde yaklaşık dört saat boyunca cenin pozisyonunda tutulduğunu iddia etmiştir. Başvurucu polis aracında tutulduğu süre boyunca su, yemek, tuvalet gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmadığını, sürekli darbedilmesi nedeniyle yüzünün tanınmayacak hâle geldiğini, yaralanmaların hem adli raporlarla hem de Müdafi Görüşme Tutanağı'na düşülen şerhlerle tespit edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu dilekçede ayrıca kolluk aracında erkek polis memurlarının vücuduna dokunmak suretiyle cinsel tacizde bulunduğundan da yakınmıştır. Başvurucu; Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede, kendisine hakaret eden polis memurunu fotoğraftan teşhis ettiğini, elle cinsel tacizde bulunanları teşhis edemediğini ancak görse tanıyabileceğini, bir polis memurunu ise dışarıda görerek kendisinin resmini çektiğini, daha sonra bu fotoğrafı ibraz edeceğini belirtmiştir. Başvurucunun 3/6/2011 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde kolluk görevlileri tarafından sözlü ve fiziki şiddete maruz bırakıldığını belirterek şikâyetçi olduğunu ifade ettiği görülmektedir. Başvurucu hakkında düzenlenen adli rapora başvuru formu ekinde yer verilmediğinden ve UYAP ortamında da anılan evraka ulaşılmadığından Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine müzekkere yazılarak adli raporun onaylı sureti istenmiştir. 8/11/2019 tarihli cevap yazısı ekinde gönderilen, gözaltı (31/5/2011) girişinde düzenlenen genel adli muayene raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"Sol alt göz kapağında ödem, ekimoz mevcut. Sol zeogma üzerine doğru yaklaşık 3 cm abrazyon mevcut. Sağ frontal bölge hafif eritem ödem sol frontalde abrazyon mevcut. Göz hastalıkları, KBB ve beyin cerrahi konsültasyonu uygundur."
34. Başvurucu Soner Torlak'ın 9/4/2012 tarihli şikâyet dilekçesi ile kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde 31/5/2011 tarihinde düzenlenen gösteriye katıldığını, gösteride yaralanan arkadaşını ziyaret için gittiği Ç. Hastanesinde haksız şekilde gözaltına alındığını, gözaltında gereksiz yere ellerinin arkadan sıkı şekilde bağlandığını, hakaret, tehdit ve darba maruz kaldığını ileri sürmüştür. Yaklaşık dört saat boyunca polis aracı içinde elleri kelepçeli şekilde tutulduğunu ve kötü muameleye maruz kaldığını iddia eden başvurucu aldığı darbeler sonucu özellikle baş bölgesinde morluklar ve yara izleri oluştuğunu belirtmiştir. Başvurucu kelepçenin bilinçli olarak çok sıkılması nedeniyle ellerinde oluşan yara izlerinin Müdafi Görüşme Tutanağı'na da şerh düşüldüğünü dile getirmiştir. Başvurucu 17/5/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısına müşteki sıfatıyla verdiği ifadede iddialarını yinelemiştir. Başvurucu hakkında düzenlenen adli rapora başvuru formu ekinde yer verilmediğinden ve UYAP ortamında da anılan evraka ulaşılmadığından Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine müzekkere yazılarak adli raporun onaylı sureti istenmiştir. 8/11/2019 tarihli cevap yazısı ekinde gönderilen 1/6/2011 tarihli genel adli muayene raporunda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmektedir. Başvurucunun verdiği ifade ve suç duyurusu dilekçesinde, hakkında alınan adli raporun gerçeği yansıtmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
35. Başvurucu Tuğçe Çetin Ertekin'in 30/11/2011 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği, kolluk görevlileri hakkındaki şikâyet dilekçesi üzerine aynı tarihte soruşturma başlatıldığı görülmektedir. Başvurucu şikâyet dilekçesinde 31/5/2011 tarihinde düzenlenen protesto gösterisine katıldığını, gösteride bir arkadaşını yaralanması nedeniyle onu Ç. Hastanesine götürdüğünü, hastaneye gelen sivil polis memurları tarafından sebepsiz yere gözaltına alındığını, gözaltında hakaret, tehdit, cinsel taciz ve darba maruz kaldığını iddia etmiştir. Uzun süre polis aracı içinde elleri arkadan kelepçeli şekilde bekletildiğini, nezarethaneye konulduğu ana kadar geçen yaklaşık dokuz saat boyunca kötü muamelenin devam ettiğini ileri süren başvurucu ayrıca iki gün boyunca avukatı ile görüştürülmediğini de dile getirmektedir. Cumhuriyet savcısı tarafından 6/1/2012 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde başvurucu, şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiş; kendisine cinsel amaçla dokunup taciz ettiğini iddia ettiği kolluk görevlisinin eşkâlini tarif etmiştir. Başvurucu ifadesinde ayrıca gözaltına alınan diğer kişilere karşı kötü muamelede bulunulduğuna tanık olduğunu belirtmiştir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporda, yapılan ilk muayenede "darp ya da cebir izi tespit edilemediği" belirtilerek herhangi bir yaralanma bulunmadığı açıklanmıştır.
36. Başvurucu Zeynep Ateş'in 30/11/2011 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma açılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde 31/5/2011 tarihinde düzenlenen protesto gösterisine katıldığını, gösteride bir arkadaşının yaralanması nedeniyle onu Ç. Hastanesine götürdüğünü, hastaneye gelen sivil polis memurları tarafından sebepsiz yere gözaltına alındığını, gözaltında hakaret, tehdit, cinsel taciz ve darba maruz kaldığını iddia etmiştir. Yaklaşık beş saat boyunca polis aracı içinde elleri arkadan kelepçeli şekilde bekletildiğini iddia eden başvurucu, kolluk görevlilerinin başvurucular Ozan Gündoğdu ve Soner Torlak'ı da araç içinde darbettiğini dile getirmiştir. Başvurucu ayrıca nezarethanede tuvalet ihtiyacını gidermesinin geciktirildiğini, boyun düzleşmesi rahatsızlığı nedeniyle sürekli kullandığı ilacının gecikmeli olarak kendisine teslim edildiğini iddia etmiştir. Başvurucunun Cumhuriyet savcısına 6/1/2012 tarihinde verdiği ifadede, şikâyet dilekçesindeki iddialarını yineleyerek kendisini cinsel yönden taciz ettiğini iddia ettiği polis memurunun eşkâlini verdiği görülmektedir. Başvurucu hakkında ATK tarafından düzenlenen adli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Her iki el bileğinde hafif abrazyon, sağ el bileğinde ağrı tariflediği, darp ve cebir izine rastlanmadığı kayıtlı olup,
37. Başvurucu Zeynep Cansu Elifoğlu'nun 11/8/2011 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesiyle kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde 31/5/2011 tarihinde düzenlenen protesto gösterisine katıldığını, gösteride bir kişinin yaralanması nedeniyle onu Ç. Hastanesine götürdüğünü, hastaneye gelen sivil polis memurları tarafından sebepsiz yere gözaltına alındığını, gözaltında hakaret, tehdit, cinsel taciz ve darba maruz kaldığını iddia etmiştir. Uzun süre polis aracı içinde elleri kelepçeli şekilde bekletildiğini belirten başvurucu, kolluk tarafından doktor muayene odasında yalnız bırakılmadıklarından da yakınmaktadır. Nezarethanede temel ihtiyaçlarının karşılanmadığını, tuvalet ihtiyacının bir saat geç karşılandığını, müdafi görüşme talebinin reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu 22/6/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısına müşteki sıfatıyla verdiği ifadede iddialarını yinelemiştir. Başvurucu hakkında düzenlendiği belirtilen adli rapor başvuru formu ekinde sunulmadığı gibi soruşturma dosyasında da bulunamamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi10/7/2019 tarihinde Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesine müzekkere yazarak adli raporun onaylı suretini istemiştir. 16/7/2019 tarihli cevap yazısında UYAP'ta başvurucunun adli raporunun bulunmadığı, fiziki dosyanın ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu belirtilmiştir.
C. Soruşturma Kapsamında Yapılan İşlemler
38. Başvurucuların da aralarında olduğu birçok gösterici tarafından kolluk görevlilerinin 31/5/2011 tarihindeki eylemleri nedeniyle yapılan suç duyuruları Cumhuriyet Başsavcılığınca tek bir soruşturma dosyası üzerinde birleştirilerek yürütülmüştür.
39. Soruşturma kapsamında başvurucuların tedavi evrakları ilgili hastanelerden istenmiş, birçok başvurucu hakkında ayrıca -yukarıda detayları verilen- ATK'dan tanzim edilen adli raporlar da dosya arasına alınmıştır.
40. Cumhuriyet Başsavcılığı olayların meydana geldiği yerlere ait Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu (MOBESE) kamera kayıtlarının temini için Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazmıştır. Olaya ilişkin kolluk tarafından kayda alınan video ve fotoğraflar ile olaya ilişkin kolluk fezlekesi de aynı şekilde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünden istenmiştir. MOBESE ve kolluğun ilgili birimi tarafından çekimi yapılan kamera kayıtları soruşturma dosyasına gönderilmiştir. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığınca İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğünden başvurucuların gözaltı tutanakları ile varsa kamera kayıtları -her bir başvurucu yönünden işaretlenip fotoğraf şeklinde basılmak suretiyle- istenmiştir. Başvurucu Bülent Teoman Özkan ise başvuru formunda daha sonra sunacağını belirttiği bir kamera görüntüsünü 15/11/2019 tarihinde Anayasa Mahkemesine göndermiştir.
i. MOBESE görüntülerine ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca bilgisayar veri işletmeni bir bilirkişi görevlendirilmiştir. Bilirkişinin sunduğu raporda, Kızılay Meydanı'nı gösteren kamera kaydının zaman aralığı hususunda bir bilgi bulunmamaktadır. Görüntülerden alıntılanan fotoğraflarda, ellerinde sopalarla gelen göstericilerin polis araçlarına ve orada bulunan polis memuruna saldırdıkları, bazı göstericilerin yüzlerini bez parçaları ile kapattığı görülmektedir. Kolluk tarafından MOBESE kaydının bir kısmı izlenmek suretiyle tutanağa bağlanmıştır. Bu tutanakta başvurucu Ömür Çağdaş Ersoy'un yaralanma anına ilişkin görüntü ve buna ilişkin değerlendirme bulunmakta, başvurucuyu sivil vatandaşların darbettiği belirtilmektedir. Tutanakta ayrıca olayların gerçekleştiği diğer yerlere ait kamera kayıtlarının da izlenerek göstericilerin kolluk kuvvetlerine saldırı anlarına ilişkin fotoğraf alıntılarıyla raporlandığı görülmektedir.
ii. Bilirkişi incelemesi yapılan bir diğer görüntü ise medyadan temin edildiği anlaşılan (dosyaya müşteki taraftan sunulduğu değerlendirilen) gözaltı işlemi anına ilişkindir. Bilirkişi raporunda, görüntünün çok gürültülü olmakla birlikte sesli olduğu, toplam 6 dakika 48 saniye olduğu belirtilmiştir. Kolluk görevlileri ile gözaltına alınan başvurucular Duygu Demirel ve Bülent Teoman Özkan arasındaki diyaloğa da raporda yer verilmiştir. Buna göre gözaltına alınan kişilerin "Avukatım ben." dediği belirtilmektedir. Rapora göre başvurucular birden fazla kolluk görevlisi tarafından bedensel güç kapsamında zor kullanımla gözaltına alınmıştır. Başvurucu Bülent Teoman Özkan tarafından 15/11/2019 tarihinde sunulan dosyada, 6 dakika 48 saniyeden ibaret olan aynı görüntü kaydı ile anılan görüntü kaydından alıntılandığı anlaşılan on yedi adet fotoğrafın bulunduğu görülmüştür. Söz konusu görüntüde başvurucular Bülent Teoman Özkan ve Duygu Demirel'in birden fazla kolluk görevlisi tarafından bedeni güç kullanılarak yakalandığı, başvurucu Duygu Demirel'in "avukatım ben" diyerek yakalama işlemine karşı çıktığı, görüntünün sonraki kısmının çevredeki insanları ve konuşmaları içerdiği anlaşılmıştır.
iii. Kolluk tarafından kayda alınan görüntülerin Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerinde kolluğun Foto Film Şube Müdürlüğü tarafından başvurucu Ömür Çağdaş Ersoy'un yaralandığı yere ilişkin olan kısmı izlenerek tutanağa bağlanmıştır. Bu tutanakta, kaçan göstericiler ile bazı göstericilerin yakalandığı an yer almakta; başvurucu Ömür Çağdaş Ersoy'un yaralanma anına ilişkin tespit bulunmamaktadır. Görüntülerin tamamı üzerinde yapılmış bir bilirkişi incelemesine soruşturma dosyası kapsamında erişilememiştir. Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığına 11/7/2019 tarihinde müzekkere yazılarak soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporları (özellikle UYAP'ta kayıtlı 18/6/2014 tarihli bilirkişi tutanağına konu rapor) sorulmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığının 17/7/2019 tarihli cevap yazısında dosyada iki adet bilirkişi raporu bulunduğu ancak her ne kadar UYAP üzerinde 18/6/2014 tarihli bir bilirkişi tutanağı bulunsa da buna dair raporun fiziken dosyada bulunmadığı bildirilmiştir.
iv. Olaya ilişkin tüm kaynaklardan elde edilen görüntü kayıtları üzerinde kolluk tarafından inceleme yapılarak düzenlenen tutanakta; başvuruculardan Bülent Teoman Özkan, Duygu Demirel, Hüseyin Gölpunar, Kıymet Koçyiğit, Osman Biçer, Ömer Faruk Kök, Özden Kaya Tekin, Özkan Boğan, Tuğçe Çetin, Zeynep Cansu Elifoğlu'na ait görüntülerden alıntılanan fotoğraflara yer verildiği ve başvurucuların eylemleri hakkında çeşitli tespitlerin yapıldığı görülmektedir. Bu tespitlerin başvurucuların işlediği iddia edilen suçlarına delil mahiyetinde sunulduğu da gözlemlenmiştir. Ayrıca bu tutanakta İl Emniyet Müdürlüğü önünde yaşanan olaya ilişkin görüntülerin de izlenerek raporlandığı anlaşılmaktadır.
41. Başvurucular Ömür Çağdaş Ersoy, Soner Torlak, Sevgi Sönmez ve Ozan Gündoğdu hakkında terör suçundan yapılan yargılama sırasında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi (Kapatıldığı için kovuşturmayı Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi devralmıştır.) tarafından başvurucuların görüntülere yansıyan eylemlerine ilişkin olarak bilirkişi raporu alınmıştır. Bu raporda; başvurucuların kolluk görevlilerine taş atması ve sopayla vurması, yüzlerini bezle kapatmaları, kolluk araçlarına zarar vermeleri anına ilişkin fotoğraf alıntılı tespitler olduğu görülmektedir.
42. Başvuruculardan Melahat Yurttaş ve Özkan Boğan dışındakilerin müşteki sıfatıyla ifadeleri Cumhuriyet savcısı tarafından alınmıştır. Başvurucu Melahat Yurttaş'ın şüpheli sıfatıyla ifadesi Cumhuriyet savcısı tarafından alınmış, ifadede müdafii tarafından başvurucunun gözaltında kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kaldığı belirtilmiştir. Özkan Boğan'ın müşteki sıfatıyla ifadesinin alınabilmesi amacıyla kolluğa müzekkere yazıldığı, ayrıca 5/4/2013 tarihinde zorla getirme kararı çıkarıldığı da görülmüştür. Başvuruculardan on ikisinin de aralarında olduğu toplam yirmi beş kişiye ise tanık sıfatıyla ifade vermek üzere 29/9/2014 tarihinde çağrı kâğıdı çıkarıldığı ancak toplam altı kişinin tanık sıfatıyla ifadesinin alınabildiği tespit edilmiştir.
43. İl Emniyet Müdürlüğünden olay tarihinde görevli olan tüm kolluk görevlilerinin isim listesi ile fotoğraf albümleri istenmiştir. Ayrıca Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünden olay tarihinde hangi personelin nerede ve hangi işle görevli olduğuna dair görev tanımı listesi de istenmiştir. Kolluk tarafından tüm görevli kolluk personelinin isim listeleri ile vesikalık fotoğraf albümü soruşturma dosyasına gönderilmiştir. Kolluk görevlilerinin fotoğrafları üzerinden başvuruculardan teşhis işlemi yapmaları istenmiş ve bir kısım başvurucu toplam otuz dört kolluk görevlisini teşhis etmiştir. Teşhis edilen kolluk görevlilerinden yirmi üçünün Cumhuriyet savcısı tarafından, ikisinin ise adli kolluk tarafından şüpheli ifadeleri alınmıştır. İfadeleri alınan tüm kolluk görevlileri, ya olay tarihinde izinli oldukları ya olay yerinde görevli olmadıkları ya da isnat edilen eylem içinde yer almadıkları savunmasını yaparak atılı suçlamaları kabul etmemiştir.
44. Cumhuriyet Başsavcılığınca, soruşturma kapsamında tespit edilen toplam altı kask numarasının hangi kolluk görevlilerine ait olduğu İl Emniyet Müdürlüğünden sorulmuştur. Ancak buna dair kolluk tarafından verilen bir cevaba rastlanmadığı gibi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da bu müzekkerenin akıbetinin araştırıldığına dair bir bilgi ya da belgeye soruşturma dosyasından erişilememiştir.
45. Ayrıca gözaltında alınan kişilerle görüşmek üzere Emniyet Müdürlüğü önüne gelen kişilerle kolluk görevlileri arasındaki olaya ilişkin olarak kolluk görevlileri hakkında idari bir tahkikat yürütülmüş, buna dair evrak Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma dosyasına alınmıştır. İdari tahkikat raporunda, olay anına ilişkin güvenlik kamera kaydı ile kolluk tarafından ses de kaydedecek şekilde çekilen görüntülerinin ve kolluk görevlilerinin olaya ilişkin ifadelerinin delil olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Raporda, kolluk görevlilerinin kimseye hakaret etmediği, herhangi bir suç işlemeyip mevzuat gereği gerekli olan güvenlik prosedürünü işletmeye çalıştıkları kanaati ile ilgili kolluk görevlileri hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığı sonucuna varılmıştır.
46. Başvurucuların şikâyet ettikleri gözaltına alma anın ve sonrasına ilişkin olarak kolluk görevlilerinin kötü muamelede bulunduğu yönündeki iddialara yönelik idari bir tahkikat yürütülmüş, buna ilişkin evrak soruşturma dosyasına alınmıştır. Bu idari tahkikat sonucunda verilen karar gerekçesi şöyledir: Hopa'da hayatını kaybeden M.L. bahane edilerek Ankara'da 31/5/2011 tarihinde gerçekleştirilen eylem barışçıl değildir. Zira göstericiler herhangi bir basın açıklaması dahi yapmaksızın doğrudan taş, sopa ve soda şişesi gibi cisimlerle İl Başkanlığı önünde tedbir alan kolluk görevlilerine ve kolluk araçlarına saldırıda bulunmuş, çok sayıda kolluk görevlisinin çeşitli şekillerde yaralanmasına sebebiyet vermişlerdir. Ayrıca çok sayıda kolluk aracı da göstericilerin saldırısı sonucu hasar görmüştür. Bu nedenle İl Başkanlığı önünde orantılı şekilde göz yaşartıcı gaz kullanılarak göstericilere müdahalede bulunulmuştur. Ancak dağılan grup içinden bir kısım gösterici cadde ve yollardaki trafiği keserek kolluk görevlilerine fiziki saldırılarına devam etmiştir. Cumhuriyet savcısının talimatı ile yakalama işlemi yapmaya çalışan kolluk görevlilerine göstericiler direnmiş; kolluk görevlileri, yakalama işlemi esnasında orantılı şekilde zor kullanılmıştır. Polis aracına alınan göstericilerin burada kötü muameleye maruz kaldıkları yönündeki söylemleri ise kolluk görevlilerini baskı altına almaya dönük gerçeği yansıtmayan iddialardır. Ayrıca göstericiler birbirlerine tanıklık ederek asılsız iddialarını güçlendirmeye çalışmaktadır. Göstericilerin uzun süre polis araçlarında bekletildikleri yönündeki iddiaları da doğru değildir. Gözaltı işlemi kapsamında polis aracına alınan göstericiler Emniyet Müdürlüğüne peyderpey yaklaşık iki saatte götürülmüştür. Toplam elli dört göstericinin zor kullanılarak göz altına alındığı bir olayda bu süre makuldür.
47. Cumhuriyet Başsavcılığınca 29/9/2015 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile soruşturma sonuçlandırılmıştır. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Eylem sırasında yasadışı pankartlar açılıp sloganlar atıldığı, polisin dağılın uyarılarına rağmen grubun dağılmamakta ısrar ettikleri, ihtar ve zor kullanmaya rağmen kolluk kuvvetlerine yönelik cebir ve tehditte bulunulduğu, kamu malına zarar verildiği, dosyadaki 31/5/2011 tarihli 'Olaylı Yakalama Tutanağı' ndan da anlaşılacağı üzere grup içerisine karışan yasa dışı örgüt mensuplarının taş ve sopalarla polis memurlarına saldırdıkları, sivil polis memurlarının birçoğunun yaralandığı ve bazılarının linç edilmekten kaçarak zor kurtuldukları, yasa dışı bu gösterinin sona erdirilmesi için polis otosundan megafonla toplanan şahısların ikaz edilmesine rağmen dağılmadıkları gibi polise yönelik saldırılarını sürdürmeleri üzerine polisin yasadan kaynaklanan zor kullanma yetkisini kullanarak ileri çıkan göstericileri göz altına aldıkları, eylemcilerin polis otobüsü içerisinde de direnme, slogan atma ve polise hakaret fiillerini devam ettirdikleri,
Anlaşılmıştır.
Bu olaylar sonrası gözaltına alınan bir kısım şüpheliler hakkında 30/9/2011 tarih ve 2011/689 soruşturma numaralı dosya üzerinden CMK 250'nci Maddesi ile Yetkili ve Görevli Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na 2011/79 numaralı iddianame ile 'Silahlı terör örgütüne üye olmak, terör örgütünün propagandasını yapmak, görevli memuru kasten yaralamak, kamu malına zarar vermek, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet, kamu görevlisine karşı görevini yaptırmamak için direnmek ve 6136 sayılı yasaya muhalefet' suçlarından cezalandırılmaları için kamu davası açıldığı görülmüştür.
Haklarında bu suçlamalardan dolayı Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK 250'nci Maddesi ile Yetkili ve Görevli) kamu davası açılan [başvurucu] Soner TORLAK, [başvurucu] Sevgi SÖNMEZ, F.K., [başvurucu] Ozan GÜNDOĞDU ve [başvurucu] Ömer Çağdaş ERSOY ile işlem yapılan diğer bazı müştekilerin değişik tarihlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımıza müracaat ederek olaylar esnasında polisin kendilerini yaraladığını, hakaret, tehdit ve cinsel tacizde bulunduklarını belirterek şikayetçi olmuşlardır.
Aldırılan doktor raporlarında bir kısım müştekilerin vücudunda lezyon dahi bulunmadığı, çoğunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif şekilde, S.E. ile B.Ç.'nin ise basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek biçimde orta derecede yaralandıkları anlaşılmıştır.
Şikayet dilekçelerinde müştekilerin aynı zamanda birbirlerini de tanık gösterdikleri, tanıkların bir çoğunun bilgilerine başvurulmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımızın davetine uymadıkları, gelenlerin bir kısmının da konu hakkında bilgi ve görgülerinin olmadıklarını belirttikleri görülmüştür.
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun;
...
Şeklindeki düzenlemelere göre polis, görevini yaparken gerektiği ölçüde kanun gereği zor kullanma yetkisine haizdir.
Olayımızda yasa dışı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılarak ve tüm uyarılara rağmen dağılmayarak kamu düzenini bozan müştekilerin eylemlerine son verilmesi amacıyla polisin zor kullanma yetkisini kullandığı izlenmiştir.
Emniyet mensuplarının hakaret, tehdit ve cinsel taciz eylemini gerçekleştirdiklerine dair kamu davası açmaya yetecek derecede müştekilerin iddiaları ve birbirlerine olan tanıklıklarından başka delil de elde edilememiştir.
İzah olunan nedenlerle;
İşlenen bir suçu sonlandırmak ve failleri yakalamak amacıyla amirlerinin ve yasanın verdiği zor kullanma yetkisini kullanan güvenlik görevlileri hakkında isnadedilen suçlardan KAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA... [karar verildi.]"
48. Başvurucular, anılan kovuşturmasızlık kararına farklı tarihlerde itiraz etmişlerdir. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/11/2015 tarihli kararıyla itirazlar reddedilmiştir. Ret kararında; kovuşturmasızlık kararının usul ve yasaya uygun olduğu, karar gerekçesinin dosya içeriği ile uyumlu olduğu belirtilmiştir.
49. Farklı tarihlerde kararı tebellüğ eden başvurucular süresinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
50. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
51. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
52. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis,
A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.
Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir alınabilir.
Yakalananlardan,
B) Zor kullanılarak yakalananların,
Yakalanma anındaki sağlık durumları tabip raporuyla tespit edilir.
..."
53. 2559 sayılı Kanun'un "Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
54. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
B. Uluslararası Hukuk
1. Mevzuat
55. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."
56. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
57. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiğini belirtmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğini içtihatlarda hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
58. Bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gäfgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
59. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin inandırıcı kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov (Jalaloglu)/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; benzer yöndeki karar için bkz. Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
60. AİHM, bir kişinin sağlıklı hâlde gözaltına alınmasına rağmen salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağını ifade etmiştir (Selmouni/Fransa, § 87). Bu yükümlülük, sadece gözaltında değil aynı zamanda devlet yetkililerinin özel kontrolü altında bulunan bölgelerde gerçekleşen yaralama ve ölümleri de kapsamakta zira her iki durumda da söz konusu olayların tamamı ya da büyük kısmı yetkililerin özel bilgisi dâhilinde gerçekleşmektedir (Beker/Türkiye, B. No. 27866/03, 24/3/2009, § 42).
61. Öte yandan AİHM, Berliński/Polonya (B. No: 27715/95, 30209/96, 20/9/2002, §§ 62-65) kararında, kolluk görevlilerine karşı etkin bir fiziki direnme sergilenmesi ve şiddet eyleminde bulunulması sonrası kolluk görevlilerinin de orantılı bir güç kullanımına gitmesini Sözleşme'nin 3. maddesine aykırı bulmamıştır. Karara konu olayda üyesi olmadıkları spor salonundan çıkmayan iki vücut geliştirme sporcusunun sayıca üstün altı kolluk görevlisinin yasal sözlü talimatına uymayarak spor salonundan çıkmayıp yakalama işlemine etkili şekilde direnmesi ve iki kolluk görevlisine tekme atması söz konusudur. Polis memurları bu durum karşısında cop ve göz yaşartıcı gaz kullanmış, başvurucuları silahla tehdit ederek kontrol altına alabilmişlerdir. Olay nedeniyle başvurucular ağır şekilde yaralanmış ve başvuruculardan biri dört gün hastanede yatmıştır. AİHM kolluk görevlilerinin uyguladığı gücün orantılı olduğu sonucuna varırken polis memurlarının sayısal üstünlüğünü gözetmiş ancak başvurucuların da vücut geliştirme sporcusu olmaları hasebiyle fiziki avantaja sahip olduklarına vurgu yapmıştır. AİHM Rehbock/Slovenya (B. No: 29462/95, 28/11/2000, §§ 72, 78) kararında ise önceden planlandığı için risklerin minimize edilebileceği bir operasyon kapsamında sayıca üstünlüğü bulunan on üç polis memurunun silah taşımayan ve fiziki saldırıda da bulunmayan üç şüpheliye karşı güç kullanmasını orantılı bulmamış ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
62. AİHM Özen ve diğerleri/Türkiye (B. No: 29272/08, 23/2/2016) kararında, bir adli vaka nedeniyle polis karakolunda bulunan yakınlarının yanına gelen ve toplam sayıları on kişiye ulaşan başvurucular ve arkadaşları ile polis memurları arasında yaşanan kavgada polislere karşı fiziki şiddete başvuran ve en az bir tabanca taşıdığı tespit edilen başvuruculara karşı kolluk kuvvetince uygulanan gücün orantılı olduğu ve olayda kötü muamele yasağının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır. AİHM bu kararda kolluk personelince uygulanan gücün orantılı olduğu sonucuna varırken polise karşı fiziki şiddete başvuran kişi sayısının fazlalığına -Rehbock/Slovenya kararına da atıf yaparak- olayın kolluk tarafından önceden planlanan bir operasyon kapsamında olmayıp ani gelişmesine ve başvuruculardaki yaralanmalarının hafif nitelikte olmasına dikkat çekmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
63. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
64. Başvurucular gözaltına alındıkları sırada ve gözaltı sırasında darbedildiklerini, hakarete ve tehdide maruz kaldıklarını, ayrıca başvuruculardan bir kısmı da cinsel tacize maruz kaldığını iddia etmektedir. Başvurucu Osman Biçer ise olaydan sonra Emniyet Müdürlüğü önünde yaşanan arbede sırasında kolluk görevlisi tarafından darbedildiğini iddia etmiştir. Başvuruculara göre Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma emniyet görevlilerinin adli kolluk vazifesi alması nedeniyle bağımsız ve tarafsız şekilde yürütülmemiş, kolluk görevlileri şüpheli olduğu için delillerin toplanmasında gerekli özen gösterilmemiş, toplanan bir kısım delil ise doğru değerlendirilmemiştir. Ayrıca tüm şikâyetçiler açısından gereksiz yere soruşturmaların birleştirilmesi etkili bir soruşturma yapılmasına engel olmuş, nitekim oldukça uzun bir süre boyunca soruşturma sonuçlandırılamamıştır. Kovuşturmasızlık kararında her bir şikâyetçi açısından özelleştirme içeren bir gerekçe bulunmaması da başvurucular tarafından dile getirilen bir diğer şikâyettir.
65. Başvurucular anılan nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı ile Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuların bir kısmı ise soruşturmanın etkili yürütülmemesi gerekçesiyle etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğini savunmuştur. Başvurucu Osman Biçer maruz kaldığı darp nedeniyle kötü muamele yasağı dışında ayrıca sendikal haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
66. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların gözaltına alınma sırasında ve gözaltında darp, tehdit, hakaret ve cinsel tacize maruz kaldığı, bu olaya ilişkin şikâyetlerinin etkili şekilde soruşturulmadığı yönündeki hak ihlali iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Başvurucuların bir kısmının ileri sürdüğü adil yargılanma ve etkili başvuru hakkına yönelik şikâyetlerin ise etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında kaldığı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu içinde ele alınması gerektiği anlaşıldığından belirtilen haklardan ayrıca bir inceleme yapılmamıştır. Olayın başvurucu Osman Biçer'in iddia ettiği gibi sendikal bir faaliyet kapsamında kalmadığı değerlendirildiğinden sendikal haktan da ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Başvurucular Osman Biçer, Soner Torlak ve Tuğçe Çetin Ertekin Yönünden
67. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 111).
68. Başvurucu Osman Biçer, Emniyet Müdürlüğü önünde çıkan arbede sırasında bir kolluk görevlisi tarafından kulağına aldığı darbe ile yaralandığını iddia etmekte ve buna dair adli rapor sunmaktadır. Ancak olay anına ilişkin kamera kaydı başvurucunun iddiasını doğrulayamamış, ayrıca başvurucu tarafından ibraz edilen adli rapor ise olaydan beş gün sonra yapılan bir muayene sonucu tanzim edilmiştir. Dahası söz konusu rapor başvurucunun kulağına aldığı bir darbe sonucu yaralandığını da tam olarak ortaya koymaktan uzaktır (bkz. § 20).
69. Başvurucular Soner Torlak ve Tuğçe Çetin Ertekin gözaltında darba maruz kaldıklarını iddia etmiştir. Soruşturma kapsamında başvurucular hakkında düzenlenen ve herhangi bir yaralanma olmadığını belirten adli raporların sıhhati konusunda başvurucuların soruşturma kapsamında ya da bireysel başvuruda herhangi bir şikâyet ileri sürmediği görülmüştür. Başvurucuların darba maruz kaldığı yönündeki iddiaları, haklarında düzenlenen adli raporlarla temellendirilemediği gibi hakaret, tehdit ve cinsel taciz iddiaları da makulün ötesinde bazı kanıtlarla desteklenebilmiş değildir.
70. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Diğer Başvurucular Yönünden
71. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
72. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
73. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, §64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
74. Başvurucuların şikâyetine konu darp, tehdit, hakaret ve cinsel taciz eylemlerinin devlet görevlilerinden sâdır olduğu iddia edildiği için kural olarak devletin negatif yükümlülüğü kapsamında bir hak ihlali olup olmadığının incelenmesi gerekir. Ayrıca başvurucunun kolluk görevlileri hakkında etkili bir soruşturma yapılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği iddiası da bulunduğundan pozitif yükümlülükler kapsamındaki etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından da bir değerlendirme yapılacaktır.
75. Bu doğrultuda başvurucular Çisem Özoğul Temur, Duygu Demirel, Ömer Faruk Kök, Ömür Çağdaş Ersoy, Özden Kaya, Özkan Boğan ve Sevgi Sönmez hakkında insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının hem maddi boyutu hem de usul boyutu itibariyle bir inceleme yapılacaktır. Ancak başvurucular Bülent Teoman Özkan, Hüseyin Gölpunar, Kıymet Koçyiğit, Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Ozan Gündoğdu, Zeynep Ateş ve Zeynep Cansu Elifoğlu hakkında maddi boyut incelemesi yapılabilmesi için Anayasa Mahkemesinin önünde yeterli bilgi ve belge bulunmadığından bu başvurucular yönünden sadece usul yükümlülüğü bağlamında bir inceleme yapılabilecektir.
Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır.
i. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia (Çisem Özoğul Temur, Duygu Demirel, Ömer Faruk Kök, Ömür Çağdaş Ersoy, Özden Kaya, Özkan Boğan ve Sevgi Sönmez Yönünden)
(1) Genel İlkeler
76. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında ise kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
77. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3. maddesi istisna öngörmemekte; işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
78. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
79. AİHM kararlarında bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
80. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
81. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
82. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış, fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
83. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen, aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
84. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunun belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
85. Başvurucuların kolluk görevlilerince müdahale edilen bir protesto sonrası dağıtılan göstericiler oldukları ve bu kapsamda 2911 sayılı Kanun'a muhalefet, kamu malına zarar verme gibi birtakım suçları işledikleri gerekçesi ile yakalanarak gözaltına alındıkları anlaşılmaktadır (bkz. §§ 15, 16).
86. Başvurucuların gözaltına alınma esnasında ve gözaltına alındıktan sonra darp, tehdit, hakaret ve cinsel tacize maruz kaldıklarını ileri sürdükleri görülmektedir. Haklarında düzenlenen adli raporlar başvurucuların darp iddialarını destekleyen delil olarak sunulmaktadır. Ayrıca başvurucuların iddia ettikleri olaya dair tanık gösterdikleri ve bazı başvurucuların gözaltına alınma anına ilişkin -ulusal basına da yansıdığı anlaşılan- görüntüleri iddialarına dayanak yaptıkları anlaşılmaktadır. Şu hâlde başvurucuların yakalama anında ya da gözaltında darbedildiklerine ilişkin olarak savunulabilir bir iddiada bulunmadıkları söylenemeyecektir.
87. Kolluğun yakalama işlemi sırasında nasıl ve ne şekilde güç kullanması gerektiği-bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvenceye bağlayacak şekilde- kanunla düzenlenmiştir (bkz. §§ 52, 53). Başvurucuların kanuna dayalı olarak ve kolluk görevlilerinin zor kullanımı ile yakalandıkları anlaşılmaktadır. Ancak başvurucu Duygu Demirel avukat olduğunu belirtmesine karşın güç kullanılarak gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Ne var ki başvurucunun düzenlenen protesto eylemine gösterici olarak katıldığı hususunda bir şüphe bulunmamaktadır. Nitekim başvurucunun yapmış olduğu bireysel başvuru kapsamında Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini de ileri sürdüğü görülmektedir. Buna göre başvurucunun avukatlık yapması nedeniyle kendisine karşı yakalama işlemi sırasında güç kullanıldığının söylenmesi zordur. Kaldı ki başvurucu hangi müvekkilleri için, nasıl bir avukatlık hizmeti verdiği sırada yakalama işlemine ve zor kullanmaya maruz kaldığını da temellendirebilmiş değildir. Dolayısıyla başvurucuya karşı kolluk görevlilerince uygulanan zor kullanmanın kanuni bir temeli olmadığı söylenemez.
88. Kolluğun düzenlediği tutanakta, gözaltı sırasında direnç gösterilmesi nedeni ile başvuruculara karşı zor kullanıldığının kabul edildiği görülmektedir (bkz. § 14). İl Başkanlığı önünde göstericiler ve kolluk görevlileri arasında cereyan eden olaylara ilişkin olarak açık kaynaklarda mevcut olan görüntüler Anayasa Mahkemesince izlenmiştir (bkz. § 13). Hem Anayasa Mahkemesinin izlemeye dayalı tespitleri hem de Cumhuriyet Başsavcılığınca olay anına ilişkin görüntüler için alınan bilirkişi raporu (bkz. § 40) göstericilerin azımsanmayacak bir kısmının kolluk görevlileri ve kolluk araçlarına zarar verdiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle barışçıl bir tutum içinde olmayan göstericilerin yakalanması suç işlenmesinin önlenmesi, işlenen suç ile ilgili olarak adli işlem yapılması ve kamu düzeni gibi birtakım meşru amaçlara dayanmaktadır. Buna göre kolluğun yakalama işlemine direnç gösterdiğini belirttiği göstericilere karşı güç kullanmasının gerekli olmadığı da söylenemeyecektir.
89. Başvuruculara karşı yakalama esnasında uygulanan gücün orantılı olup olmadığı değerlendirmesinde ise başvurucular hakkında düzenlenen adli raporlarda tespit edilen yaralanmalar ve bazı başvurucuların yakalanma anına ilişkin kamera görüntüleri (bkz. § 40) belirleyici olacaktır. Başvurucu Duygu Demirel'in gözaltı işlemine fiziki olarak direndiği, bunun üzerine etrafını saran birden fazla kolluk görevlisince bedensel güç kullanılmak sureti ile yakalandığı görülmektedir.
90. Ne var ki başvurucularda meydana gelen yaralanmalar sadece yakalama işlemi ile ilgili olarak ileri sürülmemiş, aynı zamanda gözaltında elleri kelepçeli hâlde iken darp edildikleri iddiası ile birlikte dile getirilmiştir. Eldeki veriler dâhilinde başvurucularda meydana gelen yaralanmaların yakalama işlemi sırasında mı yoksa gözaltında mı meydana geldiği tam olarak anlaşılamamaktadır. Bu nedenle hem yakalama işleminde kullanılan gücün orantılılığı, hem de gözaltında güç kullanımı iddiası birlikte ele alınmak durumundadır.
91. Kolluk tarafından olaya ilişkin olarak düzenlenen tutanakta (bkz. § 14), yakalama işlemi sırasında başvuruculara karşı zor kullanıldığından bahsedilmiş, ancak maddi güç kullanıldığından bahsedilmemiştir. Buna göre başvuruculara karşı sadece bedensel güç uygulandığının kabulü gerekir ki başvurucular da aksini iddia etmemişlerdir. Kolluk görevlilerinin sayısal bir avantaja sahip olduğu olayda bedensel güç kullanılarak yakalanan -Duygu Demirel dışındaki- başvurucuların adli raporlarında tespit edilen yaralanmaların orantılı güç kullanılan bir yakalama işlemi sırasında oluştuğunun söylenmesi zordur. Söz konusu yaralanmaların gözaltında meydana gelmesi durumunda ise buna ilişkin delillerle desteklenmiş, makul bir açıklamanın kamu otoriteleri tarafından yapılması gerekir. Ancak başvurucularda meydana gelen yaralanmaların gözaltında oluştuğu yönünde hem kolluk tutanaklarında hem idari soruşturma evrakında hem de adli soruşturma kapsamında bir kabul olmadığı gibi bu yönde bir açıklama da bulunmamaktadır. Dolayısıyla ister yakalama işlemi sırasında orantısız güç kullanımı ister gözaltında makul delillerle kaynağı açıklanamayan bir yaralanma Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği anlamına gelecektir.
92. Öte yandan başvurucu Duygu Demirel'in iddiaları ile uyumlu olacak şekilde hakkında düzenlenmiş bir adli rapor bulunmamaktadır (bkz. § 23). Başvurucunun söz konusu adli raporun sıhhati konusunda bir şikâyet ileri sürdüğü de görülmemiştir. Bu durumda başvurucu hakkında düzenlenen adli raporda belirtilen yaralanmaların zor kullanılarak gerçekleştirilen bir yakalama işlemi sırasında orantısız güç kullanıldığını göstermeye yeterli olduğu söylenemez.
93. Duygu Demirel dışındaki başvuruculara karşı kolluk görevlilerince uygulanan gücün ise özellikle bilgi alma, cezalandırma veya yıldırma amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap verme şeklinde gerçekleştirildiği söylenemez. Eylemin uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya ya da yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olacak şekilde ortaya çıkmış olduğu da iddia edilemez. Bu durumda söz konusu eylemin işkence veya eziyet boyutuna varmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvuruculara uygulanan şiddetin düzeyi, süresi, şekli ve eylem nedeniyle başvurucularda meydana gelen yaralanmaların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olması hususları birlikte dikkate alındığında eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak tanımlanması mümkündür.
(a) Başvurucu Duygu Demirel Yönünden
94. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
(b) Diğer Başvurucular Yönünden
95. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
96. Anayasa Mahkemesi başvurucuların darbedildiklerine ilişkin iddiaları kapsamında ihlal sonucuna ulaşmış, diğer kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak ise daha ileri bir inceleme yapma gereği duymamıştır.
ii. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
97. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
98. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan,§ 25).
99. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
100. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
101. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil ama aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edilebilmesi için öncelikle soruşturmanın bağımsız yürütülebilir bir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
102. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın bireylerin vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığı noktasında yeterli bir değerlendirme de içermesi gerekmektedir (benzer yöndeki karar için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
103. Başvurucular ve bir kısım göstericinin kolluk görevlileri hakkındaki şikâyetleri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından birleştirilerek tek soruşturma üzerinden yürütülmüştür. Başvurucuların farklı zamanlarda suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlatıldığı, başka bir ifadeyle bazı başvurucular hakkında darp iddiası doğrultusunda genel adli rapor düzenlenmiş olmasına rağmen resen ve derhâl adli bir soruşturma başlatılmadığı anlaşılmaktadır. Bazı başvurucuların ise haklarında düzenlenen adli raporların sıhhatine itirazda bulunmalarına rağmen (bkz. §§ 21, 24, 25, 31) bu konuda açılan bir soruşturmaya ya da neden soruşturma açılmadığına ilişkin herhangi bir açıklamaya kovuşturmaya yer olmadığı kararında yer verilmemiştir. Bu açılardan soruşturmanın gerekli hassasiyetle yürütüldüğü söylenemeyecektir. Oysa savunulabilir bir kötü muamele iddiasının resmî makamlarca öğrenilmesinin ardından derhâl resmî bir soruşturmanın başlatılması, hem kaybolma ihtimali bulunan delillerin toplanması hem de devletin kamu görevlilerinin eylemlerinden kaynaklandığı iddia olunan kötü muamele yasağı ihlaline ilişkin olaylara müsamaha tanımadığını göstermesi açısından önem arz etmektedir.
104. Başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların araştırılmasında olay anına ilişkin kamera görüntüleri objektif bir delil olarak önemli bir yer işgal etmektedir.Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığınca toplanan deliller arasında yer alan kamera görüntülerinin bazısı üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır (bkz. §§ 40, 41). Bir kamera görüntüsü üzerinde ise bilirkişi görevlendirilerek rapor alınmış ancak UYAP ortamında dosya içinde bulunmayan rapor Anayasa Mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına 11/7/2019 tarihinde yazılan müzekkereyle sorulmuş, 17/7/2019 tarihli cevapta ilgili raporun dosya içinde fiziken bulunamadığı belirtilmiştir.
105. Cumhuriyet Başsavcılığınca bir kısım kamera görüntüsünün kolluğa izletilerek buna dair düzenlenen evrakın delil olarak dosya arasına alınması bazı başvurucular tarafından soruşturmanın bağımsız ve tarafsız şekilde yürütülmediği iddiasına konu edilmiştir. Başvurucuların şikâyetçi oldukları kolluk görevlilerinin Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü biriminde görevli olduklarında şüphe bulunmamaktadır. Soruşturmada bazı kamera görüntülerini izleyerek tutanağa bağlayan kolluk biriminin ise Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlileri olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 40). Dolayısıyla olaya karışan kolluk görevlilerinin soruşturmada delil toplama faaliyetinde bulunan adli kolluk görevlileri ile aynı kişiler olmadığı anlaşıldığından soruşturmanın bağımsız ve tarafsız olmadığı yönünde bir izlenim yaratıldığı söylenemez.
106. Başvurucuların bir kısmı nezarethane tutma koşullarından da şikâyetçi olmasına karşın Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmasızlık kararında bu hususta herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Oysa başvurucuların tutma koşullarına ilişkin olarak somut şekilde ileri sürdükleri birtakım iddiaların araştırılması ve varılacak sonucun verilecek karara yansıtılması etkili bir soruşturmanın gereğidir. Öte yandan başvurucuların soruşturma süresine ilişkin şikâyetleriyle ilgili olarak birçok müştekisi ve şüphelisi bulunan adli soruşturmanın -kapsamlı şekilde yürütülmesi gerektiği de gözetildiğinde- yaklaşık olarak dört buçuk yılda tamamlanmış olması, soruşturmanın makul bir zamanda tamamlanmadığının söylenmesi açısından zordur.
107. Yapılan soruşturma sonucunda varılan yargısal sonucun toplanan delillerin kapsamlı ve nesnel bir analizine dayalı olması gerekir. Ancak verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararında Cumhuriyet Başsavcılığının başvuruculardaki yaralanmaların kaynağını temellendirilmemiş bazı varsayımlardan hareket ederek açıklamaya çalıştığı görülmektedir. Ayrıca her başvurucu açısından kişiselleştirilmiş, ileri sürülen iddiaları yeterli ölçüde karşılayacak düzeyde bir gerekçeye de kararda yer verildiği söylenemez. Zira başvurucuların iddiaları, haklarında düzenlenen adli raporlar ve tanık ifadeleri gibi diğer bazı deliller birbirinden farklılık arz etmekte olduğundan her başvurucu için ayrıca ve açıkça bir değerlendirme yapılması gerektiği kolaylıkla anlaşılabilmektedir.
108. Başvurucunun insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmiştir (bkz. § 94). Maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğini gösteren başkaca bir durum da saptanabilmiş değildir.
109. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
110. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
111. Osman Biçer dışındaki başvurucular, Artvin'in Hopa ilçesinde meydana gelen bir toplumsal olayda bir kişinin hayatını kaybetmesi nedeniyle protesto eylemi gerçekleştirdiklerini, İl Başkanlığı önünde basın açıklaması yapmalarına müsaade edilmediğini ve gerekli olmadığı hâlde kolluk görevlilerince orantısız şekilde güç kullanılarak dağıtıldıklarını iddia etmişlerdir. Başvurucular, gerçekleştirdikleri toplantının barışçıl olduğunu ve kolluk tarafından yapılan müdahale ile Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile 34. maddesinde güvence altına alınantoplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
112. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
113. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucuların bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çerçevesinde ele alınması gerektiği değerlendirilmiştir.
114. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi ve gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı kişilere sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. (Dilan Ögüz Canan, [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 80; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, B. No:2015/9247, 4/4/2018, § 54). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Osman Erbil, 54).
115. Somut olayda, toplantıya müdahalenin gerçekleştirildiği yerin İl Başkanlığı önü olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Nitekim başvurucuların bundan öncesine dair ileri sürdükleri bir şikâyet de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi burada cereyan eden olayları açık kaynaklardan izlemiştir (bkz. § 13). Buna göre kolluk görevlilerince barikat kurulmak sureti ile İl Başkanlığı önünde tedbir alındığı, göstericilerin doğrudan bu barikata ve gerisinde bulunan kolluk görevlilerine, kolluk araçlarına saldırıya geçtiği, barikat önünde bulunan sivil bazı kişilere de ellerinde bulunan sopalarla saldırdığı tespit edilmiştir. Saldıran göstericilerin toplantıya katılanlar içindeki küçük bir azınlık olduğu da söylenememektedir. Bunun da ötesinde adli soruşturma kapsamında başvurucuların da söz konusu şiddet hareketlerine dâhil olduğu hususunda elde edilen deliller ve bu kapsamda kamu makamlarınca ileri sürülen iddialar temelsiz değildir (bkz. §§ 40, 41). Şu hâlde söz konusu toplantının barışçıl olduğu ileri sürülemez.
116. İl Başkanlığı önündeki toplantının dağıtılmasının ardından Güven Park'ta bir kısım göstericinin yeniden toplanmasının ise ifade açıklaması kapsamında bir araya gelmekten çok kolluk görevlilerine yönelik saldırıya kolektif şekilde devam etmek olduğu görülmektedir. Buna göre buradaki olaylar toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında ele alınmamıştır.
117. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu bölümünün açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
118. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
119. Başvurucular hak ihlali tespiti, yeniden soruşturma yapılması ile manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır. Başvurucular Çisem Özoğul Temur, Kıymet Koçyiğit, Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Zeynep Ateş, Zeynep Cansu Elifoğlu ayrı ayrı 6.000 TL; Ozan Gündoğdu, Ömür Çağdaş Ersoy, Sevgi Sönmez ayrı ayrı 9.000 TL; Bülent Teoman Özkan, Hüseyin Gölpunar, Ömer Faruk Kök, Özden Kaya ve Özkan Boğan ise ayrı ayrı 15.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
120. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
121. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
122. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
123. İncelenen başvuruda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin kovuşturmaya yer olmadığı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
124. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No. 2011/67924) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
125. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında; başvurucular Çisem Özoğul Temur ve Özden Kaya'ya ayrı ayrı net 6.000 TL, başvurucular Ömer Faruk Kök ve Özkan Boğan'a ayrı ayrı net 15.000 TL, başvurucular Ömür Çağdaş Ersoy ve Sevgi Sönmez'e ayrı ayrı net 9.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
126. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında; başvurucular Bülent Teoman Özkan, Hüseyin Gölpunar'a ayrı ayrı net 15.000 TL, başvurucular Kıymet Koçyiğit, Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Zeynep Ateş ve Zeynep Cansu Elifoğlu'na ayrı ayrı net 6.000 TL, başvurucu Ozan Gündoğdu'ya net 9.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
127. Dosyadaki belgelerden tespit edilen yargılama harcı ve vekâlet ücretlerinin ekli tabloda belirtilen şekilde başvuruculara ödenmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Osman Biçer, Soner Torlak ve Tuğçe Çetin Ertekin yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Diğer başvurucular yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının,
a. Başvurucular Çisem Özoğul Temur, Ömer Faruk Kök, Ömür Çağdaş Ersoy, Özden Kaya, Özkan Boğan ve Sevgi Sönmez yönünden maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
b. Başvurucular Bülent Teoman Özkan, Hüseyin Gölpunar, Kıymet Koçyiğit, Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Ozan Gündoğdu, Zeynep Ateş ve Zeynep Cansu Elifoğlu yönünden sadece usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının başvurucu Duygu Demirel yönünden maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLMEDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucular Çisem Özoğul Temur, Özden Kaya, Kıymet Koçyiğit, Melahat Yurttaş, Nazan Sürü, Zeynep Ateş ve Zeynep Cansu Elifoğlu'na ayrı ayrı net 6.000 TL; başvurucular Ömür Çağdaş Ersoy, Sevgi Sönmez, Ozan Gündoğdu'ya ayrı ayrı net 9.000 TL; başvurucular Bülent Teoman Özkan, Hüseyin Gölpunar, Ömer Faruk Kök, Özkan Boğan'a ayrı ayrı net 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 1. Başvurucular Duygu Demirel, Osman Biçer, Soner Torlak ve Tuğçe Çetin Ertekin yönünden yargılama giderlerinin üzerlerinde BIRAKILMASINA,
2. Ekli tabloda belirtilen yargılama harçlarının başvuruculara ÖDENMESİNE,
3. Ekli tabloda belirtilen vekâlet ücretlerinin başvuruculara ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/1/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Dosya kapsamından; bireysel başvuruya konu gösteri yürüyüşünün “barışçıl” bir mahiyetinin bulunmadığı, göstericilerin güvenlik kuvvetlerine taş, sopa vb. şeylerle saldırdıkları, pek çok güvenlik görevlisinin yaralanmasına yol açtıkları, keza bir çok resmi araca hasar verdikleri; sözlü uyarıya karşın bu eylemlerin devamı üzerine güvenlik kuvvetlerince zor kullanma yetkisinin kullanıldığı, başvurucuların bir kısmı ile ilgili adli işlemler yapıldığı, mevcut doktor raporlarının başvurucular hakkında kullanılan zor kullanma yetkisinin aşıldığını ve dengesiz olduğunu ortaya koyucu mahiyet göstermediği ve başvurucuların bu konudaki soyut iddialarının kanıtlanamadığı, dolayısıyla kimi başvurucular yönünden Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlâl edilmediği ve bu yöndeki istemin reddi gerektiği kanaatine vardığımdan; çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamadım.
Üye