logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Necla Durmaz [1.B.], B. No: 2016/5862, 8/7/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NECLA DURMAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/5862)

 

Karar Tarihi: 8/7/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportörler

:

Mustafa ARI

 

 

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Necla DURMAZ

Vekili

:

Av. Murat SADAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; ölümcül hastalık dolayısıyla yapılan infazın ertelenmesi talebinin ölümden önce sonuçlandırılmaması ve ölüm olayıyla olarak ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, bu olaya ilişkin olarak açılan tam yargı davasının süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/3/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. 2017/20607 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2016/5862 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, 2017/20607 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına, incelemenin 2016/5862 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgeler ile Bakanlığın görüş yazısının ekindeki belgelere göre olaylar özetle şöyledir:

10. Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçundan mahkûm olduğu müebbet hapis cezasını Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz etmekte olan başvurucunun eşi C.D.ye rahatsızlığı nedeniyle 3/9/2009 tarihinde götürüldüğü Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından kolon Ca, çekum, diffüz infiltratif (taşlı yüzük hücreli) adenokarsinom tanısı konulmuştur. Bunun üzerine C.D. acil sevk yazısı ile Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi (Hastane) Medikal Onkoloji Servisine yatırılmış ve 28/9/2009 tarihine kadar burada yatarak tedavi görmüştür. 28/9/2009 tarihinde taburcu edilmesinin ardından misafir hükümlü olarak Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) kabul edilmiştir.

11. C.D. tarafından Cumhurbaşkanlığına hitaben yazılan 26/10/2009 tarihli özel af talepli dilekçenin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) iade edilmesi üzerine C.D. İnfaz Kurumunun 4/12/2009 tarihli yazısı ile Hastaneye sevk edilmiştir. C.D. hakkında yapılan tetkikler neticesinde 8/12/2009 tarihli sağlık kurulu raporu düzenlenmiş olup raporda C.D.ye C18.0 çekumda malign neoplazm tanısı konulduğu ve "Metastatik çekum adeno Ca, folfok alıyor (Şu ana kadar 2 defa kür aldı.), hastalık süreklilik arz etmektedir. Cezasının ceza infaz kurumunda infazı durumunda hayati tehlikesi mevcuttur. Hastanın cezasının 6 ay süre ile tehir edilmesi ve 6 ay sonrasında kontrolü uygundur. Durum bildirir rapordur." şeklinde karar verildiği görülmüştür.

12. C.D.nin hastalığının Anayasa'nın 104. maddesinin (b) fıkrası kapsamında olup olmadığının belirlenmesi amacıyla anılan rapor tüm sağlık evrakı ile birlikte mütalaa alınmak üzere Adli Tıp Kurumuna (ATK) gönderilmiştir.

13. İstanbul ATK Başkanlığının 15/1/2010 tarihli yazısında, rapor hazırlanabilmesi için C.D.nin tıbbi belgeler ile birlikte ATK'da hazır olması gerektiğini belirtmesi üzerine C.D. 8/2/2010 tarihinde ATK'da hazır bulundurularak C.D.nin muayene olması sağlanmış ve rapor hazırlama süreci bu şekilde devam etmiştir.

14. C.D. karın ağrısı şikâyetiyle 10/3/2010 tarihinde Hastaneye yatmış, 11/3/2010 tarihinde taburcu olmuştur. Hastanenin Medikal Onkoloji Servisi tarafından düzenlenen 11/3/2010 tarihli epikriz raporunda, çekum tanısıyla izlenen hastanın folfox 6. kürün 1. ayağını aldığı belirtilmiştir.

15. 29/3/2010 tarihinde karın şişliği şikâyetiyle yeniden Hastaneye sevk edilen C.D. burada 12/4/2010 tarihine kadar yatarak tedavi olmuş, tedavi sonrası düzenlenen 12/4/2010 tarihli raporun üzerine "15 gün sonraya (27/04/2010) yatış randevusu alındı." ibaresi yazılarak taburcu edilmiş, 27/4/2010 tarihinde de Hastaneye yatışı sağlanmıştır.

16. Tedavi süreci devam ederken C.D. İnfaz Kurumu aracılığıyla Başsavcılığa, Adli Tıp Kurumuna, Türk Tabipler Birliğine ve Bakanlığa hitaben bazı dilekçeler yazmıştır. UYAP vasıtasıyla tespit edilebilen dilekçeler özetle şu şekildedir:

i. Cezaevi Savcılığına hitaben yazdığı 16/4/2010 tarihli dilekçesinde; kanser teşhisi ile yaklaşık yedi aydır kemoterapi gördüğünü, ihtiyaçlarını kendi başına karşılayamadığını belirtiği ve bu nedenle Hastanenin 8/12/2009 tarihli sağlık kurulu raporu da dikkate alınarak cezasının infazının 6 ay süreyle ertelenmesini talep ettiği,

ii. Adli Tıp Kurumuna hitaben yazdığı 16/4/2010 tarihli dilekçesinde; Hastanenin 8/12/2009 tarihli sağlık kurulu raporundan sonra 8/2/2010 tarihinde Adli Tıp Kurumuna getirildiğini ancak kendisine raporun akıbeti ile ilgili bir bilgi verilmediğini ifade ederek sağlık durumunun giderek ağırlaşması nedeniyle rapor işleminin ivedilikle sonuçlanmasını istediği,

iii. Başsavcılığa hitaben yazdığı 20/4/2010 tarihli dilekçesinde; hastalığı nedeniyle acil olarak sevk edildiği Hastanedeki doktorun kendisine herhangi bir tedavi uygulamadığını vurguladığı, bu nedenle Hastane yönetimi ve doktordan şikâyetçi olduğu,

iv. Türk Tabipler Birliğine hitaben yazdığı 20/4/2010 tarihli dilekçesinde, hastalık sürecine rağmen kendisi ile ilgilenmeyen Hastane doktorları hakkında inceleme başlatılmasını istediği,

v. Bakanlığa hitaben yazdığı 20/4/2010 tarihli dilekçesinde ise hastalığı nedeniyle acil olarak sevk edildiği Hastanede kendisine gerekli tedavi işlemleri yapılmadığı için sorumlu Hastane yönetimi ve doktordan şikâyetçi olduğunu belirttiği görülmüştür.

17. İstanbul ATK 3. İhtisas Kurulu (Kurul) 28/4/2010 tarihli yazısıyla Başsavcılıktan C.D.nin kemoterapiye yanıtını gösterir rapor ve yeni çekilecek toraks (göğüs) bilgisayarlı tomografisinin (BT) Kurula gönderilmesini istemiştir.

18. Kurulun yazısı Başsavcılık tarafından 13/5/2010 tarihli yazıyla İnfaz Kurumuna gönderilmiş, İnfaz Kurumu da 21/5/2010 tarihli yazıyla Hastaneden anılan eksikliklerin giderilmesini istemiştir. Bunun üzerine Hastane Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. D.U.nun "...Hastaya daha öncesinde metastatik kolon ca teşhisi ile 6 kür kemoterapi uygulandı. Nisan 2010'da yapılan değerlendirmesinde hastada progresyon (ilerleme) görülmesi üzerine hastaya yeni bir kemoterapi (FOLFIRI) başlandı. Halen kemoterapisi devam eden hastanın son tomografisi ektedir. Hastanın şifa şansı bulunmamaktadır..." şeklindeki görüş yazısı ile akciğer grafisi ve tüm abdomen BT raporları İnfaz Kurumuna gönderilmiştir.

19. Başsavcılık 31/5/2010 tarihli yazıyla istenen tüm bilgi ve belgeleri Kurula göndermiştir. Kurulun yaptığı inceleme sonucu düzenlediği 23/6/2010 tarihli raporunun sonuç kısmı şöyledir:

"SONUÇ:

1- Ş. Oğlu 1969 doğumlu C.D.nin metastatik çekum karsiyomu olduğu, yapılan ilk kemoterapiye rağmen hastalığının ilerlediği ve halen yeni bir protokol ile kemoterapisine devam edildiğinin bildirildiği, tedavisi süresince hastanede yatırılarak izlenmesinin uygun olduğu,

2- Yeni protokol ile başlayan tedavisi bitiminde Onkoloji Kliniği tarafından düzenlenecek son durumunu gösteren rapor, yapılan tetkikler ile birlikte kontrol muayenesine gönderilmesi sonrası T.C. Anayasası 104/b maddesi yönünden görüş düzenleneceği oy birliği ile mütalaa olunur."

20. 27/4/2010 tarihinden itibaren Hastanedeki tedavisine yatarak devam eden C.D. 28/6/2010 tarihinde vefat etmiştir.

A. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

21. Ölüm olayı üzerine Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır.

22. Yürütülen soruşturma kapsamında nöbetçi Cumhuriyet savcısı Hastane morguna gelerek burada ölü muayene işlemi gerçekleştirmiş olup düzenlenen 28/6/2010 tarihli ve 12.30 saatli Ölü Muayene Tutanağı'nın ilgili kısmı şöyledir:

"...Ölen hakkında Ankara Numune Hastanesi tarafından düzenlenen : 61154153 protokol numaralı hasta dosyasının tetkikinde 11/6/2010 günü kolon malin kanseri nedeniyle yatırıldığı karın ağrısı gaz gaita çıkaramama şikayetlerinin bulunduğu iloos tanısı ile aynı gün ameliyat edildiği operasyonda sigmoid kolon kaynaklı olduğu düşünülen tüm karına yayılmış peritoneal karsinomatöz olarak tanımlanan inoperabıl tümör tespit edildiği pasac cerrahisi için uygub bağırsak ansı bulunamadığı için ameliyata son verildiği postop takiplerinde hastaya nazogastrik sonda takılarak intra venöz mayi desteği ile takip edildiği ara ara hipotansiyon kusma ve taşıkardi gibi bulguları olduğu 28/6/2010 günü kalbin durduğu 45 dakika canlandırmaya rağmen yanıt alınamayıp saat 01:30da öldüğü ölüm sebebinin kolon kanseri peritoneal karsinomatöz tümör malmütrisyon hipovolemi solunum yetmezliği gibi nedenlerle meydana geldiği kayıtlı olup kesin ölüm sebebi her ne kadar belli isede mahkum olması nedeniyle genelge gereği hasta müşade dosyası ile birlikte adli tıp morguna kaldırılarak klasik otopsi yapılmasının uygun olacağı kanaatindeyim dedi.

SONUÇ: Bilirkişi beyanı ve genelge gereği ve mevcut delil durumları göz önüne alınarak cesedin kesin ölüm sebebi tespit edilmemiş olmakla ceset üzerinde klasik otopsi yapılmak üzere Ankara Adli Tıp Kurumu Morguna gönderilmesine karar verilerek. Düzenlenen tutanak birlikte imza altına alındı."

23. C.D.nin kesin ölüm sebebinin tespit edilmesi için cesedi klasik otopsi yapılmak üzere ATK'ya gönderilmiştir. ATK Ankara Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi Başkanlığının 16/12/2010 tarihli otopsi raporunun sonuç kısmı şöyledir:

"28. 06.2010 tarihinde tedavi gördüğü Ankara Numune Hastanesi'nde ölen ... hükümlü [C.D.ye] ait olduğu ölü muayene tutanağından anlaşılan cesede 28.06.2010 günü yapılan otopsiden ve otopsi esnasında alınan kan, mesane yıkama suyu, iç organ parçaları ve mide muhteviyatının kimyasal ve histopatolojik tetkikleri ile hasta dosyasının tetkiklerinden elde edilerek yukarıya kaydedilen bilgi ve bulgulara göre;

1- Kişinin ölümünün kendisinde mevcut multipl organ (karaciğer, mide, batın duvarı) tutulumu gösteren kolon (kalın bağırsak) kanseri ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar (asit, enfeksiyon) sonucu doğal nedenlerden ileri geldiği,

2- Kişiye ait kanda ve mesane yıkama suyunda uyarıcı - uyuşturucu maddelerin bulunmadığı, iç organ parçaları ve mide muhteviyatında aranan toksik maddelerin bulunmadığı, kanda alkol bulunmadığını bildirir otopsi raporudur."

24. Başsavcılık Hastaneden C.D.nin hasta dosyasını incelemek üzere istemiş, yaptığı inceleme sonucunda dosyayı Hastaneye iade etmiştir.

25. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde 4/1/2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair (takipsizlik) karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Sincan F 2 cezaevinde hükümlü olarak bulunan [C.D.nin] kanser tedavisi görmek üzere geldiği Ankara Numune Hastanesinde vefat ettiği, Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Daire Başkanlığının 16/12/2010 tarih ve 500 sayılı otopsi raporunda belirtildiği üzere ölümün şüpheli ölüm olmadığı, hükümlünün kolan kanseri ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu doğal nedenlerden öldüğü anlaşılmakla kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,

Ölenin yakınlarına ait adres mevcut olmadığından talep halinde otopsi raporu ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ölenin yakınlarına tebliğine..."

26. Kararda, dosyada ölenin yakınlarına ait adres bilgilerinin olmadığı gerekçe gösterilerek talep hâlinde otopsi raporu ve takipsizlik kararının yakınlara tebliğ edileceği belirtilmiştir. Başvurucu, anılan kararın ölenin yakınlarına tebliğ edilmediğini ve kararı haricen 1/2/2016 tarihinde öğrendiğini ileri sürmüştür. Başvuru formu ve ekindeki bilgiler ile UYAP'ta yer alan verilerden başvurucunun iddiasının aksine herhangi bir bilgi ve belge tespit edilememiştir.

27. Başvurucu takipsizlik kararına 1/2/2016 tarihinde vekili vasıtasıyla itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde özetle C.D.nin infaz kurumunda iken kansere yakalandığını, infaz kurumu koşullarının iyileşmeye olanak vermemesi nedeniyle infazın geri bırakılması ya da durdurulması için hem kendisinin hem de ailesinin defalarca başvuruda bulunduğunu ancak bürokrasinin geç işlemesi nedeniyle koşulların C.D.nin hayatını kaybetmesine neden olduğunu, buna rağmen Başsavcılığın idarenin kusurlu olup olmadığını araştırmadan takipsizlik kararı verdiğini ve bu kararın tebliğ edilmediğini belirterek takipsizlik kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

28. İtirazı inceleyen Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği (Sulh Ceza Hâkimliği) 16/2/2016 tarihli kararıyla "...Yapılan soruşturma sonucunda toplanan delillere ve dayanılan gerekçelere nazaran, 2010/77853 soruşturma 2011/323 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar usul ve yasaya uygun olup, yakınıcılar vekilinin itiraz dilekçesinde bildirdiği nedenler yerinde görülmediğinden..." gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.

29. Bu karar başvurucu vekiline 24/2/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 14/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Tam Yargı Davasına İlişkin Süreç

30. Ölenin -başvurucunun da aralarında bulunduğu- yakınları 3/6/2013 tarihinde Bakanlığa başvurarak tazminat talebinde bulunmuştur. Bu talebin reddi üzerine 22/8/2013 tarihinde maddi ve manevi zararların giderilmesi istemiyle Ankara 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açılmıştır. Dava dilekçesinde, yakınlarının ağır hastalığına geç teşhis konulmasının ve hastalığına uygun bir ortamda tutulmamasının hizmet kusuru teşkil ettiği ileri sürülmüştür. Davacılar, yakınlarının cezasının infazının 6 ay süreyle ertelenmesinin uygun olacağı yolunda düzenlenen sağlık raporuna rağmen bu doğrultuda herhangi bir karar alınmadığından şikâyet etmişlerdir. Yakınlarının ATK tarafından muayene edildiği tarihten ancak dört ay sonra hakkında rapor düzenlenebildiğini ifade eden davacılar, netice itibarıyla tüm bu ihmalkârlıkların yakınlarının ölümüne sebebiyet verdiğini ve bu nedenle idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu iddia etmişlerdir.

31. Mahkeme 11/10/2013 tarihli kararı ile davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesine yer verilmiş, buna göre idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak tazminat talebinde bulunmaları gerektiği hatırlatılmıştır. Gerekçede; tazminata konu ölüm olayının 28/6/2010 tarihinde başvurucu ve diğer davacılar tarafından öğrenildiği, anılan tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde idareye başvurularak başvurunun reddi üzerine süresi içinde dava açılması gerektiği, 3/6/2013 tarihinde idareye yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davanın süresinde olmadığı belirtilmiştir.

32. Başvurucu ve diğer davacılar mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla temyiz yoluna başvurmuşlardır. Temyiz dilekçesinde, meydana gelen olayın suç teşkil ettiği, bu sebeple ceza zamanaşımı süresi içinde her zaman idareye müracaat ederek tazminat talep edilmesinin mümkün olduğu ileri sürülmüş; bu görüşün kanuni dayanağına ve somut olayda ceza zamanaşımının ne zaman dolacağıyla ilgili olarak somut bir açıklama yapılmamıştır. Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) 7/3/2016 tarihli kararıyla, mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek temyiz isteminin reddi ile kararın onanmasına karar vermiştir.

33. Başvurucu ve diğer davacılar, onama kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurmuşlardır. Karar düzeltme dilekçesinde temyiz dilekçesinde öne sürülen iddia tekrarlanmıştır. Karar düzeltme talebi Dairenin 6/2/2017tarihli kararı ile reddedilmiştir.

34. Bu karar başvurucu vekiline 24/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 3/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

35. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:

...

b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.

 c) Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi hususunda mümkün olan araç ve olanaklar kullanılır. Hükümlünün kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak üzere cezanın infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik ve hukuka uygunluk ilkeleri esas alınır.

f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.

"

36. 5275 sayılı Kanun’un "Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

(2) [Akıl hastalığı dışındaki] Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.

(3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.

...

(6)(Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir."

37. 5275 sayılı Kanun’un "Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri" kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:

"(1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir."

38. 5275 sayılı Kanun’un "Hükümlünün muayene ve tedavisi" kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır."

39. 5275 sayılı Kanun'un "Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama" kenar başlıklı 98. maddesi şöyledir:

"(1) Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.

(2) 16 ncı madde gereğince cezasının ertelenmesi isteminin reddi hâlinde de aynı hüküm uygulanır.

(3) Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir. "

40. 15. 2577 sayılı Kanunu’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."

41. Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 1/1/2006 tarihli ve 20 sayılı Genelgesi'nin ilgili kısmı şöyledir:

"...Konuya ilişkin taleplerin nitelikleri icabı, sür'atle sonuçlandırılması ve evrakın eksiksiz olarak Cumhurbaşkanlığı Makamına sunulabilmesi için...

1. Hükümlünün tam teşekküllü bir devlet hastanesi sağlık kuruluna sevk edilerek, Sevk yazısında hükümlüdeki rahatsızlığın Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 104/2-b maddesinde yazılı sürekli hastalık, sakatlık ve kocama halinie teşkil edip etmediği hususunun verilecek sağlık kurulu raporunda açıkça belirtilmesinin istenilmesi,

2. Hükümlüye tam teşekküllü devlet hastanesinden sağlık kurulu raporu alındıktan sonra; evvelce verilmiş başka bir rapor varsa bununla birlikte onaylı nüfus kayıt örneği, kesinleşme şerhi içeren mahkeme kararı ve müddetnamesi de dilekçesine eklenerek bir yazı ile mütalaa alınmak üzere Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi; evrakın tasdikli bir örneğinin Cumhuriyet başsavcılığındaki dosyasını saklanması,

3. Adli Tıp Kurumuna yazılacak yazıda; hükümlüdeki rahatsızlığın Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 104/2-b maddesinde yazılı sürekli hastalık, sakatlık ve kocama halini teşekkül edip etmediği hususunun verilecek raporda açıkça belirtilmesinin istenilmesi,

4. Adli Tıp Kurumundan muayenesi istenmedikçe ve muayene için gün alınmadıkça hükümlünün bulunduğu yer ceza infaz kurumundan Adli Tıp Kurumunun bulunduğu yer ceza infaz kurumuna sevk edilmemesi,

5. Cezasının infazı tehir edilen hükümlünün durumunun sağlık raporunda belirtilen sürelere veya bir süre bulunmadığı takdirde üçer aylık dönemlere göre 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16'ncı maddesinin 3'üncü fıkrasında yazılı usule uygun olarak incelettirilmesi ve ertelemenin yenilenmesi halinde Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğü bilgi verilmesi,

6. Hükümlünün müddetnamesine ek olarak, infaz edilen ceza müddeti de koşullu salıverilme tarihine kadar kalan sürenin açıkça belirtilmesi,

...konularında gereken dikkat ve özenin gösterilmesini rica ederim."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

42. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur... "

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

43. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), içtihatlarında Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini hatırlatmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36). AİHM’e göre Sözleşme’nin 2.maddesi, devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94,28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/ 2004, § 71).

44. AİHM başvurucunun erkek kardeşinin sağlık durumunun ceza infaz kurumu ortamında kalmasına uygun olmadığına ilişkin sağlık raporuna rağmen tahliye talebinin reddedilmesiyle ilgili Yılmaz/Türkiye (B. No: 1792/12, 5/3/2019, § 40) kararında özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülüğün, bu kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesi ve yaşamları üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerdiği ve bu nedenle uygun bir tıbbi tedavinin sağlanması konusundaki eksikliklerin yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne aykırılık teşkil edebileceğine işaret etmiştir (benzer yöndeki diğer AİHM kararları için bkz. İlhan/Türkiye, B. No: 22277/93, 27/7/2000, § 87; Huylu/Türkiye, B. No: 52955/99, 16/11/2006, §§ 57, 58).

45. Ayrıca AİHM, tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanmış olsa da Sözleşme'nin sağlık nedenleriyle bir tutukluyu serbest bırakma genel yükümlülüğünü üye devletlere yüklemediği kanaatini taşımakla birlikte çok istisnai ve önemli koşullarda, iyi bir ceza adaletinin gerçekleştirilmesi adına insani nitelikli birtakım tedbirlerin alınmasının gerekli olduğu durumların ortaya çıkmasının imkân dâhilinde olduğunu kabul etmektedir (Gülay Çetin/Türkiye, B. No: 44084/10, 5/3/2013, § 102).

46. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin 2.maddesikapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak/koşulsuz değildir. Yaşama yönelik varsayılan her tehdit, yetkilileri riski önlemek için özel önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03, 20/12/2011, § 209). Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri, § 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 69).

47. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

48. Mahkemenin 8/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

49. Başvurucu; eşinin tedavisi için infaz kurumu koşullarının elverişli olmaması nedeniyle infazın geri bırakılması ya da durdurulması taleplerinde bulunduğunu ancak sonuç almadığını, nihayetinde olumsuz koşulların C.D.nin hayatını kaybetmesine neden olduğunu, buna karşın Başsavcılığın İnfaz Kurumu idaresinin ihmalini görmezden gelerek takipsizlik kararı verdiğini, bu kararın ölenin yakınlarına tebliğ edilmeyerek soruşturma sürecine katılmalarının engellendiğini ve takipsizlik kararına yaptığı itirazın gerekçesiz şekilde reddedildiğini belirterek yaşam hakkı, gerekçeli karar hakkı, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, hak ihlali tespitine karar verilerek etkili bir soruşturulma yürütülmesine, ayrıca 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

50. Bakanlık görüşünde;

i. Kabul edilebilirlikle ilgili birinci olarak başvurucunun eşinin kasıtlı bir eylem neticesinde öldüğüne ilişkin bir iddianın bulunmadığını, idari makamların muhakeme hatasından veya kastı aşan bir kusurundan bahsedilemeyeceği gibi ölüm riskini fark edip gerekli ve yeterli önlemleri almadıklarını söylemenin mümkün olmadığını, dolayısıyla başvurucunun idari yargı önünde açılacak tam yargı davası yolunu tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğunu belirtmiştir.

ii. Kabul edilebilirlikle ilgili ikinci olarak başvurucunun eşinin 28/6/2010 tarihinde vefat ettiğini ve vefattan sonra aynı gün resen soruşturma başlatılarak yürütülen soruşturma sonucunda 4/1/2011 tarihinde takipsizlik kararı verildiğini, buna karşın başvurucu vekilinin olay tarihinin üzerinde beş yıldan fazla bir süre geçtikten sonra soruşturma dosyasının bir örneğini alarak bu karara itiraz ettiğini, bu şekilde başvurucunun şikâyetlerini dile getirmek için hiçbir zaman yetkili savcılığa başvurmadığını, iddia ve delillerini sunmadığını, savcılık makamı ile irtibata geçmeyerek kendisine düşen özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini belirterek başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olup olmadığının incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir.

iii. Esasla ilgili olarak ölüm olayının gerçekleşmesinden sonra Başsavcılık tarafından derhâl ve resen soruşturma başlatıldığını, kamu makamlarının sahip olduğu yetkiler kapsamında başvurucunun eşinin yaşamına yönelik tehlikenin bertaraf edilmesi için tüm tedbirleri aldıklarını, yaşam hakkının usul boyutu bağlamında da Cumhuriyet savcısının olayı aydınlatmak adına gerekli tüm soruşturma işlemlerini yerine getirdiğini, buna karşın başvurucunun olaydan itibaren 5 yıla yakın süre boyunca soruşturmayı yürüten soruşturma makamları ile iletişime geçmediğini belirterek şikâyetlerin incelenmesinde anılan hususların dikkate alınmasını talep etmiştir.

51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

52. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir."

53. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü ölüm olayıyla ilgili olarak etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkin olduğundan başvuru bir bütün olarak yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucu, ölen C.D.nin eşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

57. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

58. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere kişilerin adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

59. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

60. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının her olayda bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

61. Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması, hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96). Ayrıca soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekmektedir. Bu durum sadece hiyerarşik ya da kurumsal bir bağlantının bulunmamasını değil aynı zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).

62. Somut olayda mahkûm olduğu müebbet hapis cezasını Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz etmekte olan başvurucunun eşi C.D.ye, 3/9/2009 tarihinde rahatsızlığı nedeniyle götürüldüğü Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından kolon Ca, çekum, diffüz infiltratif (taşlı yüzük hücreli) adenokarsinom tanısı konulmuş ve C.D. hemen hastaneye sevk edilerek burada tedavisine başlanmıştır. Hastalığa bağlı bu nakilden dolayı C.D. 7/9/2009 tarihinden itibaren İnfaz Kurumunda kalmaya başlamış ve vefatına kadarki sürede farklı tarihlerde olmak üzere toplam 116 gün hastanede kalarak tedavisine devam edilmiştir. Dolayısıyla C.D.ye kanser teşhisi konulur konulmaz C.D. ileri tedavi ve tetkikler için bulunduğu infaz kurumundan Ankara'daki infaz kurumuna nakledilmiş ve hastanedeki tedavisine derhâl başlanmıştır. Tedavi sürecinde kendisine kemoterapi başta olmak üzere birçok onkolojik tedavi uygulanmıştır.

63. Yapılan tetkikler neticesinde hastane tarafından düzenlenen 8/12/2009 tarihli raporda C.D.nin hastalığının süreklilik arz ettiği, cezasının kurumda infazı durumunda hayati tehlikesinin mevcut olduğu, bu nedenle cezasının 6 ay süre ile tehirinin gerektiğinin belirtilmesi üzerine infazın ertelenmesi süreci başlamıştır. Bu hususta gerekli mütalaa alınabilmesi için C.D.ye ait sağlık evrakı ATK'ya gönderilmiş, ardından C.D. ATK'da muayene olmuştur. ATK, raporun hazırlanabilmesi için tedavi sürecinin hastanede yatılarak izlenmesinin uygun olacağını belirtmiş ve henüz rapor süreci tamamlanmadan C.D. tedavi gördüğü hastanede 28/6/2010 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

64. Başvuru formu ve ekleri ile dosyadaki diğer bilgi ve belgelerde, kanser teşhisi konulmasından hayatını kaybettiği 28/6/2010 tarihine kadar -bir kısmı hastanede bir kısmı infaz kurumunda geçen süre içinde- C.D.ye konulan teşhisin doğru olmadığı, kendisi için uygulanması gereken tedavinin uygulanmadığı ya da yanlış uygulandığı yönünde başvurucu tarafından ileri sürülen herhangi bir iddia bulunmadığı gibi bu sonuca ulaşmaya imkân veren bir delil de yoktur. Bunun yanı sıra C.D. rahatsızlandığında birçok defa hastaneye kaldırılmış ve tedavisine hastanede devam edilmiştir. C.D.ye ait infaz dosyasında bulunan dilekçeler UYAP vasıtasıyla incelendiğinde İnfaz Kurumu yetkililerinin C.D.nin hastalığına ilgisiz kaldığına, hastaneye sevk ve diğer sağlık işlemlerinde ihmalleri olduğuna ilişkin bir dilekçeye rastlanmamıştır. Dolayısıyla mahpusların yaşamlarının ve sağlıklarının korunması konusundaki pozitif yükümlülük çerçevesinde, anılan teşhis ve tedavi süreçleri ve süreçlerdeki uygulamalar incelendiğinde İnfaz Kurumu yetkilerinin kanser olan C.D.nin tedavisi için göstermeleri gereken özeni göstermedikleri ve onu uygun tedaviden yoksun bıraktıkları söylenemez.

65. İnfazın ertelenmesi talebi ile ilgili olarak belirlenen usulün sağlıklı bir şekilde işletilmesinin karar alma sürecinde yer alan ceza infaz kurumu idaresine, tam teşekküllü devlet hastanesine ve ATK'nın yürüteceği işlemlere bağlı olduğu söylenebilir (Murat Karabulut, § 77). ATK'nın buradaki fonksiyonu tedavi değil sağlık kurullarınca düzenlenen raporun onaylanmasıdır (bkz § 23). Başvuruya konu olayda Hastanenin 8/12/2009 tarihli sağlık kurulu raporundan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat Bürosu 22/12/2009 tarihinde anılan raporu İstanbul ATK'ya göndererek C.D.nin cezasının infazının ertelenmesinin gerekip gerekmediği hususunda rapor talebinde bulunmuştur. ATK 15/1/2010 tarihli yazısıyla C.D.nin kurumlarında hazır olmasını istemesi üzerine C.D. 8/2/2010 tarihinde muayene edilmiştir. Ancak bazı eksiklikler (bkz §§ 16, 18) nedeniyle talebin sonucuna ilişkin rapor düzenlenmeden C.D. tedavi gördüğü hastanede 28/6/2010 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Tam da bu noktada özgürlükten yoksun kalmanın kaçınılmaz ve doğal olan sonucundan daha fazla bir sıkıntıya neden olunmaması için sağlık durumu iyiye gitmeyen C.D. için oldukça kritik olan ATK raporuna ilişkin sürecin hızlı bir şekilde yürütülmesinin önemine işaret etmek gerekir. Fakat başvurucunun bu yönde bir şikâyeti olmaması nedeniyle anılan süreçle ilgili ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.

66. Soruşturmada -yukarıda "Genel İlkeler" bölümünde ifade edilen- soruşturmanın resen ve derhâl başlatılması, soruşturma makamlarının bağımsızlığı, soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmesi gerekliliği konularında başvurucu tarafından herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu konularda bir eksikliğin de bulunmadığı görülmektedir.

67. C.D.nin tedavi gördüğü hastanede 28/6/2010 tarihinde hayatını kaybetmesinin ardından Başsavcılık tarafından resen soruşturma başlatılmıştır. Yürütülen soruşturma kapsamında Başsavcılık tarafından C.D.nin tedavi sürecine ilişkin olarak hastane evrakı ve diğer tüm bilgi ve belgeler getirtilerek incelenmiş; C.D.nin cesedi üzerinde kesin ölüm sebebinin tespiti açısından klasik otopsi yapılmış ve ölümün kolon kanseri ile buna bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu doğal nedenlerden kaynaklandığı, şüpheli bir durum bulunmadığı sonucuna ulaşılarak takipsizlik kararı verilmiştir. Başsavcılık hastanede tedavi gördüğü sırada hayatını kaybeden C.D.nin ölümünün doğal ölüm niteliğinde olmasını otopsi raporuna dayandırmış; soruşturma kapsamında bir ihmal iddiası tespit edilemediği ve ileri sürülmediği için de takipsizlik kararında bu hususta herhangi bir açıklama yapmamıştır. Bu hâliyle verilen takipsizlik kararı ve bu karara yapılan itirazın reddi kararında açıkça hukuka aykırılık oluşturacak şekilde gerekçesizlik ve keyfîlik bulunmamaktadır.

68. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanmasıdır (bkz. § 60). Dolayısıyla ölenin yakınlarının menfaatlerinin korunmasını sağlamak için gerekli olduğu ölçüde soruşturmaya katılımının sağlanmaması yaşam hakkının usul boyutunun ihlaline neden olabilir.

69. Somut olayda başvurucu, takipsizlik kararının ölenin yakınlarına tebliğ edilmediğini belirterek etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

70. Başvuru formu ve ekindeki belgeler incelendiğinde başvurucunun bireysel başvuru formunda ölüm olayında ihmalleri olduğunu ileri sürdüğü infaz kurumu yetkilileri hakkında Başsavcılığa yaptığı bir şikâyete rastlanmamıştır. Başvurucu, resen başlatılan soruşturma sonucunda verilen takipsizlik kararını haricen, karardan yaklaşık beş yıl sonra öğrenmiş ve bu karara vekili vasıtasıyla itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde infaz kurumu koşulları ve idarenin sağlıklı işlememesine bağlı olarak ağır ihmal sonucu eşinin hayatını kaybettiğini, buna rağmen etkili soruşturma yürütülmeden takipsizlik kararı verildiğini belirtmiştir. Bunların yanı sıra başvurucu, infaz kurumunun olağan koşulları dışında somut bir olumsuzluk ileri sürmemiş; ağır ihmale neden olan eylem ya da eylemsizliklerin neler olduğundan bahsetmemiştir. İtirazı inceleyen Sulh Ceza Hâkimliği de başvurucunun ileri sürdüğü iddiaları yerinde görmeyerek itirazı reddetmiştir.

71. Sonuç olarak her ne kadar başvurucu, takipsizlik kararının ölenin yakınlarına tebliğ edilmediğini belirterek etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de ölüm olayından sonra ihmalleri olduğunu ileri sürdüğü kişiler hakkında yetkili makamlara şikâyette bulunmamış; takipsizlik kararına itiraz dilekçesinde sorumluların ihmallerini açık ve somut bir şekilde temellendirmemiştir. Bunun yanında soruşturmaya katılımı başlangıçta sağlansaydı itiraz aşamasında ileri sürmediği hangi iddiaları ileri süreceğini ve bu iddiaların soruşturmaya nasıl bir etkisinin olacağını ortaya koyamamıştır. Bu bağlamda başvurucunun bir temele dayandırmadan ileri sürdüğü takipsizlik kararının tebliğ edilmemesi hususunun tek başına etkili soruşturma yapılmadığı sonucunu doğurduğu söylenemez.

72. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkı kapsamındaki etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

73. Başvurucu; eşi C.D.ye yanlış teşhis konması nedeniyle tedavi sürecinin geciktiğini, doktor raporu bulunmasına rağmen C.D.nin tahliye edilmediğini, ceza infaz kurumunun elverişsiz koşullarının ölümüne sebebiyet verdiğini, idarenin kusurundan dolayı zararlarının tazmini için açtığı tam yargı davasının süre aşımı nedeniyle reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu, yakınının ölümüne ilişkin soruşturmada kavuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararın kendisine tebliği edilmediğini, bu kararı haricen öğrendiğini iddia etmiştir. Ölüm tarihinden sonra tazminat davası açmamasının sebebinin yürütülen ceza soruşturmasının sonuçlanmasını beklemek olduğunu ancak soruşturma sonucu verilen kararın kendisine tebliğ edilmediğini ifade etmiştir. Davanın geç açılmasında ceza soruşturmasındaki ihmalkârlıkların etkisinin olduğunu savunan başvurucu, kamu otoritelerinin ihmallerinin sorumluluğunun kendisine yüklenemeyeceği açıklamasında bulunmuştur. Son olarak Mahkemenin yorumunun katı ve aşırı şekilci olduğunu, Anayasa Mahkemesinin ve AİHM'in emsal kararlarıyla uyumlu olmadığını ileri sürmüştür.

74. Bakanlık, görüşünü 3/1/2020 tarihli yazıyla bildirmiş olup görüşünde özetle hukuki belirlilik ilkesinin bir gereği olan dava açma süresinin hakkın özünü etkilemeyecek bir süreyi içerdiği, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına ve Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerine de aykırılık teşkil etmediğini belirtmiştir.

75. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

76. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun açtığı tam yargı davasının süre aşımı nedeniyle reddedildiği gözetildiğinde yaşamın korunmasına yönelik iddialarının da mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

77. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemelerinde, olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması çerçevesinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 16-20).

78. Başvurucunun bireysel başvuruda ileri sürdüğü iddiaların temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde yer almadığı tespit edilmiştir. Temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde, sadece soyut olarak ceza zamanaşımı süresinin dikkate alınması gerektiği belirtilmiş; bunun dışında somut olayda ceza zamanaşımı süresinin dikkate alınması gerektiğinin hangi kanuni temele dayandırıldığına, ceza zamanaşımı süresinin dava açma süresini somut olayda nasıl etkilediğine dair hiçbir açıklamada bulunulmamıştır. Ayrıca bireysel başvuruda ileri sürülen, Mahkemenin dava açma süresine ilişkin yorumunun katı ve aşırı şekilci olduğu, davanın geç açılmasında kamu makamlarının ihmallerinin etkisi bulunduğu yolundaki iddiaların hiçbirisinin temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ileri sürülmediği gözlemlenmiştir.

79. Bireysel başvuruda ileri sürülen tüm iddiaların öncelikle olağan başvuru yollarında ileri sürülmesi ve derece mahkemelerinin bu iddiaları tartışmasına fırsat verilmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin birtakım iddiaları resen inceleme mecburiyetinin bulunması başvurucunun bunları -bireysel başvuruda bulunabilme koşulu olarak- derece mahkemesinde ileri sürme yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır. Mahkemeye erişim hakkına ilişkin iddialarını temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ileri sürme sorumluluğunu yerine getirmeyen başvurucunun bu şikâyetinin incelenmesi bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

80. Açıklanan gerekçelerle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasının temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ileri sürülmediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Yaşamı Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

81. Başvurucu; eşi C.D.ye yanlış teşhis konması nedeniyle tedavi sürecinin geciktiğini, doktor raporu bulunmasına rağmen C.D.nin tahliye edilmediğini, ceza infaz kurumunun elverişsiz koşullarının eşinin ölümüne sebebiyet verdiğini ileri sürmüştür.

82. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

83. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

84. Somut olayda başvurucunun, tam yargı davasını süresinde açmaması sebebiyle Mahkeme tarafından davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Bu nedenle başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

85. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkı kapsamındaki etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Necla Durmaz [1.B.], B. No: 2016/5862, 8/7/2020, § …)
   
Başvuru Adı NECLA DURMAZ
Başvuru No 2016/5862
Başvuru Tarihi 14/3/2016
Karar Tarihi 8/7/2020
Birleşen Başvurular 2017/20607

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ölümcül hastalık dolayısıyla yapılan infazın ertelenmesi talebinin ölümden önce sonuçlandırılmaması ve ölüm olayıyla olarak ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, bu olaya ilişkin olarak açılan tam yargı davasının süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması İhlal Olmadığı
Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 6
16
71
78
98
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi