TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET KARADAVUT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/67813)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet
KARADAVUT
|
Vekili
|
:
|
Av. Gökhan
GÜNAYDIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen soruşturmalar
kapsamındaki gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması,
tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza
hâkimliklerince karara bağlanması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması,
tutukluluk ve itiraz incelemelerinin duruşmalı incelenip karara bağlanmaması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yetkili olmayan soruşturma
mercileri tarafından verilen kararlar uyarınca konutta ve işyerinde arama
yapılması nedeniyle özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının;
meslekten çıkarılma ve el koyma kararları nedeniyle mülkiyet hakkının, isnat
edilen suçlara ilişkin somut olguların gösterilmemesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının; gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
8. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri
uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya
kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek
Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
9. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
10. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
11. Başvurucu 10/1/2010 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Kurulunca
(HSK) Yargıtay üyeliğine seçilmiş, 6. ve 13. Ceza Dairelerinde
görevlendirilmiştir. Soruşturma sürecinde ise başvurucunun meslekten
çıkarılmasına karar verilmiştir.
12. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının 16/7/2016
tarihli yazılı talimatıyla "Türkiye
genelinde hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek
suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi
üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu"
gerekçesiyle başvurucunun tutuklanmasının sağlanması amacıyla yakalanmasına,
gözaltına alınmasına, konutu, aracı ve işyerinde arama yapılmasına karar
verilmiştir.
13. Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı polislerce başvurucunun
konutu, işyeri ve aracında arama yapılmış ve suç delili olabileceği
değerlendirilen bazı dijital materyallere (laptop, haricî hard disk, disket, flash disk, CD ve bilgisayar kasası gibi) el konulmuş;
başvurucu 21/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu 22/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade alma işlemi sırasında
başvurucuya FETÖ/PDY ile bağlantısı olup olmadığını aydınlatmaya yönelik
sorular yöneltilmiştir. Bu kapsamda FETÖ/PDY'ye ait
evlerde, yurtlarda kalıp kalmadığı, himmet verip vermediği, Bank Asya'ya para
yatırıp yatırmadığı, yurt dışı gezilerine katılıp katılmadığı, Adalet Akademisi
sınav komisyonlarında ve soru hazırlayan komisyonlarda görev alıp almadığı,
darbe girişimi sonrasında görev alıp almadığı sorulmuştur. Başvurucu susma
hakkını kullanmak istediğini beyan ederek sorulara cevap vermemiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuyu 22/7/2016
tarihinde, tutuklanması istemiyle Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir. Başvurucu hakkındaki talep yazısında, başvurucunun "15-16 Temmuz 2016 tarihlerinde cebir ve şiddet
kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya
veya değiştirmeye teşebbüs ve FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütüne üye olmak
suç[ların]dan
mevcutlu olarak gönderildiği" belirtilerek "atılı suçların CMK [Ceza Muhakemesi
Kanunu] 100/3-a-11 maddesinde tutuklama
nedeni olarak gösterilmesi, FETÖ örgütünün bir kısım üyelerinin olaydan sonra
kaçtıkları tespit edilmiş olup [başvurucunun da aralarında olduğu] mevcutlu şüphelilerin de kaçma şüphesinin bulunması,
delillerin henüz tam olarak toplanmayışı, şüphelilerin delillere tesir edip
delilleri değiştirme ihtimallerinin olması, AİHM'nin [Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi] birden çok vermiş olduğu
kararlarında belirtildiği üzere şüphelilerin salıverilmeleri halinde adaletin
işleyişine zarar verecek faaliyetlerde bulunma tehlikesinin veya başka suçlar
işleme tehlikesinin bulunması nedenlerine göre" tutuklanmasına
karar verilmesi istenmiştir.
16. Başvurucunun sorgusu Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinde aynı
gün yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii
de hazır bulunmuştur. Sorgu işlemi, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS)
aracılığıyla kayda alınmıştır. Başvurucu, sorgu sırasındaki ifadesinde özetle
soruşturmanın 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'na göre
yürütülmesi gerektiğini, ortada suçüstü hâli ve suç bulunmadığını, silahlı
terör örgütüne üyelik suçlamasını kabul etmediğini belirtmiştir.
17. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği sorgu sonucunda başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir.
Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüpheli(nin)
... üzerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işlediğine
dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında somut
delillerin bulunması, şüphelinin kaçma ve delilleri karaıtma
ihtimali bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağından şüphelinin hakimliğimizin yetkisiz ve görevsiz olduğuna dair
talebinin şüpheliye isnat edilen suçların ağır cezayı gerektiren suç üstü
hallerinden olması nedeniyle CMK'nun 2/l-j, 2797
Sayılı Yargıtay Kanunu'nun 46/1-son cümlesi gereği CMK'nun
100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama
şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında
şüphelinin CMK.nun 101 maddeleri uyarınca
TUTUKLANMASINA ... [karar verildi.]"
18. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Ankara 1. Sulh
Ceza Hâkimliği 5/8/2016 tarihinde -Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin- anılan
tutuklama kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle itirazı
kesin olarak reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ankara 9.Sulh Ceza Hakimliği'nin 22/7/2016
tarih ve 2016/35 Sorgu sayılı tutuklama kararı, şüpheli Ahmet Karadavut'un sorgusu sırasında kayda alınan Segbis görüntüleri ve bu karara dayanak dosya kapsamının
incelenmesinde, Ankara 9.Sulh Ceza Hakimliği'nin 2016/35 Sorgu sayılı kararında
herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından itirazın reddine ...
[karar verildi]."
19. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 5/12/2016 tarihinde bir kısım şüphelilerin
ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine yaptığı inceleme sonunda
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir.
"...
Şüphelilerin dosya içeriğine göre silahlı
terör örgütü olan FETÖ/PDY üyesi olduklarına dair deliller bulunduğu, suçların
niteliği, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
olguların bulunması, şüphelilerin kaçma şüphesi altında olduğunu gösteren somut
olguların bulunması, şüphelilerin işlediği iddia edilen suçun henüz
tamamlanmadığı ve tamamlama yönünde ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini yıkmak
için faaliyetlerin devam ettiği şüphesi bulunduğu, bu terör örgütünün Türkiye
Cumhuriyet tarihinde görülen en tehlikeli terör örgütü olup, diğer terör
örgütlerini de yönlendirdiğinin değerlendirildiği, AİHM'nin Wemhoff/Almanya
kararında da belirtildiği üzere 'şüphelinin salıverilmesi halinde adaletin
işleyişine zarar verecek faaliyette bulunma tehlikesinin varlığı tutuklama
nedenidir' kararı da dikkate alınarak, delilleri yok etme gizleme değiştirme
ihtimalini gösteren olguların bulunması ve şüphelilere isnat edilen suçun
niteliği, atılı suçun CMK'nın 100/3. maddesinde
öngörülen suçlardan oluşu ve atılı suç ile tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir
niteliğini taşıması dikkate alınarak CMK 108. maddesi uyarınca tutukluluk
hallerinin devamına ... [karar verildi.]"
20. Başvurucu, anılan kararı 5/12/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
21. Başvurucu 30/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
22. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun silahlı terör
örgütünü yönetme ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarını
işlediğinden bahisle hakkında kamu davasının açılması için Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına hitaben fezleke düzenlemiştir. Anılan fezlekede 15/7/2016
tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasında FETÖ/PDY'nin olduğu belirtilmiş; bu yapılanmaya mensup
oldukları, yapılanmanın emir ve talimatları doğrultusunda hareket ettikleri
değerlendirilen yargı mensupları hakkında adli soruşturma yapıldığına
değinilmiştir. Savcılık, darbe tehlikesinin tam olarak bertaraf edilemediğine
dikkat çekerek ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinin
mevcut olduğu sonucuna varmıştır. Fezlekede, bu durum dikkate alınarak
başvurucu hakkında genel hükümlere istinaden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
16/7/2016 tarihinde soruşturma başlatıldığı ifade edilmiştir.
23. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 3/1/2018 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinde (ilk derece
mahkemesi sıfatıyla) kamu davası açılmıştır. FETÖ/PDY'ye
ve bu örgütün yargıdaki yapılanmasına ilişkin genel bilgilerin yer aldığı iddianamede
başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair temel olarak Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının fezlekesindeki olgulara dayanılmıştır.
24. İddianamede, başvurucunun
FETÖ/PDY'nin yargıdaki yapılanmasında bilerek ve
isteyerek yer aldığına ilişkin olgulara dayanılmıştır. İddianamede genel
hükümlere göre soruşturma başlatıldığı, başvurucuya isnat edilen suçun mütemadi
suç olması nedeniyle yakalanma tarihi itibarıyla suçüstü hâlinin oluştuğu
belirtilmiştir. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamanın dayandığı olgular
özetle şöyledir:
i. Eski Danıştay üyesi olan A.H. şüpheli sıfatıyla verdiği
ifadesinde özetle başvurucunun Fetullah Gülen cemaati
mensubu olduğunu belirtmiştir.
ii. Eski Yargıtay üyesi olan İ.D. şüpheli sıfatıyla verdiği
ifadesinde özetle başvurucuyu Ankara'ya geldikten sonra tanıdığını ve
kendisinin bu yapıya müzahir olduğunu belirtmiştir.
iii. B.E. (Eski Adalet Bakanlığı müsteşarı) başvurucuyu bu
yapıya mensup olanlar arasında saymışlardır.
iv. Ö.K. verdiği ifadesinde özetle başvurucunun cemaat mensubu
olduğunun söylendiğini ancak kendisiyle bire bir temasının olmadığını
belirtmiştir.
v. Eski HSK üyesi olan İ.O. şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde
özetle cemaat mensuplarının içinde yer aldığını düşünerek 2013 yılında Yargıtaydaki cemaat mensubu olmayan kişilerle yaptıkları
yemekli toplantıya başvurucuyu çağırmadıklarını belirtmiştir.
vi. Telefon sinyal bilgilerinin incelenmesi sonucunda yapılan
analize göre başvurucu ile örgütün sivil imamları ve ayrıca ByLock kullanıcıları oldukları
iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan birçok kişiyle birden çok kez baz
hareketliliği içinde bulunduklarının tespit edildiği belirtilmiştir.
25. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...
Şüpheli Ahmet Karadavut'un
tanık beyanları, Hts kayıtları ile tüm dosya
kapsamından, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü içerisinde yer aldığı, örgütün etkili
isimlerinden HSK eski Genel Sekreteri A.H. ile HSK eski üyesi ve Adalet
Bakanlığı eski müsteşarı B.E.nin ifadelerinde
şüphelinin örgüt üyesi olduğunun açıkça belirtildiği, yine Yargıtay eski üyesi İ.D.nin ifadesinde şüphelinin yapıya milzahir
oldugunun açıklandığı, daha önceki Kurul tarafindan Yargıtay üyesi seçilen şüphelinin, 2010 yılından
sonra seçilen yapıya mensup Yargıtay üyeleriyle birlikte hareket ettiği,
örgütün sivil ve yargı kanadında yer almaktan hakkında soruşturma ve yargılama
devam eden mensupları ile irtibatlı olup birlikte hareket ettiği, bu kapsamda
361682 ID nolu ByLock
kullanıcısı" Abdullah II kod adlı sivil imam Y.D., 57254 ID nolu ByLock kullanıcısı
"Arda' kod adlı sivil imam C.S., ...FETÖ/PDY üyesi eski yüksek yargı
mensupları ile 2014-2016 yılları arasında, değişik yer, tarih ve saatlerde baz
çakışması oluşacak şekilde, yakın zamarı
aralıklarında aynı yerde bulunduğu, ayrıca 363824 ID nolu
ByLock kullanıcısı sivil imam İ.Ö. ile 2014 yılında
Avanos, 38776 - 183547 ID nolu ByLock
kullanıcısı sivil imam E.Y. ile 2016 yılında Sakarya ilinde baz hareketliliği
olduğunun belirlendiği, örgüte ait iltisaklı kurumlarla bağlantısının
bulunduğu, gizliliğe riayet ederek örgütün amaçlan doğrultusunda süreklilik ve
çeşitlilik arz eden faaliyetlerde bulunmak suretiyle örgüt ile organik bağ
içerisine girdiği anlaşılmıştır."
26. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 9/1/2018 tarihinde iddianamenin
kabulüne karar vermiş ve E.2018/14 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
başlamıştır.
27. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 16/1/2018 tarihinde yaptığı tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi
sırasında başvurucunun tutukluluk durumunu da -duruşma yapmaksızın-
değerlendirmiş ve "... silahlı terör
örgütüne üye olma suçuna ilişkin tanık beyanları, dosya kapsamı ve mevcut delil
durumuna göre; sanığın atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesini
gösteren somut delillerin bulunduğu, örgütün yöneticilik ve üyeliği suçunun
faili pek çok kimsenin halen kaçak olduğu, işlenen suçlara dair delillerin toplanmaya
devam edilmekte olduğu hususları dikkate alındığında sanığın kaçma, saklanma ve
delilleri karartma şüphesi bulunduğu, müsnet suçun CMK'nın 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu,
suçun vasıf ve mahiyeti ile kanunda gösterilen ceza miktarları dikkate
alındığında verilen tutuklama tedbirinin ölçülü ve orantılı olduğu, bu aşamada
hükmedilecek adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, tutuklanmasından
sonra sanığın hukuki durumunda herhangi bir değişiklik de bulunmadığı ...
" gerekçesiyle tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir. Ayrıca başvurucu hakkındaki davanın ilk
duruşmasının "dosya sayısı ve iş
yoğunluğu da dikkate alınarak" 12/4/2018 tarihinde yapılması
kararlaştırılmıştır.
28. Mahkeme 12/4/2018 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun
savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında özetle görevi nedeniyle ve/veya
görevi esnasında işlediği iddia olunan bir suç olması nedeniyle dosyanın
-görevsizlik kararı verilerek- yargılamaya yetkili ve görevli Yargıtay Ceza
Genel Kuruluna gönderilmesi gerektiğini, ayrıca suçüstü hâlinin şartlarının
oluşmadığını, bu nedenle özel soruşturma usullerine uyulması gerektiğini, tanık
beyanlarının zanna dayalı olduğunu, kendisine sorulan ve sivil imam olduğu
belirtilen kişilerle bir araya gelmediğini, baz istasyonlarının kapsama
alanının çok geniş olduğunu, cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal
alması durumunda hiçbir zaman bir araya gelmediği kişilerle sanki aynı yerde
bulunmuş gibi yanlış bir değerlendirmeye neden olabileceğini, dolayısıyla HTS
kayıtlarının analizi sonucunda bir kısım örgüt üyeleriyle görüştüğü sonucuna
varılmasının doğru bir çıkarım olmadığını, örgüt lehine hiçbir karara imza
atmadığını, kendisine yöneltilen terör örgütüne üye olma suçunun oluşmadığını
ve suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
29. Mahkeme, anılan duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına da karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"... silahlı terör örgütüne üye olma
suçunu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin bulunması ve yüklenen eylemin CMK'nın
100/3. maddesinde belirtilen suçlardan olması, suçun vasıf ve mahiyeti ile
kanunda gösterilen ceza miktarları dikkate alındığında verilen tutuklama
tedbirinin ölçülü ve orantılı olduğu, bu aşamada hükmedilecek adli kontrol
tedbirlerinin yetersiz kalacağı kanaatine varılması nedenleriyle tahliyeye
ilişkin taleplerin reddi tutukluluk halinin devamına ... [karar
verildi.]"
30. Mahkeme 8/8/2018 tarihinde yaptığı ikinci duruşmada
başvurucunun tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine karar vermiştir. Devam eden
yargılama sırasında 29/4/2019 tarihli duruşma başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın ilgi
kısmı şöyledir:
" ...
Dosyaya intikal etmiş bulunan ve CMK' nın 217. madde çerçevesinde celselerde tartışılan tanık
beyanları ve dosya içeriğine göre, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün
yüksek yargıdaki yapılanması içinde bulunduğu, örgüt liderinin Devlet içerisine
sızma talimatı uyarınca hiyerarşik yapı içerisinde hareket ettiği, mahrem tavır
sergilediği, örgüt toplantılarına katıldığı ve himmet verdiği, bir hukukçu
olarak sonuçlarını öngörmesine rağmen örgütsel direktif ve aidiyet duygusu ile
hareket tarzını sürdürdüğü dikkate alınarak TCK 314/2 madde kapsamında terör
örgütü üyeliği suçunun sübut bulduğunun kabulü ile cezalandırılmasına karar
verilmesi yolunda tam bir vicdani kanaat oluşmuştur. "
31. Başvurucu verilen hükmü aynı tarihte temyiz etmiştir. Dava,
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Yargıtayda
derdesttir.
32. Öte yandan başvurucu kendisiyle ilgili olmayan Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının bir kararına atıfla kötü muamele yasağına ilişkin
başvuru yolunun bulunmadığını belirtmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
33. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 18/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; yeterli havalandırma bulunmayan bir ortamda çok sayıda
kişiyle birlikte gözaltında tutulduğunu, bu sürede yeterli beslenme imkânının
kendisine verilmediğini, ters kelepçe takılarak adliyeye getirildiğini ve uzun
bir süre adliyede bu şekilde bekletildiğini, ceza infaz kurumu girişinde üst
araması yapılırken hakarete maruz kaldığını belirterek gözaltı sürecindeki bazı
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ve masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, gözaltı ve
devamında bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 17.
maddesi çerçevesinde kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir.
37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
39. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
40. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki
iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 249).
41. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere iletmeden,
hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini, çözüme
kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmaktadır.
42. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının bir kararına
atıfla (5/10/2016 tarihli ve 2016/134826 Sor. sayılı
karar) şikâyetleri yönünden bir iç hukuk yolunun bulunmadığını ileri sürmüş ise
de söz konusu kararda "iddiaların genel
ve soyut nitelikte olması ve ciddi bulgu ve belgelere dayanmaması"
gerekçeleriyle şikâyetin işleme konulmadığı belirtilmiştir. Dolayısıyla
başvurucunun ileri sürdüğü şikâyetleri üzerine verilmiş bir karar
bulunmamaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; soruşturma evresinde kendisine suçlamalara
ilişkin genel sorular yöneltildiğini, hakkındaki somut isnatların ve delillerin
açıklanmadığını, böylelikle suçlamalara ve bunların dayanaklarına karşı savunma
yapma imkânının kısıtlandığını, gözaltına alındığı andan itibaren kendi
avukatını seçmesine ve istediği avukat ile savunma yapmasına izin
verilmediğini, müdafii ile görüşmesinin teknik kayda
alınmasıyla savunma yapma imkânının elinden aldığını, böylece silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ile adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
46. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği bu tür şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında
temyiz aşamalarında ileri sürebilme, bu aşamalarda inceletme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri
beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin
başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata Saygı ve
Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu -Yargıtay üyesi olarak- hakkında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma yürütülmesinin mümkün olmadığını, bu itibarla
görevsiz mercilerce verilmiş arama kararına dayanılarak konutunda ve işyerinde
arama yapıldığını belirterek özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
49. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar (B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin
maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması
gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için
bkz. Hülya Kar, §§21-46).
50. Somut olayda soruşturma mercii tarafından verilmiş arama
kararına dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır.
Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin, suç
delillerini elde etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
51. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmakta olup başvurucuya da itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Süregelen koruma tedbirinin
durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen amaca ulaşmak
bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
52. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
53. Başvurunun özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun bulunması gerektiği
değerlendirilmiştir.
D. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu; haksız olarak meslekten çıkarılması, görevli ve
yetkili olmayan merci tarafından yapılan elkoyma
işlemleri nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
55. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
56. 27/1/2017 tarihli 29957 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'de (KHK), 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK'nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası
kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına
karar verilenlerin kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk
derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilecekleri
ve bu kişilerden daha önce dava açmış olanların idare mahkemelerinde derdest
olan veya karar verilen dosyalarının Danıştaya
gönderileceği hükme bağlanmıştır (bkz § 33).
Böylelikle 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi kapsamında meslekten çıkarılan yargı
mensuplarının bu karara karşı Danıştayda dava
açabilecekleri açıkça belirtilmiş ve anılan uyuşmazlıkların çözümünde idari
yargıda hangi yargı yerinin görevli olduğuna yönelik uygulamada yaşanan
tereddütler giderilmiştir. Daha önce açılan davalar yönünden de geçiş hükümleri
ihdas edilmiştir (Murat Hikmet Çakmakçı,
B. No: 2016/35094, 15/2/2017, § 27; Hacı
Osman Kaya, B. No: 2016/41934, 16/2/2017, § 28).
57. Buna göre 685 sayılı KHK ile belirginleştirilen dava yolunun
başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir yargı yolu
olduğu ve bu başvuru yolu tüketilmeden başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Murat Hikmet Çakmakçı, § 28; Hacı Osman Kaya, § 29). Ayrıca başvuru
formu ve ekleri incelendiğinde somut olayda başvurucunun mal varlığına haksız
olarak tedbir konulmasına dair iddialarını ileri sürebileceği itiraz olağan kanun yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltına Almanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu, suç şüphesi olmaksızın görevli ve yetkili olmayan
savcılık tarafından gözaltına alınması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
60. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
61. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
62. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
63. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
64. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında
uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu
sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 84-93).
65. Başvurucu, ayrıca görevli ve yetkili olmayan savcılık
tarafından yakalama işlemi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiş ise de hakkında herhangi bir şekilde yakalama işlemi
uygulanmamıştır.
66. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ilişkin iddiayla ilgili olarak yukarıda anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
68. Başvurucu; tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamaya
neden olabilecek hiçbir maddi olgunun kararda gösterilmediğini, tutuklama
kararının gerekçesiz olduğunu ve tutuklama kararında adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığının açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
69. Başvurucu ayrıca darbe teşebbüsüyle veya örgütle bir
ilgisinin bulunmadığını, olayda kendisi yönünden suçüstü hâlinin mevcut olmadığını,
bu nedenle yapılacak bir soruşturmanın 2797 sayılı Kanun'a göre Yargıtay
Birinci Başkanlık Kurulunca yürütülmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
70. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
71. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
72. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
74. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
75. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
76. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, §§ 99-104.
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
77. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla
yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
78.
Diğer taraftan başvurucu, Yargıtay üyeleri ile ilgili öngörülen usule ilişkin
güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin görevli ve yetkili olmayan mahkemece
tutuklandığını iddia etmektedir.
79. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez kararında; Yargıtay üyesi olan bir başvurucunun benzer
şikâyetini değerlendirmiş ve bir kısım Yargıtay içtihatlarına da atıf yaparak
başvurucu açısından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu gerekçesiyle
tutuklamanın ilgili mevzuata uygun olduğu ve kanuni dayanağının var olduğu
sonucuna varmıştır (Salih Sönmez,
§§ 107-121). Somut olay incelendiğinde Anayasa Mahkemenin Salih Sönmez kararı, bu kararda atıf
yapılan Yargıtay içtihatları ile başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve
ertesi gün de devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması akabinde gözaltına
alınıp darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı
makamlarınca silahlı terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma
suçundan tutuklanması birlikte dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen
silahlı terör örgütü üyesi olma suçuna ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu
yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki
temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir (aynı yöndeki
değerlendirme için bkz. Alparslan Altan
[GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 128; Erdal
Tercan [GK], B. No:
2016/15637, 12/4/2018, § 145; Adem Türkel,
B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 53-59).
80. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun Yargıtay
üyesi olması nedeniyle 2797 sayılı Kanun'dan kaynaklanan güvenceler
uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu
itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
81. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
82. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen
silahlı terör örgütüne üye olma suçunun işlendiğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir
(bkz. § 17). Tutuklamaya itirazın reddine ilişkin kararda da tutuklama kararı
veren hâkimlik kararına atıf
yapılarak başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen
suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 19).
83. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun
isnat edilen suçu işlediğine dair delil olarak tanık beyanlarına ve kullandığı
telefonun HTS kayıtlarına göre silahlı terör örgütü sivil imamları olduğu
değerlendirilerek hakkında soruşturma başlatılan ve ByLock kullanıcısı oldukları
belirtilen kişilerle oluşan baz hareketliliğine değinilmiştir (bkz. § 25).
84. Soruşturmada, FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan A.H., İ.D.,
Ö.K., İ.O. ve B.E.nin tanık olarak verdikleri
ifadelerinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya
mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 24). Bu
itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin
bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan
bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
85. Soruşturma mercilerince başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY
yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık
anlatımlarının ve ByLock
uygulaması kullanıcısı ve aynı zamanda sivil imam oldukları değerlendirilen
kişilerle baz hareketliliği bulunmasının somut olayın koşullarına göre suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî
olduğu söylenemez.
86. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
87. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
88. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen ve suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da
FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle
soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu
olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir, § 78; Alparslan
Altan, § 140).
89. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi,
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79). Ayrıca Yargıtay üyesi olan
başvurucunun -konumu itibarıyla- deliller üzerinde etkide bulunmasının diğer
kişilere göre daha kolay olacağı yadsınamaz.
90. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 33) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 34; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
91. Somut olayda Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken kaçma ve delilleri karartma ihtimalinin
bulunmasına, adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacak olmasına ve isnat
edilen suça göre tutuklamanın orantılı bir tedbir olmasına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 17). Ankara
1. Sulh Ceza Hâkimliği de aynı gerekçelerle başvurucunun tutuklamaya yönelik
itirazını reddetmiştir (bkz. § 18).
92. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 9., 5.
ve 6. Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Alparslan
Altan, § 144; Erdal Tercan; § 162).
93. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
94. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve
niteliği ile FETÖ/PDY'nin gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi özellikleri de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
95. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması
sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında
soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olmadığı sonucuna
varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
96. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 9., 1. ve 8. Sulh Ceza Hâkimliklerinin isnat edilen suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
97. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
98. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
99. Başvurucu, gerekçesiz şekilde verilen kararlarla
tutukluluğun devam ettirildiğini ve makul sayılamayacak kadar uzun bir süredir
hürriyetinden yoksun bırakıldığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
100. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin tutukluluğun makul
süreyi aşmasına ilişkin olduğu değerlendirilmiş ve bu şikâyetler Anayasa'nın
19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmiştir.
101. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
102. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
103. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/8/2018
tarihinde tahliyesine ve 29/4/2019 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen
başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
105. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararının
bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini, savunmasını
hazırlayamadığını ve iddia makamı ile eşit şartlarda bulunmadığını belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
106. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
107. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
108. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
109.Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
110. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutuklamaya Karşı
İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
111. Başvurucu; tutuklama kararını ve tutukluluğa itirazın reddi
kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve etkili bir
başvuru mercii olmadığını, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
112. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
113. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
114. Başvurucu, ayrıca tutukluluğa karşı yaptığı itirazın etkili
olmayan merci tarafından makul süre incelemesi aşılarak reddedildiğini iddia
etmiştir. Ancak buna ilişkin herhangi bir tarih ve mahkeme ismi zikretmemiş,
dolayısıyla bu şikâyetin soyut olarak yapıldığı anlaşılmıştır.
115. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
116. Başvurucu, tutukluluğa itiraz ile tutukluluk hâlinin gözden
geçirilmesine ilişkin incelemelerin dosya üzerinden değerlendirildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
117. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
118. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
119. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
120. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, §§ 166-177).
121. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 12/4/2018
tarihinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu,
başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur
ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi
bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile
bağdaşmamaktadır.
122. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Gözaltının hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
6. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak
kullanılamamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
18/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.