TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ HAYDAR AKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/5633)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Mahmut ALTIN
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Haydar
AKAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ender
BEYAZYILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucuya ait yapının kamu görevlilerince
yıkılması nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu; Bingöl'ün Kiğı ilçesine bağlı Topraklık köyünde
bulunan 106 ada 18 parsel, 107 ada 1 parsel ve 108 ada 9 parsel numaralı
taşınmazların hissedarıdır.
A. Zarar Tespit Komisyonu
Başvuru Süreci
9. Bingöl Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Komisyonu Başkanlığınca (Zarar Tespit Komisyonu) 9/8/2005
tarihinde, başvuru konusu taşınmazlarda yapılan keşifte her üç taşınmaz
üzerindeki yapıların enkaz hâlinde olduğu tespit edilmiştir.
10. Zarar Tespit Komisyonunca 8/11/2005 tarihinde bu
taşınmazlarla ilgili olarak ev ve mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan
zarara karşılık 49.000 TL tazminatın başvurucunun kardeşi C.A.A.ya ödenmesine karar verilmiştir. C.A.A. 28/3/2006
tarihli dilekçesinde tazminatı kendisi ve kardeşleri adına kabul ettiğini
belirtmiştir.
B. Delil Tespiti Süreci
11. C.A.A. tarafından 17/4/2009 tarihinde yapılan delil tespiti
talebi üzerine Kiğı Sulh Hukuk Mahkemesince 2009/3 Değişik İş sayılı dosyada,
18/4/2009 tarihinde keşif yapılmıştır.
12. Hâkimin keşif zaptındaki tespitinin ilgili kısmı şöyledir:
"...davacının göstermiş olduğu tek katlı
evin, ahırın ve mereğin [samanlık] yıkılmış olduğu ve arıların kovanlarından
ayrılmış kovanın etrafında uçar vaziyette olduğu görüldü. Arazide bulunan bir
ahır, bir ev ve merekten oluşan 3 parça taşınmaz binanın dinamitle patlatıldığı
ve patlamanın etkisiyle taşların etrafa saçılmış olduğu gözlemlendi. Yıkılan
binaların yığma taş bina olduğu tespit edildi. Çevrede patlayıcı madde
artıklarına rastlanıldı. Yine yıkılan binaların çevresinde herhangi bir ev veya
ahır eşyasına rastlanılmadı. Ayrıca keşif yapılan yere tek ulaşımın nehrin
üzerinden geçen köprü olduğu ve bu köprünün de tahliye sırasında yıkıldığı
görülmüştür..."
13. Keşif neticesinde düzenlenen kadastro uzmanı teknik
bilirkişi raporu ile 107 ada 1 parsel sayılı taşınmazda kerpiç ev, 108 ada 1
parsel sayılı taşınmazda kargir kilise, 108 ada 9
parsel sayılı taşınmazda kerpiç ev ve 106 ada 18 parsel sayılı taşınmazda ev ve
bahçe bulunduğu tespit edilmiştir.
14. Keşif neticesinde düzenlenen veteriner bilirkişi raporu ile C.A.A.ya ait on bir adet arı
kovanının ve peteklerin tahrip olduğu ve bunların yeniden kullanılma
olasılığının olmadığı belirtilerek tahrip edilen kovanların 3.080 TL değere
sahip olduğu tespit edilmiştir.
15. Keşif neticesinde düzenlenen inşaat bilirkişi raporunda "...Yapılan incelemede dava konusu yapıların
hepsinin taşıyıcı sisteminin toprak harçlı taşlardan meydana geldiği, hepsinin
yığma kargir yapılar olduğu ve patlatıldıktan sonra
mevcut durumları ile söz konusu yapılar yıkılarak tamamen kullanılamaz
durumdadırlar..." denildikten sonra yapıların toplam değeri
74.370 TL, C.A.A.ya düşen
toplam değeri ise 47.123,33 TL olarak tespit edilmiştir.
C. Kamulaştırma Davaları
Süreci
16. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün (DSİ) 10/10/2013 tarihli
yazısında, başvuru konusu taşınmazlar hakkında 27/5/2009 tarihinde kamulaştırma
kararı alındığı belirtilmiştir.
17. DSİ'nin Kiğı Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı kamulaştırma
davalarında, başvuru konusu taşınmazlar arsa vasfında değerlendirilerek
kamulaştırma bedelleri belirlenmiş ancak yapıların değeri bedel tespitinde
dikkate alınmamıştır.
D. Ceza Davası Süreci
18. Başvurucunun kardeşi C.A.A. tarafından başvuru konusu yıkım
olayı ile ilgili olarak yapılan şikâyet üzerine görevi kötüye kullanma suçundan
Kiğı kaymakamı ve diğer bir görevli aleyhine ceza davası açılmıştır.
19. Sanık kaymakamın anılan davadaki savunmasının ilgili kısmı
şöyledir:
"...Emniyet Asayiş
toplantılarında her ay bu konu gündeme gelmiş ve 7-8 yıldır haklarında tahliye
kararı verdiğim şahısların bulundukları yeriizinsiz
kullandıkları, terör örgütüne bilinçli veya bilinçsiz destek sağladıkları, en
son O.C.'in oğlu S.C.'in
terör örgütüne katıldığı, dolayısıyla söz konusu şahısların tahliye
edilmelerinin zorunlu olduğu bana talimat yoluyla söylendi. Ben de bu
toplantılarda görüşülen nedenler ve şahısların kendilerine ait olmayan
arazileri kullanması nedeniyle bu tahliye kararını imzaladım. Ancak imzaladığım
kararda şuan bana bahsetmiş olduğunuz C.A.A. isimli
şahıs yoktur. Ben bu şahsın herhangi bir yapısının yıkılmasına veya tahliye
edilmesine yönelik yazılı veya herhangi bir şekilde sözlü bir talimat vermedim.
bu şahsın yapısının yıkılıp yıkılmadığını bilmiyorum. kaldıki ben yazılı olarak verdiğim
talimatta da şahısların bulundukları yerden güvenlik sebebiyle tahliye
edilmelerini istedim. bu şahısların kaldıkları
yerlerin yıkılmasına ilişkin bir talimatım yoktur."
20. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesince 22/4/2011 tarihinde beraat
kararı verilmiştir. Mahkeme isnat edilen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin
sabit olmadığı kanaatine varmıştır. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...katılanın bahse konu yapıları zarar
tespit komisyonunca tazmine yönelik karar aldıktan sonra yaptığını iddia etmiş
ise de, katılan 08/11/2005 tarihinden sonra söz konusu
olan taşınmazlar üzerinde yeniden yapı yaptığına ilişkin bu iddiasını ispat
edememiştir. Zarar tespit komisyonunca tespit edilen katılana ait olan zararın
ödenmiş olması nedeniyle somut olayda katılanın uğradığı herhangi bir zararın
bulunmadığından sanıkların üzerlerine atılı olan görevi kötüye kullanma suçunun
unsurların oluşmadığı gibidosya kapsamında sanıkların
katılana ait taşınmazlar üzerindeki yapıların yıktırılmasına ilişkin herhangi
bir yazılı veya sözlü talimat verdiklerine ilişkin savunmalarının aksini
kanıtlar nitelikte birdelil bulunmadığı..."
E. Komşu Parsel Maliki O.C.nin Tazminat Davası
21. Kiğı Asliye Hukuk Mahkemesinin E. 2013/146 sayılı
dosyasında, başvurucuyla benzer iddialarla kamulaştırmasız el
atılarak zarar verildiği iddiasıyla muhdesat
bedelinin tahsili ve manevi tazminat isteminde bulunan O.C. isimli komşu parsel malikinin
maddi ve manevi tazminat talepleri kısmen kabul edilmiştir. Temyiz
incelemesinde muhdesat bedeline ilişkin temyiz
isteminin reddine karar verilmiş, ancak manevi tazminat ve faize yönelik bozma
kararı verilmiştir. Dosya derdesttir.
F. Başvuru Konusu Tam
Yargı Davası
22. Başvurucu ve kardeşleri olan diğer hissedarların,
kamulaştırma işlemi yapılmadan başvuru konusu taşınmazların ve arı kovanlarının
dinamitle patlatılarak zarar verilmesi ve arazilerin kullanılamaması nedeniyle
maddi ve manevi zararlarının tazmini talebiyle Kiğı Kaymakamlığına 19/2/2010
tarihinde yaptıkları başvuru zımnen reddedilmiştir.
23. Talepleri reddedilen başvurucu ve diğer hissedarlar, maliki
oldukları parsellerde zarar verilen yapıların bedellerinin ve arazilerin
kullanılmamasından kaynaklanan zararları ile uğradıkları manevi zararların
ödenmesi talebiyle 21/4/2010 tarihinde Elazığ 1. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmışlardır. Mahkeme 7/5/2010 tarihli
kararıyla görev yönünden davanın reddine karar vermiştir.
24. Temyiz edilen karar, Danıştay Ondördüncü
Dairesince 10/4/2012 tarihinde, davanın görülmesi ve çözümlenmesi görevinin
idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
25. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
neticesinde bu kez 16/10/2012 tarihinde dava dilekçesinin mevzuat hükümlerine
uygun olmadığı gerekçesiyle noksanlıklar tamamlanarak ve ayrı ayrı yeniden dava
açılmak üzere dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
26. Bunun üzerine başvurucu 17/12/2012 tarihinde, kendi hissesi
oranında aynı iddia ve taleplerle İdare aleyhine yeniden tam yargı davası
açmıştır. Mahkemece DSİ'nin de davaya dâhil edilmesinden sonra 18/12/2014
tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
27. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Öte yandan; davacının müştereği
tarafından Kiğı Sulh Hukuk Mahkemesi'nin D.İş:2009/3
no.lu dosyasında yaptırılan tespit sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda
özetle, 106 ada 18 no.lu, 107 ada 1 no.lu ve 108 ada 9 no.lu parseller üzerinde
ev olduğu ifade edilmiş ancak, '...dava dilekçesinde kendisinin hiçbir bilgisi
olmadan ... dinamitlenerek kullanılamaz hale getirildiği belirtilerek'
söylemine yer verilmek suretiyle değer tespit çalışmasının yapıldığı
görülmüştür.
Ayrıca, her ne kadar dava dilekçesinde
davacının adli yargı makamlarına şikayette bulunduğu
dile getirilmişse de, davacının müştekisi olduğu bir kamu davası bulunmadığı,
görülen tek davanın diğer müşterek tarafından yapılan şikayet üzerine
başlatılan ve bir kısım yetkililer hakkındaki dava olduğu, bu yargılamanın
Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi'nin 22.09.2011 tarihli, E:2010 132, K:2011/120
sayılı kararıyla beraatle sonuçlandığı...
Bu veriler haricinde, tüm dosya içeriği
irdelendiğinde ise; dava konusu taşınmazlar üzerindeki yapıların dinamitlenerek
yıkıldığına yönelik somut ve şüphe götürmez bir veri bulunmadığı, idari
yazışmalar arasında buna işaret eden bir ifade olmadığı, davacının iddialarının
ispatlanamadığı, en yakın delil kabul edilebilecek adli yargı yerinde yapılan
tespitte de "yapıların dinamitle yıkıldığı" hususunun değil
"dinamitle yıkıldığı iddia edilen yapıların değer tespitinin"
yapıldığı, burada yapıların inşa tarihine ilişkin bir bilgiye de yer
verilmediği görülmektedir.
Aktarılan bu verilere göre; tazminata konu
edilen olayın kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmadığı gibi
yapıların dinamitle yıkılmış olduğunun dahi bilinebilir olmadığı, dolayısıyla
ortada davalı idarelere atfedilebilecek bir işlem/eylem ve kusurun varlığından
söz edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır."
28. Temyiz edilen karar, Malatya Bölge İdare Mahkemesince
10/6/2015 tarihinde onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi de
28/12/2015 tarihinde reddedilmiştir.
29. Nihai karar, başvurucu vekiline 19/2/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
30. Başvurucu 21/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
31. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl
ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilme-sini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen
veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden
itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
32. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
683. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bir
şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde
dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir."
B. Uluslararası Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) her ne kadar Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde açık
olarak usule ilişkin güvencelerden söz edilmese de bu maddenin keyfî
müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin kanun
dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve
itirazları sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme
olanağının tanınması güvencesini kapsadığını belirtmektedir. Bu değerlendirme
ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80,
24/10/1986, § 55; Jokela/Finlandiya, B. No: 28856/95, 21/5/2002, §
45).
35. AİHM ayrıca, usule ilişkin güvencelerin özel kişiler
arasında ihtilaf oluşturan mülkiyet hakkı ile ilgili meseleler yanında
taraflardan birinin devlet olması durumunda da geçerli olduğunu belirtmiştir (Plechanow/Polonya, B. No: 22279/04, 7/7/2009, §
100). Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasına dair usule ilişkin güvenceler
kapsamında mahkeme kararlarının ilgili ve yeterli bir gerekçesinin olması
gerektiğine değinilmiştir. AİHM'e göre bu zorunluluk
davacının her iddiasına ayrıntılı olarak cevap verilmesi anlamına gelmemekle
birlikte en azından mülk sahibinin esasa ilişkin temel iddia ve itirazlarının
yargılama makamlarınca yapılacak dikkatli ve özenli bir inceleme sonucunda
karşılanması gerekmektedir (Gereksar ve diğerleri/Türkiye, B. No: 34764/05,
34786/05, 34800/05, 34811/05, 1/2/2011, § 54).
36. Gereksar ve diğerleri/Türkiye kararına konu olayda
idare tarafından sulama kanalına hasar verilmesi nedeniyle başvurucuların
tarlalarının zarar görmesi söz konusudur. AİHM, derece mahkemelerinin
kararlarının başvurucuların davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki
iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli bir gerekçe içermediği
tespitine yer vermiştir. AİHM, bu sebeple Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde öngörülen usul güvencelerinin yerine
getirilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır
(Gereksar ve diğerleri/Türkiye, §§ 55-64).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 12/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucu; oturduğu, arıcılık ve hayvancılık yaptığı tapulu
taşınmazları üzerindeki yapıların, henüz kamulaştırma işlemleri tamamlanmadan
dinamitle patlatılarak yıkıldığından yakınmıştır. Başvurucu uğradığı zararların
giderilmesi talebiyle açtığı davanın ise reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu
derece mahkemelerinin söz konusu binaların yıkık olsa dahi en azından enkaz değerinin
olduğunu gözardı ettiklerini, bununla birlikte söz
konusu yapıların dinamitle patlatılmadan önce sağlam olduğunu, sulh hukuk
hâkimi tarafından içinde eşyanın bulunduğu yapıların teslim edildiğini ifade
etmiştir. Başvurucu mülkiyet ve gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
39. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu mülkiyet hakkı ile birlikte ayrıca
gerekçeli karar hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Somut olayda
başvurucunun asıl şikâyetinin yapıların yıkımı nedeniyle oluşan zararın
tazminine yönelik olduğu anlaşıldığından, başvurucu tarafından belirtilen
şikâyetin mülkiyet hakkının usul güvenceleri yönünden incelenmesi uygun
görülmüştür.
1. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
42. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse,
önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No:
2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35.
maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup
olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, §
26; İhsan Vurucuoğlu,
B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
43. Somut olayda anılan taşınmazların başvurucu adına tapuda
kayıtlı olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Ancak başvuruya konu uyuşmazlık
taşınmazlar üzerindeki yapıların yıkılmasına yöneliktir. Başvurucu bu yapıların
yıkım öncesi oturulabilir vaziyette olduğunu öne sürmüş; olaydan sonra yapılan
delil tespitinde sulh hukuk hâkiminin gözleminde ve inşaat uzmanı teknik
bilirkişi raporunda, bu taşınmazlar üzerinde başvurucunun iddia ettiği gibi ahır, bir ev ve merekten [samanlıktan] oluşan üç
binanın mevcut olduğu belirtilmiştir.
Başvurucunun açtığı tam yargı davasında ise derece mahkemeleri bu yapıların
dinamitle yıkılmış olduğunun bilinebilir olmadığı gerekçesine dayanmışlardır.
Dolayısıyla yıkım öncesi mevcut olduğu kamu makamlarınca tespit edilmiş olan bu
yapıların ekonomik bir değer de ifade ettiği dikkate alındığında başvurucunun
Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkün mevcut olduğunda kuşku
bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
44. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve üzerinde tasarruf etme, ayrıca ürünlerinden yararlanma imkânı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
45. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl
yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin
ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda
sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten
yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
46. Başvuruya konu olayda başvurucuya ait yapılarda, Kiğı
Kaymakamlığı tarafından tahliye çalışmaları nedeniyle bir zarara yol açıldığı
gerek delil tespiti dosyasındaki gerekse de ceza davasındaki deliller ile O.C.nin dosyasından anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucunun
mülkiyet hakkına müdahale edildiği kuşkusuzdur. Diğer taraftan somut olay
bağlamında tipik bir mülkten yoksun bırakma veya mülkiyetin kamu yararına
kullanımının kontrolü amacı söz konusu olmadığına göre müdahalenin mülkiyetten
barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi
gerekmektedir.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
47. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
48. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
49. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
50. Derece mahkemelerince başvurucunun mülkiyet hakkına,
yapıların yıkılması suretiyle müdahale edildiği kabul edilmekle birlikte
müdahalenin kim veya kimler tarafından yapıldığının belirlenemediği, yapıların
dinamitle yıkılmış olduğunun dahi bilinebilir olmadığı belirtilmiştir. Bu
durumda derece mahkemelerinin bu yaklaşımının kanunilik ölçütü yönünden de
sorunlu olabileceği değerlendirilmekle birlikte somut olay bağlamında derece
mahkemelerinin söz konusu yaklaşımları, müdahalenin ölçülülüğü bağlamında
değerlendirme yapılarak sonuca varılmasını gerektirmektedir.
(2) Meşru
Amaç
51. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına
imkân vermesi sebebiyle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet
hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda
bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde
korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de
beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu
ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah,B.
No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
52. Somut olayda başvurucuya ait yapıların yıkılması nedeniyle
açılan tam yargı davası, iddiaların ispat edilemediği gerekçesiyle
reddedilmiştir. Derece mahkemelerinin bu gerekçeleri de gözetildiğinde
yapıların yıkılması şeklinde gerçekleşen müdahalenin meşru amacının olup
olmadığı mülkiyet hakkının usul güvenceleri değerlendirildikten sonra
incelenmelidir.
(3) Ölçülülük
(i) Genel
İlkeler
53. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
54. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken bir taraftan ulaşılmak
istenen meşru amacın önemi, diğer taraftan da müdahalenin niteliği ile
başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışları gözönünde
bulundurularak başvurucuya yüklenen külfet dikkate alınacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 58, 60; Osman Ukav,
B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
55. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahalede bulunulması durumunda bu
müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle
döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini
sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması
devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Bu bağlamda hak ihlalinin
sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür hukuki mekanizmaların öngörüleceği
hususu devletin takdirindedir. Bu husus kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi
alanı dışındadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin, tercih edilen idari
veya yargısal mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin
düzeltilmesi bakımından yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim
yetkisi saklıdır. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması
veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan
kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete
yüklediği pozitif yükümlülükler ihlal edilmiş olur (bazı farklarla birlikte
bkz. Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda TemizlikHizmetleri A.Ş., B. No: 2014/8649,
15/2/2017, § 48).
56. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, §
36; Bekir Yazıcı [GK], B. No:
2013/3044, 17/12/2015, § 71).
57. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler
arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü
olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz
konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından
söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve
yeterli gerekçe bulunmalıdır. Bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap
verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın
sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca
özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
(ii) İlkelerin
Olaya Uygulanması
58. Başvurucu, maliki olduğu yapıların Kiğı Kaymakamlığının
Topraklı köyündeki tahliye çalışmaları sırasında dinamitle patlatma sonucu
yıkıldığını ve bu nedenle taşınmazlarından yararlanamadığını belirtmiştir. Buna
göre somut olayda başvurucu Kiğı Kaymakamlığına karşı açtığı söz konusu davada,
yapıların kamulaştırma işlemi yapılmadan yıkılmasından yakınmaktadır. Başvurucu
bu yıkım nedeniyle zarar gördüğünü ve manevi zararının olduğunu iddia etmiştir.
59. Nitekim taşınmazın müşterek hissedarlarından olan
başvurucunun kardeşi C.A.A. idari yargı nezdinde tam yargı davası açmadan önce
yıkım nedeniyle oluştuğunu iddia ettiği zararın tespiti için delil tespiti
talebinde bulunmuştur. Kiğı Sulh Hukuk Mahkemesince 18/4/2009 tarihinde yapılan
keşifte; evin, ahırın ve samanlığın yıkılmış olduğu, taşınmazların dinamitle
patlatıldığı ve çevrede patlayıcı madde artıklarına rastlanıldığı tespit
edilmiştir (§ 13).
60. Keşif neticesinde düzenlenen bilirkişi raporları ile, bahse
konu parsellerde arsalı kerpiç evler, kargir kilise
binası ve bahçe bulunduğu belirlenerek zarar miktarı tespit edilmiştir ( §§ 14, 15).
61. Başvurucu uğradığını iddia ettiği zararın tazmini yönünden Elazığ 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.
Ancak Mahkemece tespit dosyası ile ceza dosyasındaki bilgiler kısmi olarak
açıklandıktan sonra yapıların dinamitlenerek yıkıldığına yönelik somut ve şüphe
götürmez bir veri bulunmadığı, idari yazışmalar arasında buna işaret eden bir
ifade olmadığı, iddiaların ispat edilemediği, en yakın delil kabul edilebilecek
tespit dosyasında yapıların dinamitle yıkıldığı hususunun değil değer
tespitinin yapıldığı, tazminata konu edilen olayın kim ya da kimler tarafından
gerçekleştirildiğinin anlaşılmadığı ve yapıların dinamitle yıkılmış olduğunun
dahi bilinebilir olmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Bölge İdare
Mahkemesi de istinaf talebi üzerine bu kararı onamıştır (§§ 27, 28).
62. Buna karşılık başvurucu, taşınmazlarının yıkılması sonucunda
zarar gördüğüne ilişkin olarak ceza dosyasındaki delillere ve özellikle hâkimin
delil tespiti aşamasındaki tespiti ile bilirkişi raporuna dayanmıştır. Ayrıca
başvurucu, benzer iddiayla muhdesatının yıkıldığını
iddia eden komşu parsel maliki O.C.nin açmış olduğu
ve Yargıtay denetiminden geçen dosyada, taşınmazların dinamitle patlatıldığı
olgusu kabul edilerek muhdesat bedeline
hükmedildiğini vurgulamıştır (§§ 11,12,19 ve 21).
63. Delil tespiti aşamasında alınan bilirkişi raporunda bir
zarar hesabı da yapılmıştır. Bu durumda somut olayda derece mahkemelerinin
kararlarının, başvurucunun davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyette olan
iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli ve uygun bir gerekçe
içermediği anlaşılmaktadır. Nihayetinde başvuruya konu davada başvurucu,
İdarenin anılan hizmet kusuru nedeniyle uğradığı zararın bilirkişi raporuyla da
tevsik edildiğini ileri sürmüş ve iddialarını da hâkim tespiti ve somut
bilirkişi raporu ile emsal dosyaya dayandırmıştır. Ancak İdare Mahkemesinin
kararında bu hususların aksini tevsik eder herhangi bir somut delile yer
verilmediği gibi davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazlar
özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanmamıştır.
64. İdari yargılama usulünde resen araştırma ilkesinin geçerli
olduğu hususu da dikkate alındığında İdare Mahkemesinin, iddianın ispat
edilmemesi nedeniyle davayı reddetme yoluna gitmesi başvurucuyu mezkur ilkenin sağladığı usule ilişkin güvencelerden yoksun
bırakmıştır.
65. Buna göre idari ve yargısal sürecin bütününe bakıldığında,
somut olayda başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin
güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun
mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken
adil denge başvurucu aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale
ölçüsüzdür. Bu sebeple müdahalenin diğer ölçütlere uygunluğunun irdelenmesine
gerek görülmemiştir.
66. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
67. Bireysel başvurular sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli
ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
68. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya
da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
69. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolunun ilk bakışta ulaşılabilir ve
ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesi olduğunu değerlendirmiştir. Buna göre Tazminat Komisyonuna başvuru
yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı
sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel,
§§ 27-36).
70. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Diğer İhlal İddiası
72. Başvurucu, sorumluluğu bulunmamasına rağmen Mahkemece resen
davaya dâhil edilen DSİ Genel Müdürlüğü lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
73. Başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılarak uyuşmazlık hakkında
yeniden yargılama yapılmak üzere karar örneğinin ilgili yargı mercine gönderilmesine karar verilmiş olduğundan (bkz. §
85) başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının
kabul edilebilirlik ve esas açısından ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
74. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
75. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda
genel ilkeler belirlenmiştir.
76. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
77. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının
yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının
nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı
ilgili mercilere gönderir (Mehmet Doğan, §
56).
78. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
79. İhlalin idari eylem ve işlemden kaynaklandığı durumlarda
6216 saylı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesi her somut olayın koşullarını dikkate alarak yapılması gerekenlere
hükmeder. İdari eylem ve işleme karşı başvurulacak kanun yolları varsa ve bu
yollar tüketildikten sonra yapılan bireysel başvurunun incelenmesi sonucu ihlal
tespiti yapılmışsa yeniden yargılama yoluyla ilgili mahkemenin tespit edilen
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânının bulunduğu durumlarda kararın
bir örneğinin ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilebilir.
80. Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği hâllerde
yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine
değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece
mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
81. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır
(Mehmet Doğan, § 60).
82. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat ile yeniden yargılama yapılması
talebinde bulunmuştur.
83. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal
edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda, ihlalin idari
işlemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte idare tarafından yol
açılan ihlale yönelik olarak etkili bir hukuk yolunun mevcut olduğu ancak
başvurucunun açtığı davanın reddedilmekle ihlalin sonuçlarının giderilmemiş
olduğu görülmektedir.
84. Bu durumda somut başvuru bakımından ihlalin idari işlemden
kaynaklandığı tespit edilmekle birlikte yeniden yargılama yoluyla derece
mahkemelerinin tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânının
bulunduğu anlaşılmakla kararın bir örneğinin ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere Elazığ
1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
85. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir.
86. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ihlalinin
sonuçları bakımından yeterli bir giderim oluşturduğundan başvurucunun tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
87. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine (E.2012/2175, K.2014/1435)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.