TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
A.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/5901)
Karar Tarihi: 8/7/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Muammer TOPAL
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Mustafa EKİM
Başvurucu
A.Ş.
Vekili
Av. Gül ALTAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, protesto gösterisine yapılan polis müdahalesi nedeniyle yaralanma meydana gelmesi ve buna ilişkin şikâyetin kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçsuz kalmasının kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (Savcılık) soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Soruşturmanın Başlaması
8. Başvurucu, İstanbul'daki Gezi olayları sonrasında hayatını kaybeden Berkin Elvan'ın ölümü nedeniyle 21/3/2014 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı'nda düzenlenen protestolarda kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kaldığının öne sürerek ilgililer hakkında 5/5/2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu, polisin hiçbir uyarıda bulunmadan kendilerine gaz ve tazyikli suyla müdahale ettiğini ifade etmiştir. Polislerden birinin kendilerini hedef almak suretiyle yaklaşık 10-15 metre mesafeden gaz fişeği fırlattığını belirten başvurucu, söz konusu gaz fişeğinin sol ayağına isabet ettiğini ve bunun neticesinde ayak parmaklarında kırık meydana geldiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinden aldığı raporu Savcılığa ibraz etmiştir.
9. Savcılık, şikâyet dilekçesine istinaden 9/6/2014 tarihinde başvurucunun ifadesine başvurmuştur. İfade tutanağının ilgili kısmı şöyledir;
"...
Ben konuyla ilgili ayrıntılı bilgilerimin yer aldığı05/05/2014 tarihli dilekçemdeki iddialarımı sürdüyorum. Olay günü yanımda arkadaşım [F.S.] olduğu halde karşı karşıya kaldığımız polis memurları bizi görerek ve bilerek gaz fişeğini ateşlediler ve sol ayak başparmağım bu nedenle kırıldı. Halende sıkıntı çekmekteyim. Olay anında polislerin kimlikleri ile ilgili herhangi bir tespit yapamadık. Ancak ben bu memurların bulunarak cezalandırılmalarını talep ediyorum.
..."
B. Soruşturma İşlemleri
10. İstanbul Emniyet Müdürü hakkında da suç duyurusunda bulunulması nedeniyle Savcılık şikâyet dilekçesinin bir örneğini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Özel Soruşturma Bürosuna göndererek ayrı bir soruşturma numarasına kaydının yapılmasını sağlamıştır. Savcılık İstanbul Emniyet Müdürü hakkındaki soruşturmayı 9/6/2014 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararla sonuçlandırmıştır. Bu karara karşı yapılan itiraz İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 31/7/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu soruşturma yönünden bireysel başvuruda bulunulduğuna yönelik herhangi bir bilgi veya belge başvurucu tarafından dosyaya sunulmamıştır.
11. Diğer kamu görevlileri yönünden yapılan soruşturmada Savcılık 20/5/2014 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne başvurucunun şikâyet dilekçesini eklemek suretiyle iki ayrı müzekkere yazarak Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürünün, Çevik Kuvvet Şube Müdürünün, 21/3/2014 tarihinde meydana gelen olaya iştirak eden polis memurlarının tespit edilerek ifadelerinin alınmak üzere Savcılığa müracaatlarının sağlanmasını ve şikâyete konu olaya ilişkin kamera kayıtlarının temin edilmesini istemiştir.
12. Başvurucu vekili, Savcılığa 26/9/2014 tarihli düzelteme talebi konulu bir dilekçe sunmuştur. Bu dilekçeyle şikâyetine konu olayın tarihini sehven 21/3/2014 olarak belirttiğini, başvurucunun yaralanmasına neden olan olayların 11/3/2014 tarihinde meydana geldiğini ve buna göre delil toplanması gerektiğini bildirmiştir.
13. Savcılık 29/9/2014 tarihinde yazdığı müzekkerelerle İstanbul Emniyet Müdürlüğünden 11/3/2014 tarihinde bölgede görev yapan ve olay sırasında gaz fişeği kullandığı için Gaz Sarfiyat Tutanağı tanzim eden görevli veya görevlilerin tespit edilerek sarfiyat tutanağı örnekleri ile birlikte Savcılıkta hazır edilmelerini ve olay yeri kamera kayıtlarını istemiştir.
14. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 12/11/2014 tarihli yazısıyla Savcılığa olay tarihinde gaz kullanmaya yetkili personelin listesini ve olay değerlendirme raporunu sunmuştur. Yazı ekindeki belge içerikleri özetle aşağıdaki şekildedir;
i. İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanlığına hitaben yazılan 7/5/2014 tarihli değerlendirme raporunda özetle yaklaşık 200-250 kişinin katıldığı gösterilerde herhangi bir gözaltı işleminin uygulanmadığı, göstericilere uygun ve yeterli oranda tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz kullanmak suretiyle müdahale edildiği fakat herhangi bir şekilde göz yaşartıcı gaz mühimmatı kullanılmadığı ifade edilmiştir.
ii. İki polis memuru tarafından düzenlenen 22/10/2014 tarihli tutanakla İstiklal Caddesi Çukur Çeşme Sokak üzerinde meydana geldiği iddia edilen olayla ilgili güvenlik kamerası olan işyerlerinin sahipleriyle yapılan şifahi görüşmelerde kayıtların bir hafta ile iki ay arasında değişen zamanlarda yenilenmesi nedeniyle olayla ilgili herhangi bir görüntüye ulaşılamadığı bildirilmiştir.
15. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 24/2/2015 tarihli yazısıyla 12/11/2014 tarihli yazı ekinde gönderilen değerlendirme raporunun 11/3/2014 tarihine değil 12/3/2014 tarihine ait olduğunu, 11/3/2014 tarihinde Taksim bölgesinde gaz tüfeği kullanıldığına dair Sarfiyat Tutanağı'nın bulunmadığını belirterek bölgede görevli olup gaz kullanmaya yetkili personelin isim listelerini Savcılığa bildirmiştir.
C. Şüpheli Savunmaları
16. Soruşturma kapsamında savunması alınan şüphelilerin tamamı üzerlerine atılı suçlamaları reddetmişlerdir. Şüphelilerden bir kısmı kendilerine teslim edilen gaz fişeklerinin sayısının belli olduğunu ve bunların kullanılması durumunda aynı gün içinde Sarf Tutanağı imzalamaları gerektiğini ve böyle bir tutanağın tanzim edilmediğini belirtmiştir.
D. Sağlık Raporları
17. Başvurucu, meydana geldiği iddia edilen olay sonrası kendi imkânlarıyla İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Hastane) müracaat etmiştir. Hastane tarafından 11/3/2014 tarihli geçici rapor tanzim edilmiştir. Raporda ayağına gaz fişeği gelmesi sonucu hastaneye müracaat eden hastanın sağ ayağına yabancı cisim çarptığını ve hassasiyet olduğunu ifade ettiği, ortopedi muayenesinde 1. falanks kırığının tespit edildiği, kırığa alüminyum atel uygulandığı kayıtlıdır. İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 23/6/2014 tarihli raporunda tespit edilen bu yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum oluşturmadığı, basit tıbbi müdahaleyle giderilecek ölçüde hafif olmadığı, saptanan kırığın hayat fonksiyonlarını hafif derecede etkileyecek nitelikte olduğu bildirilmiştir.
E. Soruşturma Neticesinde Verilen Karar
18. Savcılık 4/11/2015 tarihli kararıyla şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
İdari tahkikat sonucu düzenlenen 12/10/2015 tarihli, 77377348.2023.(745) 32140.2014/279sayılı ARAŞTIRMA RAPORU'nda;
A.Ş. ve [F.S.] isimli şahısların ifadelerinde A.Ş.'ünİnsan Hakları Derneğinin bulunduğu sokakta gaz mermisi ile yaralanarak ayak baş parmağının kırılması olayını destekleyecek başkaca bir tanık veya görüntü olmaması nedeni ve olayın heyecanıyla A.Ş. ve [F.S.nin] olay yerini tam hatırlayamamalarından kaynaklanan ve A.Ş.'ün Divan Kavşağı tarafındaki müdahalede gaz mermisi ile veya başka bir sebeple ayağından yaralanarak, ayak baş parmağını kırmış olabileceği, çünkü olay tarihini bile ilk dilekçelerinde 10 gün sonra 21/03/2015 olarak yanlış beyan etmeleri, olay heyecanından kaynaklandığı düşünüldüğünden, ayrıca A.Ş. isimli şahsın talep ettiği 2.000+50.000 TL'lik tazminatı alabilmek amacıyla olayı tam ve net olarak anlatmadığı kanaati hasıl olduğundan, [F.S.] isimli şahsın havanın karanlık olması, polislerle aralarında 50-100 metre olması vepolislerin kafasında kask olmasından dolayı kimseyi tanıyamayacağını ve teşhis edemeyeceğini beyan etmesinden, [F.S.nin] polislerle aralarında 50-100 metre olduğunu beyan etmesine karşılık A.Ş.'ün polislerin 10-15 metreden gaz silahını kullandıklarını beyan ederek çelişkiye düştükleri, A.Ş.'ün gaz kullanan polisin öne çıkarak, nişan alarak gaz silahını kullandığını beyan etmesine karşılık, [F.S.nin] gaz silahı kullanan polisin dizinin üzerine çömelerek gaz silahını ateşlediğini bildirdiği beyanlarında yine çelişki olduğu, A.Ş.'ün ifadesinde sokağın başında Çevik Kuvvet grubunun bulunduğunu beyan etmesine karşılık,[F.S.nin] sokağın köşesine iki polis memurunun geldiğini beyan etmesi yine çelişki oluşturduğundan ve başkaca tanık, kamera görüntüsü ve sübut delil elde edilemediğinden görevli personel haklarında herhangi bir kusur tespit edilememiştir, denilmekle,
Ön İncelemeye Gerek Olmadığına ve Disiplin Soruşturmasına Gerek Olmadığı'na dair kararın verilmiş olduğu,
Hazırlık soruşturması sırasında savcılık tarafından dinlenen şüpheliler [T.Y.], [H.G.], [B.Ö.], [G.U.], [Y.T.], [O.A.], [S.A.], [F.T.], [M.G.], [A.Ç.], [M.K.], [S.Ş.], [S.A.] ve [F.T.] savunmalarında, olay tarihinde şikayetçinin yaralandığını iddia ettiği eylemde yer almadıklarını ve kendilerinin suç işlemediklerini beyan ettikleri,
Civarda bulunan güvenlik kameralarından görüntü temini için yazılan müzekkerelere, şikayetin olay tarihinden yaklaşık 50 gün sonra yapılmış olması nedeniyle olumsuz cevaplar verildiği anlaşılmakla,
Şüphelilerin atılı suçları işlediklerine dair şikayetçinin mücerret iddiası dışında dava açılmasını gerektirir nitelikte delil bulunmadığından, KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
19. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 16/2/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
20. 24/2/2016 tarihinde tebliğ edilen karara karşı 23/3/2016 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 22-38; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 23-27, 29-45.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 8/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; yakın mesafeden, hedef gözetilerek kendisine gaz bombası atılmasının sabit olmasına rağmen Savcılığın tanık ifadelerini etkili bir şekilde almadığını, kamera görüntülerinin incelenmediğini ve etkili bir soruşturma yapılmadığını, bu nedenle yaşam hakkının, işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
25. Başvurucu; yaşam hakkı, kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
26. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, §64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
27. Somut olayda başvurucu, ayağından yaralanmasıyla sonuçlanan olayın etkili bir şekilde soruşturulmadığının yanı sıra devletin maddi yükümlülüğünü de ihlal ettiğini ileri sürmüş ise de başvuru formu ve ekleri ile soruşturmadaki deliller, söz konusu iddiayı bu aşamada incelemeye imkân vermemektedir. Bu nedenle somut olaya ilişkin değerlendirme başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında, sadece devletin pozitif yükümlülüğüne bağlı olarak ve etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından yapılmıştır.
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun gaz fişeği atılması nedeniyle yaralandığını ileri sürdüğü soruşturmanın etkili bir şekilde yürütülmediğine ilişkin iddiaları Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde incelendiğinden yaşam hakkı ve etkili başvuru hakkından ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
30. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
31. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
32. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
33. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
34. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması yahut yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren belirtiler bulunduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
35. Yukarıda belirtilen ilke kararlarında da vurgulandığı üzere Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği soruşturma, kural olarak olayın gerçekleştiği koşulların belirlenmesini sağlayacak nitelikte olmalı; ayrıca soruşturmada olay ve olgular ciddiyetle öğrenilmeye çalışılmalı ve soruşturmayı sonlandırmak için aceleci bir tavırla temelden yoksun sonuçlara dayanılmamalıdır.
36. Başvuru konusu olayda, kolluk kuvvetinin müdahalesi ile meydana geldiği iddia edilen yaralanmaya ilişkin olarak 11/3/2014 tarihinde Hastane tarafından bir adli rapor tanzim edilmiştir (bkz. § 16). Söz konusu raporda, başvurucunun ayağına gaz fişeği geldiğini belirterek müracaatta bulunduğu belirtilmiştir. Buna göre kamu makamlarının kötü muamele iddiasını söz konusu sağlık raporunun düzenlendiği 11/3/2014 tarihinde ilk kez öğrendiği kabul edilmelidir. Savcılığın ise başvurucu hakkında düzenlenen adli raporun hemen akabinde değil başvurucunun suç duyurusunu yapmış olduğu 5/5/2014 tarihinde adli soruşturma başlattığı görülmektedir. Soruşturma dosyasının UYAP aracılığıyla yapılan kontrolünde Hastane tarafından başvurucu hakkında düzenlenen adli rapora ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından -başvuruda belirtilmeyen- başka bir adli soruşturma yürütülüp yürütülmediği hususunda bir bilgi ya da belgeye de ulaşılamamıştır. Dolayısıyla soruşturmanın derhâl ve kendiliğinden başlatılma ilkesine uygun olarak yürütüldüğü söylenemeyecektir.
37. Cumhuriyet Başsavcılığı yapılan suç duyurusunun ardından 20/5/2014 tarihinde adli kolluğa yazdığı müzekkere ile şüpheli kimlik bilgilerinin tespiti ve kamera kayıtlarının temini yönünde çalışma yürütmüştür. Bunun dışında başvurucunun şikâyet dilekçesinde belirttiği tanığa yine 20/5/2014 tarihinde çağrı kâğıdı çıkarılmış, bunun yanı sıra başvurucunun tedavi kayıtları Hastaneden istenmiş, söz konusu kayıtlar doğrultusunda İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 23/6/2014 tarihli kesin adli rapor alınmıştır. Şüpheli olarak polis memurlarının ifadesi suç duyurusundan yaklaşık iki ay sonra alınmaya başlanmıştır. Başvurucunun ifadesi ise ilk olarak 19/6/2014 tarihinde alınmıştır (bkz. §9).
38. Başvurucunun iddiasına konu ettiği yaralanma eyleminden 55 gün sonra kamu makamlarını olaydan haberdar etmesi kendisine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirip getirmemesi noktasında değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmede başvurucunun kendi özensiz hareketi ile kamu makamlarını olaydan geç haberdar etmesi nedeniyle soruşturmada delillerin en kısa sürede toplanması açısından güçlük ya da imkânsızlık ortaya çıkması hâli gözetilmelidir. Diğer bir ifadeyle başvurucunun bu özensizliği nedeniyle soruşturmada toplanması güç olan ya da imkânsız hâle gelen delillerin varlığı durumunda kamu makamlarının yükümlülüklerini yerine getirmedikleri artık söylenemeyecektir. Somut olayda başvurucunun olayı kamu makamlarına geç bildirmesinin ve olay tarihini ilk etapta yanlış bildirmesinin adli soruşturmada özel kişiler tarafından tutulan kamera kayıtlarına ulaşmayı neredeyse imkânsız hâle getirdiği görülmektedir. Bununla birlikte başvurucu hakkında düzenlenen ilk sağlık raporunun gaz fişeği çarpması şikâyetine bağlı olarak düzenlenen bir adli rapor olduğu hususu da gözetildiğinde başvurucunun özensiz tutumu nedeniyle ortaya çıkabilecek delil kaybından bahsetmek zorlaşmaktadır.
39. Öte yandan başvurucunun iddialarının temelini oluşturan olayın aydınlatılmasında büyük önem arz edeceği açık olan kamera kayıtlarının temini için yazılan Savcılık yazısına, kolluk tarafından düzenlenen 22/10/2014 tarihli tutanağın ekli olduğu bir yazıyla cevap verildiği görülmektedir. Söz konusu tutanak içeriğinden olayın meydana geldiği yerdeki işyerlerinin sahipleriyle yapılan şifahi görüşmelere dayalı olarak kayıt sürelerinin kısalığı nedeniyle görüntülere ulaşılamadığının bildirildiği görülmektedir. Tutanak sadece iki polis memuru tarafından imza altına alınmış, tutanakta şifahi olarak görüşüldüğü belirtilen kimselerin imzası olmadığı gibi bu kişilerin kim olduğuna yönelik bir bilgi de yer almamıştır. Ayrıca şikâyet dilekçesi ve tanık anlatımında başvurucu ve tanığın olayın hemen akabinde bir kafeye sığındıklarını belirtmelerine karşın Savcılık tarafından söz konusu kafenin tespitine yönelik bir girişimde bulunulup bulunulmadığı soruşturma dosyası içeriğinden anlaşılamamaktadır. Böylelikle kafenin varlığı, olası güvenlik kamerası kayıtlarına ulaşma veya kafede bulunan muhtemel tanıkların dinlenmesi yönünde bir çaba gösterilmediğini söylemek mümkündür. Söz konusu deliller incelenmediği veya toplanmadığı için başvurucunun anılan gösteriye katılıp katılmadığı bile adli soruşturmada açıklığa kavuşturulamamıştır. Dolayısıyla Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmada gerekli delilleri toplayarak bunun sonucunda bir değerlendirme yoluna gitme hususunda özensiz davrandığı anlaşıldığından başvuru konusu olayda etkin soruşturma yapma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği söylenemeyecektir.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu, katılmış olduğu gösteriye kolluk kuvvetinin orantısız güç kullanarak müdahalede bulunduğunu ve bu nedenle yaralandığını belirterek hem kötü muamele yasağının hem de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
42. Anayasa Mahkemesi Ali Rıza Özer ve diğerleri ([GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 62) ve Onur Cingil (B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 62) başvurularına dair kararlarında, kolluk kuvvetinin orantısız güç kullanarak bir toplantıya veya gösteri yürüyüşüne müdahalede bulunması nedeniyle hem kötü muamele yasağının hem de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarını içeren başvuruları nasıl inceleyeceğini belirtmiştir. Anılan kararlarda kolluk kuvvetinin kötü muamelesine maruz kalındığı şikâyeti sonrası adli makamlarca yürütülen ceza yargılaması süreci ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlaline ilişkin iddianın bir bütün hâlinde incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
43. Kötü muamele yasağına ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirmede etkin soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesine bağlı olarak kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varıldığından toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı açısından bu aşamada ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Mehmet Güneş, B. No: 2015/16417, 11/12/2018, §§ 59, 60).
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
44. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
45. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
48. Başvuruda, Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin yargısal bir karara varmak için gerekli olan deliller toplanmadan Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
49. Bu durumda kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden etkin bir adli soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden soruşturma ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun gerekli incelemeler yapıldıktan sonra yeniden karar vermekten ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2014/63104) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
50. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararın giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden başvurunun İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.