TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULLAH YAVUZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/59096)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Zeynep
KARAKOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Abdullah
YAVUZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulselam KAVŞUT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olaylarından doğan maddi zararların eksik
tazmin edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; buna ilişkin idari ve yargısal
sürecin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, terör olayları neticesinde köyünün boşaltılması
nedeniyle yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını iddia etmiş ve
27/7/2005 tarihinde 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
zararlarının karşılanması talebiyle Siirt Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur. Komisyon 20/5/2014
tarihli ve 56/01/2014/721 sayılı kararıyla 2.524,40 TL tazminat ödenmesine
karar vermiştir.
9.
Komisyon kararının akabinde 5233 sayılı Kanun gereğince davet yazısı ile
birlikte sulhname örneği başvurucunun vekiline
gönderilmiştir. Belirlenen zararın başvurucunun gerçek zararını karşılamadığı,
ev ve diğer yapılarına ilişkin haklarını saklı tutulduğu beyanını içeren sulhname 21/11/2014 tarihinde başvurucu vekili tarafından
imzalanmıştır.
10.
Başvurucu 19/1/2015 tarihinde de Komisyon kararının iptali istemiyle dava
açmıştır. Batman İdare Mahkemesi (Mahkeme) 6/7/2015 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:
"Bakılan uyuşmazlıkta; her ne kadar dava
konusu Komisyon kararında, başvurunun ev ve diğer yapı varlığından
kaynaklandığı iddia edilen zararlarına yönelik kısmının reddine karar verilmiş
ve davacının bağ ve kıraç arazi zararları için 2.524,40 TL maddi tazminat
önerildiği, bu nedenle ev ve diğer yapılar ile ilgili olarak; 21/11/2014
tarihinde idareye yapılan başvuru ile bu hususa ilişkin davacı vekili tarafından,
bu malvarlıklarına yönelik haklar saklı tutulmak suretiyle ihtirazı kayıt
konulmuş ise de, dava konusu işlemde, davacıya2.524,40- TL'nin ödenmesinin
teklif edildiği, bu tutarın davacı tarafından kabul edilerek uğranılan zararın
tamamının karşılandığını belirten sulhnamenin davacı
vekili tarafından imzalandığı dikkate alındığında, bu aşamadan sonra uyuşmazlık
ortadan kalktığından, Komisyon kararının redde ilişkin kısmının iptali
istemiyle ayrıca dava açılmasına olanak bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacının uğradığı zararların
tamamının karşılandığına ilişkin sulhnamenin vekil
tarafından imzalanarak uyuşmazlığın sulhen sona
erdirilmesi nedeniyle, bu aşamadan sonra dava açılması hukuken mümkün
olmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir."
11. Başvurucu, ret kararına karşı itiraz yoluna gitmiştir.
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi 17/3/2016 tarihli kararıyla, sulhnamenin başvurucu vekilince imzalanması suretiyle sulh
yoluyla çözülen uyuşmazlıkla ilgili olarak yargı yoluna başvurulamayacağından
davanın incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerektiğini ancak doğurduğu
hukuki sonuçlar bakımından davanın esastan veya incelenmeksizin reddine ilişkin
kararlar arasında herhangi bir fark bulunmadığını belirtmiş ve Mahkeme
kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle itiraz
istemini reddederek kararı onamıştır.
12. Karar düzeltme istemi ise Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi
Üçüncü İdari Dava Dairesi tarafından 31/10/2016 tarihli kararla reddedilmiştir.
Karar düzeltme isteminin reddine ilişkin karar 25/11/2016 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 2/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri (bkz. Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).
15. 5233 sayılı Kanun’un "Zararın
karşılanmasına ilişkin sulhname"
kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon,
doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci
maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma,
engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye
göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak,
uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca,
bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının
örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
16. 5233 sayılı Kanun’un "Zararın
karşılanması" kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Sulhnamede
belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından
sonra valinin onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla
konulan ödenekten üç ay içerisinde karşılanır.”
17. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Yönetmelik’in (Yönetmelik) "Zararın
karşılanmasına ilişkin sulhname" kenar
başlıklı 25. maddesi şöyledir:
"Komisyon, doğrudan doğruya veya
bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 16 ncı maddeye göre belirlenen zararı, 21 inci maddeye
göre hesaplanan yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerindeki nakdî ödeme tutarını,
20 nci maddeye göre ifa tarzı ile 23 üncü ve 24 üncü
maddelere göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh
yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre
hazırlanan sulhname tasarısının örneği (EK-E) davet
yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında, hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde, bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır. "
18. Aynı Yönetmelik'in "Zararın
karşılanması" kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
"Sulhnamede belirlenen
zararlar, sulhnamenin imzalanmasından sonra valinin
onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten
üç ay içerisinde karşılanır.
Bakanlık, ellibin
Yeni Türk Lirasının üzerindeki aynî ifa veya nakdî ödemelerin Bakan onayı ile
yapılmasını kararlaştırabilir. Bu miktar, her yıl bir önceki yıla ilişkin
olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden
değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır.
(Değişik üçüncü fıkra: 4/6/2018-2018/11862 K.)
Devlet, ödeme nedeniyle genel hükümlere göre sorumlulara rücu eder ve rücu
istemine ilişkin zamanaşımı süreleri bir kat artırılarak uygulanır.
19. Aynı Yönetmelik'in"Nakdî ödemenin şekli ve tutarı" kenar başlıklı 27. maddesi
şöyledir:
"Sulhname
tasarıları hak sahibi veya yetkili temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından
imzalandıktan sonra Vali veya Bakan tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname
tasarılarının onay tarih ve sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler
hak sahibi veya sahiplerinin banka hesaplarına yapılır."
20. Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79,
K.2009/97 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"5233 sayılı Yasa,
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla
karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan
vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif
bir çözüm yöntemi getirmiştir. Yasakoyucu bu amaca
uygun olarak yargılama hukuku kurallarından farklı hükümler öngörerek buna
ilişkin esasları Yasa'da ayrıntılı olarak kurala bağlamıştır.
...
Terör ve terörle mücadeleden doğan ancak idari
bir eylem veya işlemle nedensellik bağı bulunmayan maddi zararların
karşılanmasına ilişkin 5233 sayılı Yasa'daki düzenlemeler, yasakoyucunun
sosyal hukuk devletinin gereği olarak sorumluluk hukukunun genel ilkelerine
yasayla getirdiği bir istisnadır. İdarenin kusurunun bulunmadığı ancak 'sosyal
risk ilkesi' gereği sulh yoluyla karşılanması gereken zararların nelerden
ibaret olduğunun tespiti, yasakoyucunun takdir
yetkisi içindedir. İtiraz konusu kurallarda yer alan maddi zararların öncelikle
sulh yoluyla karşılanmasına ilişkin hükümlerin bulunmasını bu kapsamda
değerlendirmek gerekir.
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin
sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik
bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen
zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk
alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını
genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında
meydana gelen zararlardan sadece 'maddi' olan kısmının sulh yoluyla tazminine
ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir.."
21. 5233 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde Kanun'un amaçlarından
birinin özetle terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan idarece en kısa sürede sulh yoluyla karşılanması
olduğu ifade edilmiştir. Kanun'un 12. maddesinin gerekçesinde ise sulhun davayı
sona erdirici işlem olduğu, sulhname imzalanmasının
dava açılmasını engellediği belirtilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), başvuruya benzer
şekilde terör olayları dolayısıyla köyü terke mecbur kalınması nedeniyle
uğranılan zararın tazminine ilişkin sulhname
imzalanmasının ardından köyü terkten önce var olan hayvanlarına ilişkin zararla
manevi zararının tazmin edilmediği iddialarıyla yapılan şikâyetleri kapsayan
bir grup başvuruyu incelediği Akbayır ve diğerleri/Türkiye (B. No: 30415/08,
28/6/2011) kararında sulhname imzalanmasının
taleplerden feragat edilmesini gerektirdiği, dolayısıyla yerel boyuttaki bu
uzlaşmanın tartışmasız olarak ihtilaflı tazminat hakkında öne sürülen itiraza
son verdiği gerekçesiyle başvuruları kabul edilemez bulmuştur.
23. AİHM, başvuranlar tarafından imzalanan dostane çözüm
beyanlarının (sulhnamelerin) manevi tazminattan söz
etmediğini gözlemlediğini belirterek dostane çözüme dair bu beyanların (sulhname) ilgili tarafların prosedürü sona erdirmeye
ilişkin açık iradesinin tezahürü olduğunu ifade etmiştir. AİHM; tüm başvuru
sahiplerinin iç hukukta ve AİHM huzurunda avukatlar tarafından temsil
edildiğini, bu hâlde başvuranların hem 5233 sayılı Kanun ve kendi beyanlarının
manevi zarara ilişkin hiçbir talep içermediği iddiasını hem de bu anlaşmaların
sonuçlarından habersiz oldukları iddiasını ileri süremeyeceklerini
belirtmiştir. AİHM, söz konusu düzenleme başvuranların prosedürle ilgili her
türlü iddiadan feragat etmelerini gerektirdiğinden bu anlaşmanın söz konusu
ödemeyle ilgili anlaşmazlığı tartışmasız bir şekilde sonlandırması nedeniyle
başvuranların şikâyette bulunamayacakları sonucuna ulaşmıştır (Akbayır ve diğerleri/Türkiye, § 77).
24. AİHM, sürü hayvanlarının farklı türlerine göre besicilikten
elde edilen gelirlerin tazminatının Komisyonlarca yanlış değerlendirilmesine
ilişkin şikâyetle ilgili olarak da dostane çözümün kabul edilmesi konusunda
yukarıda belirtilen sonuçların ayrıca bu şikâyete uygulanabilir olduğu
kanaatinde olup AİHM'e göre sulhnamelerin
imzalandığı ve ödemeler gerçekleştiği andan itibaren Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi bağlamında başvuranların mağdur sıfatı yok olmaktadır (Akbayır ve diğerleri /Türkiye, § 78).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu
başvurunun kısmen kabul edilip kısmen reddedildiğini, yapılara ait kalıntıların
hâlen mevcut olduğunu, sadece tapuların dikkate alındığını, birtakım zirai zararlarının
da bulunduğunu, kayıplarının tam olarak karşılanmadığını, ihtirazi
kayıtla haklarını saklı tutarak sulhname
imzaladığını, başvurusunun on yıl bekletildikten sonra hakkaniyete uygun
olmayan bir kararla sonuçlandırıldığını belirterek eksik tazmin nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
27. Somut başvuruda başvurucu, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından
tespit edilen maddi zararları öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak tazminat
miktarı belirlenmiş ve sulh teklifi başvurucu vekili tarafından kabul edilerek
yine başvurucu adına sulhname imzalanmıştır (bkz. §
9).
28. 5233 sayılı Kanun’un gerek genel gerekçesinden gerekse
içerdiği düzenlemelerden terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı
yoluna gitmelerine gerek kalmadan idarece en kısa sürede sulh yoluyla
karşılanmasının amaçlandığı, bu çerçevede ilgili hukuk kısmında yer verilen
düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere sulhname
düzenlenerek uyuşmazlıkların bir an evvel bitirilmesine özel önem atfedildiği
anlaşılmaktadır.
29. 5233 sayılı Kanun'dan kaynaklanan uyuşmazlıklara bakan idare
mahkemeleri ve Danıştay Onbeşinci Dairesi, Kanun'u bu
amacını esas alarak yorumlamış ve sulhname
imzalanmasıyla davacıların uğradıkları zararların tazmin edilmek suretiyle
uyuşmazlığın ortadan kalktığı, dolayısıyla sulhname
imzalanmasının ardından uyuşmazlığın artık yargıya taşınmasının mümkün olmadığı
sonucuna varmışlardır.
30. İdare mahkemelerinin ve Danıştayın
sulhname dışı bırakılan bakiye zarar sebebiyle açılan
davaların sulhname imzalanmış olması nedeniyle
reddedilmesi yönündeki bu yaklaşımı bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine taşınmış ve Anayasa Mahkemesi -sulhname
konusu paranın ödenmediği iddiasının bulunması durumu hariç- makul bir
tazminata hükmedilmesini temin eden sulhnameyle
birlikte başvurucuların mağdur sıfatının ortadan kalkacağı sonucuna varmıştır.
Anayasa Mahkemesi, bu durumlarda mağdur sıfatının ortadan kalkmış olması
gerekçesiyle başvuruların kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar vermiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§
29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58; Salih Alkan, B. No:
2013/4747, 31/3/2016). Bir başka ifadeyle idare mahkemeleri ve Danıştayın anılan yorumunda mülkiyet hakkı yönünden bir
sorun görülmemiştir.
31. Somut olayda da Anayasa Mahkemesinin anılan içtihatlarından
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Şöyle ki eksik hesaplandığı
iddia edilen zararın miktarı üzerinde başvurucunun idareyle anlaşma sağlamış ve
sulhnameyi imzalamış olması sebebiyle maddi
mağduriyetinin giderildiği anlaşılmaktadır. Komisyonun İdare Mahkemesi kararını
dikkate alarak yeniden yaptığı değerlendirme sonucu belirlenen ve başvurucunun
zararlarının tamamını karşıladığını beyan ettiği alacağı tümüyle davalı idareden
tahsil edildiğinden mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyet giderilmiş ve bu hak
yönünden mağdurluk statüsü de aynı tarihte sona ermiştir.Belirtmek gerekir ki başvurucu, Komisyonun sulhname teklifini avukatı aracılığıyla kabul etmiş ve sulhname başvurucu adına avukatı tarafından imzalanmıştır.
Dolayısıyla başvurucunun maddi tazminat iddialarını sona erdiren sulhnamenin bu hukuki sonucundan habersiz olduğu da
düşünülemez. Öte yandan başvurucu, Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen
tazminat tutarının kendilerine ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir
iddiada da bulunmamıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle eksik maddi tazminattan kaynaklanan mülkiyet
hakkına yönelik şikâyet yönünden başvurucunun mağdurluk statüsünü kaybettiği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin aynı
iddialarla ve söz konusu hususlarda derece mahkemelerinin gerekçelerinin
bulunmadığı iddiasıyla adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu, ayrıca 5233 sayılı Kanun kapsamında başvurulan idari
süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
34. Somut olayda sulhname imzalanarak
maddi tazminata ilişkin uyuşmazlığın sona erdirildiğine ilişkin yukarıda
mülkiyet hakkına dair gerekçede belirtilen değerlendirme ve varılan sonuç gözetildiğinde
usul güvencesi olan adil yargılanma hakkı bakımından aynı şikâyetlerin tekrar
incelenmesini gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu
başlık altındaki mülkiyet hakkı yönünden ileri sürdüğü benzer mahiyetteki
şikâyetlerinin incelenmesine gerek görülmemiştir.
35. Diğer taraftan makul sürede yargılanma hakkına ilişkin
şikâyet sulhname imzalanmasından bağımsız olduğundan
ve başvurucunun temel şikâyetlerinden ayrıca ele alınabilecek nitelikte
olduğundan makul sürede yargılanma hakkı yönünden inceleme yapılmıştır.
36. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli
ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların
Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
37. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı tarafından
incelenmesi öngörülmüştür.
38. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018,§§
27-36) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna
başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
39. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
40. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.